HALİS [ATAKSOY] DİYARBAKIR TARİHİNDE KOMUK ELİ



Benzer belgeler
TARİH BOYUNCA ANADOLU

13. YY. DA ARAMİ KAVİMLERİ BET ZAMANİ: Qir ülkesi halkı daha Emar metinlerinde görülmeden önce, Arami kavimlerine eski Kaŝiyari Dağı olan Tur Abdin

SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

8. SINIF T C İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ

SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

MİLLÎ SAVUNMA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜK MÜZESİ

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

ŞANLIURFA YI GEZELİM

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş

Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat

TERCÜME-İ HALİMDEN BİR HÜLASA.

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Arap Yarımadasından Mezopotamya'ya gelen Sami kökenli bir kavimdir.

Sayın Hava Kuvvetleri Komutanım, Kıymetli konuklar,

SİVEREK'TE TARİHİ ESERLER VE CAMİLER

ATATÜRK ün Balmumu Heykelleri

8. BÖLÜM TÜRK MÜZECİLİĞİ 3. DÖNEM EĞİTİM AMAÇLI KULLANIM İÇİNDİR İBRAHİM TUNÇ SİPAHİ

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer

Yazar Administrator Perşembe, 26 Nisan :25 - Son Güncelleme Cumartesi, 19 Mayıs :22

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 5.ders. Dr. İsmail BAYTAK. İlk Türk Devletleri TABGAÇLAR

PRT 403 Geç Asur-Geç Babil Arkeolojisi. 8. Sanherib Dönemi (Siyasi tarih, mimari ve kabartmalar).

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

AKDENİZ İN KUCAĞINDAKİ TARİH ;MAMURE Kapıdaki gişeye yaklaşıp kaleye girmek için ücret ödemek istedim. O sırada gişede oturan hanım görevlinin

Osmaniye Belediyesi Osmaniye Kent Konseyi Eğitim, Kültür ve Sağlık Meclisi Sayfa 44

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN ASKERLİK HAYATI

PRT 403 Geç Asur-Geç Babil Arkeolojisi

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. "dipnot

MİLLİ MÜCADELE TRENİ

URARTU UYGARLIĞI. Gülsevilcansel YILDIRIM

MAĞARALARI VE YERLEŞİM ALANI

Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

TEMEİ, ESER II II II

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER

9 EYLÜL 1922 BAKİ SARISAKAL

IV.HAFTA XX.YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU

HELLENİSTİK DÖNEM UYGARLIĞI 9.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. (Diadokhlar Dönemi ve İPSOS SAVAŞI)

SURUÇ İLÇEMİZ. Suruç Meydanı

İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MISIR UYGARLIĞI İRAN UYGARLIĞI HİNT UYGARLIĞI ÇİN UYGARLIĞI DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

PRT 403 Geç Asur-Geç Babil Arkeolojisi

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

PERVARİ İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları

İÇİNDEKİLER... SAYFA NUMARASI 1. Genelkurmay Başkanlığının Afyon ve Kocaeli mıntıkalarındaki duruma dair 3 Ekim 1921 tarihli Harp BELGELER

Ocak 1995: Nehri yüzerek geçen Çeçen gerillalar Rus tankını imha etti

Gezi, 4 gece konaklama 5 gündüz şeklinde olacak. Gidiş: Havayolu ile İstanbul - Bosna, Dönüş; Üsküp - İstanbul olacak. 5 Ülke 12 vilayet gezilecek.

UNUTULAN SAVAŞLAR / KUTÜ L-AMMARE ZAFERİ


Skyros adasında Robert Brooke nin mezar taşındaki yazı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

BİRECİK REHBER KİTAP. Birecik Turizm Envanteri Projesi T.C. BİRECİK KAYMAKAMLIĞI 2011

ANADOLU TOPRAKLARINDA MEHMETÇİĞİN İMZASI: SİPER HATLARI

SAYFA BELGELER NUMARASI

GÖÇ DUVARLARI. Mustafa ŞAHİN

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Sınıf [ B-PİSA ] 1. Dönem - 1. Uygulama

SÜHEYL ÜNVER ARAŞTIRMA MERKEZİ RESSAM HOCA ALİ RIZA BEY KOLEKSİYONU KONSERVASYONU

Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir.

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Parlar saçların güneşin rengini bana taşıyarak diye yazıvermişim birden.

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

BİRECİK İLÇEMİZ Fırat ta Gün Batımı

YUNAN'A BEŞ BEŞ BAKİ SARISAKAL

Yermük Kampı'nda IŞİD-El Kaide Çatışmaları

İÇİNDEKİLER... SUNUŞ III

KURTULUŞ SAVAŞINDA BİR VATANDAŞIMIZIN UÇAK BAĞIŞI

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

KURTULUŞ SAVAŞI KARTPOSTALLARI MEHMED İN HİKAYESİ *

Resim-2 Genelkurmay başkanlığı, Eskişehir - Afyon hattına yerleşen düşmanın savunma ve berkitme faaliyetleri ile bulunduğu bölgede daha fazla

SAMSUN BÜYÜKŞEHIR BELEDİYE BAŞKANI YUSUF ZİYA YILMAZ & SAM-DER Avusturyada yaşayan Samsunlular Derneğinin

1-MERKEZ TEŞKİLATI. A- Hükümdar B- Saray

Ilgın Sahip Ata Vakıf Hamamı. Lala Mustafa Paşa Külliyesi ve Cami. Ilgın Kaplıcaları. Buhar Banyosu

2. Enver Paşa. 3. Rıza Tevfik Bölükbaşı

8, Safsaf sokak Emirrân Tel Ağustos Muhterem Bey Efendi

COĞRAFİK UYGARLIKLAR. Mezopotamya ya kurulmuş devletler: Sümerler, Akadlar, Babiller, Assurlar ve Elamlılar dır. SÜMERLER AKADLAR ASSURLAR BABİLLER

TARSUS DA BİR GÜN...BELKİ DE İKİ... Adanalılar...Mersinliler...Gaziantep, Hatay ve Osmaniyeliler...Türkiye nin gezmeyi sever insanları...

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ.

20 Derste Eski Türkçe

Evrensel Bakış Açısı. Fransız Taburunu Esir Alan

Başlangıç Meridyeni ve Greenwıch - İstanbul

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER BÖLGEMİZİ TANIYALIM TESTİ. 1- VADİ: Akarsuların yataklarını derinleştirerek oluşturdukları uzun yarıklardır.

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük DİRİLİŞİN DESTANI: SAKARYA

Sultan Abdülhamid Han hakkında 7 itiraf

İnebolu' nun büyük tonajlı gemileri barındıracak büyük bir limanı yoku.

ETKİNLİKLER/KONFERSANS

BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Kafiristan nasıl Nuristan oldu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47


1) Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yazım yanlışı yapılmamıştır?

Kent Devleti nden Akdeniz İmparatorluğuna: İtalya da Fetih ve Genişleme

Sakarya ili kültür ve turizm bakımından önemli bir potansiyele ve çeşitliliğe sahiptir. İlde Taraklı Evleri gibi

Transkript:

HALİS [ATAKSOY] DİYARBAKIR TARİHİNDE KOMUK ELİ

Çeltüt Matbaacılık Sanayi ve Ticaret A.Ş. İSTANBUL 1988

HALİS [ATAKSOY] DİYARBAKIR KOMUK ELİ TARİHİNDE Yayma Hazırlayan : YILMAZ ATAKSOR

Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyyetin yüksek tecellisine sahne oldu. Bu sahne yedibin senelik en derin bir Türk beşiğidir Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Komuklar bir zamanlar bütün Küçük Asya'ya sahip olan Hitit İmparatorluğu'nun çekirdeğini teşkil etmişlerdir. MASPERO Historie Ancienne Des Peuples de l'orient C. 3 sayfa 110 HALİS Beyin ruhuna, Sadece Binyetmişbir Malazgirtle damgamızı vurmadık. ONDAN binlerce yıl önce Biz, Biz gene bu topraklardaydık. Yılmaz ATAK SOR NOT : ÇANAKKALE RAPORU çıktığı zaman HALİS Bey'in soyadının bulunmayışı bazı okurlar tarafından sorulmuştu. Kendisi 1933 yılında öldüğü zaman henüz kanun yoktu. Bu itibarla isim almadan vefat etmiştir. Halis Bey ATAK- SOY ismini çok sever ve torunlarına bu ismin konulmasını İsterdi. Soyadı kanunu çıkınca henüz torunları da yoktu. Vereseleri ATAKSOY'u soy isim olarak almışlardır. Şimdi kendisinin mezar taşında HALİS ATAKSOY yazılıdır. Ne yazik ki nüfus memurlarının o devirdeki hatalı yazışları (Y) harfi yerine (R) harfini yazmaları neticesi vereseleri hâlâ ATAKSOR olarak bilinmektedir. VII

Saygıdeğer, Cemal KUT AY Beyefendiye, Muhterem efendimiz, Bu kitapçık : aile dostluğu ve zatı âliniz gibi ağabeyliğinden şeref duyduğumuz Ord. Prof. Zeki Velidi TOGAN'ı rahmetle anarken, büyük Türk düşünürü Ziya GÖK ALP'in manevi huzurunda eğilerek HALİS Bey'in doğum yeri, KÜTAHYA'11 ve ölüm yeri olan UŞAK'lı hemşehrilerine ve bütün Türk Milliyetçilerine ithaf olunur. IX

«y Türk Milleti! Sen yalnız kahramanlık ve cengâverlikte değil, fikirde ve medeniyette de insanlığın şerefisin. Tarih, kurduğun medeniyetlerin sena ve sitayişleriyle doludur. Mevcudiyetine kasteden siyasî ve içtimaî amiller birkaç asırdır yolunu kesmiş, yürüyüşünü ağırlaştırmış olsa da, onbin yıllık fikir ve hars mirası, ruhunda bakir ve tükenmez bir kudret halinde yaşıyor. Hafızasında binlerce ve binlerce yılın hatırasını taşıyan tarih, medeniyet safında lâyık olduğun mevkii sana parmağıyla gösteriyor. Oraya yürü ve yüksel! Bu senin için hem bir hak, hem de bir vazifedir» *. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK *) Türk Tarihi Anahatiarı Methal kismı. 1931 İstanbul Devlet Matbaası, sayfa : 74. XI

KİTAP VE YAZARI İÇİN BİRKAÇ YAPRAK... Halis Bey (Kör Halis) 1292 (M. 1876) yılında Kütahya'da doğdu *. Babası Aydınlıoğlu Hamlacı Muhtar, annesi Germiyanoğullarından Havva Naime'dir. Harp Okulunu bitirdikten sonra, subay olarak katıldığı Türk ordusunda önce Trablusgarb - Balkan - Çanakkale ve sonra Millî Mücadele'de Fransız cephesinde (Diyarbıkar- Mardin - Urfa - Siverek), Menzil Mıntıka Müfettişliği hizmetinde bulundu. Diyarbakır'da bulunduğu yıllarda, daha önceleri tanıştığı Ziya Gökalp'in çıkardığı Küçük Mecmua'da makaleler yayınladı. Bunlar, «Diyarbakır Tarihinde Komuk (Koummoukh) Eli» île «Diyarbakır Abideleri» dir. Bu kitap, «Diyarbakır Tarihinde Komuk Eli» isimli makalelerin, Halis Bey'in arşivindeki notlarla karşılaştırılıp tetkik edilerek ve bazı ilâveler yapılarak hazırlanması sonucu meydana gelmiştir. Kitabın yayın hayatına sunulduğu şu günlerde, Halis Bey'in diğer makalelerinden ve yine arşivindeki notlarla kontrol edilerek ve gereken eklerle meydana gelen «Diyarbakır Abideleri» de yayına hazırlanmış bulunmaktadır. Halis Bey «Diyarbakır Abideleri» isimli bu makalelerin başlangıcında; «Bunları müteveffa Van Berchem ile refiklerinin neşrettikleri *) Sayın Şevket Beysanoglu, «Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları» (Ankara 1978) isimli eserinde (c. 3, s. 41), Halis Bey'i Elaziz'li olarak göstermiş ve «Levazım Binbaşı» olduğunu yazmıştır. Kendilerinin izni ile şu küçük düzeltmeyi yapmak isteriz : Halis Bey'in doğum yeri Kütahya, ölüm yeri Uşak'tır. Piyade Binbaşısıdır. XIII

«Amida» ** kitabındakiler ile karşılaştırdıktan sonra farklı olanları veya kitapta bulunmayanları neşretmeyi düşünüyorduk. Fakat şu güne kadar Amida'nın bir nüshası elimize geçmedi. Şark tarihinin bazı karanlık köşelerini aydınlatabilecek bu kitabelerin neşri zamanı geldiğini Ziya Gökalp Bey bir daha ihtar buyurdular. Bu nüshadan itibaren Ulu Cami'e ait kitabeleri sıra ile neşre başlıyoruz», demektedir. Kitap haline gelecek olan makaleler ne yazık ki bir ekten mahrum kalacaktır. Bu makalelere ait Halis Bey'in kendi çizdiği çizgi - resimler ile statik hesapları gösteren küçük, zımbalı defter, bir tetkik için varislerinden isteyen merhum Prof. Bediî Şehsuvaroğlu'nun vefatından sonra, üniversitedeki masası ile evindeki kütüphanesi arasında kaybolmuş bulunmaktadır. Onun için Diyarbakır Abideleri isimli kitap, küçük not defterindeki çizgilerden ve hesaplardan mahrum olarak yayınlanacaktır. Halis Bey, «Komuk Türkleri'nin Tarihi» kadar bu kitabelere de çok önem vermiş ve kültür âlemine sunulmasını arzulamıştı. Nitekim notları ile makalelerinin bir yerinde: «Bu sayılarını verdiğimiz kitabe ler Camii avlusunun garp dıl'ını (köşesini) teşkil eden ve esasen harab iken azimkar kumandanımız Cevap Paşa (Çobanlı) hazretleri tarafından cami kütüphanesi makamına kaim olmak ve Sarı Abdurrahman Paşa Kütüphanesi ile bir çatı altında umumî bir kütüphane şekline konmak maksadı ile üstü kapattırılan binanın müzeyyen yüzündeki altlı ve üstlü iki kitabedir. Eski güzelliklerinin muhafazasına çalışılmaması ve yandığı günden beri üstünün kapanmasına hiçbir evkaf memuru tarafından ehemmiyet verilmemesi yüzünden bu kitabelerin çok yerleri yazık ki okunmaz olmuştur. Bu kayıtsızlıkla kimbilir kaç yıl sonra bu yazıların izleri bile kalmayacak ve değerli olan bu eserleri belki de çocuklarımız göremeyeceklerdir» demektedir. Onun vefatından hemen sonra, sayın Basrî Konyar'ın yazmış olduğu, 1936 yıllarında Diyarbekir vilayeti tarafından bastırılan «Diyarbekir Tarihi/Diyarbekir - Kitabeler» isimli 3 ciltlik eserin meydana çıkması, Halis Bey' in yakınışını dîndirmiş ve ruhunu taziz etmiştir, sanırız. Basri Konyar bu eserinde: «Şark kadim milletleri hakkında belli başlı mehazlar Maspero ile P. Morgan'dır. Ülkenin ilk kurunlar tarihi için elimize geçen eserlerde Maspero'yu baş mehaz edinerek meydana getirilen Addeşer'in «Kelt ve Asur Tarihi» ile Ziya Gökalp'in çıkardığı «Küçük *) Amida. Heiderberg 1910. Hazırlayanlar: Max Van Berchem - Josef Strzygowski - Gertrude L. Bell. XIV

Mecmua'da İntişar eden Halis'in makaleleridir» diye yazmakta, yine Amida'ya ek yazısının altında: «Bu yazılar vaktiyle Binbaşı Halis tarafından okunup Küçük Mecmua'da neşredilen Ziya Gökalp Mektebi Müdürü B. Süleyman tarafından okunanlardır»... «Kitabeler bir general tarafından müellife gönderilen fotoğraflar üzerinde okunduğu cihetle kimi hatalara düşülmüştür. Biz hatalı noktalarla «Amida'da bulunmayan bu, adedi yirmiden fazla olan kitabelerin bir kısmını Binbaşı Halis Bey'in «Küçük Mecmua'da neşreyledikleri, iyi tetkik mahsulü olan makalelerinden ve bir kısmım da bunları okumakta tam bir ihtisası bulunan Ziya Gökalp Mektebi Müdürü B. Süleyman tarafından edinip, bu kitabın sonuna ekledik» demektedir. Sayın Şevket Bcysanoğlu, çıkardıkları «Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları» isimlî eserinin 3. cildinin 40. sayfasında: «Küçük Mecmua yalnız fikir ve inkılâp bakımından büyük bir kıymet taşımakla kalmamış, dil ve üslûbu bakımından da çok büyük hizmetlerde bulunmuştur. Küçük Mecmua'nın 14. sayısından itibaren başlayıp 15 sayı devam eden «Diyarbekir Tarihinde Komuk Eli» ve 24 ilâ 32. sayılarında çıkan «Diyarbekir Âbidelerinden» adlı, şehirdeki kitabelere ait Halis Bey'in yazıları da birer ciddi emek mahsulüdür» diye bahsetmektedir. İşte bu makaleler, Halis Bey'in arşivindeki notlarıyla karşılaştırılarak, eksik yerlerin ilavelerle tamamlanarak, bu kitaptan sonra, yayına hazsrlanmıştsr. Bunlardan başka, 1975 yılında yayımlanan «Çanakkale Raporu» nun 2. cildi ile katılmış olduğu bütün savaşlara ait hatıraları ve arşivinde bulunan «Gazneliler - Harzemşahlar» ve ayrı bir ölçü ve metodla yazıldığı söylenen «Türkler'in Kökü ve Harsları» ile «Ziya Gökalp'in Mektupları» nı da yayın dünyasına sunmak arzu ve programı içinde bulunuyoruz. Çok önceleri, 1941 yılında, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından varislerinden istenip tetkik edildikten sonra, lisanının eski olduğu ve bazı eksikliklerin bulunduğu söylenilerek iade edilen «Herodot Tarihi» müsveddeleri ise bir hatıra olarak kütüphanesinde saklanmaktadır. Ömrünü savaş meydanlarında geçiren ve 57 yaşında hayatını tamamlayan Halis Bey doğu ve batı lisanlarına vakıf bir askerdi. Son derece mütevazi olan bu zat o nisbette de kahraman bir askerdi. Miralay ( = albay) Şefik (Aker) Bey'in, Çanakkale'de, Mustafa Kemal Paşa'mn yerine 19. Tümen Komutanı olarak tayini üzerine boşalan 27. Alayın Alay komutanlığına getirilmişti. Birbirleriyle halef «selef olan Halis Bey için Miralay Şefik Bey, (Çanakkale - Arıburnu Savaşları ve 27. Alay) isimli eserinin 55. sayfasında : «Her iki taraf muannidane bîr- XV

birine mukavemet etmeye ve başkaldırmaya başladı. Tabur komutanı vaziyeti nazik gördü. Bu sırada kolunun pazu kısmından yaralandı. Çok kıymetli ve şeci olan tabur kumandanı Yüzbaşı Halis, yaralı olduğu halde dahi sağ cenahını bu tehlikeli vaziyette bırakmak istemedi. Ve bir müddet bekledi. Fakat kaybetmekte olduğu kan sebebiyle ve arkadaşlarının ısrarı ile geriye, sargı mahalline gitmeye mecbur kaldı. Fakat geriye gitmezden evvel subay arkadaşlarına 57. Alay buraya gelinceye kadar haberci neferden başka hiçbir kimsenin geriye bîr adım atmamasını ve icap ederse hepsinin orada ölerek mevzilerini terk etmemelerini tembih etti ve söz aldı» demektedir. 27. Alay'ın o vakit çok genç subaylarından olan «zabit» namzedi merhum Mucip Kemalyeri'de «Çanakkale Ruhu Nasıl Doğdu ve Azerbaycan Savaşları» isimli eserinde, Halis Bey'in kahramanlığından övgüyle bahsetmektedir. güyle bahsetmektedir ve şöyle söylemektedir : «Arıbumunda bulunduğumuz sıralarda muharebenin tesiri artık bizim taraf içinde kendini göstermeye başladı. Dakikalar ilerledikçe, mücadele bütün manasıyle dehşet ve ehemmiyet peydah ediyordu. Bu sırada tabur komutanımız Uşaklı Halis bey geldi. Henüz yirmi yaşındaydım. Onun gelişi benim için imdat kuvveti oldu. Düşmanın vaziyetini tetkike başladı. Vaziyetin lehimize olduğuna dair bir kanaati olmadığını yüzünde okumak mümkündü. Bana durum muhakemesi yaptıktan ve emir verdikten sonra, Düşman herhalde Deniz'e dökülecektir, dedi. Gittikçe sararan yüzünden ve bakışlarındaki kuvveti kaybolan gözlerinden bir mana çıkarmak istiyorum. Fakat bunun için çok düşünmeye ve sebep aramaya lüzum kalmadı. Sol kolunun haki kumaşı yavaş, yavaş kızarıyor ve parmaklarının ucuna kan damlaları birikiyordu. «Yaralanmışsınız» dedim. «Şimdi değil, sizin bölüğe gelirken yolda oldu. «Sıhhiye çavuşu» diye bir defa seslenebildim. Beni susturdu ve hemen ilave etti. «Asker yaralandığımı duymasın. Avcı hattında durumu tetkik etti, bu tetkikin ne kadar sürdüğünü kestiremedim. Fakat kumandanımın her geçen dakika içinde yattığı yerde bile takatsizliğinin artmakda olduğunu hissettim. Bize karşı çok XVI

manalı ve müphen bakışları vardı. Anlıyordum ki yalnız bırakmak istemiyordu. Tabur komutanımızı haddinden fazla tatmin ve temin etmeye çalıştım. Fedakâr kumandanımın yavaş, yavaş müşteri olmaya ve bize emniyet etmeye başladığını hissediyordum. Biraz sonra sesi toklaştı. «Katiyen geriye çekilmeyiniz, size derha! takviye kuvveti göndereceğim» bu emri müteakip, bir neferin yardımı ile yavaş yavaş geriye doğru inmeye başladı.» Bir tarih etüdü kitabının başlangıcına yukarıdaki cümleleri almamızın sebebi, onun Türk milliyetçiliğini yalnızca fikir ve yazı sahasında değil, fiiliyatta da gösterdiğini belirtmek içindir. Halis Bey Millî Mücadele den sonra arzusu ile emekli olmuş ve memleketi olan Kütahya'nın (o günlerdeki) kazası olan Uşak'ta belediye mühendisliği vazifesinde bulunmuştur. Uşak'a o devirde yapılması hayal dahi edilemeyecek beledî hizmetler ifa etmiş; şehrin alt yapısını tanzim ve yollarını asfaltlama gayretini, devrin Belediye Reisi merhum Alâattin Tiridoğlu ile elele vererek yürütmüşlerdir. Alâattin Tiridoğlu, sonraları Kütahya Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdiği zaman, meclis reislerinden Nuri Conker'in Halis Bey'i sık sık sorduğunu ve kendi zamanlarında yetişen kıymetli askerlerden biri olduğunu söylediğini, dostlarına naklet mistir. Diyarbakır'daki Komuk Türkleri'ne dair bilgilere, tarihî makale, kitap, ansiklopedi ve benzeri eserlerde pek az veya hiç rastlanmayışından, bu yazıların/makalelerin kitap halinde basın âlemine çıkması mecburiyeti doğmuştur. Bu kitap aynı zamanda vatanımızda oynanmak istenen oyunlara ve tarih yarışı yapma küçüklüğünde bulunan «Ermeni Coğrafyacılığı» komedisine bir ihtar olsun için de çıkarılmıştır. Bu yazılar aynı zamanda bazı kişilerin tarihlerini ve menşe'/kökenlerini iyi bilmemeleri sonucu, Halis Bey'in, kitabının bir yerinde dediği: «Komuklar, soydaşları Kimmerler (Kimaklar) tarafından yağma ve tahrip edildiği güne kadar varlığını korudu ve ancak bundan sonra bu bölgede Komuk adı işitilmez oldu. Şimdi Kafkasya'da yaşayan ve halis Türkçe konuşan Komuklar'ın bunların akrabası olmaları kuvvetle muhtemeldir. Biz bu sayfalarda, bu unutulmuş ilk tarihi bulabildiğimiz kadar toplamak istedik ki, Komuklar'ın bu ilk tarihi aynı zamanda Diyarbakır'ın en eski tarihidir» sözlerine kulak vererek ruhunu taziz etmek, Diyarbakırlılara karşı duyduğu hayranlığı ve vefa duygusunu dile getirmek için de hazırlanmıştır. Nihayet bu «kitapçık» Türk' XVII

ün milattan binlerce yıl önce, bu topraklarda var olduğunu bilmeyenlere öğretmek için de çıkarılmıştır. Türk-İslâm Sentezine herşeysiyle bağlı olan Halis Bey, geceleri dahi çalışarak Uşak yollarını asfaltlama hizmetinde bulunduğu sıralarda zatürre hastalığına tutulmuş ve kurtulamayarak 8.8.1333 yılında hayata gözlerini yummuştur. Uşak'ın Bozkirlı mezarlığına defnedildikten sonra, buranın istimlakinde, naaşı alınarak şimdiki kabristanın girişinin sol yanındaki aile mezarlığına bırakılmıştır. «Diyarbakır Tarihinde Komuk Eii'nîn basın alanına çıkmasında, vakti ile Halis Bey'in yanında askerlik yapmış olan; kendisinin ve çevredekilerinin şahsından çok istifadelerde bulunduğunu bizlere anla* tan; böylelikle kitabın yayınlanmasında manevi payı bulunan ve Amerika'da hayatını yitiren Torna Başaranlardı anarken, makaleleri eski harflerden yeni harflere geçirip daktilo etmek suretiyle, kitabın meydana gelişinde büyük hizmeti geçen Alâattln Eser ile bu yazıların çıkmasında destek ve teşviklerini esirgemeyen İstanbul Üniversitesi tarih doçentlerinden Dr. Ali İhsan Gencer'e; önsözün yazılmasını, «en iyi varisleri yapabilir» uyarı ve dileklerinde bulunan Dr. Rıfat Uçarol'a ve Çeltüt Matbaası A.Ş.'ne : Her türlü gayreti ile, bizzat baskıya hazırlanışında büyük emeği olan Muhittin Salih Eren'e teşekkürlerimizi borç biliriz. Yalnışlıklar, eksiklikler ve bazı yerlerin okunamayışindan dolayı doğmuş olan boşluklar için okurlarımızdan bizi bağışlamalarını dileriz. Yılmaz ATAKSOR XVIII

Halis Bey'in Albümünden Birkaç Resim. / 4 Resim 1 Halis Bey, Milli Mücadele Yıllarında, Diyarbakır'da menzil kumandanlığı hizmetinde bulunduğu sıralardaki resmi.

Resim 2 Halis Bey, Çanakkale'de 27. Alayın Komutanlığını yaptığı sıralardaki bir resmi. XX

X Resim 3 27. Alayın Arıburnun'da düşmanın kaçışından sonra siperlerin önündeki subaylar. 1 Miralay Şefik Bey (19. Fırka K.) f 2 Binbaşı Halis Bey (27. A. K.).

Resim 4 27. Alayın subaylarının Çanakkale Arıburnun'daki komutanlarının resmi. Miralay Şefik Bey, 2 Binbaşı Halis Bey, 3 Binbaşî Cemil Bey. XXII

Resim 5 Haüs Boy, Çanokkaie, Anburnu, Kabatepe'deki Bomba sırtında maiyetindeki subaylarla birlikte (X işaretli). XXIII

X Resim 6 - Milli Mücadelede, Cenup cephesinde arkadaşlarıyla birlikte (Soldan üçüncü).

Resim 7 Halis Bey'in Milli Mücadele yıllarında Diyarbakır'da bulunduğu günlere ait resmi. (Sağ başta oturan zat]. Resim 8 1920 yıllarında Harran. XXV

Resim 9 1920-21 yıllarında Urfa şehrinin görünüşü. Halis Bey'in oturduğu yer ve kütüphane. Resim 10 Uşak Belediye binasının 1930'iu yılları. Halis Bey'in Belediye Mühendisliği yaptığı zamana ait binanın köşesindeki resmi (Yılancı Hanı).

Resim 11 Halis Bey'in Uşak'ta Belediye Mühendisliği yaptığı yıllan ve son resmi. 1876-8.8.1933. XXVII

DİYARBAKIR TARİHİNDE KOMUK ELİ El - Cezîre harabelerinden çıkarılan yazılı taşlar ve tuğlalar, Asur ve Kaide (= Keldaniye) tarihlerindeki karanlık noktaları aydınlattığı sırada, Diyarbakır vilâyetinde de Asur krallığı zamanında bir Komuk Eli'nin varlığını ortaya koydu. G. Maspero, eski doğu kavimlerinden bahseden meşhur tarihinde bu Türk Eli'nin, Diyarbakır vilâyetini tamamiyle kapladıktan başka Fırat'ın öte tarafına da taşdığını küçük bir harita üzerinde göstermiş oluyor (c. 2, s. 599) ve buna bağlı olan kabileleri de sayıyor. Batman ve Savur sularından Maraş yanlarına; Gölcük 1 ten Viranşehir ve Derik güneyindeki ovanın başladığı yerlere kadar geniş bir alana yayılan Komuk Eli, zamanın en büyük fatihlerini kendi istiklâllerine saygı duyduracak derecede kudretliydi. Bu kuvvet onun (Komuk Eli'nin) daima kendi «millî» hükümdarları idaresinde, bağımsız veya yarı bağımsız yaşamasını ve altı yüz yıl kadar yukarı el-cezîre'ye ıhâkim kalmasını sağlamıştı. Hatta Asurlular'ın en müteşebbis imparatoru olan III. Tiglat Pileser bile Asur devletine bağlı bütün ülkelere Asurlu vali ve kumandanlar tayin ederek hepsini Asur vilâyetleri haline çevirdiği halde, Komuk Eli'nin o zamanki (MÖ. 744) hükümdarı Gustaşpi'yi kendi topraklarında bağımsız olarak bırakmış ve yalnız belirli bir vergi almaya devam etmekle yetinmişti (a. e. c. 3, s. 49, 249). Bundan daha sonraki Asur imparatoru II. Sangon (MÖ. 710)'un şimdiki Malatya (= Mel itene) ve havalisini Komuk prensi Mutallu'ya bırakmış olduğu da tarihte yazılmıştır (c. 3, s. 252). Bundan da Komuk Eli'nin son günlerinde bile küçülmüş değil, aksine daha büyümüş olduğu anlaşılıyor. 1

Komuk la r tarihte Asur imparatorluğu ile beraber ve bel.ki de daha önce yer aldı. Milâttan önce 608 yılında Ninova (= Ninive) tahribinden >bir kaç ay önce mukaddes şehir Harran ve oradaki Sin mabedi, Komuklar'ın soydaşları Kimmerler (= Kimaklar) tarafından yağma ve tahrip edildiği güne kadar (c. 3, s. 516) varlığını korudu ve ancak bundan sonra bu havalide Kornuık adı işitilmez oldu. Şimdi Kafkasya'da yaşayan ve halis türkçe konuşan Kormmuklar'ın, bunların akrabası olmaları kuvvetle muhtemeldir. Biz bu sayfalarda, bu unutulmuş ilk Türk tarihini, bulabildiğimiz kadar toplamak istedik ki, Komuklar'm bu ilk tarihi aynı zamanda Diyarbakır'ın da en eski tarihi demektir. Eski zamanlarda su, dağ, şehir ve yer isimleri şimdikilere hiç benzemiyor. Bu tarih, okuyucular tarafından iyice anlaşilabilsin diye, olayların hikâyesine başlamadan önce Komuk Eli'nin o zamanki coğrafya ve etnografyası hakkında bazı bilgiler vermeye lüzum gördüm. Bu tafsilâtı bir harita üzerinde işaret edenler, o devrin eski bir haritasını edinmiş ve tarihî olayları bu harita üzerinde kolayca takip ederek kavramış olurlar. Komuk Eli'ni üç parçaya bölen Fırat ve Dicle nehirleri, bu yerlerde eski zamanlardan beri boşu boşuna akmakta ve bu sulardan bugün olduğu gibi, o günlerde de yalnız nakliyat için istifade edilmekte idi. Pek sert aktığı için Dicle'ye «ok» manâsına İdiglat, Fırat'a da «sil», «sel» manâsına Bu-ra-nu-nu / Purattu dertlerdi. Dicle'yi teşkil eden iki koldan Ergani suyunun eski adı bilinmiyorsa da kuzeyden inen Sibene/Zibene koluna Supnal/Supnat adı veriliyordu ki, bunun o zamanlardan beri adı değişmemiş demektir. Her devir için büyükçe bir engel teşkil eden Batman suyuna «Mani» deniliyordu. Hanik suyu vadisi «Bulyani» adıyla anılmakta ve o devirlerde bile mühiım bir geçit teşkil etmekteydi.

Seyhan deresinin ismi sanıldığına göre «Lıriciya» idi. Savur suyu ile diğer suların ve Gölcük dediğimiz uzunca gölün o zamanki adlarını bilmiyoruz. Fırat havzasını Dicle havzasından ayıran dağların hepsine birden Kaşyari diyorlardı (Bu dağlara Yunanlılar zamanında Mazı manâsına «Masyos» denirdi. Kaide ve Asur tarihi, bunu «Masa/Maşa» şeklinde yazmıştır). Bu isim Kervançemen dağlarından Midyat'a kadar uzanan ve el-cezîre ovasına hâkim olan bütün dağlan gösteriyordu. Asıl Karacadağ'i teşkil eden yüksekliğe «Ohiro» denirdi. Maden ovası kuzeyindeki «Mihrab» ve «Behru» dağlarına Ankanya ve Yanarı/Yanarı" gibi adlar verili yordu. Lice'nin kuzeyindeki dağlar Manni/ = Mauna diye anıhyordu. Nipur şimdiki Beşiri kazasında Rıdvan ile Batman suları arasında Dicle'ye hâkim Asit/ = Aşıt dağını gösteriyordu. Komuık Eli'nin kuzey ve doğu taraflarındaki bütün toprakla* ra, Karadeniz ve Kızılır-mak'a kadar, Asurîler genel bir isim olarak Nairi/ Nayri diyorlardı. Sözünü ettiğimiz dağlarla suların şekil verdiği yerler, ora- Jarda oturan kabilelerin adlarını alıyorlardı. Karacadağ'ın üstünde ve eteklerinde Subartilar, Nirfoolar, Neberdunlar yerleşmişlerdi. NirboSar ile Neberdunlar Karacadağ'da Subartılar'a halef olmuş görünüyorlar. Ne zaman ve ikimin tarafından yapıldığı bilinmeyen Diyarbakır şehri, pek eski zamanlardan beri Amida/Amidi/Amid adıyla Subartrlar'ın ve Komuk El'i'nin mühim bir merkezi idi ve sağlam duvarlarla da çevrilmişti. Asur hükümdarlarının zalimlerinden birisi, asilerin bu şehir duvarları dibinde kazıklandığından fakat yine de şehri zaptedemediğinden bahsetmiştir iki bu olay, inşa ve ikmali II. Konstantin ve haleflerine isnat olunan şimdiki surdan daha önce Amida'nm yine peık sağlam duvarlarla çevrilmiş olduğunu gösteriyor. Şehrin Kaideliler tarafından yapıldığı ileri sürülüyorsa da Kaldeliler'in en kudretli hükümdarı o

olan Salvaray zamanında bile, imparatorluğun sınırlan Mazı ve Karacadağ'ın kuzeyine geçmemiş olduğundan, burasının Hititler 1 in yani Hatay Türkleri'nin Emat (?) kabilesi tarafından yapılmış olması zanm hakikata daha yakın görünür. Amid ismini Süryani dilindeki «beşik» manâsına «âmid»ten ve «el-cezîre'nin en uzak yeri» manâsında, arapça «amed»den getirenler vardır ki bu, kelimeye bir 'manâ bulmak merakından başka bir şey değildir. Diyarbakır ismi bize, M.Ö. 158 yılında bu havaliye gelen Benî Bekir kabilesinden kalmıştır. Bu ismi «Bakire Meryem» e mensup bir manastıra nisbetle «Deyri Bakire» veya «Darı Bakira» nın «dar» kelimesinden çıkaranlar da eksik değildir. Nirbo/Neberdu/lar, Karacadağ'ın güney yamaçlarını ve şimdiki Viranşehir 'kazasını işgal ediyorlardı. Üç sıra duvarla çevrili, pek kuvvetli bir şehir olan Telia/ = Til-H/ = Telâ, Nirbolar'ın en büyük şehri ve merkezi idi. Ve şimdiki Viranşehir bu şehrin yerindedir. Neberdunlar/Nirdonlar/Karacadağ doğusunda Ortaviran'a doğru yerlerde otururlardı. Bunların merkezleri de dört sıra duvarla çevrilmiş Madra şehri idi. Bu şehir şimdiki Mirhızir/Mirhıdır kalesinin bulunduğu yere düşüyor ve ihtimal ki bu kaledir. Madra semtlerinde M.Ö. 870 yıllarına doğru Ura/Urna adlı büyük bir şehir zikrolunuyorsa da yeri belli değildir. Derik kasabasının ve doğuya daha yakın olarak Mardin şehrinin bulunduğu yerde «Ardupa» adında büyükçe bir kasaba gösteriliyor. Amida'nın 28 kilometre kadar doğusunda, Dicle'nin güneyinde ve Sevik yakınındaki Kerh köyü ile civar harabelerin yerinde Toşhan/ = Toşhane namiyle pek meşhur bir şehir vardı ki, Akpınar'dan görünen Tavşan Tepe'nin, adını buradan aldığı zannolunuyor. Toşhan, önceleri önemsiz bir yer iken Asur hükümdarları bu havaliyi istilâ ettikleri zaman burasını tahkim etmiş ve mabedlerle süslemişler ve Dicle'nin kuzeyine geçmek için burasını hareket merkezi kabul etmişlerdi. O zamanlar istilâ orduları için bu havalide Dicle'nin iki geçidi vardı : birisi burada, diğeri de Amida'nın kuzeyinde idi. Savur taraf- _ 4 _

lama Hamana ve Beşiri havalisine Dirra/Dirya/ = Darya deniliyordu ve şimdiki Savur kasabası Şura/ = Suru ismi ile o zaman da mevcuttu. Meyyâfarikin'in kuzey taraflarında İşpilibriya denilen sağlam bir kale vardı ki yeri iyi bilinmiyor. Batman suyu kaynaklarına Karya/ = Harya ve İsua deniliyor ve ikisine birden Kuvartas adı da veriliyordu. Lice kazasında Hataro adlı bir şehir vardı. M ad en ovası Alzular/ = Alziler'e aiddi. O zamanın pek meşhur bir şehri olan Damdamuza kasabası ile Urarhinas şatosu, Maden ovası arazisindeydi. Bunların yeri de doğru olarak bulunamıyor. Urarhinas şatosu Yanarı dağının tepesindeydi. Supnat suyu ile Fırat arasında Tel al u namında bir kasaba olduğu anlaşılıyor ve bunun da Gölcük havalisinde bulunduğuna ihtimal veriliyor. Diyarbakır'ın batı taraflarına Purro-Kuzzi ve Siverek taraflarına Halzi-Luka/ = Halzi-Dipka deniliyordu. Şupriya denilen, üzümü ve şarabı bol, hayvan bakımından zengin bir kasaba, bazıları tarafından bugünkü Çermi'k'in yerinde gösteriliyor. Halzi-Luka'nın merkezi olan ve bir kalesi bulunan Kinabu şehri de Siverek şehrinin yerine konuluyor. Şimdi Birecik denilen Til-Barsip kasabasının kuzeyinde Fırat'ın dirsek teşkil ettiği yerlere yani Rum Kale havalisine Şuap ve bunun kuzeyinde, Dicle'nin öte tarafındaki yerlere, Samsat/ = Simsat cihetlerine de Urume deniliyordu. Komu'k Eli güneyinden Bit-Adini ve Bit-Bahyani ile sınırlı idi; Bit-Adini özellikle Fırat ile Papih (= Belin) ırmağı arasındaki yerlerdi. Şimdiki Urfa havalisine Tul-Adini/ = Tu<l-Abni derlerdi. Harran bu tarafların en büyük ve mukaddes şehri ve Sin tapınağının merkezi idi. Urfa ( Ruha) şehri daha meydanda yoktu veya ehemmiyetsiz bir yerdi. Bit-Bahyani; Habur suyundan Karmış denilen Cağ-Cağ suyuna kadar olan yerlere yâni Resülayn havalisi ile bunun doğu ve batı taraflarına denilirdi. 5

Komuk Eli bu topraklar içinde doğuda ve kuzey-doğuda Kirhular ile sınır dostu ve müttefik idi. Şimdiki Harput sancağında, sanıldığına göre Hitit soyundan bir takım kabileler oturuyorlardı. Malatya taraflarına Hani- Galbat deniliyordu. Koımuklar, bu taraftan Milidiler, Musikiler ve Muşkiler'in kabilesi gibi görünen Kaşkiler ile hem-hudut idi. Bu kabileler Hitit uruğa mensup idiler. Güney sının yani el-cezîre ovası, muhtelif isimlerdeki Aramî kabilelerin gezip dolaştıkları yer idi. Komuk Eli'ne ve civarına ait diğer bir çok isimler daha varsa da bunlar sırası geldiklerinde anılacak ve izah edilecektir. Komuk Eli'nin bu isimleri İranlılar'ın ve İskender'in istilâlarından itibaren hemen ortadan siliniyor ve yerlerine az-çok veya tamamen farklı başka bir sürü isimler konuyor. Şimdilik bunlardan bahsedecek değiliz. Komuklar, bir zaman bütün Küçük Asya'ya sahip olan Hitit İmparatorluğu'nun çekirdeğini teşkil etmişlerdi (Maspero, c. 3, s. 110). Bunların kıyafetleri, örf ve âdetleri, orduları, siyasi ve»millî idareleri, kısaca sosyal durumları hakkında bilgi bulunuyorsa da Hitit uruğunun temeli olduklarına bakılırsa Hititler'e aid uygarlıkta bunların da payları olmak gerekir. Diyarbakır vilâyetinden başka yerlerde çok gördüğümüz höyükler (= yapma tepeler), Komuklar'ın bir çok medenî eserlerini şimdilik bizden saklıyorlar. Asıl Komuklar'ın tarihi, yazık ki M.Ö. 1070 yılından itibaren bilinmeye 'başlıyor. Asuriler, asıl Komuklar ile bundan önce temas edemediklerinden, Asur kitabeleri Komuklar'ın daha eski zamanları için aradığımız malûmatı veremiyorlar. Asıl Komuklar, Asurîler ile daha önce temasta bulunmamişlarsa da Komuk topluluğuna biraz sonra giren Supartilar'ın (bunlar ihtimal Kabartaylar'dır. Çerkezistan'daki Kabartaylar da 6

aslen Kırım'dan çıkmış bir Türk eli'dir) Kaide ve Asurlular'Ia tşmasları ve münasebetleri hemen M.Ö. 1370 yılında ve belki daha önce başlamıştı. Bu tarihte Asur İmparatorluğu tahtını işgal eden Asur-Uballit'in, o sırada Mazı dağlarından Fırat yakınlarına ve ihtimal iki Fırat'a kadar Habur ile Belih suları arasındaki yerlerde oturan Supartılar'i, Asuriye'nin hüküm ve nüfuzu altına aldığı; Budilo'nun (yaklaşık M.Ö. 1360 yılından 1290 yılına kadar hüküm sürmüştür) Suparti toprağından Habur suyunun Fırat'a döküldüğü noktaya doğru uzanan yerleri sulh karşılı* ğı olarak Kaide devletinden -kopardığı; I. Rammanirari'nln (yaklaşık M.Ö. 1310 yılından 1290 yılına kadar hüküm sürmüştür) de Supartiler'e karşı savaşlarda muzaffer olarak Yukarı Dicle'ye yerleşebildiği ve seleflerinin, Supartiler üzerinde kurmuş oldukları nüfuz ve hakimiyeti takviye eylediği kayıtlıdır iki, tarihin bu üç kaydından Supartiler'in bir zamanlar sınırı Habur suyuna (Resülayn'deki Tel-Halef kazılarında bulunan bir dostum bana o taraflarda Hititler'in hâkimiyetinden ve Mabara adlı birisinin Tel-Halef'te Hitit ikrah olduğundan bahsetmiştir iki, Hititler'in bu eserlerini orada, toprak üstüne çıkarılmış olarak da kendim gördüm) dayanan ve belki bu suyun doğusuna da geçen Hitit İmparatorluğu'nun doğu hududunda Kaldeliler'e (karşı biüleşmişken Hitit Devleti'nin parçalanması üzerine yabancı 'komşularının hücumları ve Ramımanirari ordusunun şiddetli darbeleri önünde ovayı büsbütün bırakarak Mazı dağlarına ve yukarı Dicle vadisine çekilmeye mecbur bulunduğu anlaşılıyor. Asuriler tarih sahnesine çıktıkları zaman eski Büyük Hitit İmparatorluğu'nda birlik ve beraberlik (kalmamıştı. Gerçi asıl Hatti (= Hatay) uruğu Toros dağlan güneyinde Sacir vadisinde yine varlık göstermekte devam ediyor ise de esasen birer kıra! selâhiyetini haiz valiler, artık hemen birbirini tanımaz olmuş; bu koca devlet küçük küçük emirliklere ayrılmıştı. Bunlardan Kargamış'a sahip olan en önemlisi, öteki küçük emirlikler üzerinde gerçek bir hegemonya kurmak istiyor ve «Hatti Hüküm- 7

darı» unvanını takınmak hakkını kendisine mahsus kılıyordu. Ötekiler de normal olarak bunu çekemiyorlar, bu yüzden aralarında uyuşmazlıklar hatta çarpışmalar eksik olmuyordu. Kendisini «müstakil» gören her küçük Hitit Eli, yakınındaki ufak elleri zorla tabiyeti altına alarak hepsinin üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışmaktan vazgeçmiyordu. Komuklar'ın Fırat batısına taşmalarının ve Malatya bölgesindeki Muşkiler'in de Kaşkiler'Ie birlikte bunları kovmak ve yerlerini almak için uğraşnnalannm sebebi bunda aranmalıdır. İşte Asuriye, Komuk Eli'ne böyle zayıf ve buhranlı bir za* manda tecavüze başlamış ve bir aile kişileri arasında bile her türlü mantıkî düşünce ve hareketleri unutturan böyle günlerde, kabileleri hatta kişileri birbirine düşürerek onları, gittikçe daha çok parçalamak, güçsüz bıraktıktan sonra kendisine tabi olmaya mecbur etmek istemişti. Asur hükümdarları bu teşebbüsleriyle Supartiler'in bir zaman için soydaşları Komuklar'la birleşmelerine mani olmuşlar ve kendilerini bir aralık Supartiler'in ımetbu'u olarak da tanıtmışlardı. Komuklar ile Supartiler'in güçsüz ve halsiz zamanlarında buralara saldıranlar yalnız Asurlular değildi. Hitit İmparatorluğu tebası iken şimdi hâkim olmaya çalışan Aramî kabileleri bu sırada meydanı boş bularak Dicle vadisine doğru yaklaşmaya başlamışlar ve Supartiler'in bıraktıkları yerleri ellerine geçirmek için bunları kovalamaya ve Asuriye ile yarış etmeye kalkışmışlardı. Aramî kabilelerinin bu maksat uğrunda Kirhular'Ia ve o zaman Toşhana civarında bulunduğu anlaşılan Rurriler'le aralarının bozulmuş olduğu tarihte kayıtlıdır. Asuriye tahtında I. Rammanirari'ye halef olan I. Salmanasar (yaklaşık M.Ö. 1290 yılma kadar hüküm sürmüştür) bu saldırgan Aramîler'i birer birer vurduktan sonra, onların tarafını tutmuş olan Kirhular'ın ve Rurriler'in üzerine yürümüştü. Hatta 8