1. basım: 2010 11. basım: Haziran 2015, İstanbul Bu kitabın 11. baskısı 1 000 adet yapılmıştır.



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HÂLÂ HARİKA

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Bilmece ŞİPŞAK BİLMECELER DEYİM VE ATASÖZLERİ. 2. basım. Resimleyen: Ferit Avcı

DESTANLAR VE MASALLAR. Samed Behrengi KÜÇÜK KARA BALIK. Masal. Çeviren: Haşim Hüsrevşahi resimleyen: Mehmet Sönmez

Tanşıl Kılıç ŞEKERLİ SİNEK. Resimleyen: Vaghar Aghaei

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

Bilgin Adalı HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mustafa Delioğlu SÜMBÜLLÜ KÖŞK

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Tanşıl Kılıç. Roman ŞEKERLİ SİNEK. 12. basım. Resimleyen: Vaqar Aqaei

ŞEHİRLERE ALIŞAMADI Sabahattin Ali nin Şehirleri

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

İletişim Yayınları 2472 Çağdaş Türkçe Edebiyat 426 ISBN-13: İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2017, İstanbul

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ORMANDAKİ DEV. 4. basım. Resimleyen: Reha Barış

küçük İskender THE GOD JR

MATBAACILIK OYUNCAĞI

MİRKET NİNELER. Parti Veriyor

Cem Akaş BUMBA İLE BİBU. Resimleyen: Reha Barış

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

ECE TEMELKURAN İÇ KİTABI

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

ZİYA OSMAN SABA CÜMLEMİZ BÜTÜN ŞİİRLERİ

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Benimle Evlenir misin?

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Koray Avcı Çakman. Öykü FLAMİNGO GÜNLÜĞÜ. 1. basım. Resimleyen: Reha Barış

Delal Arya HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mert Tugen YEDİ DENİZLERDE 2. 2 Basım İSKELET SAHİLİ NDEKİ SIR

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut GÜNAYDIN! GÜNAYDIN! Resimleyen: Burcu Yılmaz

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 6 (ΔΞΙ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ASLAN KRAL KORK. Resimleyen: Sedat Girgin

ORTA HAZIRLIK TÜRKÇE ORTAK SINAVI Açıklamalar GRADE. (20 Aralık 2015, Pazar)

Mehmet Ali Aktar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

5 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, fiziksel özelliklerim nelerdir? Vücudumuzun bölümleri ve iç organlarımız nelerdir? Ne işe yarar?

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

KIRMIZI KANATLI KARTAL

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR. Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak)

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

KURUCULARIMIZDAN SAYIN CEMİL PARMAN ANISINA

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Can Göknil. Öykü ORMANDAKİ ARKADAŞ

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

ikonu bir yeşilçam (ev dekorasyon)

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Akıllı Kral Süleyman

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

7AB 2 nd SEMESTER TURKISH FINAL REVIEW PACKET. 1. A: Adın ne? B:... a) Adım Alex b) Adın Alex c) Adımız Alex d) Adları Alex

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Çetin Öner. Roman GÜLİBİK. Çeviren: Aslı Özer. 26. basım. Resimleyen: Orhan Peker

Pırıl pırıl güneşli bir günde, içini sımsıcak saran bir mutlulukla. Cadde de yürüyordu. Yüzü gülümseyen. insanların kullandığı yoldan;

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

1. SINIF TÜRKÇE. Copyright YAZAR Ahmet KÜÇÜKAYDIN Hacer KÜÇÜKAYDIN. KAPAK TASARIMI Resul KÖSE. DİZGİ - SAYFA TASARIMI Resul KÖSE

BİN YILLAR BOYU AZİZ İSTANBUL

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

Yapı Kredi Yayınları Canlar Ölesi Değil / Demet Taner. Kitap editörü: Murat Yalçın. Düzelti: Filiz Özkan. Tasarım: Nahide Dikel

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Güzel Kraliçe Ester

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Güzel Kraliçe Ester

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

tellidetay.wordpres.com

Transkript:

2

CAN DÜNDAR LÜSYEN 3

2010, Can Sanat Yayınları A.Ş. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. 1. basım: 2010 11. basım: Haziran 2015, İstanbul Bu kitabın 11. baskısı 1 000 adet yapılmıştır. Ka pak ta sarımı: Ayşe Çelem Design Kapak resmi: Lüsyen in portresi (Aşiyan Müzesi, İstanbul) Ka pak baskı: Azra Matbaası Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi D Blok 3. Kat No: 3-2 Topkapı-Zeytinburnu, İstanbul Sertifika No: 27857 İç baskı ve cilt: Ayhan Matbaası Mahmutbey Mah. Devekaldırımı Cad. Gelincik Sokak No: 6 Kat: 3 Güven İş Merkezi, Bağcılar, İstanbul Sertifika No: 22749 ISBN 978-975-07-1233-3 CAN SANAT YAYINLARI YA PIM VE DA ĞI TIM TİCA RET VE SA NAYİ A.Ş. Hay ri ye Cad de si No: 2, 34430 Ga la ta sa ray, İstan bul Te le fon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33 can ya yin la ri.com/9789750712333 ya yi ne vi@can ya yin la ri.com Sertifika No: 31730 4

CAN DÜNDAR LÜSYEN < > 5

6

1 Mayıs 1912, Brüksel Aşk, adeta randevulaştı onlarla... 1912 de, Brüksel baharında... Türk sefaretinde görevli Mısırlı ataşenin yemek davetinde... Mahmud Sabit Bey, evinde ağırladığı sefir Abdülhak Hamid e sarışın konuğunu, Maria Lucienne Sacre, diye takdim etti. Hamid, vaktinin çoğunu geçirdiği Londra dan Belçika Kralı nın resmî kabulü için gelmişti. Yemeğe, saraydaki davetten dönüşte uğramıştı. Üzerinde üniforması vardı; yakasında nişanlar parıldıyordu. Ama Lüsyen, nişanlardan daha göz alıcıydı. Korsajının oyuğuna yerleştirdiği gül demeti, siyah tafta elbisesinin üzerinde kartopu gibi gülümsüyordu. Hamid, genç kızın elini tuttu, zarafetle dudaklarına götürdü; havai kıvılcımlar saçan gözlerine baktı ve, Müşerref oldum, dedi. Lüsyen, sağ elindeki busenin ürpertisiyle yemek salonuna doğru yürürken, on sekizlik bedeninden fışkıran tazeliği ve yayılan ıtrı da sürükledi peşi sıra... Bir de Hamid in bakışlarını... Bir süredir gönül eğlendirdiği Mısırlı Mahmud Sabit Bey, ona Hamid den öyle çok bahsetmiş, onu öyle methetmişti ki... O, insanların en yakışıklısı, en zarifi ydi. Lüsyen daha görmeden, Türk edebiyatının Şair-i Âzam ı - nın *, bu güzel anka nın cazibesine kapılmış, kendisini * Büyük Şair. Hamid, yaşadığı dönemin en büyük şairi kabul ediliyordu. 7

tanıştırması için genç ataşeyi sıkıştırmaya başlamıştı. Lakin Sefir Bey, Brüksel e nadiren uğruyor, çoğunlukla Londra da bulunuyordu. Bu yüzden tanışma için epeyce beklemek gerekmişti. Şimdi, buna değdiğini düşünüyordu. İlk temasın yarattığı mıknatıs etkisi derhal kendini gösterdi. Hamid, salonun bir köşesinde elçilik mensuplarıyla sohbet ederken gözleriyle onu aradı. Aradığı bir çift gözün de kendisinde olduğunu fark edip hemen o tarafa doğru seğirtti. Köşede ayaküstü şarap içerek sohbete koyuldular. Hamid, leziz bir Fransızca ve çocuksu bir merakla genç kızı soru yağmuruna tuttu. Meuse lü bir Valon kızıyım, dedi Lüsyen... Belçikalı olan annesi, evine bağlı, tutumlu, güzel bir kadındı. Aslen Fransız olan ve Liège de bir kömür madeninde ustabaşılık yapan babasına karşı saygıyla karışık bir korku duyardı. Ayrıca erkek kardeşleri de vardı. Liège de tipik bir küçük burjuva ailesinin melez kızıydı yani... Liseyi bitirdikten sonra bu tutucu ve sıkıcı kasaba dan yüksek tahsil hazırlığı için Brüksel e kaçmıştı. Burada en çok annesinin yemeklerini ve reçellerini özlüyordu. Hamid, Sizin gibi bir hanım Brüksel de yalnız mı? sorusuyla genç kızın sevgilisi olup olmadığını anlamaya çalıştı. Etrafında pervane gibi uçuşan erkeklerden bahsetmedi Lüsyen... Sadece, Sözlüyüm, dedi, ailesinin evlenmesi için baskı yaptığından yakındı ve karşı atağa geçti: Ya siz? Siz evli misiniz? Hamid, son eşinden daha yeni ayrıldığını söylemedi. Onun yerine, Eşimi kaybettim, dedi. Başlarını öne eğip kederle sustular. 8

On sekizlik Lüsyen, gece elbisesi içinde biraz daha olgun görünüyordu; altmışlık Hamid, resmî üniforması içinde biraz daha genç... Abdülhak Hamid, Lüsyen le tanıştığı yıllarda. Genç kız, yüreğinde ilk heyecana benzer bir çarpıntı hissetti; yaşlı adam, nicedir unuttuğu bir yangının göğsünün altında alev aldığını... Aralarındaki büyük yaş farkına rağmen aynı dili konuştuklarını anlamışlardı. Lüsyen, Hamid e mükemmel Fransızcasını neye borçlu olduğunu sordu: Hayatta ne öğrendiysem kadınlardan öğrendim, diye gülümsedi Hamid, Buna Fransızcam da dahil... 9

Henüz on yaşında iken ağabeyi ile birlikte Fransızca kursu için Paris e gönderilmiş, orada ev sahibesinin on iki yaşındaki kızı Lucie ye âşık olmuştu. Büyüyünce evlenmeye karar vermişlerdi. Fransızcayı hocalardan ziyade, bu güzel kız öğretti, dedi Hamid... Karşısındaki genç kızın üslubundan onun da ana dilinde bir edebiyatsever olduğunu hissetmişti. Üstelik İngilizceyi, Almancayı, İtalyancayı da çok iyi konuşuyor; tazeliği kadar dil hâkimiyeti, zekâsı ve ilgi alanının genişliğiyle de Şair in başını döndürüyordu. Lüsyen ise şairane sözler ve jestlerle konuşan bu ışıltılı ve kibar adamın kendisine bahşettiği yakınlıktan gururlanmıştı. Gece boyunca adeta kendilerinden geçerek ve çevredekileri görmezden gelerek siyasetten, şiirden, hatta hükümetten maaşlı bir şair olmanın garipliğinden konuştular. Daha birkaç hafta önce, Kuzey Atlantik te bir buzula çarparak 1517 yolcusuyla batan Titanic, gündemin gözde konusuydu. Hamid bunun, İtalyanların Türklere karşı açtığı haksız savaşa seyirci kalan İngiltere ye Tanrı nın verdiği bir ceza olduğunu söyledi. Gülüştüler. Sohbet derinleştikçe, aralarındaki hayranlık alevi biraz daha harlandı. Ara sıra elde kadehle yaklaşan konuklar, yerli yersiz sorularla sohbetlerini bölse de Hamid onları kibarca geçiştirip yeniden sevgili küçüğüne dönüyordu. Herkesin saygı gösterdiği adamdan saygı görmek, gencecik Lüsyen i büyülüyordu. Göğsünde nişanlar parıldayan haşmetli sefir, bir yeniyetmeyi şairane kelimelerle iltifata boğuyor; bu iltifatlar, gümüş tepside art arda ikram edilen kristal kadehlerde çalkalanarak genç kızın başını döndürüyordu. Beşinci kadehin sonunda Lüsyen, gözlerinden saçtığı masumiyetin çapkın muhatabında mayaladığı hazzı mükemmelen fark ederek işaretparmağını şarap kadehinin 10

geniş ağzında usulca gezdirdi ve, Uzun mücadelelerden sonra aileme şahsi istiklalimi kabul ettirdim, dedi. Hürriyetten sarhoşum... Bunu öylesine şuh bir edayla söylemişti ki, Hamid in gözleri kamaştı. Şaraptan ziyade, kulağına fısıldanan sözlerin cüretinden sarhoş oldu. Sohbet sırasında davetlilerden biri, Lüsyen in bedenini sarmalayan siyah elbiseye dikkat çekti: Siyah, buralarda matem rengidir; sizse çok gençsiniz, dedi. Lüsyen kendinden emin bir edayla cevapladı: Pastel renkler giyen yaşıtlarımdan ayrılmak istedim. Hamid, işi renklere bırakmadan, zihninde onu yaşıtlarından ayırmıştı bile... Kadında siyahı niçin sevdiğini, bir çocukluk hatırasıyla anlattı: Delikanlı olup evlenmeye karar verdiği yıllarda beşik kertmesiyle nişanlanmışlardı. Düğün hazırlıkları yapılırken annesinin yalıda topladığı hanımlar ne giyeceklerini konuşuyorlardı. Herkes kıyafetini tarif ederken bir genç kız, Ben o gün karalar giyeceğim, demişti. Öylesine mahzundu. Hamid bu masumane jesti karşılıksız bırakmamış, ânında nişanı bozup karalar giyen kız la evlenme kararı almıştı. Anlatılan hatıradaki ima, herkesin dikkatini çekti. Ben siyahı, hiçliğin rengi olduğu için severim, dedi Hamid... Sonra da Lüsyen in kara elbisesinde açmış ak gül demetini süzerek bir mısra mırıldandı: Şems olmasa güller de olur bunda siyeh-ten... * Bu okuduğunuz bir şiir mi? diye sordu Lüsyen... * Güneş olmasa güller de olur burada siyah tenli... 11

Evet, dedi Hamid; Fransızcaya tercüme etti. Siz mi yazdınız? Evet. Hemen buracıkta mı? Hayır. Uzun yıllar var ki bir şey yazmıyorum. Neden? Söyleyecek bir şeyim kalmadı da ondan... Oysa söylenecek şey, her daim vardı. Zor olan, söylenecek kişiyi bulmaktı. Zaman, bu hükmü doğrulayacaktı. 12

2 O sıralar masallara inanırdım. Bütün o akşam boyunca ve geceyarısına doğru, tıpkı masallardaki gibi, kaderin bana vaat ettiklerinin, sonsuz bir cazibe ve benzersiz bir ahenkle bana doğru yaklaştığını gördüm. Şehzadem genç değildi, lakin gençliğin kendisiydi. Latif tebessümünde, koyu gözlerinin tatlı ve yumuşak parıltısındaki gençlik... Letafetinin süslerini bozmadan, yılların çiçeklendirdiği ayrıcalığı ebediyen muhafaza eden gençlik... Tabiatın seçkin çocuklarına bahşettiği, tahribi imkânsız gençlik... (...) Bense hürriyet sarhoşuydum. Hürriyet! Bardak dolusu içtiğim tehlikeli şarap... Şarap ne kadar kıymetli olursa olsun, kadehin dibinde bir tortu bırakır. Bu tortuyu karıştırmaktan sakınmak lazım geldiğini anlayamayacak kadar gençtim. Daha tecrübeli olsaydım, icabına göre, bu içkiyi daha ihtiyatla içerdim. Şeffaf bir billura adeta dinî bir heyecanla boşaltır, uzun uzun parıltısına dalar, aşkla dudaklarıma götürmeden evvel güzel ıtrını doya doya koklardım. Bambaşka hareket ettim. Hakkımda hüküm vermeye kendini ehil sanan eski kafalıların fikrince kendimi serbestliğin havasına gözü kapalı kapıp koyuveriyor yahut fenalığın cazibesine yeniliyordum. Kendi halime bırakılmıştım. Hareket tarzımda serbest, her türlü baskı ve kontrolden kurtulmuş durumdaydım. 13

O zamana kadar bana kesinkes ve manasızca yasaklanan ve işte orada kendisini bana sunan bakir âlemi hırsla arzuluyordum. 14

3 Mayıs 1912, Brüksel Yemeğin ertesi günü tekrar buluştular. Sonra her gün buluştular. Hamid, bunca yıldır görevli olduğu Brüksel i doğru dürüst görmemişti bile... Sık sık Brüksel den Londra ya gittiği söyleniyordu. O düzeltiyordu: Ben sık sık Londra dan Brüksel e gelirim. İlk günden ısınamadığı bu şehre, şimdi on sekiz yaşında bir kızın gözleriyle bakacak, sevmeye çalışacaktı. Lüsyen onu şehrin kalabalığından kaçırıp Cambre Ormanı na götürdü. Kır kafelerinde birlikte çay içip yemekler yediler. Parkın gölgelerinde, birbirine denk olmayan adımlarla saatlerce yürüyüp hayatlarının sevinçli ve kederli kırıntılarını ortaya döktüler. Bitmek bilmez sorularla zevklerini karşılaştırıp müşterek noktaların fazlalığına şaştılar. Dışarıdan bakanlar, şık bir dedenin, tatlı tatlı konuşarak yetişme çağındaki torununu gezdirdiğini düşünebilirdi. Ama ne gam! Onlar böyle hissetmedikten sonra... Hiç bitmesin istenen bu saatlerin bir kıvamında ikilinin ahenksiz adımları birbirine uydu ve yaşlı sefir, âşık şaire dönüşüp genç kızın elinden tuttu. Ellerinden evvel, yürekleri tutuşmuştu zaten... O an, birbirlerine itiraf etmeden, bunun ilelebet sürecek bir bağ olduğuna adeta iman etmişlerdi. Lüsyen, upuzun hayatını kısa mısralarla özetleyen bu romantik adama kısacık ömrünü uzun ayrıntılarla anlattı. Bir yandan da şehrinin en sevdiği köşelerini gezdirdi. 15

Hamid in ona gösterebilecekleri ise sınırlıydı: Makam odasında raflardaki kitapları, duvarındaki İstanbul gravürleri, bir de yemek odasındaki masanın üzerinde harp nizamında duran kurşun askerleri... Bunlar, onun her gittiği ülkeden alarak biriktirdiği ve her gittiği yere karton kutular içinde itinayla naklettiği oyuncaklarıydı. Onları Lüsyen e takdim ederken bahçeye açılan pencereden elini uzatıp bir dal koparmış, harp alanındaki bir burnun arkasına saplayarak bir koruluk teşkil etmiş, sonra da odadaki askeri ataşeyle, bu ormanın harekâtı gizlemeye yetip yetmeyeceğini tartışıp iki dal parçası daha yerleştirmeye razı olmuştu. Koca bebek, bu oyuncak düşkünlüğüne ağabeyi Nasuhi Bey yüzünden kapılmıştı. Anlattı: Çocukken ağabeyim, odasındaki büyük masanın üstünde kurşundan yapılmış İngiliz, Fransız, Türk askerlerini Hamid in babası Hayrullah Efendi, Bebek teki Hekimbaşı Yalısı nın bahçesinde oğulları Abdülhak ve Nasuhi ile birlikte. (Aşiyan Müzesi, İstanbul) 16

Ruslarla çarpıştırarak Kırım Savaşı nı sahnelerdi; ben de kapı aralığından onun süvari hücumlarını, top atışını, kaleler fethedişini gözlerdim. Askerliğe böylece merak saldım. O zamandan beri nereye gitsem, ordumla giderim. Bunları söylerken yutkundu, gözleri doldu; ağabeyini daha birkaç hafta evvel kaybetmişti. Bu çocuk ruhlu ihtiyar ve onun yaslı gözlerinde yeşeren bahar, Lüsyen i tesiri altına almıştı. Hamid e, neden buradaki görevi başında bulunmak yerine daha çok Londra da kaldığını sordu. Beni aşağılayanları aşağılamak için, dedi Hamid, Maa şımı kesintiye uğratıyorlar. Ben de kendimce direnip iş bırakıyorum. Bu konuda doluydu. Hakkının verilmediğini düşünüyordu. Halbuki kendisinden evvel nice şair, Devlet-i Âli nin ihsanına mazhar olmuştu: Halep valisi sadrazam olunca Nâbî yi yanına almıştı. Öksüz Safa ya Meclis kaleminde görev verilmişti. Şair Âsım ı Maliye de memuriyetle taltif etmişlerdi. Kendisine gelince, maaşından on bir bin kuruş kesip birtakım öküzlerle keçilerin aylıklarına katmış lardı. Belçika sefirliği ne memuriyet kıdemine ne de şimdi herkesin baş tacı ettiği hürriyete halkı hazırlamakla yaptığı hizmete uygun bir mevki idi. Brüksel i ihmali ondandı. Kaldı ki Londra benim ikinci vatanım, dedi. Londra ya hayrandı. Beyti okuyup tercüme etti: Her tarafı şu le-i şevk-ı hayat Yâda, mekabirde de gelmez memat Bu şehrin her yerini hayat şevkinin ışığı sarmış / Ki orda ölüm gelmez insanın aklına, mezarda bile... Bu gri şehre ilk kez 1885 sonunda başkâtip olarak gitmiş, kesintilerle yirmi altı sene geçirmişti. 17

Brüksel renksizdi. Havası kötüydü. Aldığı maaş da yetersizdi. Londra öyle mi ya? Lüsyen, Londra da güneşsiz değil mi? diyecek oldu; bu sefer de Finten den bir replikle cevapladı Hamid: Yıldızlarının çokluğundan güneşin yokluğu hissedilmez. İngiliz başkentinde yaşarken başka yerlere kaçma ihtiyacında değildi. İzlediği oyunlar, dolaştığı yemyeşil parklar, kırlarda, barlarda karşılaştığı kadınlar ona ilham veriyordu. O yüzden salı, çarşamba, perşembe günlerini Brük sel de geçiriyor; haftayı Londra da noktalıyordu. Brüksel, onun için Londra da geçireceği hafta sonunu, biraz da çok arzu ettiği İngiliz Elçiliği ne tayinini beklediği alelade bir duraktı. Laf, ilham kaynağı kadınlardan açılınca Hamid, yemekte anlatmadığı son eşinden söz etti. Çok sevdiği önceki eşini kaybedince, onun acısını unutabilsin diye, ağabeyi Nasuhi nin ısrarıyla, Brüksel e gelmeden Cemile Hanım la evlenmişti. Hemen imam çağırıp beni komşumun kızıyla nikâhladılar. Nikâhlımla Beyoğlu nda bir otele gidip iki gece kaldık. İkinci gecenin sabahı uyandığım zaman ne göreyim: Biçare kız bana yaranmak için elbiselerimi süpürmüyor mu? Bu hale tahammül edemeyip hemen kaçtım, dedi tebessümle... Brüksel e döner dönmez, zaten hiç hoşlanmadığı bu kadına ayrıldığını bildirmişti. Şimdilerde onun nafaka talebiyle uğraşıyordu. Ya şu kaybedilen eş?.. Ciddileşti Hamid... O yarayı da açtı ve cüretkâr itiraflara başladı: Nelly Clower da ilk tanıştıklarında yirmi yaşında bir kızdı. Tilbury Oteli nin yemek salonuna ailesiyle birlikte gel- 18

Hamid in İngiliz eşi Nelly. miş, başında küçük bir şapka, belinde enli bir kemerle Hamid in yemek yediği masanın tam karşısına oturmuştu. O yemekten bir hafta sonra evlenmişlerdi. Evlilikleri yirmi yıl sürmüştü. Sonra? Bütün saadetini zayıf bir ciğer alıp götürmüştü. Vereme tutulmuştu Nelly... Tıpkı Hamid in ilk eşi Fatma Hanım gibi... Brüksel in havası hastalığına yaramadığından elçiliğe tayin edildiğinde eşini İngiltere de, Londra yakınlarındaki Isleworth daki sanatoryumda bırakmak zorunda kalmıştı. Üç yıl boyunca kıl inceliğinde bir ümide sarılarak onun için gidip gelmişti İngiltere ye... Her gidişinde Isleworth Hastanesi Veremliler Koğuşu nda eşini ziyaret etmişti. Sonra 1911 in bir Şubat günü, kollarında ölen Nelly yi İngiliz toprağına vermişti. Kırk bir yaşında ölen eşinin ardından büyük bir eser değil, sadece hüzünlü mısralar yazabilmişti: 19

Sen Nelly, gittin öyle bensiz Gönlüm acaba yaşar mı sensiz... Yaşamıştı. Hem de daha Nelly ölmeden Florance Ashley adlı bir İrlandalı kadınla ilişkiye girmiş, dile düşen bu yasak aşkın, eşinin vefatını hızlandırdığına dair suçluluk duygusunu da derinden hissetmişti. Ne çare ki, yalnızlık korkusu, Hamid de suçluluk duygusundan baskındı. Yalnızlık, Hamid in yalnız başına baş edebileceği bir felaket değildi. Yüreği gibi kalemi de, her daim uhrevi bir rüzgâr a, kendisine ilham verecek bir periye muhtaçtı. O yüzden, tıpkı yıllar önce yine Londra da kaleme aldığı tiyatro eseri Finten de konuşturduğu ruh gibi, daha gözlerinin yaşı kurumadan başka bir kadının koruyucu kucağına atılmış, Nelly nin ölümünden beş ay sonra İstanbul da yeniden evlenmişti. Bu bize dede mirası, dedi Hamid, kabahati genlerine atmış olmanın muzırlığıyla gülerek. Dedemiz Abdülhak Hamid in dedesi Hekimbaşı Abdülhak Molla. (Aşiyan Müzesi, İstanbul) Hamid in babası Hayrullah Efendi. (Aşiyan Müzesi, İstanbul) 20

Molla da benim gibi hırçın ve geçimsiz bir ihtiyarmış. Aldığı hanımı birkaç aya kalmaz boşar, yenisiyle evlenirmiş. Ben, dokuzuncu neneden olmayım. İşlediğim günahlar, hep kadın âlemlerinde işlenmiştir. Bizde, Âşıkı olmayan dilber, hastası olmayan tabip gibidir. Lüsyen, bu samimi itirafnameyi, bu hazin ama aynı ölçüde tedirgin edici tarihçeyi biraz şefkat, biraz endişe ile dinliyor, anlatılanlarda hem Hamid in karakterinden, hem kendi istikbalinden izler arıyordu. Acıyla şevkin, kederle hazzın birbirini takip ederek, hatta yek diğerini besleyerek çoğaldığı bir meddücezir oyunuydu bu; ki başrolünde, yaralarını ancak daha çok hazla sarabilen bir şair oynuyordu. Hamid daha üç ay önce Nelly yi kaybetmesinin ilk yıldönümünde İngiltere ye gidip eşinin mezarına çiçekler koymuştu. O ara eniştesi Sâhib Bey in matemindeydi. Ve şimdi üstüne bir de ikinci baba bildiği, biricik ağabeyi Abdülhalik Nâsuhi Bey in acısı eklenmişti. Azrail, etrafında raks ediyordu. Yaslı yüreği yorulmuştu. Elem, onu en büyük meziyetinden vurmuş, artık yazamaz olmuştu. İşte ömrünün bu kara kışında, bu çileli devrin tam ortasında, mevsimsiz bir ilkbahar gibi çıkagelmişti Lüsyen... Ve Hamid i, yakınlarını gömerken, kendisini de hazırladığı kabirden çekip çıkarmıştı. Zamanla Şair in Londra kaçamakları seyrekleşti. Orada aradığı şey, Brüksel deki bu kızda vardı: İlhamsa ilham; ihtirassa ihtiras... İhtirasla, hatta doyurulmamış bir ihtiyaçla buluşup konuşuyorlardı. 21

22

23