Bilgiyurdu. Gençlik Dergisi İKİ YIL: 3 SAYI: 16 KASIM - ARALIK 2009 AYDA BİR YAYIMLANIR - ÜCRETSİZDİR



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

ATATÜRK OPPOSED BRITISH PLAN "PALESTINIAN PARTITION"

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI BAŞLANGIÇ

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

HATAY BOZGUNCULUĞA VE AYRIMCILIĞA İZİN VEREMEZ!!!

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI

TEOG 2. MERKEZİ ORTAK SINAVLAR DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ DERSİ BENZER SORULARI

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

Atatürk Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Müdürlüğü Öğretim Üyesi

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

Müdafaa-i Hukuk Hareketi bu hakları savunmak ve geliştirmek için kurulmuştur.

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz

EFENDİ BABASI BÜTÜN MÜRİDLERİNDEN HABERDAR İMİŞ!

Bu metin Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunca 10 Mayıs 1933 tarih ve 101 sayılı karar ile öğrenci andı olarak uygulamaya başlanmıştır.

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

3647 SAYILI ve 2008 (3647/2008) TARİHLİ YUNANİSTAN VAKIFLAR YASASI VE UYGULAMALARI

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla


TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

BALYOZ ZULMÜ KARŞISINDA SUSUP SİNENLER UTANSIN

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

KURTULUŞUN 95. YILI COŞKUYLA KUTLANDI

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda:

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Dizeleriyle başladı.

YASIYOR. MUYUZ. SASIYOR.. MUYUZ? Bismillahirrahmanirrahim MUHİDDİN YENİGÜN. (e-posta: yayınevi sertifika no: 14452

10 KASIM ATATÜRK. Kültür2000 Koleji Anadolu Lisesi

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Karaman Ticaret ve Sanayi Odası Bülteni

Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir.

Sayın Yönetim Kurulu Üyesi/ ve Meclis Üyesi Arkadaşlarım,/

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

Tabu diyorum çünkü bu konuda iki sınırlama var. Yasal yasaklar (5816 nolu Atatürk ü koruma yasası) ve Atatürkçülerin duyarlılığı.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Türk Armatörler Birliği

Sevgili dostum, Can dostum,

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Senin bir yaşlı piri fani mi yoksa pırıl pırıl istikbal vadeden bir delikanlı yada erkek mi kadın mı olduğunu bilmiyorum.

OSMANLI TARİHİ II.ÜNİTE 8.KONU: REFORM

Günlük Ulusal Gazete. yapılar da elbette bu işi bitirmemek için kendilerince bir şey yapacaklardır'' diye konuştu.

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.

ABD NİN KURULMASI VE FRANSIZ İHTİLALİ

Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir.

Sultan Abdülhamid Han hakkında 7 itiraf

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

Taliban Esaretinden İslam a

DEMOKRASİ VE SAYDAMLIK ENSTİTÜSÜ

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA. : Şüpheli hakkında suç duyurusu dilekçemizin sunumudur.

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

SAMSUN BÜYÜKŞEHIR BELEDİYE BAŞKANI YUSUF ZİYA YILMAZ & SAM-DER Avusturyada yaşayan Samsunlular Derneğinin

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

KÖRLER ÜLKESİNİN GÖREN GÖZLÜLERİ

...Bir kitap,bir mesaj!

Maksut Genç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet

HOCAİLYAS ORTAOKULU. ÜNİTE 1: Bir Kahraman Doğuyor T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK-8

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ.

Transkript:

Bilgiyurdu Gençlik Dergisi İKİ YIL: 3 SAYI: 16 KASIM - ARALIK 2009 AYDA BİR YAYIMLANIR - ÜCRETSİZDİR

BİLGİYURDU GENÇLİK DERGİSİ YIL: 3 SAYI: 16 KASIM - ARALIK 2009 İKİ AYDA BİR ÇIKAR ÜCRETSİZDİR. SAHİBİ: Bilgiyurdu Gençlik Eğitim ve Kültür Derneği Adına Dernek Başkanı Mustafa ÖZTÜRK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ: Mustafa İLHAN YAZIŞMA ADRESİ: Sahabiye Mahallesi Otağ Sokağı Kamer Apt. A Blok Nu: 4/3 Kocasinan/KAYSERİ TELEFON: (0352) 232 32 67 WEB: www.bilgiyurdu.org.tr E-POSTA: bilgiyurdu@hotmail.com GRAFİK TASARIM: DEĞİŞİM AJANS (0352) 336 08 48 www.degisimajans.net BASKI: ORKA MATBAACILIK SAN. TİC. LTD.ŞTİ. OSB 43. Cad. No: 11 KAYSERİ (0352) 322 17 00 Yazılar yayınlansın ya da yayınlanmasın iade edilmez. Yazılarda kısaltma yapılabilir. Hukuki sorumluluk yazarlara aittir. İÇİNDEKİLER Bilgiyurdu Mustafa ÖZTÜRK Gündeme Bakış...3 Prof.Dr. Cihan DURA İslam da Bilimsel Devrim Neden Olmadı?...5 Yrd.Doç. A. Vehbi ECER Atatürk e Neden Karşıdırlar...7 İsmet DEMİR Büyük Türk Bilgini Mâtürîdi...9 Mehmet ÇAYIRDAĞ Atatürk ve İslamiyet...11 Muhsin İlyas Subaşı ile Söyleşi...13 Hasan Sami BOLAK Kemiğin Hatırına Köpekleşenler...16 Zafer ÇUBUKÇU Erciyes Kardelenlerinden Dağlıca Kardelenlerine...18 İsmail BOZKURT Atatürk, Cumhuriyet ve Öğretmen...19 Yunus Emre ÖZKAN Serdengeçti...21 Şair Rafet SERTOĞLU nun Çığlık ı...22 Sinan IŞILDAK Türkiye ye Karşı Siyasi Bir Plan: Hoybun Cemiyeti...23 Yusuf BİLTEKİN Mehmet Emin Resulzade ve Azerbaycan...25 Bekir BALABAN Hayatı ve Şiirleri...27 Mustafa Aykut AKŞİT Çok Açılma; Boğulursun...!...28 Dr. Kemal SANDIK Genetiği Değiştirilmiş Ürünler (GDO)...30 İbrahim GÜNGÖR Sağlıklı Çocuklar ve Gelecek Nesiller...32 Osman KARABABA GBA...34 Hakan BOZDOĞAN Azerbaycan-Türkiye İlişkilerinde Sapmalar...35 Mustafa ÖZTÜRK Samsun a Doğru...36 Özlem AKŞİT Uyursan Ölürsün!... Uyursan Herkes Ölür!...38 www.bilgiyurdu.org.tr

TÜRK MİLLETİ HABUR OLAYINI UNUTUR MU? Gündeme Bakış Mustafa ÖZTÜRK 3 İnceleme Türk halkı karanlık kapılar ardında yapılan pazarlıkları öğrenmek istiyor. Çünkü biliyor ve inanıyor ki, ortada birtakım gizli anlaşmalar olmazsa, ne dağdan inelerdi, ne şov yapmaya cesaret ederlerdi, ne de kendilerine özel bir ağırlama uygulanırdı. Siyasi iktidar ve yandaş medya, Habur olayı ve PKK şovu nu gündem değiştirerek hafızalardan silmeye çalışsa da, millî vicdanı yaralayan söz konusu meydan okumayı unutturmayı başaramayacaktır. Nasıl unutulsun ki 19 Ekim 2009 da Habur adlı vatan köşesinde Türk devlet felsefine yüzde yüz aykırı, devlet olma mantığını yerle bir eden, terörle mücadele ile zerre alakası olmayan ve hukukçuları derin derin düşündürmesi gereken yanlış işler yapılmıştır: Kandil dağı ve Mahmur kampından Habur a gelen 34 terör örgütü mensubu, burada, zafer kazanmış kahramanlar gibi karşılanmıştır. Üzerlerinde örgüte has gerilla kıyafetleri ve ellerinde devlet büyüklerine örgüt lideri Karayılan ın yazdığı mektuplar Kolluk kuvvetlerine değil, doğrudan görevlendirilmiş savcılara alelacele ifade verip ayaklarına getirilen seyyar mahkemede serbest bırakıldılar. Pişman olduklarını hiç söylemediler ama kendilerine pişmanlık yasası uygulandı. Terör örgütü üyesi oldukları için normalde tutuklanmaları gerekiyordu ama salıverildiler. İfadelerinde, Kürt halkı önderi Sayın Öcalan ın çağrısına uyarak barışa katkı sağlamak üzere geldik. demişlerdir. Bu ifadeler, salıvermeye engel olacağı için, hakim tarafından tutanaktan çıkarılmış. Dağdan inen bu teröristlere bu ayrıcalık nedendir? Pişman olmak, devletin adaletine sığınmak güzeldir. Ancak ortada pişmanlık yoktur. Dolayısıyla, önceden tasarlanmış bir plan vardır. Barış ve kardeşlik projesi diye Türk halkı uyutulmaktadır. Dağdan inenlerin analarının dizi dibinde oturmak, toplum içinde insanca yaşamak gibi amaçlarının olamadığını, kendileri söylediler: Bu gelenler teslim olmaya gelmiyor. Pişmanlıktan mişmanlıktan faydalanma gibi istekleri falan yok. Bunlar temsilci Şartları bildirmeye geliyorlar. Bu sözleri söyleyen DTP başkanı Ahmet TÜRK tür. Dünyanın neresinde teröristlere böyle ayrıcalıklı muamele yapılmıştır? Bunları ayrıcalıklı kılan nedir? Yasalara rağmen bu suçluları serbest bırakmanın mantıklı bir izahı var mıdır? Türk halkı bu sorulara cevap arıyor. Türk halkı karanlık kapılar ardında yapılan pazarlıkları öğrenmek istiyor. Çünkü biliyor ve inanıyor ki, ortada birtakım gizli anlaşmalar olmazsa, ne dağdan inelerdi, ne şov yapmaya cesaret ederlerdi, ne de kendilerine özel bir ağırlama uygulanırdı.

4 Verdiklerimiz belli de ne aldık acaba? Bir tarafta PKK bayrakları, Apo posterleri ve silah atışlarıyla sürdürülen, her kent ve kasabadan katılımlarla büyüyen bir şov ve güç gösterisi Diğer tarafta, şehit Mehmetçiklerin ruhuna ızdırap veren bu manzarayı hoş göstermeye çalışan iktidar ve yandaşları Türkiye-Ermenistan maçında Kardeş Azerbaycan ın bayrağına izin vermeyenler, katiller güruhunun armalarına nasıl da tahammül ettiler, yazıklar olsun! Bir yığın insan, henüz kanıtlanmamış iddialar sebebiyle cezaevlerinde yatıyor. Onlar bu ülkenin evlatları değil mi? Bebek ve Mehmetçik katili Öcalan, yıllar önce hangi amaç için Türkiye ye teslim edildiyse, bugün de dağdan inenlerin amacı aynıdır: Kürt bölücülüğüne ivme kazandırmak, Kuzey Irak taki bölgesel devleti Türkiye ye onaylatmak ve iktidara siyasî rant sağlamak Burada Anaların gözyaşını dindirmek diye bir hedef yoktur. Öcalan ın yakalanması, terörü durdurmak şöyle dursun, nasıl azgınlaştırdıysa yine öyle olacak ve bu defa bütün Güneydoğu, bölücülerin kontrolüne terk edilecektir. Bunun altyapısı hazırlanıyor. İktidarın terör örgütü ve diğer siyasî bölücülere gösterdiği koruyuculuk, devletin Anayasal düzenini korumakla görevli kurumların suskunluğu, başta şehit aileleri olmak üzere, milli duyarlığa sahip her Türk ü üzmüştür. Bu yüzden, Devlete güven her gün azalmakta,türkiye nin geleceğiyle ilgili kaygılar artmaktadır.öyle ki, Milli Güvenlik Kurulu nun terörle mücadele sözünün dahi inandırıcılığı kalmamıştır. Çünkü her şey tersine gider olmuştur. Teröristlere cesaret verilerek, terörün durdurulduğu nerede görülmüştür? Siyasî iktidar, Çok iyi yapıyorsunuz diyen ABD ve AB nin değil Çocuklarımız babasını istiyor. diye haykıran, gördüklerine bir anlam veremeyen ve sükût-u hayale uğrayan şehit Mehmetçik eşinin sesine kulak vermeli. Bilgiyurdu Dergisi - Kasım 2009 Şehit annesi oğlunu istiyor. Türk halkı her alanda adalet istiyor. Milyonlarca genç iş istiyor. Köylümüz alın teriyle ürettiği ürününü değerinde satmak istiyor. Gerçek Türk aydını, yandaş ve işbirlikçi medya değil, özgür ve milli medya istiyor. Gazilerimiz vatanın her köşesinde devletine güvenerek onuruyla gezmek istiyor. Ve hepimiz, memur, işçi, esnaf, köylü, sanayici, tüm Türk halkı, Atatürk ün 86 yıl once kurduğu devletimizi istiyoruz. Temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti nin birtakım açılım ve dış kaynaklı projelerle tasfiye ediliyor olmasına razı değiliz. Sessiz de kalmayacağız. Temennimiz odur ki, siyasi iktidar sebep olduğu yanlıştan dönsün, zaman geçmeden ve ayrılık rüzgarı kasırgaya dönüşmeden açılım inadından vazgeçsin. Zira iktidarın görevi, Türk halkını ayrıştırmak değil kaynaştırmak olmalı. Ancak ne yazık ki, ortada hatadan vazgeçmek gibi bir erdemden emare yoktur. Aksine ABD planı tıkır tıkır işlemektedir. Bölgesel Kürt yönetimini tanıma anlamına gelen ilişkilere hız verilmiştir. Bir zamanlar Türkiye nin kırmızı çizgisi olan bağımsız Kürt devletini, korkarız ki resmen ilk tanıyan da Türkiye olacaktır. Türk halkı buna alıştırılıyor, hazırlanıyor. Açılım ın, gözden kaçırılmaması gereken yönü de budur. Ayrıca, Kürt açılımı nın Atatürk ün 71 inci ölüm yılında TBMM de görüşülmesi ise manidar bir anlam taşıyor.

5 İSLAM DA BİLİMSEL DEVRİM NEDEN OLMADI? İnceleme Prof.Dr. Cihan DURA - www.cihandura.com Kütüphanemdeki seçme kitapları her gün kısım kısım gözden geçiririm. Bir iki ayda devreder, sonra yeniden başlarım. Çünkü bir emekliyim ben, boş vaktim o kadar çok ki. Bugün Pervez Hoodbhoy un İslam ve Bilim: Bağnazlığa Karşı Akılcılığın Savaş adlı kitabı geçti elime. Aldığım her kitabın son sayfasının en altına kırmızı kalemle adımı yazar, alınış tarihini kaydederim, baktım: tarih 7.7.1996, tam 13 yıl geçmiş üzerinden. Bir defa sonuna kadar okumuştum, çok etkilemişti beni. Bu kez tesadüfî olarak bir sayfasını açtım, şu bölüm başlığı çıktı karşıma: Bilimsel Devrim İslam da Neden Meydana Gelmedi? Gayri ihtiyari ben de mırıldandım. Neden? I) Düşünmeyi tahrik etmenin, değişik teknikleri vardır. Bunlardan zaman zaman uygulamaya çalıştığım, vaktiyle öğrencilerime da tavsiye ettiğim biri aktif hayranlık tır. Hayret etme yetimizi geliştiren, dolayısıyla düşünmeyi kışkırtan bu tekniği Düşünme Araştırma Yazma kitabımda (Ekin Kitabevi, 2005, s.9) açıklamıştım, oradan bir özet sunayım size: Kendime bir düşünme konusunu bilinçli olarak seçerim. Kendi kendime birtakım sorular sorarım. Okunacak ya da görülecek şeyi önceden tasarlar, tahmin etmeye çalışırım. Başka bir deyişle ilgimi çeken konuyu önceden görmeye çalışırım. Konuyu hemen doğrudan incelemem, ertelerim bu işlemi. Onu zihnimde canlandırmaya, gerçekte nasılsa o halini tahmin etmeye, düşünerek kafamda yeniden kurmaya çalışırım. Sonra realiteye bakarım, örneğin kitabın o sayfalarını okurum. Okudukça, kendi tasarımımı realitede (o sayfalarda) olanla karşılaştırırım. Gerçeğe uyuyor mu benim tasarımım? Uyar ya da uymaz, o kadar önemli değildir. Belki uymaması daha iyidir. Çünkü düşünme süreci asıl bu uyumsuzluklar sayesinde harekete geçer. Düşünmemi, gördüğüm o farklılıklar tetikler. Şimdi bu tekniği yukarda sözünü ettiğim kitabın Bilimsel Devrim İslam da Neden Meydana Gelmedi? bölümüne uygulayalım mı? Haydi uygulayalım. Kendi kendime şu soruyu soruyorum: Acaba yazar, Pervez Hoodbhoy, bu bölümde nelerden, hangi sebeplerden bahsetmiş olabilir? Ortaya attığı soruyu nasıl yanıtlamış olabilir? Yazar tam 20 sayfa ayırmış bu soruyu yanıtlama işine. Ben o sayfaları hemen kapatıyorum, şimdilik okumuyorum. Aktif hayranlık tekniğini uygulayacağım ya, aynı soruya kendim cevap vermeye çalışacak, daha sonra yanıtlarımı Hoodbhoy un açıklamaları ile karşılaştıracağım. II) Elimi şakağıma dayayıp düşünmeye, belleğimi yoklamaya başladım. Kısa bir süre içinde aklıma gelen altı sebebi aşağıda sunuyorum. Bilimsel Devrim İslam da meydana gelmedi, çünkü: 1) Bilimsel düşünce gelişmedi, bilimsel yöntem bulunamadı. Bence bu etmen, bilimsel yöntem eksikliği, başta gelen sebeplerdendir. Dolayısıyla bir örnek üzerinde açıklama ihtiyacı duyuyorum. Şu soruyu atalım ortaya: Ateş yakar diyen ne yapmıştır? - Büyük İslam âlimi Gazali nin yanıtı: Ateş yakar diyen kâfirlik yapmıştır. Gazali ye (1058-1111) göre Türk filozofları Farabi ve İbni Sina nın kâfir olması; doğrudan doğruya, bilime bağlı olmalarındandır. Filozoflar dediği iki büyük düşünürümüz bilim gereği ateş yakar demektedirler. Gazali ye göre bunu diyen kâfir olur, çünkü ona göre ateşin iradesi yoktur ki yaksın; irade Allah ındır. Allah ateşe yak derse ateş yakar. Nitekim Nemrut Hz. İbrahim i ateşe attığında Allah yakma! demiştir ve ateş de yakmamıştır 1.

6 Bilgiyurdu Dergisi - Kasım 2009 - İngiliz Filozofu Bertrand Russell ın (1872-1970) yanıtı: Ateş yakar diyen bilimsel metot gütmüştür. Russell (Rasıl) a göre bilimsel metot oldukça yalındır: Bir olgu incelenirken, incelemeyi yapan kimsenin o çeşit olguları idare eden genel yasalar keşfini sağlayacak gözlemlerde bulunması İşte o kadar. İki basamağı vardır: birincisi, gözlem; ikincisi, bir yasaya ulaşmak. Aslına bakılacak olursa, ilk defa ateş yakar diyen insan, hele birkaç kez bir tarafını yakmışsa, bir bilimsel metot gütmüştür. Bu insan hem gözlem, hem de genelleştirme konaklarından geçmiştir 2. Gazali dedüktif yanılma (otoriteye başvurma) yoluyla düşünüyor ve bir sonuca ulaşıyor. Kendisi de büyük bir otorite olduğundan, İslam dünyasının, bilimsel yöntemden uzaklaşmasına önemli bir katkıda bulunuyor. Açıklamayı ânında fizikötesi güce, Allah a bağlıyor. Böyle olunca, toplum daha ileri bir adım atmaya gerek duymuyor, ateş neden yakar diye sormuyor. Çünkü cevap verilmiş, hazır Böyle bir toplumda da tabiî asırlar boyunca bir Lavoisier, bir Pasteur, bir Einstein ve benzeri bilim adamları artık yetişemiyor. Çünkü bilimsel metot daha baştan dışlanmış oluyor. 2) Bilimsel devrim İslam da neden meydana gelmedi sorusuna ikinci yanıtım şu oldu: Başlangıçta önemli ilerlemeler oldu, ancak sürdürülemedi; bunların önü kesildi, özellikle 11.yy. dan itibaren. 3) Üçüncüsü, İslam dünyasında gerçek arayışı kök salamadı, yaygınlaşamadı. Maddî dünyanın ne olduğuna yönelik merak eğilimi aydınlar arasında gelişemedi. Bilim deyince sadece naklî bilimler anlaşıldı. 4) Bu saydığım hususlarda İslam ı anlayış şekli önemli rol oynadı; bu anlayış şuydu: Hakikat, bütün hakikat Allah ın gönderdiği kitaptadır, hadislerdedir, başka yerde aramaya gerek yoktur. Farklı bir arayış suç ve günah sayıldı. Birey olarak insan ezildi, hâkir görüldü. İnsan bir hiçti. Her şeyi yapan, her şeyin sebebi İlahî İrade idi. Her yetenek ve güç, olup biten her şey mutlak şekilde doğrudan doğruya o doğaüstü güce bağlandı. Olgudan, hemen, doğrudan doğruya İlahî İrade ye sıçranarak, yaratılışta olguların birbirine bir sebep-sonuç zinciri halinde bağlanışı görülemedi. İnsanın, İlahî İrade yi dışlamadan, bu sebep-sonuç zincirini ortaya çıkarabileceği, keşfedilebileceği bilinemedi. Kader kavramı çok abartıldı. 5) Böyle bir durum İslam dünyasında tabiî yöneticilerin de işine geldi. Kaderci anlayışı candan teşvik ettiler. Çünkü halkı bu sayede daha kolay yöneteceklerdi. Yüzyıllar böyle heba edildi. Hiç mi uyanışlar, uyarışlar ya da karşı çıkışlar olmadı? Oldu, ancak hepsi sindirildi, bastırıldı, yok edildi 3. Öyle bir düzen yaratıldı ki insanlar dinî metinler dışında, özgürce düşünemediler, araştıramadılar. 6) İslam dünyası bu halde iken ya da en azından bu şartlara doğru sürüklenirken, Batı dünyası; çirkin yönüyle Emperyalizm, sömürgecilik ve bilimsel-teknik ilerleme sayesinde gittikçe güçlendi. İslam ülkelerini zamanla nüfuzları altına aldılar, bazılarını sömürgeleştirdiler. Oralardaki bilim karşıtı yapıların sürdürülmesini lehlerine gördüler, tabiî teşvik ettiler, despot yönetimlerle işbirliği yaptılar. Emperyalizmin bu siyaseti bugün de aynı değil midir? Boşuna mı Türkiye de ılımlı İslam istiyorlar, boşuna mı Laiklik o kadar da önemli değil diyorlar!... Elbette başka sebepleri de olabilir bilimsel devrimin İslam da meydana gelmeyişinin; ancak asıl amacım düşünmeyi tahrikte aktif hayranlık tekniğinin uygulanışına bir örnek vermek sadece. III) Arayışımı, düşünme sürecimi burada keserek tekrar Hoodbhoy un kitabına dönüyor, Bilimsel Devrim İslam da Neden Meydana Gelmedi? bölümünü baştan sona okuyup bitiriyorum. Netice olarak yazarın, soruyu yanıtlarken altı sebep üzerinde yoğunlaştığını tespit ediyorum: -Kadercilik, teorik bilginin (soyut düşünmenin) dışlanması, reel dünyada olup bitene karşı ilgisizlik, -Eğitimin din kaynaklı olması, laik eğitimin reddi, -İslam ın, bir burjuvazinin ortaya çıkmasını engellemesi, -Kaynağı köylüden sağlamaya dayalı ekonominin teknik ilerleme dürtüsünü engellemesi, -Şehirler ve esnaf loncaları gibi özerk kurumların zayıflığı, -Siyasal ve dinsel bir merkezî otoritenin yokluğu. Evet, yazarımız Pervez Hoodbhoy un saydığı faktörler bunlar, birkaçı benim bulduklarımla benzer, ama çoğu oldukça farklı. Ve ben bu farklı faktörler üzerinde düşünmek için dayanılmaz bir istek duyuyorum şimdi içimde (Endnotes) 1 Sadık Göksu, İslam Dünyasında Düşünmenin Yasaklanması, İnsancıl, S.225, Nisan 2009, s.32. 2 Bertrand Russell, Bilimden Beklediğimiz, (Çeviren: Avni Yakalıoğlu), Varlık Yayınları, İst., 1962, s.14. 3 Bir örnek olarak bakınız: Yaşar Nuri Öztürk, Arapçılığa Karşı İmamı Azam Ebu Hanife, Yeni Boyut, 11.B., İst., 2009.

7 ATATÜRK E NEDEN KARŞIDIRLAR İnceleme Yrd.Doç.Dr. A. Vehbi ECER - Erciyes Ü. Emekli Öğr. Üyesi - El. Mek.: avehbiecer@hotmail.com Mustafa Kemal Atatürk, Müslüman Türk şehit ve gazileriyle, tüm Anadolu halkıyla el ele vererek Millî Mücadele (kurtuluş) savaşından yüz akıyla çıkmış ve milletini esir olmaktan, vatanımızı işgal edilmekten kurtarmıştır. Daha sonra çağdaş bir devlet kurmanın ilkelerini ortaya koymuş ve bu alanda uygulamalara başlamıştır. Toplumun birlik ve beraberliğini, dayanışma gücünü yıpratmak isteyen dış ve iç düşmanlar o toplumun karizmatik (hayranlık uyandıran, etkileyici) liderlerine, kutsal duygularını besleyen değerlerine sataşırlar. Türk milletinin kurtarıcısı ve Türk devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk de bu düşmanların hedefi haline gelmiş, resimlerini indirmeye, heykellerini kırmaya ve vecize durumunda olan sözlerini söylememeye Atatürkçü vatansever ordusunu yıpratmaya teşebbüs etmişlerdir. Atatürk kimdir ki, bu kadar yıl sonra hâlâ O nunla uğraşırlar? Mustafa Kemal Atatürk, Müslüman Türk şehit ve gazileriyle, tüm Anadolu halkıyla el ele vererek Millî Mücadele (kurtuluş) savaşından yüz akıyla çıkmış ve milletini esir olmaktan, vatanımızı işgal edilmekten kurtarmıştır. Daha sonra çağdaş bir devlet kurmanın ilkelerini ortaya koymuş ve bu alanda uygulamalara başlamıştır. Bu ilkeler genel hatlarıyla; a) Türk Milletinin her dönemde tam bağımsızlığı, b) Türk halkının huzur ve refaha sahip olması, c) Devletin millet egemenliği esasına dayandırılması, ç) Aklın ve ilmin yol göstericiliğinde Türk kültürünün çağdaş uygarlık düzeyi üzerine çıkarılması ilkeleridir. Atatürk Türk milliyetçisidir. Türk milletinin tam bağımsızlığı ve çağdaş bir devlet düzeni içinde yaşamaya hak kazanarak dünya devletleri arasında onurlu bir yer almasını istemiştir. Milletine layık olan rejimin cumhuriyet yönetimi olduğunu Türk milletinin karakter ve âdetlerine en uygun olan idare cumhuriyet idaresidir Demokrasi prensibinin en modern ve mantıkî uygulamasını sağlayan hükümet şekli cumhuriyettir cümleleriyle açıklar. Gene O na göre Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir (Bak: Genelkurm. Başk., Atatürkçülük, I. İst. 1984, 41-45). Atatürk şeriat yönetimini, saltanat yönetimini, diktatörlüğü, komünizmi ve benzeri yönetimleri reddetmiştir. Merhum Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu nun ifadesiyle Atatürk ün anlayışı İstiklal, millî devlet, hürriyet ve demokrasi mefhumları temel görüş olan milliyetçilik etrafında toplanmaktadır. Buna göre her fikir, her icraat Türk milletinin şanla, şerefle yaşamasına, Türk ün ilimde, sanatta yükselmesine, Türk millî kültürünün dünya medeniyet seviyesinin üzerine çıkarılmasına hizmet edecektir (İ. Kafesoğlu, Atatürkçülükte Tarihi Gerçek, Türk Kültürü Dergisi, Kasım 1985, S. 271, 2-5). Şunu hatırlatalım ki millet, yalnız kan bağına dayalı kabilevi bir birlik değildir. Millet, ortak kültür değerlerinde birlik halinde olan, birlikte yaşama ideali içinde bulunan topluluktur. Cumhuriyetin ilk yıllarının din bilgini Ahmet Hamdi Akseki ise Millet mefhumu, toplulukta içten ve özden sevişmeyi, yardımlaşmayı ve dayanışmayı ifade eder diye yazar. Bazılarının zannettiği veya ileri sürdüğü gibi din ve milliyet duygusu birbirine karşıt değil, birbirini tamamlayan, birbiri ile bütünleşen sosyal dinamiklerdir. Dinin kit-

8 lelerde ahlakî değerler birliği kazandırmada etkinliği yok sayılamaz. Ancak dinin siyasallaşması, mezhep, cemaat ve tarikat taassubuna bürünmesi birleşmeyi değil ayrışmayı doğurur. Atatürk Anadolu da farklı kimlikte grupların olduğunu bilmektedir ve onları da Türk kültürü ve kimliği altında kucaklamaktadır. Değerli Sosyolog Prof. Dr. Orhan Türkdoğan...Her milletleşme hadisesinde bir oluşum vardır, bu da, o topluluğu meydana getiren dominant (hakim unsur) etrafında toplanmasıdır der (O. Türkdoğan, Niçin Milletleşme, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Şubat 1995, S. 98, 18-19). Atatürk de bu sosyal gerçeğe uygun olarak farklı grupların farklılıklarına saygı gösterir, ancak bu farklılıkları artırmak, üste çıkarmak, kalıplaştırmak görevini devlette görmez. Türküm veya Ne mutlu Türküm diyene sözleri şimdiki Anayasamızda da yer aldığı üzere (Madde/66) etnik bir içerik taşımamaktadır. Zira, Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denilmektedir. Atatürk 1932 yılında yaptığı bir konuşmada şöyle sesleniyordu: Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı, Makedonyalı, hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır (Atatürkçülük, I, 75). Prof. Dr. Halil Cin bir makalesinde (Bak: H. Cin, Atatürk ün Milliyetçilik Anlayışı, Türk Kültürü Dergisi, Kasım 1983, S. 247, 3-11) Atatürk ün milliyetçilik anlayışını şöyle özetler: Atatürk, milleti mazî, kültür, ülkü birliğine dayanan cemiyet olarak kabul eder. Bu sebeple milliyetçilik anlayışını en güzel ifade eden vecizesi Ne mutlu Türküm diyene dir. Irkı, dini ne olursa olsun, ben Türküm diyen, Türk milletine mensup olmanın gurur ve heyecanını gönlünde taşıyan her Türk vatandaşı Türk milliyetçiliğinden nasibini almış demektir İşte Atamız Atatürk ün Türk milliyetçiliğine dayalı millî (ulus) devletini yıkmak, Türk yurdunu sömürmek, Türk milletini köleleştirmek için uğraşanlar millî birliği bozmak, devlet kurumları ve halk arasında düşmanlıklar yaratmak isteyenler Atatürk ü ve Bilgiyurdu Dergisi - Kasım 2009 Atatürk ün ilkelerini hafızalardan silmeyi düşünmektedirler. Atatürk e karşı olanlar hilafetçiler veya teokratik diktatörlük taraftarları, diktatörlükle yönetilen ülke yöneticileri, menfaatleri tehlikeye düşen dış güçler, Siyonistler, bölücüler, milletlerarası komünistler, mezhep, cemaat ve tarikatçılar, küreselciler, emperyalist devletler ve benzer gruplardır (Bak: A.V. Ecer, Cumhuriyetçilik İlkesi İçin Tehlikeler ve Etkileri, Yeni Hayat, Kasım-Aralık 2007, S. 157-158, 32-37; A.V. Ecer, Küreselleşme ve Millî Kimlik Erozyonu, Atatürkçe Düşünce Dergisi, Ocak-Şubat 2008, S. 53; A.V. Ecer, Atatürksüz Türk Devleti mi?, Milli Kültürden Milli Birliğe, İst. 2009, 113-116). Atatürk ün millî (ulus) devlet ve milliyetçi anlayışını yok etmek için Atatürk ü ve onun evrensel düşüncelerini tartışmaya açanlar, demokrasi sloganıyla Türk devletini dinamitlemek isteyenlerdir. Merhum Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu nun yazdığı gibi: Atatürk milliyetçiliği hakiki Türk milliyetçiliğidir, hakiki Türk milliyetçisi de gerçek Atatürkçüdür (aynı makale). Yaşlısıyla genciyle, hanımıyla erkeğiyle, hepimiz Atatürk ü şartları içinde iyi öğrenmeli ve O na yapılan saldırıları göğüslemeliyiz, gençlerimizi, çocuklarımızı Atatürk ün güvenine uygun, Atatürk ün ve ilkelerinin bekçileri olarak yetiştirmeliyiz. O, bu konuda şöyle diyordu: Gençler! Cesaretimizi artıran ve sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz terbiye ve irfanla insanlık meziyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yücelterek yaşatacak olan sizsiniz.

9 BÜYÜK TÜRK BİLGİNİ MÂTÜRÎDÎ NİN İMAN VE AMEL MESELELERİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERİ İnceleme İsmet DEMİR Sözlükte; güven içinde bulunmak, korkusuz olmak anlamındaki E.M.N kökünden türeyen iman, güven duygusu içinde tasdik etmek ve inanmak demektir. Sağlamlaştırma, kesin karar verme, tasdik etme manasına olan ve A.K.D. kökünden türeyen itikad da aynı manaya kullanılmaktadır. Istılah ya da terim olarak iman: peygamberlerin Allah tan alıp insanlara din adına tebliğ ettikleri kesin olarak bilinen esaslara inanmak demektir. Böyle bir imana sahip olan kişiye mü min bu inancın gereğini yerine getirene de müslim denir. Kur ân ı Kerim in iman etmeyi ve inananların sahip olduklar sıfatları belirleyerek onlar için sıdk-ı Kalbin iman sayesinde huzura kavuşması ve her türlü şüpheden uzak olmasından dolayı yakın i huzur ve güven duyma anlamında da itmi minan kelimelerinin ayetlerde kullandığı görülür. Mâtürîdî Kitâbü t-tevhid adlı eserinde imanın mahiyeti hakkında der ki; iman sonradan yaratılmış, mahiyeti bilinen ve yoktan var edilmiş kişiyi Allah in var ve birliğine, peygamberlerin Allah in elçisi olduğuna inanmayı temin eden bir olgudur. Öncesiz ve sonsuz değildir. Ezeli ve ebedi olan sadece yüce Allah tır. İman ezeli olmayıp, insanların bir fiili olduğuna en büyük delil, kişinin imanla mükellef kılınıp, terkinden nehyedilerek iman edenlerin övülmesi ve onlara büyük mükâfatları vadiyle, iman etmeyenlerin yerilip, kınanmasıdır. Mâtürîdî bu ifadeleri ile imanın, insanlar halk edilmeden önce onlar için ezelde takdir edilmediğini ve insanların irade-i cüziyyeleri neticesinde Cenab- ı Hak tarafından sonradan yaratıldığını ifadeden sonra: Sizi ve yapmakta olduklarnızı Allah yarattı 1 Her şeyi yaratan Allahtır. 2 Onlar ağızları ile iman ettik derler, oysa kalpleri iman etmiş değildir 3 O, bu ifadeleri ile ve ayetlerden delil getirdikten sonra imanda esas olanın kalbî tasdik, dille ikrarınsa imanın esasından olmadığını kişinin hayatı süresince mü min muamelesi görmesi için gerekli olduğu ifadesini kullanır ve delil olmak üzere mükrehin yani dinden dönmesi hususunda zorlanan ve canının tehlikede olduğunu hisseden bir kişinin dille inkarının imanını tehlikeye sokmadığına aşağıdaki ayet-i kerimeyi delil olarak gösterir: 1 Saffat 96 2 En am 102 3 Mâide 41 Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında olanın dışında, inandıktan sonra, Allah ı inkâr eden ve gönlünü kâfirliğe açanlara Allah katında büyük bir azap vardır. Büyük azap onlar içindir. Mâtürîdî bu açıklamalarından sonra imanın amelle olan ilişkisini izaha çalışır ve amelin imandan bir cüz olmadığını ifade ederken Allah a iman ettiğini gönülden duyan bir insanın, dîni hayatın hazzına ulaşabilmek için, inançlarının gereği olan emir ve nehilere azamî hassasiyetin gösterilmesinin gereğine de vurgu yapar. Böylece O, dini hayatın bütünlüğünün sağlanmasına işaret eder. Bu noktada Ehl-i Sünnet alimleri ve mezhepleri arasında her hangi bir ihtilafın söz konusu olmadığını da yine Kitâbü t- Tevhid inde belirtirler. Mâtürîdî bu görüşünü biraz daha açar ve şunları söyler. Amellere inanma ayrı şey, farz olduğunu bildiği halde onu yerine getirip getirmeme ayrı şeylerdir. ifadesini kullanır. Kuran da yapılması ve yapılmaması kesin olarak emredilen şeyleri inkâr edenin küfre gideceğini, inandığı halde bunları yerine getirmeyenin günahkar bir mü min olduğunu beyan eder. İslam ın şartlarından olan namaz, oruç, haç ve zekat iman değil, imanın dışında birer farzdır ve bunlar İslâmî hayatın icabı ve ilkeleridir, der. Kur an nın bir çok âyetinde iman eden ve sâlih amel işleyenlerin atıf harfi vav la bibirinden ayrılması ve aynı isimle biribirleri ile birleştirilmemesine, gerek Mâtürîdî gerekse Eş ari dikkat çekerek ilahi kelamdaki iman ve islamın bu tür bir terkiple kullanılışını amelle imanın farklı şeyler olduğunun delili olarak ifade ederler. Şayet ameller ve iyilikler imandan sayılsaydı, peygamberler, veliler ve hiçbir mü minin bunları eksiksiz yerine getirmesi mümkün olmaz, dolayısı ile hiç kimsenin imanı tam olmazdı. Bilindiği gibi bir kimsenin iman sahibi olabilmesinin şartı ameller değil, Allah ın var ve birliğini tasdiktir. Bir kişi amelindeki ihmalkârlığından dolayı imanını kaybetmez, fakat Allah ı tasdiki kaybederse iman vasfını kaybetmiş olur. Mâtürîdî, önce imanın sonra amellerin söz konusu olması dolayısıyla, kişi iman ettiği için amel etmek durumunda olur, yani kişi amelinden dolayı iman etme durumunda değil, İman ettiği için amel etmesi gerekir. Mâtürîdî yukardaki ifadelerinden hareketle, mü minler imanı tasdikte biri birlerine eşit, amelde farkıdırlar. der. Zekât ve haccı örnek olarak gösterir ve ilave eder. Şayet amel imandan bir cüz olsaydı bu takdirde bu emirleri yerine getiremeyen mü minlerin imanında noksanlık meydana gelir ve böyle bir mü min için tam bir imandan bahsedilemezdi. İfadesini kullanarak, bu noktada bunların sorumlulukları bu

10 amellerin farziyetine inanmalarıdır, der. Namaz dinin direği, haya imanın yarısı gibi bu noktada kullanılan hadisi şeriflerin ibadete itibar ve kötülüklerden uzaklaştırma adına mecazi manada kullanıldığını ifade ederler. Ehl-i sünnet alimleri ile bu ekole bağlı olmayan ulemanın arasında yapılan önemli tartışmalardan biri de, imanın artıp artmayacağı veya eksilip eksilmeyeceği meselesidir. Bu konuda Mâtürîdî ve Eş ari alimleri; iman sadece kalbin tasdiki ile beraber dilin ikrarından ibarettir dolayısı ile, imanda artıp eksilmenin söz olamayacağında ittifak ederler. Onlar bu hususta Kur andan Ey iman edenler! size ne oluyor da Allah yolunda savaşa çıkın denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz 4 ayetinde görüldüğü gibi ilahi emirleri yerine getirmeme hususunda ihmalkar olan ya da bu emirleri icra hususunda tembellik yapan kişilere Ey iman edenler şeklinde hitap edilmiştir. Kur an da bu mealde olan ve çokça kullanılan ayetleri delil olarak göstererek imanda eksilme ve ziyadeleşmenin olamayacağında da ittifak ederler. Mü minler, ancak Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah ın ayetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rap lerine dayanıp, güvenen kimselerdir 5 İmanlarını bir kat daha artırsınlar diye mü minlerin kalplerine güven indiren odur 6 gibi ayetlerde zikredilen art ma ya da eksilme den anlaşılması icap eden şeyin, iman esaslarını tasdik yönüyle değil, imanın kuvvetlenmesi ve zayıflaması yönüyle anlaşılması gerekir ifadesini kullanırlar. Mâtürîdî nın üzerinde israrla durduğu ve Ehl-i sünnete mensup olan kişilerin bir çoğu tarafından yanlış anlaşılan, katıp karıştırılan şeylerden biri de: din ve şeriat meselesidir. Bilindiği gibi Mâtürîdî itikâdî meselelerde İmam ı Azam ın görüşlerine bağlı ve onun bu görüşlerinin doğruluğunu akli ve naklî delillerle izahını yapan en büyük Türk âlimidir. Mâtüridi Ebu Hanife den kendisine ulaşan din ve şeriat hususundaki görüşlerini analiz ederek bizlere önemli bilgiler sunmaktadır. O, konuya girerken önce dinin genel anlamda tanımını yapar. Din ister hak olsun, isterse batıl olsun inanların inanıp iman ettiği şeylerin adıdır der. Mâtüridi bu tanımdan hareket ederek din ve şeriat ayırımı yaparak akılla din ve şeriatla vahiy arasında bir irtibat kurar ve dinle akıl arasındaki irtibatı şöyle açıklar. iman dindir. Dinler ise inanılan inançlardan başka bir şey değildir. İnançların bulunduğu ve varlığını devam ettirdiği yerse kalptır. 7 Tasdikin baskı ve cebir altında tutulamayan mahiyeti ise, kalpte bulunan tarafıdır. Çünkü imanın bu noktasına herhangi bir yaratığın tahakkümü mümkün değildir. Geçmişte gönderilen bütün peygamberler ve nebiler İslam ın telkin ettiği inanç esaslarını telkin ederek tek bir din üzere gelmişlerdir. Bir 4 Tevbe 38. 5 Enfal 2. 6 Fetih 4. 7 Mâtürîdî, Kitâbüttevhid, s.492. Bilgiyurdu Dergisi - Kasım 2009 başka ifade ile bütün peygamberler ve nebiler Allah katında hiç değişmeyen ve mutlak din olan İslam dini üzere gönderilmişlerdir. Bu bakımdan mutlak yol, Allah ın yolu, Mutlak din de Allah ın dinidir. Böylece din birdir, şeriat ise çok ve muhteliftir. Dolayısı ile bütün peygamberler aynı dine, yani tevhid dinine mensuptur ve bütün peygamberler insanları bu dine uymaya çağırmışlar. Hâlbuki her peygamber insanları kendi şeriatına davet etmişlerdir. Çünkü Resüllerin şeriatı çok ve muhteliftir. Bundan dolayı Allah, Kuran ı Kerim inde peygamberlerine sizin her biriniz için bir şeriat ve bir yol tayın ettik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Allah ın bu dini en doğru olandır ve asla değiştirilemez. 8 Bu yüzden din artıp eksilmez, tebtil, tahvil ve tağyir de edilemezken; şeriatlar tebtil, tağyir ve nesih edilebilirler. İtikadi hususta istisnalar hariç tutulursa çoğu mü minlerin taklidi bir imanla yani anne baba ve yaşadığı çevredeki insanların telkin ettikleri inanç esaslarını ezberleyerek ömürleri boyunca bu şekildeki bir telkinle iktifalarının kişinin dini hayatını ömürlerinin sonuna kadar muhafaza edemeyeceğini, zikzaklı bir inanç hayatı sürmelerine vesile olacağını ifade ederek mü minlerdeki dînî çarpık hayatın buradan kaynaklandığını belirtir. O, müminin bu halini kaygın bir zemin üzerinde yürüyen kişinin haline benzeterek, kâmil bir imana sahip olmadan yani taklidi bir imandan kurtularak tahkiki, (araştırma, inceleme ve düşünceye dayalı) bir imana sahip olmadan nefsanî arzulara dur denilemeyeceğini sık sık vurgu yapar ve İmâm-ı Ebû Hanîfe nin el Âlim ve l Müteallim adlı eserine atfen şöyle der: Kişide imanın gerçekleşmesi için şüpheden arınmış, kesin bir bilgiye (yakın bir bilgiye) sahip olması ve bu bilginin doğruluğunda herhangi bir tereddütün söz konusu olmaması gerekir. 9 Aksi takdirde kalbi ile tasdik etmediği halde iman ettiklerini ifade eden münafıklar Hz. Muhammed in gerçek bir peygamber olduğunu bilmelerine rağmen inkârcı durumuna düşmüş olurlar. İmam-ı Azam bu konuda şu ayetleri delil olarak kullanır: Münafıklar sana geldiklerinde: Şahitlik ederiz ki sen Allah ın peygamberisin derler. Allah bilir ki elbette sen Allah ın peygamberisin. Allah da münafıkların kesinlikle yalancı olduklarını bilmektedir. Yeminlerini kalkan yapıp Allah yolunda doğruluktan yan çizerler. Gerçekten onların yaptıkları ne kötüdür. Bunun sebebi onların önce iman edip sonra inkar etmeleridir. Bu yüzden onların kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar. 10 Allah bu hale düşen mü minlerden hepimizi korusun. 8 Rum Suresi, 30. 9 El Âlim ve l- Müteallim. S. 11. 10 Münâfikun 1-3

11 ATATÜRK VE İSLAMİYET İnceleme Mehmet ÇAYIRDAĞ Anadolu nun çok büyük bir bölümü Hıristiyanlarca (Ermeni, Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan, Rus) işgal edilmişken, Sevr anlaşmasının tatbikatıyla da Müslüman-Türklerin hakimiyetleri altında olacak, İstanbul dahil bir bölge bırakılmayacakken, yani yeryüzünde mûstakil bir İslâm toprağı nerde ise kalmayacakken, bir grup arkadaşı ile (bazen da tek başına kalarak) hayatını ortaya koyup İstiklal mücadelesini başlatan, neticede bir mucizeyi gerçekleştirerek düşman dünyanın karşısında zafer kazanıp devlet kuran, Müslüman Türklerin Hıristiyanlar karşısında boyunlarını eğdirmeyerek istiklallerini ellerine veren, böylece son asırda bütün İslam aleminde ilk ve tek silahlı mücadele ile hürriyeti kazanan bir Müslüman milletin liderinin inancı,menfi şahıslar veya aldatılmışlar tarafından sık sık ortaya getirilmekte ve onun dine lakayt olduğu iddia edilmekte ve bu görüş yayılmaya çalışılmaktadır. Maksat, onunla milletin bağını çözmek, kurduğu devletin vidalarını gevşetmek ve neticede ülkeyi bölüp parçalayıp düşmanların savaşla başaramadıklarının yolunu bu iftiralarla aşmaktır. İstanbul da milli mücadeleye karşı dini kullanan gafiller, şeriat istiyoruz diye başlayan doğudaki Şeyh Sait in başkanlığındaki ayrılıkçı Kürt isyanı, nihayet kendi muhafazakâr arkadaşları tarafından kendisine karşı tertip edilen İzmir suikastı ve Menemen de bir kısım cahilin şeriat getireceğiz diye başlattıkları kanlı hareket O nu bazı tedbirler almağa ve maksatlı kimseler tarafından işlerine geldiği gibi değerlendirdikleri bazı şeyler söylemeye sevk etmiştir. Ancak onun dinine kusur bulanlar, meşhur sözde söylendiği gibi biraz insafa, dinî hassasiyete gelseler ve bir Müslüman iftira etmenin mesuliyetini biraz düşünseler. Bu şekildeki müfterilere Atatürk ün mukaddes dinimize bağlılığını gösteren ve peygamberimize hürmetini ifade eden sözlerini gösterdiğinizde, bunları ne zaman söylemiş derler. Yani demek isterler ki onları Milli Mücadele sırasında veya o yıllara yakın zamanlarda sarf etmiş. Daha sonra bunları ağzına almamış ve başka şeyler söylemiş. Tabii bunlara ne gösterilse ikna olmaları mümkün değil. Asıl bu konuda mesuliyeti düşünerek bir insan hakkında peşin yanlış fikirli olmanın ve bunda ısrar edip, bu konuda her söylenene kulakları tıkamanın ve iftiralara devam etmenin mahşer günü verilecek bir hesabının bulunduğunu fikretmek gerekmez mi? Ben de şimdiye kadar yazılıp söylenenlere ilave olarak şimdi size Atatürk ün inancına delil olacak ilk önce Sakarya zaferi neticesinde yazdığı beyannameden bir bölüm, bir de hayatının sonuna doğru Filistin meselesi hakkında Mecliste yaptığı konuşmadan bir bölüm nakledeceğim. Türklerin ölüm kalım mücadelesi olan, bir aya yakın süren ve Ankara nın düşme ihtimali ortaya çıkan Sakarya savaşları sonunda zafer kazanılınca Mustafa Kemal Paşa millete bir beyanname yayınladı. Bu beyannamenin başında savaşın hangi zorluklarla kazanıldığını ve önemini uzunca anlattıktan sonra son paragrafı şöyledir: İstiklal mücadelemizde yüksek yardımını Türk milletinden esirgemeyen Cenab-ı Hakk a hamd ü sena etmeyi asla unutmayalım. Bizler esasen meşru olan davamızda inayet-i ilâhiyeden hiçbir zaman ümidimizi kesmedik, hiçbir kimsenin hakkına tecavüz etmek istemediğimiz gibi diğerleri tarafından da hak ve istiklalimize riayet olunmasından başka bir davamız yoktur. Milli hudutlarımız dahilinde yabancı müdahaleden âzâde olarak her medeni millet gibi hür yaşamaktan başka bir

12 gayesi olmayan Türk Milletinin meşru hakkı nihayet insanlık ve medeniyet alemi tarafından teslim olunacaktır. Pek yakın olan bu mesut ana,eskisi gibi bütün millet fertlerinin âzâmi gayret ve fedakarlık göstermelerini beklerim. Cenab-ı Hak yüksek yardımını devamlı eylesin, âmin. 14 Eylül 1337(1921) Şimdi de 1937 yılında yani ölümünden bir yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığı konuşmayı nakledelim: Arapların Avrupa siyasetine nüfuz edemeyip bu sözde istiklal kelimesine inandıkları ve bu uğurda Arap memleketlerini Avrupa emperyalizmine esir kıldıkları çok şayan-ı teessüftür. Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimize kâfi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslâmiyet in mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine mâni olacağız. Binanaleyh şunu söylemek istiyoruz ki buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslâmiyete lakayt olmakla itham edildik. Fakat bu ithamlara rağmen Peygamberin son arzusunu yâni mukaddes toprakların daima İslâm hâkimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız. Cedlerimizin, Selâhaddin in idaresi altında, uğrunda Hristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hâkimiyet ve nüfuzunun tahtında(altında) bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, Allah ın inayeti ile kuvvetliyiz. Avrupa bu mukaddes yerlere temellük etmek(sahip olmak) için yapacağı ilk adımda bütün İslam aleminin ayaklanıp icraata geçeceğinden şüphemiz yoktur. Kerrar Esat Atalay a göre Atatürk ün bu konuşması Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yayınlandığı gibi Hindistan da yayınlanan Bombay Chronick gazetesinin 27.08.1937 tarihli nüshasında Filistin e El Sürülemez, Kemal Paşa Avrupayı İhtar Ediyor başlığı ile yayınlanmıştır. İşte Atatürk budur. O, işte böyle Hatay ı Fransızlardan almıştı. İşte O, böyle dini inançlara, milli duygulara sahipti. Avrupa ya işte bu gözle bakıyordu. Allah gani gani rahmet eylesin, âmin. Bilgiyurdu Dergisi - Kasım 2009 ELAZIĞ DAN YÜKSELEN SES: ötüken Atsız Hocamızın yıllarca zevk ve coşkuyla okuduğumuz ÖTÜKEN inden sonra Elâzığ dan yeni bir ÖTÜKEN doğdu. Ülkü, inanç ve kararlılık dolu bu gençlik dergisini yutarcasına okuduk. Önayak olanları, yazar gençleri ve emeği geçen herkesi tebrik ediyoruz. Temennimiz, gelişerek devam etmesi ve başka kentlerimizde de benzerlerinin çıkarılmasıdır. Melih Kunter i unutmayan gençleri sevgiyle selamlıyoruz. e-posta: otuken_23@hotmail.com

MUHSİN İLYAS SUBAŞI İLE SÖYLEŞİ 13 Röportaj Mustafa KILIÇKAYA Çok verimli bir yazarsınız. Roman şiir ve araştırma- inceleme türünde pek çok eseriniz yayımlandı. Öğrenmek isteriz bu yazma alışkanlığını nasıl ve ne zaman kazandınız? Mustafa bey, benim böyle bir alışkanlık kazanmamda en büyük faktör, çocukken yazmayı ideal olarak seçmiş olmamdır: İlkokuldan sonra İmam- Hatip Okulu nun daha orta kısmında iken, belki bir cüretti, ama buna cesaret edebildim ve bir yerel gazeteyi yayın müdürü sıfatıyla yönetmeye başladım: Ders aralarında gazetenin yönetim yerine gider haberlerini yazardım. Lise dönemimde, Türkiye nin saygın dergilerinde; İslam, Orkun, Toprak, Türk Yurdu, Hareket gibi dergilerde yazmaya başladım. Yüksek tahsil dönemimde bir gazetenin sorumlu yazı işleri müdürü olarak çalıştım. Bunlar doğal olarak insanda yazma yeteneğini geliştiriyor. Böyle bir imkânınız olunca aklınızın yettiği, toplumla paylaşmayı arzu ettiğiniz düşünceleri hangi türde vermek daha etkili olursa o şekilde yazıya aktarıyorsunuz. Benim yazma alışkanlığını kazanmam böyle oldu. Batı Türk ü Tanıdıkça adlı eserinizde Türkler ve Türkiye hakkında olumlu düşünen yazar ve bilim adamlarına yer vermişsiniz. Halbuki olumsuz düşünenler daha fazla. Buradaki amacınız nedir? Pekçok Türk aydınının kafasına yer eden batı imajını değiştirmek mi istiyorsunuz? Kitap dikkatli bir şekilde okunduğu zaman görülecektir ki, sizin Batı hesabına olumlu olarak gördüğünüz metinlerin çoğu, bizi hayranlık duygularıyla bakarken, Batılı aydının Batılıyı acımasızca eleştirisine yönelik yazılardır. Ben bu araştırmada şu gerçeği ulaştım, Batı aydını bize tavırlı değil, bize tavrı olan politikacı ve askerdir, onları da arka planda Kiliseler yönlendirmektedir. Sonra şunu özellikle belirteyim; ülkesini, toprağını, bayrağını seven bir Türk aydını Batı ya nasıl bakıyorsa, ben onlardan farklı bakmıyorum. Bakınız, ben bu kitaptan bazı cümleleri size aktarayım, hem de görüşlerini naklettiğim Batılıların kendi yazılarından alınan cümlelerle oluşturulan yazı başlığı cümleler bunlar: Voltaire: Bütün tarihçilerimiz, Osmanlı İmparatorluğu nu istibdada dayanan bir devlet olarak göstermekle bizi çok aldatmışlardır! Pedro: Türkiye ye gidip işlerini yoluna koyamadan dönenler, Türklere iftira etmekten geri duramazlar! Batrhold: Hıristiyanlar, Selçuk Türklerini Kurtarıcı Sıfatıyla Karşıladılar! Rasonyi: Batılı milletlerden daha önce Türklük, dünyamızın her çağında büyük rol oynamıştır! Cahen: Batı da her şey birbirine karıştırılmış ve Türkler yanlış yorumlanmıştır. bu yanlışlığı düzeltmek gerekir! Durant: Yaptıkları abideler, Türklerin barbar olduğunu iddia edenleri hayal kırıklığına uğratmaya yeter! Ricaut: Tanrı, Türkleri, Hıristiyanların kusurlarını cezalandırmak için yüceltip desteklemiş gibidir! Raczynski: Osmanlıları barbarlıkla ya da bilgisizlikle suçlamak, onlara karşı yaptığımız haksızlığın en büyüğüdür! Moltke: Avrupa, Türkiye ile, Türkiye nin kendi kendisiyle olduğundan daha fazla ilgilidir! Muller: Türkiye, onu yutmak isteyenin boğazından geçmeyecek kadar büyük ve sert bir lokmadır! Ramber: Batılılar, Türkiye ye söz dinletecek durumda bulundukça haksız imtiyazlarını koruyacaklardır! Coles: Türkler, Avrupa da son derece yüksek dinî müsamahayı temsil ederler! Farrare: Türkler, Hıristiyanlardan daha şuurlu ve vicdanlı bir millettir! Balıvet: Avrupa nın Türk e düşmanlığı, dün olduğu gibi bugün de sabit kalmış bir söylemdir! Dabağyan: Dönemin batılı devletleri Osmanlı yı yıkabilmek için Ermenileri kullanmışlardır! Neave: İslamiyet in ve Türkle-

14 rin korudukları değerler, modern medeniyet adına merhametsizce kenara itildi! Gıbbons: Anadolu, XIII. Asırda Bizans tarafından tamamen Selçuklulara terk edilmiştir! Cardını: Avrupa ile İslam arasındaki ilişki, Hıristiyanlık ile İslam arasındaki çatışmanın yeni bir biçimidir! Shaw: Rusya Ve Avusturya başkenti İstanbul olan yeni bir Ortodoks devleti kurma hayalindeydi! Mansfıeld: Büyük devletler imparatorluğu yaşatmaya kararlı gözükseler de, topraklarını ele geçirmekte asla duraksamamaktaydılar. Fınkel: İsli camdan bakan Batılılar, Osmanlı yı dinlemeden onun niteliği hakkında varsayımlarda bulunmuşlardır! Roux: İki bin yıl boyunca Türklerin dehalarına pek çok tanık olduk; geçmiş geleceğin garantisiyse Türklerden çok şey beklenebilir! Pope: Batı nın Türkiye yi anlayamaması, onu sömürgeleştirememesinden kaynaklanıyor! Gregoıre: Türklerin sahip olduğu zenginlikleri ele geçirme arzusu, antlaşmaların üstüne çıkmıştı! Mccarthy: Osmanlı yı yıkmanın sorumluluğu, bunun neye mal olacağını hesaplayamayan emperyalistlere yüklenmelidir! Garaudy: Batı tarihte görülmüş en büyük canidir! Eğer bu isimlerin ve kitaplarda yer alan daha onlarca ismin kendi devletlerinin ve içinde bulundukları medeniyetin niyetini deşifresini okuyucuyla paylaşma da yeni bir Batı imajı gayreti seziliyorsa, bana çok büyük bir haksızlık yapılıyor demektir. Batı Türk ü Tanıdıkça nın ve Batı İslam ı Tanıdıkça nın asıl amacı Batı nın bize ve İslam a düşmanlığını kendi aydınının ağzıyla deşifre etmektir. Ha, bunun yanında, uğradığımız bir haksızlığı dile getirenlerin övgülerinden kendimizi mahrum bırakmayı, Batı ya düşmanlığın devamı için yerinde görüyorsak, o başka bir mesele, ben şahsen tavrımız bu olmamalıdır, diye düşünüyorum. Batılının bizdeki imajını yenileyip değiştirerek onlar adına bir hizmet benim şahsen varoluş sebebime ve yazma ideallerime tamamıyla ihanet olur. Ömrünü kendini ve milletini tanımayla adamış bir insan böyle şey yapabilir mi?.. İzninizle, Batı Türk ü Tanıdıkça nın önsöz ünden bazı satırları buraya alarak meseleyi biraz daha vuzuha kavuşturalım ve sizin kaygınıza daha doğru bir cevap vermiş olalım. Çünkü kitabın yazılış mantığı bu satırlarda açıkça görülmektedir: Bilgiyurdu Dergisi - Kasım 2009 Artık nüfuz alanları, başkalarının sınırlarına tecavüz ederek sağlanmamaktadır. Geçmişte yaşanan toprak işgali sömürgecilik ideolojisinin bir gereğiydi. Şimdi bunun yerini dıştan denetim uygulaması almaya başladı. Uluslararası ilişkilerdeki yarışta teknolojik üstünlüğü silahlı güce dönüştürenlerin sömürgecilik idealleri, insanlığa çok daha masumane bir şekilde sunulmaktadır. Avrupalı, bizi atalarımızın projelerinden dolayı yargılayıp mahkûm etmek istese de, kendi kendini bile inandıracak vicdani realiteden uzaktadır. Bu ise kendi gerçekleriyle çelişkiye düşmelerinden öte bir işe yaramayacaktır. Bize, Batı da ne işiniz vardı? diyenlere, dün olduğu gibi, bugün de çok rahatlıkla, Sizin Asya da, Afrika da ve Arap Yarımadası ndaki işiniz neyse, bizimki de oydu! diye cevap vermek, belki ithamların çelişkili kurtarıcılığından fayda beklemek gibi olabilir. Ama biz onların gittikleri gibi gitmedik başka ülkelere. Bunu da rahatlıkla bu ifadenin devamında şu şekilde dillendirmemiz mümkündür: Siz yeraltı ve yer üstü kaynaklarının hepsini sömürdünüz, biz sadece hizmet götürdük. Kimsenin bir avuç yeraltı ya da yer üstü zenginliğini transfer etmedik. Tabii ne onların soruları ne de bizim cevabımız ortaya kalıcı bir çözüm getirecektir. Çözüm, günümüzün insanının kendi erdemlerindedir. Bu bakımdan birbirimizi anlamanın, geleceklerimize çok daha kalıcı emanetler bırakmak ve güven sağlamak bakımından faydalı olacaktır Batı İslâm ı Tanıdıkça, bizim dünyamıza olumlu bakması gerekiyor. Oysa İkiz Kuleler in vurulmasından sonra Batı, İslâm dünyasına yeni bir Haçlı seferi başlattı. O zamanki ABD Başkanı Bush, bunu açık açık söyledi. İslâm, terrör üretiyor diye abuk sabuk ithamlarda bulundular.hz Peygamber i karikatürlerle karalamaya çalışıyorlar. Batıda bazı kişilerin Müslüman olması veya İslâm medeniyetini övmesi, Batı daki önyargıların değişeceğine işaret olabilir mi? Elbetteki değişmeyecektir. Zaten biz de değişmeyeceğini anlattık. Onlardan yapılan nakillerde de bunları dillendirdik. Batılı aydınların çoğu oryantalizmin tuzağından sıyrılarak, İslam ı anlamak gerektiğini söylüyor. Batı aydını kendi toplumu için, Batı tarihte görülmüş en büyük canidir diyebiliyorsa, bunun arkasından da Kurtuluş İslam ı anlamak ve yaşamaktadır! diyebiliyorsa, bunu okuyucumuza ulaştırmakta ne sakınca vardır? Batı İslam ı Tanıdıkça nın önsözünde buna da özellikle işaret ettik: Bunun içindir ki bu eser, bazılarının sanacağı gibi ne bir Batı savunması, ne de bir Batı düşmanlığı niyetinin ürünüdür. Bizim insanımız şunu

Bilgiyurdu Dergisi - Kasım 2009 bilmelidir: Batı daki genel kanaatin aksine, Batılı aydınlar arasında çok dürüst insanlar vardır ve bu eserin ilerleyen sayfalarında görüleceği gibi, olumlu görüşlerini üstelik oldukça hacimli eserlerle ortaya koymuşlardır. Batılılar da şunu fark etmeliler ki kendilerine bir kısım odaklar tarafından telkin edilen olumsuz kanaatlerin aksine, dürüstçe İslam a ve Müslüman a bakan aydınları vardır ve onların söyledikleriyle bu belli odakların propagandaları arasında korkunç denecek derecede farklılıklar bulunmaktadır Batılılar, başta savaşlar olmak üzere, müsteşrik ve misyoner organizasyonlarıyla, İslam ı ve Müslümanları bir taraftan yok etmeye çabalarken, öbür taraftan tanıma şansını da yakalamıştır! Bu çabanın sonucu ortaya çıkan binlerce eserde neler vardır? İşin doğrusu, bunu özellikle Müslümanlar pek fazla merak etmemişlerdir. Aslında hedeftekilerin kendilerine yönelik bu merakın önünü ve arkasını öğrenmeleri bakımından bu eserlerin, hem de tamamına yakınının mutlak surette tahlil edilerek ve eleştirel tarzda çok iyi okunup değerlendirilmesi gerekirdi... Artık sloganlaştırılmış bir düşmanlık anlayışından ziyade ne yaptıklarını, ne ettiklerini bilerek tavır adamı olmanın daha akıllıca bir yol olduğunu düşündüğüm için bu çalışmaları yaptım. Kitaplar alınıp dikkatle okunursa bu konulardaki niyet, emek ve hizmet sanırım daha iyi anlaşılacaktır! Türkiye de bazı sözde İslamcı yazarların ABD ve AB sevdaları sınır tanımıyor. ABD nin Irak ve Afganistan da yaptıklarını hep göz ardı ediyorlar. Bir ABD projesi olan Kürt açılımına destek oluyorlar ve Türk milli kimliğine saldırıyorlar. Bu adamlar Akif i bile anlamamışlar. Bu çelişkiyi nasıl izah edersiniz? Burada iç içe iki ayrı sorunuz var: Birinci bölümde sorduğunuz Müslümanlara yapılanları destekleyenler için hain demek de yetmez: Kur an ın ölçüsü açıktır: Küfre rıza küfürdür! (Kur an: 9/23) Bunun izah edilecek tarafı yok. İkinci sorunuzun cevabı da bir cümleyle özetleyeyim: Böyle bir açılım sonuç vermez: Çünkü Kürtlerin arkasında duran sizin işaret ettiğiniz güçler oldukça, onların hedefi Türkiye de huzur değil kaostur Şunu hiçbir zaman akıldan çıkarmamak gerekir: Bu mesele çözülse, bu defa bir başka meseleyle yine maalesef Kürtler kullanılarak Türkiye de buhranların derinleştirilmesine devam edilecektir!.. Türkiye, üzerinde oynanan oyunları fark etmedikçe, çözümsüzlük yumağı içinde kendisini eritmekten kurtulamayacaktır!.. Tekrar baştaki soruyla ilintili olarak şunu öğrenmek istiyorum: Şiir, roman, deneme, araştırma eserleriniz var. Bunlardan da kısaca söz eder misiniz? Efendim, ben kültür hayatına ilk adımı edebiyatla attım ve bugüne kadar sekiz şiir kitabı çıkardım: Vuslat Türküsü, Aydınlığın Gözleri, Bu Yüreğin Ülkesinde, Sevgi Donanması, Sevdakâr, Deryadil, Bir Sır Gibi ve Aşkistan 9. sunu da; Aşkistan a Gül Seferi adıyla düşünüyorum. Arkasından inceleme araştırma alanına yöneldim. Yaşadığım şehrin; Kayseri nin bizim hassasiyetlerimizle anlatımı, tanıtımı gerekiyordu, Bu kitaplarla da bunu yaptım. Sonra, romana yöneldim. Benim ilk romanım Ahtapot adını taşır. Sizin şu yukarıda kaygısını duyduğunuz Batı imajı meselesi var ya, işte ona en uygun cevaptır: İngilizlerin Osmanlı İmparatorluğu nu yıkabilmek için 1700 lü yıllarda yürüttükleri korkunç programın romanlaştırılmış halidir. Bu romanın senaryosu yapıldı. İFPAŞ, Mısırlı meşhur yönetmen Mustafa Akkad ı İstanbul a getirterek kendisiyle sözleşme imzaladı, ama birileri bu işe engel olduğu için büyük bir prodüksiyon olarak tasarlanan film maalesef gerçekleştirilemedi. Arkasından diğer romanlarım: Güneş e Uçan Kelebek, Aşkta Yanan Dede ve Ben Onurumu Çiğnetmem, yayımlandı. Bu romanlarda da İslam ı doğru anlayıp kabul eden insanlarla, yanlış yorumlayıp yanlış yaşayan insanımızın çelişkilerini anlatmaya çalıştım. Sonra sizin yukarıda sözünü ettiğiniz kitaplar ve diğerleri Üzerinde çalıştığınız konu veya yeni kitap hazırlığınız var mı? Var elbette. Yakın bir gelecekte Sinan ı roman olarak yayımlayacağız. Bir başka şehir kitabım olacak. Bunların arkasından edebiyat ve kültür üzerine düşüncelerimden oluşan bir deneme kitabını tasarlıyorum Rabbim lütfeder ömür verirse, elim kalem tuttukça birşeyler yazmaya devam edeceğim. Kaç kitabınız oldu? Sanırım 25 i buldu. Tebrik eder ve başarılar dilerim. Ben de çok çok teşekkür ederim aziz dostum. 15

16 İnceleme Kemiğin Hatırına Köpekleşenler Hasan Sami BOLAK Kanımın hükmünü işliyorum, işime öyle geliyor desene veya Atsız ın tabiri ile Yufka yüreklilerle çetin yolların aşılmayacağı nı sonunda anladım, benden bu kadar, diye havlu attığını söyleyip, biraz içten davransana! Düne kadar milliyetçi, muhafazakâr; devletinden ülkesinden, ordusundan, milli-lâik-sosyal Türkiye Cumhuriyeti nden yana olduklarını bildiğim (daha doğrusu sandığım) öyleleri var ki, şu son dönemlerde sapır sapır dökülüyorlar. Küreselleşme, AB den yana olma, cemaatçilik, pür-liberallik uğruna, gömlek değiştirir gibi duruş değiştiriyorlar.. Neden? Zaman öyle istiyormuş da ondan.. Zaman dedikleri, ABD nin şu Büyük Ortadoğu Projesi doğrultusunda parasız dağıtılan ceride mi, yoksa, birçok malûm odağın sığındığı tutarsız, mekansız, hayâli Vakit denilen kavram mı? Ne demek; zaman öyle istiyor, zaman öyle getiriyor gerekçeleri? Kanımın hükmünü işliyorum, işime öyle geliyor desene veya Atsız ın tabiri ile Yufka yüreklilerle çetin yolların aşılmayacağı nı sonunda anladım, benden bu kadar, diye havlu attığını söyleyip, biraz içten davransana! Dahası? Sizin gibi enayileri şimdiye kadar kullandık; sıra sizden sonrakilerle diye itirafta bulunsana! Ben akıllı, ben kurnaz, ben işini bilir biriyim desene! * * * Dava adamı dediğin zamanla gelişir, ufkunu genişletir, çıtasını yükseltir ve bakış açısını, kararlarını daha sağlam temellere oturtur; bu eşyanın tabiatı gereğidir.. Sen mi zayıfsın, yükün mü fazla ağır geldi yoksa bizim diyarlarda bitmeyen otların, ötmeyen kuşların varlığından mı haberdarsın! Düne kadar vatansever, milletsever, bağımsızlıktan, milli birlikten, dirlikten yana olan bir ülkü adamının (?) bugün zaman öyle istiyor diye dönekliğinin izahı nedir? Bu sorunun en kısa cevabı; zaaftır; paraya, kadına, geçici şana-şöhrete olan zayıflık, zavallılıktır! İkincisi ise, kendini bir b...k zannedip, zamanla hiçbir şey olmadığını, olamadığını anlayıp, aslına rücû etmektir.. Bu bakımdan, kemiğin hatırı için köpekleşenlere kızmak yerine, acımak daha doğru olur! Nasıl olsa bizlerde sevmek kadar, acıma duygusu da bolca var! Böyle duygulara sahip olmak da bizlerin zaafıdır zahir!

Umudumu Kesmedim İnsanımdan... Acı olaylar görülse de yurdumda Umudumu kesmedim insanımdan. Nice yiğitler bilirim Yürekleri dağ kadar Analar, bacılar bilirim Toprakla yaşar, Elleri toprak kokar; Onlara güvenirim Öldü sanmayın Erzurum dadaşını Ege de efeleri. Bir savaş olsun hele, Birleşir birden gönüller Tutuşuruz el ele. Bırakır mı hiç Vatanın semasına bir yabancı bayrağı Denizi gibi hırçın, Bir o kadar da yalçın Karadeniz uşağı? Maraş ımız kahraman Antep imiz gazi Urfa mız şanlı Kanla yazdılar destanlarını Bilir misin Şahin Bey i Duydun mu delikanlı? Gaggoş diyarı Elaziz : Gözü pek, gönlü temiz. Balak Gazi nin torunu Aydını aydınlatır, Herkes atasını tanır, Özünden yok sorunu Yiğitler yetiştirmiş nice Başları dağlardan yüce Eğilmezler kaba güce Kars ım, Ardahan ım, Van ım Az mı çekti Urus tan, Ermeni den? Yapılmadı mı yakılan şehirlerim Cumhuriyet le yeniden? Ala karlı Anadolu dağlarında Sesleri yankılanır hâlâ Gözü kanlı Avşar beylerinin. Öyküleri, türküleri söylenir Maraş tan Kilis e Sivas tan Konya ya değin. Oğuz Ata dan beri Sürer gelir, güzelim töreleri. Dağ zirvelerince dik adamlardır Korkutur öfkeleri. Padişaha kafa tutmuş nicesi. Esarete gelmezler. Meşe ağacı gibidirler Eğilmez, bükülmezler. Bozkurtlar misali hürdürler Toroslar da Yörükler. Güvende onlarla vatan, Güneyi onlar bekler. Aldatmasın seni Halkımızın sessizliği. Bıçağın kemiğe dayandığı gün Şahlanır millet bütün Türk kimdir, görürsün. Burası Türk vatanı Şehit yatağı her yer. Malazgirt, Dumlupınar, Sakarya şehitleri Bu yurda bekçidirler. Umudumu kesmedim insanımdan Kendim gibi bilirim her birini, Hatta daha fazla Yürekleri kocaman Sekiz- on soysuzu örnek vermeyin bana Değiller ki kanımdan. Acı olaylar görülse de yurdumda Umudum kesmedim insanımdan. Mustafa ÖZTÜRK

18 İnceleme ERCİYES KARDELENLERİNDEN DAĞLICA KARDELENLERİNE Zafer ÇUBUKÇU - Türk Dili ve Ed. Öğretmeni Mehmetçiğe hile yapmazsak sonumuz kötü olur. Dağlıca nın puslu vadilerinde yankılandı eşkıya basının bu sözleri. Yüzlerce eşkıya, kara bulutların çöktüğü Dağlıca vadilerinde Mehmetçiklere saldırmak için çakal gibi bekliyordu. Elleri büyük devletlerin verdiği otamatik silahlarda, vampir gözleri yolda. Mehmetçiğe tuzak kurulmuştu. Zaten hep böyle yaparlardı, erkekçe çıkamazlardı Mehmetlerin karşısına. Kalleşçe tuzaklar kurar, hayasızca saldırırlardı. Dağlıca... Üç bin metrelik Cilo dağlarının karanlık vadilerinde kurulu kutlu köy... Ve Dağlıca Komando taburu... Irak sınırının sıfır noktasında kanı ve canı pahasına gece gündüz demeden yurdumuzu koruyan kutsal tabur... Ve o gece... Gece yarılanmış, bir sessizlik kaplamıştı Dağlıca yı. Çavuş Selçuk uyuyamamıştı koğuşunda. Görev vakti yaklaşmıştı. Dört yaşındaki oğlu Samet i düşündü. Oğlu Samet i çok severdi Selçuk Çavuş; evdeşini de... Bir de silahını... Kuşandı silahını ve çıkıverdi koğuşundan. Yavuz Onbaşı yla er Zekeriya da çıkıverdiler aynı anda koğuşlarından. Üçü birden yürüdüler taburun arkasına doğru. Selçuk Çavuş un işaretiyle durdular yüksekçe bir tepede. Çevirdi gözlerini Cilo dağlarına Selçuk Çavuş. Kara bulutlar inmişti dağın doruklarına. Bulutlar yumak yumak üstlerine geliyordu sanki. Hayra yormazlardı memleketinde kara bulutları. Gözleri buğulanmıştı Selçuk Çavuş un. Bir eliyle silahını sımsıkı kavradı. Diğer eliyle Yavuz la Zekeriya ya kara bulutları gösterdi. Bu, bir uğursuzluktur. diye bağırdı. Kara bulutlardan, uğursuzluklardan bir de kalleşlikten tiksinirdi Selçuk Çavuş. Anlamıştı bir şeyler olacağını sanki. Gidelim bölük hazırdır diyerek birlikte tabura yöneldiler. Bölük hazırdı. Her gece olduğu gibi Avaşin çayı boyunca sınır güvenliği sağlanacaktı. Bir başkaydı bu gece Dağlıca ve dağlar.oysa dağlar ne bilsin ki koynunda çakallar var. Bölük, Avaşin köprüsü üzerine gelmişti ki eşkıya basının öfkeden kudurmuş sesi Cilo dağlarında yükseldi. Ateş! Yüzlerce katil kustu Mehmetlerin karşısında kinini. Tıpkı Çanakka de saldıran yamyamlar gibi. Dağlardan boşanıverdi mermiler. Bomba sesleri karıştı Mehmetlerin tekbir seslerine. Selçuk Çavuş un bir sıcaklık oluştu göğsünde. Kandan gül oluştu temiz alnında. Umursamadı hiç. Oğlu Samet le Evdeşi ona doğru el uzatıyorlardı. Bir elini evdeşine, ötekini de oğlu Samet e uzattı... Öylece kalakaldı. Gök renkli Avaşin çayı kan akıyordu. Dağlıca kan içindeydi. Selçuk Çavuş ve Mehmetçik el ele kol kola, omuz omuza gitmişlerdi uçmağa. Yer gök, börtü böcek dayanamadı bu acıya. Dağlar taşlar, kurtlar kuşlar kan ağlıyordu. Gün ışırken Cilo dağları ndan yüzünü gösterdi güneş. Işıdı Dağlıca vadileri. Işıdı Avaşin çayı kıyısında Mehmetçiklerin mübarek kanlari. Toprak aldı kara bağrına Mehmetlerin kanını. BİR KEZ DAHA VA- TAN OLDU DAĞLICA. Karıştı toprağa şüheda.. Güneş batarken başladı yağmaya kar Dağlıca ya. YAĞDI, YAĞDI... Bembeyaz oldu Cilo dağları. Bembeyaz örtünün altında şimdi Mehmetler yatar. Bu bahar Kardelen ler açacak Dağlıca da tıpkı Sarıkamış Kardelenleri gibi. Ve haykıracak dünyaya: EZAN SUSMAZ, BAYRAK İNMEZ ŞEHİTLER ÖLMEZ, VATAN BÖLÜNMEZ. Şimdi anladınız mı dağlarda KARDELEN olmak niçin zordur?

ATATÜRK, CUMHURİYET VE ÖĞRETMEN 19 İnceleme İsmail BOZKURT Ağustos, eylül, ekim, kasım hareketli aylar. Bu aylarda zafer var, karar var, kayıp var. Atatürk, Cumhuriyet, öğretmen; kurucusunu kaybeden Cumhuriyet, Başöğretmeninden ayrılan öğretmen var. Nasıl kuruldu, nasıl yetişti? Dünü hatırlayıp dünü değerlendirmek istiyorum. Muhatabım öğretmen Manzara şu; düşünce yanlış, idrak bozuk, algı bulanık, hırs önde, akıl arkada, heyecan anlık, his ölü. Günün sohbetleri; pancar, patates, dana, törpü, varsa katlanarak para eden arsa. İtibar burada görülüyor. Umutsuzluk hat safhada. Ülkenin üzerindeki bulut katlanarak kararırken aynı zamanda kalınlaşıyor. Başöğretmen ve arkadaşlarının Cumhuriyeti kurar iken gösterdiği irade kimseyi ilgilendirmiyor Her olayda pay arayıp, bana düşen nedir diyorlar. Her boşluk kısmet kapısı gibi onlara göre. Tutmadıkları el, uzatmadıkları kol kalmıyor. Her canlıyı bir robot, her robotu bir canlı gibi değerlendiriyorlar. İnsan hesap makinesi, hesap makinesi matematik öğretmeni zannediliyor. Kurtuluş savaşının ortasında: Kurtuluş sizinledir diyen Başöğretmenin öğretmenleri burukluk içinde. Öğretmen adayları umutsuz. Anne-babalar çocuklarının tayinleri için türbe kapılarında. Bir sürü falcı, adı isti(sahibi) bilinmeyen yerlerde ve isimde türbeler icat ediyorlar. Bir türbe enflasyonudur gidiyor. Akif in Safahat ında tembel tilkiye benzettiği itikâfa çekilen insan misali Dolaş da yırtıcı aslan kesil be hey miskin. Neden bir kötürüm tilki olmak istersin? Elin kolun tutuyorken çalış kazanmaya bak. Senin de artığınla geçinsin bir yatalak. diyecek oldum, etrafıma baktım, bir daha irkildim. Kim neyi nasıl değerlendiriyor? Ya önem vermiyorlar ya da farkında değiller. Günümüzün yöneticileri, insan sevilir, eşya kullanılır mantığına sahipler mi? Buna sahip değil iseler inanın ki bir zaman sonra kendileri de dâhil olmak üzere topyekûn millet zarara uğrar. Sayın yöneticilerin değerlendirme öncelikleri nelerdir? Mensubiyet mi, mesuliyet mi, mesleki donanım mı? Yoksa siyasi ideolojik menşeli birtakım vazgeçilmezler mi? Burada her şey var da öğretmen mi yok? Zannedenler için söylüyorum; nasıl ki tek başına kravat boş kafayı aydınlatmıyorsa, resmi günde ve görevi başında iken kravat takmayarak rejime baş kaldırma zannı da bir öncekinden farklı değildir. Herkes konuşuyor hem de çok konuşuyor. Herkes ağlıyor, hem de çok ağlıyor. Herkes seviniyor da. Ama neden seviniyor belli değil. TV lerdeki kur a çekimlerinin seyrine yürek dayanmıyor. Çocuklarından evvel anne babaların gözyaşları ile attıkları çığlıklar mesleğe bir genç de bizden katıldı diye değil, çok şükür bizim sofradan bir kaşık daha eksildi diye atılan çığlıklardır. Atansın da nereye atanırsa atansın. İş olsun da ne işi olursa olsun. Ücretli olsun, aylıklı olsun, sözleşmeli olsun ne olursa olsun. Ayrıca nereye olursa olsun; bunu yıllar önce bir farkla vatanseverliğin göstergesi olarak Türk Bayrağı nın dalgalandığı her yer birdir diye atamada tercih yapmayı ayıp sayan milliyetçi genç öğretmen adayları düşünürdü. Nasıl anlatayım şu durumla karşı karşıya kalan öğretmen adaylarına rahmetli Mustafa Necati nin stajyer öğretmenlerine ayrı ayrı mektup yazarak hatırlarını sorup varsa ihtiyaçlarını bildirmelerini istemesini Ben nasıl anlatayım öğretmenime, Cumhuriyetin ilk yıllarında atın en iyisine öğretmenin bindiğini, en iyi paltoyu öğretmenin giydiğini. En iyi evde öğretmenin oturduğunu ve öğretmenin hacet kapısı olduğunu. Bir ülke düşünün ki; her türlü yolsuz yolunu bulurken insan denen mümtaz varlığın yöneticisi ve eğiticisi ikinci planda. Küçük bir umut peşinde dernekten derneğe sendikadan sendikaya savruluyor. Ne ülkü öndedir ne de ideal. Koltuk ve rahat vaat eden sürüklüyor kitleyi. Normal zamanlarda kimliğinin bile tartışılacağından endişe duyan cesaret yoksunu bir sürü kurum ve kuruluşlar türedi ki, demeyin gitsin. Öğretmen ve diğer kamu görevlileri yüzde iki buçuğu dörde çıkarır umudu ile bunlar arasında ölçek başı dolduran misali gidip geliyor. Öğretmenlerimize okumaları, kendilerini geliştirmeleri, öğrencinin ve velinin gerisinde kalmamaları için her yıl belli bir bölgeyi gezmelerini, araştırma yapmalarını önereyim diyecektim. NE İLE dediklerini duyar gibi oldum. Bir at bakıcısının aldığı ücretin yarısını bile alamayan meslektaşımın insan yetiştirmedeki buruk gayretini seyreder gibiyim. Sevgili öğretmenler, bu adı taşıdığınız müddetçe yine de toplumun sizden belli beklentileri olacaktır.

20 Bilgiyurdu Dergisi - Kasım 2009 Devamlı dünle mukayese edileceksiniz. Bilginizle, bilgiyi sunuşunuzla, metodunuzla ülke meselelerine bakışınızla mukayese unsuru olacaksınız. Zira siz ülkenin her şeyisiniz. Genç sizinle, bayrak sizinledir. Türkiye haritası karşınızda iken, siz ülkenin kalbinde olursunuz. Siz hastalanmayın, çok tehlikeli olur. Sakın bu bekleyişi hayal kırıklığına çevirmeyiniz. Bir ülkenin kalbi mektep, mekteplerin kalbi de muallimlerdir. Bu söz, ünlü pedagoji uzmanı Jean Deuwiy e aittir. Bu söz için fazla ilaveye gerek görmüyorum. Hangi akıl ülkenin, okulun, insanlığın kalbi olan öğretmenini ikinci plana atar. Burada bir yanlış yok mu? Ya ülke bir şeylerini kaybetmiş, ya da öğretmen değer erozyonundadır. Değerli meslektaşlarım; geliniz şu Cumhuriyeti kuran iradenin yolu ve metodu ne idi bir bakalım. Bu irade cepheden cepheye koştu, yedi düvelle savaştı, Osmanlıyı kurtaramadı ama ebedi yaşayacak Türk devletini kurdu. Mütefekkirini münevverinden çıkardı. Hedefi şöyle koydu: Türkleşmek, İslamlaşmak, muasırlaşmak. Bu düşünce hastır, haktır, mutlaktır. Sosyolojik manada bu terkibin hiç biri, diğeri için bir nakısa değildir. Onun içindir ki; bu düşünce kuvveden fiile geçmiştir, düşüncenin sahibi de fikir babası olarak kabul edilmiştir. Bu felsefenin bir tabanı var. Bu felsefe üzerine söylenen her söz bir sebebe mebnidir. NE MUT- LU TÜRK ÜM DİYENE derken bile, diyen ile olanın farkını göz önünde tutmuştur. Kavimlerin çokluğu milletin birliğine halel getirmez diyen merhum Ziya Gökalp ın düşünceleri temel hedef olmuştur. Sevgili meslektaşım; geliniz şu Cumhuriyetin kuruluş felsefesine inanan kurucu kadroyu iyi tanıyalım. Atatürk ün Nutkunu orijinalinden okumaya çalışalım. İyi okuyalım ki hem istismarcıya hem de düşmanlık edene söyleyecek sözümüz olsun. Yokluk içinde kurulan mekteplere bakalım, ta 1848 den beri devam eden Öğretmen Okullarına ilaveten, Köy Öğretmen Okulları, Eğitmen kursları, Köy Enstitüleri, Gazi Terbiye, Dil Tarih Coğrafya kurulmuştu. Tevhidi Tedrisatla birlikte hemen uygulamaya konulan İmam Hatip Okulu ve İlahiyat Fakültesi kuruluş emri tatbik edilmişti. Medresenin kapanış ve modern mekteplerin kuruluşundaki sistem doğrudur. Bununla beraber Atatürk ün vefatından sonra tevhidi tedrisat kanununun 4. maddesinin ihmali tamiri mümkün olmayan yaralar açmıştır. Sistemi işletenlerin yanlışı sistemin yanlışı olmamalıdır. Yani zarftan dolayı mazruf suçlanmamalıdır. Hâlbuki değişim, yenilik istiyor iseniz gelişim şarttır. Gelişimsiz değişim, renkli bezlerden çöpe sarılmış bez bebeğe benzer. Bebek yapmadır, onda hayat yoktur. Hâlbuki gelişimi durdurmak hayatı durdurmak gibidir. Belki yaşarsınız da ölülerin dünyasında yaşarsınız. Bu güne gelindiğinde 72 milyona varan diri nüfusa birçok ülke nüfusundan daha fazla ilk ve orta öğrenimde öğrencisi bulunan,100 lerle ifade edilen üniversite sayısıyla dinamik bir ülkenin eğitimcileri olarak sağlıklı düşünmek zorundayız. Zoru çözelim, kolayda oyalanmayalım. Her 17 Nisan geldiğinde serzenişte bulunarak neden köy enstitüleri kapatıldı diyenlere sebep, ihtiyaç ve gelişmeyi hatırlatalım. Kemal Tahir in diliyle cevaplayalım: Biri bozkırda çekirdeği çatlattı, diğeri de fidanı en yükseğe dikti. Köy Enstitüsünden Yüksek Öğretmene kadar Günü yaşayalım, yarını planlayalım. Ünlü Shekspir : Bütün dünler bugünleri aydınlatan bir fenerdir der. Öyle ise bilimsel düşüncenin anahtarı olan aklı ön plana alalım. Bilimsel düşüncenin karşıtının kesinlikle dini düşünce olmadığını vurgularken, din diye sarıldığımız, kolay bulduğumuz yanlış alışkanlıklardan da kurtulalım diyorum. Mektebimiz, meşrebimiz ve de takıntılarımız ne olursa olsun tartışmasız evrensel kitap Kur an-ı Kerim in tercümesini bir defa olsun okuyalım. Okuyalım ki soracak sorumuz, verecek cevabımız olsun. Bitirirken şunu söylemek istiyorum ki; Atatürk ün başlatmış olduğu muasır medeniyet düşüncesini 21. yüzyılın küreselleşen dünyasında ileriye taşımak istiyor isek, Türk olmanın gururu her şeye kâfi diyerek özellikle yabancı her türlü ideolojilerden arınalım. İdraklerimizi açalım. İnsanı, çocuğu, çiçeği sevelim. Bu sevginin sahibi laik, sosyal ve demokrat öğretmenin görevi ise bir ÜLKÜ ERİ gibi kendini nöbette hissedip uyanık olmaktır, her türlü istismarı tespit etmek ve önlemektir. Eğitimcilerin uyanıklığı, bilgili olmaları ve hassasiyetlerini muhafaza etmeleridir. Eğitimciler uyanık olmaz ise her devirde ve her dönemde dinin istismarı, Peygamber in istismarı, Atatürk ün istismarı, laikliğin istismarı, Cumhuriyetin istismarı ve bunların sözde kurtarıcıları çıkacaktır. Hâlbuki dinin kurtarılmaya ihtiyacı var mıdır? Buna rağmen, Tanrı katına sefer düzenleyip, servis memurluğuna kalkışanları yine de hesap etmek durumundayız. Elbette ki istismarcılar devrin getirdiklerine göre çıkar sağlamaya çalışacaklardır. Çağdaş eğitimci ise bunu aydınlatandır. Israrımız bunun içindir. Çağdaşlığın özünde; insan merkezli ve birey öncelikli ilmi düşünce vardır. Vazgeçmeyelim.