Türkiye nin bugüne kadar



Benzer belgeler
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞINA BAĞLI EĞİTİM KURUMLARINA ÖĞRETMEN OLARAK ATANACAKLARIN ATAMALARINA ESAS OLAN ALANLAR İLE MEZUN OLDUKLARI YÜKSEKÖĞRETİM

Amaç. Dayanak. Kapsam

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

BĠR MESLEK OLARAK ÖĞRETMENLĠK

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ PEDAGOJİK FORMASYON YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

Koç Üniversitesi nde neler oluyor?

ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ 4-6 YAŞ ÇOCUK EĞİTİMİ VE ETKİNLİKLERİ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ

ULUSAL EĞİTİM PPROGRAMI (UEP) NEDİR?

ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ Pedagojik Formasyon Eğitimi Yönergesi. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

* Kontenjan açık kaldığı takdirde, 07 Ekim 2010 tarihinde yedek ilanı yapılıp, 08 Ekim 2010 tarihlerinde yedek adayların kayıtları yapılacaktır.

Eğitimde Yeterlilikleri Artırma Projesi

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ

Sivil Yaşam Derneği. 4. Ulusal Gençlik Zirvesi Sonuç Bildirgesi

Politika; (Latince kökenli) Şehir yaşamı ve bu yaşamı düzenleme anlamındadır.

Yayımlandığı Tebliğler Dergisi Tarih:Mayis2006 Sayı:2584

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

HAKLARIMIZ BİRER BİRER ELİMİZDEN ALINIYOR! İZİN VERMEYELİM!

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

b. Mevzuat Çalışmaları ( Yasa ve Anayasa çerçevesinde yapılması gereken mevzuat çalışmaları )

CHP CUMHURİYET HALK PARTİSİ PARTİ İÇİ EĞİTİM YÖNETMELİĞİ

EK-I tarih ve 2012/14 sayılı Senato Kararı ile kabul edilmiştir. T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ PEDAGOJİK FORMASYON EĞİTİMİ YÖNERGESİ

2018 MEB VE YÜKSEKÖĞRETİM BÜTÇESİ GERÇEK İHTİYACI KARŞILAMAMAKTADIR!

EYPRO BÜLTENİ. Engelsiz Yaşam Uygulama ve Araştırma Merkezi. Sayı 6, EKİM-KASIM 2017 İçindekiler

ULAŞTIRMA HİZMETLERİ OKUL SERVİS ARAÇ SÜRÜCÜLERİ EĞİTİMİ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI

ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ EVDE ÇOCUK BAKIMI MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

ÖĞRETMENLİK VE ÖĞRETİM YETİŞKİNLER İÇİN OKUMA YAZMA ÖĞRETİCİLİĞİ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

Temel bilimlerde araştırmacı ve uzman yetiştirmek

İNŞAAT TEKNOLOJİSİ TEHLİKELİ VE ÇOK TEHLİKELİ İŞLERDE ÇİMENTO MEKANİK BAKIMCI MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

Gezimiz, meslekler ve bölümler ile ilgili olarak birçok

SORU ve CEVAPLARLA 12 YILLIK (4+4+4) ZORUNLU EĞİTİM SİSTEMİ

İHL'yi Ne Kadar Tanıyoruz?

ELEKTRİK-ELEKTRONİK TEKNOLOJİSİ ELEKTRİK KUMANDA VE OTOMASYON TEKNİKLERİ GELİŞTİRME VE UYUM EĞİTİMİ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ ALAN TANITIMI

METAL TEKNOLOJİSİ TEHLİKELİ VE ÇOK TEHLİKELİ İŞLERDE KALİTE KONTROL ELEMANI MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ İNTERNET SALONU İŞLETMECİLERİ VE YÖNETİCİLERİ UYUM EĞİTİMİ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

ULAŞTIRMA HİZMETLERİ TEHLİKELİ VE ÇOK TEHLİKELİ İŞLERDE ELLE TAŞIMA MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

AÇIK SİSTEM. Sistemler, çevrelerinden girdiler alarak ve çevrelerine çıktılar sunarak yaşamlarını sürdürürler. Bu durum, sisteme; özelliği kazandırır.

İçeriği, Amacı, Tarihsel Gelişimi ve Yapılan Değişiklikler [değiştir]

BÜRO YÖNETİMİ BİLGİ VE BELGE YÖNETİMİ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

GİYİM ÜRETİM TEKNOLOJİSİ DERİ DÜZ DİKİŞ MAKİNECİ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI BİRİNCİ DÖNEM DEĞERLENDİRMESİ

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI İLE ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI ARASINDA YAPILAN İSTİHDAM İÇİN MESLEKÎ EĞİTİM PROJESİ (İMEP) İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜ

Milli Eğitim Bakanlığının Sosyal Bilimler Lisesi açmasının amaçları şu şekilde özetlenebilir:

MADENCİLİK VE MADEN ÇIKARMA TEHLİKELİ VE ÇOK TEHLİKELİ İŞLERDE NAKLİYAT ÜNİTELERİ ÇALIŞTIRICISI MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

BÜRO YÖNETİMİ VE SEKRETERLİK ALANI TEMEL SEKRETERLİK HİZMETLERİ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

EL SANATLARI TEKNOLOJİSİ TIĞ ÖRGÜ PARA KESESİ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

SPoD, Ruh Sağlığı Çalıştayının 5 incisini Düzenledi

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR

Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yılı Hizmetiçi Eğitim Faaliyet Raporu

Yüksek lisans ve Doktora Tez Konusu. Bilgisayar var mı?

Türkiye Milli Eğitim Sisteminin Yasal Dayanakları. 2. Eğitim ve Öğretimi Düzenleyen Yasalar. 3. Milli Eğitim Şuraları. 4.

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ELEMANI

SERAMİK VE CAM TEKNOLOJİSİ ŞALÜMODA CAM ŞEKİLLENDİRME MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

Resmi Gazete Tarihi: Resmi Gazete Sayısı: 26313

İNŞAAT TEKNOLOJİSİ TEHLİKELİ VE ÇOK TEHLİKELİ İŞLERDE ALÇI VE ALÇI LEVHA ÜRETİM OPERATÖRLÜĞÜ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

GİYİM ÜRETİM TEKNOLOJİSİ BİLGİSAYARDA GİYSİ KALIBI HAZIRLAMA MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

MADENCİLİK VE MADEN ÇIKARMA

T.C. TOROSLAR KAYMAKAMLIĞI TOROSLAR LİSESİ MÜDÜRLÜĞÜ BRİFİNG DOSYASI

DÜNDEN BUGÜNE ÜNİVERSİTELER

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ ve OKUL YÖNETİMİ. 8. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ KADIN ARAŞTIRMALARI VE UYGULAMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ DANIŞMA KURULLARI YÖNERGESİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

BURSA KENT KONSEYİ BURSA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ NİN KATKILARIYLA

MUHASEBE VE FİNANSMAN KOOPERATİFÇİLİK GELİŞTİRME VE UYUM EĞİTİMİ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

T.C. ELAZIĞ VALİLİĞİ İl Milli Eğitim Müdürlüğü

ULAŞTIRMA HİZMETLERİ TEHLİKELİ VE ÇOK TEHLİKELİ İŞLERDE LOJİSTİK ELEMANI MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

MEVLANA ÜNİVERSİTESİ AKRAN DANIŞMANLIĞI YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ EVDE ÇOCUK BAKIMI MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

T.C. Ege Üniversitesi Eğitim Fakültesi. Öğretmenlik Uygulaması ve Öğretmenlik Uygulaması-II Dersleri Kılavuzu. Şubat, 2015 İZMİR

YİYECEK İÇECEK HİZMETLERİ SERVİS KOMİSİ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

YİYECEK VE İÇECEK HİZMETLERİ SERVİS MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

KİTAP OKUYORUM OKUTTURUYORUM PROJESİ

ELEKTRİK-ELEKTRONİK TEKNOLOJİSİ ELEKTRİK-ELEKTRONİK ÖLÇME TEKNİKLERİ GELİŞTİRME VE UYUM EĞİTİMİ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

NİLÜFER KENT KONSEYİ ÇALIŞMA YÖNERGESİ

T.C. ELAZIĞ VALİLİĞİ İl Milli Eğitim Müdürlüğü EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI ÖRGÜN VE YAYGIN EĞİTİM KURUMLARI ÇALIŞMA TAKVİMİ

TARIM TEKNOLOJİLERİ FINDIK BUDAMA MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım..

SENDİKALAR VE İŞYERİ ÖRGÜTLENMESİ

YİYECEK VE İÇECEK HİZMETLERİ GIDA HİJYENİ VE SANİTASYON MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

ERDEK KIZ TEKNİK VE MESLEK LİSESİ ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ ALANI TANITIM KILAVUZU

Trans Terapi ve Dayanışma Grubu Toplantılarının Yedincisi Gerçekleşti. SPoD CHP Beyoğlu Belediyesi Başkan Aday Adayı Gülseren Onanç ile görüştü

Sn. M. Cüneyd DÜZYOL, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Açılış Konuşması, 13 Mayıs 2015

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ PEDAGOJİK FORMASYON EĞİTİMİ SERTİFİKA PROGRAMI YÖNERGESİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

ÇOCUK GELİŞİMİ ALANI GENEL BİLGİLER

T.C. MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI Öğretmen Yetiştirme Ve Geliştirme Genel Müdürlüğü DAĞITIM YERLERİNE

Gençlerin Katılımına ilişkin Bildirgenin tanıtımı Gençlerin Yerel ve Bölgesel Yaşama Katılımına İlişkin Gözden Geçirilmiş Avrupa Bildirgesi

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ÇALIŞMA TAKVİMİ

ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ 0-3 YAŞ ÇOCUK ETKİNLİKLERİ MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

Giresun Eğitimde İyi Örnekler Çalıştayı 2015

SPOR KARATE (BEYAZ KUŞAK) MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? GERÇEK BİR TOPLU SÖZLEŞME İÇİN

ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ ÖZEL EĞİTİM GEREKTİREN BİREYLER AİLE DESTEK MODÜLER PROGRAMI (YETERLİĞE DAYALI)

Transkript:

Hak ve Özgürlükler Mücadelesinde Sorumluluklarımız Artıyor Türkiye nin bugüne kadar karşı karşıya kaldığı temel sorunların çözümü noktasında emek ve demokrasiden yana bir programının olmadığı bilinmektedir. Bu temel sorunların başında da kuşkusuz demokrasi, barış ve çalışma yaşamında yaşanan anti demokratik uygulamalar gelmektedir. Bugün en geniş sendikal ve siyasal çevreler ülkede çağdaş bir demokrasinin olmadığı konusunda genel bir fikir birliği içindedir. Ülkede yaşanan temel sorunların çözümü noktasında demokratikleşmenin nasıl sağlanacağı, bugün halkın önünde olup biten olayların nasıl yorumlanması gerektiği konusunda somut bir bakış açısı geliştirilmesi gerekmektedir. Bugüne kadar siyasal alanda yaşanan gelişmeler, geniş emekçi kesimler açısından oldukça öğretici olmuştur. Öncesi bir tarafa, geçtiğimiz 7 yıllık süre içinde AKP Hükümeti nin demokrasi ve özgürlükler konusunda ne kadar samimi olduğu görülmüştür. Eski darbecilerin, darbeye teşebbüs edenlerin yargılanması, eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözümü, Alevilerin yaşadığı sorunlar, halka karşı işlenmiş suçların açığa çıkarılması, aydınlatılması ve siyasi cinayetlerin arkasındaki gizli güçlerin açığa çıkarılması gibi konularda hiçbir somut adım atılmamıştır. AKP Hükümeti bu adımları atmadığı gibi, kendi derin ilişkilerinin yaratılması noktasında yeni kozmik odalar oluşturmaya başlamıştır. Geçtiğimiz dönemde ülkede yine siyasi partiler kapatılmış, demokratik siyaset alanına müdahaleler yapılarak halkın seçilmiş iradeleri tutuklanmış, toplumsal muhalefet baskı altına alınmak istenmiştir. Sendikal haklar ve demokrasi mücadelesinin önüne sürekli yeni engeller çıkarmış, hakları için alanlara çıkan bütün kesimleri karşısına almaktan çekinmemiştir. AKP hükümetinin demokrasiden anladığı devletin ve kurumlarının, hatta sendikaların bile AKP lileşmesi, yandaş sendikalar ve sivil toplum örgütleri haline gelmesi ve tüm emekçilerin AKP nin uyguladığı emek düşmanı politikalara koşulsuz teslim olmasıdır. AKP hükümetinin demokrasiden anladığı devletin ve kurumlarının, hatta sendikaların bile AKP lileşmesi, yandaş sendikalar ve sivil toplum örgütleri haline gelmesi ve tüm emekçilerin AKP nin uyguladığı emek düşmanı politikalara koşulsuz teslim olmasıdır. l Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni l Şubat - Mart 2010 l 1

AKP Hükümetinin çok yönlü saldırılarının zirve yaptığı 2009 yılının ardından 2010 yılını krizin derinleşmesi ile karşıladık. Yıllarca geniş halk kesimlerini işsizliğe, yoksulluğa, çalışma koşullarına sahip olanları ise sefalet ücretine mahkûm edenler, bu yılın ilk aylarında da kaşık ile verdiklerini kepçe ile alarak tüm emekçilerle dalga geçmekten geri durmamışlardır. 2010 yılının ilk gününde bütçe açığını kapatmak için bir taraftan bütün vergiler artarken, diğer taraftan gıda ürünleri, su, elektrik, ulaşım başta olmak üzere temel tüketim malları üzerinden büyük bir zam dalgası başlatılmış; kamu emekçilerine yine yüzdelik zamlar reva görülerek toplu sözleşme talepleri göz ardı edilmiştir. İçinden geçtiğimiz dönem, aynı zamanda yaşanan ekonomik krizin etkilerinin en derin hissedildiği bir dönem olarak dikkat çekiyor. AKP nin iktidara geldiği 2002 yılında Türkiye nin toplam borcu 221 milyar dolar iken, bugün Türkiye nin toplam borcu 492 milyar doları aşmıştır. Merkez bankasının verilerine göre kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin oranı geçtiğimiz yıla göre %90, bireysel kredi borçlarını ödeyemeyenlerin oranı %195 artmıştır. TÜİK e göre yoksulluk oranı %17.11 e çıkmıştır. İşsizliğin tanımından kaynaklı olarak düşük çıkan resmi işsiz sayısı 3 milyon 270 ( %13,1) olarak açıklanırken, gerçekte işsiz sayısının 5 milyon 196 bin (%19) olduğu bilinmektedir. Ekonomik krizin ağır sonuçları, özellikle emekçi ailelerini olumsuz etkilerken, Hükümetin çeşitli alanlarda yürütmeye çalıştığı açılım politikalarının ülkenin demokratikleşmesi için değil, iktidar partisinin önünü açmak için hayata geçirildiği kısa sürede görülmüştür. Bugüne kadar ortaya koyduğu pratik ile sadece kendine demokrat olduğunu ispatlayan AKP hükümeti kendi çıkarları ile uyuşmayan her şeyi ve her kurumu karşısına almaktan çekinmemiştir. Kamu emekçilerinin, işten atılan itfaiye işçilerinin, köylülerin, eczacıların ve son olarak TEKEL işçilerinin taleplerine kulaklarını tıkayan AKP, yıllardır tekrarladığı bizi millet iktidar yaptı, onlar değil diyerek toplumun her kesimi ile açıktan bir kavga içine girmiştir. Ülkemizde tüm bu gelişmeler yaşanırken 2009 yılını 25 Kasım da milyonlarca kamu emekçisi, toplu sözleşme ve demokratikleşme talepleri ile yaptığı bir günlük Uyarı Grevi ve işyerleri kapatılan, tüm kazanılmış sosyal ve özlük hakları elinden alınmak istenen TEKEL işçilerinin direnişi ile bitirdik. 2010 yılını yine TEKEL işçilerinin onurlu mücadelesi ile selamladık. Günlerdir TEKEL in yaprak tütün işleme fabrikalarının işçileri, kendilerini bir devlet kölesi derecesine düşürecek olan 4-C statüsünde çalışmaya razı olmadıkları için, eylemlerini Ankara da ısrarla sürdürdüler. Bugün saldırıya uğrayan, hakları zorbaca yöntemlerle elinden alınmak istenen sadece TEKEL işçileri, kamu emekçileri, eczacılar değil. İnsanca bir yaşam için emeğini, alın terini akıtan herkes, tüm işçi ve emekçiler, demokrasi ve barıştan yana olan kesimler sermaye güçlerinin topyekûn saldırıları ile karşı karşıyadır. Bu nedenle de bu saldırılara ancak birlikte mücadele ederek karşı koyabilirler. TEKEL işçilerinin mücadelesi artık sadece TEKEL işçilerinin mücadelesi olmaktan çıkmış, tüm işçi ve emekçilerin mücadelesi haline gelmiştir. Darbe, askeri vesayet, sivil diktatörlük demokratik açılım biçimleriyle gündeme gelen demokrasi tartışmaları açısından gelinen noktada Tekel işçileri, emekçileri yok sayarak bir mesafe alınamayacağını göstermiştir. Zira ülkenin demokratikleştirilmesi, Kürt sorunu, laik- 2 l Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni l Şubat - Mart 2010 l

lik, sendikal hak ve özgürlükler, düşünceyi ifade ve örgütlenme özgürlüğü gibi hak ve özgürlüklerin sınıf hareketiyle ne kadar iç içe geçtiğini çarpıcı bir biçimde ortaya çıkmıştır. AKP nin emek hareketine ve kendisi gibi düşünmeyenlere yönelik baskıcı tutumu TEKEL işçilerinin direnişi ile bir kez daha gün yüzüne çıkmıştır. Yaşanan kriz süreci ile birlikte emekçilerin bölünüp parçalandığı, çoğunun işsiz kaldığı, istihdam büroları gibi sömürücü örgütlerin yasal düzenlemelerle yaşama geçirilmeye çalışıldığı, yani emeğin tam olarak baskılandığı bir dönemde AKP tarafından sıkça dillendirilen demokrasi söylemlerinin sahteliği ortaya çıkmıştır. EĞİTİMDE YAŞANAN SORUNLAR GİDEREK DERİNLEŞİYOR Yarıyıl tatilinin ardından, ikinci yarıyıl yine sorunlarla başlamıştır. Yıllardan bu yana biriken sorunlara çözüm üretilememiş olması eğitimin niteliğini olumsuz etkilemekte, bu durumdan en büyük zararı öğrenciler, veliler ve eğitim emekçileri görmektedir. Bugün eğitim sistemimizin en önemli sorunlarının başında eğitimde yaşanan ticaretleştirme uygulamaları gelmektedir. Eğitimdeki sınıfsal, etnik, dilsel, dinsel, cinsel ve diğer her türlü ayrımcılık sürmektedir. Türkiye de eğitimin sorunlarından ve eğitime verilen önemin az olmasından dolayı okullaşma oranın düşüktür. Çağ nüfusunun yüzde 42 sinin ortaöğretime devam edemiyor olması düşündürücüdür. Türkiye de 4 milyon 930 bin 12 kişi hala okuma yazma bilmemektedir ve okuma yazma bilmeyenlerin içinde kadınların oranı yüzde 70 in üzerindedir. Derslik yetersizliği nedeniyle normalde 24 kişinin bulunması gereken sınıflarda 40 50 öğrencinin ders yapmak zorunda kalmaktadır. Fiziksel açıdan sağlıklı bir eğitim ortamı için acilen 125 bin 853 dersliğe ihtiyaç vardır. Bütçeden 2009 yılında eğitime ayrılan pay 27 milyar 883 milyon TL iken, bu rakam okul, derslik, öğretmen ve öğrenci sayısının artmasına rağmen 2010 yılında sadece yüzde 1 lik bir artış yapılarak 28 milyar 237 milyon 412 bin TL olmuştur. Savunma harcamalarının bütçedeki payının yüzde 6 olduğu Türkiye de eğitime sadece yüzde 2,74 pay ayrılmış olması durumun çarpıklığını görmek açısından önemlidir. AİHM kararlarına rağmen zorunlu din dersi uygulamasında ısrar edilmekte, başta Aleviler olmak üzere başka inançtan olan ya da herhangi bir inanışı olmayan ailelerin çocuklarına yönelik ayrımcı uygulamalar sürmektedir. Evrensel nitelikli temel bir insan hakkı olan anadilinde eğitim konusunda hala herhangi bir adımın atılmamış olması düşündürücüdür. Kürt açılımı, Alevi açılımı, Roman açılımı gibi girişimlerde bulunan bir iktidar döneminde eğitimde anti demokratik uygulamaların devam ediyor olması söz konusu girişimlerin samimi olmadığının açık göstergesi niteliğindedir. Okullarda şiddetin önüne geçilmesi ve güvenliğin sağlanması amacıyla okul polisliği uygulaması çerçevesinde her okula bir polis yerleştirilmiş olması eğitimde polisiye önlemlerin etkisini görmek açısından dikkat çekicidir. Bu tür uygulamalar okulda şiddeti bir dizi ekonomik ve sosyo-kültürel önlemle üstüne gidilebilecek bir olgu görmekten çok salt asayiş sorunu olarak gören bir zihniyetin ürünüdür. OECD ülkelerinin ortalamasına göre Türkiye de 216 bini ilköğretim 98 bini ortaöğretimde olmak üzere toplamda 314 bin öğretmen açığı bulunmaktadır. Öte yandan ataması yapılmayan öğretmenlerin sayısı 320 bine ulaşmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı yeterli sayıda öğretmen ataması yapmayarak eğitimde yaşanan nitelik sorununu daha da derinleştirmektedir. Türkiye de eğitim sisteminde yaşanan sorunların ulaştığı boyut, nitelikli bir eğitimin gerçekleştirilmesi olanağının bir hayli uzağındadır. Bu sorunun çözümü ancak, geniş toplumsal kesimler lehine somut ve sorun yaratan değil, çözüm üretmeyi amaçlayan adımların atılması ile mümkündür. YÖK Genel Kurulu nun, Eğitim Fakültesi dışındaki bir yükseköğretim kurumunda okuyan ve öğretmen olmak isteyen üniversite öğrencilerine formasyon eğitimi verilmesi yönündeki kararı, öğretmenlik mesleğinde ve eğitimde niteliği düşüren bir niteliğe sahiptir. Öğretmen olarak atanabilmek için bekleyen on binlerce eğitim fakültesi mezunu varken ve öğretmen açıklarını kapatmak için gerekli sayıda atama yapılmazken gündeme gelen bu uygulama, işsiz öğretmenler kitlesinin sayısını artırmaktan öteye gidemeyen bir umut tacirliğidir. Bu karar aynı zamanda Eğitim Fakültelerinin geri plana itilmesi sonucunu doğuracak; öğretmen yetiştirme sürecini ise salt ek pedagojik formasyon derslerine indirgeyecektir. YÖK ün geçen yıl İlahiyat Fakültelerinin kontenjanlarını %235 oranında artıran kararı ile birlikte l Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni l Şubat - Mart 2010 l 3

düşünüldüğünde bu uygulamanın İlahiyat Fakültelerinin önünü açmaya yönelik olduğuna dair ciddi şüpheler doğmaktadır. Alevi Çalıştayı sonrasında zorunlu din dersleriyle ilgili sunulan öneriler, mevcut uygulamanın sonuçlarını daha da ağırlaştıracak şekilde ortaya çıkmıştır. Hazırlanan raporda, mevcut durumdaki din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu olarak okutulmasına devam edileceği belirtilirken, bunun yanı sıra seçmeli olarak din eğitimi dersi getirilmiştir. Bu düzenleme ile mevcut durumdan daha ileri gidilmekte ve din eğitimi güçlendirilmektedir. Hükümet, yargı kararlarına uymak bir tarafa mevcut durumu daha da ağırlaştırmakta ve din dersi sayısını ikiye çıkararak tüm toplumla resmen dalga geçmektedir. Hazırlanan raporda zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi ve seçmeli din eğitimi gibi derslerin ilahiyat fakültesi ya da Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği bölümü mezunu öğretmenler tarafından verileceği belirtilmektedir. Bu durum, yeni sorunlar yaratmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Türkiye de eğitim sisteminde yaşanan sorunların ulaştığı boyut, nitelikli bir eğitimin gerçekleştirilmesi olanağının bir hayli uzağındadır. Bu sorunların çözümü ancak, geniş toplumsal kesimler lehine somut ve sorun yaratan değil, çözüm üretmeyi amaçlayan adımların atılması ile mümkündür. Bugüne kadar yaşanan gelişmeler, tüm diğer sorunlarda olduğu gibi eğitim alanında yaşanan sorunları da AKP iktidarının zihniyetiyle çözmenin mümkün olmadığını göstermektedir. GÖREV VE SORUMLULUKLARIMIZ ARTIYOR AKP Hükümeti bugüne kadar krizin yükünü emekçilerin üstüne yıkmaya çalışmıştır. Krizin yükünü reddetme mücadelesi, kamu emekçilerinin 25 Kasım 2009 grevi ve TEKEL mücadelesiyle birlikte daha ileri bir safhaya evrilmiş; emek güçlerinin sermaye ve hükümetine karşı birlikte mücadelesini öne çıkaran bir dönemin kapısını açmıştır. Bu açıdan krizin yükünü reddetme mücadelesinin talepleri için mücadele ve daha somut ve patlama noktalarının çoğalacağı bir aşamaya gelinmiştir. Bunlara sermaye güçlerinin ve hükümetin krizi aştık, aşıyoruz iddialarını somut olarak doğrulayan veriler henüz ortaya çıkmamıştır. Sendikal çalışmalarımızın ciddi bir örgütlenme atağına ve halkın geniş kesimleriyle birleşen bir niteliğe bürünmesi için içinde bulunduğumuz koşulları doğru değerlendirmemiz gerekmektedir. 25 Kasım uyarı grevi sürecinde olduğu gibi, işyerlerinde yürüteceğimiz çalışmalarımızda eğitim ve bilim emekçilerini ortak talepler etrafında bir araya getiren bir çalışma tarzını benimsemek durumundayız. Bunu sağlayabildiğimiz ölçüde sadece sendikamız üyelerini değil, sendikamız üyesi olmayan ya da başka sendikalara üye olan emekçileri de ortak talepler etrafında bir araya getirebiliriz. Öte yandan günümüzde emek mücadelesi ile demokrasi mücadelesi iç içe geçmiş ve birisinin diğerini dışlayarak ilerlemesi imkânsız hale gelmiştir. Son dönemde demokratikleşmenin önemli bir boyutunu oluşturan kontrgerilla faaliyetlerini tartışmaya açılmış olması önemlidir. Sendikal mücadele kadar, demokratik bir anayasa ve anti demokratik yasaların kaldırılması mücadelesi 2010 da son derece önemli bir mücadele alanı olmaya adaydır. Bu yüzden de demokrasi güçlerinin, sendikalar ve emek örgütlerinin sürece ortak bir biçimde mücadele etmesi önemsenmelidir. Örgütlenme ve düşünceyi ifade özgürlüğünün önündeki engellerin sürüyor olması, kamu emekçilerinin grev ve toplusözleşme hakkını kullanmasının anlaşılmaz bir şekilde fiilen engellenmek istenmesi, 2010 yılının bahar aylarında ekonomik-demokratik mücadelenin geçmiş yıllara göre çok daha iç içe geçmiş olarak ilerleyeceğini göstermektedir. MERKEZ YÖNETİM KURULU 4 l Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni l Şubat - Mart 2010 l

Öğretmen Okullarının Kuruluşunun 162. Yıldönümü II. Mahmut döneminde, 1838 yılında, çocukların rüşt (erginlik) yaşına kadar okuyabilmeleri için Ortaokul düzeyinde Rüştiyeler açılmış, çocuklar ergenlik yaşına kadar bu okullarda öğrenim görmüşlerdir. 16 Mart 1848 tarihinde Rüştiyelere öğretmen yetiştirmek üzere üç yıl süreli Darül Muallimin-i Rüşdi adını taşıyan okulların kurulduğu bilinmektedir. Bu tarih, öğretmen okullarının ilk kuruluş tarihi olarak kabul edilmiştir ve bugüne kadar her yılın 16 Mart tarihi Öğretmen Okullarının Kuruluş Yıldönümü olarak kutlanmaktadır. 1973 yılında yürürlüğe giren 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu öğretmenlerin yüksek öğrenim görmeleri zorunluluğunu getirdiğinden, ilkokullara Sınıf Öğretmeni yetiştirilmesi için 1974-1975 öğretim yılından itibaren İlköğretmen Okullarının bir kısmında iki yıllık Eğitim Enstitüleri açılmıştır. 1982 yılında yürürlüğe giren 41 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile iki yıllık Eğitim Enstitüleri Eğitim Yüksek Okuluna dönüştürülerek Eğitim Fakültelerine bağlanmıştır. Eğitim Yüksek Okullarının süresi 1989-1990 öğretim yılından itibaren dört yıla çıkarılmış, Eğitim Yüksek Okullarının bazıları Eğitim Fakülteleriyle birleştirilerek bu kurumlar Sınıf Öğretmenliği Bölümü ne dönüşmüştür. Günümüzde öğretmen yetiştirmede karşılaşılan yetersizlikler ve yaşanan sorunlar, geçmişteki başarılı modelleri anımsamaya, zaman zaman o modellere özlem duyulmasına neden olduğundan öğretmen okullarının kuruluş yıl dönümleri aradan geçen uzun süreye rağmen her yıl düzenli olarak kutlanmaktadır. Bu yıl öğretmen okullarının kuruluşunun 162. yıldönümü. Medreselere alternatif olarak kurulan Rüştiye mekteplerine Batılı anlamda öğretmen yetiştirmek için açılan Darülmuallimin in, aradan 162 yıl geçmiş olmasına karşın, öğretmen okullarının Türkiye eğitim sistemindeki yerinin boşluğu hala doldurulabilmiş değildir. 162 yıl önce atılan cesur ve kararlı adımlar, özellikle son otuz yılda yürütülen piyasacı eğitim politikalarıyla birlikte yok olmaya yüz tutmuştur. Bu dönemde öğretmen yetiştirme işi sıradanlaşmış, öğretmenlik mesleğinin saygınlığı her geçen gün azaltılmıştır. 162 yıl önce kurulan öğretmen okullarının sayesinde öğretmenlik ülkemizde uzun yıllar cazip bir meslek hale gelmiş, en seçkin öğrenciler öğretmenlik mesleğine hazırlanmıştır. Oysa eğitime, çocuklarımıza çok daha fazla önem vermek gerektiğinin sık sık vurgulandığı son yıllarda, öğretmenlik mesleği ve onuru da hayatımızdaki pek çok şey gibi işgücü piyasası nın ihtiyaçlarına feda edilmiştir. Bugün 300 binin üzerinde öğretmen açığı varken, yaklaşık 320 bin öğretmenin atamasının yapılmamış olması düşündürücüdür. Öğretmen okulları gibi ülkenin aydınlanmasına, kalkınmasına büyük katkı sağlayan eğitim-öğretim kurumları, tıpkı Köy Enstitüleri gibi politik kararlarla kapatılmıştır. 1980 li yıllarla birlikte, serbest piyasa sistemine uygun öğretmen yetiştirme politikaları benimsenerek, eğitimde esnek çalışma biçimleri bütün kurallarıyla uygulanmaya ve yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. Esnek istidam eğitim sistemi içinde giderek yaygınlaşmış, yüz binlerce öğretmen güvencesiz, sosyal haklardan mahrum olarak çalıştırılmaya başlanmıştır. Eğitim sistemimiz, Öğretmen Okulları deneyiminin, Köy Enstitülerinin atmış olduğu temel sayesinde bugünlere kadar gelebilmiştir. Bugün bu kurumları tekrar hatırlamak, Nitelikli Eğitim için Nitelikli Öğretmen anlayışını hayata geçirmek için mücadele eden Eğitim Sen in ve yüz binlerce eğitim ve bilim emekçisinin görevidir. l Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni l Şubat - Mart 2010 l 5

21 Şubat Birleşmiş Milletler Uluslararası Anadili Günü Anadilleri İnsanlığın Kültür Hazinesidir Boa Sr le Bo Dili de Öldü Ya Diğerleri? Geçtiğimiz Şubat ayında Andaman Adalarında yaşayan 85 yaşındaki Boa Sr nin yaşamını yitirmesiyle en eski dünya dillerinden birisi olan Bo dili de ölmüş oldu. Çünkü 65 bin yıldır bu adalarda yaşadıkları tahmin edilen Bo halkının kadim dili olan Bo yu bilen son kişi Boa Sr idi. İnsanlığın kültür hazinesinden bir dilin daha yok olması sadece hayatın doğal akışının sonucu gerçekleşmedi, çünkü bu dili konuşan insanların bir çoğu yaşadıkları toprakların İngiltere tarafından sömürgeleştirilmesi aşamasında kırımdan geçirilmişti. Britanya nın 1858 deki sömürgeleştirmesinden önce aralarında Bo ların da bulunduğu 10 farklı kabilenin nüfusunun 5 bin olduğu ve çoğunun sömürgeciler tarafından öldürüldüğü ya da sömürgecilerin getirdiği hastalıklar yüzünden öldüğü düşünülüyor. Ne yazık ki günümüzde Bo diliyle aynı kaderi paylaşmakta olan binlerce dil var. 21 Şubat 2002 tarihinde UNESCO yayınladığı Dünya Dilleri Atlası nda dünyada konuşulan 6.000 dilin yarısının yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu belirtmişti. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu-UNESCO Genel Kurulunun 1999 yılında 21 Şubat gününün Uluslararası Anadili Günü olarak kutlanması bu açıdan büyük önem taşıyor. UNESCO nun anadili ile ilgili uluslararası bir gün belirleme kararının ardında yatan temel etken, anadilinin önemine dikkat çekmek; dünya üzerindeki kültürel-dilsel çeşitliliğin, tüm insanlığın korumakla yükümlü olduğu ortak zenginliği olduğuna işaret etmektir. Dil, bir iletişim aracıdır ama sadece bundan ibaret değildir. Her dil, o dili konuşan toplumun tarihinin ve kültürünün taşıyıcısıdır da. Dahası o toplumun kendine has olan anlam evreninin içinde yaşadığı, yeniden üretildiği ve gelecek kuşaklara taşındığı canlı bir yapı olma özelliğine de sahiptir. Bu nedenle bir dilin korunmaması, yok olması aynı zamanda, insanlığın ortak geçmişinin ve kültürel mirasının bir halkasının kaybolması; bir evrenin yok olması anlamına da gelmektedir. Dillerin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasının nedenlerinden birisi, modern yaşamın doğal akışı içinde kullanılmaktan vazgeçilmesi, o dili kullanan toplum fertlerinin azalması ya da artık kullanan kalmamasıdır. Bir dili kullanan toplum fertlerinin azalması ya da yok olmasında sömürgeciliğin bu toplumların doğal yaşam alanını tahrip etmesi ya da yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi bizzat bu toplumları kırımdan geçirmesinin payı vardı. Başka bir neden ise hiç kuşkusuz tek dilliliği savunan devletlerin farklı diler üzerindeki yasakçı ve baskıcı politikalarıdır. Yeryüzünde insanlığın ortak kültürel zenginliğinin nadide birer parçası olan dilleri, tehlikeli gören, yasaklamaya, dolayısıyla yok etmeye çalışan ülkeler bulunmaktadır. Ne yazık ki bizim ülkemizde de diller üzerinde baskı politikası uygulanmıştır. Elliye yakın dilin konuşulduğu belirtilen ülkemizde, bu durumun kültürel zenginliğimiz olarak görülmesi; korunması ve geliştirilmesi için çaba harcanması gerekirken, tehlike olarak değerlendirilmesi ve yasaklarla, engellemelerle unutturulmaya çalışılması, üzüntü vericidir. Anadili ile ilgili yasakların, birey ve toplum açısından en travmatik olanı ise anadilinde eğitimin yasaklanmasıdır. Çünkü anadili, insanın dış dünya ile ilk iletişim kurduğu, dünyayı tanımaya ve algılamaya başladığı, kimlik gelişiminin ilk adımlarını içinde yaşadığı dildir. Konuya ilişkin bilimsel çalışmalar kişinin düşünsel gelişimi açısından olduğu kadar ruhsal ve kimliksel gelişimi açısından da anadilinde eğitimin önemini ortaya koymuş bulunmaktadır. Kişinin eğitim yaşamına kendi anadilinde başlamaması anadilini kısır bıraktığı gibi başka dilleri öğrenmesini de güçleştirmektedir. Resmi dil dışındaki anadillerine ilişkin yasaklar çoğunlukla ülke birliği ve toplumsal bütünlük kaygısı ile açıklanmaktadır. Ancak bir ülkedeki gerçek toplumsal bütünlük ve birliğin yasaklarla değil, farklılıkların kabul edilmesi ve bu farklılıklar arasında bir ahenk yaratılmasıyla sağlanacağı bilinmelidir. Toplumu oluşturan farklı kesimlerin kendi dilleri ve kültürleriyle toplusal bütünlüğe dahil olmaları daha birleştiricidir. Çeşitlilik içinde birliğin ve uyumun sağlanacağı, dillerden korkulmayacağı günler dileğiyle 21 Şubat Uluslar arası Anadili Günü nü kutluyoruz. 6 l Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni l Şubat - Mart 2010 l

Ortadoğu Halklarının Bayramı Nevroz Kutlu Olsun! NEWROZ PİROZ BE! 21 Mart ta Halkların Kardeşliği Şiarını Yükseltelim! Ortadoğu halkları tarafından farklı isimler altında da olsa aynı anlamla kutlanmakta olan Nevroz Bayramı, dirilişi, yeni günün gelişini ifade eder. Çağlar boyunca halkların kendi kültürel dokuları içinde kutlanmakta olan Nevroz, ülkemizde Kürt sorunu bağlamında güncel ve politik bir içerik kazanmıştır. Nevroz, yeni günün gelişi olduğu kadar, haksızlıklara karşı direnmenin de adı olmuştur. Biz eğitim ve bilim emekçileri olarak 21 Mart gününü halkların kardeşliği, barış ve demokrasi taleplerimizi dile getireceğimiz şölenlerle kutlayacağız. Yaşasın Halkların Kardeşliği Yaşasın Nevroz! Nevroz Kutlu Olsun! Newroz Piroz Be!

Eğitim Sen den Eğitime ve Kültür Hayatımıza Önemli Bir Katkı Uluslararası Katılımlı Okuma Kültürü - Sorunlar ve Çözüm Yolları Sempozyumu İstanbul da Gerçekleştirildi Okuma kültürü olgusunu farklı boyutlarıyla ele alan sempozyuma Hollanda, İsveç sendikalarının temsilcileri ve Venezuela Bolivar Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu, çeşitli üniversitelerden öğretim görevlileri, MEB ve Kültür Bakanlığı ile demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri, yazarlar, öğretmenler ve yayıncılar katıldı. Çok sayıda izleyici tarafından ilgiyle takip edilen sempozyumun onur konuğu ise edebiyatımızın büyük ustalarından biri olan Vedat TÜRKALİ ydi. Eğitim Sen tarafından düzenlenen Uluslararası Katılımlı Okuma Kültürü- Sorunlar ve Çözüm Yolları Sempozyumu 23-24 Ocak 2010 tarihinde İstanbul Zübeyde Hanım Öğretmenevi nde gerçekleştirildi. Bilindiği gibi bu sempozyumun ilk adımları 100 Temel Eser Neden Temel Eser Değil? broşürü, Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Katalogu hazırlık çalışmaları ve Eğitim Sen Ankara şubelerince 2008 yılında düzenlenmiş bulunan Çocuk ve Okuma Kültürü Sempozyumu çalışmaları ile atılmıştı. Okuma kültürü olgusunu farklı boyutlarıyla ele alan sempozyuma Hollanda, İsveç sendikalarının temsilcileri ve Venezuela Bolivar Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu, çeşitli üniversitelerden öğretim görevlileri, Milli Eğitim Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı ile demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri, yazarlar, öğretmenler ve yayıncılar katıldı. Çok sayıda izleyici tarafından ilgiyle takip edilen sempozyumun onur konuğu ise edebiyatımızın büyük ustalarından biri olan Vedat TÜRKALİ ydi. Okuma Kültürü- Sorunlar ve Çözüm Yolları Sempozyumu, müzik dinletisinin ardından kürsüye gelen Genel Başkanımız Zübeyde KILIÇ ın yaptığı açış konuşması ile başladı. Konuşmasında, okuma kültürü konusundaki örgütsel yaklaşımlarımızı ve yapılan çalışmaları açıklayan Genel Başkan, okuma araçlarındaki nitelik sorununa da vurgu yaparak bunun takipçisi olacaklarını belirtti. Bu anlamda hazırlıkları üç yıla yakın bir süredir devam eden katalog çalışmalarında emeği geçen herkese ve sempozyum katılımcılarına teşekkür eden Zübeyde KILIÇ konuşmasını başarı dilekleri ile sonlandırdı. Ardından sempozyumun onur konuğu yazar Vedat TÜRKALİ yi kürsüye davet etti. Vedat TÜRKALİ yapılan işin önemine değindikten sonra öğretmenlere bir öğütte bulunarak Çocuklara önce neyi okuyacaklarını değil, nasıl okumaları gerektiğini öğretin, onlar doğruları bulacaklardır dedi. TÜRKALİ nin, Eğitim Sen in kendisi için hazırladığı onur plaketini 72 yıllık eşi Merih PİRHASAN a sunması ise salonda duygusal anların yaşanmasına neden oldu. Sempozyumda iki ayrı panel vardı. Yrd. Doç. Dr. Necdet NEYDİM in başkanlığında gerçekleşen ilk panelde Türkiye de Okuma Kültürü: Genel/Kuramsal Yaklaşım başlığı ele alındı. Mehmet TOPRAK, Dr. Zübeyr BULUT, Akif COŞKUN, Yusuf ÇÖTÜKSÖKEN ve Prof. Dr. Bülent YILMAZ konuşmalarıyla okuma düzeyine ait rakamsal verilere, okumaya etki eden nedenlere, okuma süreçlerine ve okumada nitelik sorunlarına çeşitli açılardan yaklaştılar. Doç. Dr. Kemal İNAL ın başkanlığında yapılan ve Hollanda dan Marten KİRCZ, 8 l Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni l Şubat - Mart 2010 l

İsveç ten Ana Christin LARSSON ve Venezuela dan İstanbul Başkonsolosu Jose Gregorio Bracho REYES in katıldığı ikinci panelde ise Dünyada Okuma Kültürü konusu, yaklaşım farklılıkları ve uygulama örnekleriyle işlendi. Her iki panele soru ve görüşleriyle katılan izleyiciler ise paylaşımların zenginleşmesine katkı sağladılar. Panel/tartışma bölümünün ardından beş ayrı salonda birden proje ve bildiri sunumlarına ait çalışmalar yapıldı. Demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri, çeşitli üniversitelerden öğretim görevlileri ve farklı illerden gelen öğretmenler Okuma Kültürünün Gelişmesindeki Engeller, Okuma Kültürünü Geliştirmek İçin Ailede Neler Yapılabilir?, Okuma Kültürünü Geliştirmek İçin Örgün/Yaygın Eğitim Sürecinde Neler Yapılabilir?, Okuma Kültürünü Geliştirmek İçin Kütüphanecilik Medya ve Yayıncılık Alanlarında Neler Yapılabilir? konularındaki hazırlık ve uygulama örneklerini sundular. Salon başkanlarının yönetimindeki sunumlarda birbirinden ilginç ve uygulanmaya hazır proje örnekleri ortaya çıktı. Okuma Kültürü Sempozyumu nun en ilgi çeken sunumlarından biri de kuşkusuz Nabi BELEKOĞLU tarafından aktarılan Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Kitap Kataloglarının Tanıtımı oldu. Çünkü hazırlıkları yaklaşık üç yıl süren ve öğretim görevlileri ile yüzlerce öğretmenin sürece katıldığı bu çalışmanın sonuçları uzunca bir süredir bekleniyordu. BELEKOĞLU konuşmasında yola çıkış amaçlarını, kitaplarda aranacak ölçütlerin oluşumunu ve okuma sürecinin nasıl geliştiğini açıkladı. İlk adım olarak İlköğretim Çocuk Edebiyatı Kitap Katalogu nun basımının yapıldığını ve bu katalogun henüz okuması yapılmamış olan kitaplar ve düzeltmelerle geliştirileceğini belirtti. Okul öncesi ve gençlik edebiyatı kataloglarına ait çalışmaların da tamamlanmak üzere olduğunu belirtti. Sunum sonunda katalog hazırlama çalışmalarında emeği geçenlere teşekkür belgeleri sunuldu. Çok yoğun geçen iki günün ardından tamamlanan sempozyum, hazırlanan sonuç bildirgesinin Akif COŞKUN tarafından okunmasıyla kapandı. Alanda yapılmış en önemli çalışmalardan biri olan bu sempozyumun sonuçlarıyla, toplumsal bilinçlenme ve kültür yaşamımızda olumlu etkilerini hissettireceğine; ilgili tüm kişi ve kurumların başvuru kaynaklarından biri olacağına inanıyoruz. l Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni l Şubat - Mart 2010 l 9

Anlamlı ve İşlevli Kurul Toplantıları İlköğretim olsun ortaöğretim olsun, her tür ve basamaktaki öğretim kurumlarında ve okullarda öğretmenler kurulu, kurum/okul içi işleyişin ve yaşamın kritik bir öğesi olagelmiştir. Genel olarak eğitimin ve ona bağlı olarak öğretmenlik mesleğinin toplumsal misyonunda meydana gelen değişime ve aşınmaya koşut olarak, ama esasta eğitim alanında yaşanmakta olan neoliberal dönüşümle beraber öğretmenler kurulu da işlevsizleşmeye, söz konusu kritik rolünü yitirmeye yüz tutmuştur. Son yıllarda eğitim alanında ivme kazanan toplam kalite yönetimi uygulamaları doğrultusunda okullarda, eğitim kurumlarında oluşturulan OGYE, kalite çemberleri vb. yapılar öğretmenler kurulu nun pek çok yetki ve işlevi ile donatılmış, böylece okul/ kurum içi işleyiş ve yaşamda öğretmenler kurulu giderek etkisizleştirilmiştir. Ötedenberi okulun veya kurumun yönetici ve öğretmenlerinden oluşan Öğretmenler kurulu, okulda/kurumda çalışan diğer kesimlerle öğrenci ve velilerin katılımına kapalıydı. Söz konusu eksiklik gerek EĞİTİM SEN olarak tarafımızca, gerekse öncülümüz olan örgütler tarafından uzun yıllar boyunca eleştirilmiş, karşı çıkılmış ve kurulların eksiksiz bir katılıma olanak verecek şekilde demokratik bir yapıya ve işleyişe kavuşturulması gerektiği savunulmuştur. Bu noktada belirtmemiz gerekir ki, neoliberal yönetişim yaklaşımı gereği kurul toplantılarına gerektiğinde öğrenci temsilcisi ile okul-aile birliği temsilcisinin de gözlemci olarak katılmasına olanak sunan halihazırdaki anlayış ve uygulamanın öteden beri savunageldiğimiz katılımcı-demokratik yaklaşımla kimi biçimsel benzerlikleri dışında bir benzerliği ve hele aynılığı yoktur. Yönetişimci mevcut anlayış ve uygulama, Öğretmenler kurulunu işlevsizleştirip onun yetkilerini OGYE, kalite çemberleri vb. yapılara devrederken elhak öğrenci temsilcisi ile okul-aile birliği temsilcisi hem de gözlemci olarak kurul toplantılarına katılabileceklermiş Bu durum, eğitimi piyasalaştırma esas felsefesini gizlemekten ve ona demokratikkatılımcı bir görünüm kazandırmaktan başka bir amaç taşımayan manipülatif bir uygulamadır. Öğretmenler kurulu, her durumda, okul/ kurum içi işleyişi ve yaşamı demokratikleştirme ve katılımcılığı tesis etme bakımından kısıtlıda olsa kimi olanaklar sunmuş ve bu durum günümüz içinde geçerlidir. İlköğretim Kurumları Yönetmeliği ile Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği nin ilgili hükümleri göz önüne alındığında ve işlerlik kazandırıldığında yerel ve gündelik kimi kazanımlara zemin oluşturabilen bu kurullar, aynı zamanda yöneticilerin tek yanlı tasarruflarının sınırlandırılabilmesi, dizginsiz ve kimi zaman kural tanımaz eylem ve işlemlerinin durdurulması açısından da anlamlı roller oynayabilmektedir. Bu özellikleri nedeniyle Öğretmenler kurulu toplantıları yakın zamanlara dek hem okul/kurum yöneticileri hem de özellikle öğretmenlerce önemsenegelmiş, haftalar öncesinden başlayan hazırlıklar söz konusu olmuştur. Ve sözün kısası Öğretmenler kurulu, kimi zaman yöneticilerle öğretmenlerin, bazen de toplumsal plandaki ileri-geri kavgasının yerel ölçekli bir mevzi savaşı niteliği kazanabilen okul/ kurum hayatının önemli bir parçası olagelmiştir. Günümüzde okullarda/kurumlarda sözü edilen ikili bir yapı (AR-GE, OGYE vd. ile Öğretmenler kurulu) mevcuttur. Eğitimin piyasalaştırılması ve AB uyum sürecinin bir bileşeni olarak öne çıkarılan yapılara karşın Öğretmenler kurulu eğitim mevzuatında ve hukukunda mevcudiyetini korumaktadır. Dolayısıyla, eğitimin piyasalaştırılmasına 10 l Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni l Şubat - Mart 2010 l

(ticarileştirilmesine) karşı kamusal eğitim için, halkçı ve demokratik bir eğitim doğrultusundaki mücadelede okul/kurum içi katılımın ve demokrasinin bu eskiyen, yıpranan aracına sahip çıkmak, ona yeniden hayat kazandırmak ve geliştirmek hem mümkün hem de gereklidir. Bunun için başta toplantıların düzenlenmesine ilişkin kuralların uygulanması noktasında duyarlılık gösterilmesinde yarar vardır. Toplantı duyurusunun süresi içinde ve yazılı olarak yapılmasından, katılımcı tarafların eksiksiz katılımının sağlanmasına kadar çeşitli hususlar önemsenmelidir. Toplantı gündeminin ihtiyaçlar doğrultusunda belirlenmesine dikkat edilmeli ve bu bakımdan gerek görüldüğünde toplantı açıldığında gündeme ilaveler yapılması yoluna gidilmelidir. Toplantıda alınan kararların uygulanması hususu takip edilmeli ve takip eden toplantıda bu konu irdelenmeli, başarı yada başarısızlık nedenleri, uygulamada karşılaşılan sorunlar tartışılıp, sorumluluklar saptanmalıdır. Toplantının tek yanlı ve otoriter bir tarzda yürütülmesine meydan verilmemeli, bu hususlarda öğretmenlerin birlik ve bütünlük içinde davranabilmesine yönelik bir yaklaşım geliştirilebilmelidir. Kuşkusuz bunların başarılabilmesi için öncelikle toplantıya yönelik yeterli bir hazırlık yapılmalıdır. Bu hazırlık, gündemin her bir konusunu çeşitli boyutlarıyla ele alan, gerekli önerme ve karar tasarılarının oluşturulmasından konuşmacıların ve konuşmaların planlanmasına, çeşitli kurul ve komisyonlarda görevlendirilecek öğretmenlerin belirlenmesine kadar pek çok ayrıntıyı kapsamalıdır. Anlamlı, işlevli ve sıkıcılıktan kurtarılmış kurul toplantıları dileğiyle.. Kuruluş Yıldönümü Etkinliklerimiz Kuruluş Yıldönümü Etkinliklerimiz Kuruluş Yıldönümü Etkinliklerimiz Kuruluş Yıldönümü Etkinliklerimiz Kuruluş Yıldönümü Etkinliklerimiz Kuruluş Yıldönümü Etkinliklerimiz Kuruluş Yıldönümü Etkinliklerimiz Kuruluş Yıldönümü Etkinliklerimiz Kuruluş Yıldönümü Etkinliklerimiz Kuruluş Yıldönümü Etkinliklerimiz Kuruluş Kuruluş Yıldönümü Etkinliklerimiz Etkinliklerimiz Kuruluş Yıldönümü Etkinliklerimiz Kuruluş Yıldönümü Etkinliklerimiz Kuruluş Yıldönümü Etkinliklerimiz Kuruluş Yıldönümü Etkinliklerimiz Kuruluş Yıldönümü Etkinliklerimiz Kuruluşumuzun 16. yıldönünü tüm şubelerimizde düzenlenen etkinliklerle çoşkuyla kutlandı. KAYSERİ BATMAN VAN MALATYA AĞRI ANKARA 4 NO LU BURDUR KONYA SAMSUN l Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni l Şubat - Mart 2010 l 11

Felsefe Müfredatına Müdahil Olduk ve Sözümüzü Söyledik MEB Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından hazırlanmış ve önümüzdeki öğretim yılında uygulanmak üzere kabul edilmiş olan Felsefe Ders Öğretim Programına dair Eğitim Sen Genel Merkezi ve Felsefeciler Derneği olarak ortaklaşa bir çalışma yürüttük. Yaz dönemi boyunca Genel Merkezimizde sürdürülen çalışmalarda Felsefe dersi programının genel yaklaşımına, içeriğine ve sunuluş biçimine dair eleştirilerimizle birlikte ortaya koyduğumuz özgün katkılarımızı ilgili kurumlara bildirdik. Felsefe Ders Öğretim Programı, ülkemizin felsefe eğitim ve öğretimini şekillendireceğinden, önemi yadsınamaz. Dolayısıyla program, asıl olarak felsefecileri ve öğrencileri ilgilendirmekle birlikte, genel olarak toplumsal bir meseledir. Her önemli iş gibi titizlikle hazırlamayı, değerlendirmeyi ve hatta yeniden düzenlemeyi gerektirmektedir. Eğitim Sen olarak Felsefeciler Derneği ile ortaklaşa güttüğümüz bu kaygıdan hareketle sunduğumuz alternatif program önerimize ek olarak, 2009-2010 öğretim yılının ortasında Talim Terbiye Kurulunca okullara gönderilen yeni programla ilgili değerlendirmemizi ilgili kurumlara bir raporla gönderdik. Felsefe eğitimine katkıda bulunmak ve esas olarak eğitimin içeriğinin demokratikleştirilmesi mücadelemizin bir gereği olarak toplumsal sorumluluğumuzu yerine getirmeye devam edeceğiz. Programın değerlendirilmesinde, güçlü yönlerinin vurgulanması, eksiklerinin tespit edilmesi, bunları programın sorumlularına bildirilmesi ve daha eksiksiz bir hale getirilmesi hedefini önümüze koyduk. Bu nedenle bu değerlendirmenin amacı, özsel olarak, felsefe eğitimine katkıda bulunmaktır. Bu, felsefeyle ilgilenen insanlar olarak bizlerin felsefeye ve insanlarımızın eğitimine karşı duyduğumuz sorumluluğun bir gereğidir. Programa yaklaşım, Programın içeriği, Programın dili boyutunda yaptığımız değerlendirmenin içeriği özetle şunlardır: Her program, önemli ölçüde onu hazırlayanların, programın ilgili olduğu alana bakış tarzının ürünüdür. Bu anlamda her program belirli bir perspektif taşır. Dolayısıyla perspektiflerin sorunları bir şekilde programa da yansır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanmış olan Felsefe Ders Öğretim Programı, daha ilk bakışta, belirli bir perspektiften kaynaklanan vahim sorunlar içeriyor.bu sorunların başında -üstelik çok önemli ve temel olduğundan- bütün programa bir şekilde sirayet etmiş olan, felsefeye sorun odaklı değil, yaklaşım ya da tarih odaklı bakılmış olması geliyor. Felsefi terminolojiye tamamen aykırı, ne anlattığı anlaşılmayan, belirsiz, muğlak ve çocuksu ifadelerle Felsefe merak ve hayretten doğar ya da felsefe bilgiyi severliktir biçimindeki ifadeler daha programın giriş bölümünden itibaren genel yaklaşımı ele veriyor. Esas olarak sorun odaklı değil, yaklaşım odaklı yapılmış olan bir program daha ilk adımda akıl almaz bir sorun yaratmaya başlıyor. Zira yaklaşım odaklı program merkeze alınınca, program hazırlayıcılarının, öznel tercihlerini programa yansıtmalarının yolu açılıyor. Üstelik buradaki yaklaşım, felsefe tarihinde yer almayan, duyulmamış, tartışılmamış bir yaklaşımdır. Programın içeriğine dair olarak da ünitelerin sıralamasında yapılan değişiklik nedeniyle önemli bir kaygımızı dile getirdik. Din felsefesi ünitesinin Sanat felsefesi ünitesinden sonra, Siyaset felsefesi ünitesinden önce gelmesinin ne bu üç ünitenin sorunları, ne bu sorunlara çözüm önerileri ne de konuları bakımından mantıklı bir gerekçesi vardır. Zira anlaşıldığı kadarıyla, programın bu şekilde planlanmış olması, programın hazırlayıcılarının, kişisel ve ideolojik kaygıları nedeniyle önem verdikleri meselelerin bir yıllık eğitimöğretim sürecinde işlenmesi arzusudur. Ayrıca içereceği konuların adları, akış sırası açıkça konulmamış, ama kendi adları belirlenmiş ünitelerden oluşan bir programla karşı karşıyayız Bu haliyle program, felsefenin içeriğini boşaltan ve belirli bir ideolojik tutumu biraz daha örtük tarzda felsefe eğitimi alanında hakim kılmaya çalışan, yanlışlarla dolu, sistemsiz, özensiz ve ülkemizdeki felsefi birikimi yansıtmayan bir program olduğu açıktır. Tespit ettiğimiz tüm bu eksiklikler ve sakıncalara karşılık programa genel yaklaşım yönünden, programın dili ve içeriği yönünden somut önerilerimizi sunduk. Böylece Alternatif Müfredat çalışmalarına fiili olarak Felsefe öğretimi ile başladık ve bundan sonrada müdahil olmaya devam edeceğiz. 12 l Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni l Şubat - Mart 2010 l

İşyeri Temsilcileri Eğitimlerimiz Devam Ediyor 9 10 Ocak 2010 tarihlerinde İskenderun (Osmaniye), Adana, Mersin, Tarsus, G.Antep (Kilis) ve K.Maraş ta işyeri temsilcileri eğitimleri yapıldı. Eğitim çalışmalarına İskenderun da 65, Adana da 105, Mersin de 70, Tarsus ta 55, Gaziantep te 100 ve K.Maraş ta 47 işyeri temsilcisi katıldı. Eğitim çalışmalarında Kamunun Dönüşümü ve Yeni Personel Sistemi, İşyeri Örgütlenmesinde Strateji ve Yöntem, Toplumsal Cinsiyet ve İşyeri Temsilcilerinin Görev ve Sorumlulukları konularında eğitimler verildi. İşyeri Temsilcileri eğitimi çalışmalarına eğitimci olarak eğitim uzmanımız Dr. Erkan Aydoğanoğlu; merkez eğitimciler Dengiz Sönmez, A. Erhan Turgut, Fevzi Yılmaz ve Yüksel Aydın; merkez kadın eğitimciler Dilek Adsan, Nilgün Eroğlu ve Dilek Akman; MYK üyeleri Ünsal Yıldız, Mustafa Ecevit ve Serpil Açıl Özer katıldı. Adana İskenderun Mersin Tarsus Gaziantep Kahramanmaraş / Elbistan Eğitim ve Bilim Emekçilerinden Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu ya Karne 2009-2010 eğitim öğretim yılının ilk yarısının sonunda AKP, geçmiş dönemlerde olduğu gibi yine eğitim ve bilim emekçilerinden kırıklarla dolu bir eğitim karnesi aldı l Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni l Şubat - Mart 2010 l 13

Eğitim Fakülteleri İşlevsizleştirilirken YÖK ün Eğitim Fakülteleri dışındaki fakülte öğrencilerine pedagojik formasyon yoluyla öğretmenlik yapma hakkını hayata geçiren uygulamaları zaten bir dizi olumsuzluk barındıran öğretmen yetiştirme sistemini bütünüyle çökertecek, nitelikli öğretmen yetişmesinin önündeki en büyük engellerden birisi olacaktır. Yükseköğretim Kurulu (YÖK), bir süredir eğitim fakültelerinin geleceğini yakından ilgilendiren, bu bağlamda öğretmen yetiştirme konusunda yakın vadede olumsuz sonuçlar doğurabilecek kararlara imza atmaktadır. Türkiye eğitim tarihi boyunca, hem öğretmen ihtiyacının salt öğretmen yetiştiren okullardan karşılanamaması hem de siyasal iktidarların popülist politikaları dolayısıyla zaman zaman, başta Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarına pedagojik formasyon yoluyla öğretmenlik hakkı verilmiştir. Eğitim Fakültelerinin sayısındaki artış ve kapasitelerinin göreli olarak güçlenmesi üzerine 1997 yılında, öğretmen yetiştiren okullar dışındaki okullardan mezun olanların öğretmen olarak istihdamı politikalarından vazgeçilerek, öğretmen yetiştirme bütünüyle Eğitim Fakültelerinde toplanmıştır. 1 Ancak, Eylül 2009 da YÖK, Fen-Edebiyat ve İlahiyat Fakülteleri mezunlarına Eğitim Fakültelerinde tezsiz yüksek lisans yoluyla pedagojik formasyon verilmesi uygulamasını kaldırarak, söz konusu formasyonun 2, 3 ve 4. sınıflardan itibaren verilmesi yönünde bir karar almış; pedagojik formasyon şartının kaldırılması için daha önce YÖK e başvuran İstanbul, Marmara, Atatürk ve Uludağ Üniversitelerinin Fen-Edebiyat ve İlahiyat Fakültelerinde 2009-2010 eğitimöğretim yılından itibaren lisans öğretimi sırasında pedagojik formasyon derslerinin verilmesi gündeme getirilmiştir. Ocak 2010 daki Genel Kurulu nda YÖK bir adım daha atarak, eğitim fakültesi dışındaki bir yükseköğretim kurumunda okuyan ve öğretmen olmak isteyen tüm üniversite öğrencilerinin pedagojik formasyon yoluyla öğretmen olabilmelerinin önünü açmıştır. Bu karara göre; mezuniyetleri sonrasında öğretmenlik yapmak isteyen ve not ortalaması 4 üzerinden 2.5 un üzerinde bulunan tüm üniversite öğrencileri ilgili üniversitede Eğitim Fakültesi ya da Eğitim Bilimleri Bölümü bulunması şartıyla 2 lisans öğrenimlerinin beşinci yarıyılından itibaren pedagojik formasyon alabilecekler. 14 Haziran 1973 tarihli ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu nun Öğretmenlik Mesleği başlıklı üçüncü kısmında yer alan 43. maddede: Öğretmenlik, devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir. Öğretmenler bu görevlerini Türk Milli Eğitiminin amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak ifa etmekle yükümlüdürler. Öğretmenlik mesleğine hazırlık genel kültür, özel alan eğitimi ve pedagojik formasyon ile sağlanır. 14 l Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni l Şubat - Mart 2010 l

denilmektedir. Bu madde, öğretmenliği özel uzmanlık mesleği olarak tanımlanmış; bu niteliklerin kazanılabilmesinin özel bir eğitim gerektirdiğini hükme bağlamıştır. Öğretmenliği farklı/özel eğitim gerektiren özel uzmanlık mesleği olarak gören bu hüküm ile YÖK ün Eğitim Fakülteleri dışındaki fakülte öğrencilerine lisans dönemlerinde alacakları pedagojik formasyon yoluyla öğretmen olabilme imkânı tanıyan, dolayısıyla öğretmen yetiştirmeyi salt pedagojik formasyona indirgeyerek, öğretmenliğin özel ihtisas mesleği olmaktan çıkmasının yolunu aralayan uygulamaları arasında büyük bir tezat olduğu açıktır. Yani aslında YÖK, milli eğitimin ve öğretmen yetiştirmenin genel çerçevesini çizen Millî Eğitim Temel Kanunu na aykırı hareket etmektedir. Öğretmen yetiştirmenin salt ek pedagojik formasyona indirgenmesi ise, Eğitim Fakültelerini işlevsizleştirecektir. Tersinden kuruluş amaçları, temel bilimlerde araştırmacı ve uzman yetiştirmek olan Fen- Edebiyat Fakülteleri de bu uygulamalar neticesinde Eğitim Fakültelerine alternatif kurumlara dönüşerek aslî işlevlerinden uzaklaşacaklardır. Diğer taraftan öğretmen açığı bulunmasına rağmen 320 binin üstünde atama bekleyen Eğitim Fakültesi mezununun ataması yapılmazken, YÖK ün böyle bir uygulamayı devreye sokması, işsiz öğretmenler kitlesini daha da artırmaktan öteye gidemeyecektir. Son olarak Eğitim Fakültelerinin öğretim elemanı kadrosunun, diğer fakültelerde pedagojik formasyon verilmesini karşılayabilmesi mümkün değildir. Bir başka ifadeyle pedagojik formasyon ihtiyacını karşılayacak öğretim elemanı sayısı da yetersizdir. Bu durum, formasyon derslerinin de alan dışı öğretim elamanları tarafından verilmesi gibi bir sonuç doğurabilecektir. Dolayısıyla pedagojik formasyon yoluyla öğretmenlik diploması alacak olan Eğitim Fakültesi dışındaki fakülte öğrencileri, öğretmen yetiştirmenin en önemli bileşenlerinden biri olan öğretmenlik meslek bilgisi ve öğretmenlik uygulaması yönünden gerekli ve yeterli donanımı kazanamayacaklardır. Özetle, YÖK ün Eğitim Fakülteleri dışındaki fakülte öğrencilerine pedagojik formasyon yoluyla öğretmenlik yapma hakkını hayata geçiren uygulamaları zaten bir dizi olumsuzluk barındıran öğretmen yetiştirme sistemini bütünüyle çökertecek, nitelikli öğretmen yetişmesinin önündeki en büyük engellerden birisi olacaktır. 1. Öğretmen yetiştirme konusunda Dünya Bankası nın direktifleri çerçevesinde 1997 de gerçekleştirilen kapsamlı yeniden yapılanma sürecindeki olumsuzluklar ve sakatlıklar ise başka bir yazının konusudur. 2. Türkiye de 94 ü devlet, 45 i özel vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 139 üniversite vardır. Devlet Üniversitelerinin 65 inin, özel üniversitelerin ise 7 sinin bir Eğitim Fakültesi bulunmaktadır. Özellikle devlet üniversitelerinin büyük bir çoğunluğunun Eğitim Fakültesi ne sahip olduğu görülmektedir. Bu rakamlar, işsizlik başta olmak üzere başka parametrelerle birlikte düşünüldüğünde Eğitim Fakültesi dışındaki fakültelerde öğrenim gören ve öğretmen olmak isteyebilecek öğrencilerin oranın bir hayli artması anlamına gelecektir. l Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni l Şubat - Mart 2010 l 15

BİZİM ÇOCUKLARIMIZ ONLAR Kaynaştırma Öğrencilerimiz Adı Arslan. Beşinci sınıf öğrencisi. Sesleri tanıyor. Bir veya iki heceli kelimeleri okuyabiliyor. Yirmiye kadar sayabiliyor. Bir basamaklı sayılarla toplama ve çıkarma işlemi yapabiliyor. Çarpma ve bölmenin mantığını kavrayamadı. Sınıf öğretmeni tarafından sevilip korunduğu için sınıf tarafından da sevilip korunuyor. Adı Merve. Uygulama ve İş Eğitim Okulu son sınıf öğrencisi. Bir şirkette aşçılık stajı yapıyor. En büyük hayali öğretmen olmaktı. Hayalinden vazgeçtiği için mutsuz. Öğretmen olmak istiyordum senin gibi ama olmayacağımı biliyorum çünkü ben salağım. Buna salaklık demesek de farklılık desek diyorum. Farklı olmak, yaşıtlarının gittiği liseye gidememek, hayalini gerçekleştirememek O nu hayattan soğutmuş. Hüzünlü bir duruşu var. Arslan ve Merve gibi binlerce öğrencimiz var. Eğitim sistemimizde onların adları kaynaştırma öğrenci. MEB, kaynaştırmayı; özel eğitim gerektiren bireylerin yetersizliği olmayan akranları ile birlikte eğitim ve öğretimlerini resmi ve özel okul öncesi, ilköğretim ve yaygın eğitim kurumlarında sürdürmeleri esasına dayanan destek eğitim hizmetlerinin sağladığı özel eğitim uygulamaları olarak tanımlamıştır. Kaynaştırma uygulaması ve kavramının sanki son yıllarda eğitim hayatımıza girmiş gibi bir algımız var. Ülkemizde kaynaştırma yoluyla eğitimin tarihçesi 1962 yılına dayanmaktadır. 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu hükümlerine göre 06.07. 1962 tarihinde Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Yönetmeliği yayımlanmıştır. Bu yönetmeliğin 15. maddesinde: Arızalarının (engel) derece ve çeşit yönünden normal okulların normal sınıflarında yetiştirilmeleri mümkün olan özel eğitime muhtaç öğrencilerin eğitim ve öğretimleri, gezici özel eğitim öğretmenleri vasıtasıyla (aracıyla) yapılır denilmektedir. Bu eğitim uygulamasından yararlanacak engelli grupları şu şekilde sıralanmıştır: Üstün zekâlı (yetenekli) ve üstün özel yetenekli çocuklar, körler (görme engelli) ve az görenler, sağırlar ve ağır işitenler (ağır düzeyde işitme engelliler), konuşma arızası, mahdut (sınırlı) ortopedik arızası olanlar (topal, çolak, kambur, hafif felçli gibi), ağır öğrenenler (zekâ bölümü 75-90). 12.10.1983 tarihli ve 2916 sayılı Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Kanunu nun 4/d. maddesinde; Durumları ve özellikleri uygun olan özel eğitime muhtaç çocukların, normal çocukların eğitimleri için açılmış olan okul ve eğitim kurumlarında akranları arasında eğitilmeleri için gerekli tedbirleri alınır. denilmektedir. 2916 sayılı Kanun a dayanılarak 03.12.1985 tarihli ve 18953 sayılı Özel Eğitim Okulları Yönetmeliği nin 70. maddesinde; Yatılı özel eğitim okuluna alınmayı gerektirmeyen özel eğitime muhtaç çocuklar için il içindeki diğer okullarda özel eğitim tedbirleri alınır denilmektedir. Millî Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı nın 31.03.1986 tarihli 1986/36 sayılı genelgesinde,... Özel eğitime muhtaç çocukların eğitimlerine erken başlanması ve hizmetin çocuğun yakınına götürülmesi, aynı zamanda da, aynı özür grubundaki çocukların bir araya toplanmasından ziyade normal çocuklar arasında kaynaştırma yoluyla (entegrasyon) eğitim yapılması için valiliklerce gerekli tedbirler alınacaktır... denilmektedir. Millî Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı nın 27.07.1986 tarihli ve 1839 sayılı İşitme Özürlü Öğrenciler konulu bir yazısı tüm valiliklere gönderilmiştir. Bu yazıda, Ankara Demirlibahçe Ortaokulu nda 1985-1986 öğretim yılında bir yıllık deneme sonucunda işitme engelli öğrencilerin akranlarıyla birlikte eğitim alabilmeleri sonucu, 1986-1987 öğretim yılında entegrasyon (kaynaştırma) uygulaması daha da yaygınlaştırılarak Sağırlar (İşitme) 16 l Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni l Şubat - Mart 2010 l

Okulları nın bulunduğu il veya ilçe merkezlerinde bulunan ve valilikçe tespit edilen ortaokullarda yapılması sağlanacaktır denilmektedir. Millî Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Dairesi Başkanlığı nın 20.04.1988 tarihli ve 1988/11 no.lu genelgesinin konusu Özürlü Çocukların Normal Sınıflarda Kaynaştırma Yoluyla Eğitimi dir. Bu genelgede kaynaştırma yoluyla eğitime alınacak engelli grupları ve engelli gruplarının kaynaştırmadan nasıl yararlanabilecekleri belirtilmiştir. Bu engel grupları şunlardır: Görme, işitme, ortopedik özür, eğitilebilir geri zekâ, birden fazla engel. Millî Eğitim Bakanlığı nın ilk kez kaynaştırma yoluyla (entegrasyon) eğitim kavramını 31.03.1986 tarihli 1986/36 sayılı genelge ile kullandığını söyleyebiliriz. Millî Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı nın 27.07.1986 tarihli ve 1839 sayılı İşitme Özürlü Öğrenciler konulu bir yazısı ile de kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamasından ilk kez işitme engelli lerin yararlandığını söyleyebiliriz. 06.07.1962 tarihinde Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Yönetmeliği nin 15. maddesinde, arızalarının (engel) derece ve çeşit yönünden normal okulların normal sınıflarında yetiştirilmeleri mümkün olan özel eğitime muhtaç öğrencilerin eğitim ve öğretimleri, gezici özel eğitim öğretmenleri aracıyla yapılır, denilmektedir. Bu durum ise, kaynaştırma yoluyla eğitim uygulaması olarak değerlendirilebilir. Kaynaştırma eğitim uygulamasıyla ilgili yönetmelikler 1962 yılında yürürlüğü girmesine rağmen, günümüzde henüz oturmayan bir sistemdir. Sistemin oturmamasındaki temel unsur, kaynaştırma öğrencilerinin normal öğrencilerle eğitim almasına karşı çıkan görüştür. Bir çok eğitimci ve idareci kaynaştırma öğrenciyi problem olarak görmektedir ve normal öğrencilerle birlikte eğitim almasını hem kaynaştırma öğrenciler açısından yararlı bulmamaktadır hem de kaynaştırma öğrencilerin normal öğrencilere zarar verdiğini, sınıftaki eğitimi engellediği savunmaktadırlar. Evet, kaynaştırma öğrencilerle ilgilenmek zor. Zaman alıyor. Sınıfın düzenini sağlamak zor oluyor. Ama engelli diye onları normal ortamdan ayırmak, dışlamak da şiddet değil mi? Biz sendikalılar olarak bu konuyla ilgili neler yapabiliriz? Yapacaklarımızın dayanak noktaları neler olmalıdır? Öncelikle yeterli sayıda özel eğitim öğretmeni yok. Özel eğitim bölümü olmayan eğitim fakültelerine özel eğitim bölümü açılmalı; özel eğitim bölümü olanların kapasitesi genişletilmelidir. 06.07. 1962 tarihinde Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Yönetmeliği yayımlanmıştır. Bu yönetmeliğin 15. maddesinde: Arızalarının (engel) derece ve çeşit yönünden normal okulların normal sınıflarında yetiştirilmeleri mümkün olan özel eğitime muhtaç öğrencilerin eğitim ve öğretimleri, gezici özel eğitim öğretmenleri vasıtasıyla (aracıyla) yapılır denilmektedir. Zihinsel engelli öğrencilerimizin haricinde bedensel engeli olup da okula gelmekte güçlük çeken binlerce çocuk var. Evden çıkamadığı için eğitim hakkı engellenen bu çocuklar için gezici öğretmen uygulamasının hayata geçirilmesi gerekmektedir. Kaynaştırma öğrenciler farklıklarından dolayı diğer öğrenciler tarafından kabul edilmemekte, bu kabullenmeme sonucu kaynaştırma öğrenciler ile normal öğrenciler arasındaki iletişimde şiddet görülmektedir. Aynı zamanda ailelerde engelli bir çocuğa sahip olmanın travmasını yaşamaktadırlar. Ailenin ve kaynaştırmalı öğrencilerin kabul görmesi için, diğer velilere ve sınıftaki öğrencilere empati geliştirici etkinliklerle durum açıklanmalı, aile ve kaynaştırma öğrencilerin psikolojik olarak güçlendirilebilmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır. Kaynaştırma eğitimin ilkeleri arasında, kaynaştırma öğrencinin normal çocuklar arasında okul ortamında eğitim alması gerektiği belirtilmiştir. Bu sebeple okullarda kaynak oda olması gerekmektedir. Ancak son yıllarda, özel eğitim kurumları açılmış, kaynaştırma öğrencilerimiz özel eğitim kurumlarına gitmeye başlamıştır. Böylelikle kaynaştırma eğitimin ilkelerinden biri çiğnenmiş, eğitimin bütünlüğü zedelenmiştir. Kaynak odası bulunan okul sayısı nerdeyse bir elin parmakları kadardır. Kaynak oda uygulamasının başlatılması ve sağlıklı bir şekilde işlemesi için gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Ayrıca kaynak odalarda sadece kaynaştırma öğrenciler değil, eksikleri sebebiyle eğitimleri aksayan bütün öğrenciler yararlanmalıdır. Kaynaştırma öğrenciler için hazırlanan Bireyselleştirilmiş Eğitim Programlarının sağlıklı hazırlanabilmesi için her okulda en az birer eğitim programcısı bulunmalıdır. Kaynaştırma öğrencilerinin gereksinimi olan ders materyallerinin neler olabileceği bakanlık tarafından tespit edilip, bakanlığımıza bağlı ders araç ve gereçleri merkezince hazırlanıp yeteri kadar her okula dağıtılmalıdır. Okulöncesinde çalışan öğretmenlerden, yaygın eğitim kurumlarındaki eğitimcilere kadar herkesin özel eğitimle ilgili zorunlu hizmetiçi eğitim alması gerekmektedir. Herkese parasız ve bilimsel eğitimi savunan bizlerin, herkese kelimesini unutmadan, bedensel ve zihinsel engelli çocuklarımızın eğitim hakkı için de yeterince mücadele etmeliyiz. l Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni l Şubat - Mart 2010 l 17

Direnen Tekel İşçisi: Çocuğum Bile 4/C Sınıfına Girmiyor Ankara da aylardır onurlu ve kararlı bir mücadele sürdürüyorlar. Onlar TEKEL işçileri. Haklarını gasp edenlere karşı el ele verdiler. Türkiye ye yeniden, mücadeleyi, sınıfın birliğini hatırlattılar. Büyük deneyimler kazandılar bu süreçte. Kamu emekçileri hareketinin en diri unsurlarıyla işçi hareketinin en dinamik unsurlarının birbirlerine söyleyecek çok şeyi vardı. Birbirlerinden öğrenecekleri çok deneyim bulunmaktaydı. O yüzden biz de bu 80 güne yaklaşan onurlu mücadeleyi, çıkarılan dersleri, geçmişe ve geleceğe dönük muhasebeleri sizlere taşıdık. Söyleşi Eğitim Sen Uluslararası İlişkiler Uzmanı Deniz Yıldırım tarafından gerçekleştirildi. Kazım Can (soldaki):biz özlük haklarımızı korumak istiyoruz. Hükümetin bu tutumuna karşı direneceğiz. Biz saldırıya hazırız. 4/C yi asla kabul etmeyeceğiz KAZIM CAN: Tokatlıyım. Eylemin başından beri buradayım. İzmir den geliyorum. Burası bir okul oldu benim için. İşçi sınıfı bilinci kazandım. Ankara halkının büyük desteğini hissediyoruz. Sağolsunlar, bizi yalnız bırakmadılar. Çocuklarım benim için desteğe geldiler buraya. 3 çocuğum var. Ağlıyorlar, baba gelmiyor musun diye soruyorlar. Tam talebimiz nedir?biz özlük haklarımızı korumak istiyoruz. Hükümetin bu tutumuna karşı direneceğiz. Biz saldırıya hazırız. 4-C yi asla kabul etmeyeceğiz. Kararımız kesindir. Biz burada doğusuyla batısıyla bir olduk. Gerçek açılımı biz yaptık. ALİ YALÇIN: 20 yıllık tekel işçisiyim. Bugün mücadelenin 67. günü. Ben başından beri buradayım. Sadece bir iki kere çocuklarımı görmeye gittim. Çocuklarım isyan ediyor, baba bu devlet size niye bu kadar zulüm yapıyor diye soruyor. Küçük kızım ilköğretimde, 4/C sınıfında okuyor. Öğretmenine gidip, öğretmenim ben 4/C sınıfında okumak istemiyorum demiş. Öğretmeni de niye diye sormuş; o da benim babam 4-C den mağdur oldu, bütün TEKEL işçileri 4-C den mağdur oldu. Lütfen bizim sınıfımızı değiştirin diye cevap vermiş. Bu çok güzel bir olaydır. Çocuklarımız üzülüyor, onlar orada maddi sıkıntı içinde. Bu başbakan, TEKEL lafını duyunca niye bu kadar kendini kaybediyor, anlamıyorum. Yok ben TEKEL işçisinden oy almadım, yok öğretmenden oy almadım. İyi de kimden aldın o zaman. Biz vatandaş değil miyiz? Daha dün mağdurdun elinden tuttuk, şimdi niye bizi mağdur ediyorsun? Zalim oldular, ekmeğimizi aldılar. Bu karda kışta sokağa döktüler. Partiler, sen- 18 l Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Bülteni l Şubat - Mart 2010 l