TEŞEKKÜR... EGEÇEP Yürütme Kurulu. Kapak Resmi: Taylan Ilgaz KAYA Kapak Tasarımı: Hamdi ATAY. Şubat - 2015 İZMİR



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

MUĞLA DA ÇEVRE TALANINA TEPKİ

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

İzmir Barosu Kent ve Çevre Davalarının Son Durumunu Gösterir Listedir. Dosya No Dava Konusu Davacı Davalı

NKP

2004 Çevresel Durum Değerlendirme Raporu Davası;

Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu ÇALIŞMA RAPORU

Hasankeyf Gönüllüleri: 'Dicle özgür aksın, Hasankeyf'e kulak ver!'

Acele Kamulaştırma Mülkiyetin El Değiştirmesi, Mülksüzleştirme, Sömürüye Mahkum Etme;

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

TARIM: Ülkemizde farklı iklim özellikleri görülmesi farklı tarım ürünlerinin yetişmesine sebep olmaktadır.

Denizlerimizi ve Kıyılarımızı Koruyalım

25 Ağustos Basına ve Kamuoyuna,

Devlet Planlama Teşkilatı 01.Haziran.1983 tarihinde Parsel üzerinde otel yapılmasının turizm açısından önemli bir proje olacağını kabul etmiştir.

#yesilyoladurde. Ye$İl Yol Nedİr?

Soma da 301 maden emekçisinin yaşamını. Bir maden dosyasından yeraltı notları DOSYAMADEN

Bodrum Belediyesi tarafından yenilenebilir ve temiz enerji. Enerjisi nden elektrik üretmek için çalışmalar sürüyor.

Enerji Yatırımları Fizibilite Raporu Hazırlanması Semineri Enerji Yatırımlarının Çevresel ve Sosyal Etkilerinin Değerlendirilmesi 29 Mart 2012

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

10SORUDA AİLE SİGORTASI

KOZA ALTIN İŞLETMELERİ A.Ş. Özel Durum Açıklaması (Genel)

BERGAMA ÇEVRE KORUMA OLAYINA İLİŞKİN DANIŞTAY KARARI. T.C Danıştay Altıncı Daire Esas No:1996/5477, Karar No:1997/2312

HANGİ ÇEVRE? HANGİ AKIŞ?

İZMİR BÖLGESİ ENERJİ FORUMU 31 Ekim 01 KASIM 2014

TEMMUZ 2012 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Ocak 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

İPTAL İSTEMİNDE BULUNAN DAVACI: TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi

Anahtar Kelimeler : İmar Planının Yargı Kararıyla İptali, İmar Hukukunda Kazanılmış Hak, Yapı Ruhsatı

Her şeyi rant olarak gören AKP iktidarı ile onun yerel temsilcilerinin kentte, çevreye, doğaya karşı işledikleri suçların ardı arkası gelmiyor.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

BODRUM, RES LERE KARŞI BİRLİK

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 1 MAYIS 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ETKİNLİĞİ SANATSAL ETKİNLİKLER

Perpa Ticaret Merkezi A Blok Yönetimi Kat Malikleri Bülteni - Ocak 2012

AYŞEGÜL ARSLAN IN KATİL ZANLISI MÜEBBET YEDİ

4. Ünite ÜRETTİKLERİMİZ

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

6) Ankara 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi, Dosya No: 2011/86 E.

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

HAZİRAN 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

T.C. MUĞLA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI. Sayı : E Konu :MBB Meclis Toplantısı. Sayın Meclis Üyesi;

Temyiz Eden (Davalı) : Antalya İl Özel İdaresi

ANTALYA MURATPAŞA BELEDİYE MECLİSİNİN TARİH VE 324 SAYILI KARARI

ANKARA. günlü, E:2012/440, K:2013/412 sayılı kararının; usul ve yasaya uygun olmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Ağustos 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

4Baronun Taraf Olduğu Bazı Davalar

KONAK BELEDİYE MECLİSİ G Ü N D E M

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YATIRIM VE İŞLETMELER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

PLAN AÇIKLAMA RAPORU

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

MİLLİ İTTİFAK BASIN'LA BİR ARAYA GELDİ

ŞUBAT 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

VALİDEBAĞ KORUSU ve VALİDEBAĞ GÖNÜLLÜLERİ

Alanın Gelişimi ile İlgili Kriterler

Sayı: 2009/18 Tarih: Aileler krize borçlu yakalandı; sorunu işsizlik katladı

Temmuz 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

EYLÜL 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

BİLGİ NOTU. Atıl durumda bulunan Hopa Termik Santralinin de bulunduğu TAŞINMAZLAR ve üzerindeki Varlıklar (HOPA TAŞINMAZLARI) Taşınmaz

EMLAK VERGİSİNDEN MUAF OLAN TAŞINMAZLA İLGİLİ DÜZENLENEN ÖDEME EMRİNE İLİŞKİN KANUN YARARINA BOZMA KARARI

Mavi Kadın Saynur Gelendost u ölümünün 13 üncü yılında anıldı

"medya benim ayağımın altına muz kabuğunu biraz zor koyar" vari açıklamalarda bulunuyordu ki Olanlar oldu

SENDİKALAR VE DİĞER DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİYLE İLİŞKİLER EYLEM VE ETKİNLİKLER

ÇYDD: su, değeri artan stratejik bir nitelik kazanacaktır.

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Hasankeyf ve Dicle Vadisi Sempozyumu Sonuç Bildirgesi

İzmir Bölge Planı. İlçe Toplantıları Kınık Özet Raporu

İPTAL İSTEMİNDE BULUNAN DAVACI: TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent

Halil Kurt'tan Esnafı Sevindirecek Talep

NÜKLEER KARŞITI PLATFORM (NKP) ETKİNLİKLERİ

Anahtar Kelimeler : Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı, Kamulaştırma, Mülkiyet Hakkının Korunması, Ek Protokol - 1

Ek 2: Dava Dilekçesi. İstanbul Nöbetçi İdare Mahkemesi. Sayın Başkanlığına. İstanbul 2. İdare Mahkemesi 2008/1445 E

SEKTÖR: ENERJİ (TERMİK-KOJENERASYON)

Riva Galatasaray Spor Kulübü Arazisi / Değerli meslektaşımız,

T.C. D A N I Ş T A Y Yedinci Daire

İstanbul ( ). İdari Mahkemesi Sayın Başkanlığı na;

: İstanbul Barosu Başkanlığı

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

T.C. DANIŞTAY 8. DAİRE E. 2005/2927 K. 2006/1138 T

DÖNEM: 23 YASAMA YILI:

Murat TÜRKEŞ ve Telat KOÇ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Çanakkale

18. bölüm. basında bursa il koordinasyon kurulu

HUKUKSAL ÇALIŞMALAR emo izmir şubesi 30. dönem çalışma raporu 251

Enerji Verimliliği Forum ve Fuarına Enervis Çıkartma Yaptı

Milliyetçi Hareket Partisi Balıkesir Milletvekili ve aynı zamanda Tıp Doktoru olan Sayın Recep Çetin , Saat:14:00'te Balıkesir Tabip

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

İDARİ YARGI DERSİ (VİZE SINAVI)

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

Güney Sibirya halklarından olan Şor Türkleri kömür madenciliğinin tehdidi altında yaşıyor SİBİRYA DA YAVAŞ ÖLÜM RAPORU KORKUNÇ GERÇEĞİ ORTAYA KOYDU

İlerici Kadınlar Kimdir?

İzmir Bölge Planı. İlçe Toplantıları Narlıdere Özet Raporu

Çevre ve tarım sorunu üzerine Ahmet Atalık ile söyleşi

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

30 yıllık 2 / B sorunu bitecek. Herkes. rahat bir nefes alacak.

ÇEVRE KORUMA ÇEVRE. Öğr.Gör.Halil YAMAK

Transkript:

TEŞEKKÜR... Dönem boyunca çalışmalarımıza katkı koyan, bize güç veren, her türlü destek ve dayanışmasını bizlerden esirgemeyen tüm dost kurum, kuruluş ve yaşam savunucularına teşekkür ederiz... EGEÇEP Yürütme Kurulu Kapak Resmi: Taylan Ilgaz KAYA Kapak Tasarımı: Hamdi ATAY Şubat - 2015 İZMİR

EGEÇEP YÜRÜTME KURULU Prof.Dr. Ali Osman KARABABA, Eş Dönem Sözcüsü Burçak KARAMAN UYSAL, Eş Dönem Sözcüsü Mustafa ERKALKAN Berrin Esin KAYA Özer AKDEMİR Seçil ÖNDER Yasemin SAĞLAM Turgut İNEL Sedat ÖZCAN Burcu OVACIK Metin SERT 4 EGEÇEP Çalışma Raporu (2014-2015)

DİRENİŞ BAYRAĞI ELDEN ELE Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) olarak 8. Kurultayımızı gerçekleştiriyoruz. 2014 e girerken bir önceki yıl halkın yaşam alanlarına yönelik sermaye saldırılarının yoğunlaşacağını biliyorduk ve bugün dünden daha umutluyuz diye başlamıştık geçtiğimiz döneme Öyle de oldu! Bugün, siyasi iktidar koruma alanı, SİT, milli park, sulak alan, su havzası, orman dinlemeden memleketimizin dört bir yanında her bir karış toprağa, havaya, suya gözünü dikmişken, yaşam savunucularının direniş bayrağı da elden ele mücadeleyi büyütüyor... SUÇ ORTAKLIĞI 2014 yılına girilmeden hemen önce ülke gündemini sarsan yolsuzluk ve rüşvet operasyonları, yaşam alanlarına yönelik talan girişimleri ve buna karşı mücadeleler üzerinde de etkili oldu. 12 yıllık koalisyon (suç ortaklığı) bozulmuş, bir süre perde gerisinden giden soğuk savaş, açık sıcak çatışmaya dönüşmüştü. Doğanın talanı pazara sürülünce 12 yıl boyunca cemaatin şirketlerine ne istedilerse veren AKP, birdenbire çevrecinin daniskası kesildi. Cemaate yakın Koza nın önce Kozak Çukuralan, sonra Gümüşhane, Eskişehir ve Himmetde de altın madenleri daha önce adının bile konuşulmadığı gerekçelerle durduruldu. Yıllardır üretim yapan Kozak Çukuralan daki madenin çevre izinleri olmadığı keşfedildi. Kaymaz, Gümüşhane ve üretim için gün sayan Himmettede ye geçici faaliyet belgesi verilmedi. İşte tüm bu kapatma, durdurma gerekçeleri aslında yıllardır doğaya, yaşama karşı suç ortaklığı yapıldığının da açık edilmesiydi. Havuz medyası da denilen AKP yandaşı medya, yaşam savunucularına bu günleri de görecek miydik dedirten başlıklar atmaya soyundular. Altın madenlerinin değil ama özellikle Koza nın altın madenlerinin doğayı nasıl katlettiği, yeraltı zenginliklerimizi nasıl talan ettiği, işçileri sağlıksız koşullarda nasıl çalıştırdığı ve benzeri haberler çıktı peş peşe. Öte yandan cemaatin basını, tam tersi ne kadar temiz çalıştıklarını, AKP nin yaptığı haksızlıkları taşıdı sayfalarına. DOLUDİZGİN BİR TALAN AKP-Cemaat çatışmasının Koza şirketine kısmi bir zorluk dışında ülkedeki altın işletmeciliğine olumsuz bir etkisi olmadı. Hala; Erzincan İliç te, Fırat a 300 metre uzaklıkta açık havada siyanürle altın üretiliyor. Arılar tükendi, küçükbaş hayvancılık can çekişiyor. Madenin ortağı Cumhurbaşkanı Erdoğan ın bizim Çalık diyecek kadar yakınları. Hala; Kanadalı TÜPRAG İzmir Efemçukuru nda, kente su sağlayan barajların havzasında altın üretimine devam ediyor. Köyün içme suyu kuyuları aylarca mühürlü kaldı. Köye tankerlerle su taşındı. Bilirkişi raporu yeraltı ve yerüstü sularının kirlendiğini açıkça ortaya koydu. Yine TÜPRAG ın bir kolu Kışladağ da Avrupa nın en büyük altın madenini işletiyor. Artık eskiden duyulan kuzu ölümleri, sakat doğumlar, siyanür zehirlenmeleri haberleri bile sızdırılmıyor dışarıya. Kaz Dağlarında kapıdan kovulan altıncılar bacadan girmenin yolunu arıyorlar. Karadağ dan Eczacıbaşı nın kovulmasının sevinci yaşanmadan, hemen öbür tarafta bu kez Koza nın altın madeni için izin aldığı ortaya çıkıyor. Ağı Dağında, Lapseki Kocabaşlarda, Kirazlı da, Kızılelma da, Muratlarda ve daha birçok yerde altın madencileri iptal edilen ÇED izinlerini yenilemek için kolları sıvadılar. Kaz Dağlarının kuzey yamaçlarındaki ovalar ve kıyılar ise termik santraller tarafından parsellenmiş durumda. Yeni çevre planı Çanakkale nin ve Kaz Dağlarının adeta idam fermanı gibi ACELE LERİ VAR Ne 83 yaşındaki Remziye Saatli, ne de Urla Ovacık Köylüleri bir gün temiz denilen bir enerji türünün kabusları olacağını başlarına gelmeden bilemezlerdi. Tıpkı Karaburun Yayla Köylüleri, Hatay Samandağlılar, Çine Madran İbrahim kavağı Köylüleri gibi. Rüzgar Enerji Santralleri (RES) için ormanlar, zeytinlikler, meralar bir gecede acele olarak kamulaştırılıp şirketlere tahsil ediliyordu. Aslında daha önceleri Uşak Eşmelilerin, Efemçukurluların, Karadeniz deki yaylaların, derelerin başına gelenler geliyordu temiz enerji mağdurları nın başına da. Acele kamulaştırma kararları 2014 yılına damgasını vuran, sermayenin talanını kolaylaştırmak için AKP nin bulduğu bir yasal boşluk olarak gündemde kaldı hep. Yüzlerce proje için, Bakanlar Kurulu, şirketler lehine acele kamulaştırma kararları aldı. Resmi Gazete adeta bir acele kamulaştırmaları ilan gazetesi haline geldi. Sistemin doğasına, ihtiyaçlarına o kadar uygundu ki. Hem, hiç uzun uğraşlara, çabalara gerek kalmadan halkın elindeki ne varsa alınıp yandaş şirketlere verilebiliyordu, hem de mülksüzleşen, topraksız bırakılan, tarımdan koparılan halk, işçileşerek ucuz iş gücü pazarına sürülüyordu. Ucuz işgücü, ucuz iş güvenliği, bir zaman tarlada tütün, pamuk, zeytin üreten, buğday biçen rençberi Soma da olduğu gibi yeraltına maden işçisi olarak sokuyor, sonra fıtrat la açıklanan bir kaza ile mezara gönderiyordu. Temiz enerji Yayla köylü Mustafa Şenbahar ın deyimiyle pisleşmişti. Hem doğada yarattığı tahribatla pisleşmişti, hem insanların yaşam alanlarını elinden alıp sömürüye muhtaç ettiği için... ENERJİNİN PERDELEDİĞİ Enerji fazlası olan bir ülke (EMO rakamları üretim 60 bin MW tüketim 39 bin MW), Avrupa nın enerji ihtiyacı için kendi doğasının kıyımına göz yummayı marifet olarak pazarlıyordu halkına. HES ler ve son nükleer enerji santrallerine de aynı pencereden bakmakla birlikte bunların başka özgün yönleri de vardı. HES lerle küresel ısınma gerçeği nedeniyle her geçen gün daha stratejik olan sulara el konulmasının önü açılıyordu. Nükleer santral sevdasında ise nükleer silah üretme kapasitesine sahip olmanın hesapları vardı. Oysa daha nükleer santrali olmadan nükleer atık ve radyasyon kirliliği ile baş edemeyen bir ülke konumundaydı Türkiye. Gaziemir de ortaya çıkan eski akü 5 EGEÇEP Çalışma Raporu (2014-2015)

fabrikasının bahçesine gömülü nükleer santral yakıt çubuklarının nereden geldiği bile belli değil. Bunların taşınması, bertaraf edilmesi aradan geçen 1 yılı aşkın sürede hala gerçekleşebilmiş değil. Taşınma işi ÇED gereksiz raporu verilerek kamuoyunun gözünden kaçırılmak isteniyor. Öte yandan, Manisa Köprübaşı ve Söke Kisir Köylerinde, 35-40 yıl önce işletilip, hiçbir önlem alınmadan terk edilen uranyum madenlerinin yarattığı radyoaktif kirlilik, bilimsel verilerle kanıtlanmış durumda. Kisir köyünün adı artık kanser köy olarak anılıyor. Köprübaşı Kasar Köyü ndeki radyoaktif kirlilik ise 10 u aşkın bilimsel rapora rağmen üzeri örtülerek geçiştiriliyor. GÖZDEN ÇIKARILAN KENTLER Dilovası nda ağır sanayi kirliliği nedeniyle yaşanan sağlık sorunlarının çok daha büyükleri Aliağa da yaşanıyor. Sesi, çığlığı duyulmuyor Aliağa nın. Petro kimya tesisleri, demir çelik fabrikaları, gemi söküm, gübre sanayi, haddehanelerle adeta gözden çıkarılmış bir bölge! Şimdi de 7 tane termik santral kurulması ile gündemde. Tıpkı Hatay Erzin, tıpkı Amasra, tıpkı ülkenin dört bir yanındaki yerler gibi... Aliağa Gemi Söküm tesislerinde sökülmek üzere getirilen Kuito adlı gemide radyasyonlu atık olduğu iddiaları görmezden geliniyor, yok sayılıyor; üstün körü bir incelemeden sonra gemiye limana yanaşma izni verildi. Türkiye, adeta dünyanın çöplüğü, tehlikeli atık cenneti, hurdacısı olmuş durumda. Yıllardır demirçelik fabrikaları, gemi söküm tesisleri ve onlarca kirletici sanayinin altında ezilen, kurulmak istenen termik santrallerle her geçen gün ölüm bölgesi haline getirilen Aliağa şimdi de radyoaktif kirlilik tehdidi altında BİR TARİH YOKEDİLİYOR 2013 yılı, 1800 yıllık antik sağlık yurdu Allianoi yi ve 2000 yıllık Roma Köprüsü İncekemer i baraj sularına gömen bir yıl olmuştu. 2014 Kyme nin, Arisbe nin, Parion un, Priapos un adım adım yok oluşa sürüklenmesinin yılı olarak tarihe geçti. Şu anda baraj sularına terk edilmek için hummalı bir cenaze töreni hazırlığı süren Hasankeyf gibi, Dersim de Peri suyunun önündeki Pembelik Barajı suları altında kalan Alevi inancının kutsalı Gole Hızır mekanı gibi. Şeyh Harakani nin mezarını gölgeliyor diye insanlık anıtı nı ucube ilan edip yıktıranların tek kutsalının para, yeşilinin dolar rengi olduğu geçtiğimiz yıl bir çok kez gözler önüne serildi. Bütün kutsal metinlerde ölmez ağaç olarak geçen, Kur an da tanrının üzerine yemin ettiği iki meyveden birisi olan zeytin için 2014 yılını kırım yılına dönüştürmekte bir sakınca görmedi çok muhafazakar-müslüman AKP hükümeti HEM CAN HEM AĞAÇ ACISI Emek ve doğa, hem de aynı topraklarda ardı ardına katledildi. 301 işçinin diri diri gömüldüğü Soma madenlerinin üstünde, ellerinde kalan tek geçimlik tarım alanını, zeytin bahçelerini korumaya çalışan Yırca Köylüleri, Kolin şirketinin özel güvenlik elemanlarınca dövüldü. 6 bin zeytin birkaç saat içinde üzerindeki zeytinlerle kesildi. İsrail in işgal ettiği Filistin de kameralar önünde gerçekleştirdiği zeytin kıyımının aynısı Soma da yaşandı. İşgal, acele kamulaştırma kararıyla geliyordu bu sefer. 6 bin zeytinin katledildiği gün, mahkemece durduruldu termik santral projesi! Zeytinleri kesilen Yırcalılar, 301 işçisini toprağa verdikleri gün Başbakanın danışmanından tekme yiyen Soma lılar, 83 yaşındaki Remziye teyze, 6 direk için 1000 ağacın katline karşı hızarın önüne çıkan Ovacık Köylüleri, Şair 70 in de dikin diyor ama ben 85 yaşında zeytin diktim diye o yaşta zeytinlerinin taş ocağına kurban gitmemesi için direnen Menderes Karakuyu Köyünden Yavuz Bozkurt 2014 ün bize devrettiği mücadele deneyimleri oldu. Bütün bu yaşananlardan öğrendiklerini Yırcalı Ayşe Ürüncü şöyle anlatıyordu; Bu düzen bozuk, değişmeli. Biz değiştireceğiz. Düzgün düzen getireceğiz... BERGAMA DA TUTUŞTURULAN ATEŞ Geçtiğimiz yıl, doğa için büyük bir ekolojik kırım ve yıkım yılı idi. Yaşam alanlarına göz dikilen halk için ise biraz daha uyanma, biraz daha direnme, biraz daha acı çekme ve anlama yılı oldu denebilir. Kapitalizm kara bir yıl yaşattı doğaya, kültürel mirasa, canlı yaşamına. Nesli tükenme tehdidinde olan Caretta Caretta ların üreme alanları Dalyan İztuzu ve Fethiye Karaot Plajları sermaye talanına açılmak isteniyor. Bu bizlere dünyayı ve yaşam alanlarını birlikte paylaştığımız hayvan dostlarımızın da haklarını savunma görevini yüklüyor. Gerzeliler Anadolu nun dört bir yanında süren yaşam alanlarını koruma mücadelesinin nasıl olacağının yolunu gösterdiler. Aylarca dişe diş süren yaşam nöbeti ülkenin dördüncü büyük sermaye grubunu yenilgiye uğrattı. Tarihteki tek kadın efe, Kurtuluş Savaşında işgale karşı direnen Aydın İmamköy lü Çete Emir Ayşe nin köyünde yine kadınlar, bu kez topraklarını jeotermal enerji santrali diye işgale kalkan sermayeye karşı direnişin bayrağını taşıyorlar. Şimdi, vahşi madenciliğe, termik santrallere, RES ve HES lere karşı aynı yaşam nöbetini tutan Artvinlilerin, Fatsa-Ünyelilerin, Amasralıların, Turgutlu Çaldağı mücadelesinin ve Kaz Dağları köylülerinin ellerinde Bergama Köylülerinin tutuşturduğu direniş bayrağı. Emeğin ve doğanın özgürleştiği güne kadar elden ele... EGEÇEP - Ege Çevre ve Kültür Platformu Yürütme Kurulu 6 EGEÇEP Çalışma Raporu (2014-2015)

7 EGEÇEP Çalışma Raporu (2014-2015) BİR ORMAN HİKAYESİ * Orman bizim her şeyimizdir delikanlı, anamız, babamız, evimiz diye, yanımda oturan ihtiyar anlatmaya başladı. Alacakaranlık gittikçe artıyordu. Güneş, aşağılarda uzanan ovadan tamamen çekilmişti. Yalnız arkamızdaki büyük ormanda, ağaçların üstüne atılmış kırmızı bir çuha gibi rüzgarla hafif hafif kıpırdıyordu. Biraz sonra büsbütün kayboldu. Ve o anda her şey değişiverdi. Şimdiye kadar yaşayan, kımıldayan, ses çıkaran ova artık ölüydü ve beyaz, ince bir sisle örtülmeye başlamıştı. Buna karşılık orman canlanıyordu. Sabahtan beri ancak mırıltaları duyulabilen ağaçlar konuşuyorlar, bağırıyorlar, sallanıyor ve ellerini birbirine uzatıyorlardı. Yalnız ağaçlar değil, yerdeki otlar, kuru yapraklar, çalılar, ağaçların gövdesine sarılan sarmaşık soyundan nebatlar, hatta kahverengi mantarlarla koyu yeşil yosunlar bile canlanmıştı. Gürültülü bir kımıldama, bir ses kargaşalığı ormanın kenarlarından dışarı dökülüyordu. Arkamızda büyük bir şehir gerinerek uyanıyor zannediyordum. Birden bir işaret almışlar gibi bu ahenge hayvanlar da karışıverdiler. Kuş haykırışları, ulumalar, acele koşan ayakların altında kırılan dalların sesi birbirini kovalıyordu. Ara sıra ovaya kadar uzanarak oradaki mutlak sessizliği bile yırtan acı ve keskin bir feryat, arkasından bir boğuşma gürültüsü ve uzun hırıltılar, bu karanlıkla beraber canlanan şehre korkunç bir mahiyet veriyordu. Biraz ileride ön ayağıyla hırçın hırçın eşelenen atım kişnedi ve başını bana doğru çevirerek inler gibi sesler çıkardı. Sonra tekrar otlatmaya başladı. Yanımdaki ihtiyar, dirseklerini dizlerine dayamış oturuyor ve sigara içiyordu. Buruşuk dudaklarının bir kenarından aşağı doğru sallanan bu küçük ateş, sakallarına tuhaf bir kırmızılık veriyordu. Sıkarak ufalttığı gözlerini ayaklarının ucuna, yahut yüzüme dikerek kırpıştırıyordu. Her şeyimiz, delikanlı, varımız yoğumuz ormandır bizim diye devam etti. Ormanı evimizden iyi tanırız, her ağaç bizim kahrımızı anamızdan çok çekmiştir. Köyümüz bir ormanın ortasındaydı, etrafını ağaçlar bir duvar gibi sarmıştı. Biz onun dışında da dünya olduğunu bilmezdik bile. Çocukken değneklerden yaptığımız kağnılara kuru yaprak doldurur, arabacılık oynardık. Daha sonraları babalarımıza yardım etmeye özenir, kaybolan deve tohumlarını aramak için en sık yerlere dalardık. Orada kaybolmamız mümkün değildi. Hiç bilmediğimiz yerlerde bile sıkıntı çekmeden yolumuzu bulurduk. Kırık dallar, devrilmiş kütükler bize yol gösterirdi. Hem insan kendi evinde kaybolur mu? Büyüdükçe ormanın, bizim için daha başka şeyler olduğunu da anladık: Sırtımızı o giydiriyor, karnımızı o doyuruyor, evimizin kerestesinin o veriyordu. Ormansız yaşamak!.. Bunu aklımıza getiremiyorduk bile İhtiyar, kolumu tuttu. Elleri titriyordu. Kendisine bir şey olmuş gibiydi. Küçük, dermansız yaş doluydu. Buruşuk yüzünde birçok çizgiler daha belirmişti. Bir şey söylemek istiyor, fakat tıkanır gibi oluyordu. Yüzünden, ağzının kenarlarından, gözlerinden, hatta vücudunun her sarsıntısından tıkayan bir şey varmış da onu fırlatmaya muvaffak olmuş gibi birdenbire ve ve bir haykırışa benzeyen bir sesle: Delikanlı, bizim elimizden ormanımızı aldılar, bizi ormansız bıraktılar Bizi bir tek ağaçsız bıraktılar!.. diye bağırdı. Sonra elini başına götürdü. Kasketinin geri iterek seyrek beyaz saçlarını yakaladı. Böylece bir müddet kaldı. Ben onun içerisindeki vukuatı takip ediyor ve kurulması biten bir duvar saatinin rakkası gibi nasıl yavaş yavaş sükunete geldiğini görüyordum. Dudaklarını yakmaya başlayan cıgarayı attı. Sakalından külleri silkti ve yüzüme bakmadan, oldukça sakin bir sesle, şöyle anlattı: Babalarımız dedelerimizden, biz de babalarımızdan ne gördükse onu yapıyor, tıpkı onlar gibi yaşıyorduk. Bundan memnunduk. Zaten yeryüzünde başka bir şeyin de olabileceğini bilmiyorduk ki memnun olmayalım. Bütün vazifemiz, bize verilen emanetleri oğullarımıza vermek, Dışarıdan gelecek bir elin bunların hepsini altüst edeceğini düşünmüyorduk bile Bir gün hükümetin bir şirkete ormanın öbür başında işlemek müsaadesi verdiğini duyunca,

8 EGEÇEP Çalışma Raporu (2014-2015) ihtimal bunun ne demek olduğunu pek bilmediğimizden, hiç aldırış etmedik Fakat çok geçmeden ormanın öbür ucunda birbiri arkasına devrilen ağaçları, gittikçe büyüyen meydanları görünce nasıl bir tehlikenin yanaştığını fark eder gibi olduk; bu tehlikeyi gücümüzün yettiği kadar kendimizden uzak tutmaya çabaladık. Fakat ormana düşen bu yara, yavaş yavaş yayıldı,kökleşti. En eski, en büyük ağaçlar, önünde bilmeden ürperdiğimiz, ceddimizmiş gibi çekindigimiz ihtiyar gövdeler birbiri arkasına devriliyor, çıplak meydanlar gün günden artıyordu. Çocukluğumuzda güçbela aralarından geçebildiğimiz, güneşin: bile giremediği kuytu, sıkı yerlerde şimdi kel birer meydan vardı. Üzerlerinde yalnız ezilmiş otlar, ufak yongalar, görülen bir meydan Sonra bu yara, işleyerek, büyüyerek bi zim köyün bataklıklarına kadar dayandı. Biz buraya yabancı bir baltanın girmemesi için hep birden karşı koyduk. Ne para, ne tehdit bizden ağaçlarımızı alamayacaktı. Fakat şirket öyle dalavereler, dolaplar çevirdi ki, nihayet odunumuzu satamaz olduk. Kerestemiz elimizde kaldı, yok pahasına gene şirkete verdik. Hatta işsizlikten bazı gençler şirkete baltacı girecek oldular, hepimiz olmaz dedik. Fakat nihayet ormanlarımız parça parça elimizden aimaiarına razı geldik. Delikanlı, biz köylü adamlarız. Aklımız çok ilerisine ermez. Şirket bize, bu ormanları son sistem işleteceğim, dedi. Ormancılığın usülü budur, dedi. Siz beceremiyorsunuz, dedi. Belki doğru söylüyordu. Fakat bu işteki geriliğimizden istifa de ederek bizi eli böğründe bırakmak revayıhak mıydı? Bizim cahilliğimizi,zavallılığımızı kesesini doldurmak için bahane yaptı. Kendisiyle at yarıştıramayacağımızı biliyordu.hiç insaf etmeden hepimizin canına okudu. Artık çocukluğumuzun, delikanlılığımızın geçtiği yerlerde yüreğimiz sızlamadan dolaşamıyorduk. Gençliğimizde kız kaçırdığım zaman arkasına sığınıp dört kişiyle dövüştüğüm bir ağaç vardı. Gövdesinde o zamandan kalma kurşun yaraları dururdu. Onu devirirlerken uzakta durup baktım. Bir bacağımı, bir kolumu kesiyorlarmış gibi oluyordum. Ne gelir elden delikanlı? Gözümün yaşını silip ayaklarımı kuru otlarda sürüyerek uzaklaştım. Her şey, her şey bitmişti artık Hiçbirimizin yüzünde gülmek takati kalmamıştı Köy bile artık eski köy değildi. Biz ihtiyarlar, onu tanımakta güçlük çekiyorduk. Etrafını ağaçtan duvarların çevirdiği, dünyadan uzak köy değildi bu Şimdi kasaba yolunun kenarında, bir kulübede, yabancı biri şirketin amelesine yiyecek ve içecek satıyordu. Bunlar da köy sokaklarında yıkılarak dolaşıyorlardı. Fakat beş altı yüz ağaçlık bir parça, bir koru vardı ki, bütün köy, ölse burasını satmamaya, kaptırmamaya karar verdi. Artık bununla geçinmeye çalışacaktık. Çocuklar babalarının anlattığı eski, büyük ve esrarlı ormanı burada bulmaya çalışacaklardı. Bu, köye eski günlerinin yadigarıydı. Hiçbirimiz, ama hiçbirimiz buraya el sürdürmek istemiyorduk. Şirket de, galiba ileri gitmekten korktuğu, bizi darıltmayı da menfaatine uygun bulmadığı için, burayı elde etmeye pek hevesli görünmüyordu. Fakat bunun uzun sürmeyeceğinden korkuyorduk. Nitekim öyle oldu, onların ağaçlarına son günlerde kurt düştüğünü,büyük ziyanlar verdiğini duymuştuk. Şirket, bunun altından kalkmak isteyecekti. Bir sabah, bizim koruya baltacıların girdiği haberi köyü dolaştı. Herkes evinden çıkıyor, gene giriyor, komşuya koşuyor, sokaklarda şaşkın, acele gidip geliyordu. Fakat bu şaşkınlık çok az sürdü. Herkesi bir ağırlık, ümitsiz kararlar verdikleri zaman insanlara gelen bir ağırlık kaplayıverdi. Hepimiz, bulunduğu siperde son kurşunu atacağını, sonra orada muhakkak öleceğini bilen bir nefer gibi sakindik. Tıpkı o nefer gibi, dudaklarımızın kenarında acı bir istihza vardı. Sansarın ağzındaki bir pilicin, yahut kesilmek üzere olan bir koyunun son çırpınışlarıydı bunlar, delikanlı Onlar da bunun faydası olmadığını belki çok iyi birliler ama İhtiyar biraz durdu. Sert bir rüzgar çıkmıştı. Ormanın bütün dalları, bütün yaprakları ötüyor, haykırıyordu. Bu sesler fırtınalı bir denizin gürültüsüne benziyordu; Ağaçlar büyük dalgalar gibi iniyor ve çıkıyorlardı. Ormanın üzerimize devrileceğini zannediyordum. Zaman zaman yükselip alçalan, mütemadiyen makamını değiştiren bu muazzam uğultu, ihtiyarın kelimelerini büyütüyor, kıvırıyor ve kendisiyle karıştırıyordu. Onun sözlerini, orkestra içersindeki bir flütün diğer aletlerin sesinden ayırt edilmeyen sesi gibi karışık duyuyordu. İhtiyar devam etti: Ta ne zamanlardan beri sesimiz çıkarmayıp içimize attığımız şeyler, hep birden uyandı; hepsinin acısını birden duyduk. Bu acı, gençleri, ihtiyarları, kadınları ve çocukları hep birden kurt sürüsü haline koymaya kafi geldi. Elimizde baltalar, sopalarla ormana daldık.

İşçiler daha yeni başlıyorlardı. Bir tek ağaca el sürerlerse analarını belleyeceğimizi söyledik; durdular. Azlıktılar ve böyle bir şey beklemiyordular. Derhal eşyalarını toplayarak ormanın kenarına çekildiler. Bizde ağaçların altına, onlara karşı oturduk. İçimizden birini kasabaya, hükümetin bu işlere karışan memuruna yollayıp bekledik. Bu bekleyiş akşama kadar sürdü. Biz akşama kadar ağzımızı açıp konuşmadık. Hükümetin memuru geç vakit, Yanında şirketin bir memuruyla beraber geldi. Bizim yanımızdan geçip gittiler, amelenin başındaki adamla konuştular. Sonra hükümetin memuru yanındaki iki candarmaya bizi göstererek: Sürün bunları ormandan dışarı! dedi Şirketin memuru ameleye: İşinize bakın siz!.. dedi. O zaman köylü, kadın, erkek, bütün köylü, hiçbir işaret almadan, hiç kavilleşmeden, sanki bir elden idare ediyormuş gibi, o anda yerlerinden fırladılar. Gözleri kapalı karşılarında duranların hepsine saldırdılar. Odunlar, balta sapları inip kalkmaya başladı. Ormanın akşamla koyulaşan alacakaranlığında gölge gibi cisimlerin birbirinin üstüne atıldığı görülüyordu. Kapalı ağızlarda hapsedilen kısık ve iniltiye benzeyen seslerden başka bir şey duymak mümkün değildi. Çok sürmeden şirketin işçileri teker teker kayboluverdiler. Geri kalanlarda selameti kaçmakta buldular. Fakat hükümetin göbekli memuru ancak köye kadar koşabildi, orada köy odasına saklanarak kapıyı arkadan sürmeledi. Biz de, artık her şeyin bittiğini, bunu bizim yanımıza bırakamayacaklarını pekala biliyorduk; artık yapacak bir şeyimiz yoktu. Biz işimizi bitirmiştik. Şimdi bekleyebilirdik. Her şey beklediğimiz gibi oldu: Ertesi gün imdat alıp gelen candarmalar, çocuklar ve kocakarılardan başka, kadın, erkek bütün köy halkını iplere bağlayarak kasabaya götürdüler ve memuru kurtardılar. Sonra duydum ki, delikanlılarla kadınlar onun bulunduğu odayı sabaha kadar taşlamışlar. Bir şey yapamamaktan, bir şey yapamayacağını bilmekten doğan bir şaşkınlıkla taşlamışlar. Tıpkı şeytan taşlar gibi İçlerindeki hırsı böylece söndürmeye çalışmışlar Zavallılar. İhtiyar sustu. Rüzgar durmuştu. Ormandan hafif sesler geliyordu. Ağaçların üzerinde, uzun ve atlas bir etek dolaşıyormuş gibi fışıltılar vardı. Yapraklar, içerisinde piyano bulunan bir odada bağırıldığı zaman piyano tellerinin çıkardığı hafif, ince uğultuya benzeyen karışık, birbirinden ayrılmaz, acayip mırıltılarla kımıldıyorlardı. Orman dev büyüklüğünde bir çocuk gibi mışıl mışıl uyuyordu ve bu sesler onun nefesleriydi. İhtiyar yeni bir sigara yakarak kalktı. Bilmediğim bir tarafa doğru ağır ağır yürüdü. Bende atıma binerek bu uyuyan ormanın zifiri karanlığına doğru yavaşça süzüldüm. Öykü, Sabahattin Ali, Resimli Ay, (7), Eylül 1930 9 EGEÇEP Çalışma Raporu (2014-2015)

EGEÇEP ÇALIŞMA RAPORU 2014-2015

BASIN AÇIKLAMALARI

18 Mart 2014 UMUDUMUZ DA İSYANIMIZ DA BÜYÜYOR Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) 7. Kurultayı 1 Mart 2014 tarihinde Bugün dünden daha umutluyuz vurgusuyla gerçekleştirildi. Ekoloji mücadelesinin örgütlenme araçlarının tartışıldığı ve Platform bileşenlerinin mücadele deneyimlerinin paylaşıldığı Kurultay da, tüm olumsuzluklara ve yaşam alanlarımızda artan saldırılara rağmen umudun ve mücadele kararlılığının altı bir kez daha çizildi. EGEÇEP olarak, hırsızlıkların, yolsuzlukların, yağma ve talanın kol gezdiği memleketimizde ekmek almaya giderken çocukların ölmediği bir ülke özlemiyle; tüm emek-demokrasi güçlerine ve yaşam savunucularına umudu ve dayanışmayı büyütme çağrısında bulunuyoruz. Yeni dönemde çalışma konuları olarak ekolojinin siyaseti çevre hukuku, halkın katılımı, ihtiyat ilkesi ve Aliağa kaynaklı çevre kirliliği ve İzmir e etkileri nin ele alınması kararlaştırılmış, örgütlenme araçlarının geliştirilmesi ve iletişimin yaygınlaştırılarak kullanılması gereğinin altı çizilmiştir. ALÇEP, MAYADER ve Salihli Çevre Derneği Bileşen olarak, Armutlu ise aday üye olarak EGEÇEP ailesine katılarak, yeni dönemde gücümüzü artırmışlardır. Prof.Dr. Ali Osman Karababa ve Çevre Mühendisi Burçak Karaman Uysal ın Eş Sözcü olarak yeniden görev aldığı EGEÇEP te Av. Berrin Esin Kaya, Hülya Yılmaz, Burcu Ovacık, Özer Akdemir, Seçil Önder, Cemil Özkan, Mustafa Erkalkan, Metin Sert, Sedat Özcan, Yasemin Sağlam ve Turgut İnel yeni dönem yürütme kurulunda görev almışlardır. Bugün dünden daha umutluyuz... Hayır, yaşam alanlarımıza dönük saldırılarda bir azalma yok, aksine artıyor. Hayır, derelerimiz HES işgallerinden kurtulmadı. Aksine en yetkili ağızların HES lerde hata yaptık sözlerine rağmen yeni yeni projelerle sularımıza el konulmasının hesapları yapılıyor. Hayır, topraklarımız, havamız, ormanlarımız vahşi madencilik faaliyetleri ile kirletilmekten kurtarılmadı henüz. Aksine, Turgutlu da, Gördes te, Kazdağlarında, Kozak Yaylasında, İzmir Ödemiş te, Gümüşhane de, Erzincan İliç te hala altın ve nikel madenciliği ve maden işletmeciliği zehrini yaşama akıtmaya devam ediyor. Hayır, termik santrallerin yapımı durmadı, bunlar yaşam alanlarının katilidir diye yasaklanmadı. Aksine, Foça da, Karabiga da, Lapseki de, Erzin de, Çan da, Yenice de onlarca termik santral bacası yükseliyor. Göğümüzü bir yudum nefesimize kasteden kara dumanlar sarıyor. Hayır, nükleer santraller Fukişima daki felaketin ardından uyanan birçok ülkenin yaptığı gibi ülkemizde tarihin çöplüğüne gönderilmiyor? Aksine, Sinop ta, Mersin de ve ülkemizin 5 farklı yerinde nükleer santral kurulması için çalışmalar devam ediyor. Hayır, tarım alanlarımız sanayi, konut gibi her türlü yapılaşmanın önüne geçilerek korunmadı. Gıda ürünlerimiz GDO lardan, hibrit tohumlardan arındırılmadı. Aksine, Aliağa da olduğu gibi son tarım alanlarımıza cüruf dökülüyor. Dünyanın tohum tekelleri Avrupa dan kovulduktan sonra ülkemizi yeni üsleri yapmak istiyorlar. Hayır, doğal ve kültürel değerlerimizin korunması, sağlam bir biçimde geleceğe taşınması için çalışmalar yapılmıyor. Aksine sanata ucube diyen, Osmanlı nın öncesindeki Anadolu uygarlıklarını ortak kültürümüz olarak görmeyen siyasi iktidar tarafından enerji, sanayi, maden ve ulaşım politikaları uğruna doğal ve kültürel varlıklarımız yok ediliyor. Bayramiç Kurşunlu da antik Skepsis kentine komşu işletilen felspat madeni hem antik kenti hem de kesilen binlerce ağaçla yöreyi tehdit ediyor. Hayır, kentlerimizde tüm halk kesimlerine eşit planlı ve insanca yaşam alanları sunan şehircilik uygulamaları götürülmüyor. Kentlerimiz sermayenin yeni rant alanları haline getirilmek için kentsel dönüşüm adı altında el değiştiriyor. Evet, tüm bu sorunlar, yaşam alanlarımıza saldırılar, talan ve yıkımlar bizim umutlarımızı dün de kırmadı, bugün de kıramıyor. Aksine mücadele azmimizi artırıyor, dayanışmayı büyütüyor. Biliyoruz ki direnmekten başka çaremiz yok ve direniştir gelecek güzel günlerin müjdecisi... İşte bu yüzden; Umutluyuz; Üç-beş ağaç kesmekle birşey olmaz diyenlere, bu ülkenin dört bir yanından ummadıkları bir itiraz geldi; Bir ağaç ölürse bir halk uyanır. Umutluyuz, geçtiğimiz yıl Haziran da Gezi Parkındaki ağaçların kesilmesi girişimine karşı başlayan Gezi Direnişi ve sonrasında ODTÜ ormanının korunması mücadelesi bu ülkenin umut yolculuğunun ilk adımları oldu. Umutluyuz, yıllardır ülke kaynaklarını yandaşlarıyla birlikte sömürmek için koalisyon kuran gerici güçlerin ittifakı çatırdıyor. Yönetenlerin paylaşımdaki sorunlar nedeniyle birbirine düşmeleri, halkın gözünün önüne çekilen perdeyi de araladı. Ayakkabı kutuları, para sayma makineleri, oğullar-babalar, eniştelerin yağması, yandaşların talanı derken sermaye iktidarlarının ülkeye talan, yağma ve yoksulluktan başka verecek bir şeyleri olmadığını açıkça gösteriyor. Umutluyuz, halkımız yılmıyor, direniyor, kazanıyor. Yuvarlakçay da, Gerze de, Ayvalıkta saldırılar püskürtülüyor. Umutluyuz, Bergama köylülerinin attığı tohum büyüyor. Gezi de fidan oldu. Tüm canlıların eşit, özgür ve doğayla barışık bir yaşam sürdüğü gelecek güzel günlerin özlemiyle doluyuz. Aynı özlemleri paylaştığımız herkesle umudumuzu da isyanımızı da birlikte büyüteceğiz... EGEÇEP Yürütme Kurulu 13 EGEÇEP Çalışma Raporu (2014-2015)

27 Mart 2014 YEREL SEÇİMLERE DOĞRU BİR KAZANIM DAHA: Katı Atık Bertaraf Tesisi Hatalı Yer Seçim İşleminin İptali Kesinleşti İzmir Buca Gökdere Köyü nde bir bölümü 1. derece doğal sit alanında kalan 22.85 ha. orman alanında entegre katı atık bertaraf tesisi kurulmak istenmesine karşı EGEÇEP tarafından açılan davayı kazanmıştık. Mahkeme alanın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığınca kiralanmasını uygun bulan ve izin veren İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ile Kültür ve Turizm Bakanlığı nın işlemlerini iptal etmişti. Alanın entegre katı atık tesisi için kiralanmasına ilişkin işlemin iptali için İzmir 4. İdare Mahkemesi nin 210/770 E.-2011/530 K. sayılı kararının Danıştay 14. Dairesi tarafından onanması üzerine idarenin karar düzeltme istemi yine aynı daire tarafından reddedilmiştir. Böylece iptal kararı kesinleşmiştir. Çöplük yapılmak istenen alan 1.derece doğal sit ve orman alanı olduğu gibi kente içme suyu sağlayan Tahtalı Barajı su havzası içinde de kalıyordu. Ayrıca katı atık bertaraf tesisleri bölgedeki zeytinciliği de olumsuz etkileyecekti. Söz konusu alanın iki kırsal yerleşime çok yakın ve hakim rüzgar yönü de dikkate alındığında turizm ve rekreasyon alanı olan, doğal alanları ve ormanlarıyla kent yakın çevresinde önemli bir konumu olan Kaynaklar beldesi olumsuz yönde etkilenecek, Tahtalı Baraj Havzası sınırında yer aldığı için güneyindeki havzayı da tehdit edecekti. EGEÇEP olarak bu süreçte bizlerle birlikte bu mücadelenin ve kazanımın bir parçası olan bilim insanlarına, avukat arkadaşlarımıza ve tüm dostlarımıza bir kez daha teşekkür ediyoruz. Havamızı, toprağımızı, suyumuzu kirletecek her yanlış kararın karşısında yaşam alanlarımızı korumaya ve savunmaya, İzmir i pek çok kentsel çevre sorunuyla yüz yüze bırakanların oyunlarını bozmaya devam edeceğiz. Burçak KARAMAN UYSAL EGEÇEP Eş Sözcüsü Prof.Dr. Ali Osman KARABABA EGEÇEP Eş Sözcüsü 14 EGEÇEP Çalışma Raporu (2014-2015)

22 Nisan 2014 EGEÇEP ALİAĞA NIN VE BÖLGENİN YAŞAMINI SAVUNMAYA DEVAM EDİYOR: Danıştay sesimizi duydu EGEÇEP, Foça Ziraat Odası, Foça İlçesi Zeytin Üreticileri Birliği, Çağdaş Hukukçular Derneği ve yurttaşlar tarafından Enka Enerji Üretim A.Ş. tarafından ithal kömüre dayalı olarak kurulması planlanan Isıl Gücü 1721 MWT (800 MWe) Aliağa Enerji Santrali projesinin Çevresel Etki Değerlendirilmesi Olumlu Kararı nın iptali istemi ile açılan davada Danıştay 2. İdare Mahkemesi nin 06.07.2012 günlü, E:2011/692, K:2012/1302 sayılı red kararırının BOZULMASINA karar verdi. Kurulacak termik santralin deniz suyunun öngörülenden daha fazla ısınmasına, deniz canlılarının aşırı derecede zarar görmesine neden olacağı, santralin aşırı derecede çevre kirliliğine yol açacağı, termik santralinin kurulduğu alanın yer seçimi bakımından uygun olmadığı, halk sağlığını tehlikeye sokacağı, kesinleşen yargı kararlarına ve Anayasaya aykırı olduğu, Toprak Koruma Kanununa aykırı olduğundan tarım alanlarının verimliliğinin azalacağı ve bu yönüyle ulusal ve uluslararası mevzuata uygun olmadığı, üst ölçekli planlarda yeri bulunmadığı, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenen dava, idare mahkemesince Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararında hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiş, İzmir 2. İdare Mahkemesi nin söz konusu red kararı tarafımızca temyiz edilmişti. Danıştay 14. Dairesi sadece 3 çevre mühendisi bilirkişi tarafından hazırlanan raporu yeterli bulmayarak en az bir tanesi çevre mühendisi olmak üzere alanın ve projenin özelliklerine göre arkeolog, sanat tarihçisi, şehir plancısı, ziraat mühendisi vb. uzmanlık alanlarından yeni bir bilirkişi heyetiyle, mahallinde yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak yeniden bir karar verilmesi gerektiğine dikkat çekti. Söz konusu kararda ÇED süreci sonunda verilecek kararların yargısal denetimi yapılırken, seçilecek bilirkişiler arasında bir çevre mühendisinin bulunması, diğer bilirkişilerin ise projenin bulunduğu çevrenin özelliklerine göre ve nihai ÇED Raporunu hazırlayan kişilerin uzmanlık alanları da dikkate alınmak suretiyle seçilmesi gerekmektedir seçilecek bilirkişilerin projenin bulunduğu alana ve projeye yapılan itirazlara göre, değerlendirilmesi zorunlu olan ana konu başlıkları bakımından yeterli uzmanlığa sahip olması, tarafları tatmin edici ve adil bir yargılama yapılması açısından bir gerekliliktir. ifadelerine yer verilmiştir. Danıştayın bozma kararında ayrıca; 279, 294 parsellerde bulunan tescilli taşınmazların taşınması isteminin uygun olmadığı yönündeki İzmir 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararının bulunduğu, İzmir İl Tarım Müdürlüğü tarafından 3,64 hektar kuru dikili tarım (zeytin) arazisinin tarım dışı amaçla kullanılmasının uygun olmadığı, 1/5000 ölçekli Nazım İmar Plan Tadilatı başvurusunun İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis kararıyla reddedildiği, 1/100.000 Ölçekli İzmir-Kütahya-Manisa Çevre Düzeni Planında Tarımsal Nitelikli alan sınırları içerisinde kaldığı ancak bu planın Danıştay 6. Dairesince iptal edildiği, halen yürürlükte olan 1/25000 ölçekil İzmir KentselBölge Nazım İmar Planı Revizyonuna göre de kısmen tarım, kısmen organize sanayi alanı içerisinde kaldığı, enerji üretimi tesislerinin 1/25000 ölçekli planının lejantında gösterilmediği vurgulanmıştır. Aliağa nın ve bölgenin havasını, suyunu, toprağını, yaşamını savunma mücadelemizde önemli bir aşama kaydettiğimiz bu karar, kirliliğe ve ölüme terk edilen Aliağa nın var olan termik santral projelerinin durdurulması, diğer kirletici tesislerin denetlenmesi için umut olmuştur. Aliağa daki Termik Santral yapımı girişimleri derhal durdurulmalıdır. Bu daha başlangıç, mücadeleye devam Burçak KARAMAN UYSAL EGEÇEP Eş Sözcüsü Prof.Dr. Ali Osman KARABABA EGEÇEP Eş Sözcüsü 15 EGEÇEP Çalışma Raporu (2014-2015)

9 Mayıs 2014 PAMUCAKTAN GÜZEL BİR HABER GELDİ: SAZLIKLARDAN YİNE KUŞLAR HAVALANACAK... İzmir ili Selçuk Pamucak bölgesindeki SİT korumasındaki sulak alana golf sahası ve turizm tesisleri inşa etme palanı Danıştay ca iptal edilmiştir. İptal kararının temyizine bakan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu nun temyiz talebini reddetmesinin anlamı şu; Pamucakta ki önemli bir sulak alan, 1. ve 2. Derece doğal ve arkeolojik sit alanı, kumul, orman, çalılık, zeytinlik, su ve burada yaşayan tüm canlılar kurtulmuştur... Bölgenin golf sahası ve turizm tesisi yapılması için Kültür ve Turizm Bakanlığınca, 12.04.2007 tarihinde onaylanan 1/5.000 ölçekli Selçuk Pamucak Koruma amaçlı Revizyon Nazım İmar Planı, 1/1000 Ölçekli Selçuk Pamucak Koruma Amaçlı Revizyon İmar Planı ve 1/25000 Ölçekli Çevre Düzeni Revizyon İmar Planları revizyonunun iptali için bölge halkı 2007 yılında dava açmıştı. EGEÇEP in ve bileşenlerinden EFESÇED in müdahil olduğu davada Danıştay ın 6. Dairesi tarafından 30.12.2009 tarihinde şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmişti. Ancak davalı idare Danıştayın bu kararını temyiz etmiş ve bozulmasını istemişti. Şimdi de Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu karar verdi: Danıştay 6. Dairesince verilen karar usul ve hukuka uygundur, ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte değildir demiş ve temyiz istemini reddetmiştir. Böylece siyasi iktidarın ve yandaşlarının golf sahası, turizm parseli ve yeşil alan sağlamak amacıyla yaptığı planlar şimdilik bozulmuş, önemli bir sulak alan, 1. ve 2. Derece doğal ve arkeolojik sit alanı, kumul ve orman, çalılık, zeytinlik, su, yarı karasal ve karasal ekosistem ve burada yaşayan tüm canlılar ile yöre halkı kurtulmuştur. Mutlak koruma alanı olan bölgede 12 balık türü, üçü nesli tükenmekte olan 99 kuş türü, 33 bitki türü bulunmaktadır. Bir bölümü Yaban Hayatı Koruma Sahası olarak belirlenen, bir bölümü 1.derece, bir bölümü 2.derece sit alanı olan, sulak alanları, gölleri, nehir drenaj kanalları ve kuş cennetini de içinde barından bölgenin çevresinde tarım ve zeytincilik yapılmaktadır. Arkeolojik açıdan da zengin olan ve tescil edilen bölge Anayasa, konuyla ilgili mevzuat ve ülkemizin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmeler gereği korunması gereken yerler kapsamındadır. Bütün bu sulak alanı ve kumul seddesini yok edecek golf sahaları ve konaklama tesislerinin çim alanlarının kullanacağı sulama suyu 4,9 milyon m3/yıl olarak hesaplanmaktadır. Sulama suyu sıkıntısı çeken bölgenin bu suyu kaynaklarından karşılaması mümkün değildir. Olasıdır ki bölgenin geri planında yer alan tarım alanlarının sulama suyuna el atılacaktır. Öte yandan çim alanlarında kullanılacak kimyasal gübrelerin, zararlılarla mücadele için kullanılacak kimyasal maddelerin taban suyunda, zaten çok kirli olan Küçük Menderes te ve denizdeki kirliliği daha da artıracağı tartışmasızdır. Başta Selçuk olmak üzere tüm Küçük Menderes havzasından, çevre il ve ilçelerden günübirlik gelen insanlarımızın serbestçe yararlanabildiği tek deniz olan Pamucak - Pananos sahilidir. Bu sahil yapılaşmaktan büyük ölçüde korunmuş, bir bakıma kurtarılmış, ülkemizde de, dünyada da ender doğal bölgelerdendir. Danıştay ın dava konusu işlemleri iptal etme gerekçeleri arasında yer alan Kamu Yararı ilkesi, bu davada tam olarak karşılığını bulmuştur. Gelecek kuşaklara yaşanılabilir bir dünya bırakmak için ekosistemin bir parçası olan insan, ekosistemdeki diğer tüm canlıların yaşam haklarına saygı gösteren, onların varlığını ve yaşam alanlarını koruyan uygulamaları hayata geçirmelidir. Sermayenin yarattığı tahribata ve kirliliğe karşı mücadele etmeye, dayanışmaya ve yaşamı savunmaya devam edeceğiz. Burçak Karaman Uysal EGEÇEP Eş Sözcüsü Prof. Dr. Ali Osman Karababa EGEÇEP Eş Sözcüsü 16 EGEÇEP Çalışma Raporu (2014-2015)

14 Mayıs 2014 KAZA DEĞİL CİNAYET, DOĞANIN VE EMEĞİN SÖMÜRÜSÜYLE Bugün bir yandan büyük bir yoksulluk ve işsizlik yaşanırken öte yandan çalışabilenler için çalışma yaşamındaki koşulların acımasızlığı son olarak Manisa Soma da kömür madeninde yüzlerce işçinin canını aldı, canımızı aldı Ne şirket yetkililerince ne yetkili makamlarca kaybettiğimiz vatandaşlar ve yaralıların durumu ile ilgili sağlıklı hiçbir bilgi verilemiyor/verilmiyor Vahşi kapitalizmin dayattığı çalışma koşulları iş yaşamını yeni sömürü ilişkileri ve yeni sektörler ile şekillendirmektedir. Ülkemizin dağını taşını delik deşik eden madencilik sektörünün acımasızlığı da bu sömürü çarkının bir parçası olarak sınır tanımamaktadır. Madencilik iş cinayetlerinde birinci sıradadır. Günden güne artan kapasite artırımları, günden güne artan güvencesiz işçi yığınları, günden güne artan doğa katliamları, günden güne artan iş cinayetleri ve buna çanak tutan siyasi iktidar! Öldürülen işçiler, nükleer atıklar, ağır metaller, madenler aynı toprağın altında! Aynı sermaye eliyle, doğanın ve emeğin eş zamanlı sömürüsüyle! Taşeronun taşeronuna verilen işler, esnek çalışma saatleri, hiç bir resmi kaydı olmayan işçiler, göstermelik baretler, kağıt üzerinde işçi sağlığı ve güvenliği düzenleme leri, sayıları giderek artan madenler, madenler, madenler Onlardan birinde, Soma da kömür madeninin kantininde babalarını beklerken uyuyakalan çocuklar Maden ocağında olduğu söylenen çocuk işçiler 2010 daki maden kazasında kader bu işin doğasında var diyen bir Başbakan! Son olmayacağını bildiğimiz bu son iş cinayeti ülkemizin içine girdiği yağma ve sömürü düzenini ve siyasi iktidarın basiretsizliğini ve acizliğini tüm çıplaklığı ile bir kez daha gözler önüne sermiştir. İş kazaları adı altında yaşanan iş cinayetlerine neden olan siyasi iktidar ve tüm sorumlular kamusal ve insani görevlerini yerine getirmelidir. Soma da ölüme davetiye çıkaranlar istifa etmeli ve bu çocuklara hesap vermelidir. Yerin altında can pazarı yaşayan yüzlerce işçiyi temsilen konuşan ve işveren tüm önlemleri alıyordu diye patronunu savunan sendika genel başkanı ekmeklerini yediği işçilerden özür dilemeli, işgal ettiği o koltuğu gerçek sahiplerine, işçilere bırakmalıdır. Bugün tüm ülke genelinde yas günü ilan edilmelidir. Sağlıklı bir çevrede insanca YAŞAMA HAKKIMIZI, sağlıklı, güvenli, sosyal güvenceli koşullarda ÇALIŞMA HAKKIMIZI istemek bugün her zamankinden daha YAŞAMSALDIR! Soma da hayatını kaybeden işçi kardeşlerimizi yüreklerimize gömüyoruz. Yakınlarına başsağlığı ve sabır, yaralılara acil şifalar diliyoruz, acılarını yürekten paylaşıyoruz. Burçak Karaman Uysal EGEÇEP Eş Sözcüsü Prof. Dr. Ali Osman Karababa EGEÇEP Eş Sözcüsü 17 EGEÇEP Çalışma Raporu (2014-2015)

22 Mayıs 2014 GAZİEMİR NÜKLEER ATIK DAVASINA EGEÇEP DAVACI OLDU; ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI NEREDE? Kamuoyunun 2012 yılı Aralık ayında bir gazete haberi ile öğrendiği Gaziemir Aslan Avcı Döküm San. ve Tic. A.Ş. tesis alanındaki nükleer atıklarla ilgili fabrikanın yönetim kurulu üyeleri ve sorumlu müdürlerine karşı çevreyi kasten kirletmek suçuyla Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi ve mahalle halkının başvuruları ile açılan davanın duruşması 13 Mayıs 2014 Salı günü İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmüştür. Davaya Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) de müdahil olma talebinde bulunmuş, söz konusu talep mahkemece kabul edilmiştir. Anayasa nın 56. Maddesinde düzenlenen herkesin dengeli ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının korunması görevinin bilinciyle çevre ve ekoloji mücadelesi veren EGEÇEP olarak, suçtan zarar gören bağlamında ve gelecek kuşakları da kapsayacak kirliliğe sebep olan suçluların yargılanmasında etkin bir rol üstlenmeyi tarihi bir sorumluluk olarak görüyoruz. Nükleer santral kurulması düşünülen ülkemizde, nükleer tehlikenin boyutlarının bir kez daha kamuoyu ile paylaşılmasını istiyoruz. 2007 yılından itibaren İZAYDAŞ, TAEK, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gibi kurumların bilgisi dahilinde olan ancak bugüne kadar nükleer atık sorunu ile ilgili araştırma ve çözüme yönelik sahici hiçbir iş ve işlem yapılmayan konunun üzeri adı geçen kurumlarca örtülmeye çalışılmıştır. Yetkili kurumlar tarafından nükleer atığın bertarafına ilişkin teknik olarak bulunan çözüm de yine üzerinin toprak ile örtülmesi olmuştur. EGEÇEP, radyoaktif kirliliğe neden olan nükleer reaktör kontrol çubuğu atıklarının nereden, nasıl, hangi yollarla, nasıl geldiğinin araştırılarak, tespit edilmesi, yasadışı uluslar arası nükleer atık ticaretinin ülkemizdeki boyutlarının belirlenmesi ve alandaki kirliliğin bilimsel olarak tespit edilerek çevre ve halk sağlığı açısından alınacak önlemlerin bir an önce hayata geçirilmesi için son derece önemli olan davanın takipçisi olacaktır. Bu arada duruşmaya Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü avukatı katılmamaktadır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı suçluluk psikolojisiyle mi yoksa olayı ciddiye almadığı için mi davayı takip etmemektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ndan açıklama bekliyoruz. Bu davanın yanı sıra kamu otoritelerinin vurdumduymazlıklarının da takipçisi olacağımızı kamuoyuna bildiriyoruz. EGEÇEP Yürütme Kurulu 18 EGEÇEP Çalışma Raporu (2014-2015)

4 Haziran 2014 BU TOHUM HARMAN OLACAK! Geçtiğimiz yıl, Dünya Çevre Haftası na denk gelen günlerde ülkenin dört bir yanında yüz binlerin 3-5 ağaç için ayağa kalkışından bu yana bir yıl geçti. Geçtiğimiz yıldan önce de her 5 Haziran tarihine denk gelen hafta içerisinde çeşitli etkinliklerle Dünya Çevre Günü nü gündeme taşımaya çalışıyorduk. Ülkemizde, dünyada, yaşam alanlarına, ekolojik yapıya, geleceğe taşımamız gereken doğal ve kültürel değerlerimize yönelik sermaye kaynaklı tehditler, saldırılar karşısında direnenler olarak, mücadelenin durumunu ve amaçlarını anlatmaya çabalıyorduk. Karşımızda, tüm dünyaya egemen olan, tüketim, daha çok tüketim, kar, daha çok kar şeklinde özetlenecek kapitalist sömürü düzeni olduğunun bilinciyle, saldırıların arkasındaki gücü ve bu güce karşı ortak mücadelenin gereğine dikkat çekiyorduk. Ülkemizde, özellikle Bergama Köylülerinin siyanürlü altın madenine karşı yaşam alanlarını koruma mücadelesi sonrası gelişen çevreci halk direnişlerinin, temiz, yaşanabilir, onurlu, doğayla ve kendiyle barışık bir ülke, bir dünya özlemindeki önemine vurgu yapıyorduk hep Daha öncekiler gibi bir başka sermaye iktidarı olan AKP hükümetleri döneminde, yurdun onlarca yerinde, her geçen gün artan, yaşam alanlarımıza yönelik yağma, talan, rant politikalarına karşı mücadelelerin varlığının yanı sıra birliğinin gerekliliği konusunu bilince çıkarmaya çabalıyorduk. Tortum da, Yuvarlakçay da, Karadeniz de, Kazdağlarında, Amasra da, Foça da, Şırnak ta, Erzincan da, Gerze de, Dersim de bazen küçük itirazlar, bazen dişe diş kavgalarla gelişen mücadelelerin hiçbirisinin boşa verilmediğini anlatmaya uğraştık. Direnmekten başka çare yok tan öte direnmenin onurluca yaşamanın gereği olduğunu ve mutlaka toplumsal yaşamda kendi sesini bulacağının inancıyla çabalarımızı, mücadele azmimizi koruduk. İktidarın, her türlü devlet gücünü eline geçirip tamam artık siz ne derseniz deyin, neye karşı çıkarsanız çıkın bizim dediğimiz olacak diye kibirlendiği bir dönemde, bir yıl önce bu günlerde emeklerimizin, çabalarımızın, boşa olmadığını gördük, mutlulukla. Taksim Gezi Parkındaki ağaçları kesip Kışla görünümlü AVM yapacağım diyen muktedirin karşısına dikilen yüz binler, milyonlar Bir ağaç ölür bir halk uyanır sözünün anlamını öğretti kendilerine. Gezi ye Topçu Kışlası hayal oldu iktidar için, ancak 8 canı alarak, 9 kişinin gözünü çıkararak, yüzlerce insanı yaralayarak ve her tarafı gaza boğarak önlediklerini sanıyorlar, devr-i iktidarlarının sonunu. Oysa Gezi de ayağa kalkan, ülkenin dört bir yanında yaşam bulan, dirilen, cüret eden çoğu ilk kez eylem yapmış, sokağa çıkmış gençlikti ana gövde. Gelecekti yani ve geleceğin umut tohumu toprağa düşmüştü artık. Gezi nin birinci yıl dönümünde bu tohumun büyüyüp serpildiğini herkes gördü. Bu tohumu da gazla, sopayla, TOMA yla durdurabileceklerini sanıyorlar ki yapacakları başka birşey de yok. Dikta rejimler, çöken diktatörlüklerini ancak daha çok baskı ve şiddetle yaşatabileceklerini sanırlar. Bir parça demokrasi, bir nefes özgürlük, bir yudum sevgi ve hakça paylaşımın düşüncesi bile onların kabuslar görmelerinin nedenidir. Bu gün, Gezi de toprağa düşen fidanı büyütme günüdür artık. İzmir Efemçukuru nda, kentin su havzasındaki altın madeni sularımızı zehirliyorsa, Aliağa da, Amasra da, Erzin de, Biga Yarımadası nda ve onlarca yerde termik santral bacaları ölüm kusuyorsa, Kozak Yaylası, Bergama, Kışladağ, Erzincan İliç, Gümüşhane Masrta, Kütahya, Eskişehir Kaymaz, Turgutlu Çaldağı ve Kazdağları nda başta altın madenleri olmak üzere, vahşi madencilik uygulamaları toprağımıza, havamıza, suyumuza zehir karıştırıyorsa, Karadeniz de, Dersim de ve ülkenin tüm derelerinde HES ler sularımızı hapsedip, şirketlerin kasalarına dolar olarak akmak üzere gasp ediyorsa, Allianoi de, Kyme de, Hasankeyf de, Latmos da kadim Anadolu halklarından bize kalan kültürel miraslarımız kar hırslarına kurban edilmek isteniyorsa; Soma da, Zonguldak ta yeraltında, İstanbul ve ülkenin dört bir yanındaki inşaatlarda, fabrikalarda, tarlalarda, yollarda işçiler, emeğiyle alın teriyle evine ekmek götürme derdinde olan emekçiler, maliyet artışı olmasın diye sağlıksız, önlemsiz, güvencesiz şekilde çalıştırılıp iş cinayetlerine, katliamlara uğruyorsa, Ve siyasi iktidar tüm bunlar olup biterken, tüm bu yapılanların tam ortasında, baş sorumlusu konumundaysa, Orada sosyal devlet ten bahsedilemez!.. Orada direnmek doğanın, tüm canlıların en temel yaşama hakkıdır!... Orada Gezi de toprağa ekilen direniş tohumunu büyütmek ve eşit, özgür, hakça, doğayla barışık bir yaşam özlemini yüksek sesle dillendirmek tüm yaşam savunucularının boyunlarının borcudur. Ekilen ekin harman edilene kadar umudumuzun fidanını büyütmeye devam edeceğiz... Ekolojik yıkıma karşı mücadele haftasında bir kez daha tüm yaşam savunucularına, ülkenin dört bir yanındaki emek, demokrasi ve ekoloji örgütlerine safları sıklaştırma ve birlikte mücadele çağrısı yapıyoruz. EGEÇEP Yürütme Kurulu 19 EGEÇEP Çalışma Raporu (2014-2015)

12 Kasım 2014 SOMA DA KÖMÜRÜN KARASI ZEYTİNİN ACISINA KARIŞTI 7 Kasım Cuma sabahına yeni bir acıyla uyandık. Yırca da 6000 den fazla zeytin ağacı dozerlerle, dakikalar içinde katledildi. Kolin Grubu tarafından yapılmak istenen termik santrale karşı günlerdir yaşam nöbeti tutan köylüler şirketin özel güvenlik görevlileri tarafından darp edildi. Soma da kömürün karası zeytinin acısına karıştı O ağaçlar sadece tarlada yeşil, sofrada zeytin değildi. O ağaçlar umutla hayata tutunan köylüydü, dalına konan kuş, hasadını bile oyuna çeviren çocuktu; o ağaçlar yaslanacak bir omuz, asırlık tarih, kim bilir kaç ömür, biriktirilmiş koca bir kültürdü. Yırca da yangından mal kaçırır gibi alelacele kamulaştırılan köylülerin zeytinlikleri, Danıştay ın yürütmenin durdurulması kararının etkisizleştirilmesi için yine alelacele talan edildi. Bir gecede 6000 den fazla zeytin ağacının sökülüp atıldığı, köylülerin şirket çalışanlarınca darp edildiği Yırca da, faaliyette olan ve hâlihazırda yaşamı tehdit eden iki termik santrale 3. sünün eklenmesi için yapıldı bütün bunlar Düşünün ki bir ülkede yargılaması devam eden bir arazide, iki otobüs dolusu şirket çalışanı özel güvenlik görevlisi, sabaha karşı, zeytinliklerin bulunduğu bölgeye ağaç kesimi yapmak üzere iş makineleriyle gelebiliyor. Bu şirket çalışanları, hukuksal yollara başvuran ve hukuksal süreç tamamlanana kadar tek geçim kaynakları olan zeytinlerini korumaya çalışan Yırca lı köylülere pervasızca saldırabiliyor. Köylülerin üzerine biber gazı sıkıyor, kadın-erkek yaşlı-genç demeden sopalarla halkı darp edip, avukatlarını kelepçeleyerek saatlerce özgürlüğünü kısıtlayabiliyor. Jandarma yok! Güvenlik yok! Devlet yok! Biz bu eşkıyalığı tanıyoruz Gezi de, ODTÜ de, Çine de, Çeşme de, Artvin de, Gerze de, Tortum da ve Validebağ da gece yarısı çalışan iş makineleriyle halkına karşı devlet eliyle yürütülen terör, bu kez, yandaşları tarafından aynı pervasızlıkla uygulanmıştır. Yırca, AKP hükümetinin halkını ve hukukunu tanımaz, yaşam alanlarını talana açan politikalarının çarpıcı bir örneğidir. Bizler bu eşkıyalığı kınıyoruz! İki termik santral ile zaten yaşamı tehdit eden kirliliğin yanına üçüncü termik santral yapılmaya kalkışılarak, ekolojik kıyımla ve işçi kıyımları ile Soma-Yırca ölüme mahkum ediliyor. Yetmiyor, tüm bu olanların ardından şirket çalışanı 100 kişi, üstelik 50 si özel güvenlik görevlisi işten çıkarılıyor. Böylece şirketin iddia ettiği istihdam maskesi de düşüyor. Doğa ve emek sömürüsü birlikte, bir kez daha tüm acımasızlığıyla vücut buluyor. Üstelik bu kıyım için hiç bir hukuksal yanı olmayan acele kamulaştırma yoluyla köylülerin zeytinlikleri devlet zoruyla ellerinden alınarak, termik santralı yapacak Kolin firmasına veriliyor. Zeytinliklere kamu gücüyle el koyan şirket bir yandan hukuksal süreç tamamlanmadan oldu-bitti ile zeytin ağaçlarını dozerlerle katlediyor, diğer yandan yörede yaşayan insanları dövüyor, kelepçeliyor, alıkoyuyor. Yaşam alanlarımız, doğal-kültürel varlıklarımız sermayenin kullanıma sınırsız olarak sunulurken yaşamına, emeğine, doğasına sahip çıkan halka devlet eliyle ve yandaş şirket terörüyle zulmediliyor. Yırca da yaşanan terörden başta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olmak üzere, Manisa Valisi ve Soma Kaymakamı doğrudan sorumludur. Yırca köylülerine hukuk tanımaz şekilde pervasızca saldıran, biber gazı kullanan, avukatlarını kelepçeleyen, şiddet kullanan şirket sahipleri, yetkilileri ile çalışanlarının hakkında; bir aydır devam eden direniş ve olması muhtemel bu saldırıyla ilgili gerekli önlemleri almayan ve yaşanan şiddete göz yuman tüm kamu görevlileri hakkında derhal soruşturma başlatılmasını istiyoruz. Ülkenin dört bir yanında estirilen devlet ve şirket terörü ile insanların çaresizliğe mahkûm edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Ağaçlarımıza sarılmak, birbirimize sımsıkı tutunmak için, umudu da isyanı da dört bir yanda büyütmek için herkesi yaşama, geleceğe ve emeğe sahip çıkmaya çağırıyoruz. EGEÇEP EGE ÇEVRE VE KÜLTÜR PLATFORMU İZMİR MÜZİSYENLER DERNEĞİ ODTÜ EGE MEZUNLARI DERNEĞİ İZMİR FEMİNİST KOLLEKTİF İZMİR KADIN DAYANIŞMA DERNEĞİ BAĞIMSIZ KADIN İNSİYATİFİ KÜRESEL EYLEM GRUBU FARKINDA MISINIZ İKLİM DEĞİŞİYOR DERNEĞİ İZMİR DERSİM KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ HDP DESTEKLEYEN KURULUŞLAR KESK İZMİR - EĞİTİM-SEN - SES YEŞİLLER SOL VE GELECEK 20 EGEÇEP Çalışma Raporu (2014-2015)