: Yargıtay Adına, Birinci Başkan Sami SELÇUK



Benzer belgeler
İlgili Kanun / Madde 818 S.BK /125 İŞ KAZASI ZAMAN AŞIMININ BAŞLANGICININ MALULİYET ORANIN KESİN OLARAK TESPİT EDİLDİĞİ TARİH OLDUĞU

KESİN SÜRE VERİLİRKEN GİDERLERİN KALEM KALEM AÇIKLANMASI GEREKTİĞİ

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/2, S. TSK/25

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/53,57

İlgili Kanun / Madde 4688 S. KGSK. / S. STSK/9

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/ 2 ALT İŞVEREN MUVAZAA

İlgili Kanun / Madde 6100 S. HMK/115,120

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş.K. /47

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş. K/41

3- ÖLÜM VE YARALANMALARDA ZAMANAŞIMI SÜRELERİ

İlgili Kanun / Madde 2821 S. SK/45

DAVACI : Nesrin Orhan Şahin vekilleri Av.Serap Yerlikaya ve Av.İlter Yılmaz

Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 2010

Sirküler Rapor /108-1

MÜFETTİŞİN ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL ETMESİ NEDENİYLE TAZMİNAT

İlgili Kanun / Madde 506 S.SSK. /80

T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2014/3-686 K. 2016/18 T

Trabzon üçüncü noteri olan davalı ise, süresinde zamanaşımı itirazında bulunmuştur.

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /32,46

İlgili Kanun / Madde 6100 S. HMK. /Geç. 3.

Dava ve Karar: Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK/5, 41

T.C. YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ

İŞ KAZASINA MARUZ KALAN İŞÇİ ( Maluliyet Oranı %0 Olsa Dahi Kusur Durumu Saptanarak Sonuca Göre Manevi Tazminata Karar Verilebileceği )

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş. K/ S. İşK/14

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK. /5,41

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /112

Anahtar Kelimeler : Merciine Tevdi Kararı, Süre Aşımı Dava Açma Süresi

İlgili Kanun / Madde 506 S. SSK/2 ZORUNLU SİGORTALI SAYILMANIN KOŞULLARI

UZUN SÜRELİ ARAÇ KİRALAMA - FİNANSAL KİRALAMA

İlgili Kanun / Madde 506.S.SSK/61 YAŞLILIK AYLIĞININ HESAPLANMA YÖNTEMİ

Yargıtay 13, Hukuk Dairesinden:

İlgili Kanun / Madde 6356 S. TSK/41-43

İlgili Kanun / Madde 854 S. DİşK/1

2- Dâvanın, her biri hakkında aynı sebepten neşet etmesi. hükmü öngörülmüş. iken,

SİGORTACIYA KARŞI DAVALARDA FAİZ BAŞLANGICI

EMLAK VERGİSİNDEN MUAF OLAN TAŞINMAZLA İLGİLİ DÜZENLENEN ÖDEME EMRİNE İLİŞKİN KANUN YARARINA BOZMA KARARI

İlgili Kanun / Madde 4857 S.İşK/18-21

KIDEM ZAMMI ÜCRETE UYGULANAN AYRI ZAMDIR ÖNCE KIDEM ZAMMI UYGULANIR DAHA SONRA TOPLU SÖZLEŞMEDEKİ NISBİ ZAM UYGULANIR Y A R G I T A Y İ L A M I

İlgili Kanun / Madde 1475 S. İşK. /14 T.C YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ. Esas No. 2015/2861 Karar No. 2015/1523 Tarihi:

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/46 HAFTA TATİLİ

İlgili Kanun / Madde 5510 S. SGSK. /53

KİTABIN SİSTEMATİĞİNE DAİR AÇIKLAMA (ÖRNEK)

T.C. İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 10. HUKUK DAİRESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

İCRA VE İFLÂS KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN. Kanun No Kabul Tarihi :

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş. K/8,10,11

T.C. DANIŞTAY Yedinci Daire. Anahtar Kelimeler : Katma Değer Vergisi, Müteselsil Sorumluluk, Ek Tahakkuk, İdari İşlemin İcrailiği

HUKUK YARGITAY KARARI YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ. dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

HUKUK T.C. YARGITAY 9. HUKUK DAÝRESÝ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2013/ K. 2015/1159 T

İlgili Kanun / Madde 4857 S.İşK/32 T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ. Esas No. 2008/14944 Karar No. 2010/2311 Tarihi:

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas Numarası: 2015/ Karar Numarası: 2016/769 Karar Tarihi:

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /54,57 T.C YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ. Esas No. 2014/15897 Karar No. 2015/6846 Tarihi:

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/6 İŞYERİ DEVRİ İŞYERİ DEVRİNİN İŞÇİ ALACAKLARINA ETKİSİ

İlgili Kanun / Madde 4857 S.İşK/ S.İşK/14

YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ T E. 2001/4012 K. 2001/8028 MANEVİ TAZMİNAT - YANSIMA ZARAR

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATILAN TAŞINMAZ BEDELİNİN TAHSİLİ OBJEKTİF DEĞER ARTIŞ ORANI VEKALET ÜCRETİ

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /18-21

İlgili Kanun / Madde 4857 S.İşK /41

(4721 S. K. m. 28) (6100 S. K. m. 30, 50, 55, 114, 124, Geç. m. 3) (1086 S. K. m. 41) (14. HD T. 2012/9222 E. 2012/10360 K.

yargýtay kararlarý T.C. YARGITAY 9. HUKUK DAÝRESÝ YARGITAY ÝLAMI ESAS NO : 2002/6042 KARAR NO : 2002/6339 KARAR TARÝHÝ :

İlgili Kanun / Madde 1475.S.İşK/ S.İşK/57 T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ. Esas No. 2009/17310 Karar No. 2011/19792 Tarihi:

DAVA : Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /53,59

EŞLER ARASINDA MAL REJİMİNİN TASFİYESİ DAVASI ( Zamanaşımı Def`i Yönünden ) ZAMANAŞIMI DEF`İNİN İLERİ SÜRÜLMESİ ŞEKİL VE SÜRESİ

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/ S. BK/100

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/8

İlgili Kanun / Madde 818 S.BK/ S.İşK/78. T.C YARGITAY Hukuk Genel Kurulu. Esas No. 2008/21-53 Karar No. 2008/107 Tarihi:

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /6, S. İşK/14 T.C YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2015/1888 Karar No. 2015/6201 Tarihi:

HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU HUKUKİ MÜZAKERE TOPLANTILARI MALATYA

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/2, S.İşK/14

YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ T E. 2005/10998 K. 2006/1271

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş.K. /18-21 DAVACI YARARINA KAZANILMIŞ HAK

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/6

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

ÇOCUKLARIN DESTEKTEN YARARLANMA SÜRELERİ

T.C. ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BELEDİYE MECLİSİ. Karar N0: KARAR

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/17

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /18-21,25

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş. K/18-21

AVUKAT YASİN GİRGİN

ÖDEMEDEN MAHKEME KARARIYLA ÖLÜM AYLIĞI ALABİLİRLER

1- GENEL OLARAK 2- MUHAKEMAT BİRİMLERİ

T.C. ANKARA 17. İDARE MAHKEMESİ ESAS NO : 2011/963 KARAR NO : 2011/1582

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/18-21

İlgili Kanun / Madde 6100 S.HMK/120, 324

İTİRAZIN İPTALİ DAVASINDA HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE. Stj. Av. Belce BARIŞ ERYİĞİT HUKUK BÜROSU / ANKARA

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/32 T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ. Esas No. 2015/6509 Karar No. 2018/486 Tarihi:

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/41

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. / S. İTÖHK/1

İlgili Kanun / Madde 5521 S. İşMK. /1

* TAZMİNATIN YABANCI PARANIN FİİLİ ÖDEME GÜNÜNDEKİ KUR ÜZERİNDEN TAHSİLİNE KARAR VERİLMESİ GEREKTİĞİ

İlgili Kanun / Madde 4857 S.İşK/53,54,57

İlgili Kanun / Madde 6100 S.HMK. /176

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/2, 18-21

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/2, 6, S. İşK/14 T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ. Esas No. 2015/9515 Karar No. 2017/8394 Tarihi:

İlgili Kanun / Madde 5510 SGK/19

Anahtar Kelimeler : Yargılamanın yenilenmesi, kesinleşen mahkeme kararı, özel tüketim

İlgili Kanun / Madde 4857 S.İşK/18-21

Transkript:

Sahibi Yayın Müdürü : Yargıtay Adına, Birinci Başkan Sami SELÇUK : Yargıtay Yayın İşleri Müdürü H. Bayram USLU TASNİF KURULU Başkan ; Hakkı DİNÇ (2. Hukuk Dairesi Üyesi) Üyeler : Mehmet ÜNSOY (Tetkik Hâkimi) Nafıye ŞENYOLCU (Tetkik Hâkimi) Yüksel PERKGÖZ (Tetkik Hâkimi) Türkân ASLAN (Tetkik Hâkimi) Aksel ŞENGÜN (Tetkik Hâkimi) Şâdiye ARGUN (Tetkik Hâkimi) Fadime BİNBOĞA (Tetkik Hâkimi) N. Figen CENGİZ (Tetkik Hakimi) Yargıtay Yayın İşleri Müdürlüğü nce ayda bir kez yayımlanır. Yönetim ve yazışma adresi: Yargıtay Yayın İşleri Müdürlüğü (Yargıtay Ek Binası, Vekaletler Caddesi, No: 3) 06658 Ankara. Telefon: (0-312) 425 16 49; 425 16 32 Abone servisi: (0-312) 417 44 60/3505, 3506 Faks: (0-312) 419 41 11 Santral: (Ek Bina): (0-312) 417 44 60 (20 hat); 417 51 10 (5 hat) %1 oranındaki katma değer vergisi içinde, 2001 yılı Yargıtay Kararları Dergisi abone bedeli 24.000.000 liradır. Dergi bedeli Ziraat Bankası Kızılay Şubesi ndeki 216826 sayılı veya Posta Çekleri Merkezi ndeki 92932 numaralı hesaplarımızdan birine aktarılarak yada PTT. kanalıyla gönderilerek veya Müdürlüğümüz Veznesine yatırılarak abone olunur. Abone işleri için Müdürlüğümüze başvurulmalıdır. Yıllık abone olmaları koşuluyla, Hâkim ve Cumhuriyet Savcıları ile Hukuk Fakültesi Öğrencilerine %30 indirim uygulanır. Ödemeli gönderilmez, temsilcimiz yoktur. ISSN 1300-0195

YARGITAY KARARLARI DERGİSİ IC Genel Kural ve Daire Kararları )l

Dairesi İÇİNDEKİLER Yayınlanan Karar Sayısı Sayfa HUKUK BÖLÜMÜ Hukuk Genel Kurulu Birinci Hukuk Dairesi İkinci Hukuk Dairesi Üçüncü Hukuk Dairesi Dördüncü Hukuk Dairesi Beşinci Hukuk Dairesi Altıncı Hukuk Dairesi Yedinci Hukuk Dairesi Sekizinci Hükuk Dairesi Dokuzuncu Hukuk Dairesi Onuncu Hukuk Dairesi Onbirinci Hukuk Dairesi Onikinci Hukuk Dairesi Onüçüncü Hukuk Dairesi Ondördüncü Hukuk Dairesi Onbeşinci Hukuk Dairesi Onaltıncı Hukuk Dairesi Onyedinci Hukuk Dairesi Onsekizinci Hukuk Dairesi Ondokuzuncu Hukuk Dairesi Yirminci Hukuk Dairesi Yirmibirinci Hukuk Dairesi CEZA BÖLÜMÜ Ceza Genel Kurulu Birinci Ceza Dairesi İkinci Ceza Dairesi Üçüncü Ceza Dairesi Dördüncü Ceza Dairesi Beşinci Ceza Dairesi Altıncı Ceza Dairesi Yedinci Ceza Dairesi Sekizinci Ceza Dairesi Dokuzuncu Ceza Dairesi Onuncu Ceza Dairesi Onbirinci Ceza Dairesi Endeksler Maddelere Göre Arama Dizini Kavramlara Göre Arama Dizini 45 1317-1397 2 1317-1323 1 1323-1328 2 1328-1330 3 1330-1333 1 1334-1335 2 1335-1338 1 1338-1339 1 1340-1341 1 1342-1343 3 1344-1349 2 1349-1354 5 1354-1365 5 1366-1370 3 1371-1375 1 1376-1377 1 1377-1378 1 1379-1380 1 1380-1382 1 1383-1385 2 1385-1387 1 1388-1391 5 1391-1397 25 1400-1452 2 1400 1419 3 1420-1426 1 1426-1427 2 1427-1429 1 1429-1430 1 1431-1432 1 1432-1434 1 1434-1435 3 1435-1439 6 1439-1446 2 1446-1449 2 1449-1452 1454 1455-1459 1460-1464

CİLT:27, SAYI: 9, EYLÜL 2001 1317 T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu E: 2001/21-420 K: 2001/430 T: 23.05.2001 BAĞ-KUR SİGORTALISI 1479 SAYILI YASANIN 24. MADDESİ ÖZET: 2654 sayılı Yasanın 6. maddesi ile değişik 1479 sayılı Yasanın 24. madde; değişiklikten önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların sigortalılıklarına son vermemekte, değişikliğin yürürlüğe girdiği 20.4.1982 tarihinde, Bağ-Kur a yeni kayıt ve tescil edilecekler için yeni düzenlemeler öngörmektedir. [1479 s. Bağ-Kur K. (2654 s. Yasanın 6.m. ile değ.) m. 24] Taraflar arasındaki kurum işleminin iptali-tesbit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Konya İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 30.10.2000 gün ve 1999/560-2000/841 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Yirmibirinci Hukuk Dairesinin 30.11.2000 gün ve 2000/8496-8667 sayılı ilamı ile; (...Davacının 1982-1985 yıllarına ilişkin sigortalılığı kabul edilmiş ve buna dayalı yaşlılık aylığına hak kazandığı sonucuna ulaşılmışsa da bu sonuç usul ve yasaya aykırıdır. Gerçekten hükme dayanak olarak bir bilirkişi raporuna dayanılmışsa da bu rapor global bir şekilde düzenlenmiş ve hukuki dayanaktan yoksun bulunmaktadır. Davanın yasal dayanağını oluşturan 1479 sayılı Yasanın 24 ve 25. maddesine göre kimlerin sigortalı olabilecekleri yasal karineleri ile birlikte belirlenmiştir. Belirtilen madde muhtelif tarihlerde değişikliğe uğramıştır. Ortaya çıkan uyuşmazlıklarda uyuşmazlığın ilişkin olduğu dönemde yürürlükte bulunan yasa kurallarına göre sonuca gidilmeli ve olgular değerlendirilmelidir. Herhangi bir şekilde yasa kapsamında bulunmamasına karşın kurumca kapsama alınıp ve primleri tahsil edilmiş sigortalılar kuşkusuz bu değerlendirmenin dışında tutulurlar. Dava konusu olayda davacının 1976-1982 yılları arasında zorunlu sigortalı olduğu ve bu döneme ilişkin primlerin bir bölümünün 1984 yılında tahsil edildiği bunun dışında 1982-1985 döneminde

1318 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ vergi kaydı bulunmayan davacının Bağ-Kur kapsamında bulunmadığı ve bu döneme ilişkin primlerin ödemediği görülmektedir. Şu duruma göre, yasal olarak kapsamda bulunulması mümkün bulunmayan ve prim ödemesi de söz konusu olmayan bir kimsenin Bağ-Kur lu sayılması düşünülemez. Mahkemece belirtilen maddi ve hukuksal olgular dikkate almadan sonuca gidilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalı kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz Eden: Davalı vekili Hukuk Genel Kurulu nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, nitelikçe 20.4.1982 ila 22.3.1989 tarihleri arasında zorunlu Bağ- Kur sigortalısı sayılması gerektiğinin saptanması ile 1.11.1999 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğine ve kurum sataşmasının giderilmesi istemine ilişkindir. Davacının, meslek kuruluş kaydı esas alınarak 1.4.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Yasanın 24. maddesi uyarınca, Bağ-Kur a kayıt ve tescilinin yapıldığı, primlerini 2654 sayılı Kanunun 6. maddesi ile değişik 1479 sayılı Yasanın 24. maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 20.4.1982 tarihine kadar ödediği, uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık 1.4.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Yasanın 24. maddesinde öngörülen koşulları taşıması nedeniyle zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılan davacının 1479 sayılı Yasanın 2654 sayılı Yasanın 6. maddesi ile 24. maddesinde yapılan değişikliğin, hak alanını, doğrudan olumsuz yönde etkileyip etkilemeyeceği, giderek, kazanılmış Bağ-Kur sigortalılığını ortadan kaldırıp kaldırmayacağı noktasında toplanmaktadır. Gerçekten, 1.4.1972 tarihinde yürürlüğü giren 1479 sayılı Yasanın 24. maddesine göre, bir kimsenin, zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olması için, meslek kuruluş kaydı ile birlikte, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışması gerekmektedir. Öte yandan, 20.4.1982 tarihinde yürürlüğü giren 2654 sayılı Yasanın 6. maddesi ile değişik 1479 sayılı Yasanın 24. maddesinde, Zorunlu

CİLT:27, SAYI: 9, EYLÜL 2001 1319 Bağ-Kur Sigortalısı olmak için, Ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde Gelir Vergisi mükellefi olması, Gelir Vergisinden muaf olanlarında meslek kuruluşuna kayıtlı olması hükmü yer almaktadır. Görüldüğü üzere; 20.4.1982 tarihinde yapılan değişiklik; değişiklikten, önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların, sigortalılıklarına son vermemekte, değişikliğin yürürlüğe girdiği, 20.4.1982 tarihinde, Bağ-Kur a yeni kayıt ve tescil edilecekler için yeni düzenlemeler öngörmektedir. Tersinin kabulü, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olur ki, bu durumun kabulüne, yasaca ve hukukça olanak olmadığı ortadadır. Kaldı ki, 2654 sayılı Yasanın 6. maddesi ile 1479 sayılı Yasanın 24. maddesinde yapılan değişiklikte, vergi mükellefi olmayan vergiden muaf olanlardan, kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olanlarında, zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılacağı açıktır. Hal böyle olunca, davacının 20.4.1982 tarihinde yürürlüğe giren değişik 1479 sayılı Yasanın 24/h. bendinin öngördüğü koşullara sahip olduğundan 20.4.1982 ila 23.3.1985 tarihleri arasında zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılması gerektiği söz götürmez. Direnme kararı bu nedenle onanmalıdır. Ne var ki, davacının yaşlılık aylığına prim ödeme gün sayısı yönünden hak kazanıp kazanmadığı bakımından Özel Dairece inceleme yapılmamış olduğundan bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyasının Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi gerekir. Sonuç: Daval] Bağ-Kur vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), yaşlılık aylığı yönünden incelenmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine, 23.5.2001 gününde, oybirliği ile karar verildi.

1320 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu E: 2001/14-443 K: 2001/458 T: 30.5.2001 KÖY YOLU TARAF EHLİYETİ ÖZET: Davanın dinlenebilmesi için gerekli şartlardan birisi; o kişinin dava açmakta korunmaya değer bir hukuki yaran bulunmasıdır. Köy sakini davacının kamu malı olan köy yolundan yararlanmasına engel olan kişi aleyhine dava açmakta korunmaya değer hukuki yaran bulunduğu açıktır. (1086 s. HUMK. m. 38) (743 s. MK. m. 8, 46) Taraflar arasındaki tapu iptali ile köy yolu olarak tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Çamardı Sulh Mahkemesince davanın reddine dair verilen 18.10.2000 gün ve 2000/45 E-89 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Ondördüncü Hukuk Dairesinin 21.12.2000 gün ve 2000/8420-8658 sayılı ilamı ile; (... Davacı, kadim köy yolunun davalı taşınmazı kapsamında kaldığını ileri sürerek, tapu iptali ve yol olarak terkin istemiştir. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, köy yolu olduğu iddiası içeren tapu iptali davalarının ancak köy muhtarı tarafından açılabileceği, davacının davacılık sıfatının bulunmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir. Hükmü, davacı temyize getirmiştir. Dava, tapu iptali ve köy yolu olarak terkin isteğine ilişkindir. Kadim köy yolları zamanla tüm köy halkının kullanımına terkedilmiş yerlerdir. Bu gibi yerler tescile de tabi değildir. Kadim yolun şahıs adına ya da başka bir amaçla tapuya tescil edilmesi halinde buradan yararlanan köy halkının bu işleme karşı dava açma hakları vardır. Dava, sübjektif hakkı ihlal edilen kişinin mahkemeden hukuki koruma istemesidir. Davayı da ihlal edilen hakkın sahibi açabilir. Somut olayda, kadim yol olduğu ve davalıların tapu kaydı kapsamında kaldığı ileri sürülen yerlerin davanın kanıtlanması halinde yol olarak kul-

CİLT:27, SAYI: 9, EYLÜL 2001 1321 tanıma açılacağı, halende davacının buradan yararlanmasının engellendiği anlaşıldığına göre davacının bu davayı açmakta hukuki yararının ve davacılık sıfatının bulunduğunun kabulü gerekir. Mahkemece bu yönler gözetilerek işin esasına girilip bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle sıfat yokluğundan sözedilerek davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden: Davacı vekili Hukuk Genel Kurulu nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, tapu iptali ve taşınmazın kısmen köy yolu olarak terkin istemine ilişkindir. Davacı vekili, Kadastro tesbiti sırasında davalıların miras bırakanı adına 116 Ada 2 parsel sayılı taşınmaz içerisinde bırakılan kısmın nitelik bakımından umuma açık yol (köy yolu) olup, buranın köy yolu olduğu hususunun tespitten önce açılan ve davalıların miras bırakanının taraf olduğu kesinleşen mahkeme kararı ile sabit olduğunu belirterek, davalıların miras bırakanı adına oluşan tapu kaydının iptali ile köy yolu olarak tespitine karar verilmesini istemiştir. Davalılar, satın alma yoluyla intikal eden taşınmazın tapu kapsamında kaldığını savunarak davanın reddini istemiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, davacının da davayı açmakta aktif husumet ehliyetine sahip olup olmadığı noktasında toplandığı anlaşılmaktadır. Taraf ehliyeti, davada taraf olabilme yeteneğidir. Taraf ehliyeti Medeni Hukuktaki medeni haklardan istifade (hak) ehliyetinin Medeni Usul Hukukunda büründüğü şeklidir. Kimlerin taraf ehliyetine sahip bulundukları Medeni Kanuna göre belirlenir. (HUMK. md. 38, MK. md. 8 ve 46). Buna göre Medeni haklardan istifade (hak) ehliyeti bulunan her gerçek (MK. md. 8) ve tüzel (MK. md. 46) kişi, davada taraf olabilme ehliyetine sahiptir. Genel tanımladan sonra konumuz ile ilgisi nedeniyle Kamu tüzel kişilerinin de durumunun irdelenmesi gerekir. Bilindiği gibi Kamu tüzel kişileri, görevleri bakımından Kamu otoritesini temsil eden tüzel kişiler olup, Kanunla ya da Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak idare tasarrufu ile kurulur (Anayasa md. 123, MK. 52).

1322 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ Kamu tüzel kişileri taraf ehliyetine sahiptir. İl Özel İdareleri, Köyler ve Belediyeler Kamu tüzel kişiliğine sahip olduklarından (Anayasa md. 127) bu nedenle taraf ehliyetine sahip bulunmaktadırlar. Köy yollarına vaki el atmanın önlenmesi, buna ilişkin tapu kaydının iptali davalarının köy tüzel kişiliği tarafından açılacağı konusunda kuşku bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, köyde oturan gerçek kişilerin bu tür davaları açıp açamayacakları noktasında toplanmaktadır. MK. 641, 1580 sayılı Belediye Kanunu, 442 sayılı Köy Kanunu ve 3402 sayılı Kanunun 16. maddesinde yolların ilke olarak özel mülkiyete konu olamıyacağı, haritasında gösterilmekle yetinileceği hükme bağlanmıştır. Umumi köy yolları da bütün köylünün kullanımına açık kamu malı niteliğindedir. Bir kişinin dava hakkına sahip olması, dava açabilmesi için yeterli değildir. Davanın dinlenebilmesi (esasına girebilmesi) için gerekli şartlardan birisi ve en önemlisi, davacının o davayı açmakta hukuki yararının bulunmasıdır. O kişinin dava açmakta korunmaya değer bir hukuki yararı yoksa, davanın bu yönden esasa girilmeden reddi gerekir. Çünkü hukuki yarar dava şartıdır ve mahkeme dava şartlarını kendiliğinden (re sen) İncelenmekle görevlidir. Davacı köyde oturan ve köyün ortak yerlerinden yararlanma hakkına sahip bir kişidir. Yerleşik Yargıtay görüşüne göre, köy sakinleri de bir Kamu malından (örneğin köy yolundan) yararlanmasına engel olan kişi aleyhine dava açarak el atmanın önlenmesini isteyebileceği benimsenmektedir. (Y.HGK. 20.10.1999 E; 1999/14-840 K. 1999/859, Y. 8. HR. 8.7.1964 gün E: 235/D-8 K: 521). O halde tüm köyün ve köylünün yaşama düzenini, yerleşimini yakından ilgilendiren, bütün köylünün kullanımına açık Kamu Malı niteliğinde bulunan biryerin bir kişinin kullanımına verilmesi köy sakini davacının menfaatini ihlal ettiği anlaşıldığından haksız şekilde tapuya bağlanmış köy yolunun eski haline getirilmesinde ve bu yoldan köylülerin ve köy sakini davacının yararlanabilmesinin sağlanmasında öncelikli, meşru, kişisel ve güncel bir menfaatin dolayısiyle dava açmakla hukuki yararının bulunduğunun kabulünde zaruret bulunduğu açıktır. Somut olayda, kadim köy yolunun davalı adına kadastroca tesbit ve tescil edildiği, buranın kadim köy yolu bulunduğu davalının miras bırakanında taraf olduğu kesinleşen mahkeme kararı ile sabit olduğu, yapılan uygulama, yerel ve teknik bilirkişi raporları, tanzim edilen kroki, tanık anlatımları ile sabit olmuştur.

CİLT: 27, SAYI: 9, EYLÜL 2001 1323 Yukarıda yazılı gerekçelerle özel daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı bulunduğundan direnme kararı bozulmalıdır. Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 30.5.2001 gününde, oybirliği ile karar verildi. T.C. YARGITAY Birinci Hukuk Dairesi E: 2000/14635 K: 2000/15909 T: 18.12.2000 VAKIF ŞERHİNİN TERKİNİ ÖZET: Kesinleşen kadastro tesbitinden ve 3402 sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmesinden sonra çap kaydına vakıf şerhi yazılmış ise; başkaca bir tahkike gerek duyulmaksızın silinme (terkin) isteğinin kabulüne karar verilmesi zarureti doğar. Vakıftan doğan hakkın, M K nun 764. maddesi anlamında gayri menkul mükellefiyeti niteliğini taşıması sürenin gözetilmesi zaruretini ortadan kaldırmaz. (3402 s. Kadastro K. m. 12/3) (743 s. MK. m. 764) (2762 s. VAK. m. 27, 29, 30) Davacılar tarafından, davalı aleyhine açılan davada, mahkemece verilen karar süresinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, tapu kayıtlarında yazılı olan vakıf şerhinin silinmesi isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

1324 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ Ne var ki, yapılan araştırma ve uygulama uyuşmazlığı tam olarak aydınlatmaya, doğru bir hüküm kurmaya yeterli değildir. Vakfın türü, niteliği, muteber bir vakıf olup olmadığı tam olarak açıklığa kavuşturulamadığı gibi çekişmeli taşınmazın vakıfname ve tapu kapsamında kalıp kalmadığı, tavize tabi vakıflardan bulunup bulunmadığı da anlaşılamamaktadır. Hemen belirtilmelidir ki; Vakıf Şerhi kesinleşen Kadastro tesbitinden sonra 3402 sayılı Yasanın 12/3 maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmesini müteakip çap kaydına yazılmış ise; başka bir tahkike gerek duyulmaksızın silinme (terkin) isteğinin kabulüne karar verilmesi zarureti doğar. Bu kabulde (on yıllık sürenin geçmiş olması halinde) Vakıftan doğan hakkın Medeni Kanunun 764 maddesi anlamında gayri menkul mükellefiyeti niteliğini taşıması hukuki sonuç doğurmaz ve sürenin gözetilmesi zaruretini ortadan kaldırmaz. Ancak; şerh on yıllık süre geçirilmeden sicile yazılmış ve davalı Vakıflar idaresi davanın reddine ilişkin savunmada bulunmuş ise vakfın türü ve tavize tabi olup olmama yönünden bir soruşturmanın yapılması zorunlu hale gelir. Somut olayda on yıllık süre içerisinde şerhin sicile yazıldığı belgelenmiştir. Bilindiği üzere, bir taşınmazın vakıf malı olup olmadığı, tapu kaydı, evkaf idareleri, şeriye mahkemeleri ve mütevellilerce tutulup daha sonra tapu idarelerine aktarılan defter kayıtları, vakıf defterine işlenen vakıfnamelerle saptanabileceği gibi; 766 sayılı Tapulama Kanununun 33/1. bu Yasayı yürürlükten kaldıran 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesinde belirtilen belgelerden olduğu uygulamada ve doktrinde kabul edilen deftere işlenmemiş vakıfnameler, muteber mütevelli ve temessük senetleri, evkaf idarelerince tutulan sair defterler kısaca belirtmek gerekirse her türlü delil ile kanıtlanabilir. Hemen belirtmek gerekir ki, bir malın vakıf olduğunun isbatı onu iddia edene düşer. Öte yandan, Medeni Yasanın kabulünden sonra yasada yer alan vakıf (tesis) ile eski vakıflar arasında bir ikilem meydana gelmiş; anılan durumun ve ayrıca amaca aykırı uygulamaların giderilmesi için eski vakıfların günün koşullarına uydurulması zorunluluğu doğmuştur. Bu nedenle, 2762 sayılı Vakıflar Yasası yürürlüğe konulmuş; eski mülhak ve mazbut vakıflar yeni bir statüye alınarak, icareteynli ve mukataalı vakıfların tasfiyesi yoluna gidilmiştir. Şöyleki; 2762 sayılı Vakıflar Yasasının yürürlüğe girdiği günden itibaren, vakfa ait taşınmaz malların icareteyne ve mukataa bağlanması yasaklanmış ve eskiden konulmuş olanlarında tasfiyesi için hükümler getirilmiştir. Bu hükümlerin somut olay yönünden önem arzedenleri yasanın 27, 29 ve 30.

CİLT:27, SAYI: 9, EYLÜL 2001 1325 maddelerinde ifade edilenleridir. Gerçekten, anılan yasa maddelerinde özetle (..mukataalı toprakların ve icareteynli taşınmazların mülkiyetlerinin, 20 misli bir taviz karşılığında mutasarrıflarına geçirileceği, 10 yıl içinde taviz verilmek yoluyla icareteyn ve mukataa kayıtları terkin edilmemiş olanlarının mülkiyetinin ise, 10 yıl sonunda ki bu 10 yıllık süre 1945 tarihli 4755 sayılı Yasa ile 10 yıl daha uzatılmıştır... kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği, vakfın hakkının ivaza dönüşerek, taşınmazın tamamının ivaz karşılığında birinci derecede ve birinci sırada ipotekli sayılacağı, ayrıca tavizler tamamen ödenmedikçe o mallar üzerindeki temliki tasarrufların tapu dairelerince tescil olunamayacağı...) öngörülmüştür. Ayrıca, vakıf malın mülke dönüşümü ve mutasarrıfına intikali için alınan taviz bedeli icare ve mukataa karşılığı olup, bedel ödenmedikçe o mal üzerinde temliki tasarruf tapu idaresince tescil olunamıyacağından, bunu (taviz bedelini), gayrimenkul mükellefiyeti olarak anlamak ve nitelendirmek gerekir. 12 Haziran 1940 günlü tefsir kararındaki nitelendirme bu şekildedir. Esasen öğretide ve yargısal uygulamada da değinilen nitelendirmeye yer verilmiştir. Nitekim, Uyuşmazlık Mahkemesinin 13.7.1981 tarih, 5/15 ve 28.12.1981 tarih, 13/22 sayılı kararlarında, taviz bedeli için gayrimenkul mükellefiyetidir denilmiş; Dairenin 13 Nisan 1939 gün ve 2192-796 sayılı kararında ise, (...2762 numaralı Vakıflar Kanununun hükümlerine göre, taviz bedeli bir gayrimenkul mükellefiyeti mahiyetini almış olup, Kanunu Medeninin 764. maddesi mucibince bu mükellefiyet satışlarda yeni malike intikal edeceğine ve meskür Vakıflar Kanununda taviz bedelinin evvelemirde satıcıdan alınacağının yazılı bulunması bu hükmü tağyir etmeyip tahsil hususunda taraflar pazarlık edebileceklerine, hadisede taviz bedelinin bayiine ait olacağı hakkında bir şart dermeyan olunmadığına...) şeklindeki gerekçelere ve görüşlere değinilmek suretiyle gayrimenkul mükellefiyeti niteliğini alan taviz bedelinden, aksine bir sözleşme düzenlenmemişse alıcının (yeni malikin) sorumlu tutulacağı vurgulanmıştır. Böylece, önceki kayıt ve belgelerde aslının vakıf taşınmaz olduğunun anlaşılması üzerine, vakıf şerhinin intikal (gitti) kayıtlarına sonradan işaret edilmiş bulunmasının yeni maliki, Medeni Kanunun 764. maddesinden doğan mükellefiyetten kurtaramayacağı sonucu da ortaya çıkmaktadır. Ancak, vakıf şerhini taşıyan tapu kayıtlarının kapsamındaki tüm taşınmazlar için taviz bedeline tabidir denebilecek midir? Elbette, buna mutlak biçimde olumlu yanıt verebilme olanağı yoktur. Zira, rakabe (çıplak)

1326 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ mülkiyeti vakfa ait ve Vakıflar Yasasının 27. maddesi gereği tavize tabi sahih vakıflar yanında devlete ait (miri) arazi üzerinde padişah ya da onun izin verdiği kişi tarafından kurulmuş gayri sahih vakıflarda bulunmaktadır. Sahih olmayan (tahsisat kabilinden) vakıflar; 1- Yalnızca aşar ve rusumatı (resimleri ve vergileri) 2- Yalnız hukuku tasarrufiyesi (tasarruf hakkı) 3- Hem hukuku tasarrufiyesi (tasarruf hakkı) hem de aşar ve rusumatı (vergi ve resimleri) vakıf ve tahsis edilmiş olarak üç türde oluşturulmuşlardır. (1274 tarihli Arazi Kanunnamesi Md. 4/2) Arazi-i emireyye-i mevkutenin (tahsis ve irşat kabilinden gayr-i sahih vakıfların) çoğunun yalnızca aşar gibi vergi ve resimlerin bir hayır cihetine tahsisi sonucu oluşturulduğu da bilinmektedir. İşte; gerek sahih (mülk araziden oluşan vakıf), gerekse sahih olmayan türde olupta uzun süre topluma ve insanlığa büyük yararlar sağlayan vakıf malların önceleri vakfı tarafından tamiri veya yeniden yaptırılması olanağı yaratılabilmiş; Ne var ki, yangınlar ve depremler gibi afetler dolayısıyle buna vakfın gücü yetmez hale gelince, sosyal ve ekonomik zorunlulukların ürünü olarak mukataa ve icareteyn usulü doğmuştur. Mukataada; vakıf taşınmaz, kendi olanakları ile vakıf tarafından inşa ve onarılmasının mümkün olmaması sebebiyle bina yapmak; ağaç, bağ kütüğü veya bağ çubuğu dikmek ve bunların durması karşılığında vakfa her sene maktu bir zemin kirası ödenmek suretiyle kiralanmış; bu suretle yapılan bina ve dikilen ağaçlar yapanın veya dikenin malı sayılmış ve ölümü ile de bunların varislerine geçeceği mukataanın yani kira karşılığının verildiği sürece mukavelenin fesh edilemiyeceği ve arazi üzerine yapılan muhtesatın kaldırılamıyacağı kabul edilmiştir. İcareteynde ise, vakıf binaların yanması, yıkılması ve vakıf tarafından tekrar inşa için ekonomik gücün yaratılamaması veya kısa süre ile kiralanmasının da mümkün olmaması (kısa süreli kiralamaya talip çıkmaması) nedeniyle bir tür süresiz kiraya benzeyen usule gidilmiş; kiracısından kıymetine eşit müeccele denilen peşin bir bedel alınıp yanan bina, vakıf tarafından yeniden inşa ve tamir ettirilerek, her sene muaccele denilen küçük bir bedel karşılığında süresiz olarak onlara (kiracılara) bırakılmıştır. Kira parasını ödeyerek hak kazanan kimseyede mutasarrıf denilmiştir. Tasarruf hakkının ölümle mirasçılara intikal edeceğide öngörülmüştür. Her ne kadar Vakıflar Yasasının 27. maddesindeki taviz bedeli hükmü,

CİLT:27, SAYI: 9, EYLÜL 2001 1327 sahih olmayan vakıflar yönünden konuya tam bir açıklık getirmemiş ise de, 17 Şubat 1341 tarih, 552 sayılı Aşar ın ilgası ve Yerine İkame Edilecek Mahsulatı Arazi Vergisi Hakkındaki Kanunla devlet gerek öşür ve gerekse bedel-i öşür mukataasından vazgeçmiş taşınmazın vakıfla ilgisi kesilmiştir. Bu itibarla aşar ve rusumatı vakıf ve tahsis edilmiş taşınmazlar için taviz bedelinin alınamayacağı açıktır. Esasen bu yönde gerek uygulama, gerekse doktrinde tam bir görüş birliği mevcuttur. Söz konusu madde 4.4.1995 tarih, 4103 sayılı Yasa ile (sahih, gayrisahih tahsisat kabilinden vb. mevcut mukataalı toprakların veya icareteynli gayrimenkullerin mülkiyetleri, bu gayri menkul hakkında illerde defterdarlık, ilçelerde mal müdürlüğü kıymet taktir komisyonunca taktir edilerek rayiç bedelinin yüzde elli oranında hesap edilecek taviz karşılığında mutasarrıfına geçirilir. Taviz bedeli ödenmeden ortaklığın giderilmesi veya cebri icra yoluyla satışı yapılacak gayrikenkullerin taviz bedelinin hesaplanmasında satış bedeli esas alınır.) Şeklinde değiştirilmişse de; Aşar ve rusumatı vakıf Ve tahsis edilmiş taşınmazların yukarıda belirtilen nedenlerle bu madde kapsamına girmediği kuşkusuzdur. Bunun yanısıra, vakfiyesinin bulunamamasının vakfın türü ve tavize tabi olup olmadığı yönünden bir soruşturma ve değerlendirme yapılmasına engel teşkil edemeyeceği de gözetilmelidir. Hal böyle olunca, ilk tesisinden itibaren tapu kaydı ile şahsiyet ve vakfiyet durumlarını gösterir kayıt ve varsa öteki belgeler, vakfın icareteyn ve mukataa hesap ve sarf defterleri merciinden getirtilmeli, ayrıca Kadastro ve Vakıflar Genel Müdürlüğünden kayda işaret edilmiş, vakfın türü hakkında bilgi alınmalı, yöreyi iyi bilen yaşlı ve yansız bilirkişiler aracılığı ile vakıfname ve tapu kaydı mahalline uygulanmalı, sınırlar hakkında yerel bilirkişilerden ayrıntılı ve doyurucu bilgi alınmalı, bilinmeyen sınırlar yönünden taraflara tanık dinletme olanağı sağlanmalı, tapu kaydının veya vakıfnamenin çok geniş alanı kapsadığı, bu tür vakıfnamelerin genel sınırları içerisinde pek çok başka kişilere ait taşınmazların bulunabileceği gözönünde tutularak dış sınırların yanında vakıfnamenin içeriğine itibar edilip, vakıfnamede vakıf malı olarak sayılan ve tanımlanan taşınmazlar içerisinde çekişmeli taşınmazın bulunup bulunmadığı saptanmalı, bunun yanında, tapu fen memuru sıfat ve yeteğini taşıyan uzman bilirkişilerden keşifte belirlenen bilgi ve bulguları tüm olarak yansıtan ve infaza elverişli rapor ve kroki alınmalı, belirlenen vakıf türüne göre yukarda değinilen ilkeler çerçevesinde çekişmeli taşınmazda vakfın bir hakkının kalıp kalmadığı, vakıf şerhinin kaldırılması gerekip

1328 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ gerekmediği, taviz bedelinin ödenip ödenmeyeceği, bir kuşkuya yer bırakmıyacak biçimde saptanmalı ve sonucuna göre bir karar verilmelidir. Açıklanan içerikte ve nitelikte bir araştırma ve uygulama yapılmadan yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davalı Vakıfların temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.12.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY İkinci Hukuk Dairesi E: 2000/11584 K: 2000/15330 T: 5.12.2000 TANIMA TENFİZ ÖZET: Taraflar aynı zamanda Türk vatandaşı olması halinde 2675sayılı Kanunun 4/6. maddesi gereğince Türk Hukukunun uygulanması gerekir. 2675 sayılı Kanunun 38/e maddesi gereğince tenfıze itiraz edilmiş ise bu isteğin reddi gerekir. (2675 s. MÖUHK. m. 4/6, 38/e) Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü. 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre yetkiye yönelik temyiz itirazları yersizdir. 2- İşin esasına gelince; Taraflar aynı zamanda Türk Vatandaşı olup 2675 sayılı Kanunun 4/b

CİLT:27, SAYI: 9, EYLÜL 2001 1329 maddesine göre Türk Hukukunun uygulanması gerekirken yabancı mahkemede Alman Hukuku uygulandığı gibi, yabancı ilamın içeriğine göre Evlilik Bağına İlişkin Kararların Tanınmasına Dair Sözleşme (14.9.1975 tarihli resmi gazete) hükümlerinin uygulanması da mümkün değildir. Davalı 2675 sayılı Kanunun 38/e maddesi gereğince bu yönden tenfize itiraz etmiş bulunmasına göre isteğin reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Sonuç: Temyiz edilen kararın 2. bentte gösterilen sebeple (BOZUL MASINA), yetkiye yönelik temyiz itirazının 1. bentte gösterilen sebeple (REDDİNE), temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 5.12.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY İkinci Hukuk Dairesi E: 2001/6115 K: 2001/7783 T: 8.5.2001 TEMYİZ DİLEKÇESİ TEMYİZ HARÇ VE GİDERLERİ ÖZET: Temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamının ödenmesi gerekir. Eksik ödenmesi halinde verilecek yedi günlük kesin süre içerisinde tamamlanmaması halinde karar temyiz edilmemiş sayılır. (1086 s. HUMK. m. 434/2) Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 434/2 maddesi; temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamının ödeneceğini, eksik ödenmesi halinde verilecek yedi günlük kesin süre içerisinde tamamlanacağını, bu eksikliğin giderilmemesi halinde kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar

1330 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ verileceğini hükme bağlamıştır. Eksik giderlerin ikmali için düzenlenen 20.11.2000 günlü müzekkere davacı vekiline 5.12.2000 de tebliğ edilmiş, istenilen miktar yedi günlük süre içerisinde yatırılmamıştır. Daha sonraki 16.2.2001 günlü ihtar üzerine bu giderlerin karşılanması sonuç doğurmaz. Hükmü temyiz eden davacı vekili ilk yazı üzerine giderleri yatırdığını gösterir belgeyi de ibraz etmemiştir. Gerçekleşen bu durum karşısında kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verilmesi gerekmiştir. Sonuç: Açıklanan sebeple davacının 2.11.2000 günlü temyiz dilekçesinin (REDDİNE), kararın temyiz edilmemiş sayılmasına, 8.5.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY Üçüncü Hukuk Dairesi E: 2000/11986 K: 2001/144 T: 18.1.2001 KISA KARAR-GEREKÇELİ KARAR KARARIN NİTELİĞİ ÖZET: Gerekçeli karar ile kısa karar birbirine uygun olmalıdır. Hüküm fıkrasının açık ve infazda tereddüt yaratmayacak biçimde olması gerekir. (1086 s. HUMK. m. 388) (YİBK., 10.4.1992 tarih ve 1991/7-1992/4 s.) Dava dilekçesinde kira parasının 1.12.1999 gününden başlayarak aylık, net 700.000.000 lira olarak tesbiti istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü ile aylık kira parasının net 468.000.000 lira olarak tesbiti cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

CİLT: 27, SAYI: 9, EYLÜL 2001 1331 Davada, 1.12.1999 tarihinden itibaren başlayan dönem kira parasının tesbiti istenilmiş, mahkemece hak ve nesafet ilkesi gereğince yeni dönem kira parası saptanmıştır. Mahkemece, kısa kararda aylık kiranın 1.12.1999 tarihinden itibaren 600.000.000 lira olarak tesbitine, gerekçeli kararda ise kira bedelinin 1.12.1999 tarihinden itibaren aylık net 468.000.000 liraya, aylık bürüt 600.000.000 liraya yükseltilmesine... şeklinde hüküm kurulmuştur. Oysa HUMK.nun 488/son maddesi gereğince hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Yasanın bu açık hükmüne rağmen kısa kararla gerekçeli karar arasında şüphe ve tereddüt uyandıracak biçimde karar verilmesi ve aynı zamanda çelişki oluşturulması yasaya ve 10.4.1992 gün 7/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. Ayrıca hükme esas alınan bilirkişi raporu kendi içinde çelişki içermektedir. Zira dava konusu taşınmazın yeni dönemde benzer yerler gözetildiğinde aylık 500-750 milyon lira kira getirebileceği açıklanmış ardından, yine aynı taşınmazın boş olarak aylık 500 ile 1 milyar kira getirisi olabileceği vurgulanmış, son olarak da hak ve nesafete uygun kiranın aylık 600 milyon lira olduğu belirtilmiştir. Somut gerekçeleri içermeyen ve kendi içerisinde çelişkiler bulunan bilirkişi raporunun hükme esas alınması doğru görülmediği gibi, hak ve nesafete uygun kiranın takdiri mahkemeye ait olmasına rağmen bilirkişinin bu yönde belirleme yapması ve bunun karara dayanak teşkil etmesi, hakimin takdir ve hak ve yetkisini ortadan kaldırıcı mahiyette olup, usul ve yasaya aykırıdır. Mahkemece yapılacak iş, 3 kişilik bilirkişi heyeti oluşturup, bilirkişilerden, mecurun yeni dönemde boş olarak getirebileceği kira parasını saptayan rapor temin edip, resen hak ve nesafete uygun kirayı tesbit etmektir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZUL MASINA) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 18.1.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.

1332 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ T.C. YARGITAY Üçüncü Hukuk Dairesi E: 2001/509 K: 2001/1181 T: 6.3.2001 YENİ DÖNEM KİRA PARASININ TESBİTİ YASAYA AYKIRI İRADE BEYANI ÖZET: Sözleşmelerde kararlaştırılan kira paraları 2000 yılında yıllık %25,2001 yılında ise %10 oranında artırılabilir. Kira parasının artış sınırlarının aşılması amacıyla yeniden kira sözleşmesi yapılamaz. Kanunun kamu düzeni düşüncesiyle koyduğu veya emredici mahiyetteki hükümlerine aykırı bulunan irade beyanları hiç bir surette sonuç doğuramaz. (4531 s. GKHK. geçici m. 1) (818 s. BK. m. 19/2) Dava dilekçesinde kira parasının 19.3.2000 gününden başlayarak aylık, 42.500.000 lira olarak tesbiti istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddi cihetine gidilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Davada, tahliye taahhüdü endişesi ile yeni dönemde aylık kira parasının 150.000.000 lira olarak ödendiği, oysa 4531 sayılı Yasa uyarınca yeni dönem kira parasının 42.500.000 lira olması gerektiği ileri sürülerek kira parasının indirilerek tesbiti istenilmiş, mahkemece; aylık kira parasının 150.000.000 lira olarak ödeneceğine ilişkin irade beyanının 4531 sayılı Yasaya aykırı olduğu gerekçesi ile sınırlı endeks uygulamasına göre istemin kısmen kabulü yönünde karar verilmiştir. Somut olayda, taraflar arasında 19.3.1997 başlangıç tarihli 3 yıl süreli kira sözleşmesi yapılmış, 6570 sayılı Yasanın 11. maddesi uyarınca sözleşme süresi sonunda yenilenen dönem için davacı kiracı, 8.3.2000 tarihli belge ile: 19.3.1997 tarihli kira sözleşmesine göre 2 tic. yol girişi no.13 adresinde kiracısı bulunduğum işyerinin 19.3.2000 tarihinden itibaren aylık kirasını, Kira Kanununun öngördüğü %25 lik artış oranındaki hakkından feragat ederek kendi rızam ile net 150.000.000 lira, 19.3.2001 tarihinden itibaren ise %10 artırmak suretiyle net 165.000.000 lira olarak ödemeyi kabul ediyorum

CİLT:27, SAYI: 9, EYLÜL 2001 1333 şeklinde yazılı irade beyanında bulunmuş ve Mart-Nisan 2000 dönemleri kira parasını aylık 150.000.000 lira olarak ödemiş, 5.4.2000 tarihli dava dilekçesi ile de aylık 150.000.000 lira olan kira parasının tenkisen 42.500.000 lira olarak tesbiti ni istemiştir. 4531 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun un 1. maddesinde: Sözleşmelerde kararlaştırılan kira paraları 2000 yılında yıllık %25, 2001 yılında ise %10 oranında artırılabilir... Kira parasının artış sınırlarının aşılması amacıyla yeniden kira sözleşmesi yapılamaz. Kira tesbit davalarında da yukarıdaki sınırlamalara uyulur hükmü yer almakta olup, bu yasa emredici nitelikte bir hukuk normudur. Borçlar Kanunu, borç doğuran sözleşmelerin içeriklerini belirleme konusunda sözleşme serbestisi ilkesini kabul etmiştir. Nitekim BK. 19/1 madde, sözleşme konusunun yasanın sınırı dairesinde özgürce belirlenebileceğini ifade etmektedir. Aynı Kanunun 19/11 maddede sayılan sınırlamalara aykırı olmayan tüm sözleşmeler caiz ve muteberdir. Bunun aksine yapılan sözleşmeler ise geçersiz olup hiçbir hüküm husule getirmediği cihetle, butlan nedeni resmen hakimin bilgisine ulaşınca (dosya arasına girince), butlan kendiliğinden dikkate alınmak gerekir. O kadar ki bu konuda bir itiraz veya defi ileri sürülmesi dahi zorunlu olarak görülmemektedir. Zira Kanunun kamu düzeni düşüncesiyle koyduğu veya emredici mahiyetteki hükümlerine aykırı bulunan irade beyanları hiçbir surette sonuç doğuramaz. Bu olgular dikkate alındığında, kiracının tahliye taahhüdü etkisi ile kabul ettiği anlaşılan aylık 150.000.000 lira kira parası ödemeye ilişkin 8.3.2000 tarihli beyanı 4531 sayılı Yasanın buyurucu hükmüne aykırı olup geçersizdir. Ayrıca taraflar arasındaki bu irade beyanına dayanan ihtilafın dava yoluyla çözülmesinde davacı kiracının hukuki menfaati bulunmaktadır. O halde yerel mahkeme kararı bu gerekçelerle isabetli olup onanması gerekmektedir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve Kanuna uygun olan hükmün (ONANMASINA), 1.160.000 lira bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine, 6.3.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.

1334 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ T.C. YARGITAY Dördüncü Hukuk Dairesi E: 2000/12024 K: 2001/1003 T: 5.2.2001 HAKSIZ FİİL NEDENİYLE TAZMİNAT CEZA MAHKEMESİ KARARI ÖZET: Hukuk hakimi, ceza mahkemesinin belli bir olguyu saptayan mahkumiyet karan ile bağlıdır. Bu nedenle, trafik kazasından kaynaklanan bir tazminat davasında; hukuk hakimi her ne kadar ceza dosyasındaki kusur oranı ile bağlı değilse de, kesinleşen mahkumiyet kararı karşısında, davalının kusursuz olduğunu kabul edemez. (818 s. BK. m. 53) Davacı Bekir vekili avukat Cebrail tarafından, davalı E. Ayhan ve arkadaşları aleyhine 8.11.1996 gününde verilen dilekçe ile trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davalının kusuru bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen 8.3.2000 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece olayda davalı tarafın kusuru bulunmadığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmiş ve kararı davacı temyiz etmiştir. Davalı Ethem Ayhan dava konusu olay nedeniyle daha önce Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanmış, 2/8 kusurlu bulunarak cezalandırılmasına karar verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir. Borçlar Kanununun 53. maddesi uyarınca hukuk hakimi, ceza mahkemesinin belli bir olguyu saptayan mahkumiyet kararı ile bağlıdır. İncelenen dosyada, olaya özgü olarak ceza mahkemesinin vardığı sonuç maddi olayın açıklığa kavuşturulması ile ilgili bulunduğundan hukuk hakimi ceza mahkemesinde belirlenen kusur oranı ile bağlı değilse de, kesinleşen mahkumiyet kararı karşısında artık davalının kusursuz olduğunu kabul edemeyecektir. Yerel mahkemece bu yön gözetilmeden yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

CİLT:27, SAYI: 9, EYLÜL 2001 1335 Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle (BOZUL MASINA) ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 5.2.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY Beşinci Hukuk Dairesi E: 2001/19690 K: 2001/654 T: 22.1.2001 KAMULAŞTIRMA BEDELİNİN ARTIRILMASI KISMİ KAMULAŞTIRMADA ARTA KALAN KESİMDE DEĞER ARTIŞI TAŞINMAZ ÜZERİNDE İRTİFAK HAKKI TESİSİ ÖZET: 1- Davaya konu taşınmazdan tahliye kanalı geçirilmek üzere kısmi olarak kamulaştırılmıştır. Arta kalan kesimde ise değer artışı olacağından toplam kamulaştırma bedelinin yarısını geçmemek üzere indirileceğinden bilirkişi kurulundan ek rapor alınmadan hüküm kurulması; 2- Dava konusu taşınmaz üzerinde kamulaştırılmadan önce T.E.K, lehine irtifak hakkı mevcuttur. Bu nedenle taşınmazın değerine etkisi konusunda da bilirkişi kurulundan ek rapor alınmalı ve toplam kamulaştırma bedelinden indirilmesinin düşünülmemesi de; Doğru değildir. (2942 s. Kamulaştırma K. m. 11,12,15) Taraflar arasındaki kamulaştırma bedelinin artırılması davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün Yargıtay ca incelenmesi davalı idare vekili yönünden verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

1336 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Arazi niteliğindeki taşınmaza net geliri esas alınarak değer biçilmesinde yöntem bakımından bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak; 1- Dava konusu taşınmaz tahliye kanalı geçirilmek üzere kısmi olarak kamulaştırılmıştır. Kamulaştırma sonucu tesis edilen tahliye kanalı taşınmazın kamulaştırmadan arta kalan kesimini sel baskınından koruyacaktır. Bu hususun arta kalan kesimde değer artışına neden olacaktır. Bu değer artışının Kamulaştırma Kanunu nun 12/c maddesi uyarınca toplam kamulaştırma bedelinin yarısını geçmemek üzere indirilmesi gerekir. Hükme esas alınan bilirkişi kurulundan belirtilen konuda ek rapor alınmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması, 2- Dava konusu taşınmaz üzerinde kamulaştırmadan önce TEK. lehine kurulmuş irtifak hakkı mevcuttur. Bu irtifak hakkının taşınmazın değerine etkisi konusunda da bilirkişi kurulundan ek rapor alınması ve toplam kamulaştırma bedelinden indirilmesi gerektiğinin düşünülmemesi, Doğru görülmemiştir. Davalı idare vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenle HUMK nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) ve peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde ödeyene geri verilmesine, 22.01.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.

CİLT:27, SAYI: 9, EYLÜL 2001 1337 T.C. YARGITAY Beşinci Hukuk Dairesi E: 2001/3698 K: 2001/6322 T: 10.4.2001 KAMULAŞTIRMA KARARININ HÜKÜMSÜZ LÜĞÜ ADLİ YARGIDA İLERİ SÜRÜLEMEZ BEDEL ARTIRIM DAVASI ÖZET: Kamulaştırma karan bir idari tasarruf olup İdare Mahkemesi tarafından iptal edilmedikçe geçerliliğini korur. Adli yargıda da hükümsüzlüğü öne sürülemez. Kumalaştırma Kanununun 16. maddesi uyarınca açılan tescil davasının reddi de bedel artırım davası için kesin hüküm oluşturmaz. O halde; kamulaştırma işleminin tebliğinden itibaren 30 gün içinde açılan dava da uyuşmazlık bedele ilişkin olduğundan; işin esasına girilerek bedel artırım davasının kabulüne karar verilmesi gerekir. (2942 s. Kamulaştırma K. m. 11,13,14/1,16, 30) Taraflar arasındaki kamulaştırma bedelinin artırılması davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın reddine dair verilen hükmün Yargıtay ca incelenmesi davacı U... Belediye Başkanlığı vekili yönünden verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, kamulaştırma bedelinin artırılması istemine ilişkindir. U... Belediyesine ait taşınmazlar 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından kamulaştırılmıştır. Kamulaştırma Kanununun 30. maddesi uyarınca kamu tüzelkişilerine ait taşınmazlar diğer bir kamu tüzelkişisi tarafından kamulaştırılamaz. Ancak; Kamulaştırma kararı bir idari tasarruf olup idare mahkemesi tarafından iptal edilmedikçe geçerliliğini korur, Diğer bir deyişle kamulaştırma işleminin geçerli olmadığı idari yargıda açılacak kamulaştırmanın iptali davası sonucu tesbit edilebilir. Adli yargıda bir idari işlemin geçerli olmadığı beyan edilerek bu işlemin hükümsüzlüğünden söz edilemez. Davacı U... Belediye Başkanlığınca kamulaştırma işleminin iptali için bir dava açılmamış ve kamulaştırma işlemi idari yönden kesinleşmiştir.

1338 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ Esasen getirtilen tapu kaydından ve davalı idarenin 17.09.1998 tarihli cevabi yazısından anlaşılacağı gibi kamulaştırılan taşınmazların yola terkin işlemleri de gerçekleşmiştir. Kamulaştırma Kanununun 16. maddesi uyarınca açılan tescil davasının redle sonuçlanması da bedel artırma davası için kesin hüküm niteliğinde değildir. Sözü edilen idare tarafından kamulaştırma işleminin tebliğinden itibaren 30 gün içinde açılan davada uyuşmazlık konusu edilen husus sadece kamulaştırma bedeline ilişkindir. Bu itibarla işin esasına girilerek talep hakkında bir karar vermek gerekirken kamulaştırmanın geçersizliği kabul edilerek bedel artırma davasının reddine karar verilmesi, Doğru görülmemiştir. Davacı U... Belediye vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden hükmün açıklanan nedenle HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASI NA), peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde ödeyene geri verilmesine, 10.04.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY > Altıncı Hukuk Dairesi E: 2001/2298 K: 2001/2501 T: 27.3.2001 TEMERRÜT NEDENİYLE TAHLİYE VE ALACAK ÖZET: Temerrüde ilişkin B K nun 260. maddesi genel bir hüküm olup, hem 6570 sayılı Kanun kapsamına giren yerler için hem de bu yasa kapsamı dışında kalan taşınmazlar için uygulanır. Kiralananın belediye sınırlan içinde ve musakkaf bulunması B K nun 260. maddesinin uygulanmasına engel değildir. (818 s. BK. m. 260) (6570 s. GKK. m. 1) Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan tahliye-alacak davasına dair karar davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

CİLT:27, SAYI: 9, EYLÜL 2001 1339 Dava, temerrüt nedeniyle kiralananın tahliyesi ve kira alacağının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz olunmuştur. Davacı Türkiye K... Derneği Ç... Şubesi, davalıların ihtara rağmen 2000 yılı Haziran ve Temmuz ayları kira paralarını ödemeyerek tamerrüde düştüğünü, ihtardan sonra da iki aylık kira parasını ödemediğini ileri sürerek temerrüt nedeniyle kiralananın tahliyesini ve 252.500.000.-TL alacağın tahsilini istemiştir. Davalılar vekili kira paralarının konutta teslim kaydıyla davacıya gönderildiğini, davanın reddini savunmuş ve posta makbuzu sunmuştur. Mahkemece dava iki haklı ihtar nedenine dayanan tahliye olarak nitelendirilmiş ve davanın süresinde açılmadığı ve tek ihtar bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı dava dilekçesinde ve duruşmada açıkça Borçlar Kanununun 260. maddesinden de söz etmek suretiyle temerrüt nedeniyle kiralananın tahliyesini ve ödenmeyen kira parasının tahsiline karar verilmesini istemiştir. Temerrüde ilişkin Borçlar Kanununun 260. maddesi genel bir hüküm olup, hem 6570 sayılı Yasa kapsamına giren yerler için hem de bu yasa kapsamı dışında kalan taşınmazlar için uygulanır. 6570 sayılı Yasanın 1. maddesi bunu açıkça hüküm altına almıştır. Kiralananın belediye sınırları içerisinde ve musakkaf bulunması Borçlar Kanununun 260. maddesinin uygulanmasına engel değildir. Bu nedenle Borçlar Kanununun 260. maddesine dayanılarak açılan davada davalının ödeme savunması üzerinde durularak temerrüt olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin ve kira alacağı bulunup bulunmadığının incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bundan zuhul olunarak yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi hatalı olmuştur. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK.nun 428. maddesi uyarınca hükmün (BOZULMASINA) ve istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 27.3.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

1340 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ T.C. YARGITAY Yedinci Hukuk Dairesi E: 2001/3950 K: 2001/4154 T: 18.6.2001 KADASTRO TESBİTİNE İTİRAZ NOTERLİKÇE RESEN DÜZENLENEN VEKALETNAMELERİN SAHTELİĞİ İLERİ SÜRÜLEBİLİRSE DE DAVACI İDDİASINI KANITLAYAMAMIŞTIR ÖZET: Davaya konu taşınmazda; davacı Sıdıka nın paydaşı bulunduğu, noterlikçe düzenlenen umumi vekaletname ile babası Halil den miras yolu ile intikal eden tapulu ve tapusuz taşınmazlar üzerinde bir takım intikal işlemlerini yapmanın yanında satma yetkisini Kenan a verdiği; onun da 13.8.1963 tarihinde davacının taşınmazdaki payını davalı tarafa sattığı toplanan delillerle saptandığına göre, noterlikçe resen düzenlenen belgelerin ancak sahteliği ileri sürülebilir. Ancak davacı devir; temlik ve intikal veya tapuya tescil işlemini içeren genel vekaletnamenin sahteliğini iddia ve isbat edememiştir. Bu nedenle; davacının açtığı tapu kaydının iptali ve tescil davasının reddine karar verilmesinde de bir isabetsizlik görülmemiştir. (743 s. MK. m. 638, 639) (3402 s. Kadastro K. m. 13,15, 30) Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay ca incelenmesi davacı Sıdıka tarafından istenilmekle, temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşılmakla dosya incelendi, dosyadaki belgeler okundu, tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi. Gereği görüşüldü: Kadastro sırasında dava ve temyiz konusu 118 ada 8 parsel sayılı 914, 19 m2 yüzölçümündeki taşınmaz Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı olduğundan söz edilerek malik hanesi açık bırakılmak suretiyle tespit edilmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan davacı Sıdıka

CİLT:27, SAYI: 9, EYLÜL 2001 1341 tarafından davalılar Mustafa ve Abdülkadir aleyhine cahilliğinden istifade ederek intikal için aldıkları vekaletname ile satış yapıldığı, bu nedenle satışın geçersiz olduğuna dayanarak açtığı tapu iptali ve payı oranında tescil davası görevsizlik kararı ile Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır. Yargılama sırasında Mehmet miras hakkına dayanarak davaya katılmıştır. Mahkemece davacının davasının reddine, katılanın davasının kabulüne, dava ve temyiz konusu 118 ada 8 parsel sayılı taşınmazın katılan Mehmet ile davalılar Abdülkadir mirasçıları adına payları oranında tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı Sıdıka tarafından temyiz edilmiştir. Dava temyiz konusu 118 ada 8 parsel sayılı taşınmazda davacı Sıdıka nın paydaş bulunduğu Andırın Noterliğince düzenlenen 21.11.1962 tarihli umumi vekaletname ile babası Halil den miras yolu ile intikal eden tapulu ve tapusuz tüm taşınmazlar üzerinde bir takım işlemleri yapmanın yanında satma yetkisini de Ömer Zeki oğlu Kenan a verdiği, Kenan nın da 13.8.1963 tarihinde Sıdıka nın taşınmazdaki payını davalı tarafa sattığı mahkemece yapılan keşif, uygulama ve toplanan delillerle saptanmıştır. Noterlikçe resen düzenlenen belgelerin ancak sahteliği ileri sürülebilir. Davacı verdiği genel vekaletnamenin sahteliğini iddia ve isbat edememiştir. Açıklanan nedenlerle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmasında isabetsizlik bulunmadığından davacının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile hükmün (ONANMASINA), peşin alınan ilam harcının mahsubu ile geriye kalan 1.160.000 lira ilam harcının davacı Sıdıka dan alınmasına, 18.6.2001 gününde oybirliği ile karar verildi.