ERDAL ÖZ CAM KIRIKLARI



Benzer belgeler
Erdal Öz SIĞIRCIKLAR

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

DESTANLAR VE MASALLAR. Samed Behrengi KÜÇÜK KARA BALIK. Masal. Çeviren: Haşim Hüsrevşahi resimleyen: Mehmet Sönmez

BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HÂLÂ HARİKA

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut GÜNAYDIN! GÜNAYDIN! Resimleyen: Burcu Yılmaz

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

KIRMIZI KANATLI KARTAL

Cem Akaş BUMBA İLE BİBU. Resimleyen: Reha Barış

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

BARIŞ BIÇAKÇI Baharda Yine Geliriz

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Söyle, üzmesinler onu. Ele güne muhtaç olmasın. Hâlâ sigara. Çünkü gücüm var biraz daha.

ERDAL ÖZ SULAR NE GÜZELSE

Ferit Edgü YARALI ZAMAN BÝR DOÐU YOLCULUÐUNDAN NOTLAR

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Bilmece ŞİPŞAK BİLMECELER DEYİM VE ATASÖZLERİ. 2. basım. Resimleyen: Ferit Avcı

Hans Christian Andersen Tahsin Yücel ( Ayşın Delibaş Eroğlu (

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Bilgin Adalı HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mustafa Delioğlu SÜMBÜLLÜ KÖŞK

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ORMANDAKİ DEV. 4. basım. Resimleyen: Reha Barış

MATBAACILIK OYUNCAĞI

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan

MAVİ KUŞU GÖREN VAR MI?

İhmal Amca DESTANLAR VE MASALLAR BOYALI KIRLANGIÇ. Masal. Resimleyen: Turgut Keskin

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Tanşıl Kılıç. Roman ŞEKERLİ SİNEK. 12. basım. Resimleyen: Vaqar Aqaei

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Koray Avcı Çakman. Öykü FLAMİNGO GÜNLÜĞÜ. 1. basım. Resimleyen: Reha Barış

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ASLAN KRAL KORK. Resimleyen: Sedat Girgin

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

DESTANLAR VE MASALLAR. Muhsine Helimoğlu Yavuz HILE İLE DILE. Masal. KÜRT MASALLARI Resimleyen: Claude Leon

Tanşıl Kılıç ŞEKERLİ SİNEK. Resimleyen: Vaghar Aghaei

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Almanya'da Yaşayan Trabzonsporlu Taraftarın 61 Plakanın İlginç Azmin Hikayesi

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Eski Dostum Kertenkele

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

BİZİM SOKAKTA ŞENLİK VAR

AYLA ÇINAROĞLU. Mavi Boya

PELİN BUZLUK Deli Bal ve Kanatları Ölü Açıklığında

Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL

ÇAĞDAŞ DÜNYA EDEBİYATI. Goscinny / Sempé. Öykü PITIRCIK KÜÇÜK PITIRCIK. Çeviren: Vivet Kanetti. 29. basım

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

TAVŞANCIK A DOĞUM GÜNÜ SÜRPRIZI

YUSUF ATILGAN BÜTÜN ÖYKÜLERİ

2- Takside. Türk kadınla Alman kadın aynı yerden taksiye bindiler aynı mesafeyi gidip aynı yerde indiler.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

İletişim Yayınları 2462 Çağdaş Türkçe Edebiyat 423 ISBN-13: İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2017, İstanbul

Yaşama Hakkı Nerede?

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır.

OHIO DOĞAÇLAMASI (OHIO IMPROMPTU)

Her hakkı saklıdır. Ticarî amaç ile basılamaz ve çoğaltılamaz. Copyright

Kuğu Gecesi. Ferda İzbudak Akıncı

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süreyya Berfe. Şiir ÇOCUKÇA. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

Ay Yine Gecikti. Ferhat Şahnacı

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

Azra hızlı hızlı giyinip, kahvaltı yapmadan evden ayrıldı. Asansöre binerken arkadan hala Berrak ın sesi geliyordu:

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

Her gun. yeni bir. macera

İLK OK UMA KİT APLARI

BİREYSEL EĞİTİM PROGRAMI GÖRÜŞME FORMU

Güngör Tekçe TRİK TRAK. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ 6 (ΕΞΙ) ΣΕΛΙΔΕΣ

Leyla Ruhan Okyay GEYÝKLÝ ORMAN

HİTİTLİ PATTİYA İLE PALLİLİ

WOLFGANG BORCHERT Fener, Gece ve Yıldızlar. ve Ölümünden Sonra Yayımlananlar

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Zeyyat Selimoğlu. Öykü UYUMSUZ NURİ. 3. basım. Resimleyen: Kutlay Sındırgı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Seçelim ve yerleştireli. Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu... e?

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Abbas Ünal. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Çetin Öner. Roman GÜLİBİK. Çeviren: Aslı Özer. 26. basım. Resimleyen: Orhan Peker

Kırmızı Şemsiye. Şiirler: Mavisel Yener. Öyküler: Aytül Akal. Resimler: Saadet Ceylan. Resimler: Ayda Kantar

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: PASAPORT NO:

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

Arda Alyanak Daniela Palumbo Filiz Özdem Carla Manea

Özdemir Asaf Yapıtları: Şiir: Etika: Öykü: Otokopi, Deneme: Çeviri:

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Transkript:

1

2

ERDAL ÖZ CAM KIRIKLARI 3

2001, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. 1. basım: 2001 8. basım: Nisan 2013 Bu kitabın 8. baskısı 1 000 adet yapılmıştır. Yayına hazırlayan: Faruk Duman Kapak tasarımı: Act creative Kapak resmi: Özgün Yılancıoğlu Kapak baskı: Azra Matbaası İç baskı ve cilt: Özal Matbaası ISBN 978-975-07-0104-7 CAN SANAT YAYINLARI YAPIM, DAĞITIM, TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ. Hayriye Caddesi No: 2, 34430 Galatasaray, İstanbul Telefon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33 www.canyayinlari.com yayinevi@canyayinlari.com 4

ERDAL ÖZ CAM KIRIKLARI ÖYKÜ 2001 SEDAT SİMAVİ EDEBİYAT ÖDÜLÜ < > 5

Erdal Öz ün Can Yayınları ndaki diğer kitapları: Yaralısın, 1983 Kanayan, 1985 Gülünün Solduğu Akşam, 1986 Havada Kar Sesi Var, 1987 Odalarda, 1995 Sular Ne Güzelse, 1997 Bir Gün Yine Allı Turnam, 1998 Defterimde Kuş Sesleri, 2003 Yorgunlar, 2009 6

ERDAL ÖZ, 26 Mart 1935 te Sivas, Yıldızeli nde doğdu. Tokat Lisesi ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi nde başladığı yükseköğrenimini Ankara Hukuk Fakültesi nde tamamladı. İstanbul da üniversite çevresindeki arkadaşlarıyla birlikte a dergisi ni çıkardı. İlk öykü kitabı Yorgunlar, 1960 ta a dergisi yayınları arasında çıktı. İlk romanı Odalarda, aynı yıl Varlık Yayınları nca yayımlandı. 12 Mart Askerî Darbesi yle başlayan karanlık dönemde siyasal görüşlerinden dolayı üç kez tutuklandı, hapis yattı, ama yargılanma sonucunda aklandı. 12 Mart döneminin baskılarını ve bu baskılara karşı direnişi işlediği Yaralısın adlı romanıyla 1975 Orhan Kemal Roman Armağanı na değer görüldü. 1975-1981 yılları arasında Cem Yayınevi nin Arkadaş Kitaplar adlı çocuk edebiyatı dizisini yönettikten sonra 1981 de Can Yayınları nı kurdu. Sular Ne Güzelse adlı kitabıyla 1998 Sait Faik Hikâye Armağanı nı, Cam Kırıkları adlı yapıtıyla 2001 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü nü aldı. Kanayan (1973) adlı öykü kitabında, Deniz Gezmiş Anlatıyor (1976) ve Gülünün Solduğu Akşam (1986) adlı anı-romanlarında, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam kararı öncesindeki yaşantılarını ve kendi izlenimlerini dile getirdi. Gülünün Solduğu Akşam a girmeyen notlar ve izlenimlerini 2003 te Defterimde Kuş Sesleri nde topladı. SSCB gezisinin izlenimlerini içeren Allı Turnam (1976), 1998 de Bir Gün Yine Allı Turnam adıyla yeniden yayımlandı. Havada Kar Sesi Var adlı öykü kitabı 1987 de basıldı. Dedem Korkut Öyküleri (1979), Alçacıktan Kar Yağar (1982), Babam Resim Yaptı (2003) adlı üç çocuk kitabı yayımlandı. Erdal Öz ü 6 Mayıs 2006 günü yitirdik. 7

8

İçindekiler Cam Kırıkları... 11 O Eski Denizde... 19 Karanlıkta Sulara Bata Çıka... 27 Babam Resim Yaptı... 37 Dedem Bana Küsmüş... 43 Onca Sevişmeden Sonra... 49 Sevgili Acı... 67 Dövmeye Geldiler... 83 Tam Denize Atlarken... 93 İki Güzel Kadınla... 105 9

10

CAM KIRIKLARI Yeşil ceketlisi anlatıyor, mavi gömleklisi dinliyor. Dinliyor mu, belli değil. Ben masanın bir ucundayım. Masanın öbür ucunda iki kişi daha. Uzunca bir masa. Benim karşım boş. Dumandan gözlerim yanıyor. Yeşil ceketlisi durmadan anlatıyor. Hem içiyor, hem anlatıyor. Kulağıma yapışıp kalan saçma sapan şeyler: bir gecede bilmem şu kadar para harcadığı; Küçük Bilmemne Kulüp te aşka gelip nara attığı, silah çektiği, sonra da kapı dışarı edildiği; beş parasızlıktan parkta gecelediği, böyle şeyler işte sonra emekli bir albayın paltosunu bozdurup kendine ceket yaptırdığı... Sonra bardağını alıp geliyor, karşıma oturuyor. Başlıyor anlatmaya: Bakın bu anlatacağım olay çok ilginçtir. Bana mı söylüyorsunuz? Dinle, diyor. Savcıydım o zamanlar. Siz mi? diyorum. Dinle, diyor. Genç, yakışıklı bir savcıydım, bilmem anlatabildim mi. Bir tiyatro topluluğu gelmişti kasabaya. Kasabaya bir tiyatro topluluğu gelmiş. Savcıymış bizimki. Tiyatrodaki kızlardan ikisi çok güzelmiş. Taze badem gibiydiler, diyor. 11

Geğiriyor. Uzanıp rakısından bir yudum alıyor, elinin tersiyle ağzını siliyor. Tiyatroculara haber salmış: İşiniz bitince hepinizi Şehir Kulübü nde bekliyorum. Hepiniz davetlimsiniz, diye. Savcıydım; bilmem anlatabildim mi, diyor. Bir sigara yakıyor. Şehir Kulübü nde masaları donattım, nasıl ama, görmeliydiniz. Bütün adliyeciler oradayız. Sonra kasabanın ileri gelenleri: emniyet müdürü, cezaevi müdürü, kaymakam, jandarma komutanı, mal müdürü. Kasabanın eşrafı da orada. Herkes canım. İçiyoruz... Gece yarısı, saat bire doğru gelmiş tiyatrocular. Geldiler. Aaa, bir baktım, yanlarında iki kaknem karı. Bakmış. Baktık demiyor, baktım diyor. Al birini vur öbürüne. Kemirilmiş iki pirzola kemiği. Hani kızlar ulan? demiş, üstüne yürümüş keltoş toparlak tiyatrocunun. Bir elim de havada, diyor. İndireceğim Osmanlı tokadını herifin suratına; bilmem anlatabildim mi. Hastalandılar Savcı Bey, demiş keltoş toparlak tiyatrocu. Ulan, orospu çocuğu! dedim yürüdüm üzerine, geri kaçtı, diyor. Bunu derken gözlerimin içine bakıyor. Sanki bana sövüyor gibi canlandırıyor anlattığı sahneyi. Çevreme çekinerek göz atıyorum, bana sövdüğünü sanmasınlar diye ister istemez gülümsüyorum. Gözlerini gözlerime dikmiş, bir eli havada. Az sonra Osmanlı tokadını suratımda patlatacak sanki. Çevredekilere aldırmamaya, biraz da duyurmaya çalışarak, yüksek sesle, Hak etmiş ama, diyorum. Vursaydınız suratının ortasına. Oysa bana ne. Vurmadım, diyor. Vuramadım. 12

Gözlerimi gözlerinden kurtaramıyorum. Bir de ağır ki gözleri. Öyle olsun, demiş. Rakısına uzanırken gözlerini çekiyor üzerimden. Eğilip bakıyorum masanın öbür ucuna, mavi gömleklinin gözleri üzerimizde. Gülümsüyor. Bardağını kaldırıyor. Bardağımda kalan rakıyı başıma dikiyorum. Cacıktan bir kaşık alıyorum. Yüzüne bakmamak için bir kaşık, bir kaşık daha. Savcı bozuntusu anlatıyor: Masadaki arkadaşlara rezil oldum, diyor. Saat ikiye doğru hesabı ödeyip çıkmış. İki adamım da dışarıda, köşe başında beni bekliyorlar; bilmem anlatabildim mi? Kollarını açıyor, İrikıyım ikisi de, diyor. İkisi de Siirtli. Gidin temizleyin şunları desem, ikisi de o anda... Bana bakmadığını sezdiğim anda başımı kaldırıyorum. Gözlerini ovalıyor. Gidin ulan şu iki tiyatrocu kızı alıp getirin otelden, demiş. Çeyrek saat geçti, geçmedi, diyor, elimde olmadan bakıyorum, gözlerinde müthiş bir güven duygusu iki kızı da battaniyelere sarıp getirmişler. Gülüyor. Keyifle gülüyoruz. Ama nasıl? Elimde olmadan, Nasıl? diyorum. Yine gözleri gözlerimde, bana anlatıyor: İkisi de incecik gecelikleriyle. İkisinde de kısacık iki pembe kombinezon. Kombinezon derler o dantelli incecik zımbırtıya, değil mi? Masada birkaç ağızdan evet çıkıyor. Belli ki bütün masa bizimkini dinliyor. Uykudan uyandırmışlar kızları, battaniyelere sarıp atmışlar omuzlarına, getirdiler, diyor. Bir sessizlik oluyor. Bardağına rakı koyuyorum. Ken- 13

di bardağıma da. Sessizlik uzuyor. Neden sonra, öteden biri, Eee? diyor. Esmerini Kaymakam Bey e gönderdim. Sarışını ben aldım. Adı Günay mıydı, Sunay mıydı neydi. Sabaha kadar... Hem içtik, hem... Elini, yumruk yaptığı öbür elinin dibine vuruyor. Ben öyle karı görmedim. Bir de civelek... Hıyar gibiymiş memeleri. Dipdiri uzun uzun şeylerdi. Taze hıyar gibi, anlatabildim mi? diyor. Belli ki atıyor. Atsa ne olur, atmasa ne olur. Bakınıyorum; boş bir masa olsa kalkacağım. Her yer tıklım tıklım. Garsondan kavun istiyorum. Sigara yakıyorum. Önümdeki rakı bardağı terlemiş. İskemlemi geriye itip arkalığına dayanıyorum. Köşedeki masanın üstündeki radyodan gelen müziği tanıyorum birden. Charlie Chaplin in Sahne Işıkları filminde kullandığı müzik. Kendi bestesi. Birden bir boşlukta gerilere çekiliyorum. Sahne Işıkları nı gördün mü? diyor. Bu soruyu sorduğuna çok seviniyorum. Öyle tatlı ki sesi. Gördüm, diyorum. Nasıldı ama? diyor sevgilim. Sen o yürüyemeyen kızdan çok daha güzelsin, diyorum. Gülüyor. Nasıldı ama kızın yürüyüşü? diyor, pembemsi sesiyle. I am walking! I am walking! Gözlerinin içine bakıyorum. İki koyu kahverengi gözün bebeğinde görüntümü görmek sevindiriyor beni. Geceyi onunla geçirecek olmanın gerilimi içinde uzanıp öpmek istiyorum dudaklarını, geri atıyor kendini. Küçücük ellerini avuçlarımın içine alıp sıkıyorum. Yumuşak, kaygan, kemiksiz gibiler. Gece yurda dönmeyecek. İzin almış. Odamda şarap içeceğiz. Şiirler okuyacağız... 14

Tabii canım, dururlar mı? Keltoşla arkadaşları doğruca karakola gitmişler. Emniyet müdürü oyalamış onları. Ulan Cumhuriyet in savcısına bu numara yapılır mı? diyor. Kızlar şikâyetçi olmadılar. Savcı Bey de, Kaymakam Bey de çok kibardılar. Ağırladılar bizleri. İçkiler içip şarkılar söyledik birlikte. Hepsi bu, dediler. Kasabadan ayrılırken çiçeklerle uğurlattım onları. Yeniden dolduruyorlar bardağımı. Beyaz buğulu bardak gidip gidip gelmeye başlıyor önümde. Elimi uzatsam tutamayacakmışım gibi. Durmadan terliyor bardak. Bardağın hemen ötesinde mavi çizgili masa örtüsünün son üç mavi çizgisi... Son çizginin üzerinde sevgilimin çıplak ayağı. Eli kadar güzeldir ayakları sevgilimin. Az öpüp okşamadım onları. Ayağından çekip çıkardığı ayakkabısını havada sallayıp içindeki kumları döküyor. Dönüp denize bakıyor. Deniz ne güzel. O söyleyince deniz daha da güzel. İçimden geçenleri ona söyleyemiyorum. Gülüyor. Anlıyor. Çok tatlısın, diyorum. Ayağını önümüze sokulup kumlara yayılan denize uzatıyor. Tam ayağının ucundan geri çekiliyor deniz, hışırtıyla...... Her akşam o ıslık sesi. Hep o saatte. Uyuyamıyorum. Yavaşça kalkıp birden açıveriyorum pencereyi. Kimsecikler yok, ay aydınlığında görünür hiçbir kıpırtı yok. Mavi gömleklisi anlatıyor bu kez masanın öbür ucundan. Vay anasını! diyor karşısındaki. Dinle, diyor, mavi gömleklisi. 15

Garson getirdiği bir dilim kavunu masanın ortasına bırakıyor. Uzanıp kavunu önüme çekiyorum. Laleli ye inen yokuştayız. Aksaray dan sağa dönüp yukarı çıkıyoruz. Çevremiz çiçeklerle dolu, geyiklerle. Çiçekler olanca sessizlikleriyle bir bir açılıveriyorlar. Geyikler papatyaları ezmemeye çalışarak, uzun atlayışlarla, müthiş bir hızla, su gibi akıp gidiyorlar önümüzden, yanımızdan. Elini avucumda döndürüyor. O büyük su kemerinin altından geçiyoruz. Bu kemerin adını biliyor musun? diyor. Bilmiyorum, diyorum gözlerine bakarak. Bozdoğan Kemeri, diyor. Bozdoğan Kemeri, diye yineliyorum. Dün de geçmiştik buradan, diyor. Hiç farkında değilim, diyorum. Dönüp saçlarımı okşuyor. Kaldırımın kıyısına çekiyorum onu. Yüzünü iki avucumun içine alıyorum. Dudaklarını uzatıyor. Üstdudağını dişlerimin arasına alıp hafifçe ısırıyorum. Bize gidelim mi? diye fısıldıyorum. Saat kaç? diyor. Bakıp söylüyorum. Allah kahretsin! Yurda dönmeliyim. Geç kaldım, diyor. Dönüyoruz. Bu kez hızlı yürüyoruz. Bu yaz İzmir e gelecek misin? diyor. Gelmemek olmaz, diyorum. Gidemeyeceğimi biliyorum oysa. Ne zaman gelirsin? diyor. Fuar zamanı, diyorum. İçime birden bir avuç cam kırığı atılıyor, binlerce cam kırığı. İçim kıpkırmızı kan. Seninle Kadifekale ye çıkarız, diyor. Çıkarız sevgilim, diyorum. Bir geyik alıp onu Kadifekale ye çıkarıyor. Ben arkalarda kalıyorum. Kadifekale den bütün İzmir i seyrederiz, diyor. İmbat mı eser İzmir de? diyorum. Nereden biliyorsun imbatı? diyor. İzmir de daha önce hiç bulundun mu? Hayır, diyorum. Duydum. İmbat esiyor. İzmir soluk alıyor. Akşamüstü. Kadifekale deyiz. Eli yine elimde. Avucumun içinde küçücük yumruğunu döndürüp duruyor. Bacaklarımız birbirine yapışık. Bir alacakaranlık duvarın üzerindeyiz. Karşıyaka ışıklar içinde. 16

Benim içimdeyse cam kırıkları. İzmir e gidemeyecek olmanın anlatılmaz sıkıntısı. Eli sıcacık. Dudaklarını ağzımda hafifçe çiğneyip dilimi ağzında dolaştırırken, tam göğsünü avucumda sıkarken...... İçsene! Bir zamanlar savcı olan, çok konuşan yeşil ceketlinin yarı kapanık gözlerini gözlerimde buluyorum. Hadi bakalım, diyor, bardağını bardağıma vuruyor. Yarımlanmış bardağımı ağzıma götürüyorum, ama içmiyorum. Ya, böyle işte, diyor. Sonunda beş parasız evlendim o kızla. Hangi kızla? Bana bakarak söylüyor. Anlattıklarını kaçırmışım. Anlamış gibi başımı sallıyorum. Mavi gömleklisi atılıyor öteden: Olsun, diyor, yaşamışsın ya, sen ona bak. Eğilip bana soruyor mavi gömlekli: Sen ne dersin bu işe? Haksız mıyım? Eğilip bakıyorum: Mavi gömlekli bir uzaklaşıp bir yakınlaşıyor. Niye bana soruyor bunu? Bana ne? Yoo, haklısın, diyorum. Haklısın. Gördün mü, arkadaş da hak verdi, diyor mavi gömlekli. Olsun, diyorum karşımdakine, bu kez gözleri üzerimde mi, değil mi, fark edemiyorum yaşamışsın ya, sen ona bak. Orası öyle, diyor karşımdaki. Orası öyleymiş. Sıkıldım. Kalkmak istiyorum. İskemleye yapışmış gibiyim. Biri yardım etse. Şu adamlar sussalar. Şu ışıklar sönse. Şu kendimi sokakta bulsam. Gecenin içinde yürüsem. Eskiden olduğu gibi. Doğruca Bozdoğan Kemeri nin 17

oralara... Elimde yarım bir sigara. Dudağımda soluk ama benim olan bir ıslık; belki Sahne Işıkları nın o tatlı ezgisini fısıldayarak, kemerin altından yürüyüp geçeceğim. Ne o, kalkıyor musun? diyor bir ses. Başımı sallıyorum. Yahu bu saatte nereye? Bir elim havada, Bozdoğan Kemeri ne, diyorum. 1962-2001 18

19

20