İNANMAZSAN GEL DE BAK yayınevi sertifika no: 14452 Yayın no: 10 İNANMAZSAN GEL DE BAK Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları MUHIDDIN YENIGÜN İSBN: 978 975 261 287 7 1. Baskı: Eylül, 2015 Copyright Zafer Yayınları, 2015 Bu eserin tüm yayın hakları, 14452 sertifika numaralı, ZAFER BASIN YAYIN TURİZM VE BİLG.ÜRÜN SAN.TİC. LTD.ŞTİ. ye aittir. Eserde yer alan metin ve resimlerin ZAFER BASIN YAYIN TURİZM VE BİLG.ÜRÜN SAN.TİC. LTD.ŞTİ. nin önceden yazılı izni olmaksızın, elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılması, yayınlanması ve depolanması yasaktır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun (FSEK)in, 21,22, ve 23. maddelerine göre bu eserin işleme,çoğaltma ve yayma hakkı 14452 sertifika numaralı ZAFER BASIN YAYIN TURİZM VE BİLG.ÜRÜN SAN.TİC.LTD.ŞTİ. tarafından, yazılı bir izinle 27414 sertifika numaralı Ares Yayıncılık Kağıt ve Matbaa Rek. Hiz. San.Tic. Ltd. Şti. ne verilmiştir. İlkgençlik Yayınları, Zafer Yayın Grubu nun bir kuruluşudur. Talatpaşa mah. İmrahor cad. Terasevler Sitesi No:1 A Kağıthane /İstanbul Tel: (0 212) 446 21 00 Faks: (0 212) 446 01 39 www.zafer.com / zafer@zafer.com twitter.com/zaferyayinlari facebook.com/zaferyayinlari BASKI VE CİLT: Erkam Yayın Sanayi ve Ticaret A.Ş. İkitelli O.S.B. Mah. Atatürk Bulvarı Haseyad 1. Kısım No: 60/13 C Başakşehir/ İstanbul Tel: 0212 671 07 07 MATBAA SERTİFİKA NO: 19891
İÇİNDEKİLER Önsöz... 7 1. BÖLÜM İnanmak...13 Bu kitap neden bahsediyor?...19 2. BÖLÜM Allah ı görememek...27 Eserlerinden Allah a ulaşamamak...37 İnanmanın beraberinde getireceği sorumluluk...46 Aklına sığdıramamak...56 Atalarından öyle görmek...66 Çevreden utanmak, çekinmek...73 İslâm ve Müslümanlar hakkında yanlış bilgilendirme...81 Dünyevi çıkarlar...89
Hiç düşünmemek...94 Küsmek, başına gelen bir işten Allah ı mesul tutmak... 103 Kötü örnekler...111 Şeytanın tarafsız düşünme aldatmacası...117 İnat...126 Bazı dini kavramları anlamsız bulmak...129 Allah ı suçlamak...140 İsyanı meslek edinmek...147 Bilimden gelen inançsızlık...154 Affedilmekten umudu kesmek...161 Bizim Allah ı tanıtmaktaki yetersizliğimiz...170 3. BÖLÜM Neye inanmalı?...181 Son söz...199 Dizin...203 ÖNSÖZ DÜNYADA doğmuş ilk insandan başlayıp, dünyada ölecek son insana kadar sürecek bir tartışmanın içindeyiz. Tartışmanın bir tarafındakiler, kendileri dâhil her şeyin kendi kendine geliştiği, büyük patlamadan bu yana geçen milyarlarca yılda, elementlerin ve enerjinin bir yolunu bulup içinde yaşadığımız dünyayı meydana getirdiklerini savunmaktalar. Tartışmanın diğer tarafındakiler ise ortada bir sistem varsa bu sistemi bir kuranın olduğunu, bir sonucu elde etmeye yönelik bir tercih varsa bir tercih edenin olduğunu, kısacası tüm kâinatın bir yaratıcısının olduğunu savunmaktalar. Bu 7
öyle bir yaratıcıdır ki, yaratmakla kalmayıp, anbean yarattıklarını denetlemekte ve yaratmaya devam etmektedir. Her iki grup da kendi içlerinde alt gruplara ayrılabilir ama tartışmanın en temel iki tarafı bunlardır. Kitabımızda bu iki taraftan biri olan inanmayan grubunun, inanmamak için ortaya koyduğu veya koyamadığı bahanelerden, çevremizde gözlemlediğimiz on dokuz tanesini ele alacak ve haklılık paylarını inceleyeceğiz. amacı okuyucuya dinini öğretmek değil, inanıp inanmama tercihinde yardımcı olmaktır. Yani inansa da inanmasa da nerede durduğunu fark etmesini sağlamaktır. Bu nedenle kitapta dinî bilgiye oldukça az yer verilmiş, bu konu, uzmanları tarafından hazırlanmış sağlam kaynaklara bırakılmıştır. MUHIDDIN YENİGÜN HAZIRAN 2015/İSTANBUL Bu inceleme bölümünden sonra, gerçek bir yaratıcının özellikleri ve yarattıkları ile olan irtibatı, ilişkisi ele alınacak. Yukarıda insanları inananlar ve inanmayanlar şeklinde ikiye ayırmıştık. Bunun normal bir sonucu olarak, herkes gibi yazar da bu gruplardan birine dâhil olmak durumundadır ve inanan tarafta olmayı seçmiştir. Bu konuda tarafsızlık denebilecek bir tarafın olmadığı da kitabın iç kısımlarında daha detaylı izah edilmektedir. Şunu da belirtmekte yarar var ki: Kitabımızın 8 9
Kâinatı yaratan zat bize gönderdiği kitabının ilk üç ayetinde Allah, Rahman ve Rahim isimlerini ikişer defa tekrarlıyorsa bu önemlidir. Biz de kitabımıza bu isimlerle başlıyoruz. 1. BÖLÜM
İNANMAK Zaman bir tanecikle başladı. Bundan milyarlarca yıl önce bir taneciğin, tıpkı olimpiyatlarda atletlerin aynı anda koşmaya başlamasını sağlamak için kullanılan tabanca gibi patlamasıyla zaman da işlemeye başladı. O yarışlarda, tabancanın patlamasıyla çalışmaya başlayan ve yarış sonunda duran, sadece o yarışmaya özel, yarışma öncesinde ve sonrasında bir anlam ifade etmeyen yarışma saati gibi, bizim bildiğimiz zaman da büyük patlama ile akmaya başladı. Zaman bu büyük patlama ile ortaya çıkmış 13
İNANMAZSAN GEL DE BAK İNANMAK bir kavram olduğundan ve geçmiş gelecek, önce sonra gibi sıralamalar da hep zamana bağlı sıralamalar olduğundan, patlamadan ÖNCE ne vardı diye sormak anlamlı değildir. Çok fazla teknik detaya inmeye gerek yok. Bugün zamanın, o patlama ile ortaya çıkan evrende bile sabit olmadığı biliniyor. Çeşitli şartlarda zamanın akış hızının değiştiği de ispatlanmış durumda. Hâl böyle olunca, taneciğin patladığı andan öncesi diye zamana bağlı bir tarif de doğru olamıyor tabii ki. Bu patlamayla başlayan sadece zaman mı peki? Hayır. Mekân da bir tanecikle başladı. Koskoca gezegenleri sıkıştırıp bir çay kaşığına sığacak boyuta getiren kara delikleri duymuşsunuzdur. Kara deliklerde gezegenlerin dürülüp evren içinde kapladıkları hacimleri kaybetmeleri gibi, büyük patlamaya sebep olan parçacık da bütün evrende bir hacim kaplayan her şeyi dürülmüş olarak içinde saklıyordu. Tıpkı koca bir incir ağacının ve o incir ağacının yıllar boyu vereceği meyvelerin bir incir çekirdeğinde saklandığı gibi... İncir çekirdeğinin toprağa atılıp filizlenmesi gibi o ilk parçacık da ilk patlama ile bugün içinde yaşadığımız evreni ürün verdi. Yani: Zaman gibi mekân da mevcut evrenimizde değişmez sabit değil. Örneğin camdan bir küp düşünün. Bu küp, içine koyacağınız bir sinek için sınırlayıcı olurken, güneş ışığı kendisini hiç yokmuş gibi farz ederek içinden geçip gitmektedir. (En fazla bazı ışın demetlerinin yönü değişerek.) Bunun gibi, sanki orada yoklarmış gibi gezegenlerin bile içinden geçebilen, büyük patlamadan bu yana hareket halinde olan parçacıklar uzun zaman önce tespit edilmiştir. Zaten Einstein da ışık hızına kadar hızlandırılmış bir maddenin camı kırmadan içinden geçebileceğini söylememiş miydi? Kısacası, mekân da her durumda bizim bildi- 14 15
İNANMAZSAN GEL DE BAK İNANMAK ğimiz mekân tarifine uymamaktadır. Dolayısıyla O parçacığın dışında ne vardı? sorusu da O patlamadan önce ne vardı? sorusu gibi mantıksız kalmaktadır. Çünkü zaman ve mekân, yaşadığımız evrene ait şartlardır. Aslında; bildiğimiz bütün fizik kanunları da bu evrenin çalışma prensiplerinin incelenmesiyle oluşturulmuş, sadece bu evrende geçerli kanunlardır. soyutlayabilmiş kişilerle aralarında her daim tartışmalar devam edegelmiştir. Bu tartışmaların bir tarafında bu işin bir bilgi, bilinç ve güç tarafından yapılıp idare edildiğine inananlar, diğer tarafında ise tüm bunların tesadüf eseri var olup kendi kendine geliştiğine inananlar saf tutmuş, dünyada doğan ilk insanlardan dünyada ölecek son insanlara kadar sürecek bir mücadelenin iki tarafını oluşturmuşlardır. Şartlı Düşünme Biz bu evrenin dışında ne olduğunu hiç görmediğimiz ve bu şartlar çerçevesinde düşünmeye şartlandığımız için, bu kanunların geçerli olmadığı durumları anlamakta güçlük çekiyoruz. Oysaki bu kanunların bu evrende bile geçersiz olduğu durumlar o kadar çoktur ki; bunlara METAFİZİK diye isim bile verilmiştir. İşte insanın sonradan kazandığı bu şartlı düşünme kısıtlamasının etkisiyle, zaman ve mekândan bağımsız bir yaratıcının varlığını algılayıp anlama konusunda eksik kalması sonucu, çok donanımlı ve kendini bu şartlı düşünmeden 16 17