Hülya ÜNALAN GEDİK Emekli Öğretim Görevlisi Dokuz Eylül Üniversitesi, SHMYO, Ambulans ve Acil Bakım Teknikerliği Programı www.acilveilkyardim.



Benzer belgeler
ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

ÜNİVERSİTEDE KULLANILAN TERİMLER

İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ

ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ UZMANLIK EĞİTİMİ PROGRAMLARINI DEĞERLENDİRME ANKETİ

İstediği üniversiteye giremeyenlere 4 farklı öneri

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ

Bu çalışma sırasında bize yardımcı olan tercümanımız Habibe Biber e de ayrıca teşekkür ediyoruz.

İŞLETME VE YÖNETİM BİLİMLERİ FAKÜLTESİ GİRİŞİMCİLİK BÖLÜMÜ

En Çok Hangi Özel Ders İsteniyor?

MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ

YEREL YÖNETİMLER MESLEK ELEMANI (MAHALLİ İDARELER MESLEK ELEMANI)

TOEFL Hakkında Herşey!

SOSYOLOG TANIM A- GÖREVLER

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ELEMANI

YABANCI DİL ULUSLAR ARASI MIDIR? BAŞARILI BİR HAREKETLİLİK İÇİN ÖN ŞART MIDIR?

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ BİYOSİSTEM MÜHENDİSLİĞİ PROGRAMI SON SINIF ÖĞRENCİ ANKET FORMU. Aralık,2013

Anket Çalışmasına Katılanların Yarısı Sınava İlk Kez Girmişlerdir

İhtiyaç ve Tutum Analizi Anketi. Sevgili Öğrenciler,

Prof. Dr. İsmail Akdeniz Üniversitesi ANTALYA

FELSEFE GRUBU MEZUNLARININ CEVAP BEKLEDİĞİ SORULAR

- TERCİHLERDE ROL OYNAYAN BİRİNCİ FAKTÖR: İSTİHDAM İMKANLARI

ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ ÖĞRETİM YILI GÜZ YARIYILI LİSANSÜSTÜ EĞİTİMİ İÇİN BAŞVURU BİLGİLERİ VE ÖĞRENCİ KONTENJANLARI

2. En başarılı olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri? 3. En başarısız olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri?...

LYS ye başvurmak için geçmemiz gereken baraj puan kaçtır? Geçtiğimiz baraj puanına uygun LYS ye mi katılmamız gerekir?

Zürih Kantonunda İlköğretim Okulu

Beykoz İlçesi Üniversiteye Giriş Analiz Çalışması (2012, 2013 ve 2014 Yılları)

Sayın Bakan, Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel. Kurumu Genel Müdürü, Danışma Kurulu Üyeleri, Kurumların Saygıdeğer


İZMİR İLİ MLO OKULLARINDA BİYOLOJİ DERSLERİNDE EĞİTİM TEKNOLOJİSİ UYGULAMALARININ (BİLGİSAYARIN) ETKİLİLİĞİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

2015-LİSANS YERLEŞTİRME SINAVLARI (2015-LYS) SONUÇLARI. 30 Haziran 2015

Dershane Algısı Araştırması Mayıs 2012

BİYOLOJİ ÖĞRETMENİ TANIM. Çalıştığı eğitim kurumunda, öğrencilere biyoloji ile ilgili eğitim veren kişidir. A- GÖREVLER

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ. Tablo Eğitim-Öğretim Güz Yarıyılı, Sağlık Bilimleri Enstitüsü lisansüstü programları öğrenci kontenjanları

xxxxxxx ÖĞRENME RİSK FAKTÖRLERİ RAPORU

GAZİ ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ NDEN

Türkiye de üniversiteye giremeyen öğrenciler Fas ta üç dil öğreniyor

T.C. YEŞİLHİSAR ANADOLU LİSESİ REHBERLİK SERVİSİ YGS REHBERİ 1 YGS (YÜKSEKÖĞRETİME GEÇİŞ SINAVI) HAKKINDA

T.C. SAKARYA ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ MATEMATİK BÖLÜMÜ DIŞ PAYDAŞ ANKET FORMU Google Formlar

CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ PEDAGOJİK FORMASYON EĞİTİMİ SERTİFİKA PROGRAMI YAZ DÖNEMİ KONTENJAN BİLGİLERİ

Bir dil bir insan. Daha Fazla Kişiyle Bağlantıya Geçin

Merkezi sınavla ve adrese dayalı yerleştirme ile ilgili değişen maddeler aşağıda yer almaktadır;

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ ASİSTANLIK YÖNERGESİ

TÜRKİYE CUMHURİYETİ GİRESUN ÜNİVERSİTESİ ŞEBİNKARAHİSAR MYO MESLEK YÜKSEKOKULU MUHASEBE VE VERGİ UYGULAMALARI BÖLÜMÜ BİLGİ FORMU

ODYOMETRİST TANIM A- GÖREVLER

2014-LİSANS YERLEŞTİRME SINAVLARI (2014-LYS) SONUÇLARI. 27 Haziran 2014

OKUL ÖNCESİ EĞİTİM KURUMLARINDA UYGULAMA - I

ONDOKUZ MAYIS ÜNĠVERSĠTESĠ YABANCI DĠLLER YÜKSEKOKULU HAZIRLIK PROGRAMI ÖĞRENCĠ EL KĠTAPÇIĞI

LÜTFEN KAYNAK GÖSTEREREK KULLANINIZ 2013

c) Yabancı Uyruklu Adaylar İçin:

Hazırlayan: YDYO yöneticileri Başkanı Sabahattin ATALAY Sunanlar: Prof Dr Handan YAVUZ, Fikret KARA, Hacer ŞİVİL, Ahmet Sena KUTLU

EUROSTUDENT ULUSAL ARAŞTIRMASI: TÜRKİYE SONUÇLARI

MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ

ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ ÖĞRETİM YILI BAHAR YARIYILI LİSANSÜSTÜ EĞİTİMİ İÇİN BAŞVURU BİLGİLERİ VE ÖĞRENCİ KONTENJANLARI

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNDEN

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ MESLEK ELEMANI

Acil Yardım ve Afet Yönetimi lisans bölümü hakkında SIKÇA SORULAN SORULAR

Tablo1: Eğitim-Öğretim Güz Yarıyılı, Sağlık Bilimleri Enstitüsü lisansüstü programları öğrenci kontenjanları. T.C. vatandaşı.

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNDEN

Mesleki ve Teknik Yükseköğretim ve Meslek Yüksekokullarının Yeniden Düzenlenmesi Çalışmaları

KTÜ SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ HEMŞİRELİK BÖLÜMÜ

2017-LİSANS YERLEŞTİRME SINAVLARI (2017-LYS) SONUÇLARI

TÜBİTAK-BİDEB LİSE ÖĞRETMENLERİ (FİZİK, KİMYA, BİYOLOJİ, MATEMATİK) PROJE DANIŞMANLIĞI EĞİTİMİ ÇALIŞTAYI SOSYAL ETKİNLİKLER RAPORU

SAĞLIK ALANINDA LİSANS TAMAMLAMADA SIKÇA SORULAN SORULAR (1) Sağlık Alanında Lisans Tamamlama Programına kimler başvurabilir?

SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI BAHAR YARIYILI LİSANSÜSTÜ ÖĞRENCİ KONTENJANLARI

ABD'de Üniversite Eğitimi

Neden İngilizce Öğrenemiyoruz?

T.C BURSA VALİLİĞİ. Osmangazi İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü ÖĞRETİM YILI DERS ÜCRETİ KARŞILIĞI ÖĞRETMENLİK BAŞVURU KILAVUZU TEMMUZ

MATBAA ÖĞRETMENİ TANIM. Çalıştığı eğitim kurum ya da kuruluşunda; öğrencilere ya da yetişkinlere, matbaa meslek alanı ile ilgili eğitim veren kişidir.

T.C. NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ

Takdim. Bu, Türkiye nüfusu göz önüne alındığından her 90 kişiden birinin aday olması anlamına geliyor (TV, Haberleri, ).

İsterlerse Hristiyan öğrencilerimize de din kültürü sorusu sorabiliriz

BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ MATEMATİK BÖLÜMÜ DIŞ PAYDAŞ ANKET FORMU

Tablo 1: Mezunlarımızın Tanıtıcı Özellikleri (n=110)

HAZIR GİYİM TEKNİKERİ (GİYİM ÜRETİM TEKNOLOJİSİ TEKNİKERİ)

SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAHAR YARIYILI TEZLİ ve TEZSİZ YÜKSEK LİSANS KONTENJANLARI

BİLECİK ŞEYH EDEBALİ ÜNİVERSİTESİ PROGRAMLAR ARASINDA GEÇİŞ, ÇİFT ANADAL, YANDAL İLE DEĞİŞİM PROGRAMLARINA İLİŞKİN UYGULAMA ESASLARI YÖNERGESİ

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ Tıp Eğitimi Anabilim Dalı Mezun Görüşleri Anketi

BĠYOLOJĠ EĞĠTĠMĠ LĠSANSÜSTÜ ÖĞRENCĠLERĠNĠN LĠSANSÜSTÜ YETERLĠKLERĠNE ĠLĠġKĠN GÖRÜġLERĠ

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

Meslekî ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü (E- Mezun 2017 Raporu) Haziran 2018 Ankara

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SAMSUN MESLEK YÜKSEKOKULU UZAKTAN EĞİTİM-ÖĞRETİM VE SINAV UYGULAMA YÖNERGESİ

İçindekiler: 1. Genel Bilgi/Metodoloji 2. Profil değerlendirmesi 3. Öğrencilerin beklentileri ve üniversite değerlendirmesi 4.

ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ ÖĞRETİM YILI GÜZ YARIYILI LİSANSÜSTÜ EĞİTİMİ İÇİN BAŞVURU BİLGİLERİ VE ÖĞRENCİ KONTENJANLARI

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI TEMEL EĞİTİMDEN ORTAÖĞRETİME GEÇİŞ SİSTEMİ 2015

ARAŞTIRMA VE ÖĞRETİM GÖREVLİSİ ALIM ŞARTLARI VE TÜBİTAK BURSLARI

Alanya Ticaret ve Sanayi Odası (ALTSO) tarafından yürütülen bu projenin genel amacını şu konular oluşturmaktadır.

Sayın Velimiz, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Birimi.

12. HAFTA PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ. Prof. Dr. Zeki TEKİN.

BİLGİSAYAR PROGRAMCISI

Ülkemizdeki Güzel Sanatlar Fakültelerindeki Sanat Eğitimi ve

T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ SENATO. 2- Danışma Kurulu oluşturulması ve Kurula üye seçiminin görüşülmesi;

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ POSTA HİZMETLERİ PROGRAMI (UPOS) UZAKTAN EĞİTİM-ÖĞRETİM VE SINAV UYGULAMA ESASLARI

ANTRENÖRLÜK EĞİTİMİ LİSANS PROGRAMI

Üniversiteye Giriş Sistemi

Transkript:

Hülya ÜNALAN GEDİK Emekli Öğretim Görevlisi Dokuz Eylül Üniversitesi, SHMYO, Ambulans ve Acil Bakım Teknikerliği Programı www.acilveilkyardim.com Öncelikle, yeni yasanın çeşitli insanların ve grupların fikirlerini alarak oluşturulması çabalarını teşekkür ve takdirle karşılıyorum. Sağlık ve eğitim alanında yıllarını vermiş emekli öğretim görevlisi olarak 15 yıldan beri yaşadığım ve gördüğüm aksaklıkları YÖK ve MEB e defalarca yazdığım ama karşılık verme tenezzülünde bulunulmadığını düşündüğümde bu yazılarımın da aynı akıbete uğramasından endişe duymuyor da değilim. Taslakta beni tatmin etmeyen ve rahatsız eden noktaları aşağıda olabildiğince özetlemeye çalışacağım. 1. YÖK olan ismin neden TYK olarak değiştirildiğini anlamış değilim; I. T konmadığı takdirde bu kurumun Türkiye dışında bir kurum olduğu mu zannediliyordu? II. Türkiye ibaresi eklenmiş bu kurumda halen sömürge ülke kurumu gibi YABANCI DİL eğitim dili olarak kutsanıyor ve zorunlu hale getiriliyor hem de her aşamada. Bu yaman bir çelişkidir ve bence her ikisi de özerk ve bağımsız bilim geliştirme adına gereksizdir. 2. NEDEN YABANCI DİL(İNGİLİZCE)KUTSANIYOR? I. Araştırmalarla ispatlanmıştır ki insan en iyi kendi anadilinde anlar-düşünür-çözüm üretir. Bu kutsama nedeniyle yabancı dil yeteneği olmayan(bu da bilimsel olarak kabul görmüştür; insanların çoklu zekâ nedeniyle farklı yeteneklere sahip olduğu gerçeğinden yola çıkılarak)ama gözlemleme, araştırma, öğretme gibi yeteneklere üst düzeyde sahip insanlarımız orta öğretimden itibaren öğrenimleri son bulduğu için sokağa bırakılıyor. Ve bu insanlar buluşlar yapıyor ya da tamircilikte usta-çırak ilişkisiyle cevherler yetiştiriyorlar, kadınlar da terzilik ve aşçılıkta, kilimcilikte şaheserler yaratıyorlar; ya da en acısı serseri oluyorlar ve o yetenekleri boşa harcanıyor. Eğitim - Öğretim bir kıyma makinesi olmamalıdır! II. Neden bilim dili İngilizce olmak zorunda? Almanya, Fransa, Çin, Japonya ve Hindistan nın birçok eyaleti kendi dillerinde ve yazılarında bilim yaparken biz neden Türkçeyi hakim kılamıyoruz??? YÖK ün esas görevinin bu olması gerekmiyor mu? Atatürk bile zamanında matematik kitabını Türkçeleştirmemiş mi, o niye bilim dili deyip aslını kullandırmamış? III. Ben bir ülkenin TYK adını verdiği bir kurumunun yasasında yabancı dil bilmeyen(sınav zorunluğu bana göre bu anlama geliyor) giremez ibaresinin bulunmasını ülke için utanç verici bir durum olarak düşünüyorum. IV. Araştırmacı olarak üniversiteye başvuran kişiler Türkçeyi yeterince bilmiyorlar(okuma-anlama ve kendini ifade etme düzeyinde) ama İngilizce biliyorlarsa bu ne kadar inandırıcıdır? Diline yeterince hâkim olamayan birinin yabancı dil öğrenemeyeceği de bir bilimsel gerçekliktir. Nitekim kendi gözlemlerimden biliyorum, 90 puan civarında yabancı dil puanı alan bir araştırma görevlisinin yaptığı makale tercümesini anlayamadığım için aslını kendim tercüme etmek zorunda kaldım ki bu benim zaten sınırlı zamanımı zorladı. Yabancı dil sınavları ilgili alanların dışından, hiç alakasız alanlardan sorular içeriyor. Bu zaten amaca hizmet vermez. Dolayısıyla YÖK ve MEB kaldırılmak istenilen dershanelere müşteri yetiştirme telaşında olduğu izlenimi veriyor. Dershanelerde/kurslarda sınav en kolay nasıl geçilir öğretildiğinden; İngilizceyi konuşamayan, anlamakta zorlanan (bizzat şahit oldum) ama başarılı puan alan birçok öğretim elemanı ortaya dökülüyor. Yabancı dilin kutsanması, öğretim elemanlarının bilmediği konuları yabancı terimlerle sunarak kendini çok bilgili gösterme alışkanlığına yöneltmiş durumda ve ne yazık ki had safhada, gerekçede tıbbi terimbilim dili konuşuyor olma. Topluma da yayılan bu alışkanlık insanların anlamadıkları ama havalı olduğunu düşündükleri yabancı kelimeleri kullanmaya kadar götürüyor. Bu durum özellikle öğrencilerin terimleri anlamak yerine ezberlemesine yol açıyor. Ezberlenen terimler içselleştirilemediğinden sadece tanım olarak kaldığından, günlük hayatta bilim de devre dışı kalıyor. V. Kutsanan bu İngilizce eğitim nedeniyle gerek lisans gerekse yüksek lisans ve doktora derslerinde komediler yaşanıyor. Öğrenci ve öğretim elemanlarıyla yapılacak anketler bunun ne kadar yaygın olduğunu gösterecektir. VI. En önemli sorunumuzun yabancı dilde yayın olduğunu düşünüyorum a. Öğretim elemanı vakti dar olduğundan çoğu kez tercümeleri ya tercüme bürolarına yaptırıyor ya da varsa öğrencisine/asistanına yaptırıyor.( Elimde doç. ünvanlı yazarın kitabı var-sanırım tez öğrencilerine çeviri yaptırmış ve kontrolden geçirmeden kitaba dönüştürmüş, kitabı anlayana aşk olsun). Tercüme bürolarında ise, konu alanından olmayan kişilerin yaptığı tercümeler anlam

yanlışlıkları ile dolu oluyor. Yine bir bildiri ya da dergilere araştırma hazırlayanlar bu kişilere tercüme ettiriyorlar, anlam katliamı ortaya çıkıyor. Hem İngilizceyi mahvediyorlar hem de okumak isteyen insanlara eziyet oluyor. Buna gerçekçi bir çözüm bulunması gerekiyor, ya kaynakça sayısı sınırlandırılması (ki araştırmalarda bu pek akla yatkın değil) ya da geniş zaman verilmelidir; kişiye başka yükler yüklenmemelidir. Çünkü kişi kendi okuduğu ve tercüme ettiği oranda bilgi sahibi olacaktır. b. Yabancı yayın zorunluluğunun nedeni araştırmaya teşvik olsa gerek. Ancak ülkemizde herkes yabancı dil ya da illa ki İngilizce bilmek zorunda mı? Kesinlikle hayır. Yani bir anaokulu öğretmeni kendi alanında bir araştırma okumak istediğinde yayın yabancı dilde ise bunun anlamı kendini geliştirmene gerek yok değil midir? Ya da bir kişi yabancı dil olarak Fransızca, İtalyanca, Çince veya İtalyanca biliyorsa neden Türkiye de İngilizce hâkim kılınmak isteniyor? Tek tip eğitim için mi? Kendi başımdan geçen bir olay: bir pratisyen hekim alanımla ilgili bilgi istedi, ben de elimdeki bilgiye ilave yaparak onun daha fazla yararlanmasını istedim ve bilgisunara girdim. Tüm araştırmalar (Türkçe aradığım halde) İngilizce olarak karşıma çıktı. Zaten çoğu alıntı ve anlaşılması sıkıntı oluşturduğundan yayın çokluğuna rağmen ben asıl İngilizce kaynaklarından araştırarak hazırladım. Bu durumda o yayınların ne gereği var para ve zaman israfı değil mi? c. Yabancı dil sadece konuşmalara (havalı olma/bilgili görünme gibi) yansımıyor, Türkçe hazırlanan kitap, makale ve ders notlarına kadar yansıyor ve anlaşılmaz yarı Türkçe yarı İngilizce bir dil karşımıza çıkıyor. Sağlık alanında hazırlanan tez, makale ve kitaplar bir Türkçe dil uzmanına okutulsa durumun hazinliği ortaya çıkar. ASIL SORUM ŞU: BİLİM KİMİN İÇİN YAPILIYOR? YÖK ün görevi yabancılara bilgi üretmek mi? Zaten araştırmaların çoğu onları yaptıklarının tıpkı yapımı olduğundan onların fazla işine yaramaz. YÖK ün amacı ülkemizin gelişmesine bilimsel olarak katkıda bulunmaksa o halde neden yabancı yayın? Biz kullanamayacaksak neden insan, zaman ve para israfı yapıyoruz??? YÖK o araştırmaların aslını Türkçe olarak yayınlayamaz mı? Yoksa araştırmalar bir hiyerarşi oluşturma zincirinin basamakları olup halka hizmet söz konusu değil mi? YABANCI DİL ZORUNLULUĞU KALDIRILMALIDIR, araştırmacı (lisans, yüksek lisans ya da doktora öğrencisi vs) zaten dil bilmeden araştırma yapamayacağı için bir yerde zorlanıp kendisi bırakacaktır. Hiç olmazsa bak sınavı kazandım dedirterek ne ona ne de diğer insanlara eziyet çektirilmesin. 3. Bugün gelişmiş ülkelerdeki üniversitelerde (hangi aşamasında olursa olsun) seminer hariç ders vermek için eğitici dersleri (eğitim formasyon, bazen Türkçe kullanmamam gerektiğini unutuyorum!)alma zorunluluğu var. Anaokulu öğretmeninin bile eğitici dersleri aldığı bir Türkiye de üniversitedeki eğitim elemanlarının nedense buna ihtiyacı olmuyor. Herhalde üniversiteye adım attıklarında vahiy yoluyla eğitici-öğretici olma vasfını kazanıyorlar. ÖYP ile umutlanmıştım ama o da yabancı dil kutsamasıyla işe başlamış, bu çok acı bir durum. Zira üniversitelerde eğitim(çoğunda yok zaten)-öğretim (ezberleme seansları tadında)orta öğrenim düzeyinde devam ediyor. Yani öğretim elemanı anlatıyor öğrenci şıp diye anlıyor, sınavda öğrenci ezberinde kaldığı oranda kâğıda aktarıyor, öğretim elemanı ise keyfince çan eğrisi sefasında not veriyor. Öğrencilerin birer insan olduğu, çoklu öğrenme zekâlarına sahip oldukları, ezberin öğrenme anlamına gelmediği gibi küçük ayrıntılar üzerinde durulmuyor. Elbette burada bütün öğretim elemanlarını kastetmiyorum zira ben de öğretim kademesinde bulundum, ama üzülerek belirteyim ki gözlemlediğim kadarıyla ve halen çevremdeki gençlerden dinlediğim kadarıyla değindiğim eğitim-öğretim aşamasındaki olumsuzluklar ortalamanın çok üzerinde. Lütfen üniversitede hangi aşamada olursa olsun EĞİTİM FORMASYONU ZORUNLULUĞU getirilsin. Aksi halde orta öğretim düzeyi, kopya çekme-yakalama komedileri, sadece bilgi ezberleri hamalı olan ama mesleki bilgi ve beceriden yoksun insanların yetişmesi sürüp gidecektir. Üniversitelerin bu haliyle 2023 ü yakalayamayız. 4. Üniversitelerde devam mecburiyeti sorununun da ele alınmasında yarar var belki yönetmelikle düzenlenebilir ama mutlaka ele alınması gereken bir konu. Zira bazı öğrenciler dinleyerek(ben o gruptayım, o nedenle hiç devamsızlığım olmazdı) bazıları ise okuyarak daha iyi öğrenirler. Okuyarak anlayanlar çoğunlukla derslerde sıkıldıklarından çevresindeki arkadaşlarının da ilgisini dağıtmaktadırlar. Bu hem öğrenci hem de öğretici açısından çok fazla sıkıntı yaratmaktadır. Öğretici öğrenciyi devamsızlık sıkıntısına sokmamak için dersten çıkaramıyor ya da imzanı at git keyfine bak diyemiyor çünkü hali hazırda olmayan birinin yoklamada imzasının olması yasal açıdan öğretim elemanını zora sokuyor. Oysa yurtdışında yapıldığı

gibi kuramsal(teorik) derslerden ziyade uygulamalarda belirli oranlarda, stajlarda belirli sürelerde katılım zorunluğu getirilse ve sınavlar buna uygun düzenlense ders saatlerinin ezberleme saati değil öğretici etkinlikler saati olması sağlanabilir. Çünkü derse zoraki giren öğrenci sınıf düzenini öyle bir bozuyor ki hem öğrenmek isteyen hem de öğretmek için cansiperane uğraşan kişiler amacına ulaşamıyor. Sanırım çoğunluğun en büyük sıkıntılarından biridir bu. Dinleyen/öğrenmek isteyen öğrenci aklına takılanı sorma fırsatı bulamıyor bulsa da laf atmalar sonucu istediği cevaba ulaşamıyor, öğretici de aynı nedenle meraklı/istekli öğrencisine ulaşamıyor. 5. Taslaktaki maddelerden birinde doktora ile ilgili ileri düzeydeki bilgi, beceri ve yetkinlikleri kazandırmayı ifadesi beni gülümsetti. Zaten hep amaç bu değil miydi? Ne kadar gerçekleri yansıttığı, araştırılmaya muhtaç bir durum. Halen üniversitelerimiz vahiy yoluyla öğretici olma becerilerini/yetilerini kazanmış öğretim elemanları ile dolu olduğundan, nasıl lisans ortaöğretim düzeyindeyse lisansüstü programlarda da bu aynen devam ediyor. Hoca anlatıyor, öğrenci dinliyor. Sınavda, dinlenenler kâğıda döküldüğü ve anlatan öğretim elemanının hoşuna giden ifadelerin yer aldığı cümleler oranında not alınıyor ve ders başarısı belirleniyor. Elbette tüm doktora dersleri ve öğreticileri aynı değil ama yasa bunu emrettiğinden onlarda bu düzene göre orta öğretim düzenini sürdürüyorlar. Oysa yurtdışında doktora yapanlar, anılarını anlatırken öğreticinin/danışmanın bir konu verdiğini ardından da konuyla ilgili birbirini tamamlayan yayın listesi verdiğini, belirli bir sürede konuyu açıklığa kavuşturduğunda kendisiyle randevulaşabileceğini söyleyip gönderdiğinden bahsederler. Öğreticileri, öğrencilerinin kendisine düzenli olarak ulaşabileceği birkaç günü kapısında belirtiyor ve sorusu olan kendisine kolayca ulaşabiliyormuş. Bizde neden böyle bir sistem yok? Öğretim elemanları zaten birçok yerde ulaşılamaz durumda, öğrencinin sorusu olurmuş kimsenin umurunda değil. Sanırım YÖK artık öğretici değil öğrenci merkezli çalışmalı aksi halde ne doktora ne lisans ne de öğretim üyeliği süreçleri istenen verime ulaşamayacak. 6. Araştırma Görevlileri için belirtilen görevler başka yorumcuların da dile getirdiği gibi daha ayrıntılı tanımlanmalıdır. Hali hazırda birçok bilim dalında asistan-yardımcı sanılıp, danışman yerine derse girmesi, danışmanın anlattığı dersin sınavını yapıp okuması (o derslere girmemiş olsa bile; öğrenci açısından bir garabet), danışmanın tercümelerini yapması bekleniyor. Yaptıkları araştırmalara katkıları olmasa da danışmanlarının adlarını yazmak zorunda kalıyorlar. Danışmanlarının izni/oluru olmayan konularda araştırma ya da itiraz hakları yok. En iyi çanta taşıyan ve en iyi siz bilirsiniz efendim diyen en başarılı asistan oluyor; aksi halde uzmanlığı uzuyor ya da terk etmek zorunda kalıyor. İşte bu nedenlerle araştırma görevlilerinin bilim adamı özelliği kazanabilmeleri adına tüm görevlerinin açık ve ayrıntılı olarak tanımlanması zorunludur. 7. Madde 25, YÖK ün görevlerini tanımlıyor ama özellikle son maddesi olan Yükseköğretim kurumlarında özgürce araştırma ve bilimsel çalışma yapılması ve topluma sunulması için uygun ortam hazırlamak nasıl olacak diye beni düşündürdü.. Birbirine zincirleme bağlı, birinin geleceği bir üstündekinin iki dudağı arasından çıkacak cümleye bağlı bulunan bir YÖK sisteminde özgürce araştırma nasıl mümkün olacak? Bunun için gerekli düzenlemeler yapıldı mı? Üniversitelerde, yurtdışındaki benzerlerinde olduğu gibi topluma açılma düzenlemeleri yapıldı mı? Avrupa da üniversitelerde sokaktaki insanlar merak ettikleri konularda öğretim elemanının izniyle dersleri takip edebiliyor(bu sene İsviçre seyahatimde tanıştığım bilgisayar uzmanı şehirdeki üniversitede felsefe derslerine giriyormuş). Üniversitenin kütüphanesinden yararlanabiliyor. Biz de ise üniversiteler birer hapishane gibi girmek imkânsız! Kimlik kontrolünden geçmeden birinin adını vermeden herhangi bir yüksekokula ya da fakülteye giremiyorsunuz. Hastanelerde de pek farklı değil. Ziyaret saatleri dışında girmek için hastaneden birinin tanıdığı olmanız yeterli bu temizlik şirketinde çalışan biri bile olabilir, aksi halde halen yassah gardaşım esprisini hatırlatır tarzda. Okulların ve hastanelerin hapishane gibi vatandaşlara kapalı olması, çağdaş olduğunu iddia eden bizim ülkemizin üniversitelerinin bir garabeti olsa gerek. 8. Madde 34 (3) Bir mesleğe yönelik program uygulayan ortaöğretim kurumlarının mezunları için mevcut kontenjanların yanı sıra Kurul kararı ile bu ortaöğretim kurumlarının devamı niteliğindeki yükseköğretim kurumlarında ayrı kontenjanlar belirlenebilir. deniyor. Hep bir hata olduğunu düşündüğüm ortaöğretimden lisans programlarına geçiş ayrıcalıkları aynen devam edecekse bu maddenin kaldırılması daha iyidir. Benim sağlık meslek lisesi mezunu önlisans öğrencilerimden biri çok yüksek puan almasına rağmen puanlarının kırılması sonucu tıp fakültesine gidemeyip mecburen önlisans programına gelmişti, duyunca çok üzülmüştüm. Çünkü çevremdeki insanlar Anadolu liselerine giden çocuklarına özel hoca ve dershane olanakları sundukları halde çocukları o puana ulaşamazken kendi

çabasıyla yüksek puan alan ama tıp fakültesine gitmesini layık görmeyen bir zihniyetle iyi bir gelecek kurulamaz. Sağlık meslek lisesi mezunu neden sadece hemşirelik/sağlık memurluğu ve sağlık önlisans programlarına gitmek zorunda? Neden tıp, eczacılık, Sağlık Eğitimi ve Yönetimi gibi fakültelere puan ayrıcalığı ile gidemez? Bu fakültelere sadece elitlerin çocukları mı gidebilir? Zira Meslek liseleri, genellikle ekonomik ve sosyal yeterliliği olmayan insanların çocuklarını bir an önce işe atılsın diye yönlendirdikleri bir sosyolojik gerçeğimizdir. Çocuklara sorulmaz bile. Kendinizi bir kez bu çocukların yerine koyun ve 15 yaşında başkasının verdiği kararla edindiğiniz istemediğiniz bir mesleği ömür boyu yapmak zorunda kaldığınızı düşünün, oysa sizin farklı hayalleriniz var. Kendimize ve çocuğumuza reva görmediğimiz bu uygulamaları başka insan evlatlarına reva görmeyelim. Ya ayrıcalıkları tümden kaldıralım ya da daha adil bir düzen kuralım. Sanırım ayrıcalıkların kaldırılmasıyla daha adil sonuçlara ulaşabiliriz. 9. Madde 60 (2) öğretim üyelerinin üniversiteye geri dönebilecekleri ile ilgili. Öğretim Görevlileri ya da benzeri öğretim elemanları için de bu geçerli olamaz mı? 10. Meslek okulları ile ilgili Kanada, Ontario eyaleti Sudbury şehrinde Cambrian College de bulunduğum sırada gözlemlediğim birkaç ayrıntıya değinmek istiyorum: I. Meslek eğitimleri 18 yaşından itibaren başlıyor. Sınavsız başvuruluyor. Koşullar/önşartlar her program için belirtiliyor. İki dilli(ingilizce ve Fransızca) eğitim yapılıyor. Hangi dilin bölümüne girilecekse istenen önşart: konuştuğu dilin(anadilinin)okuma, yazma, anlama, ifade etme düzeyinin en az B olması. Eğer lise mezuniyeti bunun altındaysa, üniversite kurs açıyor ve bu puana ulaşmaları için olanak sağlıyor. EMT programı için anadilin yanı sıra Biyoloji ve temel matematik derslerinden de B isteniyordu. Üniversite tüm önşart dersler için (ki sayıları çok fazla değil) kurslar açılıyordu. Adaylar kendilerini bu alanda geliştirdikten sonra istedikleri programa başvurabiliyorlar. Yaş sorunu yok, tek şart 18 yaşını doldurmuş olmak. II. Öğretim elemanı olarak her programın tam zamanlı bir yürütücüsü - eğiticisi var. Bu kişi meslekte bizzat uzun süre çalışmış çeşitli kurslarla(buna eğitim formasyonu dâhil) kendini geliştirmiş birisi olmak zorunda. Ancak bu şekilde meslek eğitimini hem yönetip hem de derslerin doğru verilip verilmediğini takip edebiliyor; kendisi de bazı meslek derslerinden sorumlu. Anatomi, fizyoloji gibi birçok temel ders üniversitenin ilgili ABD ndan takip ediliyor ama dersler öğrencilerin ihtiyacı düzeyinde ele alınıyor. Bunun bir avantajı öğretim elemanları okullar ve dershaneler arasında dolanıp zaman kaybetmiyor. Aynı ders hafta içinde birkaç farklı gün ve saatte tekrarlanıyor böylece ders çakışması sorunu en aza indirilmiş oluyordu. III. Programın diğer meslek dersleri öğretim elemanları yarı zamanlı (dersi oldukça gelen) ve alanda mesleklerini icra eden kişilerdi. Bu kişilerde eğitici kurslarını almış ders verecek bilgi ve beceri yetkinliğine sahip kişilerdi. Program yöneticisi ile sürekli iletişim kurarak dersleri özellikle uygulama ağırlıklı dersleri yürütüyorlardı. Bunun yararı: alanda çalıştıkları için her türlü olay ve sorunları yaşadıklarından öğrencilere bu deneyimlerini uygulama esnasında aktarabiliyorlardı. Hayali/kitaptan değil gerçekçi ders yapıyorlar. IV. Programlar çok esnek yapılanmıştı, her sene ihtiyaç duyulan bir program açılabiliyor, işlevini kaybetmiş programlar kolaylıkla yürürlükten kaldırılabiliyordu. Bunu sağlayan sistemin işlevsel olmasıdır, bizde ki gibi hantal bir yapı yok. Kadrolu(ömür boyu iş garantili)öğretim elemanlarının olmaması, işlevselliği sağlıyor. Ontario daki bu College sisteminin bizde de olmasını gerçekten isterim. Çünkü orada bilimsel yeniliklerin okullarda hemen hayata geçirildiğini gördüm. Bizde halen bilinmeyen yeni eğitim teknikleri orada 1995 yılında kullanılıyordu. 11. Dikkatimi çekti, yorumlarda çoğunlukta maaştan bahsediliyor ve bu kadar maaşa bu kadar iş zihniyeti hâkim. Oysa ömür boyu kadrolu öğretim elemanı olmak bilimin gelişmesine katkı sağlamıyor. Tam tersine sekte vuruyor. Bir süre sonra kişiler kendini ben kimim sen biliyor musun, buralar benden sorulur havasına kaptırıyor; bu ise ortak çalışmayı engelliyor her gelen çömez oluyor ve çömezler istekleri yerine getiren bir araç gibi görülüyor. Kanada Ontario, Sudbury de gözlemlediğim ve Amerika daki arkadaşlarımdan duyduğum kadarıyla oralardaki üniversitelerde ömür boyu garantili kadrolar yok. Araştırmacılarda ömür boyu iş garantili değilken buluşlara imza atıyorlar. Üstelik yurtdışında emeklilik biz de olduğu gibi 50 lili yaşlarda olmayıp, 65-67 li yaşlarda. İnsanların sözleşmeleri, bilime katkıda bulundukları, verimli ve üretici oldukları oranda yenileniyor. O nedenle bilim oralarda daha kolay ilerliyor. Bizde olduğu gibi oradakiler profesör oldum artık rahatım deyip istediği gibi ahkâm kesemiyor, gittikçe gerilemiyor. Tıp fakültelerinde bile profesörler asistanlara bilgi beceri kazandırmak üzere odalarından çıkmıyorlar ve asistanlar körleme öğreniyorlar. Öğretim sadece kitapta yazanı aktarmak ve öğrencilerden bunları geri istemek olmamalıdır; bu kadar kolaysa bir TV ve video ile öğretim yapılabilir hem daha ucuza gelir hem de YÖK gibi bir kuruma da belki gerek bile

kalmaz. Eğitim için daha fazlası gerekiyor: iyi bir rehber eğitici, usta-çırak becerisi gibi. Bunu sağlayamayanlar kadroları işgal ettiğinde ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın, ne kadar yasa çıkarılırsa çıkarılsın bilimde ve mesleki eğitimde ilerleyemeyiz hele bu meslek tıp, eczacılık, hemşirelik gibi mesleklerse. 12. Üniversiteler ile Sanayi ve diğer kurumlarla işbirliği önemseniyor bu güzel bir uygulama. Zaten Üniversiteler araştırmaları ülkenin gelişmesine katkıda bulunmak için yapmıyor mu? Ancak burada gözden kaçmaması gereken bazı sorunlara ve büyük bir çelişkiye dikkat çekmek istiyorum. Halktan biri çalıştığı alandaki gelişmeleri izlemek istediğinde üniversite araştırmalarına ulaşamıyor ama bilgisunarda(internette)her türlü gerçekliği şüpheli kirli bilgiyle karşı karşıya kalabiliyor. Diğer tarafta öğretim elemanları kurumlarla işbirliği yaparken (ve bu arada ekonomik kazanç sağlarken) zaman ve enerjilerini oraya harcarken, eğitim ve öğretimin aksamaması mümkün mü? Araştırmaları nasıl etkilenir? İşbirliği yapılırken hangi liyakate göre hangi öğretim elemanı işbirliğine uygun görülür? Kendi başına bulduğu bir işbirliği ABD nda çalışanlar tarafından nasıl karşılanır? Bu soruların yanıtlarının da açıklığa kavuşturulması gerekmez mi? En önemlisi, varlık nedeni olduğumuz öğrenci ne oluyor? Profesörü beklerken asistan mı ders veriyor? 13. ALES denilen hilkat garibesi sınavların da kaldırılmasında yarar var sanıyorum. İnsanların yabancı dil kutsamasında olduğu gibi, dershanelere para dökmesinden enerjilerini tüketmesinden verimliliklerinin daha baştan örselenmesinden başka işe yaradığına inanmıyorum. Onun yerine yapmak istediği yüksek lisans yapmak istediği alanla ilgili birkaç yıl bilfiil çalışmış olması talep edilebilir. Yüksek lisans da/doktora da öğreneceği değil de ilgili alanın temel bilgilerini ne kadar hazmettiği sorgulanabilir, ilgili testlerle araştırma, analiz-sentez yeteneği tespit edilebilir. Bilimsel dürüstlüğü bir araştırma yaptırılarak sorgulanabilir (intihal yapma, okumadığı makaleleri kaynakçaya yazma gibi konularda). 14. Bazı alanların tekrar gözden geçirilmesinin gerektiğine inanıyorum. Sağlık eğitimi ve yönetimi gibi fakültelerin kapatılıp yüksek lisans programına dönüştürülmesi gerekir. Nedeni: Sağlık eğitimi almamış ve sağlık kurumunda bilfiil en az beş yıl çalışmamış birinin eğitimde ya da yönetimde etkili olabileceğine edindiğim tecrübeler doğrultusunda inanmıyorum. Hayatında hastane ve hasta görmemiş biri lise sonrası dört yıl okuduğunda sadece bazı dersleri alır ama sorun çözücü olamaz. Çünkü alınan dersler çok yüzeysel. O derslerle ne sağlık meslek liselerinde ders verilebilir ne de hastane de yönetici olunabilir. Oysa o fakültedeki öğretim elemanlarının birikim ve enerjileri, sağlık alanında çalışan insanların yükselmesine yöneltilse çok daha verimli, ergonomik olacaktır(kanada da olduğu gibi). 15. YÖK yasasında kesinlikle BİLİM tanımı yer almalıdır. Özellikle de bilimin dogma olmadığı, bilinen araç-gereçlerle saptanan doğruların gelecekte daha gelişmiş araç-gereçlerle değişebilecek bilgiler olduğu açıklıkla belirtilmelidir. Her bilginin sorgulanabilir, araştırılabilir ve eleştirilebilir olduğu önemle vurgulanmalıdır. Üniversitelerde bilimin gelişmesi için eleştirinin en önemli gerçeklik olduğu ve eleştiri yaparken eleştirilene hakaret, kişilik haklarına saldırının bir suç olduğu belirtilmelidir. Benim yaşadıklarımdan/gözlemlediklerimden dolayı bunun YÖK yasasında yer alması gerektiğine inanıyorum; örnek: uluslararası kurallarda öneri olarak sunulan bir maddeyi mutlak doğru gibi algılayan ve bunu hatırlattığınızda sizi yere batıran profesörler var. Oysa aynı konuyu bir Amerikalı ya da Avrupalı profesöre söylerseniz alacağınız cevap hatırlattığınız için teşekkür ederim, gözümden kaçmış ya da ben bunu şu nedenle öyle düşünüyorum şeklinde olacaktır, oysa bizde kendisine hakaret edilmiş, bilgisi sorgulanıyormuş hissine kapılıp kıran döken bilim adamı olduğunu iddia eden çok sayıda insan var.