Kardeşlik Adında Bir Köprü olsa



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

İlerici Kadınlar Kimdir?

Cumhuriyet Halk Partisi

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

SAĞLIKTA DÖNÜġÜMÜN TIP EĞĠTĠMĠNE ETKĠSĠ

İSO YÖNETİM KURULU BAŞKANI ERDAL BAHÇIVAN IN KONUŞMASI

Destek Personeli Eğitimleri

Sosyal Araştırmalar Enstitüsü 1 Kasım 2015 Genel Seçim Sandık Sonrası Araştırması

24 Haziran Seçimlerine İlişkin Kamuoyu Eğilimleri

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI

Sevgi evlerinde kalan kardeşlerimize konser düzenledik. Huzurevi ziyaretlerimiz ara sıra oluyor,gönül Köprüsü diye bir proje de yer alıyoruz.

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık

Koç Üniversitesi nde neler oluyor?

TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI

Seçmen sayısı. Böylesine uçuk rakamlar veren bir YSK na nasıl güvenilir?

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

Halk Erdoğan'a Ey Tayyip, ananı da al ve git demiştir. Uğur Mumcu yine haklı çıkmıştır.

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

İNSANİ GELİŞMEYİ SÜRDÜRMEK:! EĞİTİM VE İŞGÜCÜ PİYASASI GÖSTERGELERİ İTİBARİYLE TÜRKİYE NİN PERFORMANSININ DEĞERLENDİRİLMESİ!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

Diyarbakır da Anayasa Değişiklik Paketi ve Referandum Algısı. 10 Ağustos 2010 Diyarbakır

ACR Group. NEDEN? neden?

Türkler Kendi işinin patronu olmak istiyor!

LÜTFEN KAYNAK GÖSTEREREK KULLANINIZ 2013

Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım..

ÇEVRENİN GENÇ SÖZCÜLERİ

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

KPSS'de çok konuşulan 'vitamin' sorusu ve çözümü

Başlamadan, önce KMO Yönetim Kurulu ve şahsım adına sizleri sevgi ve saygı ile selamlarım.

TKP-1920 nin 1 Mayıs 2015 Mitinglerine ve 7 Haziran Seçimlerine Çağrısı

ÇAĞDAŞ EĞİTİM KOOPERATİFİ ÖZEL 3 MART İLKÖĞRETİM OKULU

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Böylesine anlamlı ve sevinçli bir günde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Türkiye İş Bankası adına sizleri kutluyorum.

NÜKLEER SİLAHLAR ARAŞTIRMASI - SONUÇ RAPORU RAŞTIRMASI - S

EK-2: İnşaat Mühendisliği Öğrenci Anketi

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

Cumhuriyet Halk Partisi

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00

15 Ekim 2014 Genel Merkez

Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak

Asgari ücret 1900 net! DİSK ten basın açıklaması

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Haziran 25. Medya ve Güven. Gündem. Tüm hakları gizlidir.

E-demokrasi Projesi Anket Sonuçları

16 Nisan Anayasa Değişikliği Referandumu Sandık Sonrası Araştırması

ÖMER GÜNEY CHP MENEMEN BELEDİYE BAŞKAN A.ADAYI

S. 115 ARTI YÖN. Kemal Koçak: Üniversite yaşamı beklediğimden daha güzel. Sıdıka Pınar Temiz: Burada kendimi güvende hissediyorum

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

Üniversite Gençleri İçin E-Demokrasi Projesi Anket Çalışması

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA!

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

10SORUDA AİLE SİGORTASI

Projenin Adı: ERGOTERAPİ İÇİNDE HAYATIN RİTİMLERİNİ ÖĞRENMEK

IFLA/UNESCO Çok Kültürlü Kütüphane Bildirisi

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

GAZİ ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ STRATEJİK PLANI

Kazandı ama bu sonuç Erdoğan ı mutlu etmez

E-demokrasi Projesi Anket Sonuçları

Cuma İzmir Basın Gündemi. Edebiyattan sinemaya, sinemadan sosyolojiye Türkiye de sosyal bilimler

6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

11- Tasarlayacağımız yer hakkında bilgilere nasıl ulaşabiliriz? Yanıt-11 Lütfen şartnameyi bir kez daha inceleyiniz.

Irmak Neden Farklıdır? >> 20. Eğitim Yılımızı Tamamlarken...

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

TÜSİAD Gençlik Platformu

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI BİRİNCİ DÖNEM DEĞERLENDİRMESİ

Merakla Beklenen Anket Sonuçları Açıklandı

final in başarı geleneği final temel liseleri ile sürüyor...

2013 YILI Faaliyet Raporu


İHL'yi Ne Kadar Tanıyoruz?

ULUSLARARASI İŞÇİ DAYANIŞMASI DERNEĞİ. Meslek Liseliler Ne Yaşıyor? Ne İstiyor? Boyun Eğme. Mücadele Et!

ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ DORA KİTABEVİ, EYLÜL 2018, 302 SAYFA

Nitekim işsizlik, ülkemizin çözümlenemeyen sorunları arasında baş sırada yer alıyor.

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

FELSEFE GRUBU MEZUNLARININ CEVAP BEKLEDİĞİ SORULAR

İçeriği, Amacı, Tarihsel Gelişimi ve Yapılan Değişiklikler [değiştir]

4. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ. (30 Mart 15 Mayıs 2015 )

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

Cumhuriyet Halk Partisi

bilgilerle feminizm hakkında kesin yargılara varıp, yanlış fikirler üretmişlerdir. Feminizm ya da

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

GENÇLİK: BİR KELİMENİN TELAKKİSİ

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ Tıp Eğitimi Anabilim Dalı Mezun Görüşleri Anketi

Transkript:

ozgurgenclikdergisi@gmail.com Fiyat: 1 TL Atılım Gazetesi yle ücretsizdir. Kardeşlik Adında Bir Köprü olsa İki barış mektubu 8 Düşünü Arayan Bir Gençtir ESP 4 ESP Genel Başkanı Fİgen Yüksekdağ la Röportaj Inception Rüyalara dair bir film. 12 Mİmarlık Ne İçin Kim İçin? 10 Mimarlık öğrencisi, mimarlığı ve eğitimini anlatıyor.

Değişen Birşey Var Mı? Büyük tartışmalar yaratan 12 Eylül referandumu sone erdi ve paket kabul edildi. Peki ne değişti? ALİ TEKTAŞ Sonucu büyük merakla beklenen 12 Eylül referandumu geride kaldı. Onlarca farklı başlıkta değerlendirilen, içeriğinden çok siyasi aidiyetler üzerinden tartışılan, genel seçim havasında geçen referandumun sonuçları her yönüyle tartışmaya açılmış oldu. %58 Evet %42 hayır %22,6 Boykot Birkaç aydır büyük beklentiler yaratılan süreçten çıkan en büyük sonuç değişim isteği oldu. %58 oranında (oy kullananlar üzerinden) çıkan EVET, AKP nin hala gücünü koruduğunu, seçmen üzerinde etkili olduğunu gösteren önemli bir veri. Ekonomik krizin etkilerinin daha doğrudan hissedildiği, işten çıkarmaların her gün arttığı, cinnetcinayet haberlerinin gazetelerin 3. sayfalarını iyiden iyiye doldurduğu, kadın cinayetlerinin sene içersinde 50 li rakamları geçtiği, gençlerin sınavı kazanmak veya kazanmak dışında bir de intihar seçeneğine itildiği bu günlerde yaratılan suni hava tüm sınıfsal temelli karşı çıkışların önüne geçmiş gibi gözüküyor. Burjuva devlet düzeni iktidarını yeniden kurmak/ meşrulaştırmak adına halkı seçim sandıklarına çağırıyor. Referandum tam olarak bunun yansıması olarak gerçekleşti diyebiliriz. 12 Eylül askeri faşist darbesi, darbeye giden süreciyle, darbe gününde yaşananlarla ve en çok da sonrasıyla hayatımızın içinde yer tuttu. Toplumsal yapıda derin izlere neden olan darbe senelere yayılan bir olgu olarak hala önümüzde duruyor. 12 eylül darbesiyle, darbenin kurumları ile hesaplaşmak iddiası üzerinden başlayan referandumun sonuçlarına burjuva siyaset sahnesinin temel aktörleri, Kürt özgürlük hareketi ve sosyalistler açısından bakmaya çalışalım. Sonuç gösteriyor ki, Türkiye toplumunun değişimden yana olan tavrı statükocu düşünceyi yenilgiye uğratmıştır. AKP nin ana kitlesi üzerinden aldığı oylara diğer evetçi partilerin de oylarını ve MHP tabanından gelen muhtemel oyları da eklediğimizde ortaya 7-8 puanlık bir fark çıkıyor. Bunun açıklaması sandığa yansımayan oylarda gizli. Seçmen sayısı üzerinden yeni bir değerlendirme yaparak evetçilerin %45 oranında destek bulduğunu görüyoruz. Yazımızın temel konusu istatistiki veriler olmadığından oranlara çok fazla gömülmeden siyasal sonuçları değerlendirmeye devam edelim. Hayır cephesi birkaç aydır yürüttüğü şeriat gelecek odaklı kampanyasını yenilgiyle kapatmış oldu. Kemal Kılıçdaroğlu nun her gün başka bir tv kanalında parmağını sallayarak tek bir oyun öneminden bahsetmesi ama kendisinin oy kullanamaması karikatür dergilerinin bu haftaki konusu olacak büyük ihtimalle. Özellikle alevi halk üzerinde yaratılan korku siyaseti üzerinden Hayır ı güçlendirmeye çalışan Chp statükoyu bu düzeyde savunmaya devam etmesinin önünü açmadığını görecek ve referandum sürencinde Kılıçdaroğlu nun genel af, YÖK, dokunulmazlık vs üzerinden demokrasi hamlelerine girişecektir. Irkçı MHP nin kendi tabanını yönetemediğini birkaç şehrin tablosuna bakarak görebiliyoruz. Bahçeli nin ırkçı ip sallama siyaseti kendi kitlesini dahi ikna edemedi. Gelelim cumhuriyet değerlerini savunalım çizgisinde hayır cephesine yedeklenen solcu kurumlara. Öncelikle birçok yerde boykot taktiği üzerine Lenin den alıntılarla anlatılmaya çalışılan teorik yöntemde belli sorunlar var. Boykot eğer sonuca etki edemiyorsa geçerli bir taktik değildir genel savunusu içinde yapılan açıklamalar birçok bilinmezliği içinde barındırıyor. Gerçekten boykot siyasal alanda bir güç değil mi? Referandum boyunca en çok tartışılan yüzlerce köşe yazısına konu olan boykotun etkisini görmek bu kadar zor mu! Aynı zamanda genel veya yerel seçimleri referandum oylaması ile aynı kategoride tutmak ne kadar doğru? Kendi adaylarını destekleyebildiğin, ortak adaylar üzerinde birleşip propaganda yaptığın seçimlerden bir farkı yok mu referandumun? Sonuçta AKP karşıtlığı üzerinden Hayır cephesine düşen solun bazı kesimleri rejimi koruma hissiyatıyla hareket eden statükocu çizgiyle aynı noktada buluşmuştur. Bunun en büyük yansıması da AKP pankartlarının yırtılırken yanlarında bulunan CHP pankartlarına dokunulmamasıdır. Aynı cepheye düşünce böyle oluyor işte. Devrimcilerin katili CHP ye karşı şiddet yöntemi tasfiye oluyor. Bir de demokrat olmayan demokrasi havarileri var. Genel çizgisini Taraf Gazetesi nin oluşturduğu, demokrasiyi sınıf temelinden uzaklara taşımaya yemin etmiş solcu geçinenlerdir bunlar. Evet ya da Yetmez Ama Evet kısımlarına girmeden şunları söyleyeceğim yalnızca. Bu kadar demokrasi lafı edip de boykot seçeneğini özgürlük talebi için kullananlara karşı yapılan saldırılar neyin nesidir. Gün başına ortalama 2-3 boykota saldırı yazısı yazan Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Murat Belge ve muadilleri bizim değerlerimizi bu dönemde iyice ayaklar altına almaya çalıştılar. Tüm kara çalmalara rağmen, seçim günü yapılan operasyonlara rağmen boykot taktiği referandumun en güçlü siyasal halkasını oluşturdu. Kürt illerinden, Hakkari başta olmak üzere rejime tokat gibi yanıtlar geldi. Kendi siyasi projesi etrafında birleşen halk rejime siyasal iradesini dayatmış oldu. Sanatçılar üzerinden yapılan siyaset de referandum propagandasının en büyük ayağı oldu. Evet ya da Hayır seçenekleri arasına sıkışmayıp özgürlük safında yer tutan sanatçılar saygı duyulacak bir tavır geliştirmiş oldular. Boykot cephesi bileşenlerinin siyasal çalışmayla kurdukları ilişkide de ciddi farklar vardı. Aktif boykot düzeyine ulaşılamayan batı illerindeki boykot çalışması sandığa gitme oranını etkiledi. Gençlik açısında hiçbir maddenin olmadığı yeni anayasa paketi bir kez daha gösterdi ki mücadele ederek haklarımızı kazanmaktan başka bir seçenek yok. Yök e dair herhangi bir düzenlemenin olmadığı esasında 12 Eylül Anayasası nın devamı olan yeni anayasa rejimin tüm egemenlerin gençlik hakkında ortak düşüncelere sahip olduğunu gösteriyor. Kontrol et, izin verme, baskı her zaman iyidir siyaseti bizim önümüzde yerli yerinde duruyor. Yargı kurumlarında CHP yerine AKP nin güçlenmesi bizim konumuz değildir yani bizim açımızdan bir farklılık arz etmez. Siyasi tutsaklara takınılan tavır egemenler açısından aynıdır. Cemaatin polisi ya da cumhuriyetçi polisler aynı copu aynı biber gazını kullanıyorlar. İnşaatta çalışırken ölen Ömer in, intihar eden öğrencilerin hesabını kendimiz soracağız. Umudumuzu kendimize güvenerek yükselteceğiz. Kumsal hala kaldırım taşlarının altında, bunu unutmayacağız. Değişen bir şey yok, biz değiştireceğiz! 2

Köprü Kuran Kadınlar Barışa bir vicdani retçi kadının gözünden bakıyoruz. ZEYNEP S. VAROL Kadın Vicdani Retçi Köprüler kuran kadınlar, Bosna Hersek den Kuzey İrlanda ve Batı Şeria ya uzanan hatta, dünyanın 90 lı yıllarda üç çatışmalı bölgesinden kadınların hikayelerini anlatan bir serginin adıdır. Sergi bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkmıştır aslında. Bu çalışma savaşçı olanın erkek, yetiştirici olanın kadın olduğu kanısının geçerli olduğu üç bölgeden, sadece kadınların fark ettiği bir soru üzerine yapılmış bir çalışmadır: Bir ulusal hareket erkek egemenliği için ne söylüyor? Ezen ya da ezilen ulusun kadınları için, kadın özgürlüğü için bir değişim projesi var mı? İrlanda özgürlük mücadelesinin simgesi olan İRA nın karar mekanizmalarında kadınların olmaması çalışmada bu soruyu sorduran temel sebeplerden biridir. İRA liderleri erkektir ve devlet erk anıyla masaya oturan onlardır. Bu masada kadınlar olmadığı gibi kadınların adı da yoktur elbette. Ya da Filistinli, Bosna Hersekli kadınların yetiştirici olmayı sorgulamasıyla başlamıştır barış ve kadın başlığını yeniden inşa etmek. Savaşların olduğu yerde kadın daha çok ulus kültürünü yeniden üreten pozisyondadır. Bu çocuk yetiştirmekten tutun da mutfakta `10 Kuruş` ALPER KABA 9 Eylül Üniversitesi Coğrafya Öğretmenliği Biz üniversite öğrencileri günden güne nelere tanık olmuyoruz ki? Demokratik hak gaspları, akademik sorunlar, yaşam koşullarının zorluğu ve daha bir çok olumsuzluklarla karşı karşıya geliyoruz. Üzerimizden türlü türlü kirli, çıkarcı hesaplar yapılıyor. Ancak bu sefer sert kayaya çarptılar. Yüzde beş yüzlük harç zamlarını geri çektirmesiyle ivme kazanan Öğrenci Gençlik Sendikası (Genç Sen), İzmir Büyükşehir Belediyesi ne geri adım attırdı. Belediye, İzmir 9 Eylül Üniversitesi 412 numaralı, Ege pişirilen yemeğin geleneksel yanına değin uzanır. Özellikle ezen ulus devletlerin savaş mutfaklarının baş aktörleri kadınlardır. Kadın anne, vatansever, fedakar bir sürü sıfatla-kimlikle bir çemberin içine hapsedilir. Bu yüzden örneğin askerde evladını yitiren bir anne sadece yavrusunu yitirmenin acısını dahi yaşayamaz. Devlet aygıtı aynı zamanda onun onurlu, gururlu ve mücadeleci bir kimliği de taşımasını dayatır. Çünkü bilir ki annenin öfkesi büyüktür ve bu öfkenin kanalize edildiği yer önemlidir. Bu yüzden egemen savaşçı devlet kadının barışa karşı savaşı istemesi ve ezilen ulusun kadınlarıyla karşı karşıya gelebilmesi için her türlü madalyayı verme gayretindedir. Bu madalyaların kadınlara yüklediği yük ise en basitinden tüm çocuklarını kayıtsız şartsız savaşa gönderme onurunu taşımaktır. Ezilen ulusun kadınları için ise ilerici bir barış mücadelesi içinde kadın özgürlük mücadelesini inşa etmek kritik bir yerde durmaktadır. Yukarıda bahsi geçen çalışmada üç farklı bölgeden barış mücadelesi veren kadınların aynı dertten muzdarip olduğunu görmekteyiz. Ulus mücadelesinin yetiştiricisi olmak mı yoksa bu sınırları silmek mi? Aslında ezilen ulusların mücadelesi bakımından net çizgiler çizmek kolay değil. Bir taraftan asimile edilmeye çalışılan bir Üniversitesi 525 numaralı ücretsiz öğrenci servislerini, yaz tatilini fırsat bilerek, gerçekliği olmayan sebeplerle 85 kuruşa çıkardı. Bu dayatmaya öğrencilerden yanıt hemen geldi. 9 Eylül Üniversitesi nde Genç Sen in oynadığı aktif rolle kitlesel eylemler yapıldı. Öğrencileri mağdur eden ulaşım zammına olan tepki kampüslerde pratiğe dönüştü ve rektörlük ücretsiz ek bir servis sağlamak zorunda kaldı. Ancak bu çözüm geçici olması ile birlikte 412 numaralı otobüsün hala ücretli olması ve ek olarak devreye giren ücretsiz servislerin azlığı tepkileri dindirmedi. Bu ilerleme ile birlikte 3 kültür var diğer tarafta hak arama mücadelesi var. Kadın bazen bir yetiştirici bazen de bir savaşçı olmak durumunda kalabilir. Esas nokta sanki kadının doğal özellikleriymiş gibi atfedilen yetiştirici sıfatına karşı savaşçı kadınları yaratabilen mücadelelerin verilmesidir. Bu yaratılmadığı sürece kadınlar barış mücadelesi içinde dahi toplumsal cinsiyeti tekrar yaratmak zorunda kalabilirler. Bunun ezen ulus devletlerin ülke sınırlarını kadınların namuslarıyla özdeşleştirerek namus koruma ya da diğer ülkelerin sınırlarını işgal edince oradaki kadınlara tecavüz etme hakkına sahip olma zihniyetine hizmet edeceğini belirterek ne kadar kritik bir nokta olduğunu belirtelim. Dünyanın üç ayrı bölgesinden dönüp Türkiye ye baktığımızda ezen ve ezilen ulusun kadınlarının da az buçuk aynı şeyleri yaşadığını görürüz. Milliyetçiliğin kıskacında şehit cenazelerinde tüm çocuklarını askere gönderme yemini eden annelerden şüpheli asker ölümlerinde susturulmaya çalışılan annelere ve hiçbir kadının çocuğunun ölmeyi hak etmediğini haykıran barış annelerine kadar anneliğin de sınıflarını görürüz. Barış mücadelesinin öznesi olan Kürt kadınlarının aslında dünyada eşi benzeri görülmemiş bir kadın özgürlük mücadelesi tarihi yazdıklarını görürüz. Peki başkaca Genç Sen yaptığı toplantılardan etkin bir güç ile kampüslerde çalışmaya başladı. Ege Üniversitesi nde bulunan 525 numaralı ücretli servisin tekrar eski haline getirilmesi için harekete geçildi. Güncellemelerle birlikte binlerce bildiri dağıtıldı. Genç Sen li öğrenciler haftalar boyu 525 numaralı otobüsün kalktığı durakta sabah 8 den akşam saatlarine kadar masa açtı. 5000 e yakın imza topladı. Kitle toplantıları organize edildi. Üniversite rektörlüğüne bir yürüyüş düzenlenerek, rektör ile görüşüldü. Ardından açılan masalarla, bildiri ve afişlerle İzmir Büyükşehir Belediyesi ne yürüyüş görmemiz gereken nedir? Barış annelerinin bir isteğini görmemiz gerekiyor: Türk ve Kürt anaları, kadınları biraraya gelsin ve barışı kadınlar inşa etsin *** Yakın bir tarihte Hakkari Zap Suyu üzerinde Devrimci Gençlik Köprüsü nün barış ve kardeşlik için yeniden yapılacağı şu günlerde Türk ve Kürt gençlerinin kucaklaşmasını bir de köprüleri kuran kadınlar açısından düşünerek yazıldı aslında bu yazı. Böylesine tarihi bir projede barış mücadelesinin öznesi olmak için bir adım daha atmak adına özellikle genç Türk kadınlarının katılımıyla aynı zamanda orada bir de kadın köprüsü kurmak tarihi bir fırsattır. Kadınlar olarak her fırsatta biraraya gelmeli ve çoğalarak barışa köprüler kurmalıyız. yapılacağı duyuruldu. Yürüyüşün yapılacağı gün Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ücretlerin 10 kuruşa düştüğünü açıkladı. Bu açıklamaya rağmen Genç Sen kalabalık bir yürüyüşle belediye binası önünde basın açıklaması yaptı ve belediye binasına onlarca 10 kuruş fırlatıldı. Öğrenci Gençlik Sendikası Genç Sen, ister 10 kuruş, ister 85 kuruş olsun, ulaşımın ücretsiz olması için çalışmalarını sürdürecektir. Asla Yalnız Yürümeyeceksin sloganını kampüslerde sokaklarda haykırmaya devam edecektir.

Düşünü Arayan Ezilenlerin Sosyalist Partisi Genel Başkanı Figen Yüksekdağ la görüştük. Genç başkana, kuruluş kongresini 7 Kasım da gerçekleştirecek olan ESP nin gençlik politikalarını sorduk. RÖPORTAJ Özgür Gençlik Dergisi ESP genç bir parti olarak gençlik için ne ifade ediyor? ESP gençliğe kendi özgünlüğüne uygun, özgür siyaset alanları vaat ediyor. Gençliğe bir partinin işçisi, çalışanı değil, partinin kurucu öznesi olmayı vaat ediyor. Biz genç bir parti olmakla gençliğe dayanan bir parti olmanın doğru orantılı olduğunu düşünüyoruz. Bir taraftan mücadele tarihimiz tarafından ele alındığında, ESP nin tarihçesini, politik kimliğini, parti kimliğini var etme sürecinin çok eskilere dayandığını söyleyebiliriz. ESP geçmişten bugüne uzanan bu politik geleneğin, bugün aldığı somut politik formdur. Gelenekle geleceği birleştirme çizgisini kendisine esas alan, bir siyasi partidir. ESP nin genç bir parti olması, bizi karakterize eden bir özelliktir. Gençliğin devrimci arayışlarını temsil etmesi, yenilenme ve bir düzeni değiştirme enerjisini temsil etmesi itibariyle genç bir partidir. Bizim yönetim organlarımızda gençliğin kayda değer bir yer tuttuğunu söylemem gerekir. Burjuva düzen partilerinde insan profili, yönetim kademelerinde yer alanlar, yaşlı ve erkektir. Bu bir siyasi otorite, siyasi vizyon olarak görülür. Ancak ESP nin yönetim kademelerine, siyasi olarak belirleyici merkezlerine, temsiliyet organlarına baktığımızda gördüğümüz insan profili, kadın ve genç ağırlıklıdır. ESP nin Genel Başkan ı da hem gençtir hem de kadındır. Geleneksel, yerleşik düzen partisi alışkanlıklarının ve o düzenin dışında bir anlayış oluşturmaya yönelmiştir ESP. O yönüyle bakıldığında ESP nin gençlikle kurduğu ilişkiyi, aynı zamanda kendisiyle kurduğu ilişki olarak ele alıyoruz. Gençlik bizim bakımımızdan bizim dışımızdaki bir kuvvetle ilişki kurmak anlamını taşımıyor. Gençlik bizim partimiz demektir. Partimizin temel, yapısal bir gücü, enerjisi demektir. Biz ESP yi gençlik üzerinden inşa etmeye, gençliğin anlayışı dinamiği ve gelişim kuvveti üzerinden inşa etmeye yöneldik. Diyebilirim ki; gençlik ESP dir, ESP de gençlik. Siyasi parti denince akla ilk gelen vaat lerdir. ESP nin gençliğe vaatleri nelerdir? Bugünkü siyaset gerçeğine bakıldığında çok açık ki bütün düzen partileri oylarının büyük bir kısmını gençlikten alırlar fakat gençliğe sundukları bir gelecek bile yoktur. Gençliğin kendi kurdukları siyasi mekanizmalar içerisinde bir önemi yoktur. Gençlik o siyasi mekanizmaların sıradan, ortalama işçileri ve emekçileri, yedek kuvvetleri olarak görülür; ancak siyasetin merkezinde yer verilmez. Gençliğin sözlerin ve programın dışında hayat bulabilecek yaklaşımlara ihtiyacı vardır. Biraz açarsak, herşeyden önce gençliğin siyasetin merkezinde temsil edilmeye ihtiyacı vardır. Gençliğin bir siyasi partiye üye olmasının, yönetim organlarında, merkezi temsiliyet organlarında kendi iradesini yansıtması, somut olarak gençlik için açılması gereken alanlardır. ESP nin merkezi ve yerel her bir organında kendi özgün karakterine, yapısına, kendi isteklerine uygun bir çerçevede yer alma alanına hakkına sahiptir gençlik. Bu alanları, bizim parti yönetimi organlarımızı, gençliğin özgür düşüncesinin ve eyleminin zemini haline getirme hakkına sahiptir. ESP gençliğe ne vaat eder diyorsanız eğer: ESP gençliğe kendi özgünlüğüne uygun, özgür siyaset alanları vaat ediyor. Gençliğe bir partinin işçisi, çalışanı değil, partinin kurucu öznesi olmayı vaat ediyor. Elbetteki gençliğin politikayla ilişkisini tanımlarken sıralamamız gereken başkaca noktalar vardır. Gençliğin toplumsal sorunları, eğitim öğrenim hakkı, kendisini üretme, kendisini değiştirme haklarıyla somutlayabileceğimiz daha başkaca sorun ve talepleri vardır. Herşeyden önce verili koşullar içerisinde, özellikle üniversiteli gençlik bakımından üniversitedeki eğitim öğrenim hayatının özerkleştirilebilmesi ve üniversitelerin özgür düşünce oluşturmaya yarayabilecek kurumlar haline getirilmesi çok önemli. Gençliğin yaşama hazırlanma ve yaşama katılma çalışmasını yürüttüğü, kendisini oluşturduğu temel yerdir üniversiteler. Üniversitelerde gençliğin yani geleceğimizin, özgür bir zeminde gelişmediğini dikkate alırsak; özgürlüğü dıştalayan yapının ortadan kaldırılması çok daha temel bir yerde duruyor. YÖK suntasına, 80 darbesinden bugüne hiçbir siyasi parti tarafından son verilmemiştir, hiçbir rejim tartışması YÖK suntasını ortadan kaldıracak bir değişikliğe yönelmemiştir. En son AKP hükümeti tarafından YÖK üzerinde yapılan revizyon da YÖK ün taraflılığını başka bir taraf lehine düzenlemekten başka bir anlam da ifade etmemektedir. Biz özellikle YÖK düzenine son verilmesinin gençliğin ve onunla doğru orantılı olarak bir toplumun özgür geleceğinin önünün açılması demek olduğunu düşünüyoruz. YÖK sorununu üniversitelerde parasız, özerk eğitim sorununun sadece gençlik kitlelerinin veya gençlik örgütlerinin sorunu olarak görmüyoruz; siyasi parti olarak kendi merkezi siyasi sorunlarımızdan biri olarak görüyoruz. 4

Bir Gençtir ESP ESP, gençliğin enerjisinin, yaratıcılığının, özgür fikir ve eyleminin boy vereceği güçlü siyasi bir zemindir. İşte bu yüzden tüm gençlik kitlelerini kendisinin olanı sahiplenmeye davet ediyoruz. İkinci bir nokta gençliğin eğitim öğrenim hayatı boyunca karşı karşıya kaldığı temel sorun olan, eğitimin parayla alınıp satılan bir meta haline dönüştürülmesi sorunudur. Bu herşeyden önce yine gençliğin sorunu değildir, makro düzlemde tanımlayabileceğimiz toplumsal bir sorundur. Eğitim bir toplumun ve bir siyasi kurumlaşmanın yapılanmanın en önemli odaklarından birisidir. Eğitim kurumları, eğitimin içeriği ve eğitimin sürdürülebilir olma özellikleri... Çok açık ki, gücünü ve varlığını sermayeden alan bir sistem, gençliğin eğitimle ilgili yaşadığı sorunları çözemez; çünkü bu sistem insanla ilgili değildir herşeyden önce. Bizim partimiz bakımından, kurulurken ilk etapta söylediğimiz gibi amaç insan dır. İnsana ait olan haklar ve insanı geliştirebilcek siyasi özgürlükler zemini ve bu zemini yaratmak için verilecek mücadele bizim partimizin temel varlık nedenidir. Bu yanıyla bakıldığında insanı en fazla ilgilendiren, insanın oluşması gelişmesi ve özgür bireylerin özgür toplumun yetişmesi bakımından kilit noktada duran eğitim sorununun çözülmesi, partimiz ve programı bakımından temel noktada duruyor. Gençliğin eğitim hakkı için mücadelesinin sadece yanında değil, aynı zamanda aktif bir bileşeni olarak içerisinde yer alacağız. Gençlik kitlelerini de tabi ki bu güvene dayanarak ESP ye davet ediyoruz. ESP gençlikten ne bekler? Gençlikten beklentilerimizle gençliğin bizden beklentileri kesinlikle birbirine bağlı şeylerdir. Bizim tek taraflı bir beklenti durumumuzun olmadığını belirtmek istiyorum. Gençliğin kendi hak ve özgürlükleri için kendi gelişim sorunları ve ihtiyaçları için kaçınılmaz ve zorunlu bir biçimde siyasi eksende mücadeleye dahil olması ve bunu büyüten bir özneye dönüşmesi gerekiyor. Tarihte gençlik mücadelesi ne kadar siyasallaşmışsa, genç olmaktan kaynaklanan sorunlara ve taleplerine aldığı karşılık da o kadar gelişmiştir. Bugün günümüz gençliğinin genç olmaktan kaynaklı sorun ve taleplerine sağlıklı bir yanıt örgütleyebilmesi için mücadelesini siyasallaştırması gerekiyor ve buna bağlı olarak bir siyasi parti içerisinde örgütlenerek, bu duruşunu pekiştirmesi gerekiyor. Partimiz somut olarak ne bekliyor derseniz şöyle tarif edilebilir: ESP gençliğin ESP yi doğrudan kendi partisi olarak görmesini bekliyor. ESP gençliğin partisidir. ESP, gençliğin enerjisinin, yaratıcılığının, özgür fikir ve eyleminin boy vereceği güçlü siyasi bir zemindir. İşte bu yüzden tüm gençlik kitlelerini kendisinin olanı sahiplenmeye davet ediyoruz. Kongre hazırlık sürecimiz elbetteki partimizin kuruluş süreci bakımından önemlidir. Gençlik bu önemli tarihsel süreçte kurucu bir özne olarak yer almalıdır; bir destekçi olarak ya da bir katılımcı olarak değil. 7 Kasım daki kongremizin iki temel kesimi olacaktır: gençlik ve kadınlar. Gençlik ve kadınlar kongreye damgasını vuracaktır. Bizim de istediğimiz ve gelişimimizin önünü açacak zemin budur. ESP gençliğin Barış a Köprü Ol projesini nasıl değerlendiriyor? Zap ta kurulan kardeşlik köprüsü, devrimci gençlik tarihi bakımından çok değerli bir deneyim ve mirastır. Denizlerin ve yoldaşlarının, 71 devrimci önderlerinin ve kadrolarının gerçekleştirdiği devrimci pratiği, eylemi olması gerektiği gibi selamlamaktır bugün Zap a yürümek. Ama bu sadece bir geleneğe sahip çıkılması değildir elbette. Bugünün politik görevleri karşısında da aktif sahiplenici ve dönüştürücü bir tutum ortaya koymak demektir. Çünkü, bugün kardeşliğin inşa edilmesi, tırmandırılan ırkçılık karşısında, şovenizm karşısında savaş politikalarının gittikçe tüm toplumu, özellikle de gençliği hedefine aldığı koşullar karşısında böyle bir eyleme gitmek, tarihsel olduğu kadar politik bir değer taşır. İşte bu iki nedenden dolayı, ESP olarak bu yürüyüşün aktif bir destekçisi olarak görüyoruz kendimizi. Bu konuda hem gençliğin bizden taleplerini ele alıp yanıtlamaya çalıştık hem de bundan sonraki süreçte talep ve ihtiyaçlar konusunda aktif bir destekçilik içerisinde olacağız. Teşekkür ederiz Ben de teşekkür ederim. 5

Bir Utanç: KopyaPSS KPSS ye hazırlanan bir gencin dilinden, herşeyiyle KPSS ÖNDER KOÇAK Yeni bir gün doğumuyla beraber uyanıyoruz her sabah, yeni doğan güne merhaba bile diyemeden başlıyoruz mekanikleşen yaşamımıza; o kadar ağır ki yükümüz: eğitimöğretim psikolojisi, ölçme, program geliştirme, rehberlik, tarih, vatandaşlık, matematik vb. Ezberledikçe elemeci eğitim sisteminin tonları altında eziliyor; günü, haftayı, ayları çok zor taşıyoruz masada kamburlaşan omuzlarımızda. Kimimiz dershanelere servet dökmekte kimimiz dökememekte, kimimiz ek iş yapmak zorunda kimimiz çevre baskısını göğüslemek, kimimiz İzmir de kimimiz Iğdır, kimimiz Türk kimimiz Kürt, kimimiz 5 yıldır çalışıyoruz kimimiz bir, kimimiz kadın kimimiz erkek Ama benzerliklerimiz de çok fazla: hedefimiz, hayalimiz, kuşkumuz, o kadar emek sonucu her 10 Temmuz da birkaç saate geleceğimizi sığdırmaya çalışmamız, kıyıdan köşeden seçilmiş sorularla elemeye tutulmamız ve tablo sergilemekte. Nitekim kişi başına ayırdığı bütçesiyle dünyada sondan beşinci sırada yer alırken, okullaşma oranı ve nüfusundaki işsiz öğretmenlerin her geçen yıl artan sayısıyla son sıraları zorlamaktadır. Buna karşın emperyalist NATO nun ikinci büyük ordusuna sahip olup, onunla yürüttüğü kirli savaşa ayırdığı bütçenin büyüklüğüyle militarist yapısını gözler önüne sermektedir. Bunların yanı sıra ezberciliğin, dayatmacılığın, anti bilimselliğin fotoğrafı olan üniversitelerinin verdiği eğitim sistemi o kadar tezatlık içerisinde ki, her sene ortalama 140 mezun verdiği bir eğitim fakültesinden sadece 5-6 kişi KPSS yi kazanabilmekte. Yani sistem kendi eğitim sistemiyle kendi sınavını bile kazandıramamakta. Sonucunda ise 15-16 sene resmi eğitim alan onbinlerce işsiz öğretmen oluşmakta ve sayıları her yıl artarak geleceksizliğe sürüklenmekte. Neden mi? KPSS. Sömürü ve geleceksizlik vaat eden eğitim sisteminin elemeyle somutlaşan ismi KPSS nin temelleri 17 Ekim 1999 da uygulamaya konan Devlet Memurları Sınavına (DMS) uzanmakta, KPSS nin sabah oturumuna 800 bin kişi, ikinci oturumuna 279 bin öğretmen adayı girdi. Bu rakamlar son iki sende işsiz öğretmenlerin nüfusunun 40 bin kişi arttığını göstermekte. Buna karşın MEB in resmi açıklamasına göre 142 bin, Türk Eğitim-Sen in 2009 açıklamasına göre: ilköğretimde 216 bin 52, ortaöğretimde 98 bin 453 öğretmen açığı bulunmakta. Resmi açıklamaya göre bu sene sadece 30 bin öğretmen ve sayıları 15 bini zor bulan memur alımı yapılacak. Komik olan bu rakam sadece son 1 yıldaki üniversite mezunlarına bile yetersiz gelmektedir. Neden mi? Piyasa ekonomisi, kadrolu öğretmen alımı yapıp, sosyoekonomik anlamda çok düşük haklar ve 1400 TL maaş vermek yerine, hiçbir hakkı olmayan, istendiği zaman işine son verilebilen sözleşmeli öğretmen ve aylık 600 TL ye çalıştırılan ücretli köle alımını istemekte. Bunu uygulayabilmek için de, daha bilimsel soru bile hazırlamaktan aciz uzmanlarıyla, (ÖSYM 2010 sınavında 1 soru yanlış olduğu için iptal etti ve 5 i de kuşkulu) KPSS yi devreye sokmaktadır. Toplumu geleceksizliğe iten sömürü-talan düzeni, öğretmen bekleyen binlerce öğrencinin ve atama bekleyen binlerce öğretmenin geleceğini bu kadar hiçe saymaktadır. Bu hiçe sayma yetersiz gelecek ki bir de kopya skandalı çıkıyor manşetlerle: mağduriyetimiz. Piyasa ekonomisine kurulu kapitalizmin yarattığı o azgın barbarlığın mağduriyeti. Ve sayımızdaki basamakların çokluğuyla devletin utancını yansıtışımız! Biz işsiz öğretmenler... Türkiye eğitime ve bilime verdiği önem itibariyle dünya sıralamalarında yüz kızartıcı bir 2001 de Kurumlar İçin Merkezi Eleme Sınavı (KMS) ismini alan piyasa için eleme sınavlarının son adı 6-7 Temmuz 2002 de KPSS adını aldı. Bunun yanı sıra üniversitelerin verdiği kurban sayısı her sene artarak, sayıları yüz binleri buldu. Örneğin: 2008 lisans KPSS nin sabah oturumuna 570 bin üniversite mezunu, ikinci oturumuna 244 bin öğretmen adayı girdi. 2010 6 Şok. KPSS de kopya iddası. KPSS skandalında şok gelişme. ÖSYM de daire başkanı olan M.T. nin, ÖSYM nin Soru Hazırlama Komisyonu üyesi olan eşin G.T. nin, Benim Dershanem in sahibi olduğu ortaya çıktı. YÖK, DDK ve Cumhuriyet Savcısı, KPSS sorularını sızdıran bir şebekenin bazı adaylara 10 bin dolar karşılığı sattığını belirledi 2008 KPSS 2010 KPSS 105 net 1 kişi 120net 350 kişi 102 net 1 kişi 119net 450kişi 101net 3 kişi 118net 700 kiş 100net 4 kişi 117net 800 kişi 99 net 4 kişi 116 net 950 kişi 98net 8kişi 115net 1100 kişi Yukarıda verilen bilanço, eğitim bilimleri yani öğretmen adaylarının girmesi gereken oturuma ait. Eğitim bilimlerinde 5 sorunun şüpheli olduğunu düşünürsek, uzmanların bile fikir birliği yaratamadığı bir sınavda 350 kişi

Kültür süz İ.Ü. İstanbul Üniversitesi nin artık bir Öğrenci Kültür Merkezi yok. hepsini doğru cevaplandırmış, üstelik birçoğunun akraba olduğu belirlendi. Açıklamalar ÖSYM birden fazla güvenlik açığı verip sınavdan önce sorular belli kesime sızdırılıyor yönünde ve ÖSYM başkanı Ünal Yarımağan 3-5 kişiye gittiyse bilemem ama geniş çaplı bir şey olduğuna inanmıyorum demekle yetiniyor. Ve bir sınava sıkıştırılan hayatımız,yetmezmiş gibi mağduriyetimize bir yenisi daha ekleniyor: biz işsiz öğretmenlerin kopya skandalı. DOĞUKAN ÜNLÜ İstanbul Üniversitesi Maliye İstanbul Üniversitesi Öğrenci Kültür Merkezi 1990 yılında kuruldu. İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin kültür sanat çalışmaları yapabilecekleri bir alan olma amacıyla kurulan ÖKM kısa sürede amacına ulaştı. Öğrencilerin, bilimsel, kültürel ve sanatsal çalışmalarının merkezi haline gelen ÖKM de 20 sene içinde yüzlerce çalışma yapıldı. Sergiler açıldı, film gösterimleri yapıldı, tiyatrolar oynandı, folklor üniversitelerimizde mevcut değildir. Bu nedenle de ülkemizdeki diğer üniversitelere model olabilecek bu yapının yani ÖKM nin korunması ve desteklenmesi çok önemlidir. Rektörlüğün söylediği söze rağmen ÖKM yi kapatması ikiyüzlülükten başka birşey değildir. Rektörlüğün, sanattan anladığı da kültürden anladığı da paradır sadece. 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul da, dünyanın en iyi ilk 500 üniversitesinden biri olan İstanbul Üniversitesi nde öğrenci kültür merkezi kapatmak da ancak bu zihniyetin yapabileceği bir iştir. Bu Peki Ya Sonuç? Elif öğretmen Gazi Üniversitesi Coğrafya Öğretmenliğinden 5 yıl önce mezun olmuş, hepimiz gibi hayatının baharında bir işsiz öğretmendi. 4 sınavda başarısız olan Elif İşler beşinci sınavdan sonra yaşamına son verdi; çünkü eleme sınavını kazanamamış ve kendinde yarattığı tahribata dayanamamıştı; tıpkı diğer hayatının baharında 15 genç gibi. Biz sayılarımız üç yüz bin aşan, hayatta kalan işsiz öğretmen. Yine hüzün, yine umutların tükenmesi, yine kuşku Elif öğretmen ve daha önceki on beş öğretmenin katili, piyasa ekonomisinin hırsıyla bizlerin geleceğini ve yaşamını hiçe sayan sömürü düzenidir. Yolsuzluğuyla, kopyasıyla, KPSS siyle biz on binlerin geleceğini hiçe sayan düzen. Ve biz on binler ücretli köle olmamak için, kopyasıyla yolsuzluğuyla beraber KPSS yi kaldırmak için, ölümlerin hesabını sormak ve yeni ölümleri önlemek için, geleceğimizle oynayanlardan hesap sormak ve geleceğimizi kazanmak için tek yolumuz mücadele. ve enstrüman dersleri verildi. Hatta hepimizin tanıdığı sanatçı Kazım Koyuncu ilk müzik grubu olan Zuğaşi Berepe yi (Denizin Çocukları) burada kurdu. ÖKM, 20 sene boyunca öğrencilerin ilgi ve becerilerine cevap olmaya çalıştı. Öğrencilerin, yeteneklerini istedikleri yönde geliştirmesine yardımcı olmaya çalıştı. ÖKM nin en önemli özelliği ise kurulduğu günden bugüne kadar Rektörlüğün baskıcı tutumuna ve toplumsal sorunlara karşı aldığı muhalif tavrı oldu. Bu yüzdendir ki ÖKM nin kapısına defalarca kez kilit vuruldu, ÖKM bünyesinde yer alan ama Rektörlüğün istediği gibi hareket etmeyen kulüplerin çalışmaları Rektörlük tarafından engellendi. Yapılan tüm baskılar da sonuç vermeyince Rektörlük çareyi ÖKM yi kapatmakta buldu ve bu yaz sürecinde ÖKM kapatılarak Uzaktan Eğitim Merkezi haline getirildi. Oysa İstanbul Ünivetsitesi nin resmi sitesinde girdiğinizde ÖKM için şu yazmakta; ÖKM, İstanbul Üniversitesi nin ne kadar ayrıcalıklı bir üniversite olduğunun en önemli göstergelerinden biridir. Çünkü ÖKM benzeri bir yapılanma diğer dışarıya karşı şirin gözükme çabasına rağmen özünde hiçte öyle olmadığının göstergesidir bu. Zaten İstanbul Üniversitesi öğrencileri Rektörlüğün ne kadar şirin olduğunu gayet iyi bilir. Hukuksuzca verilen cezalardan, en demokratik hakların yasaklamasından, Rektörlüğün okula girmesine izin verdiği polisleri,n öğrencileri plastik mermiyle vurmasından, coplamasından, gaz bombası atmasından bilinir o şirinlik. Rektörlük ÖKM yi Uzaktan Eğitim Merkezi haline getirirken sadece kendisine yönelik karşı duruşu bitirmeyi hedeflemiyor, bir yandan da daha fazla kar etmenin peşine düştü. Rektörlük için, açılan Uzaktan Eğitim Merkezi daha fazla öğrenci demektir, daha fazla öğrenci ise daha fazla kar demektir. İnternet sitesinde kültürel gelişme, sanatsal çalışma gibi kavramlar hakkında gayet yukarılardan konuşan Rektörlüğün zihniyet Emek sinemasını yıktıran, tiyatroları şehrin merkezinden alıp şehrin dışına taşıyan zihniyettir. Bu zihniyet 2000 yıllık bir şehir, baraj suları altında kalmasın diyen bir sanatçıya sen burnunu sokma diyen zihniyettir. Eski bir düşünürün dediği gibi; Bir ülkede akıl ve sanattan çok servete değer verilirse bilinmelidir ki orada keseler şişmiş, kafalar boşalmıştır. İstanbul Üniversitesi öğrencileri http://www.okmyedokunma.org isimli bir site açarak ÖKM nin kapatılmasını engellemek istediler. ÖKM kapatıldıktan sonra ise bu site ÖKM nin yeniden açılması talebiyle güncellendi. Siteye girerek sende bu mücadeleye destek verebilir, yapılacak basın açıklamaları hakkında öncesinden bilgi alabilirsin. 7

Banîya Zap Banîya Aştîye Zap Köprüsü Barışın Köprüsüdür ROJWELAT YILDIZ DİCLE ÜNİ İktisadi Ve İdari Bilimler Fak. Zap Köprüsü nün tekrar yapılacağını duymak beni öylesine sevindirdi ve heyecanlandırdı ki, sanki bir anda savaş bitmiş de hasret kaldığım mutlu ve huzurlu günlere kavuşmuş gibiyim. Zap Köprüsü nün Colemêrg de (Hakkâri) hala Deniz Gezmişv Köprüsü diye anılmasının anlamı budur aslında. Çünkü barışa katkısı olabilecek herşey sahiplenilir ve asla unutulmaz coğrafyamızda. Adları bile yasaklanmış ama bu topraklarda yüzyıllardan bu yana yaşamış olan bir halka uzatılmış barış elidir bu köprü. Bu halkın unutulmadığının, kardeşleşmenin sembolüdür Zap a yapılacak olan barış köprüsü. Ben bir Kürt genci olarak, 30 yıldır süren ve biz gençlerin öldüğü bu savaşın artık bitmesini istiyorum. Çünkü artık korkmak ve her gün ölüm haberleri duymak istemiyorum. Sevdiklerimin bir gece ansızın polis telsizleri eşliğinde benden alınıp götürülmelerini, insanların sokak ortasında katledilmelerini, anaların gözaltında, işkencede, dağda katledilen çocuklarına döktükleri gözyaşlarını, daha 12 yaşında 13 kurşunla çocukların hayatlarının karartılmasını ve daha nice acıları görmek istemiyorum. İşte bu sebeple, yapılacak olan bu köprünün bende yarattığı heyecan çok büyük. Nasıl ki hayatta kalmak için ekmeğe ve suya ihtiyaç varsa bizim de ölmemek için barışa ihtiyacımız var. Hem de hemen! Devlet benim bu hissettiklerimi bildiği için, Türk gençlerine duyduğum bu kardeşlik bağını koparmaya çalıştı Zap Köprüsü nü yıkarak seneler önce. Ama batıdan gelen kardeşlerim bu bağın kopmasına izin vermeyeceklerini, rini, Kürt kardeşlerini bir başına bırakmadıklarını ve bırakmayacaklarını klarını gösterdiler. Devlet köprüler yıkarak, düşümüzdeki barışı da yıkabilir mi, buna gücü yetebilir mi? Ne kadar yıkarsa yıksın köprüleri, barış ve kardeşlik tohumları çoktan filizlendi ve onu yeşertecek kardeşlik ellerini bekliyor. Ve şunu çok net görebiliyorum ki, Batıdaki genç kardeşlerim erim de benim gibi düşünüyor. Umudumuz yeniden yeşerdi ve büyüyor. Halkların bir arada barış içinde yaşamasının imkansız olduğunu söyleyenlere inat batıdan gelen Türk gençlerinin böylesi bir girişimde bulunmaları; farklı kimliklerden, dillerden insanların eşitlik içinde kardeşçe yaşayabileceğinin en güzel örneğidir aslında. Tam da böylesi bir süreçte; batıda Kürtler e karşı artan linç girişimleri, halkımızın temsilcilerine yönelik estirilen tutuklama terörü, ateşkes sürecine rağmen, askerin gerillaya yönelik artırdığı geniş çaplı operasyonlar Halkımız böylesine kuşatma ortasındayken Türk gençlerinin çıkıp Zap a köprü amacıyla bu topraklara gelmesi tüm bu kuşatmalara karşı kardeşliğin verdiği sert bir cevaptır. Zap a yapılacak olan bu köprü aslında bana barış günlerinin uzak olmadığını ifade ediyor. Ve atılacak olan bu tür adımların halklarımızı daha da yakınlaştıracağına inanıyorum. Umarım bu köprü bir daha yıkılmaz ve bir daha yapılmak zorunda kalınmaz. Barış ve kardeşlik dolu günler hiç de hayal değil. 8

Bir Köprü Olsa... ONUR GÜLER ODTÜ Metalürji ve Malzeme Mühendisliği Şu an bilgisayar karşısında ben, Pakistan da sefalet içinde insanlar, Filistin de çocuklar, Yunanistan da Alexis, asker de intihar etti denilen(!) Serhat Yıldız, bombalarla ölen Ceylan lar... Sömürü düzeninin çarkları arasında katledilen insanlık Kanla, zulümle, parlak yalanların süslediği propagandalarla. İstiyorlar ki tüketelim yaşamlarımızı, amlarımızı, bilinçlerimizi lerimizi sömürenlerin kirli emelleri adına. Öğretilmeye çalışıldı ki bize, yaşam bir ince çizgidir diye. Çizginin diğer tarafı doğanın biyolojik dengesine katılmayı bekleyen cansız bir beden. Yaşadığımız topraklara bakalım çok uzağa gitmeden. Tek lik üzerine kurulmuş, kendisinden olmayanı kabul etmeyen, imhayı, inkarı ve sömürüyü temel yapıtaşı ilan etmiş bir sistem. Güya hoşgörü ve adalet olguları(!) üzerinden yükselmiş, ama her ne hikmetse yıllarca bu topraklarda emeği olan, evi yurdu olan Ermenilerin, Rumların, Süryanilerin ve daha nice halkların tarih sayfalarının bir köşesinde kaldığı, belgesellerde ise özne olmaktan başka bir yerde göremediğimiz halklar bunlar. Ya terk etmişler bir parça bez yanlarında, bin parça anı ise yaşadıkları topraklarda; ya da karışmışlar toprak altına isimleri bile yazmadan bir kenara. Düşünüyor gerçi insan, bu zulüm topraklarında isimleri yazmış olsaydı bile, kendi isimlerinden çok Türkçe ye çevrilmiş halleri yazacaktı. Geriye bir halk kalmış silinmesi caiz(!). Bu halkın nice yürekleri parçalanmış; parçalanmış toprakları gibi gerçek. Senin belki de kendi dilinde okuduğun bu yazıyı, anadillerinde okumak isterken başlarına inmiş bir dipçik.köyler yakılmış, yıkılmış, kadınlara tecavüz edilmiş, kaybedilmiş ansızın bu insanlar en kalabalıklarda hem de gözler önünde. Aslında biliniyor kimlerin kaybettiğini o güzel insanları. Saklayamıyor hiçbir maske tarih karşısında o gözü dönmüş katilleri. Bir kaybeden daha var unutmadan, insanlık kaybetmiş bir de. Bu okuduklarınız sizi derinden etkilemiş olabilir, ya da bildiğiniz şeyler hepsi. Ortaya olumsuz, karamsar bir havada salmış olabilir. Düşüncelere daldınız belki de elinizde ki bu kağıda bakarken. Ama artık düşünmekten daha fazlası olmalı bu topraklarda. Gençliğimizin enerjisi, dinamizmi düşünmekten bir adım ilerisine götürebilir bizi. Kardeşleşmeye uzanabilir o uzanırken biraz ürken Türk gençliğinin elleri. Korkmayın ama. İnanın ki insanlığa zalimin zulmünden daha fazla acı veren bir durum olmayacaktır. Cesurca tuttuğunuz zaman acılar içinde büyüyen o umut dolu barış ellerini, geçmiş yıllarınıza üzüleceksiniz. Hatta size ilk somut örneğini vereceğim şimdi, fark ettiniz mi bilmiyorum yazının başından beri bu halkın ismini telaffuz etmedim. Bu halka karşı olumsuz düşünceleriniz varsa eğer savaşın sömürenler tarafından beslenen, isim kullanmamış olmamamı fark etmemeniz ilk umut ışığıdır. Çünkü siz bu yazıyı okurken Kürt halkını düşünerek okudunuz. Binlerce zulümden sadece birkaçından bahsettiğim cümleleri doğru isimle eşleştirdiniz. Çünkü bunlar yalın ve gerçekti. Şimdi Türk gençliğinin somut bir adımı daha olmalı. Barışa Köprünün bir ayağı haline gelmeli. On yıllarca yıl kan kırmızısı akmış masmavi olması gereken nehirler. Karışmış Dersim de toprağa. Şimdi başka bir nehirden; ZAP tan kardeş halkların gençleri süreci tersine çevirmeli. BARIŞA KÖPRÜ OL PROJESİ 68 gençliğinin üniversitelere sığmadığı, emekçi halklarımız için bir umut olduğu dönemde bizzat katılmamış bile olsa Deniz Gezmiş in adıyla anılan köprü, İstanbul a 1. Köprü yapımıyla daha da farklı bir anlam ifade etmektedir. Ezilen halkların köprüsüdür o. İzleri silinmeyecek bir yapıdır Kürt halkının kalplerinde; kardeşliği temsil etmektedir. Gün gelir sömürücü sistem daha fazla dayanamamış, o bilindik yöntemini kullanmıştır. 1999 yılında köprü bombalarla yıkılmıştır. Şimdi düşünmekten, o günleri kitaplardan okumaktan bir adım ileri gitmeli Türk gençliği. Gençlere asker postalları üstünde, avuçlar içinde ne G-3 lazımdır, ne de Amed e 3-G teknolojisi reklamlarda bahsedilenin tersine. Bu kardeş halkların gençliğine kardeşleşme lazımdır. Gitmeliyiz Hakkari ye, Zap suyuna Türkiye nin illerinden tuğla tuğla örmek için köprümüzü. Alışmayacağız tren tren giden askeri malzemelere, bu sefer gençliğin barış trenlerini kaldıracağız. 2 Ekim de Hakkari de iki kardeş halkların gençleri geçecek kendi yaptıkları köprüden. Bizler Barış a Köprü Olacağız. 2 Ekim de Hakkari deyiz 9

Mimarlık; doğanın yapamadığını yaratma cesareti Bir öğrencini gözünden, sanatıyla bilimiyle, mimarlık. BURCU DEMİRBAŞ Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Dünyanın en eski mesleği olarak kabul edilen mimarlık; barınma, dinlenme, çalışma, eğlenme gibi eylemlerimizi sürdürebilmemiz için gerekli mekanları ve fiziksel çevreyi tasarlamak ve üretmek için bilim ve sanatı ortak bir noktada buluşturan bir zanaattir. Uygarlık tarihininin her döneminde toplumlarla ve kültürlerle simgeleşmiştir mimarlık. Son asırda kapitalizmin ve küreselleşme politikalarının tektipleştirmesiyle, her şey gibi kısırlaşan mimarlık aslında yüzyıllar boyunca toplumların ve kültürlerin öz be öz sahiplenicisi ve taşıyıcısı olarak var olmuştur. Eski çağlarda mimarlık eğitiminde usta-çırak ilişkisi ve kolektif üretim içinde yer bularak yeterlilik kazanma durumu söz konusuydu. Batı merkezci eğitimle biçimlenmiş günümüz mimarlık eğitiminden ise daha bireysel yeterliliklerin ön planda tutulduğu, bitimsiz bir süreç olarak bahsetmek yersiz olmaz. Fakültelerde verilen eğitim, genel anlamda tasarım, kuram ve pratik alanda yeterlilik ve bilinç geliştirme alışkanlığı kazandırır öğrenciye. Bireysel olarak kazanılmaya çalışılan yeterlilik ve birikim, zor olanın harmanlandığı bir yerde kesişir; çünkü mimarlık tarihi boyunca sanatın ve bilimin, estetiğin ve analitik bilginin birleştirilmesi anlamına gelmiştir. Mimarlık öğrencisinin bir yandan gerekli bilgi ve deneyimle donanırken, diğer yandan da idealize edilen toplumsal yaşam normlarına göre estetik algısının arayışı içine girmesi gerekmektedir. Üniversitelerde verilen mimarlık eğitimi, yerel ve evrensel ölçütleri sağlayan, kuram ve uygulama alananında yetkin, disiplinler arası ilişki kurabilen, yine çağın değişen dinamiklerine uygun bir mimarlık eğitimi kurgulamayı amaçlamaktadır. Mimarlık öğrencisi, ekonomik, toplumsal, ekolojik, kültürel, tarihsel, teknik ve estetik bileşenlerin her birine hakim kılınmış yaratıcı, araştırıcı, analitik ve yenilikçi düşünce sistemine sahip olması gereken bireyler olarak tanımlanır. Fakat 4 yıllık mesleki eğitim sürecinde, öğrencinin üzerine yüklenmiş sorumluluğun yerine getirilmesiyle paralel, böylesi bir gelişim beklentisi çok da gerçekçi olamaz. Çünkü mimarlık öğrencisinin her daim yoğun bir emek üretme çabası vardır, sırf dersleri geçmesinin koşulu olarak bile. Dolayısıyla mimarlık öğrencisi ya da mimar adayı, akademik eğitimle birlikte sürekli bir araştırma ve yeniyi arama ve sorgulama çabasında olmalıdır. Fiziksel çevreyi ve bütün bir kentin, hatta dünyanın yaşamsal alanını örgütleyen mimarlık, günümüzde sermaye hizmetinde belirli bir elitin yaşam koşulları için üretilen yapı ve yaşam alanı olmanın dışına çıkamıyor. Verilen eğitim de doğal olarak sermaye hizmeti odaklı, hakim ve tek bir sınıf için üretilen yapısal alanlar olarak sınırda kalıyor. Fakültelerde idealize edilen estetik, bilinç ve mesleki pratik becerisi bu algı ve gerçeklik üzerinden inşa ediyor. Bütün bu gerçeklik üzerinden değerlendirildiğinde toplum için üretilen bir şey olmanın çok dışına düşüyor mimarlık. Fakültelerde ne için mimarlık, kim için mimarlık üretimi öğretildiği konusu da güncelliğini ve belirsizliğini koruyan bir tartışma konusu. Meslek ve toplum bilinci değil, sermaye ve piyasa çıkarları gözetilerek tanımlanan ve gerçekleştirilen bir mesleğin eğitim sürecinde ilk elden mağdurlar kuşkusuz öğrencileri. Daha ilk öğretim yılından cepler boşalıyor, burslar yetmiyor, öğrenci çalışıp bir de para kazanmak zorunda bırakılıyor. Derslerin uygulamaları ve geçme koşulları da çok ağır tutuluyor mimarlık fakültelerinde. Sadece sınav dönemlerinde değil, her hafta, her uygulamalı ders için yeni, yoğun bir emek ve çalışma gerekli. Çünkü bir çok pratikle iç içe geçmiş ve hala bir yeniden keşif aşamasında tanımlanmaya çalışılan bir mesleğin eğitimi de keşfi ve deneyselliği zorunlu kılıyor. Mimarlık, kapitalist düzende toplumsal bir hak olarak tanımlanmadığı için çarpık kentleşme, eşitsiz üretilen yaşam koşulları gibi toplumsal sorunlar üzerinden geliştirilecek duyarlılığı minimumda tutularak eğitiliyor öğrenciler. Çünkü mesleki alanda böylesi duyarlılık ve sorumluluk girişimlerine ihtiyaç duyulmuyor! Üniversitelerde öğrenciye sanatsal duyarlılık kazandırılıyor. Kültürel mirasın korunması ve koruma bilincinin duyarlılığı kazandırıyor. Bununla birlikte ekolojik ve alternatif enerjilere dayalı mimarlık için de, yapısal çevrelerde kültürel kimliklerin taşınması üzerine de, toplum 10

sal yararlılık üzerine de belli bilinçler kazandırılıyor fakat bunların hiçbiri sermaye ve piyasa çıkarları gözetilerek inşa edilen bir meslek alanında karşılığını bulamıyor malesef. Bunu güncel bir tartışma konusu olan kentsel dönüşüm talanı üzerinden örnekleyebiliriz. Şehir merkezlerinin emekçi halktan temizlenerek, zenginlere güvenli bir şekilde sunulmasının süslü adı Kentsel Dönüşüm yani yeni sürgün ve yıkım politikası. Emekçi ve yoksul halkı yerinden edip, sosyo-ekonomik boyutta yarattığı büyük ve elzem sorunları yok sayarak, hakim sınıf için yeni lüks yaşam alanları yaratmayı dayatıyor mimara, ve bunun için eğitilen mimarlık öğrencisine. Mimarlar mezun olup iş hayatına atıldıklarında da özel sektörün, büyük tekel şirketlerin ya da elit kesim için üretim yapan ofislerin çalışanları olacaklar, bu bilinci ve kabulü baştan ortaya koymak gerekli. Mimarlık eğitimi almış kişi 4 yıllık akademik eğitimden sonra da, sürekli gelişim için paralı kurslara ve stajlara mahkum ediliyor. Çünkü piyasa, elitizm ve modern toplum, hep yeniyi, daha iyiyi, daha lüksü arıyor, daha modern ve lüks bir yaşantıyı idealize ediyor. Sayısı 32 yi bulan mimarlık okullarına kayıtlı 7000 i aşkın mimarlık öğrencisi bulunuyor, bu öğrencilerin her yıl 1200-1500 kadarı mezun oluyor ve meslek sahibi oluyor. Piyasaya çıktıktan sonra en belirleyici şey ise bu büyük kapitalist rekabet düzeninde, mesleği yürütme kabiliyetini ne denli gösterebildiği! İmkansız Diye Birşey Ölüm yıldönümünde dünya devriminin simgelerinden CHE Guevara yı anmak ve anlamak. SEVİNÇ ASLAN Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin... Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaklarsa ölüm hoş geldi, safa geldi... Tüm dünya halklarının cesur devrimci önderi Che Guevera nın ölümü korkusuzca karşılamasının üstünden tam 43 yıl geçti. O, Atar kendini nehirlere, çıkmayabilir belki suyun üzerine ama atlar işte. Sağlamcı bir karakterden ne beklenirse tam tersi özellikleri barındırır Che. bırakmıştı bizlere. Tüm dünya halklarının gıptayla baktığıdır o, her sosyalist gencin olmak istediği özgürlük savaşçısıdır. Bugün, onun yıllar önce estirmeye başlattığı rüzgar hala çok güçlü. Özgürlüğü, eşitliği avuçlayıp paylaşmak için çarpan milyonlarca genç yürek var. Che olmaya hazır milyonlarca genç yürek Ve O, Che olmak isteyen milyonlarca genç yüreğe şöyle diyordu: Ben Ernesto ydum, sadece Ernesto, siz de sadece birşey olarak var olursunuz. Siz de inanırsanız olursunuz,inanırsanız İşte bütün mesele bu; yapabileceğimize inandığımızda, kendimizdeki gücün farkına vardığımızda her birimiz Che gibi güçlü rüzgarlar estirebiliriz demektir. Motorsiklet Günlükleri ni izlemiş olmalısınız. Genç Ernesto nun devrimle hangi toplumsal nedenden, hangi sınıfsal tepki koyuştan ilişki kurduğunu görürüz orda. Madende çalışan işçilere su vermeyen patronla kavga eder. Faşistlerden kaçan komünistlerle cebindeki tüm parasını paylaşır. Cüzzam hastalarına elini uzatır bilimsel olmayan toplumsal ile buluştuğu noktada insan çıkar karşımıza, baştan aşağı insan. Bugün Che yi sevmeyen bir kişiyle karşılaşma olasılığı oldukça düşük. Post modernist burjuva ideolojisinin en çok saldırdığı değerdir Che Guevara. Dünya halklarının umudu Che, emperyalist düzene en güçlü karşı koyuşlardan birini geçekleştirerek kapitalizmin ideolojik hamlelerini adeta havaya uçurdu. Özgürlük düşü peşinde koşan insanın örnek alması gereken Che zihnimizde bir imgelemden ziyade bilincimizde örgütlediğimiz hareket tarzı haline dönüşmeli. Gençlerin karşı koyuşlardaki dayanağı olmalı. Egemenlerden korkmamanın adı olmalı isyanın adı olmalı. Yani yaşadığımız gerçekliğin koşullarını değerlendirdiğimizde mimarlık öğrencisi de, mimarlık fakültesinden mezun bir birey de sonsuz bir rekabet içerisinde eğitiliyor. Bu eğitim süreci, mesleğin kendi sorunları içerisinde de, sistem sorunu üzerinden değerlendirdiğimizde de zor ve sancılı bir süreç anlamını taşıyor. Toplumsal yararlılık gözeten bir meslek alanı olarak mimarlık ise şimdilik bizlere biraz uzak düşüyor yaşamayı, insanlığın kurtuluşu için mücadele etmeyi sevmişti. İnsanlığa, gerçekçi olup imkansızı istemeyi öğütlemişti. Ve kararlılıkla cesaretle yoğrulmuş, direnişçi bir yaşam miras yargılara inat. Atar kendini nehirlere, çıkmayabilir belki suyun üzerine ama atlar işte. Sağlamcı bir karakterden ne beklenirse tam tersi özellikleri barındırır Che. Sadeliğin bilgi ile cesaretin, inanç Ekonomi politik üzerine çalışmalar yürüten Ernesto, gençlerin bilgi ile tanışmasında da örnek bir insandır. Pablo Neruda nın şiirleriyle engin özgürlük düşlerine dalan, Sovyetlerin gerici yönetimlerine reel politikada sıkça görülmeyen bir şekilde kaşı duran, tarımda, bakanlıkta, BM toplantılarındaki konuşmalarında bizi görürüz onda. Mücadele yürütenin tüm umutsuzluklara rağmen kendinde bulmasıdır çözümü, başkasına ertelememektir çözümü. İmkansızı geçekleştirmeye var mısın? 11

Nolan ın Rüyayla İmtihanı: İNCEPTİON ERDEM R. AVŞAR. Bilgi Üniversitesi l Karşılaştırmalı Edebiyat Inception rüyaları konu edinen filmlerin ne ilki ne de sonuncusu. Inception ın önemli bir film olmasının nedeni de rüyalarla ilgili ve iyi kurgulanmış bir Nolan filmi olması değil, Nolan ın Inception aracılığıyla psikanalizle ve rüyaları, rüya görme halini sorunsallaştıran felsefeyle olan imtihanı. Inception, sinemanın duygu yükünden nasibini pek almasa da, aradaki açığı tam da bu içinde yürüttüğü kuramsal rüya tartışmasının öngördüğü entelektüel bagajla kapatıyor. Inception, bu entelektüel bagaja, sanal gerçekliği, zihin manipülasyon sistemlerini, Descartes sonrası Modernite eleştirisini, kolektif bilinç dışını, anima-animus arketiplerini, Kartezyen solipsizm dahil olmak üzere birçok şey sıkıştırıyor. Örneğin, Rüya Ekibi nin ortak rüyaları, Jung un kolektif bilinç dışı anlayışına denk düşerken, Dom Cobb ve Mallorie Cobb un rüya durumunda aynı bilinç dışını elli yıldan fazla bir süre boyunca paylaşmaları, bir anima-animus çatışmasının travmasıyla sonuçlanıyor ve Dom, kendi bilinç dışında, Mal ın gölge sinden bir türlü kurtulamıyor. Dom un uyanık zihninde Mal, ölen karısıyken, sonraları Ariadne nin katman katman Dom un bilinç dışına iniş yolculuğunda, Dom a karşı çalışan Jungçu bir gölgeye dönüşüyor. Jung a göre insanın var oluşuyla eş zamanlı doğan, yeni bilgilerle de şekillendirilen, kamuya açık ve neyin niçin gerçekleştiği pek bilinmeyen bilinç dışı, Inception da, teknoloji ve bilimin yardımıyla, bireysel yaratımlara dönüşüyor ve sadece küçük bir grup tarafından paylaşılabilir, o ekibin üyeleri tarafından istenildiği zaman girip çıkılabilir bir yer haline geliyor. Rüya Ekibi nin rüyalarındaki kentsel mekanları tasarlayan Ariadne nin rüya yaratımlarında, anıların ortak paylaşımı sayesinde vücuda saldıran mikroplara karşı savaşan akyuvarlar gibi Ariadne de, Dom u Mal ın herhangi bir saldırısına karşı uyarabiliyor. Karakterlerin, Rüya Mimarlığı sayesinde, geçici bir süreliğine belli kişiler tarafından paylaşılabilen bilinç dışı tasarımları yaratabilmeleri ve bunun gönüllü bir paylaşım, bir ortaklık yaratması, Jungçu kolektif bilinç dışının yapısına bir çeşit otonomluk kazandırıyor. Nolan, böylece, bir yandan, yüz yıllardır süregelen rüya görme halini bireylerin kontrolüne teslim edip rüyaların doğaüstü gizemini çözmeye çalışırken, bir yandan da, Cobb u filmin sonunda olduğu yerde dönüp duran bir topaçla ve büyümeyen çocuklarıyla öylece bırakması, filmi değil, bireyin bilinç dışını anlamlandırma çabasını sonuçsuz bırakıyor. Bir çeşit Kartezyen solipsizme denk düşen zihinden, rüyadan, gerçeklik ve sanallıktan emin olamama hali, önce Mal da sonra Cobb da vücut buluyor. Mal ın isminin Latince kökeninde de gizli olan (mal-) kötülük, rahatsızlık ve hastalık Cobb a da bulaşıyor. Modern dünyada, rüyaların dahi istenildiği takdirde küçük bir grup ya da komün tarafından paylaşılabileceğinin müjdesini veren Inception, filmin sonunda Cobb u hiçbir şeyden emin olamadığı için emin olamamaktan da emin olamama haline, başka bir deyişle Ya bunların hepsi rüyaysa? kuşkusuna boğuyor ve bir daha da yakasını bırakmıyor. Kapitalizm sonrası Modern insanın komünleşme, gruplaşma, kolektivite arzusu böylece Inception da da kursakta kalıyor. Cobb, Jung un Aşkın hüküm sürdüğü yerde, iktidar arzusu yoktur, iktidarın hüküm sürdüğü yerde aşk eksiktir. sözünün ikinci yarısına denk düşen bir cengaverlikle kendi hayalini kendi yaratıp, kendini de onun içine kıstırıyor. Rüyanın iktidarı Cobb a geçiyor, Mal bir gölge olarak bile Cobb un zihninden siliniyor, Rüya Ekibi ortaklığı bitiyor, Cobb un kuşku duymadığı tek şey kendi rüyası oluyor. Böylece, Nolan ın Inception ile koyulduğu bilinç dışı çözümleme macerası, Modern bireysellik ile sekteye uğruyor. Freud un materyalist Rüyalar, tatmin edilmemiş arzuların boşaltım noktasıdır. teorisi ile Jung un rüyaların sembolik düzeni mistisizminin orta yolunu bilim ve mekanik sistemlerle bulmuş olması, Cobb un gösterdiği sözde gerçekliğe geri dönüş kahramanlığını geçerli kılmıyor. Cobb un, kendi bilinç dışındaki iktidarına kavuşma yolculuğu, bilinç dışının kolektivitesi üzerine bir şey söylemek şöyle dursun, Hegelci bir mutlak gerçekliğe ulaşma arzusuyla sonuçlanıyor. Nolan, tam da bu nedenlerden, filmin sonunda topacı döndürüyor ve her şeyi asılı bırakıyor. Ucu açık kalanın hikaye değil, insanın kendini araştırması olduğunu imliyor. Inception, bir Hollywood ana akım yapıtı olarak işte bu yüzden önemli. Çünkü Nolan sadece bir rüya hikayesi anlatmıyor, en baştan, rüyaları, kolektiviteyi, ortaklaşa yaşamı, Moderniteyi, bireyin yalnızlığını, zihni üzerindeki iktidarını sorunsallaştırıyor ve huzur kaçırıyor. 12

Genç Bir Yürek Hücreye Sığmaz Organizasyonunda yer aldığı Sosyoloji Kongresi bahane edilerek tutuklanan Özcan Şimşek, üç aydır iddianamesiz ve mahkemesiz. ÖĞRENCİ SORUNLARI ÇALIŞTAYI Özcan Şimşek, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyoloji bölümü son sınıf öğrencisidir. 1987 yılında Batman ın bir köyünde doğan Özcan, 90 lı yıllardaki köy boşaltmaları ve yakmalarından nasibini almış ve ailesi Batman il merkezine göç etmiştir. Bu şartlar içinde büyüyen Özcan, yüksek öğrenim görmek için Van a gelmiş ve sosyoloji bölümde öğrenim görmeye başlamıştır. Kendisini İstanbul da ve İzmir de yapılan kongrelerde tanımıştık. Daha sonra da YYÜ Sosyoloji Topluluğu nu temsilen 2010 Mayıs alında yapılan kongrenin organizasyon ekibinde yer aldı. Kongrenin düzenlenmesinde verdiği emeğe çoğumuz şahit olduk. Böyle bir özveri göstermesine ve öğrenci inisiyatifinin vücut bulmasında yılmaz bir çaba içinde olmasına rağmen, kongreye gelen arkadaşları olarak biz onu unuttuk. Ve adaletsizliğin, hukuksuzluğun ve baskıların gücü ancak bizim onu unuttuğumuz anda ve mekanda saldırabildi. Mezuniyetinin arifesinde final dönemine girmeden önce Özcan tutuklandı. Henüz suçlamaları bilmemekte ve de yargı sürecinin ne zaman başlayacağı açıklanmamaktadır. Fakat kendisiyle aynı zamanda tutuklanan diğer yirmi üç öğrenci ile birlikte Temmuz ayında yapılması muhtemel molotof kokteylli bir saldırıya tedbiren tutuklandığını öğrendik. İşlenmemiş bir suç için tedbiren gözaltında tutulması ve F tipi cezaevinde kalmasına karşı sesimizi yükseltmeliyiz. Fakat en önemli nokta, sorgu sırasında Özcan a yöneltilen sorularda yatkıyor. Sorgusu sırasında kendisine kongrenin sorulmuş ve KCK tarafından kongrede Kürt sorunu tartıştırılsın emrini yürüttüğü iddia edilmiş. Yani, savcılık makamının neye tedbiren tutuklamayı gerçekleştirdiğini gözler önündedir; Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyoloji öğrencilerinin ve diğer üniversitelerden gelen öğrencilerin birlikteliğine ve inisiyatifine tedbir konulmak istenmektedir. Sosyoloji Öğrencileri Kongresi nin YYÜ de yapılmasına karar verildikten sonra Rektör ve Yardımcısı Sosyoloji Topluluğu öğrencilerini huzuruna çağırdı. Yapılan ilk toplantıda, sorulan ilk soru öğrencilerin adları bile değil, memleketleriydi. Cevaplar Rektörlüğün yüzünü ekşitmeye yeterliydi. Çünkü Sosyoloji öğrencilerinin büyük çoğunluğu Kürt öğrencilerdi. Tüm sosyoloji öğrencilerini birleştiren bir unsur olan kongreye bakış açısını sergiliyordu. Öğrenciler birleştikçe, ortak çalışmalar yapıp toplumsal kaygılarını ortaya serdikçe, birileri bizi bölmekle uğraşıyordu. En vahim nokta belki de, öğrencileri bölmek isteyenlerin aklındaki tehlikenin adının bölücülük olmasıdır. Fakat kongrenin yapısı ve yakın tarihi bu gibi sorunları aşmış ve öğrenci birlikteliğini devam ettirebilmişti, belki eksik belki hatalı yönleriyle. Öğrencilerin bu sorunlar karşısındaki tutumları ve kongrenin öğrenci inisiyatifi ile düzenleniyor olması, her türlü idarecinin elini kolunu bağlıyordu. Tartışmaların dozunu, konusunu belirleyemediler. Gelecek öğrencilerin kimler olacağını, nerede kimlerle kalacağını kısıtlayamadılar. Bu sebeple YYÜ Sosyoloji topluluğundaki arkadaşları doğrudan bir baskı altına alıp, tehditlerle ve o salonu vermem cilikle kongrenin gidişatını sekteye uğratmaya çalıştılar. En büyük korkuları olan provakasyonun öğrenci bünyesinde var olmadığını, kongreye gelenlerin bir yığın olmadığını gördüler ve sadece deşifre olan sivil kolluk kuvvetlerinin öğrencileri provake ettiğini fark ettiler. İşte tüm bu hamlelerin yetmediği yerde, bir akademisyenin yapabileceğini tasavvur edemeyeceğimiz bir hareketle Özcan ı Terörle Mücadele ve Savcılığın pençelerine bir günah keçisi olarak attılar. Çünkü, kongreyi gözetlemek için rektörlüğün davet ettiği polis, öğrencilerin varlığından irrite olmuştu. Ellerinden kıl kaptıkları öğrencileri teker teker bulup zindanlara koymak gelemediği için, hukuksuz ve adeletsiz dünyalarını Özcan a yansıttılar. Yapılan herşeyin izinli, kanunlara uygun ve hatta da sorunsuz olması bile Özcan ın günah keçisi olarak tutsak edilmesini engellemiyorsa, buna karşı sesimizi yükseltemek ve bu tutsaklığın engellenmesini talep etmek durumundayız. Bizim Özcan ın rektörülük ve terörle mücadelenin işbirliği içinde tutsak edildiğinden şüphemiz yoktur. Ayrıca Final döneminden önce gerçekleştirilip, araya da idari yargı tatilinin girmesinin de kasıtlı olduğu bellidir. Hedeflenen Özcan ı kişisel olarak yıldırmak ve yanındakilere bir mesaj vermektir. Böylece somut olarak hiçbir suç işlememiş Özcan ın en az bir senesi tutsaklıkla geçecek ve öğrenimi uzayacaktır. Tüm kongre ekibi arasından sadece bir kişinin en ağır koşullarda, yani F tipi cezaevinde, tutsak edilmesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesinde okuyan ve sosyoloji altında faaliyetler gösteren tüm öğrencilere açık ve net bir mesajdır: Susun, ya da zindanı boylayın! Hukuken işlenmemiş bir suç nedeniyle tutuklamak mümkün değildir. Tedbir amacı ile yapılmasından bahsedilmesi de külliyen yalandır, Özcan arkadaşımız hiçbir zaman siyasal şiddeti savunmamıştır ki bir eylemsellik tasavvur etsin. Kendisi sadece öğrencileri temsil etmiş ve kongrenin organizasyonunda eşgüdümü sağlamıştır. Rektörlüğün hem izin verdiği hem de onayladığı bir kongreyi daha sonra suçlulaştırması ve provakasyon olacak yalanlarını atması ise düpedüz baskıcı bir zihniyetin tezahürüdür. Biz bu zihniyeti afişe edeceğiz. Yaptıklarını yanında bırakmayacağız. Hukuksuzluğun karşısında sesimizi duyuracağız. Özcan gibi tutuklanan birçok öğrenci arkadaşımızın yanında duracağız ve dayanışma içinde olacağız. Suçlamalar ve iddianame KCK davası olması nedeniyle gizli tutulmaktadır. Tutuklanmalar final dönemine denk getirilmiş, araya adli tatilin girmesiyle birlikte yargı süreci muğlak bırakılmıştır. Van F Tipi cezaevinde kalan Özcan ın ne zaman yargı önüne çıkacağı belli değildir. Farklı arkadaşların ve olayla ilgililenen İnsan Hakları Derneği nin gayri-resmi tahmini 6 ila 9 ay içersinde yargı sürecinin başlayacağı yönündedir. Dayanışmamız Özcan serbest bırakılana kadar devam edecektir. 13

Dün İstihbaratçı Bugün Liberal Hanefi Avcı ve Haliç te Yaşayan Simonlar En çok satanlar listesinden, Haliç te Yaşayan Simonlar da Hanefi Avcı aslında kimi fişliyor? Kendisi çarkların neresinde yer alıyor? ELİF AKGÜL Bilgi Üniversitesi Sinema Televizyon Eskişehir Birinci Sınıf Emniyet Müdürü olan Avcı kitabında Diyarbakır ve İstanbul daki istihbarat yıllarını, kaçakçılık birimindeki maceraları ile devlet bilhassa da emniyet içerisindeki Fetullah Gülen Cemaati nin örgütlenmesini anlatıyor. Anlatırken de sıkıyönetimden OHAL e, HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın ın katledilmesinden Susurluk, Ergenekon yapılanmaları Balyoz Operasyonu ve JİTEM e kadar bir sürü ülke gündemini işliyor. Hanefi Avcı nın Simon u bir PKK gerillası. Örgüt içinde önemli bir yönetici olan Simon un fazla örgütçü olmasını eleştiren Avcı bu kavramlaştırmayla teşkilat adına yanlış bildiği eylemleri gerçekleştirenleri kastediyor. Avcı nın Simon u ne kadar gerçek ne kadar değil bilemeyiz ama benim ilk sorgulayacağım, Avcı nın aslında bir Simon olup olmadığı. Kitabından anladığımıza göre Avcı emniyet istihbarat biriminin çok önemli bir üyesi. Özellikle emniyetin Dev-Sol ve PKK ile olan mücadelesinde telefon dinleme, kamera, arşivleme vs. tarzı fişleme tekniklerini Türkiye ye hem getiren hem de geliştiren kişi. Kendisi aynı zamanda bir sorgu uzmanı. Yani örgüt üyelerini hem yakalayan hem de onları sorgulayan kişi. Bu operasyon ve sorgularda, onlarca örgüt üyesiyle tanışıyor ve onlara hem entelektüel seviyeleri hem de onlara davaya inançları, fedakarlıkları yüzünden hayranlık duyuyor. Hatta bu insanların arkadaşlarını ele vermemek için her türlü zorluğa katlandıklarını (syf.11 prg.3) hayranlıkla dile getiriyor. Peki bu insanlar Avcı nın sorgularında nasıl olup da istediği her bilgiyi veriyorlar. Avcı kitabı boyunca sürekli terörle mücadelede illegal yöntemleri tasvip etmediğini, hatta karşı çıktığını, Diyarbakır Cezaevi nden tutun da Jitem ci Cem Ersever ile olan tartışmalarına değin anlatıyor. Fakat iki TİKKO gerillasını hangi ikna yöntemiyle konuşturduğunu açıklamıyor. Avcı nın kitabında tüm devrimciler sanki karşı konulmaz bir iradeyle tüm bildiklerini Avcı ya anlatma isteği içinde oluyorlar. İşte Avcı burada kendi deyimiyle Simonlaşıyor. Kitap hakkındaki ilginç bir yorum Can Ataklı nın 05.09.2010 tarihli köşe yazısında. Ataklı, Hanefi Avcı nın başından beri derin devletin adamı olduğunun altını çiziyor ve ifşa olunmuş her derin devlet operasyonunda önce devlet adamını harcar diyor. İkinci bir noktası ise Hanefi nin bu kitabı yazmadaki amacının aslında kendi derin devletinin tasfiyesine dair itirazı. Hatta Ataklı bu kitabın belki de eski derin devletin son bir hamlesi olabileceğini ima ediyor. Tüm bunlara rağmen Avcı nın kitabı ilginç bazı detaylar içeriyor: KÜRT SORUNU Avcı demokratik açılım sürecinden oldukça umutlu. Fakat kitabı Mart ayında yayınevine teslim ettiğini düşünürsek sonuçları görmediğinden böyle düşünmesi normal diyebiliriz. Yine de kitabında kendisinin Kürt sorunun çözümü için önerdiği yöntem devletin mutlaka ÖCALAN ı muhatap alması. Bunun dışındaki hiçbir adımın gerçekçi olmadığını dile getiriyor. Diğer bir nokta ise ülkede var olan savaş durumunu açık açık SAVAŞ diyerek dile getiriyor. Ayrıca dış mihrak söylemlerinin içinin boş olduğunu, içeride bir zemin, sebep yoksa hiçbir dış dayatmanın ülke içinde böylesi kuvvetli bir örgütlenme yaratamayacağını ifade ediyor. ERGENEKON Avcı kitabında devletin ve ordunun içinde, devletin ve ordunun resmi ideolojisini korumaya yönelik illegal bir yapılanma olduğunu, Ergenekon un bu olduğunu söylüyor. Fakat Şemdinli olayını aslında cemaatin yaptırdığı Ergenekon un bir ilgisi olmadığı iddia ediyor. Avcı nın tam olarak söylediği örgütlerin öncelikli olarak tabanca tüfeğe ihtiyaç duydukları ama silah gömütlerinde el bombalarının ve roketlerin çıktığını. Çünkü bunların kaydının yapılmadığı. Aynı şekilde Hrant Dink ve Danıştay olaylarının da Ergenekon bağlantılı olmadığını ileri sürüyor. Fakat istihbaratın cinayeti önceden bildiği yönündeki iddialarla ilgili bir şey söylemiyor. BALYOZ OPERASYONU Avcı nın bu konudaki iddiası bu operasyonu ve diğer darbe planlarını hükümetin önceden bildiği ve zaten buna göre hareket ettiği yönünde. Diğer bir tespiti ise ordunun içindeki cuntalar sayesinde cemaatin; cemaat sayesinde cuntaların olduğu. SİSTEM CİNNET GEÇİRİYOR Bu sözler Hanefi Avcı ya ait. Sistem dediği de, en başta kendi elleriyle kurduğu, bugün artık milyonlara ulaşmış, dinleme, fişleme olayları. Avcı artık sistemin yaratıcısı olan kendisini de fişlediğini böyle söylüyor. Bu da bana Orwell in olmayan büyük biraderini hatırlatıyor. 14

madalya aldığı 2001 Avrupa Şampiyonası nın da üzerine çıkmış oldu. Bireysel oyundan topun en az 3-4 kişiye teması üzerinden kurulan oyunlarla rakipler birer birer geçildi. Not etmemiz gereken; oyun karakterinde ciddi değişiklik vardı. Reklamın Dayanılmaz Hafifliği 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası da geride kaldı. Bir sonraki şampiyonaya kadar hasret anları başlamış oldu. 2010 Dünya Kupası dünyanın kalbinin Güney Afrika da atmasını sağlamıştı. Basketbol henüz futbol kadar yaygın bir spor olmamasına rağmen (ki olması oldukça zor, Amerika ve Litvanya dışında) milyonlarca basketsever çoğu ekran başında olmak üzere turnuvayı takip etti. Maskotlara uygulanan fişleme siyaseti ile açılan turnuva her zamanki gibi egemenlerin kendi basketlerini attığı bir şekilde organize edildi. Onlarca büyük şirket Türkiye basketbol takımının oyuncularının yer aldığı reklamlarla tam saha pres yapmış oldu, tüketici vasfı uygun görülen halka. Şampiyonanın Türkiye de yapılması memleket insanlarını daha fazla yönlendirdi maçları izlemeye ve tabi ki Türkiye nin de iyi bir kadroyla iddialı olması. Sporun hakim sistem açısından cendereye alınması, gerçek anlamda sporseverlerin gözlerinin tadını kaçırıyor olsa da, iyi ki varsın demek geliyor içimden. Dünya Basketbol Şampiyonası sona erdi. Geride bizim için heyecanlı anlar, onlar için büyük reklam gelirleri kaldı. Şampiyonayı tanıtan reklamlarda yer alan Kobe Bryant, Pau Gasol, Emanuel Ginobili ve birkaç süper yıldız şampiyonada yer almadı. Reklam bir kez daha ilk beşin önüne geçti. Türklerin uçması üzerinden kurgulanan reklamda ise bir milletin diğer milletlerden üstün olma olasılığı tekrar önümüze geldi, ee ne de olsa bir Türk dünyaya bedeldir. Oyuna dönersek; Türkiye oynadığı basketbolla gümüş Genç oyuncuların da önemli maçlarla uzun süreler bulması, bir sonraki şampiyona açısından büyük avantaj sağlamış oldu Türkiye ye. Bir ara kovulması için kampanya başlatılan Tanjeviç artık çok önemli basketin egemenleri için. Sonuçta ikinci olan Türkiye finale kadar geçtiği maçlarda basketbolseverleri havalara uçurdu. Sırbistan maçının son saniyeleri de kısa zamanda çok iş yapmanın adı oldu. Litvanya kendinden beklenmeyeni gerçekleştirerek 3. oldu ve 2011 de kendi ülkesinde yapılacak şampiyonanın en büyük favorisi olduğunu gösterdi. En değerli oyuncu Kevin Duranty herkesi kendine hayran bıraktı. Sade oyun stiliyle, çalışkanlığıyla, uzun zaman dünya basketbolunun en önemli yıldızı olacağının mesajını vermiş oldu. En iyi beş ise şöyleydi: Durant, Teodosi, Hidayet, Kleiza, Scola. Sporun hakim sistem açısından cendereye alınması, gerçek anlamda sporseverlerin gözlerinin tadını kaçırıyor olsa da, iyi ki varsın demek geliyor içimden. İyi ki varsın Durant, iyi ki varsın Hidayet, iyi ki varsın Teodosiç. Basketbolun tüm güzellikleri tüm heyecanı reklamlarda değil; keyifli bir maç izlemekte, maçın ardından top bulup sahaya inmekte. Reklam düzeninin potalarını dövmek için antrenmana girmeliyiz. Hücum süreci azaldı. 15

Özgür Gençlik Eki Varyos Yayıncılık Adına İmtiyaz Sahibi: Şenol Sağaltıcı Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Çakırağa Camii Sok. Birlik Apt. 8/10 Aksaray-İstanbul Tel: 0212 529 15 94 Fax: 0212 529 06 75 Baskı: Gün Matbaacılık - Sefaköy Telsizler Mevkii Beşyol Mah. Akasya sok. No:23/A Küçükçekmece-İstanbul. Tel: 0212 580 63 75