ARZUNUN RENG VINA JACKSON. ingilizceden Çeviren: SOLiNA SiLAHLI. Pegasus Yayınları: 601 Bestseller Roman: 247



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK


Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

Sevgi Başman. Resimleyen: Sevgi İçigen

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

GERARD VAN GEMERT YENİ TAKIM RESİMLEYEN MARK JANSSEN. Türkçesi: Gizem Kara Öz

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Ankilozan Spondilit hastaları için Günlük egzersiz programı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

Aşağıdaki ışık kaynaklarını doğal ve yapay olarak sınıflandıralım.

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hayat Kurtaracak Öneriler

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

R E H B E R L Đ K B Ü L T E N Đ - 3

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

AİLE & YETİŞTİRME KONULU SORU LİSTELERİ

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Orijinal Adı: My Weird School / Miss Suki is Kooky! Yazarı: Dan Gutman Genel Yayın Yönetmeni: Meltem Erkmen Çeviri: Andaç Oral Düzenleme: Gülen Işık

ALT EKSTREMİTE SET 1 ( germe egzersizleri)

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

ORTA HAZIRLIK TÜRKÇE ORTAK SINAVI Açıklamalar GRADE. (20 Aralık 2015, Pazar)

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

a) Gerinme: Sırtüstü yatar pozisyonda, eller yana açık, bacaklar düz iken bacakları aşağıya, kolları yanlara doğru iyice uzatmaya çalışın.

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

Şimdi Okullu Olduk İlkokul 1. Sınıf

HAKKIMIZDA. MOBSAR Mobilya Sanayi A.Ş.

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI UÇAN BALONLAR VE SİHİRLİ ELLER SINIFLARI NİSAN AYI EĞİTİM PROGRAMIMIZ

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU. NİSAN AYI 1. ve 2. HAFTASINDA NELER YAPTIK?

ŞİRİNLER ANASINIFI AY GRUBU OCAK AYI EĞİTİM BÜLTENİ

TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

Azra hızlı hızlı giyinip, kahvaltı yapmadan evden ayrıldı. Asansöre binerken arkadan hala Berrak ın sesi geliyordu:

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... 7 TUVALET EĞİTİMİNİN HANDİKAPLARI TUVALET İLETİŞİMİ N 1K (UYGULAMALI TUVALET İLETİŞİMİ)... 29

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N.

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

HAKAN BIÇAKCI Otel Paranoya

Her gun. yeni bir. macera

EĞİTİM-ÖĞRETİM DÖNEMİ EYLÜL AYI HAZIRLIK-ARI GRUBU BÜLTENİ

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

BİZİM SOKAKTA ŞENLİK VAR

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır.

ISBN :

VÜCUDUMUZUN BİLMECESİNİ ÇÖZELİM

2- Takside. Türk kadınla Alman kadın aynı yerden taksiye bindiler aynı mesafeyi gidip aynı yerde indiler.

yuvarlak masa yeşil erik üç kalem ihtiyar adam

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

Mavi Pupa Montessori Anaokulu nun Sevgili Anne ve Babaları,

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

SÜPER ÇOCUKLAR-3 KOKU DELİSİ


ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

SINAV ÖNCESİ SON 1 AY

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

AKÜLÜ MOTOSİKLET C051

BOYUN VE OMUZ SAĞLIĞI İÇİN ÖNERİLER

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MAYIS AYI 1. HAFTASINDA NELER YAPTIK?

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

2) Aşağıdaki cümlelerin hangisinde daha kelimesi yerine henüz kelimesi getirilebilir?

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Transkript:

Pegasus Yayınları: 601 Bestseller Roman: 247 80 GÜN SERİSİ: ARZUNUN RENGİ VINA JACKSON Özgün Adı: Eighty Days Yellow Yayın Koordinatörü: Yusuf Tan Editör: Esra Etleç Düzelti: Cengiz Alkan Sayfa Tasarımı: Meral Gök Kapak Baskı: Zirve Ofset Film-Grafik: Mat Grafik Baskı-Cilt: Alioğlu Matbaacılık Orta Mah. Fatin Rüştü Sok. No: 1/3-A Bayrampaşa/İstanbul Tel: 0212 612 95 59 1. Baskı: Şubat 2013 ISBN: 978-605-343-027-8 Türkçe yayın hakları PEGASUS YAYINLARI, 2013 Copyright Vina Jackson, 2012 Bu kitap bir hayal ürünüdür. Eserde geçen isimler, yerler ve olaylar yazarın hayal gücünün ürünüdür ya da hayali olarak tasarlanmıştır. Hayatta ya da ölmüş kişilerle, olaylarla ya da yerlerle ilgili benzerlikler tamamen tesadüfîdir. Bu kitabın Türkçe yayın hakları The Buckman Agency den alınmıştır. Yayınevinden yazılı izin alınmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. Yayıncı Sertifika No: 12177 Pegasus Yayıncılık San. Tic. Ltd. Şti. Gümüşsuyu Mah. Osmanlı Sk. Alara Han No: 27/9 Taksim / İSTANBUL Tel: 0212 244 23 50 (pbx) Faks: 0212 244 23 46 www.pegasusyayinlari.com / info@pegasusyayinlari.com 80 VINA JACKSON GÜN i ARZUNUN RENG ingilizceden Çeviren: SOLiNA SiLAHLI PEGASUS YAYINLARI ROMAN

Vina Jackson bu kitapta ilk kez birlikte çalışan iki yazarın mahlasıdır. Biri ünlü bir editör, radyo programcısı ve şimdiye dek dokuz romanı yayımlanmış, erotik edebiyata dair büyük bir koleksiyona sahip bir yazardır. Diğeri daha önce de kitaplar yazmış, finans sektöründe çalışan ve Londra gece hayatında tanınan bir isimdir. UYARI: Kitabın içeriği yetişkin okurlara uygundur. Cinsel sahneler barındırır.

1 Bir Kız ve Kemanı Hepsi Vivaldi nin suçu. Özellikle de, şu anda tatlı tatlı horlayan erkek arkadaşımın yanı başındaki komodinin üzerinde ters yüz halde duran Vivaldi nin Dört Mevsim CD min. Darren sabaha karşı saat üçte iş gezisinden dönüp beni dörtlü stereo ses sisteminin son sesinde çalan konçerto eşliğinde oturma odasının ahşap zemininde çırılçıplak uzanmış halde bulunca tartıştık. Darren kapıyı açtığında Dört Mevsim Konçertosu nun ikinci bölümü olan Yaz ın 1 en canlı bölümü çalıyordu. Sağ omzumda hissettiğim ayakkabısının tabanıyla beni ileri geri sarsıncaya kadar geldiğini de fark etmemiştim. Gözlerimi açtığımda üzerime eğildiğini gördüm. Lambanın açıldığını ve CD nin aniden sustuğunu da o anda fark ettim. 1 Yaz sözcüğünün İngilizce karşılığı olan summer kelimesi aynı zamanda karakterimizin adına gönderme yapıyor. (yay. n.) 7

Ne halt ediyorsun? dedi. Müzik dinliyorum, diye yanıtladım en kısık sesimle. Onu duyabiliyorum! Sokağın başından bile duyuluyor zaten! diye bağırdı. Los Angeles a gitmişti ve uzun bir yolculuk yapmış birine göre fazlasıyla dinç görünüyordu. Takım elbisesinin yarısı hâlâ üzerindeydi; bembeyaz bir gömlek, deri kemer, çok ince çizgili lacivert bir pantolon giymiş ve onunla uyumlu ceketini bir koluna takmış, tekerlekli çantasının sapını da sımsıkı kavramıştı. Müziğin sesinden başka bir şey duymasam bile dışarıda yağmur yağdığı belliydi. Çantası yağmurdan kayganlaşmış, yan tarafından yere akan sular bacaklarımın tam yanında bir gölcük oluşturmuştu. Şemsiyesinin koruyamadığı pantolonu ıslaktı ve baldırına yapışmıştı. Başımı ayakkabısına çevirdiğimde ıslak baldırının bir kısmını gördüm. Miske benzer bir şey kokuyordu; biraz ter, biraz yağmur, biraz ayakkabı cilası ve deri. Ayakkabısından koluma birkaç damla su damladı. Vivaldi nin üzerimde her zaman özel bir etkisi olmuştur ve ne sabahın erken saati ne de Darren ın yüzündeki öfkeli ifade, hızla bedenime yayılan sıcaklığı hissetmeme, tıpkı müzik gibi damarlarımdaki kanı ateşlemesine engel olamadı. Ayakkabısı sağ koluma hafifçe bastırmaya devam ettiği için dönerek sol kolumu bacağına uzattım. Onu yakmışım gibi anında geri çekilerek kafasını iki yana salladı. Tanrı aşkına, Summer... Çantasını sürükleyerek CD rafının yanındaki duvara yasladı ve Dört Mevsim CD sini disk çalardan çıkartıp odasına geçti. Kalkıp peşinden gitmek aklıma geldiyse de vazgeçtim. Üzerimde kıyafet olmadan Darren la girişeceğim bir tartışmadan galip çıkmam mümkün değildi. Çıplak vücudum dimdik ayakta durmak yerine yatay pozisyondayken ahşap döşemeyle daha kolay kaynaşacağı için kımıldamadan uzandığım takdirde Darren ın gözüne daha az ilişerek öfkesini biraz olsun yatıştırabileceğimi ümit ettim. Giysi dolabının kapağının açıldığını ve ceketini asarken tahta askıların çıkardığı o bildik tıkırtıyı duydum. Altı aydır flört ediyorduk ve bir kez olsun sıradan bir insan gibi paltosunu sandalyeye veya koltuğa fırlattığını görmemiştim. Ceketini dolaba astıktan sonra oturdu, ayakkabısını ve kol düğmelerini çıkardı, gömleğinin düğmelerini açtı ve onu da çıkartıp hemen çamaşır sepetine bıraktı, kemerini lacivert, siyah ve kahverengi tonlarındaki bir düzine iç karartıcı kemerin yanına astı. Erkeklerde hoşuma giden tarzda slip külot giyiyordu; bel kısmı kalın, esnek pamuklu küçük bir parça. Külotun kışkırtıcı sıkı sarış şekli hoşuma gitse de, evin içinde asla o halde dolaşmayıp kendini sabahlığının arkasına gizlediği için beni müthiş bir hayal kırıklığına uğratırdı. Darren a göre çıplaklık rencide ediciydi. Yazın bir resitalde tanışmıştık. Benim için çok önemli bir gündü; kemancılardan biri hastalandığı için son dakikada orkestraya dâhil olmuştum. Arvo Pärt tan nefret ettiğim bir parça çalınacaktı. Bence çok düzensiz ve monotondu ama küçük de olsa gerçek bir sahnede Justin Bieber bile çalsam keyif almanın bir yolunu bulurdum. Darren da izleyicilerin arasındaydı ve hoşuna gitmişti. 8 9

Kızıl saçlara özel bir ilgisi vardı ve görüşmeye başladıktan bir süre sonra, sahnenin açısı yüzümü görmesine engel olsa da başımı çok iyi görebildiğini söylemişti. Saçlarım sahne ışığında alev alev ışıldıyormuş. Bir kova şampanya almış ve beni kuliste bulmak için organizatörlerle bağlantıya geçmişti. Şampanyayı sevmediğim halde içmiştim, çünkü uzun boylu, yakışıklıydı ve o güne kadarki tek gerçek hayranım olduğu söylenebilirdi. Ön dişlerim olmasaydı ya da bir şekilde tipi olmasaydım ne yapacağını sorduğumda, kızıl saçlı olmamasına rağmen çekici bulduğu perküsyonist kızla şansını deneyeceğini söylemişti. Birkaç saat sonra sarhoş olmuştum ve sırtüstü uzandığım Ealing deki odasında, üzerime çıkmadan önce ceketini asıp ayakkabılarını dikkatlice yan yana koyan bir adamla nasıl yatağa girdiğimi düşünüyordum. Ama penisi büyüktü ve hoş bir dairesi vardı. Sevdiğim bütün müzik türlerinden nefret ettiğini öğrensem de, aylarca hemen hemen her hafta sonumuzu birlikte geçirdik. Ne yazık ki bana göre o sürenin yeterli bir kısmı yatakta geçmemiş, çoğunluğu hiç hoşuma gitmeyen, Darren ın da anlamadığı kanısına vardığım entelektüel sanat çalışmalarını gezmekle geçmişti. Bar ve metro duraklarında değil de, düzgün klasik müzik salonlarında çaldığımı gören adamlar, bir kadın kemancıyla ilişkilendirdikleri tüm özellikleri taşıdığıma inanarak Darren la aynı hataya düşüyorlardı. Onlara göre ben; zevksiz ve açık saçık kıyafetlerin asla yer bulamadığı, sahneye uygun sade ve şık kıyafetlerle dolu bir gardırobu olan terbiyeli, kurallara uyan, kültürlü, eğitimli, zarif ve kibar bir kadındım. Kısa topuklu ayakkabılar giyerdim, ince bileklerimin yarattığı etkinin farkında bile olmazdım. Aslında konserler için Brick Lane deki bir dükkândan on dolara alıp bir terziye üzerinde oynamalar yaptırdığım bir tek siyah elbisem vardı. Boynu kapalı, sırtı açık kadife bir elbiseydi ama onu Darren la buluştuğum gecenin öncesinde kuru temizlemeye verdiğim için kredi kartımla Selfridges dan dar bir elbise almış, etiketini iç çamaşırıma sokmuştum. Neyse ki Darren derli toplu bir âşık olduğu için benim veya elbisenin üzerinde leke bırakmamış, böylece ertesi gün elbiseyi iade edebilmiştim. Whitechapel da hafta içi kaldığım kendi dairem vardı. Geniş sayılabilecek tek kişilik bir yatak, gardırop görevi gören raylı bir askılık, küçük bir lavabo, buzdolabı ve ocağın bulunduğu dairem, daha çok odaya benziyordu. Sık sık rastlaşmama rağmen genellikle kendi halinde görünen diğer dört kişiyle paylaştığım banyo koridorun sonundaydı. Konumuna ve binanın yıkık dökük olmasına rağmen, bir gece British Museum u geç saatte ziyaret ettikten sonra gittiğim barda tanıştığım kiracıyla anlaşma yapmasam kirayı asla ödeyemezdim. Odayı neden daha ucuza kiraladığını tam anlamıyla asla açıklamamıştı ama ben döşemenin altında ya ceset ya da beyaz toz olduğunu tahmin ediyordum ve geceleri koridordan koşarak geçen ekiplerin ürkütücü ayak seslerini duyma beklentisiyle gözüme uyku girmiyordu. Kısmen bütün bina dezenfekte edilmediği sürece Darren içeriye adımını atmazmış hissine kapıldığımdan, kısmen de hayatımda yalnızca bana ait bir parça olmasını istediğimden Darren daireme hiç gelmemişti. Sanırım içten içe bu ilişkinin 10 11

yürümeyeceğini biliyordum ve gecenin bir vakti pencereme taş atan reddedilmiş bir âşıkla da uğraşmak istemiyordum. Birkaç defa onun yanına taşınmamı ve kiraya verdiğim parayı daha güzel bir kemana ya da derse harcamamı teklif etmişse de ben reddetmiştim. Başkalarıyla, özellikle de sevgiliyle birlikte yaşamaktan nefret ederim ve erkek arkadaşım tarafından desteklenmektense sokak köşelerinde ek iş yaparım daha iyi. Kol düğmesi kutusunun yumuşak bir pat sesiyle kapandığını duydum, gözlerimi kapattım ve kendimi görünmez kılma teşebbüsüyle bacaklarımı sıktım. Darren tekrar oturma odasına gelip yanımdan mutfağa geçti. Mutfaktaki musluğun aktığını, havagazının yumuşak tıslama sesini ve birkaç dakika sonra da çaydanlığın fokurtusunu duydum. Islık çalana kadar ocakta ısıtılması gereken eski tip modern çaydanlıklardan vardı onda. Neden elektrikli olanlardan almadığını anlamıyordum ama suyun tadının daha iyi olduğunu ve iyi bir çayın, bir çaydanlık dolusu iyi suyla yapılabileceğini iddia ediyordu. Ben çay içmem. Kokusu bile midemi bulandırır. Kahve içerim ama Darren uykumu kaçırdığı için akşam yediden sonra bana kahve yapmaz, yatakta durmadan kıpırdandığım için onu da uyutmuyormuşum. Yerde iyice gevşedim ve kontrollü bir çabayla nefesimi yavaşlatıp ceset gibi kımıldamadan durarak başka bir yerdeymişim gibi davrandım. Sen bu haldeyken seninle konuşamam Summer. Sesi bedeninden ayrılarak mutfaktan bana ulaşmıştı. En sevdiğim yanlarından biriydi bu; kimi zaman yumuşak ve sıcak, kimi zamansa soğuk ve sert olan kolejli birinin zengin tok sesli aksanı. Bacaklarımın arasında ani bir sıcaklık hissedince onları mümkün olduğunca sıktım ve oturma odasında yerde seviştiğimiz o ilk ve tek seferde Darren ın yere havlu serdiğini anımsadım. Dağınıklıktan nefret ederdi. Nasıl yani? diye yanıtladım gözlerimi açmadan. Böyle! Delirmiş gibi çırılçıplak yere uzanmış haldeyken! Kalk da üzerine doğru dürüst bir şeyler giy. Çayının son yudumlarını içip nazik yutkunuşlarını duyarken, dizlerinin üzerine çökse ve ağzını bacaklarımın arasında hissetsem nasıl olurdu diye düşündüm. O düşünceyle kızardım. Duştan çıkalı beş dakikadan fazla olmuşsa Darren bana oral seks yapmazdı ve yaptığında da dokunuşları belli belirsiz olurdu ve ilk fırsatta dilinin yerini parmağı alırdı. Tek parmak kullanmayı tercih ederdi ve elimi uzatıp iki parmağını daha içime sokması için onu yönlendirdiğimde pek hoş bir tepki vermemişti. Tanrım Summer, demişti, bu şekilde devam edersen otuzuna geldiğinde iyice esnemiş olacaksın. Mutfağa gidip elini bulaşık deterjanıyla yıkadıktan sonra yatağa yuvarlanmış, sırtını dönüp uykuya dalmıştı, bense uyku tutmadığı için tavanı izliyordum. Suyun şiddetli sesinden dirseklerine kadar yıkandığı anlaşılıyordu, bir buzağının doğumuna hazırlanan bir veteriner ya da kurban vermeye hazırlananan bir rahipti sanki. Bir daha da onu tek parmağından fazlasını kullanmaya teşvik etmedim. 12 13

Darren fincanını lavaboya bırakıp yanımdan geçerek yatak odasına gitti. Gözden kaybolduktan sonra ayağa kalkmak için birkaç dakika bekledim. Vivaldi nin kurdurduğu hayallerden tamamen kurtulmuş olmama ve bacaklarımın ağrıyıp üşümesine rağmen böyle çıplak halde yerden kalkarken ona ne kadar korkunç görüneceğim düşüncesiyle yüzüm kızardı. Hazır olduğunda yatağa gel o halde, diye seslendi. Soyunup yatağa girişini dinledim ve iç çamaşırımı giyip örtünün altında yanına kıvrılmadan önce nefesinin derinleşmesini bekledim. Vivaldi nin Dört Mevsim ini ilk dinlediğimde dört yaşındaydım. Annem ve kardeşlerim büyükannemi ziyarete gitmişti. Babam işleri yüzünden bizimle gelemiyordu ve ben de onsuz gitmek istememiştim. Onlar beni arabaya bindirmeye çalıştıkça babama daha sıkı kenetlenip bağırıyordum. Sonunda merhamet edip beni babamla bırakmışlardı. Babam anaokulunu kırmama izin vermiş, beni işyerine götürmüştü. Tam üç gün boyunca gerçek bir özgürlük yaşamıştım. Tamirhanede oradan oraya koşturup tekerleklerin üzerine tırmanmış, lastik kokusunu içime çekmiş, babamın başkalarının arabalarını krikoyla kaldırıp yalnızca beli ve bacakları görünene kadar arabaların altına girişini izlemiştim. Günün birinde kriko yıkılıp araba babamın üzerine düşecek ve onu ikiye ayıracak diye ödüm koptuğu için onu hep yakından izlerdim. Ukalalıktan mı, aptallıktan mı bilmem ama o yaşta bile onu kurtaracağıma; yeterli miktarda adrenalinle arabanın gövdesini babamın kurtulmasına yetecek kadar yükseğe kaldıracağıma inanırdım. İşi bittiğinde kamyonetine atlar, yemekten önce tatlı yeme iznim olmasa da uzun eve dönüş yolunda dondurma almak için dururduk. Babam her zaman romlu ve kuru üzümlü dondurma siparişi verirken ben de her defasında farklı bir çeşit, bazen de iki farklı türden yarım top isterdim. Bir gece geç bir saatte uyuyamadığım için oturma odasına gitmiş, babamın karanlıkta sırtüstü uzandığını görmüştüm. Derin nefes alıp vermese de uyuduğu belliydi. Tamirhaneden pikabını getirmişti ve plak döndükçe iğnesinin hafif cızırtısını duyabiliyordum. Selam kızım, dedi. Ne yapıyorsun? diye sordum. Müzik dinliyorum, diye yanıtladı, dünyanın en sıradan şeyiymiş gibi. Yanına uzandığımda vücudunun sıcaklığını hissedip yağ sökücü sabunla karışık lastik kokusunu alabiliyordum. Gözlerimi kapatıp kımıldamadan uzandım, ta ki döşeme ortadan kaybolmuş da dünyadaki tek varlık boşlukta asılı kalan ben ve pikaptan yükselen Vivaldi nin Dört Mevsim inin sesiymiş gibi hissedinceye kadar. Annemle babamın asla onaylamadığı bir teori olarak kalmasına rağmen, muhtemelen adımı konçertonun bölümlerinden birinden aldığıma inandığım için, daha sonraları babama o plağı tekrar tekrar çaldırmıştım. Öyle hevesliydim ki o yıl doğum günümde babam bana bir keman hediye edip ders almamı sağlamıştı. Özel ders alacak ya da müzik öğrenecek birine benzemeyen fazlasıyla sabırsız ve 14 15

bağımsız bir çocuktum ama o gece Vivaldi yi ilk duyduğumda hissettiğim gibi uçmamı sağlayacak bir şey çalmayı bu dünyadaki her şeyden çok istiyordum. Böylece minik ellerimle o enstrümanı tutup yayına dokunduğum andan itibaren sürekli prova yapmaya başlamıştım. Annem bu işi takıntıya dönüştürmemden endişe edip derslerime, hatta arkadaşlarıma daha fazla vakit ayırabilmem için bir süreliğine kemanı benden uzaklaştırmak istemişse de enstrümanımdan ayrılmayı şiddetle reddetmiştim. Elimde yayımla her an uçabilirim sanıyordum. Onsuz ben bir hiçtim, yerle bütünleşmiş bir taş parçası gibi sıradan biriydim. Dokuz yaşına geldiğimde müzikte başlangıç düzeyini çabucak geçmiş, okuldaki müzik öğretmenimin asla akıl erdiremeyeceği bir düzeye erişerek onu şaşkına çevirmiştim. Babam, iki sokak uzağımızda yaşayan ve evinden neredeyse hiç çıkmayan yaşlı Hollandalı centilmen Hendrik van der Vliet ten daha ileri düzeyde ders almamı sağladı. Garip bir şekilde yürümesine sebep olacak kadar uzun boylu ve bir o kadar da zayıf bir adamdı. Kukla gibi bir ipin ucuna asılmıştı ve balın üzerinde ilerlemeye çalışan çekirge misali, sanki havadan daha ağır bir kütlenin içinde yürümeye çalışıyordu. Kemanını eline aldığında bedeni sıvılaşıyordu. Kolunun hareketini izlemek denizdeki dalgaların yükselip alçalmasını izlemek gibiydi. Müzik tıpkı bir dalga gibi içinde yükselip alçalıyordu. Gösterdiğim gelişme karşısında şaşırıp şüphelenen okuldaki müzik öğretmenim Bayan Drummond dan farklı olarak Bay van der Vliet neredeyse hiç etkilenmemişti. Nadiren konuşuyordu ve asla gülümsemiyordu. Yaşadığım Te Aroha kasabasının nüfusu çok az olmasına rağmen onu pek kimse tanımazdı ve bildiğim kadarıyla başka öğrencisi de yoktu. Babam bana onun eskiden Amsterdam da Bernard Haitink in yönetimindeki Royal Concertgebouw Orkestrası nda çaldığını ve bir konser esnasında Yeni Zelandalı bir kadınla tanışınca kariyerinden vazgeçip Yeni Zelanda ya yerleştiğini söylemişti. Kadın benim doğduğum gün bir trafik kazasında ölmüş. Hendrik gibi babam da sessiz bir adamdı ama insanlarla ilgilenirdi ve Te Aroha daki herkesi tanırdı. Ne kadar inzivaya çekilmiş olursa olsun eninde sonunda bir insan ister arabasının, ister motosikletinin, isterse de çim biçme makinesinin patlak tekerleğiyle ortada kalabilirdi ve en ufak onarım işini bile geri çevirmemekle ünlü babam, kasabalıların türlü garip işlerini halletmekten bitkin düşmüştü. Günün birinde bisikletinin lastiğini değiştirmeye gelip bir keman öğrencisiyle oradan ayrılan Hendrik de onlardan biriydi. Dünyaya karısının öldüğü gün geldiğim için onu mutlu etmek benim görevimmiş gibi Bay van der Vliet e karşı garip bir vefa borcu duyuyordum. Onu memnun edebilmek için himayesi altında kollarım acıyıp parmak uçlarım yara oluncaya kadar çalar da çalardım. Okulda ne popüler ne de dışlanmış biriydim. Notlarım her zaman ortalarda gezerdi ve özel derslerim ve yeteneğim sayesinde arkadaşlarımdan çok ileride olduğum müzik dışında pek göze çarpmazdım. Bayan Drummond, uzmanlığımın sınıf 16 17

arkadaşlarımı kıskandıracağından ya da uygunsuz kaçacağından korkarak derslerde beni görmezden gelirdi. Her gece garaja inip genellikle karanlıkta, kanon 2 sesinde yüzdüğümü hayal ederek keman çalar ya da müzik dinlerdim. Bazen babam da bana eşlik ederdi. Birbirimizle nadiren konuşurduk ama aramızda müzik dinleme alışkanlığımıza ve ikimizin de garip olmamıza bağladığım bir ilişki vardı. Partilere katılmaz, pek sosyalleşmezdim. Bu sebeple yaşıtım erkeklerle cinsel deneyimlerim sınırlıydı. Bununla birlikte, ileride cinsel yönden tutkulu biri olacağımın ilk işaretleri henüz ergenliğe adım atmadan önce kendini göstermeye başlamıştı. Keman çalmak algılarımı kuvvetlendiriyordu. Sanki dikkat dağıtıcı her şey sesin içinde boğuluyordu ve bedensel duyularım dışındaki şeyler de algılarımın içinde kayboluyordu. Ergenliğe adım attığımda bu hissi uyarılmayla bağdaştırmaya başladım. Neden kolayca tahrik olduğumu ve müziğin üzerimde neden bu kadar etkili olduğunu düşünmeye başladım.her zaman cinsel dürtümün anormal düzeyde yüksek olduğundan endişelenmişimdir. Bay van der Vliet bana insandan çok enstrüman muamelesi yapardı. Kolumu belli bir pozisyona sokar veya etten değil de tahtadanmışım gibi omurgamı düzeltmek için elini sırtıma dayardı. Kendi bedeninin bir uzantısıymışım gibi, dokunuşlarının farkında değildi sanki. Gösterişsiz görüntüsüne, yaşına, hafif buruk kokusuna ve kemikli yüzüne rağmen ona karşı bir şeyler hissetmeye başladım. Boyu ender rastlanacak ölçüde, babamdan bile uzundu. Muhtemelen iki metre vardı ve yanımda sırık gibi 2 Müzikte eşit aralıklarla ilerleyen ancak birlikte değil de art arda duyulan, iki veya daha çok sesin birbirini sürekli taklit etmesiyle oluşan bütün. (yay. n.) görünüyordu. Boyum en fazla bir altmış beş olduğuna göre on üç yaşındayken kafam ancak göğsüne geliyordu. Mükemmel keman çalma hevesimden bambaşka sebeplerle derslerimizi dört gözle bekler olmuştum. Yanlışımı düzeltmek için elime dokunur ümidiyle yanlış nota çalmak ya da bileğimi ters hareket ettirmek gibi taktiklere sıkça başvuruyordum. Summer, dedi bana günün birinde, buna devam edersen sana ders vermekten vazgeçeceğim. Bir daha hiç yanlış notaya basmadım. Ta ki o geceye; Darren la Dört Mevsim için kavga etmeden birkaç saat öncesine kadar. Camden Town daki bir barda küçük bir blues rock grubuyla birkaç parça çalarken, parmaklarım ansızın dondu ve bir notayı kaçırdım. Grup üyelerinden kimse bunu fark etmedi. Zaten grubun solisti ve gitaristi olan Chris için gelen birkaç sadık hayran dışında dinleyicilerin çoğu da bizi görmezden geliyordu. Konser Çarşamba gecesiydi ve hafta içi kalabalığı cumartesi gecesi sarhoşlarından da kötüydü. Sadık hayranların yanı sıra sessizce bira içip sohbet etmeye gelen ve müzikle ilgilenmeyen müşteriler de vardı. Chris bu konuda endişelenmememi söylemişti. Gitarın yanı sıra keman da çalıyordu ama ticari kaygılar yüzünden kemandan vazgeçip gitarıyla ilgi çekmeye yönelmişti. Aslında ikimiz de keman virtüözüydük ve bundan ötürü aramızda ufak da olsa bir bağ vardı. Hepimizin başına gelir, tatlım, demişti. Ama benim başıma gelmemişti. Yerin dibine batmıştım. 18 19

Konserin ardından onlarla birlikte içmeden hemen bardan çıkıp Darren ın Ealing deki dairesine gitmek için trene binmiş, yedek anahtarla içeri girmiştim. Uçuş saatlerini karıştırmıştım ve gece uçuşu yapıp sabah geç bir saatte varacak ve eve uğramadan doğruca ofise giderek bana bütün gece rahat bir yatakta müzik dinleyerek uyuma fırsatı verecek sanmıştım. Onunla flört etmeyi sürdürmemin bir sebebi de dairesindeki kaliteli ses sistemi ve yere uzanacak geniş bir alanı olmasıydı. CD çaları da olan, gerçek stereo sesten vazgeçmeyen tanıdığım birkaç kişiden biriydi ve kafamı mutfak dolabına sokmadığım sürece kendi dairemde yere uzanabileceğim bir yer yoktu. Birkaç saat boyunca aralıksız Vivaldi dinledikten sonra genelde zevkli de olsa bu ilişkinin yaratıcılık dürtümü engellediğine karar verdim. Altı aylık ölçülü sanat, ölçülü müzik, diğer ölçülü çiftlerle ölçülü barbeküler ve ölçülü seks, kendi ellerimle boynuma takıp düğümlediğim zincire asılmama sebep oluyordu artık. Bu durumdan kurtulmanın bir yolunu bulmalıydım. Darren ın uykusu genelde hafifti ama Los Angeles uçuşlarının ardından yaşayabileceği uyku düzensizliğini bertaraf etmek için düzenli olarak Nytol içerdi. Normalde boş olan atık kâğıt sepetinde ışıltılı ilaç paketini görebiliyordum. Boş bir ambalaj kutusunu sabaha kadar komodinin üzerinde bırakmayıp saat dörtte bile üşenmeden çöp sepetine gidebilecek biriydi o. Vivaldi CD si yüzüstü şekilde lambanın yanında duruyordu. Darren için CD yi kabına koymamak gerçek bir protesto ifadesiydi. Nytol a rağmen, yanında duran CD nin çizilebileceği ihtimalini görmezden gelip uyuyabilmesi beni şaşırtmıştı. En fazla iki saatlik uykuyla gün doğmadan yataktan kalktım ve mutfak masasına bir not bıraktım. Gürültü için özür dilerim, dedim. İyi uykular, seni ararım. Hangi yöne gittiğimin çok da farkında olmadan West End metrosuna bindim. Dairem her zaman darmadağınıktı ve duvarlar ince olduğu için, müzik iyi olsa da komşu kiracıların sonunda gürültüden bıkacağından endişelenerek orada prova yapmak istemiyordum. Her şeyden çok önceki gece üzerime çöken duygusallığı yok etmek istercesine ellerim çalmak için can atıyordu. Shepherd s Bush a gelene kadar metro tıka basa dolmuştu. Kemanımı bacaklarımın arasına alıp oturmak daha zor olduğu için, vagonun arka tarafında durup kapının yanındaki minderli oturaklara yaslanmayı tercih etmiştim. Bu kez de her durakta biraz daha kalabalıklaşan ve her biri bir öncekinden daha perişan görünen terli ofis çalışanlarının arasında kalmıştım. Üzerimde hâlâ dün geceki konserden kalma uzun, siyah kadife elbisemle vişne rengi rugan deri Dr. Martens ayakkabılarım vardı. Klasik müzik konserlerinde topuklu ayakkabı giyerdim ama gecenin geç saatlerinde Londra nın doğusunda yürürken yürüyüşüme tehditkâr bir hava kattığı için eve dönerken çizme giymeyi tercih ediyordum. Başım dik ve kendimden emin bir biçimde dururken, kılığımdan ötürü vagondaki herkesin, en azından kalabalığın arasında beni görebilenlerin, bir gecelik ilişkimin ardından evime döndüğümü düşündüklerini hayal ettim. Hepsine lanet olsun. Keşke bir gecelik ilişkiden dönüyor olsaydım. Darren çok fazla seyahat ettiği, ben de elimden geldiğince fazla sahne almaya çalıştığım için neredeyse bir aydır 20 21