İHVÂN-I SAFÂ RİSÂLELERİ Cilt 3 İdeaAyrıntı Dizisi Ayrıntı Yayınları
Ayrıntı: 748 İdeaAyrıntı Dizisi: 19 İhvân-ı Safâ Risâleleri Cilt 3 Kitabın Orjinal Adı Resâilu İhvâni s-safâ ve Hullâni l-vefâ İdeaAyrıntı Dizi Editörü Burhan Sönmez Editör Prof. Dr. Abdullah Kahraman Yardımcı Editör Prof. Dr. İsmail Çalışkan Çevirenler Prof. Dr. Abdullah Kahraman Prof. Dr. Ali Durusoy Prof. Dr. Metin Özdemir Prof. Dr. Ramazan Muslu Doç. Dr. Murat Demirkol Doç. Dr. Halil İbrahim Şimşek Yrd. Doç. Dr. Ali Avcu Yrd. Doç. Dr. Ömer Bozkurt Yrd. Doç. Dr. M. Fatih Demirci Arş. Gör. Kamuran Gökdağ Yalçın Adalık Yayıma Hazırlayan Özlem Çekmece Bu kitabın Türkçe yayım hakları Ayrıntı Yayınları na aittir. Kapak Görseli NYPL/Science Source/Photo Researchers Getty Images Turkey Kapak Tasarımı Gökçe Alper Dizgi Hediye Gümen Baskı Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No.:244 Topkapı/İstanbul Tel.: (0212) 612 31 85 Sertifika No.: 12156 Birinci Basım: 2014 Baskı Adedi: 2000 ISBN 978-975-539-780-1 Sertifika No.: 10704 AYRINTI YAYINLARI Basın Dağıtım San. ve Tic. Ltd. Şti. Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No.:3 Cağaloğlu İstanbul Tel.: (0212) 512 15 00 Faks: (0212) 512 15 11 www.ayrintiyayinlari.com.tr & info@ayrintiyayinlari.com.tr
İHVÂN-I SAFÂ RİSÂLELERİ Cilt 3
İDEAAYRINTI DİZİSİ KURTULUŞ TEOLOJİSİ Ed.: Christopher Rowland KİRLİLİK KAVRAMI VE ALEVİLİĞİN ASİMİLASYONU Mevlüt Özben İSLAM IN GELECEĞİ Wilfred S. Blunt KOMÜNİSTLERDEN İSLAMCILARA Bir 20. Yüzyıl Tarihi: Endonezya Adrian Vickers İHVÂN-I SAFÂ RİSÂLELERİ 3. Cilt OXFORD İSLÂM SÖZLÜĞÜ Baş Editör: John L. Esposito İSLAM IN İKİNCİ MESAJI Mahmut Muhammed Taha TANRISIZ AHLAK? Walter Sinnott-Armstrong DÜŞMANIN TARİHİ Gil Anidjar İSLAM DA 50 ÖNEMLİ İSİM Roy Jackson ESRÂRNÂME Ferîdüddîn Attâr İHVÂN-I SAFÂ RİSÂLELERİ 1. Cilt SÜRYANİLER Mutay Öztemiz KIZILBAŞLAR/ALEVİLER Krisztina Kehl-Bodrogi İBNİ HALDUN Tarih Biliminin Doğuşu Yves Lacoste İBNİ ARABÎ VE DERRİDA Tasavvuf ve Yapısöküm Ian Almond CENNETİN ELEŞTİRİSİ Roland Boer MÜSLÜMAN KÜLTÜRÜ V. V. Barthold İHVÂN-I SAFÂ RİSÂLELERİ 2. Cilt HIRİSTİYANLIKTAKİ ATEİZM Exodus un ve Krallığın Dini Ernst Bloch
İçindekiler Tabîî-Cismânî Şeylerin (el-cismâniyyâtü t-tabîiyyât) On Üçüncü İhvân-ı Safâ Risâleleri nin Yirmi Yedinci Risâlesi: Tabiî-Beşerî Cisimlerde Tikel/Cüz î Nefislerin Nasıl Meydana Geldiğine Dair...9 Tabîî-Cismânî Şeylerin (el-cismâniyyâtü t-tabîiyyât) On Dördüncü İhvân-ı Safâ Risâleleri nin Yirmi Sekizinci Risâlesi: İnsanın Bilimlere İlişkin Güç Yetirebilirliği; Bu Güç Yetirebilirliğin Bilgi Bakımından Hangi Sınıra Ulaşabileceği, Hangi Sınırda Sona Ereceği ve Hangi Üstünlüğe Kadar Yükselebileceğinin Açıklanması Hakkında...23 Tabîî-Cismânî Şeylerin (el-cismâniyyâtü t-tabîiyyât) On Beşinci İhvân-ı Safâ Risâleleri nin Yirmidokuzuncu Risâlesi: Ölümün ve Hayatın Hikmetine Dair...39 Tabîî-Cismânî Şeylerin (el-cismâniyyâtü t-tabîiyyât) On Altıncı İhvân-ı Safâ Risâleleri nin Otuzuncu Risâlesi: Lezzetlerin Nitelikleri, Hayatın ve Ölümün Hikmeti ile Bunların Mahiyetlerine Dair...55 Tabîî-Cismânî Şeylerin (el-cismâniyyâtü t-tabîiyyât) On Yedinci İhvân-ı Safâ Risâleleri nin Otuz Birinci Risâlesi: Dillerin, Yazı Şekillerinin ve İbarelerin Farklı Olmasının Sebeplerine Dair...81 Aklî Nefsânîlerin/Nefis ve Akla Dair Olan Şeylerin (en-nefsânîyyatu l-akliyyât) Birinci İhvân-ı Safâ Risâleleri nin Otuz İkinci Risâlesi: Pisagorculara Göre Varlıkların/Mevcutların Aklî İlkeleri Hakkında...145
Aklî Nefsânîlerin/Nefis ve Akla Dair Olan Şeylerin (en-nefsânîyyatu l-akliyyât) İkinci İhvân-ı Safâ Risâleleri nin Otuz Üçüncü Risâlesi: İhvân-ı Safâ ya Göre Aklî İlkeler Hakkında...161 Aklî Nefsânîlerin/Nefis ve Akla Dair Olan Şeylerin (en-nefsânîyyatu l-akliyyât) Üçüncü İhvân-ı Safâ Risâleleri nin Otuz Dördüncü Risâlesi: Filozofların Âlem Büyük Bir İnsandır Şeklindeki Görüşünün Manası Hakkında...171 Aklî Nefsânîlerin/Nefis ve Akla Dair Olan Şeylerin (en-nefsânîyyatu l-akliyyât) Dördüncü İhvân-ı Safâ Risâleleri nin Otuz Beşinci Risâlesi: Akıl ve Ma kûl/akledilir Hakkında...185 Aklî Nefsânîlerin/Nefis ve Akla Dair Olan Şeylerin (en-nefsânîyyatu l-akliyyat) Beşinci İhvân-ı Safâ Risâleleri nin Otuz Altıncı Risâlesi: Devirler ve Küresel Dönüşler (Edvâr ve Ekvâr) Hakkında...201 Aklî Nefsânîlerin/Nefis ve Akla Dair Olan Şeylerin (en-nefsânîyyatu l-akliyyât) Altıncı İhvân-ı Safâ Risâleleri nin Otuz Yedinci Risâlesi: Aşkın Mahiyetine Dair...217 Aklî Nefsânîlerin/Nefis ve Akla Dair Olan Şeylerin (en-nefsânîyyâtu l-akliyyât) Yedinci İhvân-ı Safâ Risâleleri nin Otuz Sekizinci Risâlesi: Öldükten Sonra Diriliş ve Kıyâmete Dair...233 Aklî Nefsânîlerin/Nefis ve Akla Dair Olan Şeylerin (en-nefsânîyyâtu l-akliyyât) Sekizinci İhvân-ı Safâ Risâleleri nin Otuz Dokuzuncu Risâlesi: Hareketlerin Cinslerinin Niceliği Hakkında...263 Aklî Nefsânîlerin/Nefis ve Akla Dair Olan Şeylerin (en-nefsâniyyâtu l-akliyyât) Dokuzuncu İhvân-ı Safâ Risâleleri nin Kırkıncı Risâlesi: Nedenler ve Nedenlilere Dair...281 Aklî Nefsânîlerin/Nefis ve Akla Dair Olan Şeylerin (en-nefsânîyyâtu l-akliyyât) Onuncu İhvân-ı Safâ Risâleleri nin Kırk Birinci Risâlesi: Tanımlar ve Resimlere Dair...313 İlahî ve Dînî Yasalara (el-ulûmu n-nâmûsiyyetü l-ilâhiyye ve ş-şer iyye) Dair İlimlerin Birinci İhvân-ı Safâ Risâleleri nin Kırk İkinci Risâlesi: Mezheplere ve Dinlere Dair...327
Tabîî-Cismânî Şeylerin (el-cismâniyyâtü t-tabîiyyât) On Üçüncü İhvân-ı Safâ Risâleleri nin Yirmi Yedinci Risâlesi: Tabiî-Beşerî Cisimlerde Tikel/Cüz î Nefislerin Nasıl Meydana Geldiğine Dair 1 1. Çeviri: Kamuran Gökdağ, Mardin Artuklu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü Araştırma Görevlisi.
Rahmân ve Rahîm Olan Allah ın Adıyla! Allah a Hamd ve O nun seçilmiş kullarına selam olsun. Allah mı daha hayırlıdır yoksa O na ortak koşulan varlıklar mı? 2 Bölüm Nefsin Bedenle Birlikteyken ve Bedenden Ayrıldıktan Sonraki Durumu Hakkında 3 Ey iyiliksever ve merhametli kardeşim, Allah seni ve bizi kendi katından bir ruh ile desteklesin bilmelisin ki, bilgelerin İnsan küçük âlemdir şeklindeki sözünü açıklamayı tamamladığımıza göre bu risâlede tikel/cüz î nefislerin nasıl meydana geldiğini açıklamak istiyor ve diyoruz ki: Bilmelisin ki, bedenin bu [cüz î] nefislere göre durumu, rahmin cenine göre durumu gibidir. Şöyle ki: cenin rahimde oluşumunu tamamladığı ve burada sûretini yetkinleştirdiği zaman; yaratılışı tamamlanmış bir şekilde ve duyu organları sağlam olarak bu dünya hayatına çıkar. Böylece bu dünya hayatından ve belirli bir vakte kadar bu dünyaya özgü nimetlerden istifade eder. Ahiret hayatında nefsin durumu da bu şekildedir. Şöyle ki; tikel/cüz î nefisler, duyular yoluyla ilim ve irfandan istifade ederek potansiyel durumundan fiil durumuna çıkmak sûretiyle varlıklarını tamamladıklarında, akledilir şeyler, tecrübe ve riyâzet yoluyla faziletler kazanmak suretiyle geçim işlerini orta yol üzere yoluna koymaya, doğruya ileten kanunlara göre ahiret için hazırlanmaya, güzel ahlâk, doğru görüş ve iyi ameller ile nefsi terbiye etmeye ilişkin bir yol tutup bu dünya hayatını idare etmekle sûretlerini yetkinleştirdiklerinde [ahiret hayatının nimetlerinden istifade ederler]. İşte bütün bunlar kan ve etten oluşan beden aracılığıyla gerçekleşir. Böylece nefis, kendisi ve durumu hakkında oldukça bilgili olarak bedenden ayrıldığında cevherini bilmiş, zâtını tasavvur etmiş ve bedenle birlikte olmaktan hoşlanmayarak kendisinin, ilkesinin ve yeniden dirilişinin durumunu açıklığa kavuştur- 2. Neml, 27/59. 3. Köşeli parantezler içerisindeki ifadeler konuya uygun olarak mütercim tarafından eklenmiştir. Köşeli parantezin bulunmadığı yerler ise orijinal metinde vardır. (y.h.n.) 11
muş olur. Bu durumda nefis, maddeden ayrı olarak varlığını devam ettirir, zâtı bakımından bağımsız, cevheri bakımından ise bütün cisimsel bağlılıklardan uzak olur. İşte bu durumda nefis Yüce topluluğa (mele-i âlâ) yükselir ve melekler topluluğuna girer. Böylece rûhânî varlıkları seyreder ve beş duyunun kavrayamadığı ve beşerî zihinlerin tasavvur edemediği bu nûrânî varlıkları bizzât görür. Nitekim Peygamber e ait sembolik anlatımlarda bu durum şöyle ifade edilmiştir: Cennette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşer zihninin (kalp) tasavvur edemediği güzel kokular, sevinçler, mutluluklar, lezzetler ve nimetler vardır. 4 Yüce Allah ise [bir ayette] şöyle buyurur: Cennette nefislerin arzuladığı, gözlerin lezzet aldığı her şey vardır ve siz orada ebedî olarak kalacaksınız. 5 Yüce Allah [bir başka ayette ise] şöyle buyurur: Hiçbir kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez. 6 Ancak eğer ceninin yaratılışı rahimde tamamlanmaz ve sûreti orada yetkinleşmezse veya nefsine bir kusur ilişir ve uzuvlarından biri sakat olursa bu dünya hayatından tam olarak faydalanamaz. Böylece, görme engelliler, konuşma engelliler, işitme engelliler, kronik hastalar, felçliler ve benzerlerinin durumlarında olduğu gibi, dünya nimetlerinden faydalanma onlar için tam olarak gerçekleşmez. Aynı şekilde tikel/cüz î nefislerin beşerî bedenlerden ayrıldıktan sonraki durumları da böyledir. Şöyle ki: tikel/cüz î nefisler duyulur varlıkların algılamasını mümkün kılan beşerî bedenler ile irtibatlı olduğu halde, ilim ve irfan bakımından yetkinleşmezse ve akıl [gücü], ayırt etme yeteneği ve tefekkür [imkânı] olduğu halde varlığın hakikatine ilişkin derin bilgi ile sûretini yetkinleştiremezse, çalışıp gayret etme imkânı olduğu halde güzel ahlâkla arınmazsa, bozuk ve çürük görüşler sebebiyle [doğruluktan] sapkınlığını düzeltmezse, [aksine] kötü amellerinin baskısı ve çirkin fiillerinin ağırlığı altında ezilirse bu durumda bedenden ayrıldığı zaman kendi cevheri bakımından herhangi bir fayda elde edemez ve zâtı bakımından bağımsız olamaz. Böylece günahlarının ağırlığından dolayı yüce topluluk (mele-i a lâ) derecesine yükselip melekût âlemine çıkması hiçbir şekilde mümkün olmaz ve melekler topluluğuna girmeyi hiçbir şekilde hak edemez. Aksine göklerin bütün kapıları [onun yüzüne] kapatılır ve bütün güzel kokular ortadan kaybolur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur: Onlara göklerin kapıları açılmaz. Onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete de giremezler. 7 Çünkü nefis bu kötü sıfatlarla ilişkili olduğu ve güzel ahlâk ile arınmadığı sürece; kötü ahlâk, adaletsiz bir yaşam, kötü alışkanlıklar, bozuk inanışlar, [günden güne] çoğalmış cehaletler ve çirkin amellerle ilişkili olduğundan bu yüce mekânlara layık değildir. Zira nasıl ki, görme engelliler, kronik hastalar, cahiller ve konuşma engelliler kusurlarından dolayı sultanların meclislerine ve arkadaşlığına layık değillerse, aynı şekilde bu nefisler de [kusurlarından dolayı] nurânî mekânlara ve rûhânî âleme layık 4. Kudsî Hadis, bkz. Ebu l-hasan Nûreddîn Ali b. Ebî Bekr b. Süleyman Heysemî, Bugyetü r-raid fî tahkiki mecmau z-zevâid ve menbaü l-fevâid, Thk.: Abdullah Muhammed Dervîş, Beyrut: Dârü l-fikr, 1994, h. no: 18718; Mansur Ali Nasif, et-tacü l-câmi li l-usûl fî ehâdîsi r-resûl, Kahire: Dârü l-kitâbi l-arabî, 1961, c. V, s. 402. 5. Zuhrûf, 43/71. 6. Secde, 37/12. 7. A râf, 7/40. 12
değildirler. O halde, onlar, kendileri için bu yüce mekânlar söz konusu olmadığına göre, göklerin altında esen hava ile sınırlı (mukayyed) olarak kalırlar. Onları, maddesel şeylere önem vermeye, bozuk görüşlere ve cisimsel arzulara sevk eden şeytanlar, karanlık cisimlerin derinliklerine ve bedenî tabiatların esaretine doğru sürükler. Böylece öldürücü ve yakıcı arzuların dalgaları onları hiçbir dostlarının olmadığı cehennemin derinliklerine doğru götürür. Tıpkı görme ve işitme engellilerin, insanların yolu üzerinde engel teşkil etmesi [ve onları farklı yönlere saptırması] gibi şeytanlar da böylelerinin yolu üzerinde engel oluşturup [onların yolunu cehenneme saptırır]. Nitekim şanı Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: Kim, Rahmân ın Zikri ni görmezlikten gelirse, biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur. 8 Biz onların başına birtakım arkadaşlar sardık da bu arkadaşlar onlara geleceklerini süslü gösterdiler. 9 Beraberindeki (melek) şöyle der: İşte bu yanımdaki hazır. 10 Böylece onlara bazen cehennem ateşinin alevi, bazen de şiddetli soğuğun soğukluğu isabet eder. Kıyamete kadar yalnızca karanlık, acı ve azap [içinde kalırlar]. İşte onların bu hali, şanı yüce Allah ın şu şekilde buyurduğu gibidir: (Öyle bir) ateş ki, onlar sabah-akşam ona sunulurlar. Kıyametin kopacağı günde de, Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun denilecektir. 11, Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar [devam edecek, dönmelerine engel] bir perde (berzah) vardır. 12 O halde bütün bu durumlar, onların bazen elde ettikleri, bazen de kaybettikleri cismanî şeylere olan şiddetli arzularından dolayıdır. Bu durumda ise hiçbir şekilde rûhânî lezzetler meydana gelmez. Böylece hem dünya hem de ahirette kesin olarak kayba uğrarlar. İşte bu, apaçık bir hüsrandır. 13 Bölüm İlim ve Hikmet Hakkında Ey cömert, iyiliksever ve merhametli kardeşim, Allah seni ve bizi kendi katından bir ruh ile desteklesin bilmelisin ki, ilim ve hikmetin nefse göre durumu, yiyip içmenin bedene göre durumu gibidir. Şöyle ki: Bedenler önce süt emerler, daha sonra kendileri için gıda durumunda olan yiyecek ve içecekleri alırlar. Çünkü küçük [organlarının] büyümesi, noksan [organlarının] gelişmesi, ince [organlarının] semiz olması, zayıf [organlarının] güçlenip güzellik ve yetkinliklerle donanması; en son gayesine, sınırlarının ve güzelliklerinin sonuna ulaşması için [önce] sütle [beslenmesi] sonra kendisi için gıda ve madde durumunda olan yiyecek ve içecek alması [gerekir]. İşte, nefsin bedenle birlikte var olduğu bu dünya hayatında, tasarrufta bulunmak bakımından bedene [ihtiyaç duymasına] ilişkin durumu, bedenin [tasarrufta bulunmak bakımından] kendisi için gıda ve madde konumundaki yiyecek ve içeceğe [ihtiyaç duymasına] ilişkin durumu gibidir. 8. Zuhruf, 43/36. 9. Fussilet, 41/25. 10. Kâf, 50/23. 11. Mü min, 40/46. 12. Mü minûn, 23/100; Hac, 22/11. 13. Zümer, 39/15. 13
Şöyle ki: Tikel/cüz î nefislerin cevherleri [çeşitli] bilgiler aracılığıyla düşünme/ tasavvur sahibi olur, varlıkları hikmetle gelişir, sûretleri derin bilgi ile nurlanır, düşünmeye dayalı matematik keskinleşir, zihinleri eğitim ile aydınlanır, sırf rûhânî sûretleri kabul etmek için akılları genişler. Gayreti ebedî şeyleri arzulama derecesine yükselir. Böylece ilahî ilimler hakkında düşünerek yüksek derecelere çıkmak, rûhânî ve Rabbânî mezheplerin yolunu tutmak, Sokratesçi yöntem üzere hikmete ilişkin yüce şeylere tâbi olmak; ruhbanî yol üzere arınmak, zühd sahibi olmak ve Allah a yaraşır şekilde kulluk etmek ve pak olan (hanîf) dine [sımsıkı] yapışmak türünden en yüce gayeye ulaşmak için azmi artar. İşte bu bütün bunlar, nefsin kendi cevheri bakımından tümellere/küllîlere benzemesi, yüce âleme katılması, ilk illetine ulaşması; [Allah ın] ipine sımsıkı sarılması, O nun rızasını istemesi; bu dünya hayatındaki rûhânî âleminde ve nûrânî mahallinde kendi cinsi altındakileri birleyerek O na yaklaşmak istemesi ile olur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur: Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi! 14 O halde, ahiret hayatı gerçek hayat olduğuna göre, ey kardeşim, bu gerçek hayat sakinlerinin sıfatlarının ve nimetlerinin mahiyeti konusundaki düşüncen nedir? [Onların sıfatları ve sahip oldukları nimetler] ancak şanı yüce Yüce Allah ın buyurduğu şekildedir: [Onlar] iktidar sahibi bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler. 15 O halde bu işaretleri, maksatları ve gizli anlamları anla! Sonra bilmelisin ki nefis, derin gaflet ve cehalet uykusundan uyandığı ve özünü cismânî kalıplardan, bedenî örtülerden, tâbiî alışkanlıklardan, kötü ahlâktan ve bilgisiz kanaatlerden kurtarmak için çabaladığı ve maddî arzuların kirlerinden temizlendiği zaman kurtuluşa erer, [özüne uygun olarak] yeniden dirilir ve ayağa kalkar. Böylece onun zâtı nurlanır, cevheri aydınlanır, nurları ışıldar ve bilinci/basireti kuvvetlenir. İşte bu durumda rûhânî sûretleri ve nûrânî cevherleri bizzât görür, cismânî ve bedenî duyularla anlaşılması mümkün olmayan ve ancak güzel ahlâk sahibi olup nefsini kurtaranların seyredebileceği derin şeyleri ve gizli sırları görür. Nefis doğal/ tâbiî isteklere bağlı ve cismânî arzularla sınırlı olmadığı sürece bu şeyler nefiste görünür hale gelir ve nefis onları bizzât görür. O halde, nefis, bu şeyleri bizzât gördüğü zaman, âşıkın maşûka bağlanması gibi onlara bağlanır, sevenin sevgiliye tutunması gibi onlara tutunur, ışığın ışıkla bir olması gibi onlarla bir olur, onların ebedîliği ile ebedî kalıcı, sürekliliği ile sürekli ve onların güzel kokusu ile mutlu olur, hoş esintilerini koklar, insan dilinin ifade etmede aciz kaldığı ve mütefekkirlerin zihinlerinin, özünü tasavvur etmede yetersiz kaldığı lezzetler ile lezzet alır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur: Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez. 16, [onların] nefislerinin istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır. Siz orada ebedî olarak kalacaksınız 17 14. Ankebût, 29/64. 15. Kamer, 54/55. 16. Secde, 32/17. 17. Zuhruf, 43/71. 14
Bölüm Akledilenlerin Nefislerdeki Sûretleri Hakkında Sonra bilmelisin ki, cenin, kendisine ilişebilecek bütün kusurlardan korunmuş olarak, sağlam duyular ve güçlü bir bedenle rahimden çıktığı zaman, organları oldukça güçlenir, nefsin kuvveleri bedende işlevsel hale gelir. Böylece duyu güçleri, duyulur varlıkları ve onlara ilişkin algıları şekilleri bakımından işlemeye başlar. Sonra bu algılar beynin ön kısmında bulunan hayal etme gücüne (el-kuvvetü l-mütehayyile) iletilir. Hayal etme gücü ise onları düşünme gücüne (el-kuvvetü l-müfekkire) ulaştırır. Sonra duyuların gözlemlediği duyulur varlıkların [şeklî] algıları kaybolur ve bu duyulur varlıkların izleri tasavvur edilmiş olarak nefiste kalır. Böylece nefis, artık, zâtı bakımından bağımsız ve cevheri bakımından duyulur varlıklara ihtiyaçsız hale gelir. [Bu durumda nefis] kendi zâtı dışında herhangi bir şeyin ortaklığı olmaksızın bu tasavvurlar üzerinde tasarrufta bulunur ve kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymaksızın bunlar üzerinde düşünür. O halde nefis, bu tasavvurlar üzerinde düşündüğü ve akıl bakımından bunları birbirinden ayırdığı zaman, maddelerinden soyutlanmış duyulur varlıkların sûretlerinden ve nefsin cevherindeki tasavvurlardan başka bir şey bulmaz. Böylece zâtı bakımından nefsin cevheri bu tasavvurların maddesi ve bu algıların da sûreti gibi olur. Aynı şekilde, akledilir varlıkların sûretlerinin nefisteki durumu da böyledir. Şöyle ki: Nefisteki bu sûretler, nefsin düşünme gücü ile maddelerinden soyutladığı ve zâtı bakımından tasavvur ettiği türlerin ve cinslerin sûretlerinden başka bir şey değildir. Nefis bu sûretleri havanın duyulur sesleri taşıdığı gibi taşır. Şöyle ki: Hava farklı sesleri ve nağmeleri taşır ve onları işitme duyusuna iletir. Aynı şekilde hava kokuları taşır ve onlara ilişen bazı arazlar dışında herhangi bir şeyi değiştirmeksizin onları olduğu gibi koku alma duyusuna iletir. Çünkü hava sûreti koruyan rûhânî, ince/latîf bir cisimdir. Tıpkı bunun gibi ışık da şekilleri ve renkleri taşır ve onları birbirine karıştırmadan görme duyusuna iletir. Aynı şekilde nefis de duyulur ve akledilir varlıklara ilişkin bilgilerin sûretlerini zâtı bakımından kabul eder, düşünme gücü ile onları tasavvur eder ve onları birbirine karıştırmaksızın koruma/ezberleme gücü(hafıza) ile muhafaza eder. Çünkü nefsin cevheri, havanın ve ışığın cevherinden çok daha güçlü bir rûhânî cevherdir. Böylece nefis, zâtı gereği ihtiyaçsız ve bağımsız olur, kurtulması sebebi ile sevinir ve kurtuluşa ermesiyle mutlu olur; melekler âleminde dolaşır ve cennette dilediği yerde ikamet eder. [Güzel] iş işleyenlerin ödülü ne güzeldir! Sonra bilmelisin ki, nasıl ki, cisimlere ilişerek onları dengeli durumdan (itidal) uzaklaştıran, tabiatının gereğinden sapmasına sebep olan, onları hastalıklı hale getiren ve böylece bu dünya hayatından istifade etmelerine, onun nimetlerinden tam olarak faydalanmalarına ve yetkin olarak mutlu bir hayat sürmelerine engel olan hastalıklar ve illetler varsa, aynı şekilde hayvânî cüz î nefislere ilişerek onları dengeli durumdan, orta yoldan, doğruluktan, haktan, doğru yoldan ve doğruya ulaşmaktan (hidayet) uzaklaştıran; insanı doğruya ulaştıran kanunlarından saptıran ve böylece onların bu dünya hayatından faydalanmalarına ve ahiret hayatındaki mutluluğa ulaşmalarına engel olan hastalıklar da vardır. 15
Nefislere ilişen hastalıklar ise, birikimsel cehaletler, kötü huylar, bozuk görüşler ve kötü işler/ameller olmak üzere dört kısma ayrılır. Sonra, beşerî-cüz î nefislerin bu hastalıklarından her biri, [nefsin] kalpler üzerinde tutuşan ateş şeklindeki cismânî arzulara çokça eğilim göstermesi ve tâbiî elemlerden, maddî ezalardan [geçici bir] kurtuluş olan cismânî lezzetlerle aldanması sebebiyle endişeye sevk edici kederlerin ve yakıcı üzüntülerin çeşitleri bakımından farklılaşır. Bölüm Nefislerin Hastalıkları ve Tedavisi Hakkında Sonra bilmelisin ki, nasıl ki, bedene ilişkin hastalıkların tıbbi olarak tedavisi ve bunları tedavi eden ilaçlar varsa aynı şekilde nefse ilişkin hastalıkların ilaçları ve bu ilaçlarla tıbbî tedavisi de vardır. Yine nasıl ki, bilgelerin, [bedene ilişkin] hastalıkların ilaçlarını özellikleriyle anlattıkları kitapları varsa aynı şekilde peygamberlerin ve bilgelerin getirdiği, nefse ilişkin hastalıkların tedavilerinin açıklandığı kitaplar ve ilmî kanunlar da vardır. Bunlar ise vahyin kanunlarına (sünnetü n-nâmûs) uymak, haram şeylerden uzak durmak, yasaklanan şeyleri terk etmek; Peygamber in güzel sünnetini almak, onun dengeli/âdil yaşamının izinden gitmek, derin bilgiye ilişkin talebi gerekli görmek, güzel ahlâk ile ahlâklanmak, dünya hayatına ilişkin şeyleri talep ederken orta yol üzere hidayet kanununa tâbi olmak, ahiret nimetlerine ilişkin şeyleri talep ederken iyi/salih amellerle çabalamak, ilkesine ilişkin şeyleri tefekkür ederek hastalıklı nefisleri tedavi etmek ve yeniden dirilişine ilişkin şeyleri asla unutmamaktır ki [bu yeniden dirilişe ilişkin durumlar ise] tövbe eden ve [Allah a] dönen kimseler ibret alsınlar diye, çokça sevap kazanma ve övmeye ilişkin vaadetme ve teşvîk olarak atasözleriyle anlatılmıştır. Sonra bilmelisin ki, tıp kitaplarında, bedenlerin bileşiminin nasıl olduğu, ahlâkın mizacı ve hastalıkların sebepleri; tek tek ilaçlarla tedavilerinin nasıl olduğu ve ilaçların mizaçtaki, havadaki ve alışkanlıklardaki farklılıklar bakımından içilmesinde de farklılık gösteren bileşimlerinin nasıl olduğu ele alınmıştır. Aynı şekilde nefislerin tabipleri olan peygamberlere indirilen kitaplarda, nefsin mahiyetinin ve âlemin oluşumunun ilkesinin açıklanması; nefsin hastalığı durumunda olan isyanının oluşmasının ve ilk ölümü olan mertebelerden düşmesinin sebepleri; nefsin bu hastalıklardan kurtulmasının, değişmesinin, bozuluşa uğramasının ve hastalıklarının çeşitlerinin nedenleri ele alınmış ve açıklanmıştır. [Aynı şekilde] bu kitaplarda hastalıklı nefislerin tövbe etmek, pişmanlık duymak, güzel ahlâk sahibi olmak, iyi amellerde bulunmak, Allah ın ve Resûl ünün yasakladıklarından kaçınmak, yeniden dirilişi ve güzel fiilleri düşünmek ve bütün işlerde Allah a tevekkül etmekle tedavi edilmesinin nasıl olacağı da anlatılmıştır. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurur: Ey Âdemoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. 18 Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, Ben sizin Rabbiniz değil miyim? demişti. Onlar da, Evet, şahit 18. A râf, 7/27. 16