İÇİNDEKİLER. Sunuş Özlem Örçen...7. Vatandaşlık Halleri Şeyhmus Diken, Şehbal Şenyurt...9



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Trans Terapi ve Dayanışma Grubu Toplantılarının Yedincisi Gerçekleşti. SPoD CHP Beyoğlu Belediyesi Başkan Aday Adayı Gülseren Onanç ile görüştü

frekans araştırma

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI!

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

BURCU ŞENTÜRK Bu Çamuru Beraber Çiğnedik

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

ORDU SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI

Pelinsu Pir OHBE. Eğitim Danışmanlık ve İK Çözümleri. OHBE Danışmanlık Eğitim ve

KİTABININ GELİRİNİ, İHTİYACI OLAN KIZ ÇOCUKLARINA VERECEK

20 Derste Eski Türkçe

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

"Kentsel Dönüşümün Anahtarı Kooperatiflerde"

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Başbakan Sayın Binali YILDIRIM KANAAT ÖNDERLERİ VE STK İLE BULUŞMASI KAYSERİ

ÇEVRENİN GENÇ SÖZCÜLERİ

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

OKULLAR YENİ YAŞAM ALANLARIMIZ

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

On Combatting Youth Unemployment in Accession Countries: Common Problems, Common Solutions

KADIN DAYANIŞMA VAKFI 2014 YILI KADIN DANIŞMA MERKEZİ FAALİYET RAPORU 1 OCAK 31 ARALIK 2014

SORU-Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Hangi okullarda okudunuz bugüne kadar?


BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

» Ben işlerimi zamanında yaparım. cümlesinde yapmak sözcüğü, bir yargı taşıdığı için yüklemdir.

15 Ekim 2014 Genel Merkez

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

FİRMALARIN PLAKA TAHDİTİ GÖRÜŞLERİ

Blogger bunu uyguluyor!

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Testversion Ej för ifyllnad

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

ATBÖ Sürecinde Ölçme-Değerlendirmeye Hazırlık: ATBÖ Yaklaşımı Nasıl Bir Ölçme Değerlendirme Anlayışını Öngörüyor?

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Yukarıdaki soru, bu yazının meselesini tüm boyutlarıyla içermese de konuyla ilgili karşılaştığım soruların özünü teşkil etmektedir.

3647 SAYILI ve 2008 (3647/2008) TARİHLİ YUNANİSTAN VAKIFLAR YASASI VE UYGULAMALARI

Biz beyaz yakalılarız. Günümüzün çoğu plazalarda geçer. 9-6, 9-9, bazen de ne kadar giderse o kadar çalışırız. Adımız aynı zamanda kimliğimiz.

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

BAŞKA BİR OKUL MÜMKÜN DERNEĞİ DEMOKRATİK EKSEN DEĞERLENDİRME FORMU

KPSS'de çok konuşulan 'vitamin' sorusu ve çözümü

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Yılın Filo Yöneticisi ödüllerinde Jüri Özel Ödülü Genel Müdürlüğümüzün oldu.

Beşiktaş Gazetesi. Günlük web Gazetesi Salkım Söğüt Saç

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

MOTİVASYON. Nilüfer ALÇALAR. 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Şiddete Karşı Kadın Buluşması 2

Onceki izlenimdeki sevgi titresimleri sevgili Ugurcan'in izleniminde devam ediyor...

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Örnek Tarot Okuması

Fransa da ki saldırıya Bodrumdan tepki

Şiddete Karşı Kadın Buluşması I

BAĞIŞÇILAR VAKFI MODELİNİ DESTEKLEME PROGRAMI

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

AHIRIN İÇİNDEKİ SARAY 300 Ispartalı filmini hatırladınız mı?

Senin bir yaşlı piri fani mi yoksa pırıl pırıl istikbal vadeden bir delikanlı yada erkek mi kadın mı olduğunu bilmiyorum.

Müslüman kadın futbolcular Berlin'de buluştu ALMANYA...

BİR ACAYİP SOYGUN ADANA İŞİ. - Basın Toplantısı Haber Küpürleri Ocak 2015 Adana Hilton Otel

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

SPoD İnsan Hakları Örgütlerinin Kasım Ayı Buluşmasına Katıldı. SPoD Nefret Suçları Yasa Kampanyası Platformu nun Basın Açıklamasındaydı

Aile Bülteni. ANKA Çocuk Destek Programı nın Tanıtımı Yapıldı. aile.gov.tr

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken


ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

2013 YILI Faaliyet Raporu


RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

Şöyle ki ; Etnik köken olsaydı Bir şiir yüzünden yere düşen yiğidi %85 oy ve Üç Millet Vekili ile Parlamentoya gönderilmezdi,

Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi

İŞİTME ENGELLİLERDE EVLİLİKTE DAHA AZ SORUN YAŞIYOR! - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

DALKARA'DAN PAZARCIK TA GÖVDE GÖSTERİSİ

Cumhuriyet Halk Partisi

STRES ATMAYA GELDİLER, DENİZ TEMİZLİĞİ YAPTILAR

Benimle Evlenir misin?

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI

Sizleri şahsım ve TOBB adına saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz başkasına gönderilen selam kişinin üzerine emanettir.

PÜF NOKTALARI: SINIF İÇİNDE ÖĞRENCİLERİN KATILIM HAKKININ GERÇEKLEŞMESİNİ SAĞLAMAK

Transkript:

İÇİNDEKİLER Sunuş Özlem Örçen...7 Vatandaşlık Halleri Şeyhmus Diken, Şehbal Şenyurt...9 Büyükler Siyaseti Oyun Zannediyor Haydar Darıcı, Nazan Üstündağ...19 Turabdin Süryanileri Sergisi Üzerine Nesim Doru, Abdurrahim Özmen...27 Toplumsal Hafıza Hepimizin Hafızası Fethiye Çetin, Sema Kaygusuz...34 Egemen Erkeklik Karşısında Farklı Erkeklikler Serpil Sancar...47 Kültürel Haklar Üzerine Sezgin Tanrıkulu, Füsun Üstel...54 Herkesin Ötekisi Yıldırım Türker.....68 Homofobi Kimin Meselesi Kürşad Kahramanoğlu...79

SUNUŞ Bu kitap, Diyarbakır Sanat Merkezi nin Şubat 2009- Nisan 2010 arasında uyguladığı kimlik, aidiyet, öteki temalı proje kapsamında gerçekleştirdiği bir dizi söyleşide yapılan konuşmaları kapsıyor. Açık Toplum Vakfı ve Hollanda Büyükelçiliği nin destekleriyle gerçekleşen proje süresince söyleşilerin yanı sıra sanatın çeşitli alanlarında atölyeler, sergiler, film gösterimleri, tiyatro oyunları, şiir dinletileri gerçekleştirildi. Yapılan tüm çalışmalarda gaye, söz konusu temaları mümkün olduğu ölçüde farklı açılardan ele alarak tartışmak, tartıştırmak; bu alanda üretilen işlerin görünür olmasına katkı sunmaktı. Elinizdeki kitapta toplam 8 söyleşide gerçekleşen konuşmalar yer alıyor. Söyleşiler arasında bulunan Vatandaşlık Halleri başlıklı söyleşi TESEV işbirliği ile, Vatandaşlık Halleri belgesel filminin gösteriminin ardından filmin yönetmeni Şehbal Şenyurt, yazar Şeyhmus Diken ve Vartkes Ergun Ayık ın katılımıyla gerçekleşti. Turabdin Suryanileri Üzerine başlıklı söyleşi ise Hüsamettin Bahçe nin Diyarbakır Sanat Merkezi nin işbirliğiyle gerçekleştirdiği bir belgesel fotoğraf çalışması olan Turabdin Suryanileri sergisi üzerine yapıldı. Bu söyleşide öğretim üyeleri Abdurrahim Özmen ile Nesim Doru konuşmacı olarak yer aldılar. Yıldırım Türker in katılımıyla düzenlenen Hepimizin Ötekisi başlıklı söyleşi ile Kürşad Kahramanoğlu nun konuşmacı olarak yer aldığı Homofobi Kimin Meselesi?, Serpil Sancar ın katılımıyla gerçekleşen Hegemonik Erkeklik/Egemen Erkeklik Karşısında Farklı Erkeklikler başlıklı söyleşiler Hevjin LGBTT ve Kaos GL işbirliği ile yapıldı. Bu kitapta yer almasını çok istediğimiz söyleşilerden biri Abbas Vali nin konuşmacı olarak yer aldığı Demokrasi, Ulusal Kimlik ve Politik Dışlanma başlıklı söyleşi idi. Ancak bazı teknik sorunlar nedeni ile konuşmasını kitaba alamadığımız için Abbas Vali den ve okuyuculardan özür diliyoruz. Söyleşilerle beraber tüm çalışmaların gerçekleştirilmesinde başta Diyarbakır Sanat Merkezi çalışanları Melike Coşkun, Ahmet Aküzüm, kitap çalışmasına da söyleşi çözümlerini yaparak katkılar sunan Ali Rıza Kılınç olmak üzere emeği geçen herkese çok teşekkür ediyoruz. Projeye desteklerinden dolayı Açık Toplum Vakfı ve Hollanda Büyükelçiliği ne, her zaman yanımızda olan Anadolu Kültür e, söyleşilerde ve diğer etkinliklerde yer alan tüm katılımcılara gönülden teşekkürlerimizi sunuyoruz. Kitabın redaksiyonunda emek harcayan sevgili Anıl Aslan ile Gökhan Demirci ye, son anda yardımımıza koşan sevgili Övgü Gökçe ye ve tüm yoğunluğuna rağmen neredeyse tüm zamanını kitabın hazırlanması için ayıran sevgili editörümüz Azad Ziya Eren e sabrı ve emeği için sonsuz teşekkürler. Özlem Örçen Diyarbakır Sanat Merkezi Proje Koordinatörü

Vatandaşlık Halleri Vartkes Ergun Ayık, Şeyhmus Diken, Şehbal Şenyurt (17.10.2009) ŞEYHMUS DİKEN Belgeselin ruhuna sinen bir taraf var, eziklik tarafı. Beni hırpaladığını vurgulamalıyım. Ezik taraf şu: Hangi etnisiteden olurlarsa olsunlar, Ermeni, Süryani ya da Rum; ötekileştirilen yurttaşlarla konuşulduğunda, meseleye sadece din boyutundan yaklaşıyorlar. Ermeni, Süryani, Keldani, Rum; tıpkı Türk gibi, tıpkı Kürt gibi ayrı birer ulus, halk, ayrı birer millettirler. Eğer meseleye sadece kilisesinde ya da sinagogunda ya da havrasında ibadet eden ve dini açıdan ya da ötekileştirilen birer dini mantık içinden bakarsak, çok daha fazla dramatize ederiz ya da çok dar bir alana hapsederiz. Bunlar içinde en büyük problem de ulus-devlet olma durumu. İzninizle şimdi kendi sunumuma geçmek istiyorum. Açıkçası bir süre önce, bu konu ile ilgili

Ermeni mülklerinin başkalarının eline geçmesi, devlet tarafından Ermeni toplumunun hukuksal açıdan zora sokulduğu şu günlerde, bu sorunu yaşayanlardan birinin de sol tarafımda oturan, Surp Giragos Ermeni Kilisesi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı olan Ergun Ayık Bey in de kilisesi olan o kilisenin avlusunda, Aram ile çokça top oynamışımdır. 10 söyleşiye davet edildiğimde azınlıklarla ilgili mülk ve mülk edinme biçimlerine dair çok fazla bilgiye sahip olmadığımı belirtmiştim. Bu ifadem üzerine benim senaryo olarak değerlendirilebilecek hayat hikâyemden bir kesit ile bu söyleşiye katkı sunacağımda ortak fikre vardık. Eskiden Diyarbakır evlerinde, evin başodasında bir kürsü bulunurdu. Bu kürsü sıradan bir sandalye ya da kürsü değildi. Dışarıda önceden yakılıp köz ateş haline getirilmiş bir mangal evin orta yerine kurulurdu. Onun üzerine ondan daha yüksek duran bir kürsü oturtulurdu. Onun da üzerine bir palas atılırdı. Palasın üzerine kocaman bir yorgan yerleştirilirdi. Hikâyeyi dinleyecek komşular, ev sakinleri ya da o günün ritüeline uygun çağrılı konuklar gelir yarı göğüslerine kadar o yorganın altına girerlerdi, uzun kış gecelerinde. Orada, o uzun kış gecelerinin önemine atfen gelenlere ceviz, sucuk, badem, pestil ve benzeri kış yiyecekleri ikram edilirdi. Sonra hikâye anlatıcısı evin başköşesine otururdu. Rahmetli nenem de böyle bir hikâye anlatıcısıydı. O otururdu ve iki dilde, Kürtçe ve Türkçe, iki dil birbirini ötelemeden bazen birbirinin içine geçerek, başlardı hikâyesini anlatmaya. İşte ben de size o kadar eski olmayan böyle bir hikâye anlatacağım. Yaklaşık 45 yıl öncesinden başlayan ve bugünlere kadar uzanmış bir yaşanmış hikâye Diyarbakır ın en eski okullarından birinde, Mardin Kapı da, Hasırlı mahallesinde Cumhuriyet İlkokulunda okudum. Cumhuriyet İlkokulunu okuduğumuz 60 lı yıllarda, okul arkadaşlarımdan biri Aram Ateşyan dı. Sonra paylaşacağım, o zamanlar adı Aram değildi! Aram Ateşyan şimdilerde Türkiye Ermenileri Patrik Vekilidir. Aram ve ben Cumhuriyet İlkokulunda okurken birçok hikâyeyi paylaştığımızı biliyorum. İşte bugün Ermeni mülklerinin başkalarının eline geçmesi, devlet tarafından Ermeni toplumunun hukuksal açıdan zora sokulduğu şu günlerde, bu sorunu yaşayanlardan birinin de sol tarafımda oturan, Surp Giragos Ermeni Kilisesi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı olan Ergun Ayık Bey in de kilisesi olan o kilisenin avlusunda, Aram ile çokça top oynamışımdır. Ve çocukluğumuzun birlikte geçtiğini size bugün ifade etmek isterim. Aram ile okul günlerimiz kendi ritmi içinde geçerdi. Biz Aram ın Hıristiyan olduğunu ancak din dersinde, Hıristiyan olanlar dersin öğretmeni tarafından dışarı çıkarıldığında farkında olurduk. O zamanlar öğretmen, isterseniz

katılmayabilirsiniz derdi. Onun dışında böyle bir ayrıma dair emareye rastlamazdık. Kavgalarımızı birlikte yaptığımızı, Aram ın dayak yediği bir gün, arkadaşıma sahip çıkınca, birlikte dayak yiyince ninemin ikimizi birden mahalle çocuklarının elinden aldığını da buradan paylaşmak istiyorum. İşte o sözünü ettiğim Aram, ilkokul beşinci sınıftan sonra bir gün, bizden kopup gitti. Uzunca bir süre Aram ın izine rastlamadım. 40 yıl oldu. Nereye gitti, ne yaptı nasıl bizden ayrıldı anlayamadım. Bu benim içimde ukde olarak kaldı. Bunları 2001 yılında İletişim Yayınları ndan çıkan Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir, Diyarbakır kitabımda ayrıntılı olarak yer alıyor. Yazının başlığını da şöyle koymuştum: Diyarbakır dan Bir Artin Gider Eksik Kalırız. Hatta o dönemde kitap yayınlanmadan iki yıl önce, sözünü ettiğim yazı Agos ta çocukluk fotoğrafımızla beraber çıkmıştı. Aradan yaklaşık 35 yıl geçti. İki binli yıllara geldik. Anılan yıllarda Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi nde çalışıyorum. Belediyedeki arkadaşlar, benim Süryaniler, Ermeniler ve Keldaniler ile ilgimin olduğunu bildiklerinden, bana şöyle bir öneri getirdiler: Ağabey dediler, Hıristiyan mezarlığını biliyorsunuz. Mezarlığın hemen yanından bir yol geçecek, Refah Partili belediye döneminde mezarlığın bir kısımı izinsiz bir şekilde yola katılıp haksızlığa uğramışlar. Buradaki cemaatten izin alınmadan yol genişletme çalışmaları yapılmış. Mezarların bir bölümü tahrip olmuş. Aynı durumun yeniden yaşanmasını istemiyoruz. Bunun üzerine ben Hrant ı (Dink) aradım: Hrant dedim, ne yapalım? O da: Hemen Patrikhaneyi ara, yetkili arkadaşlarla görüş. dedi. Ben de aradım, kısa zamanda döneriz sana dediler. Ertesi gün bir telefon geldi. Telefonun diğer ucunda Aram Ateşyan diye, daha önce hiç adını duymadığım bir yetkili telefonda: Ben de Diyarbakır lıyım, hemşehriyiz dedi. Sonra: Madem böyle bir uygulama var, bizim kilisenin de bir dizi işleri var. Birkaç gün içinde Diyarbakır a geleceğim. Gelince konuşuruz dedi. O zamanlar öğretmen, isterseniz katılmayabilirsiniz derdi. Onun dışında böyle bir ayrıma dair emareye rastlamazdık. Kavgalarımızı birlikte yaptığımızı, Aram ın dayak yediği bir gün, arkadaşıma sahip çıkınca, birlikte dayak yiyince, ninemin ikimizi birden mahalle çocuklarının elinden aldığını da buradan paylaşmak istiyorum. Dediği gün Diyarbakır a geldi, birlikte mezarlığa gittik, yapılacak işlemler konusunda birlikte mutabakata vardık, akabinde yemeğe gittik. Bu arada sohbet ediyoruz kendisiyle, işte Diyarbakırlısın, okulu nerde okudun? gibi. Bir taraftan da bugüne kadar ne yaptıklarımızı da öğrenerek birbirimizi tanımaya çalışıyoruz. Kaldı ki o önemli bir dini kişilik, tanımaya da çalışıyorum. Sonra kendisine: Akşam yönetim kurulu üyesi olduğum Diyarbakır Tanıtma Vakfı nın olağan yönetim kurulu toplantısı var. Lütfederseniz siz de gelin. Sizi oradaki arkadaşlarla da tanıştırmış olurum. dedim. O da kabul etti. Akşam kendisini otelden aldım ve bir tane kendisine, bir tane de Patrik Mesrob Mutafyan a verilmek üzere Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir Diyarbakır kitabımı imzalayıp verdim. Ama bütün bu aşamalara kadar 11

İki yıldan beri de Surp Gragos Ermeni Kilisesi Vakfı nın başkanlığını yürütmekteyim. Şimdi biraz önce Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı tarafından demokratikleşme programı, azınlık hakları ve anayasal vatandaşlık programı kapsamında Türkiye deki gayri Müslimlerin vatandaşlık haklarını içeren sorunları ela alan Vatandaşlık Halleri belgeselini izledik. 12 olurum. dedim. O da kabul etti. Akşam kendisini otelden aldım ve bir tane kendisine, bir tane de Patrik Mesrob Mutafyan a verilmek üzere Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir Diyarbakır kitabımı imzalayıp verdim. Ama bütün bu aşamalara kadar biz birbirimizi eski kimliklerimizle henüz tanımıyoruz. Ben Şeyhmus Diken im, o da Aram Ateşyan. Akşam telefon açtı gittim kendisini aldım, vakfa gittik sonra. Bir taraftan da sanki birileri beni dürtercesine sorular soruyorum. İşte, hangi okulda okudun, Cumhuriyet Okulu nda. Allah, Allah dedim kendi kendime. Ben de orda okudum. Öğretmeniniz kimdi? Yanıt, Mehmet Kalkan! Benim de deyip, daha büyük bir şaşkınlık içine girdim. Sonra şimşek çakmışçasına sordum kendisine: Gerçek adınız Aram mıdır sahiden? Döndü, güldü, bana baktı, sanki o daha erken yakalamış gibi mevzuyu; Yok, biz din görevlisi olduğumuz zaman ismimiz değişir dedi. Elini attı cebine kimliğini çıkardı: Benim asıl adım Artin dir dedi. Tabi ben o an doldum, gözlerim doldu, o da doldu. İşte orada yönetim kurulu üyeleri ve diğer bulunan arkadaşlar şaşkınlık içinde buz kestiler. Hasretle kucaklaştık. Hatırlıyor musun? dedim, okulda yanakların kıpkırmızı oluyordu, bu yüzden lakabın domatesti değil mi? Sonra hep birlikte bastık kahkahayı Neyse, sonrasını anlatmayayım. Biz işte yeniden böylesi bir buluşmayı yaşadık. Ben, bu belgeseli izlerken, birbirimizi kaybedişimiz ve yeniden buluşumuzun hikâyesi geldi aklıma. Ve biz buluşmamızı, mekânları ortak kullanışımızı, yaşıyoruz. Şu anda duygusal bir haldeyim, isterseniz burada keseyim ve beni halime bırakıp dokunmayın bana VARTGES ERGUN AYIK 1930 Diyarbakır doğumluyum. Babamlar şu anda Türkçe ismini bilmediğim Sağnıç köyünden gelmeler. 1952 yılından Diyarbakır dan İstanbul a göç ettik. O günden bu yana da İstanbul da yaşıyoruz. İki yıldan beri de Surp Gragos Ermeni Kilisesi Vakfı nın başkanlığını yürütmekteyim. Şimdi biraz önce Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı tarafından demokratikleşme programı, azınlık hakları ve anayasal vatandaşlık programı kapsamında Türkiye deki gayri Müslimlerin vatandaşlık haklarını içeren sorunları ela alan vatandaşlık halleri belgeselini izledik. Binlerce yıldan beri farklı dinden ve etnik yapıda olan insanların, beraber olduğu Diyarbakır da bu açılımın yapılması, ayrı bir önem kazanıyor ve bundan dolayı da memnuniye-

timi belirtmek istiyorum. Bu belgeselde gördüklerimiz ne yazık ki bu memleketin gerçekleridir. Uzun zamandan beri biliyoruz. Maalesef şimdiye kadar pek tartışmadık. Bu gerçekler, bölgede yaşanan siyasal, ekonomik sıkıntıların nedenlerinden bir kısmıdır. Bunları giderme konusunda eğer samimi isek, hepimize büyük görevler düşmektedir. Ben iki konu üzerinde konuşacağım. Bunlardan birincisi Diyarbakır daki Ermeni gayri menkullerle ilgili problemler. Bunları aktarmadan önce Vakfımızın iki yıldan beridir Diyarbakır da niçin aktif çalıştığını açıklamak istiyorum. Bilindiği gibi bundan iki sene öncesine kadar, bir kişinin herhangi bir kurumda görev alması için o şehirde oturması şartı vardı. Şunu da belirteyim 80 sonrasında vakıflarımız tamamen sahipsiz kaldı. Bununla ilgili çok sorun yaşandı. Örneğin en son olarak vakıfla ilgilenen iki kişi vardı. Bunlar da yaşlı ve hastaydılar. Ancak bazı olumlu çalışmaların sonucunda bu kural değişti. Şimdi Diyarbakır da ikamet etmeyip de burada görev alma olanağı sağlandı. Ve dolayısıyla İstanbul da yaşayan Diyarbakırlılardan bir yönetim oluşturuldu. Yönetim kurulumuzun öncelikli hedefi harabeye dönüşmeden Surp Gragos Kilisesi nin restore edilmesiydi. Bununla birlikte Diyarbakır a geldik ve patrikhane tarafından bize temin edilen 48 tane tapu ile biz buraya geldik. Bunların çoğu arsa ve evlerden oluşuyor. Biz bunların akıbetini araştırmak istedik. Bu kapsamda bazı dükkanlarda kiracılarla karşılaştık. Bazı yerleri bulamadık. Bazılarını da gördük ki işgal söz konusu. Bu kiracılar zaten çok eski yıllarda ödedikleri kira bedeli üzerinde paralarını ödüyorlar. İlk kiliseye gitmiştik, kilise toz toprak çöplük içindeydi. Eski bazı evrakları notları, defterleri topladık. Bu bizim yönetim moralsiz bir şekilde resmi ve gayri resmi kurumları ziyarete gittik. Bu gittiğimiz her yerde kolaylaştırıcı ve çözüm bulucu yaklaşımlar nedeni ile olumlu şeyler yakaladık. Mesela Kilisenin restore edilmesi onlar tarafından teşvik edildi. İstanbul a döndükten sonra Diyarbakır dan getirdiğimiz belgeleri tasnif ettik. Gayri menkullerimiz ile ilgili yaptığımız tespitlerde çoğunluğu 50 ve 60 lı yıllarda alınmış 60 adet tapu. Tapuların hepsinde mülkün sahibi vakfımız olarak gözüküyordu. Bunları mahallelere göre ayırdık. Bunların içinde önce dikkatimizi çekmeyen 1920 yılında yazılmış olan bir defter bulduk. Bu Ermenice idi ve bizden kimse Ermenice bilmedikleri için önce önemsemedik, sonra merak ettik patrikhaneye tercüme ettirdik. Biz de bu arada emlak ile, tabu ile ilgili çalışmalar yaptık. Aynı zamanda kilisemizin restorasyonu için gerekli olan alt yapıyı oluşturduk. Şimdiye kadar araştırabildiğimiz 32 adet gayri menkul vardır. Bunların iki adeti harabe halindeki kiliselerdir. Bir adet küçük ev ile Kilisenin restore edilmesi onlar tarafından teşvik edildi. İstanbul a döndükten sonra Diyarbakır dan getirdiğimiz belgeleri tasnif ettik. Gayri menkullerimiz ile ilgili yaptığımız tespitlerde çoğunluğu 50 ve 60 lı yıllarda alınmış 60 adet tapu. Tapuların hepsinde mülkün sahibi vakfımız olarak gözüküyordu. Bunları mahallere göre ayırdık. 13

Fatih Paşa da bir evin tümü, vergi beş kuruş, Yarımağa, ev numarası yedi. Sınırları sağında Kazaysan Bedruh Efendi, arkasında Nakkaşyan Efendi nin yeri, tarih 1913 bunun gibi bir çok mekanın adresleri tarihleri kapı numaraları yer alıyor. Ancak şimdi biz bunların yerlerini bile bilmiyoruz. 14 16 tane dükkan bulunmaktadır. Bunların hepsinde kiracılar var. Araya arabulucular koyduk. Neticede bunlarla olan ilişkilerimizi güncelledik. Ve şu anda kiralarını ödüyorlar. Söz ettiğimiz gayrimenkullerin bazılarına ulaşamadık. Bir çoğunda işgal ve yapılaşma söz konusu. Gerek alanların büyüklüğü ve yerlerinin önemi bakımında sekiz arsa tespit ettik. Bunların büyüklükleri bin ile sekiz bin metre kare arasında değişiyor. Bu arazilerin hepsi Diyarbakır ın göbeğindedir. Şimdi bu arsalar nasıl bu hale gelmiş bunu araştırdık. Örneğin 25 bin metre karelik alana tapu tahsis belgesi verilmiş, bu tahsis belgeleri kullanılarak o arsa üzerinde blok apartmanlar inşa edilmiş. Bu tahsislerin nasıl verildiği kimin döneminde verildiği de muamma. Bunlar hukuki süreçler sonunda belli olacak. Bunların dışında kalan bazı parsellerimizde de ne yazık ki devlet daireleri var. Devlet Köy işlerinin tesisi var, Ticaret borsası var ve bunun gibi bir çok yer var. Ama bunların en önemlisi, mezarlığımız sorun haline gelmiş. Mezarlığımızın orijin tapusunu bulduk. Bu alan 20 bin metre kare. Bu şu bakımdan önemli, 20 bin metrekare bir alana sahip olan bir mezarlığın olması, o toplumun da buradaki nüfus yoğunluğunu gösteriyor. Şunu da ekleyeyim bizim kilise kapalı alan sadece 1200 metrekare alana sahip ve bu Ortadoğu nun en büyük kilisesi konumundadır. Bunların hepsi bir zamanlar burada yaşayan Ermeni nüfusun yoğunluğunu tespit eden ispatlardır. Ancak aradan geçen 20-30 senelik zaman dilimi sonrasında bizim mezarlığımızın alanı şu an bin metrekaredir. Herhalde devlet gelmiş, bu arsayı her defasında ikiye bölmüş, yarısı sizin yarısı devletin, yola gitmiş, şuna gitmiş buna gitmiş ve bu hale gelmiş. Biz bunları tespit ederken, tercüme ettiğimiz defter geldi. Bu defterin Diyarbakır daki Ermenilerin gayrimenkullerini gösteren bir defter olduğu anlaşıldı. İlk sayfasında da bu menkullerin envanterini ortaya koyuyor. İki sayfa süren eşya yer isimleri vardı, gerisini siz düşünün artık. Ayrıca bu defterde kayıtlı olan 190 adet gayrimenkul tespit edildi. Bunlar detaylı olarak açıklanıyor. Örneğin şöyle diyor Fatih Paşa da bir evin tümü, vergi beş kuruş, Yarımağa, ev numarası yedi. Sınırları sağında Kazaysan Bedruh Efendi, arkasında Nakkaşyan Efendi nin yeri, tarih 1913 bunun gibi bir çok mekanın adresleri tarihleri kapı numaraları yer alıyor. Ancak şimdi biz bunların yerlerini bile bilmiyoruz. Bunların hepsinin araştırılması gerekir. Ben ve vakfımızın yönetim kurulu üyeleri buradan ayrıldık. Sebepleri konusunda buradan konuşmanın faydası yok. Ayrıldık-

tan sonra çoğumuzun ilişkisi burayla ya olmadı ya da çok az oldu. Ancak biz buraya gelmeden önce bayağı bir belirsizlikler içinde geldik. Ama geldikten sonra burada yaptığımız görüşmeler oldukça olumlu geçti ve önümüzü görebilecek noktaya geldik. En önemli şey de diyalog içinde olmamızdı. Bu bizi çok memnun etti. Diyarbakır sadece İstanbul a göç etmiş Ermenilerle değil, Diyarbakır dan göç etmiş bütün dünyadaki Ermenilerle barışmalı. Tabiî ki bu kolay olmayacaktır. Fakat mümkündür. Empatiyle yaklaşarak daha çok şeyler yapmalıyız. Biz cumhuriyeti seven Türkiye Cumhuriyeti Ermeni vatandaşlarız. Öyle olmasaydı, gelip burada bu işlerle uğraşmazdım. Hatta bu kilisenin restorasyonu ile uğraşmaz, bu haldeki fotoğraflarını alır götürür antipropagandasını yapardım. Onlara bu kilise son yirmi yıl içinde orda cemaat olmadığı için bu hale geldi, derdim. Ama diyemeyiz işte, bu kilise her şeyden önce bu toprakların varlığıdır. Çok eminim ki, bu kilisenin inşaatında Kürtler de çok çalışmıştı Müslümanlar da çalışmıştır. Herkes çalışmıştır herkes emek vermiştir. Bu yok olup giderse, kim ne kazanacak? Ama düşünün ki bizim yerimize devlet bu restorasyonları yapsa, bunun bütün dünyadaki yansıması ne kadar güzel olur. Bunun vereceği fayda, devletin milyonlarca dolar harcadığı lobi faaliyetlerinden daha büyüktür. Biz de dahil olmak Türkiye olarak diaspora ile bazı problemlerimiz var. Diasporanın hepsi de Anadolu dan giden Ermenilerdir. Biz onlarla barışırsak diaspora diye bir problem kalır mı? Ama bunu çözmek istiyor muyuz? Önemli olan da bu. Ama çözmek istiyor gibi görünüyorsak o konuda bir şey söyleyemem. Bu cumhuriyetin vatandaşları olarak devletimizin, kilisenin restorasyonu için bizi kimseye muhtaç etmemesi gerekirdi. Bu bizim hakkımızdır. Devlet bu bölgenin eserlerine kıymet vermelidir. Biz bu eserleri sırtımıza alıp mı götüreceğiz. Devlet eğitim, barınma, sosyal güvenlik konusunda bize zaten yardım etmiyor. Bari kiliseye harcayacağımız paraları bu alanlarda kullanmış oluruz. Onun için devletimizin bu işlerde bize yardım etmesini istiyoruz. Devletimiz isterse bizim Diyarbakır daki gayrimenkullerinin gelmişini geçmişini ortaya koyabilir. Onların ellerinde bilgiler var. Bir zamanlar bir devlet büyüğümüz ne demişti bir derenin kenarında bir koyun kaybolursa benden sorulur ancak koyunun sadece sorulması yeterli değil. Devletimiz o koyunu bulmalı ve sahibine iade etmeli de. Sadece sorunu dinlemek bir şeyi çözmüyor ki. Eğer bu şekilde çözülmezse de bu problem bu şekilde senelerce devam edecektir. Bir zamanlar bir devlet büyüğümüz ne demişti bir derenin kenarında bir koyun kaybolursa benden sorulur ancak koyunun sadece sorulması yeterli değil. Devletimiz o koyunu bulmalı ve sahibine iade etmeli de. Sadece sorunu dinlemek bir şeyi çözmüyor ki. Eğer bu şekilde çözülmezse de bu problem bu şekilde senelerce devam edecektir. 15

Bazen tek bir konu, bir çok konuyu ifade eden materyal sunabilir size. Yani, ulus devlet tartışılmaya çalışıldı, ötekileştirme tartışılmaya çalışıldı. Korkular cumhuriyeti tartışılmaya çalışıldı. Bu kavramlar üzerinden Kürt meselesi veya başka konular üzerinde düşündürmeye yönelik noktaları da biraz da izleyiciye bıraktık. 16 ŞEHBAL ŞENYURT Nereye dokunsak bin ah işitiyoruz. Doğrusu ben konuşmayı pek de becerebilen birisi değilim. Dolayısıyla soru soranlara cevap vermeye çalışayım. Şeyhmus Beyin dikkat çektiği noktaya ben de vurgu yapmak istiyorum. Mesele sadece din meselesi değil. Eğer dikkat ettiyseniz, Ergun Bey de söyledi; insanlar korkarak, ürkerek dertlerini dile getiriyorlar. Ki, bir cümlenin neler başımıza getirdiğini bu topraklarda hep beraber yaşıyoruz. Dolayısıyla çatı baştan kurulurken, yıllar sonra üst üste yanlışlarla gidiveriyor. Son zamanlarda bir şeyler değişiyor diye umutlanmak istiyoruz. Artık yaşanan sorunlar sonuna gelsin diyoruz. Yani her açıdan; Kürt meselesi, azınlıklar meselesi, insan hakları derken her konuda dökülen bir toplum halinde yaşıyoruz. Toparlamaya çalışırken başka sorunlar çıkıyor. Fakat birey olarak kendimize bazı sorular sormamız gerektiğini düşünüyorum. Bütün bu kaosun bütün bu problemlerin birey olarak neresindeyiz? Bence önemli bir soru. Evet, yasalar çıkartıyoruz. İyileştirmeler yapmaya çalışıyoruz. Bu topraklarda daha yaşanabilir dünya hayalleri kurmaya çalışıyoruz. Ama bu hayallerin gerçekleşmesi için gündelik hayatımızda kendimiz neyi, nasıl yaptığımızı sorguluyor muyuz? Nasıl yaşıyoruz? Bireysel söylem ve davranışlarımızın etkilerini gözlemleyebiliyor muyuz? Ve başkalarına yönelirken kendimizi dönüştürmek konusunda ne yapıyoruz? Beni biraz bu tür bireysel yüzleşmeler ilgilendiriyor. Sorularınız varsa alabilir miyim? İZLEYİCİ Bugün filmde hem etnik bir ayrışma var hem de buna bağlı bir mağduriyet de ortada duruyor. Hem Kürt meselesinde hem azınlıklar meselesinde, bunların uzlaştırılacağı bir alan yaratabilmeniz hepsini gören bir yerden bakmanız daha iyi olmaz mıydı acaba? Bu mağduriyet en azından giderilemez miydi? ŞEHBAL ŞENYURT Çok haklısınız, ancak, bir film bir noktaya odaklanmak zorunda. Bu çalışmada gayrimüslim vakıfları meselesi üzerinden, yurttaşlık konusu tartışılmaya çalışıldı. Eğer başka alanları da anlatmaya çalışsaydık, hiçbir şey söyleyemeyebilirdik belki de. Bazen tek bir konu, bir çok konuyu ifade eden materyal sunabilir size. Yani, ulus devlet tartışılmaya çalışıldı, ötekileştirme tartışılmaya çalışıldı. Korkular cumhuriyeti tartışılmaya çalışıldı. Bu kavramlar üzerinden Kürt meselesi veya başka konu-

lar üzerinde düşündürmeye yönelik noktaları da biraz da izleyiciye bıraktık. Tabii ki benzer çalışmalar yapıyoruz. Zorunlu göç, dolayısıyla tazminat yasası ile ilgili bir çalışma yapıyoruz mesela. Bu çalışmamızda Kürt meselesi üzerinden bir anlatı olacak tabii. Yani her konuyu kendi bütünlüğü içinde aktararak anlatmaya çalışıyoruz. Aksi halde, çok genel ve hep söylenegelen noktalar dışına çıkamayan, detaylardan yoksun ve sorunun yaşanış mekanizmalarını göremeyen çalışmalar olur. Bu çalışma; bir alana odaklanarak yaşamımızdaki bu derin hukuksuzluğu aktarmayı hedefledi. İZLEYİCİ Benim gördüğüm kadarıyla halklar kendi içinde, yani tabanda problem yaşamıyor. Ama suni problemler ile halklar bir biçimde karşı karşıya getirilmeye çalışılıyor. Biz bunu görüyoruz. Bu yüzden de yaşanan olayların farkında olarak bazı şeyleri değerlendirmek ve buralardan hayatı görmek gerektiğini düşünüyorum. Ben şahsen kendi içimde böyle problemler yaşamadım. Etnik kimliklere karşı ya da yeni kimliklere karşı, problemim olmadı, ayrıca kimsenin de yaşamasını istemem herkes istediği kimliğiyle yaşamalı bence. Bunun için de sanırım öncelikli talebimiz barış olmalı. Bu karmaşalara gelmemeliyiz, diye düşünüyorum. ŞEHBAL ŞENYURT Bu gerçekten de hep söylenen bir gerçek, halklar arasında gündelik yaşamda yaşanan bir problem yok. Problem bizim açımızda önümüze sunulan hayatı, neyi ne şekilde sorguladığımızla ilgili. O yüzden bireysel sorgulamalar önemli. Yani 6-7 Eylül olayları yaşanırken, belki Rumların eşi dostu olan insanlar da ortalığı dağıtıp parçaladılar. Dolayısıyla önümüze konulan sunulu hayata dair sorularımızın olması gerekir. Gündelik hayatta herşey gayet güzel, süt liman giderken, ne zaman çatışma noktaları ortaya çıkıyor; sorunlar zaten o noktada kendisini gösteriyor. O kırılma noktalarına dikkat etmek gerekiyor, diye düşünüyorum. Mesela bir Musevi arkadaş anlatıyordu; tamam çok Türk arkadaşım var, canciğer kuzu sarması misali oturuyoruz. Ama ne zaman benim yanlış bir şey yaptığımı düşündürecek bir şey olsa pis Yahudi sözünü duyuyorum Mesele, reddettiğimiz düşünceler ifade edildiği esnada ne yapıyoruz. Buradaki sorumluluğa dikkati çekmek istiyorum. Bu kocaman politikalar işte küçücük sosyo-psikolojik haller içinde ortaya çıkıyor. Onlardan beslenerek büyüyor; işte Ermeni tohumu kıro-kürdo veya Rum dölü gibi bütün bu söylemler nereden ortaya çıkıyor. Temel soru bu işte. Mesele, reddettiğimiz düşünceler ifade edildiği esnada ne yapıyoruz. Buradaki sorumluluğa dikkati çekmek istiyorum. Bu kocaman politikalar işte küçücük sosyopsikolojik haller içinde ortaya çıkıyor. Onlardan beslenerek büyüyor; işte Ermeni tohumu kırokürdo veya Rum dölü gibi bütün bu söylemler nereden ortaya çıkıyor. Temel soru bu işte. 17

Be Xweda dibe be Xwidî nabe yani Tanrısız yaşanır ama sahipsiz yaşanmaz. Bu aidiyetin aidiyete sahip olmanın çok ciddi bir vurgusudur. O yüzden birey olarak sorgulamanın yanında devlet olarak da ciddi bir yüzleşmeye ihtiyaç olduğuna inanırım ben. Bir Türk olarak Bir Kürt olarak egemen yapının yükünü paylaşma duygusu birey olarak bir erdemdir, ama o erdemden önce devletin adam gibi devlet ŞEYHMUS DİKEN Bundan birkaç yıl önce ben bir yerel ve sözlü tarih çalışması yapmıştım. Üç cilt halinde de kitap oldu. Orada Diyarbakır ın sol Süryanilerden Lütfü usta- Lütfü Dokucu- İpekli kumaş yapan son ustalardan biriydi. Arkadaşlardan o kitaptan yola çıkarak 6 epizottan oluşan bir oyun sahnelediler. Orada Lütfü ustanın çok çarpıcı bir cümlesi var. Diyor ki Be Xweda dibe be Xwidî nabe yani Tanrısız yaşanır ama sahipsiz yaşanmaz. Bu aidiyetin, aidiyete sahip olmanın çok ciddi bir vurgusudur. O yüzden birey olarak sorgulamanın yanında devlet olarak da ciddi bir yüzleşmeye ihtiyaç olduğuna inanırım ben. Bir Türk olarak Bir Kürt olarak egemen yapının yükünü paylaşma duygusu birey olarak bir erdemdir, ama o erdemden önce devletin adam gibi devlet olması lazım. Şimdi başbakan büyük devletlerin kendi tarihleriyle yüzleşmesi gerekir dediği vakit, biz valla bunlar yola gelecek, adam olacak diye düşünmüştük. Ama bir süre sonra kendisini yalanlayan bir noktaya geldiklerini gördük. O yüzden ciddi bir telafi mantığına ihtiyacımız var arkadaşlar. Bu sorun aynı zamanda Türklerin de sorunu, eğer bu çözülmezse, hikâye olanca yapmacıklığı ve yalanıyla orta yerde çıplak durmaya devam eder. 18

Büyükler Siyaseti Oyun Zannediyor Haydar Darıcı, Nazan Üstündağ (19.12.2009) HAYDAR DARICI Antropoloji içinde çocukluk tartışmaları özellikle son yıllarda büyük bir gelişme gösteriyor. Başta Comaroff lar olmak üzere birçok antropolog ancak çocukların ve gençlerin deneyimleri üzerinden bugünün dünyasını anlayabileceğimizi iddia ediyorlar. Çünkü bu antropologlar günümüzün en büyük sorunları olarak görülen illegal ekonomi, uyuşturucu trafiği, göç, şiddet gibi birçok meselenin nesnesini ve/veya öznesini çocuk yaştaki insanların oluşturduğuna inanıyorlar. Bu nedenle Kürt çocuklarının siyasetini tartışırken de hem toplumsal yapıları hesaba katmalı, hem de bu siyasetin kendisinin bu toplumsal yapıları anlamamız için bize ne gibi olanaklar sunduğunu düşünmeliyiz. Diğer taraftan çocukluğu da her yerde aynı şe-

kilde deneyimlenen bir kategori olarak düşünmememiz gerekiyor. Sosyal tarihçiler 17. yüzyıl öncesinde, yani moderniteden önce, çocukluk diye bir kategorinin olmadığını iddia ediyorlar. Modernite öncesi dönemde çocukların daha çok minyatür insanlar olarak algılandıkları, büyüklerle aynı giysileri giydikleri, aynı oyunları oynadıkları ve aynı ortamda bulundukları iddia ediliyor. Bu tarihçilere göre psikoloji, pedagoji gibi bilimlerin, zorunlu eğitimin ve ulus devletlerin ortaya çıkışıyla çocukluğun icat edilmesi arasında temel bir ilişki bulunmaktadır. Buna paralel olarak bu tarihçiler, evrensel bir çocukluk kategorisinin olmadığını, çocukluğun nasıl deneyimlendiğinin zamana ve mekâna göre değişebileceğini iddia ediyorlar. Ben de kendi çalışmamda şu soruyu sordum: Kürt toplumunda nasıl bir çocukluk deneyimleniyor ya da kuruluyor? Çocukların politikleşmesinin diğer bir nedeni de aile büyüklerinden devraldıkları şiddet hafızasıdır. Aslında bu çocuklar zorunlu göç sonrasında şehirde doğmuşlar; dolayısıyla köydeki açık devlet şiddetini ve köy yakmalarını doğrudan deneyimlememisler. Ancak bu şiddetin hikâyeleriyle büyümüşler. Yaptığım saha araştırmasına dayanarak şunu söyleyebilirim ki çocukların aktif olarak siyasete katılmalarının en büyük nedenlerinden biri zorunlu göç. Zorunlu göç hem Kürt toplumundaki aile yapısını hem de bu ailelerin sınıfsal konumunu geri dönülemez bir biçimde dönüştürdü. Özellikle metropollerde çocuklar aile yapısı içinde büyük bir güç kazandı. Okuma yazma bildikleri ve Türkçeyi iyi konuştukları için hem iş bulmada hem de şehre entegrasyonda ebeveynlerine göre daha başarılı oldular. Bu nedenle çocuklar ailelerinin en önemli ekonomik gücü haline geldi. Üstelik fatura yatırma, valiliklerin ya da belediyelerin verdiği yardımı almak için gerekli belgeleri toplama, annelerini hastaneye götürme gibi, kısaca devlete ve yazıya dair bütün işleri çocuklar yapmaya başladı. Tüm bunlar aile yapısı içinde ya da genel olarak toplum içinde yaşa dayalı hiyerarşileri dönüştürdü. Kent hayatında çocuklar büyüklerin hayatını yasamaya başladılar. 20 Çocukların politikleşmesinin diğer bir nedeni de aile büyüklerinden devraldıkları şiddet hafizasıdır. Aslında bu çocuklar zorunlu göç sonrasında şehirde doğmuşlar; dolayısıyla köydeki açık devlet şiddetini ve köy yakmalarını doğrudan deneyimlemişler. Ancak bu şiddetin hikâyeleriyle büyümüşler. Devlet şiddeti hikâyeleri hem ev içinde hem de mahallelerindeki kamusal alanlarda sürekli olarak anlatılıyor. Bu çocuklar bu hikâyeleri o kadar çok dinlemişler ki kendileri deneyimlemiş gibi anlatır hale gelmişler. Bu içselleştirmenin en büyük göstergesi çocukların bu hikayeleri anlatırken kullandıkları gramer. Çocuklar di- ekiyle yani deneyimlenmiş geçmiş zaman kipiyle ve birinci çoğul şahıs ekiyle konuşuyorlar. Mesela on üç yaşında bir çocuk yaptığım