Kasım 2010 Gündem Sığırlarda Kistik Ovaryum Hastalığı Kistik Ovaryum Follikülleri durumun tanımlanması İnsidans ve klinik belirtiler Kistik Ovaryum Follikülleri oluşumunun patogenezi: - - Ovaryum / Follikül disfonksiyonu KOF için predispoze faktörler Sığırlarda KOF / KOH sağaltımı için başlıca yöntemler SÜTÇÜ İNEKLERDE KİSTİK OVARYUM FOLLİKÜLLERİ Prof. Dr. Geert Opsomer Ghent Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Reprodüksiyon, Obstetrik ve Sürü Sağlığı Bölümü, Salisbury laan 133, 9820 Merelbeke, Belçika Geert.Opsomer@UGent.be Giriş Kistik ovaryum follikülleri (KOF) modern süt sığırcılık işletmelerinde görülen subfertilitenin önemli bir nedenidir. Buzağılama aralığının uzaması ve KOF un sağaltım maliyetleri çiftçiler için ekonomik kayıpla sonuçlanmaktadır. Geçmişte KOF çoğu kez nemfomani gibi klinik semptomlarla ilişkilendirilir ve bu yüzden genelde kistik ovaryum hastalığı (KOH) olarak adlandırılırdı. Şimdilerde ise KOF herhangi bir klinik belirti göstermeksizin doğum-ilk tohumlama aralığının uzamasına yol açan bir anöstrus sebebi olarak görülmektedir. Bu yüzden KOH yerine KOF terimini kullanmayı tercih ediyoruz. Tanımlama Kistik ovaryum follikülleri (KOF) bir veya daha çok follikülün ovule olmadığı, ancak regrese olmayarak büyümeye devam etmeleri durumunda şekillenirler. KOF çoğu kez, corpus luteum un bulunmadığı bir veya her iki ovaryumda, en azından 10 gün süreyle bulunan, minimum 2,5 cm çapa sahip follikül benzeri yapılar olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlamanın yenilenmesi gerekliliği ise daha açık hale gelmiştir. İlk olarak, çap sınırı folliküllerin daha küçük boyutlarda kistik hale gelebilmeleri nedeniyle gerçekliğini kaybetmiştir. Üstelik çok sayıda araştırıcı KOF un gerçekte regrese olabilen ve yeni kistlerle yer değiştirebilen dinamik yapılar olduğunu ortaya koymuştur. Bir kistin varlığını devam ettirmesi ya da regrese olması durumunu belirleyen faktörler bilinmemekle beraber, ortalama LH düzeylerindeki değişimlerin bununla ilişkili olduğu görülmektedir. Tanımlama içindeki on günlük devamlılık süresi zorunluluğu da sorgulanabilir. Buna ek olarak pratikte veteriner hekimlerin ilk tanıyı koyduktan 10 gün sonra genellikle ikinci bir muayene yapma fırsatı da bulunmamaktadır. Tanımlama içindeki diğer bir gereklilik de corpus luteum'un bulunmaması durumudur. Ancak hormonal olarak inaktif bazı kistlerin östrus siklusunu etkilemeyeceği ve dolayısıyla bir corpus luteum varlığında da kistlerin bulunabileceği ortaya konmuştur. Bu tür kistler östrus siklusunu etkilemedikleri ve dolayısıyla patolojik olarak kabul edilmedikleri adlandırılırlar. Sonuç olarak kistlerin heterojeniteleri nedeniyle genel olarak kabul edilebilecek bir tanımlama yapmanın güçlüğü açıkça ortadadır. Mevcut bilgilerimize ve güncel literatüre dayanarak, en az 2 cm çapa sahip, bir veya her iki ovaryumda corpus luteum olmaksızın bulunan ve normal östrus siklusunu açık bir şekilde etkileyen follikülleri KOF olarak tanımlayabiliriz. Makroskopik olarak kistler her biri aynı hastalığın farklı formları olarak yorumlanabilen folliküler ve luteal kistler olarak ikiye ayrılabilirler. Kimi araştırıcılar luteal kistleri folliküler kistlerin daha ilerlemiş evreleri olarak kabul etmektedir. Folliküler kistler çok az progesteron salgılar - ya da hiç salgılamazken, luteal kistlerin belirgin şekilde progesteron salgılıyor olmaları nedeniyle bu iki kist türünün ayrımını yapmak için başlıca yöntem plazma veya süt (yağ) progesteron düzeylerinin saptanmasıdır. Bu iki kistik yapının ayırıcı tanısında ince ( 3 mm) bir çepere ve genellikle uniform şekilde anekojenik folliküler sıvıya sahipken, luteal kistler ekojenik bir sınır olarak görülebilen daha kalın ( 3 mm) bir çepere sahiptir. Ayrıca çoğunlukla folliküler sıvı içinde ekojenik bölgeler ve örümcek ağı benzeri yapılar bulunur. Luteal kistler, patolojik olmayan ve bu nedenle normal östrus siklusunu etkilemeyen kaviteli kistik corpus luteumlarla karıştırılmamalıdır. Bununla birlikte bazı araştırıcılar luteal ve folliküler kistler arasında ayırıcı tanı yapmanın, her iki kist türünün de standart GnRH sağaltımına yanıt vermesi nedeniyle önemsiz olduğunu bildirmektedir. Reprodüksiyon yöentimi teknik bülteni
Folliküler ovaryum kistli bir ineğin reprodüktif kanalı. Görülme sıklığı ve klinik belirtileri Kistik ovaryum follikülleri tüm laktasyon dönemi boyunca farklı zamanlarda görülebilir. KOF görülme sıklığının %6-30 arasında değiştiği rapor edilmektedir. KOF tanısı çoğunlukla laktasyonun ilk 60 günü içinde, postpartum dönemdeki ineklerin genellikle sıkı bir şekilde takip edilmeleri sayesinde konulmaktadır. Araştırıcılar kalıtım derecesinin düşüklüğüne rağmen KOF a karşı genetik seleksiyonun başarılı olduğunu vurgulamaktadırlar. Ovaryum kistleri ile ilgili klinik belirtiler değişkendir. Özellikle postpartum dönem süresince en yaygın görülen klinik belirti anöstrustur. Düzensiz östrus aralıkları, nemfomani, pelvisin asıcı ligamentlerinde özellikle laktasyonun daha geç dönemlerinde görülebilen diğer belirtilerdir. Kistik Ovaryum Folliküllerinin Patogenezi Kistler gibi ovaryum disfonksiyonları çoğu kez erken postpartum dönemde, gebelik sürecindeki non-siklik durumdan buzağılama sonrası yeniden siklus gösterilmeye başlanan duruma geçiş esnasında görülmektedir. Genel olarak ovaryum aksisindeki disfonksiyon nedeniyle şekillendiği kabul edilmektedir. Bu disfonksiyon genetik, fenotipik ve çevresel faktörleri de kapsayan multifaktöriyel bir etiyolojiye sahiptir. KOF nin patogenezinden bahsedileceği primer bir bozukluk ile ovaryum düzeyindeki problemlerin ayrımının yapılması gerekir. Bu KOF lere çok benzeyen, normalden daha uzun süre bulunan ve geniş çaplı kalıcı anovulatorik folliküllerin oluşumuyla sonuçlanır. Erken postpartum dönemde bulunan ineklerde suprabazal seviyedeki periferal progesteron düzeyleri, negatif enerji dengesi (NED) nedeniyle vücut yağlarının yıkımlanması sonucu progesteronun serbest kalmasından kaynaklanmaktadır. Gebeliğin son dönemlerinde bulunan inekler anabolik fazdadır ve gelecek laktasyon dönemi için vücut yağ depolarını ve enerji rezervlerini oluştururlarken aynı zamanda gebeliğin devamını sağlamak için de yüksek progesteron düzeylerine sahiptirler. Progesteron depolanır. Erken postpartum dönemde ise inekler NED ne girerler ve enerji kaynağı olarak bu yağ depolarını kullanırlar. Bu şekilde salıverilen progesteron, dolaşımda suprabazal progesteron düzeylerine neden olur ve KOF oluşumuna yol açar. Kalın duvarlı luteal kistlere sahip bir sığır ovaryumu Bununla birlikte erken postpartum dönemde görülen kistlerin %60 veya daha yüksek oranda kendiliğinden iyileşme potansiyeli bulunmaktadır. KOF sağaltımı çok başarılı ve nispeten ucuz olarak değerlendirildiğinden pek çok araştırıcı, bazı olgularda buzağılama aralığının önemli şekilde uzamasına yol açabilen hasta hayvanların kendiliğinden iyileşmelerinin beklenmesi yerine, tedavi edilmelerini tavsiye etmektedir. KOF görülme sıklığı aynı zamanda pariteye de bağlıdır. Laktasyonal insidens oranının düvelere (±7%) oranla, multipar ineklerde (±15%) önemli düzeyde daha yüksek olduğu farklı araştırıcılar tarafından belirtilmektedir. KOF için genetik predispozisyon da söz konusudur ancak kalıtım derecesi (heritabilite) nispeten düşüktür (0,07 ila 0,12). Kist formasyonunu açıklayan ve en yaygın şekilde kabul gören hipotez, hipotalamusdeğiştirildiğini ortaya koyan hipotezdir. Buna göre pre-ovulatör LH-pikinin hiç oluşmayışı, yeterli düzeyde yükselememesi veya dominant follikülün maturasyonu ile uyumsuz bir zamanda oluşması en sonunda kist formasyonuna yol açmaktadır. Anormal LH salınımı, hipotalamustan düşük düzeylerde GnRH salınımının ya da LH içeriğinin az olmasının bir sonucu gibi görülmemektedir. Östrojenin hipotalamus (feedback) mekanizması ile anormal GnRH / LH salınımına ve dolayısıyla kist oluşumuna yol açabileceğine inanılmaktadır. Folliküler büyüme sırasında, henüz follikül ovule olabilecek seviyeye ulaşmadan önce meydana gelen bir premature GnRH / LH salınımı, hipotalamusu östrojenin geri bildirimine yanıt veremez hale getirebilir ve bu durum kist oluşumuyla sonuçlanır. Geri bildirim mekanizması ve GnRH / LH salınımındaki değişimler, hipotalamuskarışmasıyla da ilgili olabilir. Suprabazal düzeylerdeki progesteron LH pikini engeller, böylece ovulasyonu engellerken LH salınım sıklığında artışa yol açar. Dominant follikülün gelişme ve maturasyonu ile uyumlu zamanda GnRH / LH salınımını doğrudan veya dolaylı olarak engelleyen ve böylece kist oluşumuna yol açtığı bilinen diğer faktörler ise stres, intrauterin enfeksiyonlar ve mevsimselliktir. Sonuç olarak normal olmayan LH salınımının KOF gelişimini tetikleyen bir faktör olduğu ve anormal LH salınımının östrojenin hipotalamusbozulmasının bir sonucu olduğu görülmektedir. Ovaryan / folliküler disfonksiyon Follikül seviyesindeki bir primer disfonksiyon da ve böylece KOF oluşumuna neden olabilir. İlk olarak follikül içindeki LH reseptörlerinin ekspresyonu ve miktarındaki değişimler anovulasyona yol açabilir. Reseptörlerin ekspresyonu ve miktarındaki değişimlerin yanında dominant folliküldeki steroidogenezisde görülen değişimler de kistik dejenerasyonda rol oynayabilirler. Sonuçta dominant follikül gelişimi süresince yeterli miktarda östrojenleri üreterek, doğru zamanda LH pikinin oluşmasını uyarmaktadır. Kistik folliküllerde steroidojenik enzimlerin mrna ekspresyonunda sapmalar olduğu ortaya konulmuştur. Bazı kistik folliküllerde belirli reseptörler ve steriodojenik enzimler için mrna ekspresyonundaki değişimlerin dışında granuloza ve teka interna hücre katmanlarındaki hücre proliferasyonu ve apoptozisde de değişimler görülür. Laboratuvarımızda gerçekleştirdiğimiz son çalışmalarda, buzağılama sonrası ilk günlerde dominant folliküllerde görüldüğü gibi yükseltilmiş NEFA seviyelerinin in vitro ortamda da granuloza ve teka interna hücrelerinin proliferasyonu üzerine önemli düzeyde negatif etkisi bulunduğu ortaya konulmuştur.
Özellikle stearik asit (18:0) ve palmitik asit (16:0) gibi doymuş yağ asitleri östrojen üreten folliküler hücrelerin proliferasyonunda azalmaya ve apoptozisinde artışa yol açarlar. Folliküler hücrelerin viabilitesinin azalmış olması üretilen östrojen düzeylerinin çok düşük olmasına ve takiben LH pikinin tam zamanında oluşmamasına yol açabileceği için, bu durum KOF patogenezisinde önemli bir faktör olarak değerlendirilebilir. İnsülinin folliküler hücrelerin proliferasyonunu ve östrojen üretmelerini uyaran önemli bir faktör olduğu gösterilmiştir. Yüksek süt verimli ineklerin buzağılama sonrasındaki periferal dolaşımlarındaki insülin seviyerinin de dikkat çekiçi düzeyde azalmış olması KOF patogenezinde işe karışan faktörlerden birisi olduğunu düşündürmektedir. Gerçekten çalışma grubumuz tarafından son zamanlarda yayınlanan bir saha çalışmasında KOF şüpheli bazı ineklerde kist oluşum zamanına yakın dönemdeki periferal insülin düzeylerinin, ovulasyon gerçekleşen kontrol grubu ineklerdekinden önemli düzeyde daha düşük olduğunu ortaya konulmuştur. Daha önce de KOF olgusundan şüphelenilen bazı ineklerde intravenöz glukoz tölerans testleri (IVGT) kullanarak, glukoz bolusları verilen bu ineklerde herhangi bir insülin yanıtı oluşmadığını ortaya koymuştuk. Sonuç olarak folliküler granuloza ve/veya teka interna hücrelerinin östrojen üretimini negatif yönde etkileyen faktörler KOF oluşumunda rol oynayan önemli etkenler olarak görülmektedirler. Yüksek NEFA (özellikle doymuş yağ asitleri) düzeyleri ve düşük insülin düzeyleri bu yönde etki eden ve KOF oluşumunda değerlendirilmesi gereken önemli risk faktörleri olarak görülmektedirler. Kistik Ovaryum Folliküllerinin Predispoze Faktörleri Daha önce de değinildiği gibi KOF özellikle yüksek verimli sütçü ineklerde postpartum ilk aylarda görülür ve bütün olarak yüksek süt verimi bir risk faktörü olarak kabul edilir. KOF için genetik predispozisyonun bulunmasına ve süt verimi seviyesi ile kistler arasında genetik korelasyon bulunduğu gösterilmesine rağmen verim yönünden devam eden seleksiyonun bir sonucu olarak KOF insidansı artmaya devam edecektir. Bununla birlikte hangi genetik faktörlerin bulunduğu ve bunların kist formasyonunu nasıl uyardığı bilinmemektedir. Ancak, ineklerin her laktasyon döneminde ve her ovaryum siklusu sırasında bir kist geliştirmemesi gerçeği, gen ekspresyonunun yüksek süt verimi gibi stres faktörleri tarafından teşvik edilebileceğini ve NED (negatif enerji dengesi) ile ilişkili olabileceğini göstermektedir. Süt üretim seviyesi ve bununla ilişkili NED ile KOF görülme sıklığı arasındaki bağlantıyı ortaya koyabilmek amacıyla çok sayıda çalışma yapılmıştır. Kesin biz mevcut kaynaklardan süt veriminin güncel düzeyleri ile bağlantılı NED nin büyüklüğü ve/veya süresi ile KOF hastalığı arasında bir bağlantı olduğu sonucuna varmaktayız. Glukoz, insülin ve IGF1 düzeylerinin düşmesine veya NEFA düzeylerinin artmasına yol açan etiyolojik faktörler daha önce detaylı bir şekilde açıklandı. Diğer önemli risk faktörleri ise parite, metritis ve klinik mastitis gibi puerperal hastalıklar ile (aşırı) stres faktörleridir. Sonuç olarak KOF gelişimini etkileyen faktörlerin halen tam olarak anlaşılamadığı belirtilmelidir. Başlıca problem pek çok çalışmada olgunun tanısı konulduktan sonra sadece hormon düzeylerinin ölçülmesidir. Ayrıca nedensel ilişkileri gösterecek önemli korelasyonlara bakılmamıştır. Dahası, anlamlı korelasyonların bulunması mutlaka nedensel bir ilişki olduğu anlamına da gelmez. KOF Sağaltımı KOF tanısı konulduğunda klinisyen veteriner hekimin, hiçbir şey yapmadan kistin kendiliğinden iyileşmesini beklemeyi ummak, genel bir hormon uygulaması yapmak ya da bir sağaltım yöntemi uygulama seçeneklerinden birisine karar vermesi gerekir. Sağaltım seçeneği ne olursa olsun, temel amaç en ekonomik yöntemi kullanarak normal östrus sikluslarını en kısa sürede yeniden başlatmaktır. Ovaryum KOF çoğunlukla yüksek süt verimli ineklerde postpartum ilk aylarda görülmektedir. kistlerini sağaltmanın, kendiliğinden iyileşmelerini beklemeye oranla genellikle çok daha ekonomik olduğu ortaya konmuştur. KOF un primer nedeni olarak LH pikinin oluşmayışı hipotezine dayanarak, KOF u bulunan ineklerin genel sağaltımı kistin luteinizasyonu ve takiben normal östrus siklusunun başlamasını uyarmak şeklinde yapılmaktadır. LH-benzeri etkinliği yüksek biyolojik preparasyonlar (insan koriyonik bezini etkileyerek endojen LH salınımını uyarırlar. Bu nedenle hem folliküler hem de luteal kistlerin sağaltımında yaygın ve etkili bir şekilde kullanılırlar. Her iki uygulamanın sonuçları benzerdir. Sağaltım yapılan ineklerin yaklaşık %80 i 16 ila 30 gün içinde fertil östruslar gösterirler, ancak gebelik oranları normal siklus gösteren ineklerdekine oranla biraz daha düşüktür. Her iki kist tipi (luteal ve folliküler) de bu şekilde yapılan tedaviye benzer yanıtları verdiği için tanıda ayrım yapmaya gerek yoktur. Çoğu araştırıcı tarafından kist tipine bakmaksızın KOF bulunan ineklerin büyük bir bölümüne uygulanabilecek en uygun ilk sağaltım şekli olarak kabul edilmektedir. Luteal kisti bulunan ineklerin tedavisi için prostaglandin sağaltımı da uygulanabilmektedir. Ovaryum kistinin bu sağaltım yöntemine vereceği yanıt luteal dokunun varlığına ve veteriner hekimin bunu tanımlayabilmesine bağlıdır. Rektal palpasyon yöntemi kistlerin ayrımı için uygun olmayan bir yöntem olarak değerlendirildiği için tanı plazma veya sütte progesteron düzeyinin yapılmalıdır.
Luteolitik ilaçlarla yapılan sağaltım ile fertil östruslar arasındaki süre kısa olmakla birlikte maliyet-fayda değerlendirmesinde ilk olarak yapılması gereken kist ayrımı muayenesi de dikkate alınmalıdır. Bu bakımdan folliküler veya luteal bütün kistlerin sağaltımdan önce teşhis pratiği ekonomik yönden sorgulanmalıdır. Ayrıca GnRH sağaltımı sonrası 9 ila 14. günler arasında prostaglandinlerin kullanımı ile sağaltım - ilk fertil östrus aralığının yaklaşık 12 gün kadar kısaltılabileceği ve sadece GnRH kullanımına oranla daha kısa süre içinde gebeliklerin elde edilebileceği öne sürülmektedir. Bu seçenek uygulanacağı zaman iki uygulamanın ekonomik maliyetinin hesaba katılması gerekmektedir. GnRH uygulamasına yanıt vermeyen inekler progesteronla gayet iyi sonuçlar elde edilerek sağaltılabilir. Progesteronun ovaryum kistlerinin regresyonundaki etki mekanizması tam olarak ortaya konulamamış olsa da, bu uygulamanın LH salınımını progesteron uygulamasını takiben yükseltilmiş bir LH pikine yol açacağı öne sürülmektedir. KOF bulunan ineklerin GnRH veya LH agonistlerinin basit bir enjeksiyonuyla nispeten yüksek derecede başarıyla sağaltılabilmesi sayesinde, kistlerin elle çıkartılmasına dayanan eski sağaltım yöntemleri günümüzde kullanımdan kalkmıştır. Kistlerin patlatılması-çıkarılması özellikle de luteal kistlerde ovaryumda yapışmalara yol açabilir. Bu durum, inekler tohumlansa bile gebelik oranlarını olumsuz şekilde etkileyebilir.
Kaynaklar Bartlett PC, Ngategize PK, Kaneene JB, Kirk JH, Anderson SM, Mather EC, 1986. Cystic follicular disease in Michigan Hol - stein-friesian cattle: incidence, descrip - tive epidemiology and economic impact. Prev Vet Med 4, 15-33 Beam SW, 1995. Follicular development in postpartum cattle: e cts of energy balance and dietary lipid. Ph.D Disserta - tion, Cornell University, pp 124-136 Beam SW, Butler WR, 1999. E cts of en - ergy balance on follicular development and first ovulation in postpartum dairy cows. J Reprod Fertil, Supplement 54, 411-424. Butler WR, 2003. Energy balance relation - ships with follicular development, ovu - lation and fertility in postpartum dairy cows. Livest Prod Sci 83, 211-218 Butler ST, Pelton SH, Butler WR, 2004. Insulin increases 17β-estradiol produc - tion by the dominant follicle of the first postpartum follicle wave in dairy cows. Reproduction 127, 537-545. Cole WJ, Bierschwal CJ, Youngquist RS, Braun WF, 1986. Cystic ovarian disease in a herd of Holstein cows: a hereditary cor - relation. Theriogenology 25, 813-820 Cook DL, Smith CA, Parfet JR, Youngquist RS, Brown EM, Garverick HA, 1990. Fate and turnover rate of ovarian follicular cysts in dairy cows. J Reprod Fertil 89, 155-66 Day N, 1991a. The diagnosis, di erentia - tion, and pathogenesis of cystic ovarian disease. Vet Med 86, 753-760 Diskin MG, Mackey DR, Roche JF, Sreenan JM, 2003. E cts of nutrition and meta - bolic status on circulating hormones and ovarian follicle development in cattle. Anim Reprod Sci 78, 345-370 Dijkhuizen AA, Huirne RBM, Jalvingh AW, Stelwagen J, 1997. Economic impact of common health and fertility problems. In: Dijkhuizen AA, Morris RS (editors). Animal health economics, principles and applications. University of Sydney, pp 41-58 Erb HN, White ME, 1981. Incidence rates of cystic follicles in Holstein cows accord - ing to 15-day and 30-day intervals. Cor - nell Vet 71, 326-331 Franks S, Gharani N, Waterworth D, Bat - ty S, White D, Williamson R, McCarthy M, 1997. The genetic basis of polycystic ovary syndrome. Hum Reprod 12, 2641-2648 Hamilton SA, Garverick HA, Keisler DH, Xu Z.Z., Loos K, Youngquist RS, Salfen BE, 1995. Characterization of ovarian follicular cysts and associated endocrine profiles in dairy cows. Biol Reprod 53, 890-898 Hooijer GA, Lubbers RBF, Ducro BJ, van Arendonk JAM, Kaal-Lansbergen LMTE, van der Lende T, 2001. Genetic param - eters for cystic ovarian disease in Dutch black and white dairy cattle. J Dairy Sci 84, 286-91 Hooijer GA, van Oijen MAAJ, Frankena K, Noordhuizen JPTM, 2003. Milk pro - duction parameters in early lactation: potential risk factors of cystic ovarian dis - ease in Dutch dairy cows. Livest Prod Sci 81, 25-33 Huszenicza G, Haraszti J, Molnar L, Solti L, Fekete S, Ekes K, Yaro AC, 1988. Some metabolic characteristics of dairy cows with di erent post partum ovarian func - tion. J Vet Med A 35, 506-515 Kesler DJ, Garverick HA, 1982. Ovarian cysts in dairy cattle: a review. J Anim Sci 55, 1147-1159 Kirk JH, Hu man EM, Lane M, 1982. Bo - vine cystic ovarian disease: hereditary relationships and case study. J Am Vet Med Assoc 181, 474-476 Laporte HM, Hogeveen H, Schukken YH, Noordhuizen JPTM, 1994. Cystic ovarian disease in Dutch dairy cattle I. Incidence, risk factors and consequences. Livest Prod Sci 38, 191-197 Leathem JH, 1958. Hormonal influences on the gonadotropin-sensitive hypothy - roid rat ovary. Anat Rec 131, 487-497 Lopez-Diaz MC, Bosu WTK, 1992. A re - view of cystic ovarian degeneration in ruminants. Theriogenology 37, 1163-1183 Lucy MC, 2001. Reproductive loss in high-producing dairy cattle: where will it end? J Dairy Sci 84, 1277-1293 Lucy MC, 2003. Mechanisms linking nu - trition and reproduction in postpartum cows. Reproduction, Supplement 61, 415-127 Opsomer G, Coryn M, Deluyker H, de Kruif A, 1998. An analysis of ovarian dys - function in high yielding dairy cows after calving based on progesterone profiles. Reprod Domest Anim 33, 193-204 Day N, 1991b. The treatment and preven - tion of cystic ovarian disease. Vet Med 86, 761-766 Ding C, Cantor CR, 2004. Quantitative analysis of nucleic acids - the last few years of progress. J Biochem Mol Biol 37, 1-10 Huirne RBM, Saatkamp HW, Bergevoet RHM, 2002. Economic analysis of com - mon health problems in dairy cattle. In: Kaske M, Scholz H, Höltershinken M. Re - cent developments and perspectives in bovine medicine. Proceedings of the XXII World Buiatrics Congress, Hannover, Ger - many, 18-23 August Opsomer G, Wensing T, Laevens H, Coryn M, de Kruif A, 1999.Insulin resistance: the link between metabolic problems and cystic ovarian disease in high-yield - ing dairy cows? Animal Reproduction Science 56. 211-222.
Opsomer G, Grohn YT, Hertl J, Coryn M, Deluyker H, de Kruif A, 2000. Risk factors for post partum ovarian dysfunction in high producing dairy cows in Belgium: a field study. Theriogenology 53, 841-857 Peter AT, 2004. An update on cystic ovarian degeneration in cattle. Reprod Domest Anim 39, 1-7 Rajala PJ, Gröhn YT, 1998. Disease occurrence and risk factor analysis in Finnish Ayrshire cows. Acta Vet Scan 39, 1-13 Rajala-Schultz PJ, Gröhn YT, 2001. Comparison of economically optimized culling recommendations and actual culling decisions of Finnish Ayrshire cows. Prev Vet Med 49, 29-39 Refsdal AO, 1982. Ovariecyster hos melkekyr. Norsk Veterinærtidsskrift 94, 789-796 Robker RL, Russell DL, Yoshioka S, Chidanada Sharma S, Lydon JP, O Malley BW, Espey LL, Richards JS, 2000. Ovulation: a multi-gene, multi-step process. Steroids 65, 559-570 Ryan PL, Raeside JI, 1991. Cystic ovarian degeneration in pigs: a review. Irish Vet J 44, 22-25 Shresta HK, Nakao T, Higaki T, Suzuki T, Akita M, 2004. Effects of abnormal ovarian cycles during pre-service period postpartum on subsequent reproductive performance of high-producing Holstein cows. Theriogenology 61, 1559-1571 Sovani S, Heuer C, Straalen WM van, Noordhuizen JPTM, 2000. Disease in high producing dairy cows following post parturient negative energy balance. Soc Vet Epid Prev Med, Annual Conference, Edinburgh, 29-31 March. Staples CR, Thatcher WW, Clark JH, 1990. Relationship between ovarian activity and energy status during the early postpartum period of high-producing dairy cows. J Dairy Sci 73, 938-947 Thatcher WW, Wilcox CJ, 1973. Post partum estrus as an indicator of reproductive status in the dairy cow. J Dairy Sci 56, 608-610 Thorsoe H, 1962. Development of polycystic ovaries following thyroidectomy. Acta Endrocrinol 40, 161-174 Urbanek M, Legro RS, Driscoll DA, Azziz R, Ehrmann DA, Norman RJ, Strauss JF, Spielman RS, Dunaif A, 1999. Thirty-seven candidate genes for polycystic ovary syndrome: strongest evidence for linkage is with follistatin. Proc Natl Acad Sci 96, 8573-8578 Vanholder T, Leroy JLMR, Van Soom A, Opsomer G, Maes D, Coryn M, de Kruif A, 2005. Effect of non esterified fatty acids on bovine granulosa cell steroidogenesis and proliferation in vitro. Animal Reproduction Science 87. 33-44. Vanholder T, Leroy JLMR, Dewulf J, Duchateau L, Coryn M, de Kruif A, Opsomer G, 2005. Hormonal and metabolic profiles of high yielding dairy cows prior to ovarian cyst formation of first ovulation post partum. Reproduction in Domestic Animals 40. 460-467. Vanholder T, Leroy JLMR, Opsomer G, Van Soom A, 2005. Β-Hydroxybutyrate modulates bovine granulosa cell function in vitro at physiological glucose concentrations. Reproduction in Domestic Animals 40, 362. Vanholder T, Leroy JLMR, Van Soom A, Maes D, Coryn M, Fiers T, de Kruif A, Opsomer G, 2006. Effect of non-esterified fatty acids on bovine theca cell steroidogenesis and proliferation in vitro. Animal Reproduction Science 92. 51-63. Vanholder T, Leroy JLMR, Van Soom A, Maes D, Coryn M, de Kruif A, Opsomer G, 2006. Effect of β-oh butyrate on bovine granulosa and theca cell function in vitro. Reproduction in Domestic Animals 41. 39-40. Vanholder T, Opsomer G, de Kruif, 2006. Aetiology and pathogenesis of cystic ovarian follicles in dairy cattle: a review. Reproduction, Nutrition and Development 46. 105-119. Vanholder T, Leroy JLRM, Opsomer G, de Kruif A, 2006. Interactions between energy balance and ovarian activity in high yielding dairy cows early post partum. Vlaams Diergeneeskundig Tijdschrift 75, Special Issue: Fertility in high producing dairy cows, 79-85. Yen SSC, 1999. Polycystic Ovary Syndrome (Hyperandrogenic Chronic Anovulation). In: Reproductive endocrinology: physiology, pathophysiology and clinical management. Philadelphia (Pa.): Saunders, pp 436-478 Youngquist RS, 1986. Cystic follicular degeneration in the cow. In: Morrow D. (editor). Current therapy in Theriogenology. 2nd ed., Philadelphia: WB Saunders Co., pp 243-246 Zulu VC, Sawamukai Y, Nakada K, Kida K, Moriyoshi M, 2002. Relationship among Insulin-Like Growth Factor-I, Blood metabolites and Post Partum Ovarian Function in Dairy cows. J Vet Med Sci 64, 879-885 R0055_09 Intervet International bv, P.O. Box 31, 5830 AA Boxmeer, The Netherlands, Phone +31 (0)485 587600, Fax +31 (0)485 577333, E-mail info@intervet.com, www.intervet.com