NAME: HAZAL SURNAME: KAHYAOĞLU CLASS: 11/A NUMBER:312
PRESENT PERFECT TENSE (YAKIN GEÇMİŞ ZAMAN) Bu zaman içinde kullanılan yardımcı fiiller have / has cümle içerisinde kelime olarak bir mana ifade etmezler. Vazifeleri sadece sadece yardımcılık yapmaktadır. Sahip olmak manasındaki kullanışları bu yapı içerisinde aranmamalıdır. Türkçemizde buna benzer kullanım şekli olan bir zaman olmadığı için İngilizce öğrenen Türklere en zor gelen zaman budur. Fakat aşağıda yapılacak izahlar iyice okununca mutlaka anlaşılacaktır. Olumlu cümle S+HAS/HAVE+V3+OBJECT He has worked in the office She has fallen off I have missed the bus We have come to school John has seen his aunt They have been married I have finished homework
OLUMSUZ CÜMLE S+HASN T/HAVEN T+V3+OBJECT I haven t taught english Hakan hasn t broken his leg We haven t gone to school They haven t lived in germany İt hasn t snowed in Ankara She hasn t worked office SORU YAPARKEN HAS/HAVE+S+V3+OBJECT Have you seen Ali? Has he resigned? Have you visited Slovenia? Have they won the lottery? Have you ridden a camel? Have you been to the new fun park?
SORU CEVAPLARKEN Have you seen Ali? Yes, I have. No, I haven t. Has he resigned? Yes, he has. No, he hasn t. Since Bu cümlelerde since ile bahsedilen zamanlar ve olaylar geçmişte başlangıcı belirli olan zamanlarda başlamışlar ve hala devam ediyorlar. Present Perfect Tense de bitmiş ( geçmiş ) zaman zarfları ancak since kelimesinden sonra kullanılabilir. Her sister has lived there since 1987. (Kız kardeşi 1987 den beri orada oturuyor.) I haven t ridden a donkey since I was 7. (Yedi yaşından beri eşeğe binmedim.) We were both in the Independet war. But we haven t seen each other since. (Her ikimiz de Kurtuluş Savaşı ndaydık. Ama o günden beri görüşmüyoruz.) She hasn t read a book since she left school. Okuldan çıktı çıkalı kitap okumuyor.
For Bu cümlelerden anlaşılması gereken bahsedilen zamanların ve olayların geçmişte, başlangıcını bilmediğimiz bir zamanda başlaması ve hala da devam etmesidir. Zamanın başlangıcından bahsediyorsak since, zamanın başlangıcı ile şu andaki zaman arasındaki zaman dilimi ( mesafasi ) nden bahsediyorsak for kullanılır. Her sister has lived here for 15 years. (Kız kardeşi onbeş yıldır burada oturuyor.) I haven t ridden a donkey for 8 years. (Sekiz yıldır eşeğe binmedim.) They have been in prison of for 6 months. (Altı aydır hapisteler.) Yet Have you cleaned the car yet? Arabayı temizledin mi? Yet kelimesine soru cümlelerinde kullanılır.. Türkçe karşılığı yoktur. Türkçe mantığına göre bu kelime fazlalık gibi gelir. Yet ekseriyetle evet cevabının umulduğu sorularda kullanılır. Olumsuz cümlelerde ise olması, yapılması beklenen bir işin henüz yapılmadığını gösterir. She hasn t watered the flowers yet. (Çiçekleri henüz sulamadı.) Have you had breakfast yet? (sen henüz kahvaltı yaptın mı?) We have not decided yet. (Henüz karar vermedik.) We haven t joined the sbs yet. (henüz sbs ye girmedik.)
Just Bu cümleden eylemin çok kısa bir süre önce gerçekleştiğini anlıyoruz. Yani dışarı çıkanın merdivenlerde olabileceği, çok uzakta olmadığını anlıyoruz. Bu anlamı katan just tır ve bu yüzden Simple Past değil de Present perfect kullanıyoruz. Eğer çok yeni olmayan olaylar aktarılırsa o zaman just kullanılmaz. He has just gone out. (Henüz dışarı çıktı.) I ve just received a letter. (Şimdi bir mektup aldım.) We have just studied the first english lesson. (daha yeni ingilizce dersine çalıştım) The film has just finished. (film yeni biti.) Ayşe has just played football. (ayşe yeni fotbol oynadı. ) ALREADY Geçmişte olay belirsiz bir zamanda olduğu için Present perfect kullanılır. They have already given up the project. (Onlar projeden vazgeçmişler bile.) I have already had a great idea. (Zaten harika bir fikir vardı.) He has seen it. (zaten o onu gördü.) Recently = Lately Burada bizi perfecte süren Recently dir. Çünkü şu anda konuşulan eylemin öncesi ile ilişkisini Recently kuruyor ve olayın etkisinin hala devam ettiğini anlıyoruz. Recently ve lately son zamanlarda anlamına gelir. Cümlelerin sonunda kullanılır.
TOO TOO VE ENOUGH Burada too nun sıfatlarla ve zarflarla kullanılışını göreceğiz. Sıfatlar ve zarflarla kullanıldığı zaman aşırılık ifade eder. Sözlük manası çok demektir. Fakat yine de çok manasına gelen very den oldukça farklıdır. The tea in very hot. The tea is too hot. Birinci cümlede Çay çok sıcaktır. Fakat yine de içilebilir. İkinci cümlede Çay çok sıcaktır. Fakat içilemez. The weather is too cold to go out. (Hava dışarı çıkılamayacak kadar soğuk.) The dog was running too fast to catch. (Köpek yakalanamayacak kadar hızlı koşuyordu.) The sun is shining too brightly to look at. (Güneş bakılamayacak kadar parlak bir vaziyette ışık saçıyor.) He is too merciful to punish anyone. (Hiç kimseyi cezalandırmayacak kadar merhametli.) ENOUGH Sıfatlarla ve zarflarla birlikte kullanıldıkları zaman onlardan sonra gelir.bu şekilde kullanılışıyla too dan ayrılır. Çünkü sıfatlardan ve zarflardan önce gelir. Too aşırılık ifade ederken, enough tam tersine, yeterlilik ifade eder.
He isn t old enough to marry. (Evlenecek yaşta değil.) This car is big enough for a large family. (Bu araba büyük bir aileye yetecek kadar büyük.) My dog can run fast enough to catch your horse. (Benim köpeğim senin atını yakalayacak kadar hızlı koşabilir.) If you don t study hard enough, you can t pass your class. (Eğer yeteri kadar çok çalışmazsan sınıfını geçemezsin.) Aynen too da olduğu gibi enough isim ve zamirlerle de kullanılabilir. The ceiling isn t low enough for me to touch. (Tavan benim dokunabileceğim kadar alçak değil.) Why don t you speak loudly enough for everybody to hear? (Niçin herkesin duyabileceği kadar yüksek sesle konuşmuyorsun?) When/ While Geçmiş zamanda birbiri ardına gerçekleşen olayları when ve while bağlaçlarını kullanarak anlatabiliriz. When Anlamı ''-dığında'' demek olan bu bağlaçtan sonra simple past tense (di'li geçmiş zaman) kullanırız. İki ayrı cümleyi birbiri ile bağlar. When bağlacında sonra gelen cümledeki fiil asla süreklilik göstermez. Ama ikinci kısımdaki fiil continuous tense olabilir. Bu bağlaç cümlenin başında ya da ortasında kullanılabilir.
When + simple past tense, past continuous tense When + simple past tense, simple past Past continuous tense when simple past tense simple past tense when simple past tense When I saw my brother, He was eating chocolate. (Kardeşimi gördüğümde, çikolata yiyordu.) Aynı cümle de ikinci cümlemiz süreklilik bildirmeyen bir fiildende oluşabilirdi. When I saw my brother, he fell his books. ( kardeşimi gördüğümde, o kitaplarını düşürdü.) While Anlamı ''-yorken'' olan bu bağlaç past continuous tense ile birlikte kullanılır. Geçmişte belirli bir süre devam eden olayları ifade ederken kullanıyrz. Bu bağlaç cümlenin başında ya da ortasında kullanılabilir. Bu bağlaçtan sonra her zaman past continuous tense gelir, ikinci cümle simple past ya da yine past continuous tense' ten oluşabilir. examples: While I was listening to music, she called me. (Müzik dinliyorken, o beni çağırdı.) While I was listening to music, she was reading the book. ( ben müzik dinliyorken, o kitap okuyordu.) While + past continuous tense, simple past tense while + past continuous tense, past continuous tense past continuous tense while past continuous tense simple past tense while past continuous tense
EXAMPLES I was eating dinner when the guests arrived. (Konuklar geldiğinde yemek yiyordum.) I hurt my leg while I was playing football. (Futbol oynarken bacağımı incittim.) When he came in, I was studying. (O içeri girdiğinde, ben ders çalışıyordum.) adverbial main I was reading when he came in. (O geldiğinde, ben kitap okuyordum.) When I went out, it was snowing. (Dışarı çıktığımda kar yağıyordu.) They were arguing when I entered the room. (Odaya girdiğimde, tartışıyorlardı.) I left home while my parents were sleeping. (Annem babam uyurken evden çıktım.) took a photograph while you weren t looking. (Sen uyurken, fotoğraf çektim.) While the teacher was lecturing, the students were talking among themselves. (Öğretmen ders anlatırken öğrenciler kendi aralarında konuşuyorlardı.) I was studying while everybody at home was sleeping. (Evde herkes uyurken ben ders çalışıyordum.) While my mother was washing the dishes, the phone rang. (Annem bulaşıklarıyıkarken telefon çaldı.) While I was doing my homework, my brother went outside. (Ben ödevimiyaparken, kardeşim dışarıya çıktı.) SİMPLE PAST TENSE Simple past tense geçmişte belirli bir zamanda yapılan işleri anlatır. Bu belirli zaman çok eski bir tarih olabileceği gibi, bir kaç dakika öncesi de olabilir. I went to school yesterday.(ben dün okula gittim.)
You went Ankara last year.(sen geçen yıl Ankara'ya gittin.) We played basketball last Sunday.(Biz geçen pazar basketbol oynadık.) S+V2+OBJECT Simple past tense ile olumlu cümleler: Two boys played with a ball.(iki çocuk bir topla oynadılar.) Dr Brown healed the patient.(dr Brown hastayı iyileştirdi.) I enrolled to the pilates course.(pilates kursuna yazıldım.) A gardener swept up dead leaves.(bir bahçıvan ölü (kuru) yaprakları süpürdü.) He finished all the exercices.(tüm egzersizleri bitirdi.) Simple past tense ile olumsuz cümleler: S+DİDN T+V1+OBJECT Michael Jackson recorded his 8last album in 2009.(Michael Jackson son albümünü 2009 yılında kaydetti.) My father didn't catch the last train. (Babam son treni yakalayamadı.) I didn't change my shoes. (Ayakkabılarımı değiştirmedim.) You didn't steal my wallet.(cüzdanımı sen çalmadın.) The director didn t sign the letters.(müdür mektupları imzalamadı.) Simple Past Tense, ingilizce geçmiş zaman soru cümlesi: DİD+S+V1+OBJECT Did you forget your identity card at the office? (Nüfus cüzdanını ofiste mi unuttun?) Did he shake your hand yesterday? (O dün seninle tokalaştı mı?) Did you camp at Olympos last summer? (Geçen yaz Olimpos'ta kamp kurdunuz mu?)
Did they read the news about Wikileaks? (Wikileaks hakkındaki haberi okudular mı?) Simple past tense, ingilizce geçmiş zaman ile soru cümlesi ne, nerede, ne zaman, niye, nasıl, kim what, where,when,why,how,who * soru kelimesi+yardımcı fiil+ yüklem+özne+nesne ile kurulur. * kim sorusu, özne içermediğinden bu cümleler soru kelimesi+yüklem+nesne ile kurulur. What did happen after the 9/11 attacks? (11 Eylül saldırılarından sonra ne oldu?) Where did you sleep last night? (Dün gece nerede uyudun? ) When did you cook the bread? (Ekmeği ne zaman pişirdin?) Why did the dog bite you? (Köpek seni neden ısırdı? ) How did you find your job? (İşini nasıl buldun? ) Who painted the wall? (Duvarı kim boyadı?)!!! Dikkat edilecekler: Soru cümlesi ve olumsuz cümle kurulurken geçmiş zaman çekimi yardımcı fiilde kullanılır, fiil mastar olarak kalır: Did you play the Play Station 2? (Play Station 2 oynadınız mı?) My brother didn't drink a coffee this morning but I drank.(erkek kardeşim bu sabah bir kahve içmedi ama ben içtim. ) PAST CONTİNUOUS TENSE (Geçmişte yarıda kesilen eylemler) Past Continuous Tense geçmişte yarıda kesilen uzun olayları anlatmak için kullanılır. Daha uzun olan eylemi yarıda kesen eylem genelde Simple Past tense ile ifade edilir. S+WAS/WERE+Ving+OBJECT EXAMPLES: I was studying lesson.(ders çalışıyordum.)
They were drinking tea when I arrived. (Ben vardığımda çay içiyorlardı.) She was smoking when I saw her.(onu gördüğümde sigara içiyordu.) I was watching TV when she called. (O aradığında televizyon seyrediyordum.) When the phone rang, she was writing a letter. (Telefon çaldığında mektup yazıyordu.) While we were having a picnic, it started to rain. (Piknik yaparken yağmur yağmaya başladı.) Sally was working when Joe had the car accident. (Joe araba kazası geçirdiğinde Sally çalışıyordu.) USE 1Specific Time as an Interruption (Geçmişte belirli bir zamanda yapılan eylem)birinci kullanımda geçmişte başka bir olayla kesilen eylemlerde Past Continuous Tense kullandığımızı söylemiştik. Bunun yanında geçmişte belirli bir anda yapılan eylemden bahsederken de Past Continuous Tense kullanılabilir. Last night at 6 p.m., I was eating dinner. (Dün gece saat 6'da yemek yiyordum.) DİKKAT! Simple Past Tense'de kullanılan zaman ifadeleri eylemin tam olarak başlama veya bitiş zamanını belirtir. Past Continuous Tense'de ise, belirtilen zaman eylemin başlangıcı veya bitişini değil, yalnızca o anda eylemin yapılmakta olduğunu belirtir. COULD/COULDN T İngilizcede Could, geçmişte bir şeyin mümkün olup olmadığı ya da birisinin bir şeyi yapma becerisinin olup olmadığını anlatırken kullanılır. Rica, istek, izin gibi durumlarda da ingilizcede could kullanılabilir. OLUMLU CÜMLE S+COULD+V1+OBJECT I could play football very well when I was in my 20s. (20 li yaşlarda iken çok iyi futbol oynayabiliyordum.)
I could swim when I was 4 years old.(4 yaşındayken yüzebiliyordum.) My sister could talk when she was 15 months old.(kız kardeşim 15 aylıkken konuşabiliyordu.) I could speak Chinese when I was a kid.(çocukken çince konuşabilirdim.) I could sleep in the car. (Arabada uyuyabilirdim.) He could be wrong. (Yanılıyor olabilir.) OLUMSUZ CÜMLE S+Couldn t+v1+object My grandfather couldn't swim. (Büyük babam yüzemezdi.) Yesterday, I couldn't lift the couch by myself.(dün kanepeyi tek başıma kaldıramadım.) He couldn t climb the tree. (Ağaca çıkamadı.) We couldn't play tennis. (Biz tenis oynayamayız.) We couldn' t learn how this event happened. (Bu olayın nasıl olduğunu öğrenemedik.) I couldn' t get the tea stain out of the shirt. (Çay lekesini gömlekten çıkaramadım.) I couldn t play football. (ben futbol oynayamazdım.) SORU CÜMLESİ Could+S+V1+Object Could I ask you a personal question?(sana kişisel bir soru sorabilirmiyim?) Could I turn on the light?(işığı açabilirmiyim?) Could you please help me? (Bana yardım edebilir misiniz?) Could I ask you to pass the salt, please? (Tuzu bana vermeni rica edebilir miyim?) Could you please speak louder? (Lütfen daha yüksek sesle konuşabilir misiniz?) Could I see menu please? (Lütfen menüyü görebilir miyim?) Could you listen to me? (Beni dinleyecek misin?)
ME TOO/ME NEİTHER Me too: Bu yapı karşımızdaki kişi eğer olumlu bir cümle bir cümle söylemişse ve biz ona katılıyorsak bunu ''me too'' yapısını kullanarak gösteririz. Example A:I did laundry(ben çamaşır yıkadım.) B:Me too( ben de) A:She watched that movie.(o film izlemiş.) B:Me too(ben de) It s my dream, too Me neither: Bu yapı karşımızdaki kişi eğer olumsuz bir cümle bir cümle söylemişse ve biz ona katıldığımızı belirtirmak istiyorsak ''me neither'' yapısını kullanırız. Example: Jack:I don't believe that.(buna inanmıyorum.) Mary:Me neither.(ben de.) Ali :I won't finish my homework tonight.(bu gece ev ödevimi bitiremeyeceğim.) Merve:Me neither.(ben de.) SO THAT/SUCH THAT So ve such yapıları sonuç cümleleri oluştururlar. Such bir sıfattır. Bir isimden önce gelen sıfattan önce kullanılır. So ise bir zarftır ve sıfatlardan önce kullanılır.
S+Such+a/an+adjective/+noun+that S+So+adjective+that Example: The meal is so good that it worths the money.( bir yemek ne kadar iyiyse o kadar pahalıdır.) Hakan is so slim that I blow he fly.( Hakan o kadar zayıf ki üflesem uçar.) I am so nervous that I can't speak fluently.(o kadar gerginim ki akıcı bir şekilde konuşamıyorum.) She is so beautiful that Steven falls in love with her.(o kadar güzel ki Steven ona aşık.) She is such a beautiful girl that everybody look her.(o kadar güzel bir kız ki herkes ona bakıyor.) He is such a funny boy that the girls always laugh him.(o kadar eğlenceli bir çocuk ki kızlar ona her zaman gülüyor.) He is so homeworking that he takes good marks.(o kadar çalışkan ki iyi notlar alıyor.) The girl wa so pretty that I fell in love with her.(kız o kadar güzel ki ona aşık oldum.) I use such a tennis racket that I can easily shoot back. (Öylesine bir tenis raketi kullanıyorum ki, arka vuruşları rahatlıkla yapabiliyorum.) Mary is so beautiful that every man likes her.(mary öyle güzel ki her erkek ondan hoşlanır.) I am so tired that I cannot explain now. (Öyle yorgunum ki şu an açıklayamayacağım.) It was such a good movie that I have watched it twice. (Öyle güzel bir film ki iki kere izledim.)
He is such a successful employee that he earns much more than the others. (Öyle başarılı bir çalışan ki diğerlerinden çok daha fazla kazanıyor.) He spoke for such a long time that people began to fall asleep. (Öyle uzun konuştu ki, millet uyuklamaya başladı.) ADJECTIVES Formation Of Negative Sıfatlara bazı ön ekler veya sonekler ilave edilerek olumsuzluk anlamı verilir. Bunlar un-, in-, im-, ir-, il-, dis- ön ekleriyle yapılır. UN: Happy-mutlu Unhappy-mutsuz Necessary-gerekli unnecessary-gereksiz Clean-temiz unclean-kirli Kind-kibar unkind-kaba DİS: Respectful-saygılı disrespectful-saygısız Honest-dürüst dishonest-yalancı Loyal-sadık disloyal-sadık olmayan Obey-itaat eden disobey-itaat etmeyen İN: Formal-resmi informal-resmi olmayan Direct-doğrudan indirect-dolaylı Active-hareketli inactive-hareketsiz Expensive-pahalı inexpensive-ucuz
İR: Regular-kurallı irregular-kuralsız Responsible-sorumlu irresponsible-sorumsuz İM: Mortal-ölümlü immortal-ölümsüz Practical-elverişli impractical-elverişsiz Possible-imkanlı impossible-imkansız Mobile-taşınabilir ammobile-taşınmaz İL: Logical-mantıklı illogical-mantıksız Literate-talihli illiterate-talihsiz Legal-yasal illegal-yasal olmayan İN CASE in case bir bağlaçtır ve iki cümleyi birbirine bağlar. Bir şey olma ihtimaline karşın şunu yaptım, şunu yapacağım derken ihtimaline karşı, olursa diye anlamlarına gelir.. İn case present (future) Take your umbrella in case it rains. (Yağmur yağması ihtimaline karşı şemsiyeni al.) I will take a notebook in case I need to take notes. (Not almaya ihtiyacım olursa diye yanıma bir defter alacağım.) Take this hamburger in case you get hungry(hamburger al acıkabilirsin.) We are going to take a city mapin case we get lost. (yanına şehir haritasını al kaybolabilirsin
SO THAT so that bir bağlaçtır ve iki cümleyi birbirine bağlar. Bu bağlaç amaç anlatır. Bir işi neden yaptığımızı veya yapacağımızı anlatırken kullanılır. Türkçe ye -sın diye -ki böylelikle olarak çevrilir. Present so that can/will I will send my son to England so that he can learn English. (İngilizce öğrenebilsin diye oğlumu İngiltere ye göndereceğim.) It s raining. Take your umbrella so that you don t get wet. (Yağmur yağıyor. Şemsiyeni al ki (böylelikle) ıslanmayasın) I opened the window so that the wind could come in (Rüzgar içeri girebilsin diye pencereyi açtım) PREFER PREFER / WOULD RATHER Genel olarak hayatta neyi tercih ettiğinizi ifade ederken "prefer" kalıbı üç farklı şekilde kullanılabilir. Example. I prefer football to basketball (Futbolu basketbola tercih ederim) I prefer city to country (Şehiri köye tercih ederim) I prefer to drink tea (Çay içmeyi tercih ederim) I prefer drinking tea to drinking coffee(çay içmeyi kahve içmeye tercih ederim) I prefer swimming to riding. (ben yüzmeyi sürmeye tercih ederim.)
WOULD RATHER "would prefer" kalıbı genel tercihelirimiz değil, belirli bir durumda neyi tercih ettiğimizi ifade ederken kullanılır. Would you prefer coffee or tea? (Kahve mi alırsınız, çay mı?) I'd prefer to stay at home rather than go to the cinema tonight(bu gece sinemaya gitmektense, evde kalmayı tercih ederim)! Would rather cümlesinde tercih edilmeyen başka bir seçenek varsa iki seçenek arasında that kullanılır. Would rather dan sonra gelen fiil hiçbir ek almaz I would rather go skiing. (kayağa gitmeyi tercih ederim.) I would rather sunbathe than swim.(güneşlenmeyi yüzmeye tercih ederim.) I would rather go by car. (Arabayla gitmeyi tercih ederim.) I would rather stay at home. (Evde kalmayı tercih ederim.)! Would rather yapısının olumsuz formu would rather not dır. She would rather not study French. (fransızca çalışmayı tercih etmem.)