Yerel Seçimlerin ard ndan Türkiye de siyasi kültür Nail Güreli Bu oturumun başlığı çerçevesinde, yerel seçimlerin ardından sonuçların analizi yapılabilir, bu sonuçlarda seçim mevzuatının ve bu mevzuatta yapılan son değişikliklerin rolü irdelenebilir. Ben konunun bu yanlarını uzmanlara bırakıp, sade bir gazeteci olarak, başlığın ikinci yarısındaki Türkiye de siyasi kültür konusuna değinmeye çalışacağım. Siyasi kültürün ya da kısaca siyasetin içinde, elbet seçim olgusu önemli bir yer tutuyor. 137
Yerel Seçimlerin ard ndan Türkiye de siyasi kültür Türkiye de son kez 1946 da başlayan çok partili yaşama geçişten sonra ve 14 Mayıs 1950 de beyaz devrim diye anılan seçimle iktidarın el değiştirmesinin ardından gelen yarım asrı aşkın süreci, hem oy kullanan bir seçmen, hem de bir gazeteci kimliğiyle yaşamış, ayrıca bir süre siyasete bulaşmış biri olarak, bazı tespitlerde bulunmaya çalışacağım. Siyaset kurumu, önemli ölçüde, seçimlerle belirleniyor; kazananıyla kaybedeniyle Seçimleri ise, ana hatlarıyla siyaset kurumunun belirlediği de bir gerçek. Bu ikiliye, doğal olarak basını (günümüzde yaygın olarak kullanılan adıyla medyayı) da eklemek gerekir. Eklemek diyorum, ama aslında eklemlemek de diyebiliriz. Çünkü günümüzde medyanın siyasete ve ticarete eklemlendiğini görüyoruz. Siyaset ile medyanın ilişkisi elbet doğal. Medya için, siyaset bir haber kaynağı. Siyaset için ise medya, etkinliklerini görüşlerini halka, kamuoyuna duyurmak için bir araç. Bu ilişki, meşru bir yararlanma düzeyinde kaldıkça sorun yok. Ama bu yararlanma kullanma biçimine dönüşünce, sorunlar başlıyor. Bu ikiliye, siyaset medya ikilisine, üçüncü olarak ticaret ekleniyor; böylece Medya- siyaset ticaret üçgeni oluşuyor. Medya, doğru ve dürüstçe, eksiksiz, abartısız şekilde halkı bilgilendirmekle yükümlü. Klasik kural bu. 138
Nail Güreli Bu üçgen içinde, (elbet mutlak bir genelleme yapmadan söylüyorum) birbirlerini kendi çıkarları için kullanmaya kalkınca, bu üçgen bir şeytan üçgenine dönüşüyor ve demokratik rejim sıkıntılar yaşamaya başlıyor. Bunu şöyle bir denklemle ifade edebiliriz: Doğru bilgi ve haber Doğru tercih Doğru demokrasi Ne demek bu? Halk doğru bilgi alacak ki, sırası geldiğinde tepkisini ve siyasal tercihini doğru yapabilsin ve sonuçta demokrasi de doğru işlesin. Matematikte sağlama vardır ya, bir denklemin doğruluğunu kontrol etmek İşte bu denklem her zaman doğru bir sağlama verebiliyor mu? Bence hayır! Bunun özünde, bunun temelinde medyanın ve siyasetin yapısındaki çarpıklık yatıyor. Ayrıntıya girmeden söyleyeyim: Siyasetin ve medyanın yapısı demokratik değil. Ya ne? Siyasette ve medyada aşiret düzeni var. Aşiret sözcüğünün Almancadaki karşılığının ne olduğunu bilmiyorum, ama bizim toplum yaşamımızda feodal yapının bir ürününü 139
Yerel Seçimlerin ard ndan Türkiye de siyasi kültür ifade ediyor. Bir arada yaşayan, göçebe bir toplum aşiret. Yani, demokrasiye vücut veren sanayi toplumu ortalıkta yok. Aşiretin yaşam biçimi, bir ya da birkaç köye sahip aşiret reislerini, ağaları üretiyor. Bu aşiret düzenine bizim geleneksel siyasetçilerimizden hiçbiri karşı çıkmadı. Siyaset arenasında adı geçen partilerden hemen her biri aşiret düzenini görmezden geldi. Siyasetçi karşı çıkmıyor. Çünkü aşiret düzeni işine yarıyor. Yüzlerce, binlerce seçmenin oyunu toplamak için uğraşacağına, bir tek aşiret ağasıyla anlaştı mı? Binlerce oyu bir kalemde sırtlayıp götürüyor. Aşiret düzeni galerisine bir tablo daha ekleyeyim. Bir aşiret, seçimlerde her partiye birer aday verir(di). Seçimde hangi parti kazanırsa kazansın, o aşiretin mecliste mutlaka temsilcisi bulunurdu. Namık Kemal: Cihangirane bir devlet çıkardık, bir aşiretten derken kastettiği her halde bu değildi. Aşiret düzenine, bir tek, 27 Mayıs 1960 darbesiyle oluşan askeri yönetim karşı çıktı; 55 ağayı sürgüne gönderdi. Ama bu girişimde somut bir sonuç vermeden, toprak reformu da gerçekleştirilemeden siyaset arenasında eriyip gitti. 140
Nail Güreli Hemen şu noktaya da dikkat çekelim; askeri darbeler ve müdahaleler, siyaset kültürümüzde olumsuz bir etken olarak yer alıyor. Çok partili siyaset hayatımızda Bu çok partili ya da çok sesli sözcüğüne de bayılıyorum! Çok partili siyaset, çok sesli siyaset çok sesli medya deniyor. Evet, çok sesli ama hepsi kemanlardan oluşan bir orkestrayı andırıyor. Sesi duyulmayan enstrümanlar yok değil, var. Var, ama onları medyada duymanın olanağı pek yok. Neyse, biz yine çok partili siyaset hayatımıza, siyaset kültürümüze dönelim. Çok partili siyaset yaşamımızda aşiret zihniyetinin boy atmasına, yine bir askeri müdahaleden sonra, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından tanık olduk. Sivil yönetime geçişin ilk Başbakanı Turgut Özal, medyadan söz ederken: İki buçuk gazete yeter demişti. Çünkü bir sürü gazeteyle teker teker uğraşacağına, iki büyük grupla ya da iki holdingle medyanın çoğunluğunu kontrol etmenin çok daha kolay olacağını düşünüyordu. İşte bu düşünce, aşiret ağasıyla anlaşarak, binlerce oyu sırtlayıp götüren politikacı zihniyetinin medyaya yönelmesiydi, başka bir deyişle, uyarlanması/adaptasyonuydu. Çünkü teknolojinin gelişmesiyle iletişim araçları da gelişiyordu; 141
Yerel Seçimlerin ard ndan Türkiye de siyasi kültür çağdaşlaşıyorduk. Aşiret ağasının otoritesi giderek paylaşılıyordu. Ağanın yerini ticarette holding patronu, iletişimde medya patronu, siyasette parti başkanı alıyordu. Bu düzen, aşiret düzeni değil de neydi? Fazla ağır ve çok aşırı buldunuzsa, istisnaları dışta tutarak, şöyle diyelim: Bugün siyasette ve medyada post-modern aşiret düzeni vardır. Otorite, aşiret düzeninde paylaşılıyor, aşiret düzenince paylaşılıyor. Askeri darbelerin/müdahalelerin ve ara rejimlerin siyaset kültürümüzdeki izlerine, yaşadığım bir örnekle izninizle değinmek istiyorum. Bendeniz kısa bir dönem siyasete de bulaştım. Sakın ola, Başbakan Bülent Ecevit in gazeteci kökenli oluşuna özenip, gazeteciden başbakan da olunurmuş diye düşünerek, siyasete atıldığımı sanmayın. Böyle bir düşüncem asla yoktu. Yani Süleyman Demirel in ünlü deyişiyle, kendim için bir şey istiyorsam namert idim. Neyse, latife bir yana, siyasal bir anımı ya da gözlemimi anlatayım; sonucu, nasıl bir aşiret düzeni olduğunun göstergesidir. Türkiye deki siyasi kültüre somut bir örnektir. Siyasete teğet geçmem (küresel ekonomik kriz nedeniyle Başbakan Tayyip Erdoğan ın bu sözü pek ünlendi) evet, siyasete teğet geçmem şöyle oldu: 142
Nail Güreli 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, tırnak içinde sivil yönetime geçiş sürecinde Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) in kuruluşu aşamasında, askeri yönetim, partinin kurucularından bazılarını veto ediyordu. O zaman böyle bir yetkiyi kendi kendilerine tanımışlardı. Önce, partinin Genel Başkanı Erdal İnönü veto edilmiş, yerine Cezmi Kartay getirilmişti. Sevgili meslektaşım Oktay Ekşi de partinin genel sekreteriydi. Veto edilenlerin yerine yenileri atanıyor, onlar da veto ediliyordu. Ben o sırada Türkiye Gazeteciler Sendikası nın (TGS) genel başkanıydım. Vetoların sanırım üçüncü turundaydı. Silivri de tatilde olduğum bir gün, sendikanın bir görevlisi kapalı bir mektup zarfı getirdi. O zaman ne cep telefonu vardı, ne de evde telefon. Mektubu gönderen TGS nin Genel Sekreteri Ziya Sonay idi. Ankara dan Oktay Ekşi nin aradığını, acele kendisine telefon etmemi istediğini yazıyordu. Silivri ye inip postahaneden Oktay Ekşi ye telefon etim. SODEP e kurucu üye olmam öneriliyordu. Aklımda siyasetin S si yoktu. Aslında sendikada bal gibi siyaset yapıyorduk; bu bakımdan aklımda politikanın P si yokta demek daha doğru. Oktay a anlatmaya çalıştım, o ısrar etti. 143
Yerel Seçimlerin ard ndan Türkiye de siyasi kültür Uzun lafın kısası, son söz olarak beni etkileyen Oktay Ekşi nin şu sözü oldu: Bu bir demokrasi mücadelesidir. Bu mücadelede Türkiye Gazeteciler Sendikası da yer almalıdır. Bunun üzerine sendika yönetimindeki arkadaşlarımla konuştuk ve SODEP e kurucu üye olmaya karar verdik. Yasa gereği, hem parti hem sendika yönetiminde aynı anda görev alınamadığı için, sendikanın genel başkanlığından istifa ettim, aynı şekilde çalıştığım Milliyet gazetesinin künyesinden de adım silindi, ücretli izinli sayıldım. Kurucu üye olduk, ama askeri yönetim tarafından tabii ki veto edildik. Bunun üzerine Askeri yönetimin başı Kenan Evren e bir mektup yazıp, vetoların kamuoyunda şaibe nedeni olarak algılandığı belirterek, veto gerekçemin açıklanmasını istedim. Evren 10 15 gün sonra, Yozgat ta yaptığı konuşmada, (tabii adımı anmadan) bu konuya değindi: Bazı kişiler vetoların şaibe uyandırdığını iddia ediyor. Bunların şaibeyle ilgisi yoktur, tamamen bizim siyasi tercihimizdir şeklinde bir yanıt verdi. Sonuçta, benden sonraki kurucular da (ki, bunların arasında Atatürk ün yaveri de vardı) veto edildi ve böylece SODEP in seçimlere girmesi engellendi. İşte değerli dostlar, Türkiye deki seçimlerin ve siyasi kültürün 144
Nail Güreli geçmişinde böyle gerçekler de var. Öyle bir kültürden geliyor siyasetimiz. Bunların artçı sarsıntıları daha sonraları da şu ya da bu şekilde görülmüştür. Bir başka gerçeği daha izninizle kısaca anlatarak, aşiret düzeni tablosuna bir mozaik taşı daha koymak isterim. SODEP in sokulmadığı seçim yapıldı ve Turgut Özal ın Anavatan Partisi ANAP kazandı. SODEP de parti olarak çalışmalarını sürdürdü. Biz de Erdal İnönü nün başkanlığındaki Merkez Karar ve Yürütme Kurulu (MKYK) da görev aldık. Lafı uzatmayalım, SODEP ile Halkçı Parti HP nin birleşmesinden doğan SHP de İstanbul İl Müteşebbis Yönetim Kurulunda görevimizi sürdürdük. İlk seçimde İstanbul 1. bölgeden (Kadıköy Beşiktaş) aday adayı olduk. O zamanlar ön seçimle adaylar belirleniyordu. Demek ki, parti içi demokrasi bugünkünden daha halliceymiş! Ön seçim vardı, ama parti içi hizipler de vardı. Hayır, hizip yok hizmet yarışı vardı; öyle diyorlardı. Ön seçim günü, Kadıköy de seçim sandıklarının bulunduğu bir okulun bahçesinde dolaşıyorum. Gelen delegelerle selamlaşıyor, sözde lobi yapıyorum. Derken, bir otobüs dolusu Kars kökenli delege geldi. Otobüsten indiler. Önlerinde ensesi kalın, göbekli, tam bir ağa indi. Kollarını arkasına kavuşturmuş, elindeki tespihi sallayarak en önde yürüyor. 145
Yerel Seçimlerin ard ndan Türkiye de siyasi kültür Arkasındaki delegeler ikişer üçer kişilik sıralar halinde, askeri, pardon, demokratik disiplin içinde yürüyorlar. Biz güya selam verip kendimizi tanıtacağız, ama ne mümkün! Ağa bizim niyetimizi sezince, arkasındakilere dönüp, hiç unutmam şöyle dedi: Sağa sola bakmayın, doğru yürüyün! Dosdoğru yürüyüp, sandığa gittiler; gizli oy, açık tasnif kuralına uygun olarak demokratik biçimde oylarını kullandılar. Sonuçta, o bölgede aday olan Sadullah Usumi ve bendeniz ön seçimi yitirdik; Karslıların desteğini alan arkadaşlarımız hizmet yarışını kazandı. Neyse ki, neyse günümüzde ön seçim yok da böyle manzaralar artık yaşanmıyor. Parti başkanları, adayları demokratik biçimde belirliyor ve katılımcı demokrasimiz de huzur içinde ilerliyor. Neydi oturumun başlığı? Yerel seçimin ardından Türkiye de siyasi kültür Gelişen siyasi kültür için elbet söylenecek çok şey var, ama süremiz doldu. İki cümlecikle noktalıyayım. Bir: Konumuz siyaset ise, siyasette post-modern aşiret düzeni var. İki: Konumuz medya ise, medyada post- modern aşiret düzeni var. 146