Ömer Beşirov (Kazan, 1901-1999)



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

bez gez sez tez biz çiz diz giz boz roz koz poz toz yoz çöz göz köz söz buz muz tuz büz düz güz

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

TAVŞANCIK A DOĞUM GÜNÜ SÜRPRIZI

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

Kış iskelesi gibi bomboş yürek, Sevinç de yok, beddua da, acı da. Düğün evi gibi... gönlümün Kapıları tamamen açılmış.

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

-gi de ra yak- se ve bi lir sin... Öl mek öz gür lü ğü de ya şa mak öz gür lü ğü de önem li dir. Be yoğ lu nda ge zer sin... Şöy le di yor du ken di

Mizahî Masallar İhtiyar ile Tembel Genç. Yumuristik Ekiyatler Kart Bilen Yalkav Yiğit

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI. Nİsan AYI BÜLTENİ. Sevgİ Kİlİmlerİmİz

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

TEST. 7. Dişer ne zaman fırçalanmalıdır? A. Yemeklerden sonra B. Okuldan gelince C. Evden çıkmadan önce

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır.

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU PAPATYALAR SINIFI ARALIK AYI BÜLTENİ

Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Şarkı

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Einstufungstest / Seviye tespit sınavı

küçük bizon kızılderili köyü

EYLÜL 2014/2015 ANASINIFI BÜLTENİ. Eylül 2014 Bülten

ORTA HAZIRLIK TÜRKÇE ORTAK SINAVI Açıklamalar GRADE. (20 Aralık 2015, Pazar)

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ OCAK

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

5. SINIF TÜRKÇE NOKTALAMA İŞARETLERİ TESTİ

2. Sınıf Cümle Oluşturma Cümle Bilgisi

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

4. GRUP HARFLERDE ÖĞRETİLECEK HECE- KELİME-CÜMLE METİNLER. (ö) (heceler-kelimeler) *ör *öt *ön *ök *ökö *kösele *köy

Gök ler. Uçak lar la gi di lir an cak ora la ra. İn san gök ler de do la şa bil se. Bir ak şa müs tü, ar ka daş la rıyla. Bel ki ora la ra uçak lar

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

EKİM AYINDA NELER ÖĞRENECEĞİZ?

ÖZEL NİLÜFER ÇOCUK EVİ

EKİM AYINDA NELER ÖĞRENECEĞİZ?

01-05 MAYIS OKULDA YAPACAĞIMIZ ÇALIŞMALAR OKULA GETİRECEKLERİMİZ. PAZARTESİ Emek ve Dayanışma Günü dolayısı ile okulumuz 1 gün tatil edilmiştir.

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

NOT:Yukarıdaki hece ve sözcükleri öğrencimize bol bol okutunuz.15 tanesini yazımına bakmadan deftere yazdırınız.

Dil ve Oyun. Günlük İşlerinizi Yaparken Konuşma ve Oynama

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

ĠÇĠNDEKĠLER. Öğrendiklerimiz ġarkılar öğrendik Oyunlar öğrendik BĠLMECELER ÖĞRENDĠK

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Çetin Öner. Roman GÜLİBİK. Çeviren: Aslı Özer. 26. basım. Resimleyen: Orhan Peker

05/09/2015 ÖZEL ASÇAY ANAOKULU 3 YAŞ GRUBU HAFTALIK BÜLTEN

Adil Kutuy (Saratov, Polonya, 1945)

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

ÖZEL NİLÜFER ANAOKULU

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır.

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Mayıs 2010 DİKKAT

ibretli Masallar Gıybretli Ekiyatler ZirekKart Akıllı İhtiyar

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

TİLKİ İLE AYI Bir varmış bir yokmuş, Allah ın günü çokmuş. Zamanın birinde bir tilki ile bir ayı yaşarmış. Bir gün bunlar ormanda karşılaşmışlar ve ar

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

7. Sınıf MATEMATİK TAM SAYILARLA ÇARPMA VE BÖLME İŞLEMLERİ 1. I. ( 15) ( 1) 5. ( 125) : ( 25) 5 6. (+ 9) = (+ 14)

Kahraman Kit Misafirlikte

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

SATILMAZ EĞİTİM AMAÇLI KULLANILMAK İÇİN ÇOĞALTILMIŞTIR

Anne Ben Nerden Geldim?

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Hafta Sonu Ev Çalışması

SARIGÖZLER ORMAN DEDEKTİFLİK AJANSI

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Eski Dostum Kertenkele

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

ARALAGIZMİNİ KORUYUNUZ/SAVUNUNUZ BENÎ. Hasan Tufan (Kazan, Kazan, )

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Gülmekten Öldüren Fıkralar - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Administrator tarafından yazıldı. Çarşamba, 27 Temmuz :46 - Son Güncelleme Cuma, 19 Ağustos :53

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -2

25. Aşağıdaki deyimlerle anlamca üçlü bir grup oluşturulduğunda hangisi dışta kalır? A) eli bol B) eli açık C) eli geniş D) eli kulağında

Ürünü tüketmesini/satın almasını/kullanmasını ne tetikledi?

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ

Yukarıdaki resimleri inceleyelim. Birbirleriyle ilgili olanları eşleştirelim.


Transkript:

Ömer Beşirov (Kazan, 1901-1999) Tataristan halk yazarı Ömer Beşirov 1901 yılında eskiden Kazan vilayeti Arca ilçesi Yanasala köyünde çiftçi ailesinde dünyaya geldi. Köy medresesinde okudu. 1919'da kendisi de hocalık yapmaya başladı 1920-1924 yıllarında askerlik yaptı, savaşa katıldı. Savaştan sonra milis olarak çalıştı. 1932'den itibaren Kızıl Tataristan gazetesinde çalışmaya başladı. Sonra Sovyet Edebiyatı dergisinde, Tataristan kitap neşriyatında, radyoda baş muhabir olarak çalıştı. Edebiyatta çalışmalarının başlaması 30'lu yılların başına denk gelir. Dergilerde hikayeleri yayınlandı. İlk hikayeler kitabı 1934 yılında basıldı. Namus romanı (1947) yazarın adını dünyaya duyurdu. Bir çok dile çevrildi. Bu eseri ile kendisini kalem ustası olarak tanıttı. 50 yıllarda sosyal alanda çalışma yaptı (Tataristan Yazarları Birliği Başkanı 1953-1963; Rusya Federasyonu Yazarları Cemiyeti. İdare Başkanı Vekili 1958-1963). 60-70'li yıllarda dikkatini nesir eserlerini yazmaya yöneltti. Yedi Çeşme (1977) romanını, "Ana Vatan-Yeşil Beşik (1967) otobiyografik hikayesini, "Sonbaharın Acı Rüzgarlarında (1984) ve diğer bir çok hikaye yazdı. Ö. Beşirov halk sanatını araştırmaya, toplamaya gayret veren bir yazardı. Bir çok masal, fıkra toplayıp kitap halinde halkın istifadesine sundu. Hikâye AVLAK OYDE "Tuganyagım-YeşilBişik"tinÖzek Kızlar ni aradadır tabınnı cıyıştırıp algannar da hezir ene kiç utırırga hezirleneler. Kiçkine közgi tiresine öyilişip çeçlerin tözetiler, hislerine huşbuy sörteler, kirsen yagınıp, bit oçlarına irmikler sörtip, küzlerine sörme tartıp kupşılanalar. Ul tereze tiresinde bötirilüler, bir-birsinin inbaşlarına kulların salıp nazlanu, irkelenüler, küz kırıyların terezege sirpip alıp uzara pışıldaşu, çırkıldap kölişüler... Harap indi. Kızlarrun şul bulır indi. Alamın herkayçan bizge eytmiy torgan üz sirleri bula. Şunargadır indi, yuva cıyganda da, dlekke-mazarga barganda da biznin işilerni iyertmeske tırışalar. Mine kızık: Alay şıpırtlap, nerse turında söyleseler iken alar?.. Ul da tügil, kölişe-kölişe idendegi kiyizge tiziliştiler. Apay, şkafka söyelip, tabışmak eytirge totındı: -Çomak eytem, cömin tap!-didi.- "Uka-uka tış kına, teke tösken inişke, tapar idim belişke, kürmedifvmi, Bibişke?" Nerse ul? Kızlar "mm" di-di başların iyip uylaşıp utırdılar, tik birsi de taba almadı. Tınlıkta tik kürşi kızı Melikenin cart ta çort sağız çeynevi gine işitilip tordı. - Kayda bula ul? Cirdemi, küktemi, sudamı, korıdamı? - Hemmeki cirde de! Mine bügin biz anın apaların suyıp aşadık. Kızlar kurkınışıp kulların siltediler: - Kit annan, yüler! Avızınnan cil alsın! Elle nerse eytesin! GİZLİ EVDE (Parça) Kızlar bir ara sofrayı toplamışlar, şimdi de akşam çıkmaya hazırlanıyorlar. Küçük bir ayna etrafında toplanıp saçların düzeltiyorlar, koku sürüyorlar, krem, yüz uçlarına ruj, gözlerine sürme sürerek uğraşıyorlar. Pencere kenarında toplanmaları, bir birinin omzuna ellerini koyup nazlanmaları, göz kenarları ile pencereye bakıp konuşmaları, gülüşmeleri... Kızlar böyle olur işte! Onların bize anlatmadıkları sırları olur muhakkak. Onun için, galiba yabani meyve toplamaya giderken de bizim gibileri yanlarına almazlar. Çok ilginç: Ne konuşuyorlar acaba? O da değil, gülerek yerdeki kilime dizildiler. Abla dolaba dayanarak koşma söylemeye başladı: -Tekerleme soracağım, mânâsını çıkar! dedi. "Teke düşmüş çayıra, çalar idim böreğe, görmedin mi Bibişke? Nedir bu? Kızlar omuzlarını silkeleyip cevap veremediler. Sessizlik içinde yalnız komşu Malike'nin çiğnediği sakızın sesi geliyordu. -Nerede olur? Yerde mi, gökte mi, suda mı? -Belli ki yerde. Bugün onun ablalarını kesip yedik. Kızlar korkarak ellerini salladılar: -Git oradan, ahmak. Ağzından yel alsın! Ne konuşuyorsun!

Melike tüşemge karap tordı-tordı da avızın irip kölip ciberdi: - E bildim, bildim - ürdek! Şav-gör kilip algarinan sofi Sehipcamal tavışı işitildi: - Min de eytim eli birni - biregeylini! "Mine minim öyim bar, kiçkine gine kızım bar, kunaklarga uptirem, avızların sörttirem". Mom işitüge ava-tüne kölişip aldılar. Kaysıdır, Zifa tetey monda tügilmi, digendey, poçmak yakka "im" kaktı. -Bigrek indi sin, zatsızlamp! -Sehipcamal eytse, tozlını eytir. Ye, nerse son ul? -İzlegiz, basığız katsın!- didi Sehipcamal.- Monısm tapkançı, tagın birmi eyte torıym-: "Enetirek bir tayak, tayak istinde tabak, tabak içinde min kibit, min kibitte min yiğit, monı bilmegen mokıt!" Nemeste busısı? Anısı usip utırgan gömbagış bulıp çıktı. Emma ilik eytkenin bik ozak taba almıyça utırdılar. Şul vakit min, "ilt" ittirip kine şkaf yanına barıp postım. Kitaplarımnı aktargan bulıp utıram. Yenesi, üz işim üzime çitken, sabaklarımnı hezirlim... Tigi tabışmak bilen baş vatıp utırganda, miç buyınnan kıyusız gına Meryembike tamak kırdı. -Min bilmiymmi iken son anı?.. Hemmesi de ana karap kuydılar. Monarçı Meryembike uymga katnaşmagan idi. Min anı kirgennen birli kızganıp utırdım. Biznin eni de, bütenner de anın turında süz çıkkanda, bik burçılıp: "Anın üpkesinde bar..."-di torgannar idi. Min monıfi nerse ikenin bilmesem de, nindidir hevifli avıru buluvın biraz çamalıy idim. Ni disen de, ul indi tiş sızlav da, ayakka şırpı kadalu da tügildir... Meryembikenin tösi-biti ük şunı eytip tora. Uzi yabık, irinneri kansız, zefiger-son, küzleri bik monsu karıy. Ul, eliden-eli cifi oçın tartkalap, çıra şikilli yuka bileklerin yeşirirge tırısa idi. Başka yakıtlarda Meryembike, "arkam tuna" dip, koni buyı öyde utıra, bizge kirgende de tizrek cılı miçke barıp söyele. Apay anı kızganıp, az bulsa da künil açar dip, kiçki aşka çakırdı. Emma ul mina büten kızlamın tazalıgına kızıgıp, üzinin çirli buluvma kimsinip utırgan sıman kürindi. Tigi tabışmaknı mine şul Meryembike taptı: -Çınayak bugay iç ul... Sehipcamal sunduk anın eytkenin raslap ta kuydı: -Nek üzi, nek, nek! Apay şatlıgın yeşirir öçin: -Kara sin anı, mıştım can! - digen buldı. - Bilgeç, nige başta ük eytmedin son anı?.. Meryembike, tüben karap, alâpkıç iteklerin bötirgelerge totındı: -Elletagı! Malike durdu-durdu da, tavana bakarak güldü- Bildim, bildim; ördek. Gürültüden sonra Sahipcemal'in sesi geldi: -Ben de söyleyeyim bir tane. "Benim evim var, bir de küçük kızım var, misafirlere öptürüyorum, dudakların sildiriyorum. Bunu duyunca herkes gülüştü. Bir tanesi Zifa teyze burada değil mi, diyerek espri yaptı. -Abartma! -Sahipcemal dese, ağır der. Ya nedir o? -Bulun, kafanız şişsin, dedi Sahipcemal. Bunu buluncaya kadar, başkasını söyleyeyim: "Bir, sopa üstünde tabak, tabak içinde bin dükkan, bin dükkanda bin yiğit, nedir bu? Ay çiçek imiş. Öncekini ise uzun süre bulamadılar. O arada ben çabucak dolap yanına saklandım. Kitapları karıştırıyorum gibi oldum. Yani işim çok ta ödevimi yapıyorum... Tekerlemeyi düşünürken, ocak başından Meryambike seslendi. Hepsi ona baktılar. Daha önce Meryam oyuna katılmamıştı. Girdiğimden beri ona acıyordum. Annem de, başkaları da onun hakkında söz açılınca, telaşlı şekilde: "Onun ciğerinde var... diyorlar. Ben bunun nasıl bir şey olduğunu bilmesem, bunun zor bir hastalık olduğunu tahmin ediyordum. Ne desen de diş ağrısına veya çöp girmesine benzemiyor... Meryambike'nin yüz rengi de bunu söylüyordu. Kendisi zayıf dudakları kansız, mavi-gri, gözleri dertli idi. Şimdi de yen uçların çekerek, uzun zayıf bileklerin gizlemeye çalışıyordu. Başka zaman da Meryambike, "sırtım üşüyor diyerek, gün boyu evde oturuyor, bize geldiğinde de sıcak ocak yanına gelip ısınıyordu. Ablam ona acıyarak, az olsa da gönlü olur diye akşam yemeğine çağırdı. Ama benim gördüğüm, başka kızların sağlıklı olduğuna gıpta ederek, kendisinin hasta olduğundan utarak sanki çekimser oturuyordu. O tekerlemenin cevabını Meryambike buldu: -Tabak olması gerekiyor... Sahipcemal de hemen cevabı tasdik etti. Tam kendisi, tam kendisi! Ablam sevincini gizlemek için: -Baksana, sakince oturuyor! dedi. Bilmişken neden başta söylemedin? Meryambike aşağıya bakarak, elbise eteğini büzüştürüp: -Öyle oldu!

Küzlerin iltıratıp, eli birsine, eli ikincisine karap aldı da kunak kız da tilge kildi: -Biznin Kibehuca tabışmakları oşarmı iken?- didi. -Minim de birev iste bar. "Keçkine gine tiren kül, tirek anın içinde, ifek kigen, kalfak kigen kızlar anın içinde, biline kılıç beylegen yiğitler anın içinde". -Hay canıyım, indi de matur iken busısı! -didi Sehipcamal. -Kızları da bar, yiğitleri de şunda gına! Tik nerse gine iken ul - yigitli-kızlı tabışmak? Apay anın cilkesin sıypap uzdı: -Egitlerni bir de tilinnen töşirmiy başladın. Birersin kötesüvimi elle yugıyse? Sehip Camal, çırkıldap: -Yuk la indi! "Üzim küpten atlı-tunlı, kürşilerni kaygırtam", -dilermi eli? Kunak kızıbız: "Egitlerigizni kürsetmedigiz! Küpsindigiz!" -dip üpkelep kitmegey, dim. -İy kürşi," borcuma, başka kaygın bulmasa, yözlerinni sargaytma. Mine kilip citerler! Şunı gına kötkendey, uramnan cır tavışı işitildi: Eltır-iltır utlar yana, Bizde tügil, kanturda; Biznin künil zurda tügil, Unsigiz yeşlik maturda. Kunak kız oyalçanlanıp, çitke borıldı, Sehipcamal, nayan yılmayıp, kaş astınnan gına apay bilen Melikege küz saldı. Bu cırnı oşatmavları alamın, çıraylarınnan uk kürinip tora idi. -Hi mehebbetsizler, saylagan bulalar tagın! - didi apay. Asta işik döbirdettiler. Moru işitüge, kızlar, biraz kavşıy töşip, közgiden karanırga, bit-küzlerin tözetirge kiriştiler. Apay, bizge artı bilen torıp, almaş-tilmeş barmak oçlarına tökirip, kaşların sıpırıp aldı. Emma eni yiğitler kirtüge bik ozak riza bulmıy tordı: -Yarıy la kişi tiline ilekmesek! Kunak kıznın atın-çuvrn çıgarmasalar! Ul-bu bulsa, ye urlap kitseler, niheller iterbiz!.. Şulay da, çit yiğitler yuk, tugannar bilen kürşiler gine, di torgaç, kündi tagın. Gözlerin parlatarak, bir birine baktı bir ötekisine baktı da, misafir kız dile geldi: -Bizim Kibe hoca tekerlemeleri belki hoşunuza gider? dedi. Aklımda bir tanesi kalmış. "Küçük derin göl, ipek giymiş kalpak giymiş kızlar onun içinde, beline kılıç bağlamış gençler var içinde. -Vay canına, ne kadar güzelmiş', dedi Sahipcemal. Kızları da var, gençleri de var. Yalnız ne imiş o kızlıgençli. Ablam onun omzundan okşadı: -Gençleri hatırlamadan geçmiyorsun artık. Birini mi bekliyor yoksa? -Hayır. Misafir kızımız: "Gençleri göstermediniz. Fazla gördünüz! diye küserek gitmesin dedim. -Ya komşu sıkılma, başka derdin olmasın, üzülme. Gelirler. Sanki bunu bekliyorlarmış gibi: Parlak, parlak ı ş ı klar yanı yor, Bizde değil, yazıhanede; Bizim gönlümüz fazlada değil, On sekiz yaşındaki güzelde. Misafir kız utanarak kenara çekildi. Sahipcemal tebessüm ederek, kaş altından ablamla Malike'ye göz kırptı. Bu şarkıdan hoşlanmadıkları yüzlerinden belli idi. -Utanmazlar, bir de seçiyorlar, dedi ablam. Aşağıdaki kapıya vurdular. Bunu duyunca, kızlar biraz çekindiler, aynaya bakmaya başladılar. Ablam bize arkasını dönerek parmak uçları ile kaşlarını sıra ile tükürükledi. Ama anne gençleri almaya pek razı olmuyordu: -Eğer milletin diline düşmezsek iyi. Misafir kızı kaçırırlarsa ne yapacağız... Yabancı kimse yok, yalnız akraba ve komşular deyince ikna oldu. Eğitler dürt-bişlep idi. Zakir bilen Hisam, eliği Ehet abıy, alar artırman, üzinifi nikrut ipteşlerin iyertip, Hemze abıy kaytıp kirdi. -Sıyardai kirdi, sıymagara ükçesin yaltırattı, - didi ul, megneli gine itip Ehet yağına karap aldı. Egitlernin kaysı şkaf yanına, kaysı stina buyına utırdılar. Ehet abıy kızlar yanına, türgerek üzdı. Dört-beş genç vardı. Zakir ile Hisam, Ahat ağabey, arkasından asker arkadaşları ile Hamza ağabey geldi. Geleni geldi gelemeyeni dışarıda kaldı, dedi o manâlı manâlı, Ahmet'ten tarafa bakarak. Gençlerin kimisi dolap yanına kimisi duvar boyunca oturdular. Ahat ağabey kızların yanına öne geçti.

Kunak kız, bitin şelâvlıgı bilen kaplıy töşip, çitke taba borılıp utırgan idi. Şulay da ul Zakir bilen Hisamga, Ehetnifi kilişli taza gevdesine, matur gına sargılt mıyıgına yavlık kırıyınnan yanysı uk kızıksınıp karap tordı. Melike pirçetkesin beyli, Sehipcamal tigi cimi kaysı cırlagannı bilirge tilegendey, zengerlerin yigitlernin eli birsine, eli ikincisine tegerete. "Unsigiz yişlik matur" digenneri kunak kız bilen ul bit indi, ul!.. Kunak kıznıfi yözin kürir öçin yiğitler eli bir yaktan, eli ikinci yaktan ürilip karadılar da, ul haman da yeşiringeç, şayartırga kiriştiler. Zakir abıy, iki-öç katlı irinin yalmaştırıp: -Bir kürirge zar-intizar bulıp nice könner kötebiz! - digen buldı. - Bu Kibehucalarnıft begıri şulay bik katı mikenni? Afta Hisam yalgap ciberdi: -Çişme yanında yalgış kına bir tapkır şel çiti açılıp kitken idi. Ay birdi, koyaş aldı... -Kibehuca kızları bik nazlı bula, diler. Belkim, çıbıldık içinde gine üskendir ul? Alay da bulmagaç, Zakir abıy beyit köylerge totmdı: Han kızı, aç işigin, min kiriyim, Sinin yözin nurlı diler, min küriyim! Kunak kız avız içinnen gine kölip ciberdi. Ul im kaguga, anın, urınına apay cavap birdi: Minim yözim kürip sifta nidir fayda, Kiçlerdegi tulgan aynı kürmisinmi? Zakir abıy tagın eytte; Han kızı, aç işigin, min kiriyim, Sinin saçin kara diler, min küriyim. Ana tagın apay cavap birdi: Minim saçim karasına ni diyirsin, Bazarlarda kara ifek kürmisinmi? Bolayga kitkeç, Sehipcamal da kuşıldı. -Karap-karap toram da, bulmıy sizden! - didi. - Bu sina, Ehet abıy, saban tuyı tügil, niçik ilekti şulay küterip bere almıysız! Tabalarga may kirek, herbir işke cay kirek. Kunak kıznı kürir öçin, til açkıçları kirek! Ehet: -Til açkıçları tabılır... -dip, kisesin aktara başladı da, kızarınıp, tuktap kaldı. Annan tagın bir köldiler. -Kiselerigiz say bulsa, tilde indi bar ömit! - didi apay. Melike bilen Sehipcamal, ikisi birdey, ostarıp: -E İyi şul! -diyiştiler. -Bolardan on da yuk, con da yuk, birsinin bir höner kürsetkeni yuk. Ehet bayadan birli kuzin almıyça apayga karap tora idi. -Sin cırlıysı cırlar minim bitime yazılmagan, - didi apay. Ehet şayartıp kına kotılmakçı buldı: Misafir kız yüzünü baş örtüsü ile örterek kenara bakıp oturmuştu. Yine de Zakir ile Hisam'a, Ahad'ın yakışıklı gövdesine, güzel alnına örtü kenarından merakla baktı. Malike eldiven örüyor, Sahipcemal şarkının kimi söylediğini anlamak için gençlerin ya birine ya da ötekisine pas atıyordu. "On sekiz yaşında güzel dedikleri misafir kızdır o. Misafir kızın yüzünü görebilmek için gençler ya bir taraftan ya da öteki taraftan uzanıp bakıyorlardı. Göremeyince de espri yapmaya başladılar. Zakir ağabey: -Biz görebilmek için kaç gündür zar-intizar oluyoruz, dediyse de. Bu Kibe kocalıların kalbi çok mu kah? Hisam da ona ilave etti: -Pınar yanında yanlışlıkla bir kez şal kenarı açılmıştı. Ay verdi, güneş aldı... -Kibe hoca kızları çok nazlı olur derler. Öyle de olmayınca, Zakir ağabey beyit söylemeye başladı: Han kızı, aç kapıyı ben gireyim, Senin yüzün nurlu derler, ben göreyim! Misafir kız ağız içinden gülümsedi. Onun işareti ile abla cevap verdi: Benim yüzümü görmekten sana ne fayda, Geceleri dolun ayı görmedin mi? Zakir ağabey yine dedi: Han kızı aç kapıyı ben göreyim, Senin saçın kara derler, ben göreyim. Ablam yine cevap verdi: Benim saçımın karasına ne dersin, Pazarlarda kara ipek görmez misin? Böyle gidince, Sahipcemal de eşlik etmeye başladı. -Baktım da, olmaz böyle. dedi. Bu sana Ahmet ağabey toy değil, nasıl kaldırdın öyle indiremezsin. Tavalara yağ, her bir işe kolaylık lazım. Misafir kızı görmek için dil anahtarları gerek. -Keseleriniz derin değilse, dilde var bir ümit. dedi abla. Malike ile Sahipcemal ikisi beraber: -Evet. dediler. Bunlarda un da yok, yün de yok, birinin bir hüner gösterdiği yok. Ahat epeydir ablama bakıyordu. Senin söyleyeceğin şarkılar benim yüzüme yazılmamış, dedi ablam. Ahat espri ile kurtulacaktı:

-Cırlarım çabata kisesinde kalgan bit, törtinip kitkiri... Apay, ni sebeplidir, tagın Ehetke beylenirge totındı: -Cırlamasan, içmasam bir biyi! Ana büten kızlar da kamga başladı: -Şul buy-sınm bilen bir höner de kürsetmesen, oyarına köç kilir! s -Eytmesen de! Saban tuyı batın da bit eli sin! Ehet, garmunçıga küz kısıp, bişmet töymelerin çişip ciberdi. Garmun uynıy başlavga, kelepüşin kıngır salıp, biline tayandı da, almaş-tilmeş ifibaşların sikirtip, tıp ta tıp iden urtasında eylenirge totındı. İden taktaları şıgır-şıgır kildi, şkaftagı savıtsaba çıltır-çılür itti, tüşemge ilingen unlı lampa: "töşem, töşem!.." digendey, kurkımp, kuzin yomgalıy başladı. Tüben öyden eni: "artık kılanmagız!" digendey, bağana kaktı. Apay uyını-çını bilen Ehemin, arkasına sugıp aldı. -Ayu! Çamalap! Öyni cimiresifi! Ehet abıy, torgan sayın dertlene barıp, çibiş alırga cıyıngan tilgen sıman, kunak kız tiresinde bötirile başladı. Şulay iribaşların biyitip eylengeledi de, başın tigiley-bolay borgalıy torgaç, kinet kine suzılıp, kunak kıznın şelâvlıgın tartıp aldı. Kunak kız siskenip kitti. Bitin kulları bilen kaplamakçı bulsa da, tıyılıp kaldı. Eğitler, birsin-birsi büldirip, soklanırga, tillerine salırurga totmdılar: -Söbhanalla, ma şalla, küz timesin başala! -Koyaş çıktımı, ay kalıktımı? Küzler çagılıp kitti! -Eytem cirli sagındırıp kına açıldı, zirege gine tügil iken, ey! Hisam abıy, kunak kıznıfi maturlıgına isi kitkendey, kuzin almaştan, anın yaranarak barıp utırdı. Sehipcamal anı çitkerek kugan itindi: -Ul kader çileyip karama, oyaltasın! - didi. -Time sin, time! Kilise ul anar! Ene, küresinmi? Kızargaçınnan tagın da maturlanıbrak kitti! -Tfu digin, yünsiz! Küz tidirirsin! Elle şayarta Hisam, elle çını şulay, ul kunak kızga elle niçik, yotıp alırday bulıp tikelgen idi. -Yuk, yuk, küz timiy ana, -di üzi. - Aran küzleri küz tidire torgan küz tügil, üzine tartura torgan küz! Tik mine tavısın işitkenibiz yuk bit eli. Sandugaç bulıp sayrıymı iken, elle akkoş bulıp kangıldıymı? Ara büten yiğitler de kuvetlep ciberdi. -Biz de işitirge zar-intizar. -Eyi şul! bir süzin işitir öçin can fida! -Eğer ul sakav bulsa?! -didi Ehet abıy. Şunda Zakir abıy nişleptir üzinnen-üzi kölerge totındı. -Nerse sin üzin gine kitkildisin? -Eyi, kişige eytip köl!.-didiler. -Şarkılarım pabuçlarımın içinde kalmış... Ablam nedense yine Ahat ile uğraşıyordu: -Şarkı söylemiyor san, en azından dans et. Başka kızlar da onunla uğraşmaya başladı: -Bu kadar boyun ile bir hüner gösteremezsen, utan. -Bir de toy pehlivanısın. Ahat akordeoncuya göz işareti verip, ceket düğmelerim çözdü. Akordeon çalmaya başlayınca ellerin beline koyarak, omuzların sıra ile kaldırıp, yerin tam ortasında dönmeye başladı. Yer tahtaları ses çıkarmaya başladı, dolaptaki çanak-çömlek titremeye, tavandaki ampul "düşüyorum, düşüyorum!.. diyormuş gibi açılıp kapanmaya başladı. Alttaki evden anne "fazla artistlik yapmayın diyormuş gibi tavana vurdu. Ablam şaka-ciddi Ahmet'in sırtına vurdu. -Ayı! Yavaş! Evi yıkıyorsun! Ahat ağabey heyecanlandıkça civciv yakalamak isteyen kartal gibi misafir kız etrafında dönmeye başladı. Omuzlarını kaldırıp indirerek dans ederken kafasını bir taraftan bir tarafa çalkalarken aniden uzanıp kızın örtüsünü çekti aldı. Misafir kız ürktü. Yüzünü elleri ile kapatmak istese de, yapmadı. Gençler sıra ile hayran kalmaya başladılar, dilleri uzadı: -Suphanallah, maşallah, göz değmesin. -Güneş çıktı mı, ay kalktı mı? Gözler kör oldu. -Boşuna saklanmtyormuş. Hisam ağabey, misafir kızın güzelliğine hayran kalarak gözlerini kapamadan yanma gelip oturdu. Sahipcemal onu kovuyor gibi yaptı: -Öyle bakma, utandırıyorsun, dedi. -Dursana, dur. Yakışır ona, kızarınca daha da güzelleşiyor. -Allah nazardan saklasın de! Espri mi yapıyordu, yoksa ciddi mi idi. Misafir kıza yutarcasına bakıyordu. -Hayır, hayır, nazar değmez ona, diyor kendisi. Onun gözleri nazar değecek göz değil, kendisine çeken gözler. Yalnız sesini hiç duymadık. Bülbül gibi mi ötüyor, kuğu gibi mi sesleniyor? Başka gençler de destekledi. -Biz de duymaya zar intizar. Evet. Bir kelime duymak için can feda. -Eğer kekeme ise? dedi Ahat ağabey. Orada nedense Zakir ağabey gülmeye başladı. -Ne oldu, tek başına gülüyorsun? -Evet başkalara da söyleyip gül! dediler.

-Eyi şul. Bir yiğit iske töşti. Anın keleşi de mine biznin kunak kızıbız şikilli kiyevge çıkkançı bir süz de söyleşmegen. -Ye, ye, şunnan? -Ul sakav iken. Sakav buluvın sonınnan gına bilgenner. -Şunnan, niçik bilgenner? -Kilin itip töşirgeç te hiç söyleştirip bulmıy, di. Mine tamaşa! İndi nişlerge? Mine bir könni yeş kiyev tavıknm ayakların beylep miç aldına asıp kuygan da, üzi yoklagan bulıp yata iken. Tavik dulıy başlagaç, yeş kilinnin kotı çıkkan. Nişlerge bilmiyçe, irin uyatırga totmgan bu. Nerse dip cırlıy di? Canıkaim, tol, tol! Köllel oça pıl-pıl! Elle peli, elle cin, Avızı-bolını gil con! Egiti-kızı birdey, ava-tüne kölişirge totındı. Ul arada kunak kız bilen apay kirfik oçların sizilir-sizilmes kine sirpişip, küzleri bilen gine söyleşip aldılar. Kunak kız niçiktir, balalar sımak, nazlanıp kına tamak kırıp kuydı. Hemmesi tınıp kaldılar. Barı tik idennen tüşemge kader suzılgan ozın buylı, ciz bitli kart segatnifi ozak köttirgen vekar büen "kilt, kilt" itkeni gine işitilip tordı. Kunak kız, yanı bilen utırgan kiliş, cırı köyine başın az gına igeli töşip, yagımlı, yomşak tavış bilen cırlap ciberdi: İiledir, bögiledir Su buymda tal tirek; Siznifi bilen söyleşirge Sandugaç tili kirek. İn ilik Hemze abıy tilge kildi. Üzi cırlagannan da biter kuvanıp, eli birsine, eli ikincisine borıldı: -İşittigizmi? Mine sizge, vet! -Eytti, malay! Süz de yuk, temli itip eytti! -Kim anda sakav keleş turında lıkıldap mataşkan idi? Zakir abıy, kulların küterip: -Bitti, bitti! Eyttim ise kayttım, eytip kine baktım! -didi. Hisam abıy kunak kızga tagın da yakınrak ilişti. Bayağıca heyran kalıp küzlerin iltıratkan kiliş, kulların uynatıp, yeşüsmir malaylar tavışı şikilli sepseyir bir niçke tavış bilen ul da cır eytti: Kül-lımdagı yöz-zigimnin İs-simi Gabdilbarıy; Sandugaç tilleri bir yakta torıp torsın, Üz dikeylerin, dey bik yarıy-y-y. Ehet abıy, köle-köle, tuylardagı şikilli: -Eyt şunı, Hisamitdin koda!-dip suzdı. Apay: -Ye, kunak kıznı da kürdigiz, küfüligiz de poçmaklandı... -dip nersedir eytmekçi idi, anı Zakir abıybüldirdi; -Evet. Bir genci hatırladım. Onun hanımı da evlenmeden önce konuşmamış. -Ya sonra? -Kekeme imiş. Sonra öğrenmiş. -Sonra nasıl öğrenmişler? -Gelin olarak gelince de konuşturamamışlar. Ne yapalım? İşte bir gün damat tavuğu ayaklarından bağlamış da ocak arkasına asmış. Kendisi uyuyor numarası yapıyormuş. Tavuk ses çıkarmaya başlayınca, gelin korkmuş. Ne yapacağını bilemeyince kocasını kaldırmaya başlamış: Canım, kalk, kalk. Küllel uçuyol pıl-pıl. Yoksa peli, yoksa cin, ' Ağzı-bulnu hep yün. Kız gençler hepsi gülmeye başladı. O arada misafir kız abla kirpik uçları ile çaktırmadan konuştular. Misafir kız çocuk gibi öksürdü. Herkes sustu. Yalnız tavandan yere kadar uzanmış eski saatin tık tık çalışma sesi duyuluyordu. Misafir kız yan oturmuşken, nazik, yumuşak sesi ile şarkı söylemeye başladı: Eğiliyor, bükülüyor Su boyunda dal, kamış Bizimle konuşmaya Bülbül gibi ses gerek. En evvel Hamza ağabey dile geldi. Kendisi söylediğinden daha fazla sevinerek, her tarafa baktı: -Duydunuz mu? İşte. -Dedi, işte. Laf yok, tatlı söyledi. -Kim orada kekeme gelin hakkında konuşuyordu? Zakir ağabey ellerini kaldırıp: -Tamam, tamam. Dedim ise, döndüm, dedim de baktım, dedi. Hisam ağabey misafir kızın yanına daha da yaklaştı. Gözlerini parlatıp ellerini oynatarak yetişkin çocuğun ince sesi ile şarkı söyledi: Elimdeki yüzüğümün İsmi Abdulbari; Bülbül dilleri bir tarafa, Kendi sesin çok iyi. Ahat ağabey gülerek toylardaki gibi: -De, Hisametdin dünür! diye uzattı. Abla: -İşte misafir kızı da gördünüz, gönlünüz de hoş oldu... diyerek bir şeye diyecekti, onu Zakir ağabey kesti:

: -Yuk, poçmaklanmadı eli. Uin başlagançı, nikrutlarga soldattan tiz gine eylenip kaytırga öyretimmi? -didi. Kirgennen birli kunak kızdan ul da kuzin almıy, süz yalgap ciberirge cay gına kötip utıra idi. -Ye, öyretimmi? -dip kabatladı. Hikrutlar kulların gına siltediler: -Söyleme yuknı!.. ; -Billehi eğer! -Ye, takılda indi alay bik kıbırsıp torgaç! Niçik aldıysı patşanı? -Nişlep aldıysın? Aldamıysın! Gadillik bilen. Bolay itesin. Patşa hezretleri il sayın yeş soldatlamı sinap karıy, di. Kaysı akıllı, kaysı tintek, kaysı nindi hizmetke yarıy? Mine çakırtıp aldıra da bu, eytik, Hemzeni, eyte "Yeli, soldat, süz köreştirip karıyk. Tik büldirişten bulmasın. Mini büldiresin iken, muyırunra "kıh"! Min büldirirlik süz eyte alsan, çistıy bilit bilen öyine kaytarıp ciberem". "Yarar", -di Hemze. İn ilik patşa söyliy. "Mine, di, küpten tügil, Egilçen patşası mina karşı sugış açtı. Karıym, tiginin ermi bik zur, tuplar da bik küp. Totındı bu dömbeslerge! Kay cirin kıçıta! İndi nişlerge? Minim de tuplarım küp te bit, cigerge atlar citmi. Kaysı korçangı, kaysı küteremge kalgan. Ul ilnı minim öyde tarakan bik ürçigen idi. Hatın bik şapşak bulıp çıktı minim, tfü! Jubalgı! birnerse karamıy. Yanarallarnı aydım da eyttim: Cigigiz tuplarga tarakan, dim. Anısı alay da, yedresi citmiy bit, diler. Reçeyde berengi bitesi tügil, min eytem, attırıgız, vattırıgız berengi bilen! Şulay itip, "eh" digende egilçennernin bötin kalaların cimirip, kirpiçlerin vattırıp, patşaların plin aldım. Bulırmı şulay?" -di patşa. "Nik bulmasm, patşa eytkeç, bula indi ul, bula! -di Hemze.-Tarakannar bik azıngan ilnı alar biznin de öyni su buyına alıp töşip üzleri yuvıp mindiler..." İndi çitti çirat Hemzege. "Mine, padişahımsoltanım, itigimde oltanım, -di bu, -patşa bulgaç, biznin Yanasalaga da bargansındır, anı gına bilesifvdir, bizde de bit cir kıtlığı, aşarga citmi. Tudıymsudıym sugılgalap, yallanıp işlemiyçe tamak tuydırıp bulmıy. Bir ilnı, eti tumas borın, babay bilen Tsızganovka yallanırga kittik. Nek, min sifiaytim, sinin babannın alpavıtta dungız kotken çağı!.." Hemzenin şulay diyüvi bula, patşa sikirip te tora. "Yuk, yuk! Minim babam patşa bulgan, nişlep ul dungız kötsin"?! -dip kıçkıra. "Ehe! -di Hemze.- Büldirdifuni? Büldirdifi! Kitir monda piçetli kegazinni! Ciber çistıyga! Nişlesin patşa? Eytken süz - atkan uk. Kaytarmıyça heli yuk! Kaysı yılmayıp, kaysı Zakir abıynın tiline salınuvınnan kölip utırganda Batray digen nikrut bürigin şap itip idenge kitirip berdi: -Niçik eli siz bolay ak patşanı hurlıysız? Ul nitken oltan? E? Arman arı, kilip, patşa dungız kötemini? -Hayır köşe olmadı daha. Oyun başlamadan asker adaylarına askerden nasıl çabuk dönebileceklerini öğreteyim mi? dedi. Geldiğinden beri misafir kızdan o da gözünü ayırmıyormuş, söze başlamak için fırsat bekliyormuş. Öğreteyim mi? diye tekrarladı. Adaylar ellerin salladılar: -Boş konuşma!.. -Billahi! -Ya, anlat. Nasıl aldatırsın çarı? -Neden aldatıyormuşsun? Aldatmıyorsun. Adaletle. Çar her sene genç askerleri sımyormuş. Hangisi zeki, hangisi ahmak, hangisi ne işe yarar? Misal Hamza'yı çağırıyor ve söylüyor: "Hadi asker tartışalım. Yalnız birbirimizi kesmeden. Beni kesersen boynun gider. Benim keseceğim söz söyleyebiursen eve göndereceğim. "Olur, diyor Hamza. Evvel Çar söylüyor. "İşte yakın tarihte İngiliz Kiralı bana savaş açtı. Baktım onun askeri çok topları da çok. Başlattı savaşı ne yapalım. Benim de toplarım çok, yalnız at yetmiyor. Bazıları hasta, bazıları gebe kalmış. O sene evde hamam böceği çoğalmıştı. Hanım şapşal çıktı. Bakmıyordu. Generalleri toplayıp anlattım: Toplara hamam böceği dizginleyin. Olur da, fakat top yetmiyor. Rusya'da patates çok toplayın kullanın dedim. O şekilde işte İngilizleri yenip, Kiralı esir düşürüp kalelerini yıktım. Olur mu böyle? dedi Çar. "Neden olmasın, Çar deyince olur! dedi Hamza. Hamam böceklerinin çoğaldığı sene bizim evimizi de çayıra götürüp yıkayıp getirdiler... Geldi sıra Hamza'ya. "İşte Çarım, Çar olduğuna göre bizim Yanasala'ya gelmişsindir, biliyorsundur orayı, biz de toprak kıtlığı var, yemek yetmiyor. Bir yere gidip çalışmadan karın doymaz. Bir yıl babam ile dedem Tsızganovka'ya gittik. Tam da senin dedenin askerde iken domuzlara çobanlık yaptığı sırada!.. Hamza bunu der demez Çar ayağa kalktı. "Hayır, hayır! Benim babam Çardı neden çobanlık yapsın?! diye bağırdı. "İşte! dedi Hamza. Kestin mi? Kestin. Getir bana tezkeremi. Gönder eve. Çar ne yapsın? Verdiği söz - attığı ok. Getirmeden hali yok. Kimisi tebessüm ederek, kimisi Zakir ağabeyin dilinin çözüldüğüne gülerken Batıray adındaki asker adayı şapkasını çıkardı ve yere attı: -Neden siz Çan küçümsüyorsunuz? Sonra Çar domuz çobanlığı yapar mı?

Bu argı yak yigiti monarçı bir kırıyda melcirep utırgan idi, niçiktir aynıp kitti de eteçlenirge totindı. -Şaliş! Min bötinisin de işitip utırdım! -di bu. Anı cıynavlaşıp tınıçlandırırga kiriştiler. -Çınlap tügil iç ul! Ekiyit kine bit! -didiler. -Köldirir öçin yuramalıy gına söyledi bit, mezek itip! -Ehe, köldirir öçinmi? Patşadan köler öçin, e?! Batray ipteşlerin şürletüvin sizip aldı da tagın da keperinerek töşti. -E min moru barıp çaksam? Menete pobina citkirsem? E! Monıfı öçin hilesizini nişleteler? Katırga cibereler! Gaynulla artırman f-i-i-t Sibirge! Kunak kızlar, kurkıp, kiçi yakka kirip yugaldılar. Zakir abıy bürigin evelerte totindı. Bötinisi, urınnarınnan kuzgalıp, nişlerge bilmiyçe aptırap kaldılar. Batrayru nikrut ipteşleri de yumalap karadı: -Kunak kişi iç sin, ez gine oyat kirek! - didiler. -Kimge yanıysın? Üz ipteşlerin bit! Belkim birge hizmet iterge de tun kilir. Batray haman tuzına, kulların bolgıy, kıçkırına idi. -Nismi minim alda andıynı eytirge! Kükte alla, cirde patşa! E min patşa kişisi! Siz ene niçik iken eli?! Yu-u-u-k! Ehet abıy moftarçı irin kırıyları bilen gine kölimsirep, vaimsız gına utırgan idi, hezir ul sikirip tordı da Batraynın yakasınnan ilektirip aldı. -Niçik, niçik?.. Eyde eli minim bilen! Kayda nerse ikenligin hezir kürsetem min sina!.. Batraynı işikten bötirip kine alıp çıgıp barganda, karşılarına eni kilip kirdi. Şav-şu kinet tındı. Ehet kiri borılıp tereze yanına barıp bastı. Eni, birni bulmaganday, açık yöz bilen isenleşip, nikrut ipteşlerin çeyge deşmegen öçin abıynı şilgelep aldı. -Siz bit hezir avılda kunak kına! Bir tuganday dus bulıp birge soldatka kitesi ipteşler! Eydegiz, eyde! Öyge kire torıp birer çınayak çey de eçmeske!.. Ehet abıy Batray artırman yodrıgın kürsetip kaldı. -Kiçni erem itti, çuçka! Yarar, uramga çıksın eli! Batraynın ni bilen künilin kütergermerdir, ozak ga ütmedi, tüben öyden anın cırlaganı işitile başladı. Monda törli uyınnar başlanıp kitti: yözik salış, arka sugış, şıpırt süz... Bu genç kenarda sakince oturuyordu, sanki uyanmış gibi horozlanmaya başladı. -Hepsini de duydum! dedi. Onu sakinleştirmeye başladılar. -Gerçek değil bu, masal! dediler. -Neşelendirmek için söyledi, fıkra niyetinde. -Güldürmek için mi? Çara gülünür mü? Batıray arkadaşların korktuğunu görünce daha da heyecanlandı. -Gidip de şikayet etsem? Komşu köyün papazına? Bunun için biliyor musunuz ne yaparlar? Sürerler. Aynullah'ın peşinden Sibirya'ya. Misafirler korkup yan odaya kayboldular. Zakir ağabey şapkasını karıştırmaya başladı. Her kez yerinden kalktı, ne yapacağını şaşırdı. Batıray 'ı arkadaşları da sakinleştirmeye çalıştı: -Misafirsin, biraz utanman lazım, dediler. -Kimi şikayet ediyorsun, kendi arkadaşlarını. Belki beraber hizmet edeceksiniz. Batıray hâlâ bağırıyordu. -Niçin benim yanımda söylüyorsunuz. Gökte Allah, yerde Çar. Bense Çar'in adamıyım. Siz ne oluyorsunuz?! Ahat ağabey şu ana kadar dudak kenarları ile sırıtıyordu, şimdi kalktı ve Batıray'in yakasından yakaladı. -Nasıl, nasıl?.. Hadi benimle gel! Kimin nerede olduğunu gösteririm ben sana!.. Batıray'ı kapıdan çıkarırken, annem geldi. Gürültü bitti. Ahat dönüp pencere kenarına yaslandı. Annem bir şey olmamış gibi merhabalaştı ve çaya davet etmediği için ağabeyimi azarladı. -Şimdi siz köyde misafirsiniz. Kardeş dost gibi askere gidecek arkadaşlar. Haydi. Eve gelmişken birer çay da içilmez mi. Ahat ağabey Batıray'in arkasından yumruğunu gösterdi. -Geceyi bozdu, domuz. Tamam, dışarı çıksın da. Batıray'in gönlü olmuş ki, alttaki evden onun sesi ile şarkı duyulmaya başladı. Burada da oyunlar başladı.