KASIM 2007. Nesillerin Maariften Bekledikleri Açlı a Direnen Asalet Kriptografi ve Varlıktaki ifreler Gurbetteki Ö retmene Yeniça Destanları



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. 60. Hikayenin 22.si.

Ertesi gün hastaneden taburcu olma vakti gelmi ti. Annesi odaya gelerek Can haz rlarken, babas hastane lemlerini yap yordu. Vitaboy hastaneden ç kman

alternatif cevabı olabilir fakat anlatmak veya vurgulamak istediğim konu insanların alışveriş merkezlerine ihtiyacı olsun olmasın gitme durumları.

Ye aya Gelece i Görüyor

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. 60. Hikayenin 21.si.

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok

AİLE DİNİ REHBERLİK BÜROSU

AVCILIK. İnsanlığın tarihi kadar eski bir fenomen ve bir faaliyettir.

ELAZIĞ - TUNCELİ ZİYARETİ

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

Toplum olarak biraz fazla mı televizyon seyrediyoruz? Bunun sebepleri nelerdir?

Topluluk Zorlukla Kar ıla ıyor

Samuel, Tanrı Çocu u Hizmetkarı

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. lk Kilisenin Do u u. 60. Hikayenin 55.si.

Petrus ve Duanın Gücü

Cenâb-ı Hak geçmiş ümmetleri çeşitli cezalar ile cezalandırmış,ağır imtihanlarla,ince elekten eler gibi elemiştir.

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Kur an ın Bazı Hikmetleri

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

23 Nisan Şiirleri. 23 Nisan. Sanki her tarafta var bir düğün. Çünkü, en şerefli en mutlu gün. Bugün yirmi üç nisan, Hep neşeyle doluyor insan.

Bir Prens Çoban Oluyor

ARALIK 2013 SAYI 2 12/17/2013 1

Ali Hadi ORHUN (1949 mezunu)

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

1. NEVAKSON NEVAKSON verilen ilaç grubuna dahildir. NEVAKSON etkisini bakterilerin tam olarak geli imini durdurarak göstermekt

Prof. Dr. Sedat BOYACIOĞLU

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR

mekan Kasımpaşa Deniz Hastanesi İLKBAHAR 2014 SAYI: 302

Tanrı nın Güçlü Adamı

KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127

I. Sabit Kaynaklar, bunlar ısınma ve üretim amaçlı faaliyetlerin yapıldı ı yerlerdir.

Mutfak Etkinliği. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Şarkı. Kek yapıyoruz.

ÖZEL EMİNE ÖRNEK İLKOKULU DEĞERLER EĞİTİMİ. Sorumluluk Duygusu Nedir; Nasıl Kazandırılır?

Kent Hastanesi, Hepimizden Önce Çocuklarımızın Hastanesi!

Besin Glikoz Zeytin Yağ. Parçalanma Yağ Ceviz Karbonhidrat. Mide Enerji Gliserol Yapıcı Onarıcı. Yemek Ekmek Deri Et, Süt, Yumurta

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

Vakıfların toplumsal yaşamımızdaki hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz. 1. Dini hizmetler. 2. Sağlık hizmetleri. 3. Eğitim ve öğretim hizmetleri

Walt Whitman. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ÖZEL EGE L SES. HAZIRLAYAN Ö RENC LER: Tayanç HASANZADE Ahmet Rasim KARSLIO LU. DANI MAN Ö RETMEN: Mesut ESEN Dr. ule GÜRKAN

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. 60. Hikayenin 6.si.

Bebeğinizin Beslenme Sağlığı ve Zeytin Yağı

Okulumuz Bilgisayar Programcılığı Bölümü öğrencilerinden Gizem COŞKUN Çanakkale Şehitlerine adlı şiiri okudu.

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. 60. Hikayenin 25.si.

BİR ÖMRÜN HİKÂYESİ. Erkek Öğrenci. Yıl 1881 Ilık rüzgarlar esiyordu Selanik ovalarında ; Dağ başka, sokaklar başka başka ;

9. Sigarayı bırakma zamanı

Eziyet Eden Birinden Vaaz Eden Birine

Öğrencilerimiz TED Kayseri Kolejinde Ulusal Sorunları ve Çözümleri Tartıştılar

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?


EKİM AYINDA NELER ÖĞRENECEĞİZ?

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

Deri, vücudun sa lam ve koruyucu dı örtüsüdür. Salgı bezleri, tırnaklar,tüyler ile deri bir organ ve sistemdir. En geni organdır (Yakla ık 1.

CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI

MÜDÜR YARDIMCILARI HİZMET İÇİ EĞİTİMİ

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

Sigaranın Vücudumuza Zararları

EKİM AYINDA NELER ÖĞRENECEĞİZ?

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

Yönetici tarafından yazıldı Perşembe, 08 Ekim :19 - Son Güncelleme Perşembe, 08 Ekim :22

Tanrı nın brahim e Vaadi

Günde bir elma doktoru evden uzak tutar.

Pelitcik ve Sarıkavak Köyleri-Çamlıdere (04 Ekim 2009) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr)

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Maksut Genç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Doç. Dr. Orhan YILMAZ

Ömer Turhan. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

İÇ KONTROL. ç Kontrol Dairesi. I lda Arslan. 2 ubat 2009 / ISPART A

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül :55

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Prof.Dr. Jeffrey H. Lang ın İlk Namazı

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

Kurumsalla ma nedir? FUTBOLDA KURUMSAL YÖNET M VE DENET M. yıllardan sonra dahil olmu popüler bir terimdir. kavram, verebilirlik ve sorumluluk.

ADIM ADIM YGS LYS Adım DOLAŞIM SİSTEMİ 5 İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK

Sigara sağlığa zararlı olmasına rağmen birçok kişi bunu bile bile sigara kullanmaktadır. En yaygın görülen zararlı alışkanlıkların içinde en başı

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Sayın Valim, Sayın Rektörlerimiz, Değerli Hocalarımız ve Öğrencilerimiz Ardahan Üniversitesi Değerli öğrenciler, YÖK Kültür Sanat Söyleşileri

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

MEME KANSERİ. Söke Fehime Faik Kocagöz Devlet Hastanesi Sağlıklı Günler Diler

BİLMEN LAZIM BİTKİLERİN VE HAYVANLARIN DÜNYASINA TEFEKKÜR PENCERESİNDEN BAKALIM

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. 60. Hikayenin 19.si.

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

KASIM AYI VELİ BÜLTENİ

Dil ve Oyun. Günlük İşlerinizi Yaparken Konuşma ve Oynama

VATAN İŞLERİNDE CÜR ETKARLIKLARIM

Transkript:

KASIM 2007 YIL 29 SAYI 346 ISSN 1300-1566 Ay yıldız bir kez daha ikbalime gülüyor, Ve plânı öteden bir dünya kuruluyor; Gayri artık karanlı ın mîâdı doluyor, Millet yıllanmı o meskenetten kurtuluyor Nesillerin Maariften Bekledikleri Açlı a Direnen Asalet Kriptografi ve Varlıktaki ifreler Gurbetteki Ö retmene Yeniça Destanları

Talim ve terbiyeden ne anlamalıyız? Nesiller nasıl ve ne suretle terbiye edilmelidir? Onlara neleri, nasıl ve niçin okutmalıyız? Ve bu kudsî vazifeyi kimler görecektir? Terbiye ile alâkalı mevzuları ele alırken kendi kendimize soraca ımız bu suallere inandırıcı cevaplar bulma mecburiyetindeyiz. Hedef ve gayesi belirlenememi bir talim ve terbiye sistemi nesilleri a kına çevirece i gibi, nelerin nasıl ö retilece i ve terbiyede takip edilecek usul ve metodun neler olaca ı bilinmeden gençlerin kafa ve ruhlarına yerle tirilen eyler de onları sadece birer bilgi hamalı yapacaktır. Milletlerin içtimaî yapılarıyla terbiye usul ve esasları arasında açık bir alâka, yakın bir ba mevcuttur. Millet fertlerine nasıl bir terbiye verilirse, toplum da yava yava giderek o ekli almaya ba lar. Zira bugün yeti tirilen nesiller, yarının yeti tiricileri olarak vazife ba ına geçecek ve üstatlarından aldıkları aynı eyleri çıraklarının 470 iki

gönüllerine bo altacaklardır. Milletlerin cismanî varlıklarını devam ettirmelerinde evlenme ve üreme ne ise, onların ahlâkî ve içtimaî hayatları için de terbiye aynı eydir. Evlenme mevzuunu sa lam esaslara ba layamamı milletler kendilerini inkırazdan kurtaramayacakları gibi, cemiyetin rûhî ve ahlâkî durumuna gere ince ehemmiyet veremeyen milletler de katiyen uzun süre varlıklarını sürdüremeyeceklerdir. Bir milleti meydana getiren fertlerden her biri, az çok di erine tesir eder veya ondan bir eyler alarak onun tesirinde kalır. Bunun gibi an ane ve gelenekler ile uzak-yakın çevrenin tesiri de yeti mede önemli birer yer i gal ederler. Bir aile reisi kendi aile fertleri arasında, milleti idare edenler de cemiyetin çe itli kesimleri ve fertleri arasında kuvvetli tesir ve nüfûza sahiptirler. Buna göre bir milletin, kabiliyeti ölçüsünde yükselmenin en son noktasına ula ması ve fonksiyonunu tamı tamına eda etmesi, o milleti meydana getiren fertlerin dü ünce, tasavvur, kültürüyle ve zimamdarlarının da plân, basiret ve hasbîlikleriyle yakından alâkalıdır. dare edenlerin e ilip fertleri görüp gözetmeleri, fertlerin de birer içtimaî varlık hâline gelme yolundaki gayretleri, bir taraftan herkes çoban ve herkes güttü ünden mesuldür prensibinin, di er taraftan da ya ama yerine ya atma zevki ne göre akort olmanın ifadesidir. Nesillerin yeti tirilmesiyle me gul olanlar, bu vazifeyi hangi nam altında yerine getirirlerse getirsinler, üzerlerine aldıkları mesuliyetin büyüklük ve ehemmiyetini bir an bile hatırdan çıkarmamalıdırlar. Bizler, çocuklarımızın gelece ini teminat altına alma u runda her yolu dener, her ihtimali de erlendirir, onların hiçbir eye muhtaç olmamaları için her sıkıntıyı gö üsler, her zorlu a katlanır, onlara cennet-âsâ bir dünya hazırlamaya çalı ırız. Acaba onları gerçek sermaye olan ahlâk ve fazilete yükseltemedi imiz; idrak ve kültürle istikrara ula tıramadı ımız zaman bütün himmet ve gayretlerimiz bo a gitmeyecek midir?.. Evet, bir milletin en büyük sermayesi, talim ve terbiyenin ba rında geli en kültür, irâde sa lamlı ı, ahlâk ve fazilet sermayesidir. Bu sermayeyi elde eden milletler, cihanları fethedebilecek bir silâhı yakalamı ve dünya hazinelerini açabilecek sırlı bir anahtara mâlik olmu sayılırlar. Aksine, bu terbiye ve bu anlayı a yükselememi yı ınlar, ilerde verecekleri hayat mücadelesinin daha ilk raundunda nakavt olup eleneceklerdir. E er nesillerin dima ları, ya adıkları devrin fenleriyle, gönülleri de ötelerden gelen esintilerle donatılarak ruhlarında birer fener hâline getirece imiz tarih men uruyla onları gelece- e baktırabilirsek, inanın, bu u urda sarf etti imiz eylerin en küçük parçası dahi heder olmayacaktır! Heder olmak öyle dursun, kat kat fazlasını dahi alaca ımız söylenebilir. Hatta diyebilirim ki; nesillerin yeti tirilmesi u runda harcanan her kuru, o sa lam gönüllerde, o terbiye görmü ruhlarda âdeta bir gelir kayna ı hâline gelecek ve milletçe, bitip tükenme bilmeyen bir hazine elde etmi olaca ız. yi bir terbiye görmü ve yeti tirilmi nesiller, hayat mücadelesinde kar ılarına çıkan her engeli gö üsleyebilecek, maddî-manevî her çe it zorlu u yenebilecek ve hiçbir zaman ümitsizli e dü meyeceklerdir. Böyle bir idrakten mahrum tâli sizler ise babalarından intikal eden maddî serveti har vurup harman savurdukları gibi, mânen de hep bo lukta, sallantıda ve karamsar bir hayat geçirecek, sonra da sefaletin kuduz di leri arasında kahrolup gideceklerdir. Bugün yolların ayrımında; kendi evlâtlarını ya insanlı a yükseltme veya insan azmanı olmaya terk etme mevkiinde bulunan zimamdarlar, nasıl Kaf da ından a ır bir sorumluluk yüklendiklerini dü ünerek, yıllar yılı ihmallerin meydana getirdi i ciddi çürümelere kar ı daha sa lam, daha tutarlı tedavi yolları bulma mecburiyetindedirler. Yoksa bugüne kadar çe itli erozyonlarla, elli bin defa varlı ının en kıymetli cevherlerini meçhul denizlere kaptırmı bahtsız nesiller, bütün bütün kuvve-i inbâtiye lerini kaybederek tamamen verimsizle ecek ve bir daha da kendi özleriyle varlı a eremeyecek, geçmi teki ihti amlarına ula amayacaklardır. * Bu yazı, Sızıntı dergisinin Nisan 1984 tarihli 63. sayısından alınmı tır. 471 üç

nsanın iç dünyası her zaman mamur, mabedler gibi pırıl pırıl, ar -ı rahmete açık ve hep O nunla münasebet heyecanı içinde bulunmalıdır ki, onun dillendirdi i mânâ ve mazmunların çevredeki akisleri de derin ve mütemâdî olsun; gönül gözleri kapalı, ruhu bedenî ve cismanî ihtirasların baskısı altında bulunan birinin ba kasına edip eyleyece i çok fazla bir ey yoktur. * Havucun görme kalitesine tesiri... * Kanser tedavisi-havuç münasebeti... * Havucun farkında olmadı ımız hususiyetleri... 472 dört L Selim Mutlu ise son sınıfta okuyan Ahmet, bilgi bakımından donanımlı bir talebeydi. Anne-babasının kâinatta cereyan eden hâdiselere tefekkürle yakla masını örnek almaya çalı ırdı. Hâdiselerin perde arkasında insanlara fısıldanan bazı mesajların oldu unu babasından ö renmi ti. Kendini alâkadar eden bu mesajlara bîgane kalamazdı. Ahmet, kâinatta cereyan eden hâdiselerdeki mesajları zaman zaman anlamaya ve yorumlamaya çalı ıyor; tefekkür ufkunu ailesinden aldı ı yardımlarla geni letiyordu. O gün yine sıcak bir aile ortamında ak am yeme- ine oturmu lardı. Havucu çok seven Ahmet in gözü, rengiyle sofraya ayrı bir güzellik katan havuç salatasına takıldı. Tam bu sırada doktor olan babası, Ahmet i fark etmi çesine havuçla alâkalı konu maya ba ladı: u havucun güzelli ine bakar mısınız? Cenab-ı Hakk ın ihsan etti i nimetler, insanın göz zevkine de hitap ediyor. Ayrıca her nimetin sa lı- ımızın korunmasında önemli vazifeleri var. nsanlar tabiî gıdalarla beslenseydi, hastanelerimiz dolup ta mazdı. Bize sa lıklı bir vücut bah eden, hayatımızı idame ettirmemiz ve sa lı ımızı korumamız için gerekli besinlerle yeryüzünü donatan Allah a ne kadar ükretsek azdır. Gerekti i gibi faydalandı ımızda sa lı ımızı korumamıza vesile olabilecek sayısız nimetlerden sadece biridir havuç. Özellikle kansere yakalanma riskinin azaltılması ve kalb sa lı ı açısından faydalıdır. O lum Ahmet, yemekten sonra istersen dergide okudu um havuçla alâkalı yazıya bakalım. Yemekten sonra baba-o ul yazıyı okumaya ba ladılar: Havuç, köklerinde gıda maddelerinin depolandı- ı bir bitkidir. Havuç, normal yenebilece i gibi, suyu sıkılarak ve rendelenerek de tüketilebilir. Kullanıldı ı salata ve yemeklere farklı bir lezzet katar. Lâtince ismi Daucus carota olan havuç; rezene, kimyon, dereotu, kereviz ve maydanoz gibi sebzelerle aynı ailedendir. Genellikle turuncu olarak bilinen havucun ye il, kırmızı, beyaz ve mor renklileri de vardır. lk olarak Orta Asya ve Orta Do u da yeti tirilen ve mor rengin hâkim oldu u havuçlar, günümüzdekilerden tat olarak da farklıdır. www.sizinti.com.tr

sizinti@sizinti.com.tr Havuçtaki karotenoidin sa lık açısından faydaları A vitamini karoteni açısından zengin yaratılmı olan havuç, kansere kar ı mükemmel bir antioksidan kayna ıdır ve kalb-damar hastalıklarından korunmaya, gözlerin geli mesine ve özellikle gece görü ünün iyi olmasına yardımcı olur. 1.300 hasta üzerinde yapılan bir ara tırma; havuç veya kabak gibi karotenoid bakımından zengin besinlerden günde en az bir porsiyon yiyen ki ilerin, bu miktardan daha az yiyenlere göre kalb krizi geçirme riskinin % 60 az oldu unu göstermi tir. Düzenli karotenoid tüketimi, menopoz sonrası gö üs kanseri riskinin % 20; yemek borusu mesane, rahim, prostat, kolon (kalın ba ırsak), gırtlak ve akci er kanseri riskinin de % 50 nispetinde azalmasına vesile olmaktadır. Havucun muhtevasında bulunan beta-karoten, sentetik olarak da üretilebilmektedir. Ancak sentetik beta-karotenin, havuca dercedilene biyo-kimyevî yönden e it olmadı ı unutulmamalıdır. Ayrıca bilim adamları, havucun kanser riskini azaltıcı tesirinin sadece beta-karotenle de il, havuçtaki alfa-karoten ve di er bazı maddeler vesilesiyle oldu unu belirtmektedir. Havuç gibi karotenoid bakımından zengin besinlerin tüketilmesi, kan ekerinin ayarlanmasında da çe itli faydalara vesile olmaktadır. Uzmanlar; mide ve ba ırsa ın yakın dostu olan havucun, kan yapıcı, kuvvetlendirici, ishal kesici, kabızlık giderici, safra akıtıcı ve karaci eri kuvvetlendirici hususiyetleri dolayısıyla yeri doldurulamayacak bir sebze oldu unu belirtmektedir. Havuç görü kalitesine nasıl tesir eder? Beta-karoten, görü sa lı ının -bilhassa gece görü kabiliyetinin- korunmasına vesile olur. Beta-karoten, karaci erde A vitaminine dönü türüldükten sonra, gece görü ü için gerekli bir pigment olan rodopsine çevrilmek üzere gözün retina tabakasına ta ınır. Az ı ıklı ortamlarda görme hâdisesi bu pigment vasıtasıyla mümkün olabilmektedir. Bu yüzden A vitamini eksikli inde, gece görü kabiliyetinde azalma ortaya çıkmaktadır. Beta-karotendeki antioksidana; görme merkezi rahatsızlı ına (macular degeneration) ve ya lılıkla geli en katarakta kar ı koruyucu bir rol verilmi tir. Havuçta bulunan falkarinol ile kalın ba ırsak sa lı ı desteklenir Journal of Agricultural and Food Chemistry dergisinde yayımlanan bir ara tırmaya göre, zengin bir beta-karoten kayna ı olarak bilinen havuçta bulunan tabiî bir zehir (falkarinol), düzenli olarak bu sebzenin yenmesi durumunda kanser riskinin azalmasına vesile olmaktadır. Bu ara tırmaya göre, kanser öncesi (pre-kanseroz) kolon yarası olan üç grup lâboratuvar hayvanından birinci grup, standart bir diyetle; ikinci grup, tabiî olarak falkarinol ihtiva eden dondurulmu havuçla; üçüncü grup ise, sadece falkarinol usaresiyle (özü) beslenmi tir. 18. hafta sonunda, havuçla

veya falkarinol özüyle beslenen hayvanların kanserle me ihtimali yüksek olan yaralarındaki büyümenin birinci gruptakilere göre çok daha az oldu u ve bu hayvanlarda daha az yaranın tümöre dönü tü ü gözlenmi tir. Akci erlerimizin korunmasına vesile olur A vitamini ile akci er iltihabı ve amfizem (akci er dokusunun harap olması neticesi fonksiyon görmeyen büyük hava bo luklarının olu ması) arasındaki münasebeti ara tıran bilim adamları, sigaradaki temel kanserojen benzo(a)pyrenenin A vitamini eksikli ine sebep oldu unu ortaya çıkarmı lardır. Daha önce yapılan ara tırmalara göre, A vitamini bakımından eksik bir beslenme, amfizeme sebebiyet vermektedir. Daha sonraki ara tırmalar, bu hastalı ın A vitamini bakımından zengin bir diyetle azaltılabilece ini göstermi tir. Bilhassa erken ya ta sigaraya ba lamak, A vitamini bakımından fakir bir beslenme ile birle ince kanser, amfizem gibi hastalıklara daha fazla sebep olabilmektedir. A vitamini bakımından zengin bir diyetle beslenme, sigaranın bu zararlı tesirlerini azaltabilir. Uzmanlar; mide ve ba ırsa ın yakın dostu olan havucun, süratle kan yapıcı, kuvvetlendirici, ishal kesici, kabızlık giderici, safra akıtıcı ve karaci eri kuvvetlendirici hususiyetleri dolayısıyla yeri doldurulamayacak bir sebze oldu unu belirtmektedir. Babası yazıyı okumayı tamamladı ında, Ahmet hayretle; Havuç hakkında bilmedi imiz ne kadar çok ey varmı! dedi ve babasına te ekkür etti. Babası bunun üzerine, Ahmet e; De ki: Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? (Yunus/31) ilâhî beyanını hatırlattı ve Kur ân da bahsi geçen bitkilerle alâkalı âyetleri bu zâviyeden tekrar okumasını tavsiye etti. Yeryüzünü bir eczane gibi yaratan Rabb imizin binlerce bitkiye dercetti i bilemedi imiz daha nice ifa vesilesi hususiyet oldu unu söyledi. smutlu@sizinti.com.tr 474 altı www.sizinti.com.tr

sizinti@sizinti.com.tr Hüseyin Bayçöl K ahramanlı a, fazilete ve onura selâm olsun. Selâm olsun yücelerden iir gibi akıp gelen o zincire bir halka olanlara. Selâm olsun, kendisini kâinatın yitik hazinesine bir mirasçı sayanlara Sâlihlere, iyilere ve dürüstlere selâmdan sonra Ermi olmaya ve kemalâtı yakalamaya selâmdan sonra... A ka, fazilete ve cömertli e selâmdan sonra imdi bu nâmem sanadır. Hüznüm sana; ümidim dahi sanadır. Bilesin ki imdi seni ya ıyorum varlı ına dâir yazamadı ım sözsüz, cümlesiz iirimde. Bilesin ki imdi seni merak ediyorum, bu harap, bu fersude yüre imde. Sen, ey yüre i a kla, yüre i sevdayla ıtırlanan Sen, ey esmer duyguları muradına yanık civan Sen, ey varlı ı semâvî nefeslerle efsunlanmı insan Merak ediyorum Merak ediyorum ki sen acep imdi yeryüzünde hangi notalarla yürüyorsun? Akan suyu nasıl dinliyor, tamamlanan bir dolunaya nasıl bakıyor, yıldız yıldız semayı hangi ellerinle ve nasıl avuçluyorsun? Gecenin bir vaktinde oturmu seni tahayyül ediyorum. Destanların yazıldı ı zaman öncesi zamanlara gidip sana dâir hayaller kuruyorum gecemin bu en bîtap deminde. Dü ünüyorum ki alı ık olmadı ın çöl sıcaklı- ında, bir yanda bahçede teni kara, yüre i beyaz o güzel yavrularının ba ını ok arken, öbür yanda kavruk gözlerini kısıyor ve sapsarı ufuklara bakıyorsun. Bakıyorsun da imtihanlarını hatırlıyorsun ve bütün ya adıklarına kimi hâlde off kimi hâlde eyvallah çekiyorsun. Manzaranı kuruyorum, zihnimde: Belki de Uzak Asyaların bir gurbet odasında gecenin bir vaktinde oturmu ütüsüz pantolonuna, sıladaki yolunda gitmeyen u ra larına, ananın hastalıklarına ve bir de kim bilir kimi zaman seni anlamayan arkada larına yanıyorsun. Bir romancı oluyor da- 475 yedi

476 sekiz marlarında dolanmaya çalı ıyor, bir ressam kesiliyor fırçamı efkârına bandırıyor, bir müzisyen olup mızrabımı gurbetinin, yalnızlı ının, anla ılmamı lı ının bamtelinde dola tırıyorum. Ve acılar, mü külâtlar, en çok da imtihanlar okuyorum. Okuyor da iliklerime kadar hayret kesiliyorum: Söyle, Allah a kına Sen takatini nerden alıyorsun? Söyle ki sen gücünü nerden dev iriyorsun? nsanım, eksi im, akıl sahibiyim a madan, sormadan edemiyorum: Hani ya aynı kaynakları okuyoruz; hani ya aynı eyleri dinliyoruz seninle Peki, neden ben buradayım da sen orda? Nedir, sana benden öte fark katan? Okuduklarından, dinlediklerinden, bildiklerinden ne buluyorsun da öyle er o lu er duru unla ba tan a a ı iyilik kesilip yeryüzünde bir kez daha yürürlü e giriyorsun? Sevdan a kına, sen imtihanlar ya adı ında nelere sı ınıyorsun; nasıl oluyor da sabrediyor ve nasıl oluyor da her hâlinle ça ların merkezine, her hâlinle zamanların ötesine öyle cengâverce yürüyüp gidiyorsun Ey uzak diyarların aya ına toprak oldu um kahramanı! Bil, ya ayan bir örnek olmanla sana hayranım. Bil ki, bugün özenmelerim, imrenmelerim, teveccühlerim ve ütopyalarım sanadır. Bil ki u dem a kı, cesareti, hamiyeti, fazileti, ahlâkı, adaleti, vefayı, zarafeti ve ille de sahaveti seninle kuruyorum. Dü ünüyorum ki be ersin; dü ünüyorum ki be ersiniz. Afrika nın, Asya nın ve uzak kıtaların herhangi bir ehrinde üç be ya ız yüreksiniz. A, benim kerem sahibi efendilerim! Söyleyin, büyülendi iniz Leylâ a kına. Söyleyin, bir pervane olup da alazına yandı ınız o ate ler adına Söyleyin, bülbüllerin acısıyla bir çı lık kesildi i güller nâmına Söyleyin ki siz insansınız, sizin de zaaflarınız olmalı, kimi yerlerde kimi demlerde takılmalısınız kupkuru çöllere, yabancısı oldu unuz dillere, birbirinizdeki insanî hâllere Söyleyin a yi itler; söyleyin yere dü tü ünüzde nasıl aya a kalkabiliyorsunuz? Nedir, sizi öyle sarsılmaz kılan? Nedir, sizi öyle dimdik ayakta durduran? Hayır, biliyor ve bir kez daha söylüyorum: Kesindir ki imtihanlarınız var. Hayır, me galesi Yâr olanların ve bahtı hep öteye dönük duranların yerdekilerle pek i i olmaz; onu da biliyorum Lâkin hâl bu ya Kimi demde arkada ınız çekilmezdir; kimi demde bırakıp sılaya gitmek gerekmektedir, kimi demde ya adı ınız diyarlar bilinmezdir. Ama nedir, size Dönmek olmaz! dedirten. Siz hiç me akkat çekmez misiniz? mtihan olmaz mısınız sahiden hiç biriniz? Neden, gidenler pek gelmez? Nasıl olur da semeresi hemen alınmayan bir idealden çark edenler pek görülmez? Nedir, gidenleri oralarda ya atan? Nedir, sizi bu ideale böylesine inandıran? Bizden öte ne görüyor ve bizden öte ne biliyorsunuz da yazılmamı destanları öyle okuyabiliyorsunuz? Gitti iniz yerlerde neyle büyüleniyor da, oralarda söz öncesi hâllerle, öylesine tamamlanıyorsunuz? Ah, adını bilmedi im lâkin rüyasını rüyam belledi im uzak diyârların bakı ları semavî yi idi! Bilesin diye söylüyorum: Geçen yıl sizden birisiyle -Ali yle- kalıyorum. Ali, Karadeniz in hırçın, ta kın dalgası; Ali, genç olmanın en mavisinden rüyası. Gün geldi, Abi, dedi gidiyorum; vallahi neresi olursa olsun gidiyorum Bilen biliyor ki sadece Ahh! diye yutkundum. Ah, Ali sen de solladın geçtin. Beni kimlikler, sahte me galeler ku attı; ama sen bir güvercin özgürlü ü ku anarak yürüyüp gittin faziletlerin sonsuz semaviliklerine. imdi ardından dü ünüyorum da: Alici im Benim güzel Ali Hocam; bir sen varmı me er senden içeri. Daha düne kadar kütüphanelerimiz birdi, münazaralarımız, tartı malarımız birdi, ne elerimiz birdi. imdi ne oldu da sen Sibirya da, evet tâ Sibirya dayken ben hâlen burada ardından sahte a ıtlar yakarak kim bilir ne kimlikler kurmanın pe indeyim. Dü ünüyorum da o aynı kitaplardan farklı ne okudun da babanın sana vaat etti i sahildeki eve asla yerle memeye ahd eyledin? Karde, seninle birlikte de kaldık; birlikte kimi eksiklikler kimi zaaflar da ya adık, ama neydin sen? n miydin, cin miydin, yoksa birliktey- www.sizinti.com.tr

sizinti@sizinti.com.tr ken fark etmedi im gökten inen bir melek miydin? Kerem miydin? Yoksa Ferhat sen miydin? Kasideler, ne ideler hep sana mı yazıldı? Yoksa bütün mesneviler hep seni mi anlattı? Ah, benim hilâl perçemli Ali Hocam! Sen aslında bütün gidenlersin ve yalnız sen de- il, bütün gidenler bu yanık nâmemi dinlesin. Ey bakı ları iir olanlar; ben imdi imtihanlar ya adı ımda burada, gidip büyükleri ziyaret edece im! Camilerden, türbelerden nefeslenece im. Yeri gelecek felsefe deyip, edebiyat deyip de oyalanaca ım. Kimi olacak; sergiler, müzeler gezece- im. Kimi olacak, anamı babamı ziyaret edece im Ve sonra! Ve bütün bunlardan sonra, dönüp arsız arsız seninle aynı yolda, sizinle aynı me gale içinde oldu umdan dem vuraca ım. Peki, Allah a kına; sen imtihanlara duçar oldu unda bir be er olarak hangi vesilelere ba vuracaksın? Ufkunu hazan bulutları sardı ında gidip hangi ananın dizlerine yüre ini sunacaksın? Günler haftaları kovalarken sen hangi kitapevinde yayınlanan yeni bir iir kitabıyla heyecanlanacaksın? Aylar yılları takip ederken sen hangi yeni bir dergiyi air veya yazar dostlardan kimse var mı diye, meraklı gözlerle alelacele karı tıracaksın? O ruhsuz beton yı ınları, ruhunu acıttı ında sen hangi tarihî mekâna sı ınacak ve hangi eserden asırlar üstü hatıralar dev ireceksin? Ba ın dolandı ında, aya ın yalpaladı ında sen hangi medeniyeti, hangi sanatı görüp de idealine yeniden sarılacaksın. Ne olur de De ki bilelim Bilelim ki sen bir ömür boyu Ezân-ı Muhammedî yi di ini duda ını yalayarak dinlemeden nasıl ya ayacaksın? Memleketin trenine, otobüsüne, çar ı esnafına, tatlı tatlı yol soran nuranî dedesine, incirine, pekmezine, kayısısına, helvasına, telâ lı ehirlerine, reyhan kokulu köylerine ve ille de bakı ı sonsuz airlerine hasretle bir ömür boyu nasıl dayanacaksın? Söyle ne olur, sen nasıl ayakta kalıyor ve nasıl ayakta kalacaksın? Ey yürüyü ü heyecan efendim ve ey yürüyü ü gurbet efendilerim te o yüzdendir ki hüznüm sana, hüznüm gurbetteki varlı ınızadır. Izdırabım efkârına, ızdırabım katlandı ına ve ızdırabım tatmadı ınadır. Bil ki u dem bir ana, bir karde efkatiyle örtünerek, bu ak am yiyemedi ine burkuluyor yüre im. Bir be erim i te, belli ki sevdanı anlayamıyorum ve ancak kendi de erlerimle gurbetine yanıyorum. Yanıyorum da bir sanatçı hissiyatı bürünerek bu ak am dinleyemedi in türkülere, dola amadı ın o ferah mahur semailere, kaçırdı ın kimi müstesna eserlere eriyor bu harap yüre im. Ama biliyorum benim efendim; biliyorum ki sen tâ ba- ından beri air tabiatlısın. Biliyorum ki sen tarihe, esteti e, türkülere, semailere, Süleymaniye deki hafızların yanık seslerine, adırvanların u ak makamından lâhûti ne esine, güvercinlerin saba makamından derinden derine inlemelerine ve ille de kelimelerin rengi esmer iirlere hepimizden çok ama çok sevdalısın. Ama yücelik bu ya, benim çelebi efendim! Sen zaten hepimizden bir fazla oldu un için sözsüzlü ün söz oldu u o airce makamlardasın. Sen zaten ço umuzdan öte ya adı ın için göklerle yerin bulu tu u mümince ufuklardasın. El-hak, iyilik senin hakkın, yücelik senin hakkın ve en çok da güzellikler senin hakkın. A, benim efkati âli efendim Zaman öyle kayıt dü sün. Yeryüzü öyle bellesin. Sen ki faziletin, onurun ve cesaretin sevdadan âbidesisin. Sen ki zamanın imtihanla, acıyla, yalnızlıkla yazılan her nâmesi, altından destanısın. Sen ki Atlantis in kayıp evlâtlarının a ıtlarından yazdıkları besteye dokunan sanatkârın o son mızrabısın. eref sensin Haysiyet sensin Fazilet sensin Edep sen Sen, co kunun ümitle aha kalkması Sen, a kın canlı bir destan diliyle yazılması Sen, arzın kararmı ufkuna ı ı ın, iyili in ve bilgeli in yeniden a arması hbaycol@sizinti.com.tr 477 dokuz

Hak kelâmının bir izdü ümü sayılan gönül dilini, ancak ona açık duranlar ve ondan yükselen nefesleri duyanlar anlar. T I M U S E itim Alanı mı, Körelmi Organ mı? * Evrimcilere bir tokat da, kalıntı veya körelmi organ dedikleri timüs bezinden * Yeni do anlarda, timüs bezinin vücuda nispetle büyük olmasının hikmeti... * T-lenfositlerin vazifeleri ve e itimlerinin aksaması durumunda insanı bekleyen tehlikeler... 478 on T imüs, iman tahtası denen gö üs kafesinin ön orta kemi inin (sternum) arkasında bulunan yassı ve loplu yapıda bir organdır. Embriyon döneminde, boyun kısmındaki üçüncü yutak kıvrımının alt çıkıntısından yaratılır. Yeni do anlarda, timüs bezi vücuda nispetle büyüktür (11-12g). ki-üç ya- ına kadar da büyümeye devam eder. Bebeklerin -ba ta çe itli mikroplar olmak üzere- dı ortamın tesirlerine kar ı vücut direnci zayıftır. Bu zafiyeti bilen Yaratıcı, bebeklerin korunma ihtiyacını timüs beziyle kar ılamı tır. Bulu ça ına kadar büyüyen timüsün (36-38 grama ula ır) rengi, kırmızımtırak gridir. Ya ilerledikçe beyazımsı, sarımtırak-gri bir renk alır. Hücrelerin meydana getirdi i birbiriyle birle en küçük lopçuklar, organın esas histolojik yapısını te kil eder. Evrimcilerin kalıntı veya körelmi organ nitelendirmesinden timüs de nasibini almı ve ileride kaybolacak i e yaramayan bir yapı olarak görülmü tür. Her eye evrimin dar penceresinden bakan, canlılardaki mükemmellik ve sanatlı yaratılı a gözünü kapatanlar; varlıktaki hikmetleri ö renme Dr. Arslan Mayda gibi bir anlayı içinde olsalardı, insanlık için daha faydalı olurlardı. Buna ra men, canlılardaki her uzvun bir hikmete binaen yaratıldı ını dü ünenlerin gayretleriyle organ ve dokuların yaratılı gâyeleri zaman içinde açı a çıkarılmaktadır. Nitekim 1984 baskılı bir anatomi kitabındaki timüs bezine dâir körelmi organ iftiralarının artık terk edilmeye ba landı ını; Timüs bezinin hormonu imdiye kadar tespit edilememi tir. Büyümeyi hızlandırdı ı, iltihaplanmaya kar ı mücadele gücünü artırdı ı, antitoksinlerin meydana gelmesinde rol oynadı ı kabul edilmektedir. ifadelerinden anlıyoruz. 1980 li yılların ba larında timüsün, endokrin (iç salgı bezi) bir organ oldu u dü ünülüyor, salgılarının da antikor yapımında rol aldı ı zannediliyordu. 2000 li yılların ba larında ise bu organın, kemik ili- inde yapılan T-lenfositleri mikroplarla sava abilecek duruma getirmeye vesile bir e itim organı oldu u anla ıldı. Fonksiyonu tam anla ılamamı bu tip organların incelenmesinde uygulanan temel bir metot; deney hayvanlarının ilgili organı çıkarılarak, meydana gelen eksikli in tespiti esasına dayanır. www.sizinti.com.tr

Bu organın da vazifesini aydınlatabilmek için, bazı hayvanların timüsü çıkarılmı veya herhangi bir sebeple timüsünü kaybetmi ki ilerdeki neticeler mü ahede edilerek bilgi sahibi olunmu tur. Timüs, memeli hayvanlarda erken ya ta çıkarılırsa, kemiklerde ra itizm hastalı ındakine benzer belirtiler görülmektedir. Timüs bezi çıkarılan hastalarda, kemik kırıklarının iyile mesi gecikmekte ve bu ki ilerin vücut a ırlı ı akranlarından daha dü ük olmaktadır. Eri kin hayvanların timüs bezi operasyonla alındı ında, vücut geli imi ile alâkalı herhangi bir bozuklu a rastlanmamaktadır. Timüsün tam olarak çıkarıldı ı durumlarda, humoral (sıvılarla ilgili) antikor sisteminde de belirli bir eksiklik görülürken, organın küçük bir parçası bırakılanlarda, lenfosit sayısı dü er ve T-lenfosit hücre yetmezli ine ba lı belirtiler görülür. Dola- ımdaki T-lenfosit hücreler do umda ya çok azdır yahut hiç yoktur. Di-George sendromu vakalarında, anne karnındaki çocu a timüs nakli ba arı ile uygulanmakta ve nakilden sonra T-lenfosit hücre mücadele gücünde düzelme olmakta ve immünite (ba ı ıklık sistemi) yeniden sa lanmaktadır. nsanda hücrelere ba lı ba ı ıklık ve humoral ba ı ıklık (sıvılara ba lı) olmak üzere iki tip ba ı ıklık sistemi vardır. Hücrelere ba lı ba ı ıklık; sitotoksik (hücre öldürücü) ve fagositik (hücre yiyici) mekanizmalarla Her yabancı moleküle kar ı özel bir silâh üretme gibi akılları durduracak kadar kompleks bir mekanizmanın kendi kendine geli mesi hiç mümkün müdür? Alîm-i Hakîm, kendine muhatap seçti i insanın sıhhatini korumak için, müdafaa sisteminin askerlerine mükemmel bir e itim ve donanım alanı olarak timüsü yaratmı tır. antijen ta ıyan yabancı hücrelerin yok edilmesidir. Humoral (sıvılara ba lı) ba ı ıklık ise, kan plâzmasında antikor adı verilen immunoglobulinlerle yapılan, organizmayı antijenlere kar ı koruma i lemidir. T-lenfositler hücrelere ba lı ba ı ıklıkla, B- lenfositler ise sıvılara ba lı (humoral) ba ı ıklıkla vazifelidirler. Do umdan itibaren ilk iki ayda karaci ere, daha sonra kemik ili ine ürettirilen B-lenfositlerin, üretti i antikorlar sıvı içinde bulunur ve bu yüzden humoral ba ı ıklıkta i görürler. T lenfositler ise bizzat aktif sava çı hücreler olarak vücut savunmasında vazife yaparlar. Vücuda giren her türlü yabancı maddeyi yok etmeye çalı an aktif lenfositlerin, zararlı hücreleri yemek veya öldürmek için çe itli e itimlerden geçirilmesi gerekir. Kemik ili inde üretilen genç lenfositler, mikrop öldürücü aktif T-lenfosit do urma yahut antikor sentezleme kabiliyetine henüz sahip de ildirler. Bu kabiliyetleri kazanabilmeleri için T-lenfositler timüste, B-lenfositler ise kemik ili inde bir sizinti@sizinti.com.tr 479 on bir

Timüste e itim alan lenfositlerin bir ba ka özelli i de, bulundu u vücudun kendi antijen ve proteinlerine kar ı mücadele yapmamasıdır. Bir güvenlik görevlisinin i yeri çalı anlarına zarar vermedi i gibi, e itimli T-lenfositler de vücudun kendi antijen ve proteinlerine zarar vermezler. E er T-lenfositler vücut hücrelerinin antijen ve proteinlerini de tanımayıp, onlara da yabancı gibi muamele etselerdi, sa lıklı bir insan birkaç gün içinde ölümle kar ı kar ıya kalırdı. müddet e itildikten sonra vücudu savunmak için lenfoid dokuya göçerler. Harp sahasında mikroplarla sava abilmek için timüse e itime gelen lenfositler, burada bölünerek milyonlarca farklı antijene cevap geli tirebilecek (tanıyıp tesirsiz hâle getirebilecek) ekilde çe- itlenirler. Milyonlarca antijene kar ı milyonlarca T-lenfosite, insan vücuduna girebilecek her türlü antijene (yabancı molekül) has, antikor ürettirilir. Gaybı bilmeyen ve uurdan mahrum olan lenfositler, dı arıdaki milyonlarca antijenin varlı ını ve onların her birine kar ı ayrı T-lensofit üretilmesi gerekti ini nasıl bilebilir ki? Her yabancı moleküle kar ı özel bir silâh üretme gibi akılları durduracak kadar kompleks bir mekanizmanın kendi kendine geli mesi hiç mümkün müdür? Alîm-i Hakîm, kendine muhatap seçti i insanın sıhhatini korumak için, müdafaa sisteminin askerlerine mükemmel bir e itim ve donanım alanı olarak timüsü yaratmı tır. Acemi birli inden usta birli ine gönderilen komando erleri gibi, timüste e itimini tamamlayanlar da aktif T-lenfosit unvanını kazanır ve harbe katılmak üzere lenfoid dokulara (kasıktaki lenf dü ümleri, koltuk altı, bademcikler, boyun vb.) da ılırlar. Timüste e itim alan lenfositlerin bir ba ka özelli i de, bulundu u vücudun kendi antijen ve proteinlerine kar ı mücadele yapmamasıdır. Bir güvenlik görevlisinin i yeri çalı anlarına zarar vermedi i gibi, e itimli T-lenfositler de vücudun kendi antijen ve proteinlerine zarar vermezler. E er T-lenfositler vücut hücrelerinin antijen ve proteinlerini de tanımayıp, onlara da yabancı gibi muamele etselerdi, sa lıklı bir insan birkaç gün içinde ölümle kar ı kar ıya kalırdı. Nitekim otoimmun hastalıkların bir kısmı, vücudun kendi askerlerinin saldırmasıyla ortaya çıkmaktadır. Böyle bir durumun önlenmesi adına vücutta harika bir sistem kurulmu tur: Kemik ili inde yapılan e itimsiz T-lenfositler, önce vücudun kendi antijenleri ile kar ıla ır ve vücudun öz antijenlerine kar ılık veren % 90 kadar lenfosit henüz e itim alanında ölür. Geri kalanlar timüs bezindeki e itimi ba armı olarak salıverilir. Lenfositler, vücudun kendi hücrelerinin antijenlerini tanıyıp onlara saldırmaz hâle gelince, dı arıdan girmi yabancı hücrelere (bakteri, mantar, virüs) ve içeride üremi kanserli hücrelere ait antijenlere kar ı güçlü bir ekilde mücadele verebilir. 480 on iki Timüs lobüler yapıda yaratılmı tır. Bu lobüllere bir korteks bir de medulla yerle tirilmi tir. Lenfositler korteks kısmında yo un hâlde bulunurken, medulla kısmında birbirinden uzak durmaktadırlar. Bu yüzden bu bölge daha açık renktedir. www.sizinti.com.tr

sizinti@sizinti.com.tr Böbrek, karaci er ve kalb gibi organların naklinde en büyük problemi T-lenfositler çıkarmaktadır. Çünkü onlar dı arıdan gelen her türlü yabancı antijene saldırmak üzere yeti tirilmi, güçlü askerlerdir. Alıcı ahsın T-lenfositleri, ba ka insanlardan alınan organları, yabancı antijen olarak gördükleri için, nakledilen organın dokusunu reddetmek için hemen faaliyete geçer. Timüs bezi çıkarılan bazı hayvanlara doku nakli yapıldı ında ise, yabancı dokuya kar- ı herhangi bir reddetme durumu görülmemi tir. Fakat bu durumda, vücut her türlü mikrobun istilâsına açık hâle gelmektedir. Dolayısıyla insanlarda yapılacak böyle bir uygulama, immün sistemin aktif ba ı ıklı ını iptal etmek demektir ki; bu, bir ülke ordusunun en önemli kuvvetlerini iptal etmek gibi bir eydir. Sınırları korunmayan bir ülkeye her türlü zararlının sızması gibi, immün sistemi zayıflatılmı vücuda da her türlü mikrop girebilir. Bugün tıbbın önemli meselelerinden biri de, immün sistemin hastalıklarla mücadelede en verimli nasıl kullanılaca ı hususudur. Evrimcilerin körelmi dedikleri timüsün ne kadar mühim vazifeleri oldu unu, ancak insana ve tabiat kitabına hikmet nazarıyla bakanlar anlayabilecektir. amayda@sizinti.com.tr Bir Medeniyet Öngörüsü Ufuk Kitap Yayınları, Dünya Aydınları Gözüyle Fethullah Gülen Serisi ne me hur Rus hukukçu Dr. Leonid Sykiainen in yazdı ı Bir Medeniyet Öngörüsü isimli kitapla bir üçüncü eseri ekledi. Dr. Sykiainen in slâm hukuku, mukayeseli hukuk, devlet ve hukuk teorisi ve tarihi, slâmî finans, insan hakları, Rusya ve dünyada slâm gibi konularda 160 tan fazla makale, kitap ve tebli i vardır. Ben bir Müslüman de ilim. slâm hukukunu bir hukukçu olarak inceliyorum. slâm hukuku, eskide kalmı veya sadece günümüzü yansıtan bir hukuk sistemi olmaktan ziyade ça da, müstakil ve geli en modern bir hukuk sistemidir. Bugün Müslümanlar kendilerine ait zengin ve o kadar da paha biçilmez slâmî kültürel de erleri dünyaya anlatma ve gösterme adına fazla bir ey yapmıyorlar. diyen Dr. Leonid Sykiainen in bundan istisna tuttu u tek ahsiyet Fethullah Gülen Hocaefendi dir. Dr. Sykiainen, Hocaefendi nin, fikir ve dü üncelerini inceledikten sonra u neticeye varmaktadır: Fethullah Gülen, fikirleriyle, slâm dü üncesine muazzam katkıda bulunan bir dü ünür oldu unu ispatlamaktadır. Geleneksel slâm dü üncesinin iktidar ve politikanın üç ana esasını belirledi i bilinmektedir: ûrâ, e itlik ve adâlet. Gülen, bunlara ho görü, diyalog, müspet hareket, e itim, ortak dü manlar ve problemlere kar ı i birli ini de eklemektedir. Bu esaslar önem bakımından önceki üç esastan daha a a ı de ildir. Zîrâ bunlar hem dünyamızın özgün özelliklerini hem de slâm ın di er kültür ve dinlerle alâkasını yansıtması bakımından önemlidir. Gülen in fikirlerinin temel prensibi; slâm ın geleneksel kaynaklardan süzülen entelektüel ve mânevî aydınlanmadır. Dr. Sykiainen, Hocaefendi nin terör konusundaki dü ünceleri için unları söylüyor: Özetlemek gerekirse; Fethullah Gülen u hususun altını çizmektedir: slâm terörün hiçbir çe idine cevaz vermez. Terörizm hiçbir slâmî hedefe ula mak için kullanılamaz. Hiçbir terörist, Müslüman olamaz ve hiçbir hakiki Müslüman da terörist olamaz. slâm barı ister ve Kur ân; bütün hakiki Müslümanların barı ın sembolü olmasını ve temel insan haklarının korunmasını desteklemesini ister. E er herhangi bir Müslüman terör ve anar iye karı ıyor veya terör ve anar iyle alâkalı ise, bunun sebebi slâm ı do ru anlamaması ve ülkesindeki mevcut artların onun do ru bir anlayı kazanmasına izin vermemesidir. Gülen bu durumun e itimle önlenebilece i kanaatindedir: Bunun bir çaresi vardır. Bu çare hakikati do rudan ö retmektir. Hocaefendi nin demokrasi ile alâkalı dü ünceleri için Dr. Sykiainen: Bu hususu de erlendirirken Gülen, demokrasinin kusurlarına ra men, günümüzde dünyadaki tek uygulanabilir siyasî sistem oldu unu ve ferdî haklara, hürriyetlere saygı gösterilen ve korunan, herkese e it fırsatın rüya olmaktan çıktı ı bir toplum in â etmek için, demokratik kurumları modernize etmeye ve peki tirmeye çalı mak gerekti ini savunmaktadır. diyor. ûrâ mevzuunda da Dr. Sykiainen unları söylüyor: Fethullah Gülen, ûrânın esaslarını inceledikten sonra nihâî sonucu öyle ilân etmektedir: ûrâya dâir âyetler ve hadîsler son derece esnektir ve her ça ın ihtiyaçlarına kar ılık verir. Bu emirler ça ları a an bir geni li e sahip oldukları için dünya ne kadar de i irse de i sin, devir ne kadar ba kala ırsa ba kala sın, hattâ insanlar uzaya kentler kursalar bile, yeni ilâveler yapılmaksızın geçerlili ini sürdüreceklerdir. Aslında slâm ın di er bütün emirleri ve prensipleri aynı esnekli e ve evrenselli e sahiptir. Her zaman tazeli ini, güncelli ini ve geçerlili ini korumu tur ve geçecek zamana ra men gelecekte de korumaya devam edecektir. Rus bilim adamı Dr. Leonid Sykiainen in, bu kitabında gerçekten Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında güzel bir ara tırma yaptı ını ve pek çok ki inin gözünden kaçabilecek detayları yakalayarak ilmî tespitlerde bulundu unu görüyoruz. 481 on üç

O Selami Gün damın daimî misafirlerini takdim edeyim sizlere: Saatim: Tik-takları hep aleyhime i liyor. Onu durdurmak mümkün de il. yili i ve kötülü ü, hüznü ve sevinci o i aret ediyor. Hüzün sanki onun tik-takıyla veda ederek sevince kucak açıyor; sevinç ve mutluluk kendini kıskandırmak için yerini hüzne terk ediyor. O yalnızca bir saat de il, ba- ımı seccademe teslim etti im anlarda bir arkada. Karanlı ın, sessizli in ve duanın derinli i onun ritminde daha efsunlu oluyor. Onunla fânîli in mutlak hakikatini anlıyorum, onunla Bâkî Olan a hareket ediyor varlık. Lâmbam: Benim aydınlı ım. Harareti son haddine varsa da, geceleri beni hiç yalnız bırakmıyor. Dualarıma i tirak ediyor, yazılarımı benimle okuyor. Kutsal Kitab ın nurunu o akıtıyor gözlerime. Onun altında e iliyorum rükûa, aydınlı ıyla Âlemlerin Rabbi ne dönüyorum yüzümü. Sabırla bekliyor gece yarılarına kadar. Sonunda ikimizin de gözleri dayanmıyor, gecenin ve hayatın yorgunlu una. kimiz de aynı mekânı payla ıyor ve aynı atmosferde ya ıyor olmanın mânevî hazzıyla uykuya dalıyoruz. Mushaf ım: Yüce Nebi nin (sas) emaneti, varlı- ımızın gâyesi, dinimin kayna ı. Gözya larım onun gurbetine akıyor. Ona bîgâne kalan nesillerimiz, ondan uzakla tırıldı. Ama Müjdeler olsun gariplere! buyru unu kendimiz için biliyoruz. Söz veriyorum bir kere daha kendi kendime: Gözümün nuru, varlı ımın gâyesi Kitabullah ım! Sen i anlamaya çalı- aca ım. Sen in garipli in bizim garipli imiz; tozlu raflardan alıp Sen i kalblerdeki sisi da ıtmak için bulunman gereken yere koyaca ız. Osman Gazi saygısı ve muhabbetiyle seni gönlümüze ba layıp, arzda yapaca ımızı yaptıktan sonra mefkûremiz u runa göklere ta ıyaca ız ve Süreyya yıldızına asaca ız. 1 Rehberimiz hep Sen olacaksın. Meclislerimizde Sen konu ulacaksın; evlerimizi, yuvalarımızı Sen enlendireceksin. Saygım, hürmetim ve muhabbetim Sana Seccadem: Zaman zaman toplanır; ama ço unlukla yüzünü kıbleye dönmü öyle saatlerce kalmak ister, Yüce Yaratıcı nın huzurunda. Dizlerim onda bükülür, ayaklarım onda ba ımla bulu ur. Onda e ilirim Rabb ime saygıyla, vecd içinde. Onda açar kalbimin çiçekleri ve onda ya lanır göz pınarlarım. Bahçelerim, ba larım onda ye illenir. Kalb atı larım onun huzurunda de i ir. Bîçare ve günahkâr oldu- 482 on dört

umu; dua dua, kucak kucak af dilemem gerekti- ini ve milyon kere, milyar kere muhtaç ve çaresiz oldu umu onunla hasbıhâlimde anlarım. Ellerim onunla bulu up, merhaba dedi inde bu sevimli tatlı muhabbeti hiçbir eye de i mem. Çünkü ruhum onun secdesiyle do mu, onun rükûuyla serpilmi ve onun kıyamıyla gençli ini ya amı. Kâbe onunla canlansın isterim bir hayal gibi kar ımda. Seccadem, alnımı öpen anamın duda ı Seccadem, belimi büken dertler orta ı. O benim özetim. Samimiyetim. Sabrım ve duam. Ve yıllarım: Vakit vakit, gün gün, ay ay; kuma larda, patiskalarda eskiyen solan; yalnız her lâhza yeniden do an, aydınlanan, ı ıyan dünyam. te bu çalı ma masam. Bu Kitabullah ım, bu cev enim, bu dua kitabım, bunlar kırmızı ciltli kitaplarım Bir daha bir daha okunmayı bekliyorlar. Önümde boy boy kalemlerim. Onlar da benimle a layıp benimle co uyorlar. Kalbim oluyorlar, hüznüm, kederim, sevincim, dilim duda ım Dergim ve gazetem: Masamın daimî misafirleri Hani anlatılır ya. Her sabah bir delikanlı götürür onu ihtiyar bir amcaya. Amca, güler yüzle kar ılar daima delikanlıyı. Ruhu daima taze kalmı bu yetmi lik adam gülümser, elinde gazeteyle her geli inde delikanlı. Ona gazeteyi uzatınca genç, fırından çıkmı taze bir sabah ekme i gibi burnuna yakla tırır, koklar ve öptükten sonra ba ına götürürmü. Nimettir bu yavrum, nimettir bu benim için. Kıymetini bilin bunun! dermi. te benim için de ekmek gibi, su gibi bir nimettir gazetem. Yıllarca dergimle beslenmi ruhum, zihnim ve kalbim; onunla tanımı ım kendi dünyamı. Çünkü onunla ö renmi iz sevgiyi, mefkûremizi; insanımıza ve imanımıza hizmeti. Ya amak için ya amak de il; ya atmak için ya amak gerekti ini, çalmadan çırpmadan, fedakârlıkla vatanın sevilece ini; her eye ve herkese ra men do ru kalınıp, do ru yazılıp çizilebilece ini ondan ö renmi iz. Onun okulunda okuduk, onun okulunda büyüdük. Bilimlere nasıl bakılaca ını ve onların bizi Allah a ula tıran yollar oldu unu dergilerimizden ö rendik. Kimseye kin beslemedik, kimsenin gönlünü kırmak ve kimseyi incitmek istemedik. Herkesi sevmeye çalı tık, samimi, içten... Ve sonra emeklerimizin bo a gitmedi ini gördük. Bir neslin yeniden dirili ini, insanlık ve dünyanın yeniden nevbahara yürüyü ünü Ve her eyi O na verdik ve her eyi O ndan bildik. Biz yapmadık, biz yapamadık. Biz bu kadardık ancak. Her ey O ndandır, her ey O nadır. dedik. ki büklüm, gözlerimiz ya lı, ba ımız önümüzde, sustuk ve e ildik. te bu da takvimim. Bo ânı, bo zamanı yoktur onun. Dolu dolu ya amak ister hayatı. Hiçbir günü birbirine benzemez. Sabrı yirmi dört saattir; sonra de i ir ve de i irken ömrün kısaldı ını, gözlerin hantalla tı ını, yüzün yava yava kırı tı ını, saçların beyazla tı ını hatırlatır. te pencerem: Dünyamın dünyaya açılan gözü. Rüzgâr onunla yalar geçer effaf camı ve Bâkî çemende hayli perî ân imi varak/benzer ki bir ikâyeti var rûzgârdan beyti takılır dudaklarıma. Bizim de ikâyetimiz olur rüzgârdan. Belli ki yeti tirememi- izdir bir eyleri, belli ki bir günü yirmi dört saate bölmek biraz hatalıdır. Az gelir bize yirmi dört saatler, otuzlar. Daha çalınacak çok kapılar vardı, daha fethedilecek çok kalbler vardı, daha görülecek nice güzel yüzler vardı. Ama hep yirmi dört saatlere sıkı tı, zamanın dört duvarına mahkûm dü tü. Yazık ettik kendimize ve yazık ettik beklettiklerimize Her günü penceremin aydınlı ında kar ıladım. Onun müjdesiyle ku lar arkı seremonisine ba ladı. Hüznüm, kederim onunla iirle ti ruhumda ve: Pencerelerde do du hayatımızın günleri/ve camlardan silindi türlü insan yüzleri eklinde döküldü dudaklarımdan. Anladım bu do up batı ların asıl sebebini. Sonrasıysa öyle oldu: Bin bir nara yükseldi fırladı çehrelerden, A kın ate i yandı savruldu sinelerden, Nice suret ah çekti, inledi perdelerde, Nice gözya ı yundu süzüldü pencerelerde. Bu kanepem, bu yastı ım. Bu da halım.. üzerinde heyecanla gezip durdu um. Bu dolabım, bunlar kitaplarım. te, bu oda ve bu e yalar benim dünyam. Hepsi O nun lûtfu ve ben de bütün bunlarla O na varmak istedim. Aslında tarifinde muvaffak olamadı ım bu küçük dünya, idealini kurdu umuz muhabbet fedailerinin, gelece in altın neslinin hayat tarzından ilhamla çizilmi bir dünya. Bu ideal dünya bir ütopya de il aslında. Her gün ya anan, her gün yepyeni ruhanî lezzetlerle evlerimize, odalarımıza, sinelerimize, dolup dolup bo alan küçük dünyalardır, küçük dünyalarımızdır. Hâdiseler, bu mânevî atmosferin çizgilerini hiç soldurmadı, bundan sonra da solduramayacak in âallah. Bu dünya bizim dünyamız. Dünyalar içinde mütevazı ve küçük Daima ba ı e ik. Ama hak için, insanlık için, daima dik; daima dimdik te küçük odam! Dipnot 1. F. Gülen, Ümit Burcu, stanbul, 2005. sgun@sizinti.com.tr 483 on be

Mü minler bazen iyi amellerin yanında sıkıntı, problem ve imtihanlarla da tasaffi ederek insanî ufka ula ırlar. * Hayvanların çe itli hususiyetlerinden ne kadar faydalanıyoruz? * Hastalıkların te hisinde rol alan arılar... * çme sularına yapılan kimyevî saldırıların tespitinde kullanılan balıklar... * Kara mayınlarının yerini tespit eden fareler... 484 on altı Dr. Mehmet Camalan oku tespit ve analizinin birçok sahada insanlı a faydaları ara tırılmaktadır. Emniyet maksadıyla yapılan K aramalarda patlayıcıların, silâhların, uyu turucu maddelerin yakalanması ve adlî soru turmalarda cesetlerin bulunmasından sonra; gıdalardaki zararlı maddelerin, olgun olmayan meyve veya sahte yiyecek-içeceklerin tespiti ile gıda kalitesinin garanti altına alınmasında, kanser ve tüberküloz gibi hastalıkların te hisinde koku dedektörleri ve analizinin yeni ufuklar açaca ı görülmektedir. Ara tırmacılar elektronik burun geli tirebilme maksadıyla yo un çalı malara giri mi lerdir. Ancak sahip oldu- umuz teknoloji ile insan burnunun koku alma istidadına yakla manın bile oldukça zor oldu u görülmü tür. 1 nsandan çok daha iyi koku alma istidadı bah edilmi bazı hayvanların (köpek vs.) seviyesine gelmek ise, u an ula ılmaz bir zirve olarak görünmektedir. Hayvanlar âlemi incelendi inde balık, tilki, kurt, köpek, keçi, koyun, kedi, böcek, karınca, yılan, kunduz, kelebek, geyik, kurba a, arı ve beyaz ayı gibi hayvanlara verilen koku alma duyusu, insanınkinden kat kat üstündür. Bazı hayvanlar, insanlardan bir milyon kat daha iyi koku alma kabiliyetiyle teçhiz edilmi tir. 2 Bu durumda sahip oldu umuz teknolojik imkânlarla istedi imiz seviyede koku alma istidadına sahip cihazları nasıl yapabiliriz? Bediüzzaman Hazretleri, peygamber mucizelerinin, insanların maddî geli melerine birer ilham kayna ı oldu unu ifade ederek, bu hususta yeni kapılar açmakta ve ara tırmacıları o yönde çalı maya te vik etmektedir. 3,4 Koku izi sürmede altın standart: köpekler Amsterdam Hastanesi ndeki ( ngiltere) bir ara tırma grubu, mesane kanserinin idrarda olu turdu u kokunun köpekler ile tespiti üzerine çalı maktadır. Av köpekleri, Avrupa da 18. yüzyılda suçluları yakalamak maksadıyla kullanılmaya ba lanmı tır. Köpeklerin burunları koku alma hususunda bizimkilere nazaran 50 kat daha hassas yaratılmı tır. Bu yüzden köpekler koku almada hâlâ altın standart olarak kabul edilmektedir. Patlayıcıların, silâhların, uyu turucu maddelerin ve cesetlerin bulunmasında köpek kullanımı gittikçe artmaktadır. (New Scientist, 22 April 2006) www.sizinti.com.tr

sizinti@sizinti.com.tr Hz. Dâvud ve Hz. Süleyman a (as) Bize ku ların dilleri ö retildi. (Neml, 16.) ve Ku lar da onun etrafında toplanırdı. (Sâd, 19.) âyetlerinden ö rendi imize göreku larla ileti im kurma mu cizesi verilmi tir. Hz. Dâvud ve Hz. Süleyman (as), ku ların dilini konu arak onları hizmetinde kullanmı tır. Aynı ekilde birçok ku ve hayvanın dili bugün insanlar tarafından bilinse, onların evcil hayvanlar gibi mühim i lerde istihdamları mümkün olabilecektir. Bu bilgilerden, koku alma cihazlarının geli tirilmesinde insanın hizmetine sunulmu hayvanlardan istifadenin mümkün olabilece i anla ılmaktadır. Hayvanların çok hassas koku alma kabiliyetlerini insanlı ın hizmetinde kullanmayı hedefleyen bilim adamları, son yıllarda bilhassa yaban ve bal arıları üzerindeki çalı malarını hızlandırmı lardır. Enfeksiyon analizi yapan fareler Patlayıcıların tespiti için e itilen dev keseli fareler (Cricetomys gambianus), Mozambik te kara mayınlarının temizlenmesinde kullanılmaktadır. 40 santimetre uzunlu undaki fareler, tüberküloz te hisini ucuz ve hızlı olarak yapabilir mi diye denenmi tir. Yapılan testler neticesinde farelerin tükürük numunelerindeki enfeksiyonu bulabildikleri ve 30 dakikada 150 numuneyi (8 saatlik mesai boyunca bu rakam 2.400 eder) analiz edebildikleri görülmü tür. Bir teknisyen modern cihazlar ile günde 20 adet numuneyi analiz edebildi ine göre, fareler 120 kat daha hızlı netice vermektedir. (New Scientist, 22 April 2006) Koku avcısı yaban arıları Böceklerin antenleri mikroskobik koku alıcılarıyla (sensörler) kaplanarak, en hafif kokuları dahi alma istidadı ile donatılmı tır. Bazı böceklerin kokuları oldukça hızlı tanıdı ını tespit eden, Georgia Üniversitesi Biyoloji Mühendisli i nden Glen Rains ve Sam Utley ile ABD Tarım Bakanlı ı Tarım Ara tırma Bölümü nden Böcekbilimci Joe Lewis, birkaç siyah yaban arısının (Microplitis croceipes) sensör olarak kullanıldı ı ta ınabilir bir koku dedektörü yapmı lardır. Lewis, yaban arılarını tarlalardaki tahıl ve tütün kurtçuklarının tespitinde kullanırken, onların uçucu kimyevî maddelere kar ı oldukça hassas olduklarını ke fetmi tir. 10-12 mm uzunlu undaki siyah yaban arısı oldukça narindir. Balözü ile beslenen yaban arıları, havada uçu an birkaç tane koku molekülünden hareketle nektarlı çiçe in yerini tam olarak tespit edebilmektedir. Di i arılar, yumurtalarına ev sahipli i yapacak tırtılları, onların çiçekleri çi nerken çıkardı ı kokunun izini takip ederek bulabilmektedir. 5 Acaba yaban arılarının bu kabiliyetlerinden faydalanılarak patlayıcı ve uyu turucu maddelerin yerleri tespit edilebilir mi? ABD Savunmaya Yönelik Ara tırma-geli tirme Projeleri Ajansı nın (DARPA) destekledi i bir çalı mada, ya anılan vasatta daha önce hiç duyulmayan ve canlılarda olmayan sentetik kokuların bile arılara kolayca ö retilebilece i görülmü tür. Arılar, kısa aralıklarla üç defa birer damla ekerli su verilerek istenen kokuya mârûz bırakıldıkları 10 saniyelik süre sonunda, kokuyu hafızalarına almaktadırlar. 6 Ara tırmacı Glen Rains, arıların koklatılan bütün kokuları ö rendi ini belirtmektedir. Öyle ki arılar, TNT patlayıcısının havaya yaydı ı sadece bir molekülü bile tespit edebilmektedir. 7 Arılar, köpeklere benzer ekilde birçok kokuyu oldukça hassas ekilde sezmektedir. Ara tırmalar arıların, elektronik burundan yüzlerce defa daha hassas oldu unu ortaya koymu tur. Bu ara tırmalardan sonra, yaban arılarının koku alma kabiliyetlerinden nasıl faydalanılabilece i sorusuna cevap aranmaya ba lanmı tır. Arıları havaalanlarında -köpeklerde oldu u gibi- tasma takarak dola tırmak mümkün de ildir. Bu yüzden arıların belirli bir hacim içinde tutularak i lerine yo unla maları sa lanmaktadır. Bir sonraki adım, arılarla ileti imin nasıl kurulaca ıdır. Polis köpekleri altı ay e itime tâbi tutulurken, yanlarında bakıcıları sürekli bulunmaktadır. Böylece bakıcı ile köpek ileti im içinde olabilmektedir. Köpek, bakıcısının komutlarına uymakta ve çömelerek, hırlayarak veya burnu ile i aret ederek buldu u kokuyu haber vermektedir. Arıları e itmek köpeklere nazaran daha hızlıdır; ancak arıların kokuyu tespit ettikleri nasıl anla ılacaktır? Bu sorunun cevabı, 485 on yedi

böcek davranı ı ile teknolojinin birle- iminde gizlidir. Aç arı, kokusunu aldı- ı yiyece i aramaya ba lamaktadır; kokunun kayna ını buldu unda ise, geriye do ru kıvrılarak antenlerini a a ıya çme sularına yapılabilecek kimyevî saldırılara kar ı balıkların istihdamı indirmektedir. E itimli yaban arıları, koku ile yiyecek arasında kurdu u ba lantıdan dolayı yiyecek arama davranı ı göstermektedir. Yaban arılarının hafızalarına kazınan yiyecek-koku münasebeti sebebiyle sergiledikleri hareketler kullanılarak, ta ınabilir basit bir cihaz geli tirilmi tir. 5 Cihazda, saydam oda içinde bulunan be yaban arısına bir ucunda vantilatör bulunan boru ile sürekli hava üflenmektedir. Kamera ile arıların hareketinin kaydedilmesi için odacık özel olarak aydınlatılmakta ve kameradan alınan görüntüler bilgisayara gönderilmektedir. Yaban arıları te his edemedikleri bir koku kar ısında odacık içinde da ınık hâlde dola- ırken, tanıdıkları bir koku oldu unda ise, odacı ın ortasında toplanarak beraberce deli in etrafında dönmektedir. Arılar 25 saniye içinde kokuyu tanıdıklarının sinyalini vermektedir. Cihazda istihdam edilen yaban arısı sayısı be tir. Be ten daha az arı oldu unda kamera evet veya hayır cevabını birbirinden ayırt edememekte; arı sayısı be ten fazla oldu unda ise, ilâve bir imkân sa lamamaktadır. 8 Mavi solungaçlı güne balı ı (Lepomis macrochirus) ABD ordusunun ara tırmacıları tarafından içme sularına yapılabilecek kimyevî saldırıların tespiti gâyesiyle askere alınmı tır(!) Balık sudaki toksinlere; hızlı, derin nefes alıp vererek, daha sık öksürerek ve karakteristik hareketler yaparak tepki vermektedir. Bu hareketlerin üretti i elektrik sinyalleri elektrodlar ile toplanarak bilgisayara aktarılmaktadır. Stresli hareketler yapan balık sayısı belirli e ik de eri geçince bilgisayar sesli alarm vermektedir. Bu sistem New York ehir suyu içme deposunda kullanılmaktadır. (New Scientist, 22 April 2006) kabiliyeti bah edilmi tir. Yuvaya dönen bal arıları, en iyi yiyece in yönünü me hur sallanma ve dönme hareketleri ile göstermektedir; ayrıca izi sürülecek kokuyu, topladıkları nektar ve poleni di er arılara koklatarak tanıtmaktadır. Dört haftalık hayatları boyunca arılar çok fazla sayıda kokuyu tanımakta ve hatırlayabilmektedir. 5 Yaban arılarının e itiminde oldu u gibi, ö renilecek kokuya mârûz bırakılırken, bal arılarına da bir damla ekerli su verilmektedir. Altı saniye içinde dört kere, kısa aralarla kokuya mârûz bırakılarak, hedef koku ile yiyecek arasında ba lantı kurmaları sa lanan bal arıları da en az köpekler kadar hassas bir ekilde, trilyonlarca parçadan olu an bir kütlenin bir kaç molekülünün kokusunu alabilmektedir. Bu da, bir yüzme havuzunun içindeki bir adet tuz kristalinden, havuzun tanınması gibidir. 5 Ayakkabı kutusu büyüklü ündeki üçüncü prototip cihaz ise, her biri kendi yuvasında duran üç arının bulundu u, takılıp sökülebilen gözlerden ibarettir. Arı yiyecek beklemeye ba ladı ı zaman otomatik olarak dilini dı arı çıkarmaktadır. Ba larına hava üflenen arıların davranı ları kamera ile kaydedilerek bilgisayara gönderilmektedir. E er arılar dillerini dı- arı çıkartırsa, bilgisayar yazılımı, neticenin müspet oldu una karar verir, aksi durumda netice menfîdir. Bu davranı çok barizdir. Arıların dilleri yeteri kadar 486 on sekiz Koku uzmanı bal arıları Hertfortshire deki Inscentinel firması ( ngiltere), sensör olarak bal arılarının kullanıldı ı bir koku dedektörü üretmi tir. Arabalardaki patlayıcıları ba arılı bir ekilde bulan bu cihaz ngiltere de bir kargo havaalanında denenmektedir. Bu cihazlarda, bal arılarının kullanılması onlara ekstra avantajlar kazandırmı tır. Bal arılarına, polenleri ve nektarlı çiçekleri bulmada koku ile birlikte görüntüyü de kullanma www.sizinti.com.tr

uzun oldu u için karar safhasında hata nispeti sıfıra dü mektedir. 5 Arıların istihdam edildi i cihazlar ile koku tespitinin yanında gıdaların kalite kontrolü de yapılabilmektedir. Meselâ, bu cihazlarla süpermarketlere gönderilmeden önce çileklerin olgun olup olmadı- ı kontrol edilebilmektedir. Böcekleri hastalık te hisinde kullanma çalı maları ise, henüz ba langıç safhasındadır. Bazı sindirim yolu hastalıkları ve kanser çe itlerinde, karaci- er yetmezli i ve tüberküloz gibi vakalarda hastalı ın açık belirtilerinden çok daha önce nefes, idrar ve tükürükte mühim kokular olu maktadır. 9 Bu kokular, hastalı ın erken dönemde te his ve tedavisine imkân sa ladı ı için ehemmiyetlidir. Tamamlanan ara tırma ve uygulamalar, çe itli hayvanların istihdamı ve teknoloji deste iyle küçük ve hassas koku dedektörlerinin yapılabilece ini göstermektedir. Bu hususlarda ba arılı çalı malar yapılabilmesi için, ilim adamlarının kâinat kitabının sırlı sayfalarına daha çok dikkat etmeleri gerekmektedir. mcamalan@sizinti.com.tr sizinti@sizinti.com.tr Dipnotlar 1. Bekir Karlık Elektronik Burun, Sızıntı, Temmuz, 2006. 2. brahim Ak, Hayvanlar Aleminde Koku, Sızıntı, 18. cilt, Haziran 1996. 3. Abdullah Aymaz, Sı ırcıklar Çekirgelere Kar ı, Zaman, 17 Temmuz 2006. 4. Bediüzzaman, 20. Söz, 2. Makam. 5. Stephaine Pain, Sting Operation New Scientist, 22 April 2006. 6. Chemical Senses, vol 28, p 545. 7. Journal of Forensic Sciences, vol 50, p 1187. 8. Biotechnology Progress, vol 22, p 2. 9. New Scientist, 8 April 2006, p 27. 487 on dokuz

488 yirmi P Recep ükrü Güngör anait Istrati nin romanlarını okuyanlar göç kelimesinin ne denli dokunaklı, yaralı, hikâyeli olu unu bilirler. Akdeniz romanında, yolculu u Mısır a kadar uzanan bir kızın ve onun pe inden giden bir babanın lirik hikâyesi anlatılır. Baragan ın Devedikenleri nde ise Romanya nın iç sava ı dillendirilir. Bir devletin iç sava a sürükleni iyle devedikenlerinin ehri kaplayı ı arasında güçlü ba lar kurulur. Bir baba ile bir o ulun yürek paralayan hikâyesi anlatılır. Osmanlı nın Yetimi Bosna isimli kitap, Istrati nin anlattı ı acılara benzer acıları hikâye ediyor; annelerinden ayrılmak istemeyen, ama bir dava u runa buna razı olan (bunu isteyerek, severek yapan) bir neslin hikâyesini anlatıyor. Bosna nın da içinde bulundu u birle ik devletler toplulu u da ılmaya ba layınca bu topluluk içindeki milletler, ba ımsızlıklarını ilân etmeye ba lamı lardır. Bosna halkı da Müslüman, Hristiyan ayrımı gözetmeden ba ımsızlık için parmak kaldırmı ve sonunda da Sırplarla kar ı kar ıya kalmı tır. 1992 de ba layan sava 1995 sonuna kadar sürmü, ancak Birle mi Milletler in müdahalesiyle bitmi tir. Bosna halkı o sava yıllarında neredeyse tek ba ınadır. Dört bir taraftan çevrilmi, Sırp ablukasına alınmı, bomba ya muruna tutulmu, ölümlerden ölüm be enmek zorunda bırakılmı tır. Tam bu artlar altında, dört yeni mezun e itim gönüllüsü, insanlı a hizmet dü üncesiyle Bosna ya gidecek ve orada okul açacaklardır. Istrati nin ayrılık hikâyelerindekine benzer bir hâdise burada ba lıyor. Istrati nin yoksul kahramanları, çocuklarından ayrılırken acılarını bir kaya parçası gibi yüreklerine basarlar. Bu e itim gönüllülerinin de anneleri, babaları, karde leri, e leri aynı kaderi ya arlar. Hele biri var ki, okumaya yürek dayanmaz. Babası öleli henüz üç ay olmu tur. Annesi o lunun yolunu gözlemektedir. Çünkü delikanlının bütün karde leri okula gitmektedir. Yani eve ekmek getirecek tek ki i kendisidir. Bütün bu olumsuz artlarda ona Bosna yolu görünür. Gözünü kırpmadan gidece ini söylerken annesini nasıl ikna edece ini dü ünür. Birkaç gün sonra annesini arar, yolculu unu haber verir ve izin ister. Annesi: Hiç üzülme evlâdım, ben senin gidece ini zaten biliyordum. der. Birçok Orta Asya ülkesine gidenden dinledi im eylere burada da rastladım. Saraybosna da bir ihtiyar, okula gelir bir gün. Ben sizi belkiyordum, gelece inizi biliyordum, der. Ana- www.sizinti.com.tr