Zulm ile Âbâd Olanın Ahiri Berbâd Olur insan Bir Günlüğüne Gazze li Olmalı!



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK

Hüseyin Yıldırım Danıştay şemasına Aslı gibidir' imzası atmıştı.

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi

İstanbul 13. Müebbet çıktı

Bush, Suudi Kralıyla petrol fiyatı konuştu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bayram namazı sonrası açıklama yaptı

Cumhuriyet Halk Partisi

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ -6-

FETÖ elebaşının ByLock'taki 'yeğen' grubu

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

ACR Group. NEDEN? neden?

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları,

Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı.

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA. : Şüpheli hakkında suç duyurusu dilekçemizin sunumudur.

TÜRKİYE GÜNDEM ARAŞTIRMASI

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

Başbakan Yıldırım, 25. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı sonrası basın çadırını ziyaret etti

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

Beyaz Saray'daki Trump-Erdoğan Zirvesinden Ne Çıktı?

Siyonist rejim emrivakilerle fiili durum oluşturarak, dünyayı bu yeni duruma alıştırmak istiyor

AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat ın düzenlediği basın toplantısının tam metni:

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

özlü bir medya kazası işledi. Yıldırı m

Günlük Ulusal Gazete. yapılar da elbette bu işi bitirmemek için kendilerince bir şey yapacaklardır'' diye konuştu.

Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu

AĞUSTOS 2015 GÜNDEM ARAŞTIRMASI NA DAİR

"Down Şefler Türkiye Projesi"

Meclis'te sık sık. Babası yoksa

Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı

frekans araştırma

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü.

Kuzey Irak'a harekat

DİNÇEROĞLU AVUKATLIK BÜROSU A V U K A T HÜSEYİN ENİS DİNÇEROĞLU & ESRA AKKOÇ YAREN AHMET ŞEREF UYANIK & ELİFCAN TEKELİ STJ. AV.

Aile içi şiddeti ihbar edin ve mahkemede yardımcı olun

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Bağdat Cad. No:108/B D:26 Fenerbahçe Kadıköy İSTANBUL. : Bilirkişi 2. Ek Rapor ve Ayrık 2. Ek Rapora Karşı Beyanlarımızdan İbarettir.

EKONOMİ SAĞLIK TERÖR DIŞ POLİTİKA ANAYASA

Devrim Öncesinde Yemen

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI

Ben bir yazarım demek, kullanacağım kelimeleri ben seçerim demektir.

Aile Bülteni. ANKA Çocuk Destek Programı nın Tanıtımı Yapıldı. aile.gov.tr

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

BAŞBAKAN ERDOĞAN İRAN DA BAŞBAKAN ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI AHMEDİNEJAD, DİNİ LİDER HAMANE

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Başbakan Yıldırım, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

DURAP 20 OCAK - 04 ŞUBAT

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

07 Mayıs 2015 BASINA VE KAMUOYUNA. Mayıs İsrail İnsan Hakları İhlalleri Raporu na İlişkin Basın Bildirisi. Değerli Basın Mensupları,

Şimdi 'ama' diyeceğim

İhvanı Müslimin'in kısa tarihi

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

LOGO. Özel Dedektiflik Eğitimi Kocaeli Üniversitesi Hereke Ö.İ.U. MYO İsmail Yetimoğlu w w w. d e d e k t i f. o r g. t r

Hackerlar ortaya çıkardı: Birleşik Arap Emirlikleri İsrail yanlısı kurumları fonluyor!

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi

Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi tarafından düzenlenen Filistin Ulusal Projesi Görüşler ve Perspektifler Sempozyumu Filistin in çeşitli kesimlerinden

Cumhuriyet Halk Partisi

Burada öteki AKP yöneticelirenden değil, bizlerden söz ediyorum.

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DEKİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE STK LARIN DURUMUNU TARTIŞTI!

Yaz l Bas n n Gelece i

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Taliban Sözcüsü: Her ülke ile meşru yoldan diplomasi geliştiriyoruz

SAYIN BASIN MENSUPLARI;

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

AKP'li Başkan, Peygamberin oğlu Tayyip dedi mi? Sözcü yalan mı söylüyor?

Filistin'den özgürlüğe bedel çizimler

16 Nisan Anayasa Değişikliği Referandumu Sandık Sonrası Araştırması

NEWSLETTER 12 TEMMUZ 2016 MİLLİ MEDYA KURULUŞLARINDA TEMİZLİK BAŞLIYOR!

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

Araştırmanın Künyesi;

Çarşamba İzmir Gündemi

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

NEWSLETTER 24 TEMMUZ 2016 DARBE BİTTİ Mİ? SIRADA NE VAR?

Ankara Garı Saldırısında Dava Süreci Ne Durumda?

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı. Filistin ile yatıp, Gazze ile kalkıyoruz.

Transkript:

Zulm ile Âbâd Olanın Ahiri Berbâd Olur insan Bir Günlüğüne Gazze li Olmalı!

GÜNDEM İÇİNDEKİLER Sözün Bittiği Yerdeyiz... METİN ALPASLAN DOSYA 20 "Laik/Cumhuriyet" Bağlamında Müslümanı Ötekileştirmek MUSTAFA AYDIN 26 Medya Dindarlığı HİKMET DEMİR 6 Zulm ile Abad Olanın Ahiri Berbad Olur AÇIKOTURUM: Akif Emre, Sefer T uran, Cevat Özkaya 24 Dünsüz ve Yarınsız... SİBEL ERASLAN 31 Yükselen Dindarlık Mı? AÇIKOTURUM: Hayri Kırbaşoğlu, Naci Bostancı, Abdurrahman Babacan, Zafer Özdemir 14 "N'olur, Kopar Kıyametini 16 "Birbirini Tanımayanlar Ö rgütü(?)" Ergenekon'da Savunmalar ve Davaya Bakış FERHAT TOPAZİK ANALİZ 41 Mevlâna Celâleddin Rûmi'yi Anlamak Prof, Dr. MEHMET BAYYİĞİT Yrd. Doç. Dr. MUSTAFA TEKİN YAŞAYAN İSLAM 45 55 Hacda Takvayı Kuşanmak Prof, Dr. BURHANETTİN CAN Hicret ALİYA İZ2ETBEG0VİÇ 2 ÜMRAN OCAK 09

HATIRA DEFTERİ 58 Öksüz Çocuklar Galerisi Teyelleyen Anılar ASIM ÖZ Sahibi Ümran Yayıncılık Turizm San. ve Tie. Ltd. Şti. Adına Abdullah Yıldız Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Cevat Özkaya 62 Yeni Türkçe Şiirde İslâm Olgusu METİN ÖNAL MENGÜŞOĞLU KULTUR-SANAT 73 Deneme Yollarında Sorumluluk ve Sanat ASIM ÖZ Yayın Kurulu Uğur Altun, ilhan Gündoğdu, Cevat Özkaya, Abdullah Yıldız Bu Sayıya Katkıda Bulunanlar Alperen Gençosmanoğlu, A hm et Üzmez, E. T im u r Kafkas, Abdullah Muhsin Yıldız, Abdullah Şanver, Hüseyin Buladı İdare Merkezi Meqa Center, C 34 Blok, Kat 2 No:340 Bayrampaşa / İstanbul Tel: (0212) 640 01 22-640 01 23 Fax: (0212) 640 01 25 www.umranderqisi.com umran@umranderqisi.com abone@umrandergisi.com 66 izzet Tanju ile Söyleşi 77 Kitap/Dergi A. MUHSİN YILDIZ 79 Etkinlikler Genç Öncüler Şiir Gecesi Temsilcilikler Adana: (0505) 249 71 87 Ankara: (0312) 435 94 48 İzmit: (0542) 250 75 77 Trabzon: (0462) 321 95 44 İsparta: (0246) 232 34 77 Lyon: (0033) (0) 478 52 39 78 Abonelik Şartları Yurtiçi Yıllık (12 sayı): 50 YTL Türkiye Finans Katılım Bankası Fındıkzade Şb. TL Hesabı 99165159-1 (Ümran Yayıncılık) Posta Çeki Hesabı 1605252 (Ümran Yayıncılık) Yurtdışı Yıllık (12 sayı): 80 Usd - 60 Euro Fiyatı: 4.5 YTL 71 Buğdayın İçini Dökmesi Gibi Yazılan Şiirler: Ağır Misafir ALİ EMRE İç Düzen-Kapak Tasarım: Pro J Sanat Baskı: Şenyıldız Matbaacılık Gümüşsüyü Cad. No:3 Kat:1 Topkapı - İstanbul Tel: (212) 483 47 91 Y erel Süreli. Ayda bir yayımlanır. OCAK 09 ÜMRAN 3

Gündem SOZUN BİTTİĞİ YERDEYİZ... Acımız ve Istırabımız Büyüktür Metin ALPASLAN "Zalimler nasıl bir inkılâpla devrileceklerini pek yakında göreceklerdir."1 "Onların dağları yerinden oynatacak düzenleri olsa da Allah'ın da bir düzeni vardır. Allah düzen kurucuların en hayırlısıdır."2 G azze'de bir insanlık dramı yaşanıyor. Siyonistler kudurmuş gibi saldırıyorlar. Bir günde 300 şehid. Diie kolay, bir günde 300 fidan, 300 can. Kendisini "mutlak iktidar" gören İsrail, güç üzerine kurulu bu siyonist yapı, kendini Filistin'i ezme ve yok etme üzerine kurgulamış. Emperyalistler tarafından İslam âleminin kalbine bir hançer gibi saplanmış bu yapı zulüm ve vahşette sınır tanımıyor. Topraklarını haksız şekilde gasp ederek 60 yıldan beri soykırıma tabi tuttuğu Filistin'de, kadın, çocuk, yaşlı, hasta, sakat demeden mazlum insanları hunharca katlediyor, kimyasal silah dâhil her türlü silahı kullanıyor. Cami, hastane, okul, ev, iş yeri ayırt etmeden yok ediyor. Elektriği, suyu, yiyeceği, ilacı olmayan bir halk dünyanın gözü önünde katlediliyor. Ambargo ile madden çökerttikleri Gazze'yi şimdi katliamla manen çökertmek istiyorlar. Görünen o ki, şimdilik bu katilleri durduracak bir güç yok. Dünya bu zulme seyirci kalıyor. Gazze halkına uygulanan ambargoda İsrail'e destek olan küresel müstekbirler siyonistle- rin arkasında saf tutmuş. Ne Müslüman ülkelerden ne de diğerlerinden güçlü bir ses çıkmıyor. Türkiye bir iki cılız demeç dışında, birkaç kamyon yardım dışında önemli bir şey yapmamıştır. Mısır tünellere gaz püskürterek o çaresiz insanları boğmaya çalışmıştır. Sınırı kapattığı için Gazzeli hasta ve yaralı çocuklar sınırda can veriyor. İslam Konferansı Teşkilatı lütfedip saldırıyı kınamış. Arap Birliği saldırıyı konuşmak için toplanıp toplanmamayı tartışıyor. Halkı Müslüman olan ülkelerin Filistin'i yalnız bırakmaları nasıl alçakça bir zillet içinde olduklarını gösteriyor. Siyonist işgal güçleriyle stratejik ortaklık yapanlar, Müslüman kardeşine sıkılacak kurşunun kendi topraklarından geçmesine izin verenler, siyonist uçaklarına Konya semalarında eğitim izni verenler, onları koruyan dünya egemenleri ve bu ümmetin zenginliklerini soyan, iktidarlarından başka bir şey düşünmeyen korkak liderler sustukça, dünyanın en merhametsiz, en şefkatsiz, en insafsız, zalim ve sicili bozuk bu azgın taifesi Gazze'yi pervasızca kan gölüne çeviriyor. Dünyanın kara yürekli canileri masum insanların kanını döküyor. Filistin davası "Ben Müslüman'ım" diyen herkes için bir anlam taşımaktadır. Bu mesele sadece Filistin halkının değil bütün İslam ümmetinin meselesidir. Orada vurulan, orada katledilen biziz. Gazze'nin onuru bizim onurumuzdur. Filistin yarası tüm dünya Müslümanlarının ortak bir yarasıdır. Peki, Müslümanlar nerede? Hani Müslümanlar kardeşti. Hani bir vücudun organları gibiydi. Birine gelen acı hepsine gelmiş gibiydi. Gasp edilen İslam topraklarının işgalden kurtarılması Müslüman üzerine farzdır. Artık İslam'ın altıncı şartı zulme karşı koymaktır. Kendi topraklarında "muhacir" olan bu kardeşlerimize "ensar" olmak üzerimize farzdır. O kadar dünya işlerine daldık ki, bir türlü kendi nefsimizden sıra gelmedi başka bir 4 ÜMRAN OCAK'09

Gündem Müslüman kardeşimizi düşünmeye. Bir tarafta taşlarla sopalarla özgürlüğüne kavuşmak için savaşan bu yüzyılın öksüz ve yetim çocukları. Diğer tarafta, taşlaşmış, kirlenmiş, kararmış kalplerimizle "elimizden bir şey gelmiyor" mazereti ile kendini avutan bizler. Vicdanı kararmış dünya ile beraber bizler de sadece seyrediyoruz. Açık hava hapishanesine çevrilen, adeta bir esir kampına çevrilmiş Gazze'ye bir günde tam yüz ton bomba atıldı. Gazze'yi cehenneme çeviren, bir günde 300 can alan, binlerce yaralı ve sakat ve yetim bırakan bu bombalar aslında Gazze'ye yağmıyor. Bu bombalar Allah'ın dini için hiçbir şey yapmayan, yaptığı üç kuruş yardımla, okuduğu bir iki sayfa mealle kendini avutan Müslümanların başına yağıyor. Bunun hesabını nasıl vereceğiz? Sıcak köşelerinde bu katliamları film seyreder gibi izleyen bizler Rabbimizin huzurunda Filistinli kardeşimizin yüzüne bakabilecek miyiz? Hakkını helal et diyebilecek miyiz? Mahşerde iki elleri yakamızda olacak ve "ya rabbi yanı başımızda oldukları halde, bu kardeşlerim benim izzet ve şerefimi koruyamadılar. Onlara bunun hesabını sor Allahım!" demeyecekler mi? Dünyanın bütün Müslümanları Filistin'in arkasında saf tutmalı değil mi? Dualarımız semaya yükselmeli ve protesto kasırgası zalimin zulmünü başına yıkmalı değil mi? Davası temiz, yüreği temiz, direnişi temiz Filistinli, elbet bir gün, elleri küçük ama büyük yürekleriyle, ebabiller gibi işgalci ebreheleri üstüne taş olup yağacak, bu eli kanlı zalimlerin soyunu kesecektir. Kâbe'nin koruyucusu olan Allah orayı nasıl ebabil kuşları ile koruduysa, Aksa'nın sahibi de olan Allah yiğit Filistinli çocuğu da ebabil sayacak, attığı taşlarla Siyonist ebrehelerin kahredecektir inşallah. Çünkü onlar Kabil, Hamasiım Habil'dir. Onlar Vahşi, Gazzelim Hamza'dır. Onlar mel'un, Filistinlim şehiddir. Şu anda Filistin bizim en önemli davamızdır. Filistin davası ümmetin sembol davasıdır. Bu davada hepimiz tarafız, hepimiz sorumluyuz. Çünkü Kudüs ve Mescidi Aksa bizimdir. İşgalcilerden kurtulmayı bekliyor. Artık uyuyan vicdanların uyanması gerek. Uyuyan ümmetin uyanması gerek. Elimiz kolumuz bağlı oturmanın zamanı değildir. Şeytanı taşlamanın tam zamanıdır. Meydanlara çıkıp yeri göğü inletmenin zamanıdır. Rabbim,Sana inanan yüreklerin, Senin için toprağa düşen kanların. Senin için feda edilen canların sahibisin. Müslümanlara yardım ve rahmet et! Allahım sen Müslümanları gaflet uykusundan uyandır, vahdet, cihad ve uyanış nasip et! Notlar: 1 Şuara/ 227. 2 İbrahim/ 46. OCAK 09 ÜMRAN! 5

Gündem ZULM İLE ÂBÂD OLANIN AHİRİ BERBÂD OLUR İnsan Bir Günlüğüne Gazzeli Olmalı AÇIKOTURUM A kif Emre, Sefer Turan, Cevat Özkaya Ümran: İsrail, Ortadoğu da sorun olmaya devam ediyor. Son olarak Gazze'ye 100 tondan fazla bomba attı, hastanelerde cep telefonlarının aydınlatmasından yararlanılarak ameliyat gerçekleştirilebiliyor, 300'ü aşan ölü sayısı ve son 60 yılın en büyük katliamını gerçekleştirmiş görünüyor. Gazze'de neler oluyor? Uzun zamandır Gazze gündemdeydi zaten. Gazze üzerinden konuşacak olursak yani niye Gazze? İsrail'in gerçek amacı Hamas'ı mı yok etmek? Turan: Yani Hamas'ın merkezi Gazze değil bir kere bunu söylemek lazım. Hamas Batı Şe- ria'da da Gazze kadar güçlü, belki de daha fazla milletvekili sayısına sahip orada. İsrailliler, 2006'dan bu tarafa geçen süreç içerisinde Ha- mas'ı bitirmeye yönelik bir faaliyet içerisine girdiler. Bunu siyasi olarak başaramadılar, ekonomik abluka uyguladılar; bunu da başaramadılar ve sonunda bir askeri saldırıyla bunu başarmaya çalıştılar. Şimdi genel olarak baktığımız zaman, 2006 Temmuzu'nda yaşananlarla Gazze katliamının arasında birçok benzerlik var. Bir, uluslar arası konjonktür açısından; iki, Arap ülkelerinin tavrı açısından; üç, saldırının amacı açısından. Sondan başlayacak olursak; 2006'daki saldırının amacı Hiz- bullah'ı yok etmeye yönelikti. Şimdi bölgede aynı şekilde direniş kültürünün ve direniş siyasetinin öncülüğünü yapan Filistin'de Hamas'ı yok etmek amaç. Arap ülkelerinin tavrına baktığımız zaman hatırlayacak olursak 2006'daki ilk saldırıda S. Arabistan, Ürdün ve Mısır İsrail'i haklı bulmuşlardı. Hizbul- lah'ı aynen bu günlerde olduğu gibi haksız konumunda görmüşlerdi ve İsrail'i haklı bulmuşlardı. Bugün aynı şey oldu, bu saldırıları kesinlikle ve kesinlikle Arap ülkeleri onayı ile oldu. Hepsini katmayalım ama bazı Arap ülkelerinin onayıyla oldu. Akif Emre: Mesela Mısır. Turan: Livni'nin Hüsnü Mübarek ile görüşmesinin hemen akabinde; 'Gazze'de durum değişecek bu değişimin gerçekleşmesi için ne yapılması gerekiyorsa yapılacak", sözünü söylediğinde ben kendi kişisel kanaatim olarak savaş geliyor, saldırı geliyor dedim ama bu kadar yakında beklemiyordum. Tabii burada aynı şekilde Mah- mud Abbas da bu işin içerisinde. Çünkü Mahmud Abbas açık bir şekilde İsrail'e ve Mısır'a yakın oynuyor. Enteresan bir şey var Mahmud Abbas açısından. Son beş altı aya bakın el-fetih ile Hamas arasında bir ihtilaf var. Zaman zaman çatışma noktasına da varsa bu süre içerisinde Mahmud Abbas, Olmert ile ondan fazla görüşme yaptı ya da yanlış hatırlamıyorsam on dört kez görüşme yaptı. Ner- deyse 15 günde bir Kudüs'te Olmert ile görüşüyordu. Bir kez olsun Halid Meşal ile görüşmeyi düşünmedi. Yani Abbas Ol- mert'in kendisine Halid Meşal'den bir Filistinli liderden daha yakındı. Uluslar arası konjonktüre baktığımız zaman yine Amerika'nın desteği Lübnan savaşında olduğu gibi burada da çok açık ve net olarak görüldü. Tabii burada şunu konuşmak lazım: Hamas, Hizbullah'ın gösterdiği direnişi gösterebilir mi, şartlar buna uygun mu, çünkü Gazze Lübnan değil, Gazze direnirse Hizbullah kazandığı gibi Gazze de bu savaşı kendi lehine çevirebilir diye düşünüyorum. Lübnan'da İsrail 6 ÜMRAN OCAK '09

Gündem amaçlarının hiçbirine ulaşamadı ve sonuçta Hizbullah o savaşta hem siyaseten, hem de askeri olarak daha güçlü çıktı. Ümran: İsrail, Arap devletlerinin desteğini aldı dediniz, bu taktirde Olmert'in Türkiye ziyaretini de değerlendirmek gerekiyor. Turan: Ben şöyle düşünüyorum. Türkiye kendini son zamanlarda Ortadoğu'da etkin bir devlet olarak görmeye başladı. Ortadoğu siyasetine doğrudan müdahil oldu. Hem İsrail ile hem Hamas ile görüşüyordu. Bir şeyler yapalım ya da bir şeyler yapılsın diyordu, doğru yanlış. Ama bence bu son saldırı ile birlikte ki Ehud Olmert Ankara'ya geldiğinde Gazze konusunu çok da konuşmamış olabilirler yani doğrudan ama genel bir Ortadoğu politikası konuşuldu belki, biraz Gazze de konuşuldu, bilemiyoruz. Ambargo nedeniyle konuşulmuş olabilir. Ankara'dan gidip üç gün sonra Gazze'yi bombalaması doğrudan Ankara'ya yönelik bir saldırı olarak algılıyorum. Gazze'ye düşen bomba aslında Ankara'ya atıldı. Burada da Ankara İsrail politikasıyla ve İsrail devleti ile yeni tanışmaya başladı. Yani biz İsrail'i tanımıyorduk. Tanımıyorduk derken, belki de tanımak istemiyorduk. İsrail ile normal bir devletle ilişki kurulabildiği gibi bir ilişki kurulabileceğini düşünüyorduk. Ama İsrail dedi ki; ben böyle değilim yani Ortadoğu'da bu bölgede benim istediğim şekilde bir barış olur veya ben ne istersem o olur. Ankara'yı devre dışı bırakmaya yönelik bir olay olarak görüyorum ben bunu. Onun için zaten Tayyip Erdoğan "bu bize yapılmış bir saygısızlıktır" dedi. Ama Türkiye'deki halkın tepkisi çok takdire şayan doğrusunu söylemek gerekirse, siyasilerden de ciddi bir tepki alınamadı. Çünkü Tayyip Erdoğan başbakan belki o kadar ifade edebiliyor. Ama senin miiletvekillerin var, parti organın var. Çünkü oradaki katliam öyle büyük bir katliam ki, dün hastane ile konuştum perde kalmadı hastanede diyor. Sargı bezi bitmiş bütün perdeleri parçalamışlar ve çarşaf kalmamış. Yani böyle bir durum var. Artık İsrail'e baskı yapalım ve kınayalım. Bunun zamanı geçti. Kınanmasının zamanı geçti. İsrail kuruluşundan bu tarafa böyle bir politika izliyor. İsrail'in tarihi bu tür katliamlarla dolu. Ümran: Müsaadenizle ben Akif Emre'ye sormak istiyorum: İsrail katliamına "dökme kurşun" ismini veriyor, dökme kurşundan çocuklara topaç yapılıyormuş, ne yaman çelişki bu, Hanuka bayramının üçüncü günü böyle bir saldırı gerçekleştiriyorlar. İsrail uzun bir süredir bu şekilde davranmıyor. Ne oluyor, uluslar arası siyaset diline çok uygun bir durum da yok, İsrail ne yapmak istiyor? Akif Emre: İsrail'in yine devlet politikası ile ilgili bir durum var. Sürpriz bir durum değil, bu yeni bir durum değil. Sonuçta İsrail kendi amacına uygun hangi yöntem ve yola başvurmak gerekiyorsa onu yapmaktan çekinmiyor. Hiçbir ahlaki, insani ve vicdanı bir değer tanımadığı da tarihsel hatırımızda bunu gösteriyor. Son 50 yıllık OCAK 09 ÜMRAN 7

Gündem dönem bunu rahatlıkla gösteriyor. O açıdan hukuk, vicdan ve insan hakları gibi argümanlarla İsrail'in belli sınırlarda duracağını var saymak haksızlık olur. Türk dış politikasının da ofsay- ta düştüğü nokta burası. Yani bunca tarihi tecrübeye rağmen romantik bir iyimserlikle Ortadoğu'ya açıldı. Yani Başbakan'ın açıklaması çok talihsiz bir açıklamaydı o anlamda. Herhangi bir ulus devlet ile muhatap olmuyorsunuz. İsrail herkesi kullanabilir ve herkesi istismar edebilir ve her türlü boşluğu değerlendirebilir ve bunu Amerika için dahi yapabilir. Neden Hamas niye Gazze sorusuna gelecek olursak, eğer önümüzdeki dönemde Filistin'de yeni bir devre açılacaksa burada Hamas unsurunun siyasi olarak da fiziki olarak da ortadan kaldırılması gerekir. Niye Hamas, çünkü Hamas varlığı ile orada Filistin'de bir İsrail sorunu olduğunu dünyaya sürekli hatırlatan bir unsur bir Filistin sorunu değil bir İsrail sorununu hatırlatan ve paradigmayı değiştiren bir unsur. Dolayısıyla Hamas'ın oradaki duruşu siyasi olarak ve ahlaki olarak İsrail sorununu sürekli hatırlatan bir şey, bunun ortadan kaldırılması lazım. Zira şu andaki Filistin yönetimi olsun, Arap ülkeleri olsun İsrail'i meşru, orada tanınabilir doğal şartlarda uluslararası konjonktürde bir varlık olarak görüyor ama Hamas onun gayrı meşruluğunu deşifre eden unsur. Dolayısıyla Ha- mas'ın devreden çıkarılması her türlü riskini de kendi alıyor. Hem El-Fetih tarafının hem de Mısır başta olmak üzere Arap dünyasının ve diğer uluslararası güçlerin sessiz kalmaları bundan sonrası için atılabilecek sert adımın altyapısını adeta yumuşatma girişimi oldu. Bedeli çok acı, çok gayrı insani, çok vahşice fakat İsrail'in böyle bir şeyi yok. Dolayısıyla bundan sonraki atılacak adımlardan, yapılacak İsrail operasyonlarından yerel bir takım unsurlar, yerli işbirlikçi unsurlar, kendilerine daha rahat hareket edebilecekleri bir alan çıkacağını umuyorlar. Böylelikle İsrail'in bu tür operasyonlarına ses çıkarmıyorlar çünkü, muhtemelen oluşacak bir Filistin devletinin İsrail'in istediği çerçevede olması isteniyor. Bu devletin bağımsız olup olmayacağı zaten tartışmalı... Yani daha Filistinliler göç meselesini, mülteci meselesini halletmeden bu iş bir şeye bağlanmadan İsrail ikinci bir adım attı. Şimdi ona bir hazırlık yapıyor. İsrail'in içindeki Filistinli Arapların, 1948?den beri işgal altında olan bölgede İsrail vatandaşı olan Arapların Filistin bölgesine taşınmasından bahsediyor. Şimdi bundan sonra Filistinli Arapların ardından denilecek ki; yok onlar orada kalsın. Filistin meselesi iki temel ayağa dayanır; Kudüs meselesi Mültecilerin geri dönme meselesi Kudüs meselesi hala dillendiriliyor ama mülteci meselesini İsrail hala masaya bile getirmedi. Daha bu madde gelmemişken barış süreçlerinde bu tür uluslar arası ilişkilerde hemen ikinci bir hamle yapıyor ve İsrail?deki Arapları oraya gönderelim diyor. Bundan sonra Arapların uğraşacağı şey, oradaki Araplar orada kalsın mı yoksa kalmasın mı kısırdöngüsü olacak. Şimdi sürekli hamle yaparak, sürekli taviz alıyor. Savunma ile değil saldırı ile sürekli ilerliyor. Aslında bunun gibi yani oradaki insanların şimdi öl- dürülmesindense ambargo ile yaşamasına razı etmeye çalışıyor. Ölümü gösteriyor hastalığa razı ediyor. Böyle bir durum var. Yani hem siyasi hem askeri hem de söylem olarak İsrail'e sorun çıkartacak bir Filistin unsurunun ortadan kaldırılması gerekiyor. Çünkü Hamas orada var olduğu müddetçe, Hamas, siyonist bir sömürgecinin orada var olduğunu böyle bir realite olduğunu ve bunun bir şekilde işlediğini ve aslında bir Filistin sorunu değil bir İsrail sorunu 8 ÜMRAN OCAK 09

Gündem olduğunu sürekli dünyaya deşifre edecek. Ümran: İsrail'in saldırılarına Amerika hemen destek verdi. Yani Bush döneminde başlayan Annapolis görüşmelerinin "daha rahat!" bir zeminde devam etmesini sağlayacak bir atak mı bu saldırılar? Emre: Şu anda yönetim Bush'ta olduğu için Bush'un siyasi bir sorumluluğu yok adeta. Seçimi kazanıp kazanmamak birileri ile uzlaşıp uzlaşmamak gibi bir problemi yok. Kaldı ki Şaron döneminde bile en büyük katliamlara bile Bush destek vermişti. Yani yeni bir sürpriz bir şey ile değil Şaron isminin doktrini bile oldu. Bu bir bakıma devam ediyor. Aynı zamanda Obama?ya da hoş geldin sürpriziydi. Hem siyasi boşluk değerlendiriliyor hem de arkasından gelene mesaj veriyor. Ben bu işi böyle yapıyorum diyor. Ortadoğu'da bu işler böyle olur diyor. Obama Ortadoğu'ya geldiğinde İsrail'de 48 saat kaldı yanlış hatırlamıyorsam Filistin tarafında bir saat kaldı kalmadı. Ağırlığın nereye doğru verildiği açıkça görülüyor. Obama'nın bu konuda iyimser olabileceğimiz hiçbir şeyi yok. Turan: İsrail böylece Oba- ma'ya bu işlerin nasıl yürüdüğünü göstermiş oldu. Cevat Özkaya: Baştan itibaren Ortadoğu'da şiddet ara sıra yükseliyor ara sıra düşüyor ama Filistin meselesinde şiddet devamlı bir unsur. Fiziki olarakya- şananlara göre İsrail'in bölgedeki varlığı ile başlayan büyük şiddeti konuşmamız lazım. Bu büyük şiddete ilişkinsorgulama yapmadığınız süre içinde öbürlerine ilişkin yapacağınız sorgulama hep büyük şiddetin devamını sağlayan bir unsur haline gelecek. Şimdi Akif Emre güzel bir şey söyledi. Hakikaten şu an Hamas'ın ortadan yok edildiğini düşünün Filistin sorunu diye bir şey kalır mı? Bugün Muhammed Abbas ve şürekâsının bütün hikâyesi İsraillilerin kendilerine çizdiği sınırlar içerisinde bir varlık sürdürmek meselesi haline gelmiştir. Bu da çok belli ki; bir Filistin devleti kurulacak, bir tarafta Batı Şeria diğer tarafta Gazze olacak. Batı Şeria'daki yerleşim bölgelerinin arasına tampon bölgeler konulmuş. Bu devletin memurları, başkanı bile İsrail'in tampon bölgesine uğramadan geçemiyor. Böyle bir şeye razı olmakla karşı karşıya bırakıldılar. Buna itiraz eden Hamas'tır. Elbette Hamas'ı yok etmek için elinden geleni yapacaktır. Dünyaya "Filistin davası var ve bu dava İsrail'in şiddetiyle devam ediyor" mesajını veren tek yer Hamas'ın bulunduğu yerdir. Ab- bas'ın sözlerinden ne kadar ehlileştirildiğini anlıyorsunuz. Abbas taraflara itidal telkin ediyor. Taraflar kim? Biri Gazze'deki Hamas yönetimi, diğeri İsrail. Peki siz ne oluyorsunuz! Turan: Hayır, daha ileri lâf etti. Hamas'ın adeta bu saldırıların olmasını arzu eden bir siyaset arzu ettiğini söyledi.1yani katliamın sorumlusu olarak Hamas'ı gösterdi. Özkaya: Bu anlamda Amerika'nın verdiği beyanatla, Mahmud Abbas'ın söyledikleri arasında bir fark yok. İçerik olarak daha vahim bir durum çıkıyor. Emre: Abbas nihayetinde Gazzelilerin de içinde bulunduğu devletin başkanı. Dünya başla bir ucundaki bir devlet sözcüsü müsün? Özkaya: Zaten böylesi bir parçalanmışlık olmasa Gazze'ye bu tür bir saldırının yapılması OCAK 09 ÜMRAN 9

Gündem bu kadar kolay olmazdı. Bu parçalanmışlık böylesi bir sonucu da meydana getiriyor. Dolayısıyla İsrail'in bu saldırıya devam etmemesi için hiçbir sebebi yok. İsrail'i insan haklarıydı, Birleşmiş Milletler kararlarıydı hiçbirini bağlamadığını herkes biliyor. 242 sayılı BM kararı^ diye bir karar vardı. Bana kalırsa Filistinliler için diplomatik alanda en sağlam nokta orasıdır. Ancak bu karar Filistinliler tarafından bile gündeme getirilmez hale gelmiştir. Orası uluslar arası meşruiyeti hiç olmazsa bir seferliğine olsun tasdik edilmiş bir durumdur. Ancak o noktadan bile kaymış durumdadır. Diğer taraftan çok duygusal olduğumuz bir dönemdeyiz. Hakikaten o manzarayı gördüğünüz zaman çok sıkıntıya düşüyorsunuz. İçinizden gelenlerle dilinizden dökülenler arasındaki oranı ayarlama için çok zorlanıyorsunuz. Ama şunu da Istanbul Beyazıt meydanı bilmemiz lazım ki Filistin'de ilk kez böylesi katliamlar olmadı. Buradan aşırı bir olumsuzluk üretmenin âlemi yok. Bu katliamlar olmaya da devam edecek. Bir tek şartı var. Eğer İsmail Haniye veya Halid Meşal de Mahmud Abbas'ın durumuna gelirse burada barış olmuş olacak. Bu barış nasıl ve neyin adına yapılmış bir barışsa işte! İsrail'in "barış" dediği bir şey çıkacak. Ondan sonra size oynayacağınız bir çöplük alan verecekler. Orada oynayacaksınız. İstenen bu! Hamas buna direndiği için İsrail'in ve Amerika'nın hedef tahtasına oturtulmuştur. Bugünden yarına bitecek bir şey değildir. Butürden katliamlara önümüzdeki dönemde de şahit olabiliriz maalesef. Bana kalırsa stratejik, uzun vadeli bir mücadelenin yürütülmesi gerekir. Akif Bey İsrail'in içindeki Araplardan bahsetti. Eğer Filistin mücadelesi yapılacaksa İsrail'in içindeki Arapların da bu m ücadeleye katılması ge- rekir. Yani İsrail'in vatandaşları olan bu insanların İsrail'i rahatsız edecekleri bir sürecin başlaması lazım. Böyle bir şeyi talep ettiği için Arap asıllı bir milletvekilinin İsrail dokunulmazlığını kaldırmıştır. Bu İsrail'i çok rahatsız eden de bir şeydir. Dolayısıyla mücadeleyi tek yönlü yani sadece Gazze olarak düşünmememiz gerekir. Mücadeleyi diğer yerlere yayabiimenin de yolunu bulmamız gerekmektedir. Bir başka husus, Hamas, Batı Şeria'da güçsüz değil. Artık bu Batı Şeria'nın Mahmud Abbas'ın oyun alanı olmadığının da ortaya çıkarılması lazımdır. Mahmud Abbas'ın burada zora sokulması gerekir. Artık Batı Şeria'da da bu tür olayların olmasını bekliyorum doğrusu. Emre: Burada bir şey söylemek istiyorum. Filistin meselesinin sadece Filistinlilerin sorunu olmadığının bilinmesi gerekmektedir. Buradan hareketle ciddi anlamda kendimizi yenilememiz icap etmektedir. Geriye dönecek olursak bir kırılma yaşanmıştır. Filistin meselesi Sefer Turan: "Bu direniş kültürü sağlam bir tabana oturdu ve bunu da yok etmek kolay olmayacak. Mesela ben son yıllarda Arapların bu kadar öfkeyle sokağa indiğini hiç hatırlamıyorum. Mesela Mısır'da ben böyle bir gösteri olacağını doğrusu beklemiyordum, dün yüz binlerce insan bütün üniversitelerden sokağa döküldü. Bakalım Nasrallah ın çağrısından sonra ne olacak. Yemen'de uzun bir süreden sonra yine yüz binlerce insan toplandı."

Gündem gündeme geldiği tarihten itibaren, özellikle Yaser Arafat döneminde Arap milliyetçiliği sorunu olarak gündeme getirildi. Bu şöyle bir olumsuzluğu ortaya çıkardı: Filistin meselesini sadece Filistin'de yaşayan Arapların meselesi haline getirdi. Genel anlamda bakacak olursak Kudüs'ü daha geniş anlamda İslam ümmetinin meselesi olmaktan çıkardı. Filistin'de yaşayan Arapların meselesi haline indirgedi. Aslında bu durum temel kırılmalardan biriydi. İslâmî hareketlerin 1990'larda intifadalardan sonra devreye çıkması, Arap milliyetçiliğin yerine İslamcılığın orada yükselmesi bunu biraz daha evrenselleştirdi. Bu, söylemi, çarkı geriye döndüren bir paradigma değişimiydi. Fakat şimdi konjonktürel ortam, fizikî ortam, şartlar bizi şimdi Gazze'ye ve Batı Şeria'ya odaklanmaya kendiliğinden paradigmada parçalanmaya sevk ediyor. Sorun Filistin sorunu değil. Sorun İsrail'in oradaki varlığından kaynaklanmaktadır. Bu sorun değil sadece Filistinlilere Araplara bile bırakılamayacak kadar büyük bir sorundur. Birinci derecede İslam dünyasının sorunudur. Biz bu perspektifi yitirdiğimiz zaman Abbas ile Hamas arasında didişme meselesine indirgenir. İsrail'de zaten bunu yapmak istiyor. Turan: Ben tam buradan devam edeyim isterseniz. İslam dünyasının sorunu dediniz. Ben aslında hep geriye atıf yaparak konuşmayı sevmem ama Filistin meselesini geriye atıf yapmadan, dünü anlamadan tahlil etmek mümkün değildir. Cevat Bey uzun vadeli stratejik bir hedefimiz olması gerekliliğinden bahsetti. Son yıllarda Ortadoğu daki görüşmelere, uluslar arası ilişkilere baktığımızda iki tane ana çizgi görüyoruz: Birincisi 1990'da Madrid Konferansı'yla başlayan ve adına "barış süreci" denen dönemdir. İkincisi Madrid Barış Konferansı'yla Filistin meselesine çözüm üretilemeyeceğine inanan direniş çizgisi. Asıl mücadele bu iki çizgi arasındadır. Birinci kesime baktığımız zaman Madrid konferansını savunanların elbette argümanları, destekçileri vardır. Hatta çok da fazladır. Ama sonuçlarına baktığımız zaman şunu görüyoruz. 1990'daki Madrid Konferansından bu yana İsrail verdiği hiçbir sözü tutmadı. Ortadoğu da bir de direniş çizgisi var. Amerika, İsrail ve onunla birlikte hareket eden İslam ülkelerinin temel hedeflerinden biri de bu direniş çizgisini, kültürünü yok etmek. Bunda hem İsrail hem de bazı Arap ülkeleri hem fikirler. Özkaya: Yani şimdi bu direniş çizgisi sadece orada kalan bir hikâye değil, bu direniş çizgisinin varlığı, buna karşı çıkan Arap ülkelerinin meşruiyetini içeride sorgular hale getiriyor. Turan: Ben de tam oraya geliyordum. Mesela Mısır Hamas'tan rahatsız peki neden; Mısır'daki İhvan-ı Müslimin hareketinin Filistin'deki uzantısına biz Hamas diyoruz. Dolayısıyla Mısır, hemen yanı başında Hamas'ın bir siyasi otorite kurmasından son derece rahatsız. Sadece Mısır değil diğer Arap ülkeleri de bundan ral İsrail'in son Gazze saldırıları tüm dünyada nefretle kınandı!

Gündem hatsız. Bundan dolayı da bence asıl problem İslam ülkelerinin kendi içlerinde, Filistin'de değil. Siz Mısır'ı çözmeden yani Mısır'daki sistemin bakış açısını çözmeden, Suudi Arabistan'ı, Ürdün'ü vs değiştirmeden Filistin'de hiç bir şey yapamazsınız. Bundan sonraki süreç içerisinde bu iki çizgi arasındaki direniş çizgisini ve kültürünü yok etme çabası bundan sonra devam edeceğini düşünüyorum. Ama bu direniş kültürü de oradaki tutarlılığını ve varlığını çok ciddi anlamda ispatladı ve sağlam bir tabana oturdu ve bunu da yok etmek kolay olmayacak. Mesela ben son yıllarda Arapların by kadar öfkeyle sokağa indiğini hiç hatırlamıyorum. Mesela Mısır'da ben böyle bir gösteri olacağını doğrusu beklemiyordum. Dün yüz binlerce insan bütün üniversitelerden insanlar sokağa döküldüler. Bakalım Nasrallah'ın çağrısından sonra ne olacak. Yemen'de uzun bir süreden sonra yine yüz binlerce insan toplandı. Özkaya: Yani şu mu oluyor diyorsun; yani evvelden Filistin davasına şu veya bu biçimde sempati duyduğunu söyleyen halk yönetimi takip ederdi şimdi ise halkın kendisi mi hareket halinde? Turan: Evet kesinlikle tabandan bir hareket var. Emre: Bir de şöyle bir şey var: 90'dan sonra Filistin meselesi üzerinde, Ortadoğu meselesi üzerinde önerilen bütün projeler iflas etmiş durumda. Şu an bütün Amerikan projeleri işgallerle, kan dökerek çok acı bedellerle ortaya kondu. Artık bu noktada yönetimlerinde söyleyeceği fazla bir şey yani vaat edebilecekleri bir şeyleri yok. Savaşmıyorsunuz, barışı öneriyorsunuz fakat barışında ortaya getirdiği sonuç aynı. Özkaya: Yani yönetimler bir tercih yapmakla karşı karşıya mı kaldılar. Emre: Hayır yönetimler zaten tercihlerini İsrail'le birlikte yapıyorlar. Fakat bunun yürümediğini kitleler çok açık biçimde görüyorlar artık. Turan: Ama burada özellikle Mısır'ı konuşmak gerekiyor çünkü Filistin'le doğrudan sınırı olan ülkeler... Emre: Sadece sınır değil Mısır aynı zamanda Arap dünyasının lideri konumunda hem siyasi anlamda hem de kendi iç dengeleri açısından çok aktif. İsrail-Filistin meselesi iki ülke olmadan çözülemez. Bu ülkeler; Suudi Arabistan ve Mısır. Tabi Suriye faktörü ayrı, o komşu olduğu için şu anda askeri olarak etkin. Şu anda iki devletin projesi de çökmüş vaziyette ne savaşıyorlar ne de barış bir çözüm getiriyor. Yani Filistinliler için her iki durumda savaşta da kan akıyor, barışta da. Turan: Dolayısıyla bu süreçte bundan sonra İslam ülkelerinde, Arap ülkelerinde ve Filistin'e komşu ülkelerde Nasral- lah'ın çağrısında dile getirdiği gibi biraz sokağa hitap etmek, sokağa inmek gerekiyor. Yani bu işin başka da bir yolu kalmadı. Özkaya: Yani o yalıtılmış dili de kullanmamak lazım; Gaz- ze'yle Batı Şeria arasında bütünüyle bir kopukluk varmış gibi... Ümran: Arap ülkeleri dışında Türkiye de bu konuda açığa çıktı. Artık İsrail'le diplomatik temaslarla bu işin yürütüleme- yeceği konusunda öyie bir noktaya gelindi ki bölgede sanki Türkiye de artık devre dışı durumunda. Emre: Ama Türkiye gerçekten devrede miydi, bunu çok iyi okumak lazım. İçeride öyle bir görüntü verildi gerçekten belirleyici bir aktörmüş gibi bir rol oynadı ve bundan da hoşlanmış görünüyor hükümet. Aslında bu anlamda Arap ülkeleriyle barış görüşmeleri adı altında bir takım girişimlerde bulunup sonuç arıyordu da... Turan: İşte İsrail bunun olmayacağını Ankara'ya söyledi.. Ümran: Türkiye her zaman İslam dünyasında gözlerin üzerinde olduğu bir ülke ve burada gösterilen tepkiler farklı bir şekilde önem arz ediyor. Türk 12 I ÜMRAN OCAK 09

Gündem toplumunun hükümetin politikalarını destekler nitelikte hareketleri vardı ve hükümet artık beni de aşan bir nokta var dedi. Türkiye'de bu konuda hem içerden hem de dışarıdan beklentiler var, buna yönelik olarak neler yapılabilir? Turan: Tabi bu konuda kanaat önderlerinin bir şey söylemesi gerekir ama Türkiye?de medyanın kullandığı bir dil var: Medya zaman zaman cahaletten zaman zaman da bilinçli bir şekilde gerçek anlamından, bağlamından saptırmaya çalışıyor. Bazı gazetelerde tamamen İsrail'in saldırılarına meşruiyet kazandırmak istercesine haberler yer aldı. Turan: Ben hep şunu düşünüyorum, tamam bazıları İsrail'in yanında duruyorlar bu onların tercihidir sonuçta ama insanoğlunun en basitinden bir empati yapması gerekli. Yani insan bir günlüğüne Gazze'li olmalı. Ne demek bir günlüğüne Gazzeli olmak; evden çıktığın zaman evine dönüp dönemeyeceğini bilmeyeceksin, eşinle vedalaşırken eşini son kez gördüğün hissiyatına kapılacaksın, okula gönderdiğin çocuğun eve bir daha dönebilecek mi bundan emin olmayacaksın ve okula gittiğinde okulun tamamen yerle bir olduğunu görebileceğini ve okuldan çocuğunun cesediyle döneceğini düşüneceksin; bunların hiçbiri abartılı şeyler değil, bunlar Gazze?de yaşamın günlük bir parçası. Bu şartlar altında Gazze?de yaşayan bir insan kendini nasıl müdafaa etmesi gerekiyorsa öyle müdafaa eder ve bence ona sonuna kadar da hakkı vardır. Dolayısıyla bu empati yapılmıyor. Yani bunu bazı çevrelerden elbette beklemeyiz ama Fil isti n?e çok sıcak baktığını söyleyen zaman zaman Filistin?^ yanında yer aldığını söyleyen ama arkasından; ya arkadaş Filistinliler niye şunu yapıyorlar niye bunu yapıyorlar diyenler de var. Yani tavır olarak tamam İsrail'in işgalci bir devlet olduğunu kabul edip, arkasından da Filistinlileri bu şekilde mahkum eden, suçlayan tavır içerisinde olanlar var. Özellikle onlara yönelik söylüyorum hiç bir şey yapamıyorlarsa birazcık empati yapsınlar. Özkaya: Bazen gerçekten Allah'ın gayretine dokunan işler olur. Gayretullah'a dokunan bir şey vardır. İsrailliler o bulundukları kulenin içinde dünyaya ne kadar pislik yarattıklarının farkında değiller. İsrailli yöneticiler bunun farkında değiller ve İsrail?in Hitler sonrası dönemde Yahudilerin dünya nezdinde biraz abartılı da olsa bir meşruiyetleri var. Çünkü katliama uğramış bir ahaliye karşı sempati duyuyordu insanlar. Bugün Hit- lerin yerinde İsrailli yöneticiler oturmaktadır ve hangi güçlerini kullanırlarsa kullansınlar, medya gücünü kullanırsa kullansınlar, hangi stratejik taktik planları yaparlarsa yapsınlar ebediyen kendi kirlerini, kimliklerini gizleme imkânına sahip olamayacaklardır. Dünyada giderek meşruiyetlerinin yok olduğunun farkından olmalıdırlar. Bugün Ortadoğulu bir takım yönetimler nezdinde olsa bile, mesela Hüsnü Mübarek nezdinde olsa bile, Mısır halkı nezdinde meşruiyeti var mı İsrail'in, komşuları nezdinde meşruiyeti var mı? Dünyanın diğer bölgelerindeki meşruiyetinin de giderek yıprandığını görüyoruz. Dolayısıyla İsrail'de olan ve vicdan taşıyan Yahudilerinde bu meşruiyet sorununu gündeme getirdiklerini görüyoruz. Onun için bana kalırsa Müslümanlar da, Filistinliler de mücadele yaparken kendi meşruiyetlerini de yıpratmayacak şekilde yollarına devam etmek zorundalar ve tabii ki çok önemli bir şey Filistin sorunu ne sadece Filistinlilerin sorunudur, ne sadece Arapların sorunudur, hakikaten Filistin sorunu daha genel bir bağlamda bir ümmet sorunudur. Eğer insanlık diye bir şey varsa insanlık sorunudur. Notlar: 1 Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, İsrail'in operasyonu ile ilgili olarak, doğrudan olmasa bile Hamas'ı suçlayarak, onları ateşkeste m utabık kalmaları için uyardığını söylemişti. Abbas, "Ham as'ı uyardık. Gelebilecek olan tehlikenin kuvvetli olacağını anlattık. İsrail'in potansiyel saldırısını önlemenin yollarını aradık, ama maalesef olan oldu. Bu katliam önlenebilirdi" demişti. Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/news/ 470544.asp 2 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 242 sayılı kararı Altı Gün Savaşının ardından BM Güvenlik Konseyi tarafından 22 Kasım 1967 günü alınmıştır. Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin altıncı bölümüne göre alınmıştır. Britanya elçisi Lord Caradon tarafından yazılmıştır. Karar konuyla ilgili hazırlanan beş karar taslağından biridir. Karar "Ortadoğu'da âdil ve kalıcı bir barışın sağlanması" çağrısı yapar. Bunun sağlanması için belirlenen ilkeler "İsrail'in son savaşta işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesi" ve "bölgedeki tüm devletlerin güvenli ve tanınmış sınırlar dâhilinde varolma hakkına saygı duyulması" şeklindedir. OCAK '09 ÜMRAN 13

N'olur, Kopar Kıyametini1 imtina mı ettik seni görmeye, yüzümüzü mü kaçırdık senin suratından ya da sıkı bir Amerikan yapımı soykırım filmi izlemek için televizyonun sesini biraz daha mı açtık. Sen bombalara selam duran, gelen bombaları annenin göz bebeklerinde gören; şimdi melekler mi senin başını okşayıp suratına gülücükler atıyorlar. Yoksa dillendin de Rabbine bizi mi şikayet ediyorsun! Cumartesileri mi hatırlatıyorsun! Biz ise sevinelim mi hakkımızda yeni ayet gelmiyor oluşuna; "bombalarla ölmüş çocuğa sorulduğunda seni niçin öldürdüler diye veya üzülerek bekleyelim mi binlerinin aşağılık maymunlar olmasını. Sıkı sıkı ellerin, yumuk halinde. Çocuk, Filistin de doğunca ağlamaktan önce yumruk yapmayı mı öğrenir yoksa? Sen bizim küçük generalimiz; biz senin ihanet etmiş askerlerin. Yapılmış olan bize mi? Ölenler bizim içimizdekiler mi? Rabbin hesabında, Musa nın evlatları olduğunu söyleyen ve Musa ya ancak Cumartesi günü elleri kanla gelen İsrailoğulları nin karşısında biz, dillerimizde ise "ne yapabilirdik ki ile başlayan cümleler... Ve bizlere bakan Mus ab, Ahmet, Yasin... Hala yumrukları sıkı sıkıya ve hala ellerinde kana bulanmış taşlar. Üzüntüler bile yalan mı? Yoksa bir reklam cıngılı kadar mı? Oysa biz küçük evladımızın ellerini koklarken hıçkıra hıçkıra ağlamalı değil miydik seni düşününce. Artık aklımıza en son gelen ayetler "bekleyin sonunuzu, Allah ve Resulü de beklemektedir" diyen Allah sözleri mi? Bir babanın evladının öldürülmesinin ötesinde ne var, annenin kuzucuğunun katledilmesinden ötelere hangi söz kalır. Artık "Rabbim derse o anne; zamanda senin verdiğin evladımı aldılar elimden ben ona bakmaya dahi kıyamazken. "Ne olur artık öldür beni ve kopar kıyametini ki, davacı olayım onlardan ve başlasın mahkemem. Artık bitti. Süleyman ın dayandığı asa kırıldı, Musa nın Tur dağından indirdiği yazıt parçalandı. Ve son taş da gösterdi arkasında saklananı. "bu Ferhat Topazik t m *?

Gündem BİRBİRİNİ TA NIM AYA NLA R ÖRGÜTÜ(?) ERGENEKON DA SAVUNMALAR VE DAVAYA BAKIŞ Ferhat TO PA ZİK 12 Haziran 2007 günü Ümraniye'de Emekli Astsubay Oktay Yıldırım'a ait olduğu iddia edilen el bombalarının bulunmasıyla başlayan Ergenekon soruşturmasındaki sürecin merakla izlenen bölümü olan 'dava aşama'sı devam ediyor. Gelinen noktaya bakıldığında, hiç de öyle kolay kolay biteceğe benzemiyor. Ergenekon, Türkiye için dikkatle takip edilmesi gereken bir dava olmasına rağmen, gün geçtikçe ilk ortaya çıktığı zamanki haber değerini ne yazık ki taşımamaktadır. Özellikle - kasıtlı olarak- davada önemli hususların bazı medya organları tarafından görmezden gelinmesinin yanında, halkın artık Ergenekon haberlerinden sıkılmış olması da bir diğer neden olarak karşımızdadır. Oysa, sulandırılmak istenen iddianame öncesi dönemdeki haberlerde ve iddianame sonrası haberlerde kasıtlı yazılan " bu kadarı da olmaz, yok artık"lı değerlendirmelere inat, Ergenekon birçok olayı açığa çıkartmakta, olaylarda adı geçen kahramanlara (!) savunma hakkı tanınmakta ve verdikleri ilginç cevaplar davanın vehametini de ortaya koymaktadır. Ergenekon'da, iddianamenin okunma curcunasından sonra, sanıkların ve sanık müdafiilerinin savunmaları, çapraz sorgulamalara verilen cevaplar, ilgiyle takip edilmesi gereken hususları barındırmaktadır. Ergenekon Davası'nda Savunmalar Ergenekon iddianamesinin okunmasının ardından, 12 Haziran 2007 günü Ümraniye de bulunan el bombalarının sahibi Oktay Yıldırım'ın savunması ile dava da savunmalar ve çapraz sorgulama aşamasına geçilmiş oldu. Emekli astsubay Oktay Yıldırım, iddiaların "mesnetsiz ve siyasi amaçlı" olduğunu ileri sürerek, "Burada olduğum için gurur duyuyorum" diyerek el bombalarının bulunduğu gecekondunun sahibi Ali Yiğit'i tanımadığını ileri sürmüştür. El bombaları hakkında ise Oktay Yıldırım, emniyete getirildiğinde bombalardan sorumlu tutulduğunu ancak bombalan ne kendisi ne de imha kararı veren mahkemenin gördüğünü söylemiştir. Oysa bilindiği gibi basın tarafından el bombalarının imha edildiği haberleri karşısında iddianameden sonra mahkeme tarafından bir açıklama yapılmış; bombaların imha edilmediği sadece içlerinde bulunan barut düzeneğinin patlama ihtimaline karşın çıkarıldığı söylenmiştir. Yani bombalar açık bir şekilde savcılık yedi eminliğinde bulunmaktadır. Oktay Yıldırım'ın ardından bombaların bulunduğu gecekondunun sahibi Ali Yiğit'in savunmasına geçildi. Ali Yiğit Ümraniye de bulunan el bombalarının Oktay Yıldırım'a ait olduğunu ve kendisini tehdit eden kişilerin, bu konudaki ifadesini değiştirmesini istediklerini söyleyerek Oktay Yıldırım'ı dört yıldır tanıdığını ve bunu ispatlayabileceğim söyledi. Ergenekon iddianamesinde birçok yerde ismi geçen ve Danıştay saldırısının azmettiricisi olmakla suçlanan emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin, Danıştay faili Alparslan Arslan'ın yakın çevresindeki kişilerin ifadelerinden, her iki olayın da dini motifli olarak işlendiğinin anlaşıldığını ve Arslan'ın bulunduğu ortamın ulusalcı yapıdaki kişilerden oluşmadığını iddia etti. Tekin, çapraz sorgusunda da 16 I ÜMRAN OCAK '09

Gündem savcı Mehmet Ali Pekgüzel'in Alparslan Arslan ile ilişkilerini sorması üzerine; Arslan ile 3-4 kez görüştüğünü, ancak olay tarihinden 1,5 yıl öncesine kadar hiç görüşmesi olmadığını söylemiştir. Savcı Pekgüzel'in, kayıtlara göre Arslan'la aralarında 31 adet telefon görüşmesi bulunduğunu, son görüşmeyi Danıştay cinayetinden 6 ay kadar önce yaptıklarını belirtmesi üzerine Tekin, "Kesinlikle irtibatım yok, niye gizleyeyim?" cevabını verdi. Davanın 19. duruşmasında tutuklu sanıklardan yazar Ergun Poyraz yaptığı savunmada, soruşturmanın nedeni olan Ümraniye'deki bombaların imha edildiğine dikkat çekti. Bunun, Ergenekon soruşturmasının bir senaryodan ibaret olduğunu gizlemek için yapıldığını öne sürerek kendisi ile ilgili sorulan birçok soruya cevap vermedi. Davanın önemli isimlerden emekli Tuğgeneral Veli Küçük, 26. duruşmada hakim karşısına geçerek 100 sayfalık savunmasını okudu ve savcının sorduğu soruları cevapladı: Veli Küçük, Tuncay Güney'ın soruşturmada bir piyon olarak seçildiğini ve bu senaryoya alet edildiğini öne sürerek, iddianamenin "yüce Türk milletine karşı hazırlandığını" söyledi. İddianamede 'terör örgütü' deyiminin, "Türk'ün Kabe'si" olan Ergenekon ile birlikte kullanıldığını ifade etti. Veli Küçük bu iki kelimeyi birlikte kullanmasının kendisinin ayıbı olmadığını, ERGENEKON GİZLİ YAPILANMASI İLE LOBİ (SİVİLİ YAPILANMASI ARASINDAKİ KOORDİNASYONU SAĞLAR Yeti Küçük [ KÖPRÜ PERSONEL J ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ÜST DÜZEY YÖNETİCİ KADROSU TEORİ VE PLANLAMA DAİRESİ BAŞKANLIĞI (SİVİL) Kemal Yalcın Alemdaroğlu BAŞKAN YARDIMCISI 3» ' Ilhan Selçuk BAŞKAN, ' " ' ~ 9 Mehmet Fikri j T Muzaffer f $ e JJ Karadağ P L PERSONEL) I ^ J i K O P R Ü YARDIMCISI 1 PERSONEL) bu yüzden de yüce Türk milletinden özür dilediğini söyledi. Küçük, mahkeme heyetine, iddianamede belirtilen Veli Küçük'ün sanal bir Veli Küçük olduğunu savundu. JİTEM konusunda ise Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde hiçbir zaman böyle bir birimin olmadığını ve bu isim kullanılarak sanki gizemli, gayri siyasal bir oluşum varmış izlenimi yaratılmaya çalışıldığını iddia etti. Askeri sorgularda dahi Jİ- TEM'in bulunduğu fakat sonradan tasfiye edildiği, birçok olayın JİTEM tarafından oluşturulduğu, PKK ile ilgili ilişkilerinin bağı, Hizbullah'ın kurulması, kurdurulması, ve bunların Veli Küçük'e çapraz sorgulamada sorulmamış olması, akılları kurcalamaktadır?) Yazılı savunmanın ardından Küçük'ün çapraz sorgusuna geçildi. Küçük'e Kocaeli il Jandarma Alay Komutanı olduğu sırada Adapazarı, İzmit ve Sapanca 'da Kürt işadamlarına düzenlenen faili meçhul cinayetler ile ilişkisi sorulduğunda, "Benim Doğu Porinçak BAŞKAN YARDIMCISI LOBİ (SİVİL) YAPILANMASI YÖNETİCİLERİ Erkut Ersoy bölgemde faili meçhul olmaz" diye yanıt verdi. Küçük, duruşmada müdahil avukatların kendisine yönelttiği sorulara ise sırtını dönerek sert bir şekilde, "Cevap vermiyorum" dedi. Ergenekon davasının bir diğer tutuklu sanığı Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol, "Ergenekon terör örgütüne üye olmadığını ve bu örgüt hakkında bilgisi bulunmadığını" söyledi. Kendisinin terör ve teröristlikle hiçbir ilgisi olmadığını, "Ergenekon" operasyonunu gerçekleştirenlerce de bilindiğini söyleyen Erenerol, kendisinin tutuklanmasıyla Türk Ortodoks Patrikhanesi'nin tasfiye edilmeye çalışıldığını ileri sürdü. Doğu Perinçek'i siyasi parti lideri olmasından dolayı tanıdığını ve kendisiyle bazı etkinliklerde karşılaştığını ifade eden Erenerol, "Hiç tanımadığı kişiler ve birkaç aile dostu ile Türkiye Cum- OCAK 09 ÜMRAN 17

Gündem huriyeti Devleti'ni yıkmaya çalışmak iddiasını hayretle karşıladığını" söyledi. Erenerol, "Ergenekon terör örgütüne üye değilim. Bu örgüt hakkında bilgim yoktur" diye konuştu. Kendisiyle ilgili, "Kişilerin özel bilgilerini kayıt etmek" suçlamasını kabul etmediğini de belirten Erenerol, bu suçlamaya dayanak olan 24 No'lu CD'deki listeyi kendisinin hazırlamadığını bildirdi. Söz konusu listenin Selçuk Üniversitesi tarafından, basında kullanması için kendisine gönderildiğini ve listedeki kişileri tanımadığını iddia eden Erenerol, "Ergenekon Lobi Belgesi"ni de internetten aldığını ve bu konudaki internet çıktısı yüzünden de tutuklandığını öne sürdü. Dava sırasında önem arz eden çapraz sorgu ve müdahil avukatlara getirilen sınırlama Ergenekon davasında yeni Ceza kanununun yürürlüğe girmesi ile uygulama imkanı bulan çapraz sorgulamada, sanıklar arasındaki birçok ilişki ortaya çıkarılmış ve davanın açıklığa kavuşturulması için en önemli bilgiler ortaya çıkarılmıştır. Çapraz sorguda konuşturulan isimlerin başında Veli Küçük gelmektedir. Sorguda emekli Orgeneral Şener Eruygur'u tanımadığını söyleyen Küçük, ajandasında 'görüşülecek, görüşüldü, Fenerbahçe Orduevi'nde görüşme yapacağız' şeklinde notlar olduğunu belirtmesi üzerine, orduevinde Eruygur'la değil başkasıyla görüştüğünü ileri sürmüştür. Sanık Muammer Karabulut da, geçmişte basın açıklaması yapıp savunduğu Muzaffer Tekin'i tanımadığını çapraz sorguda söylemiştir. Karabulut ayrıca, sanıklardan Sevgi Erenerol'la 2005 yılından beri tanıştığını söyleyince üye hâkim Haşan Hüseyin Özese araya girerek: "2005'ten beri tanıdığın Erenerol'la telefonda 632 kez ne konuştunuz!?" diyerek davaya farklı bir açılım sağlamıştır. Çapraz sorgu konusunda davada dikkat çeken bir diğer nokta ise, müdahil olma talebine mahkeme tarafından onay verilen Cumhuriyet gazetesi ve Şebnem Korur Fincancı vekillerine getirilen soru sınırlamasıdır. Müdahil avukatların, sadece müvekkillerinin zarar gördüğü eylemden dolayı ve zarar veren sanığa soru sormasına hükmedilmiştir. Fakat bu sınırlamanın aksine davanın aydınlatılmasında müdahil avukatlar beklenmedik sorular sorması sebebiyle bir aşamanın kat edilmesine öncülük etmişlerdir. Bunu iki örnekle anlatmak mümkündür. Muzaffer Tekin, Ümraniye'deki bombaları 'süs malzemesi' olarak savunmaya çalışıyordu. 'Cumhuriyet'e atılan bombalarla tapa numaraları aynı. Buna ne diyorsun?' şeklindeki soru, Tekin'in bütün savunmasını çökertti. Tekin'in bu sorunun etkisini anlatmak için, 'Aynı safta olduğumuz Cumhuriyet'in avukatlarından taarruz yedik' demesi kayıtlara dahi geçmiştir. Veli Küçük, ise müdahil avukata 'bozguncu' diyerek kızgın- 18 ÜMRAN OCAK 09

Gündem lığını belirtmiştir. Bunun yanından 3 bin lira ile geçinmeye çalıştığını anlatan Küçük, 'M a dem parasız bir adamdın, ne işin var Cumhuriyet gazetesinin satışı için yapılan toplantıda?' sorusu karşısında söyleyecek söz bulamamıştır. Ergenekon Davası'na Savunmalardan Sonra Kısa Bir Bakış Ergenekon davasında birçok sanığın bu yazı yazıldığı sırada henüz daha savunmasının alınmaması ve birçok tanığın dinlenmemiş olması nedeniyle kısıtlı bir değerlendirme yapma durumunda kalsak dahi, elimizde bulunan sanık savunmalarından, sorulara verilen cevaplardan anlaşılacağı gibi davanın büyüklüğü, iddiaların ve belgelerin ağırlığı karşısında yapılan savunmalar en basit adi bir hırsızlık davasında yapılacak savunmalar kadar inandırıcılık arz etmemektedir. Birçok sanığın telefon dökümleri ve yazışmalarına rağmen birbirlerini tanımadıklarını beyan etmeleri, birçok olayı bilmediklerini ve belgeleri elde etmelerinde interneti kaynak göstermeleri, Ergenekon adlı örgütten hiç haberleri dahi olmadığını söylemeleri çok ilginçtir. Bununla birlikte Veli Küçük'ün savunması sırasında devlet tarafından komploya kurban gittiğini iddia etmesi de davada bakılması gereken hususi bir ayrıntı olarak önemlidir. Sanık savunmalarının yanında gündemi meşgul eden diğer Ergenekon Davası ile ilintili haberler ise, davada kilit isim Tuncay Güney'in yurtdışında ifadesine başvurulacağı, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin verdiği bozma kararı, bu karardaki Danıştay'a saldırı ve Cumhuriyet gazetesine bomba davasını Ergenekon Davası'yla birleştirme talebi, Üzeyir Garih cinayetiyle ilgili olarak Yeni Şafak gazetesinin ortaya çıkardığı ve ucu açık bir şekilde Ergenekon'a uzanan yeni bilgi ve belgeler son derece önemli gelişmeleri oluşturmaktadır. Uzun bir süredir davanın devam etmesi ve gündemde yeni hususların yer alması yeni yazılara ve yorumlara gebe olunduğunu çok açık bir şekilde göstermektedir. KAYNAKLAR 1. Yıldırım: Bombaları mahkeme de görmedi. NTVMSNBC (11 Kasım 2008). 2. Ali Yiğit: El bombaları Yıldırım'a ait. NTVMSNBC (13 Kasım 2008). 3. Tekin: iddianame ile Kurtlar Vadisi örtüşüyor. NTVMSNBC (15 Kasım 2008). 4. Muzaffer Tekin'den Yiğit'e 'aslan'lı gönderme. NTVMSNBC (19 Kasım 2008). 5. Gürcihan: Danıştay'a saldırının nedeni türban değil. NTVMSNBC (21 Kasım 2008). 6. Ergenekon'da Bekir Öztürk, savcı Öz'ü eleştirdi. NTVMSNBC (27 Kasım 2008). 7. Veli Küçük: Devlet komplo kurdu. NTVMSNBC (16 Aralık 2008). 8. Veli Küçük Ergenekon'da da sustu. Radikal (16 Aralık 2008). 9. Çapraz sorguda zor sorular Veli Küçük'ü susturdu. Zaman (16 Aralık 2008). 10. Soru sınırlamasına hukukçulardan itiraz. Zaman (21 Aralık 2008). 11. Özüre dair ve Ergenekon'da yeni ufuklar. Yeni Şafak (19 Aralık 2008). OCAK 09 ÜMRAN 19

Dosya LA İK /C U M H U R İYET BAĞLAM INDA MÜSLÜMANI ÖTEKİ LEŞTİRMEK Mustafa A Y D IN D ergimizin bu sayısında İslâm'ı gelişmelerin genel bir değerlendirilmesi planlanmıştı. Ben de bu çerçevede tarihsel sürece kısaca değindikten sonra içinde bulunduğumuz bazı sorunlara bir göz gezdirmek istiyordum. Bu çerçevede yazımın ana temalarından birisi İslâm'ın alternatif- liklerde var olmaya zorlanması ve dolayısıyla da gizli veya açık Müslüman'ın bir baskı altında bulundurulması nedeniyle ortaya çıkan bazı sorunlara değinmekti. Gerçekten de uzun bir zamandır İslâm ile ilişkiye getirilebilen her türlü oluşum bir itham ve eleştirinin konusudur ve bunlar bir bakıma sanki periyodik olarak sürüp gitmektedir. Geçen yıl günlerce tartışılan müslümana nispet edilen mahalle baskısı hala hafızalardaki canlılığını korumaktadır. Bu arada planladığımız konu üzerinde bir değişiklik yapmayı gerektiren yeni bir araştırma yayınlandı. Amerikalı ünlü iş ve (belki daha fazlasıyla küresel) siyaset adamı Soros'un finanse ettiği Açık Toplum Ensti- tüsü'nün desteğiyle, Boğaziçi Üniversitesi'nden bir grup öğretim üyesinin yaptığı bir kamuoyu araştırması yayınlandı. "Türkiye'de Farklı Olmak - Din ve Muhafazakarlık Bağlamında Ötekileştirilenler" adını taşıyan araştırma belirttiğimiz konuya yeni bir örnek oluşturdu. Bir seçim arifesinde belli çevrelerin muhalif olduğu bir iktidarı eleştirme çerçevesinde yeni bir itham biçimi sergilendi. Örnekleminden kavramsal çerçevesine, amaçlı olduğu rahatlıkla görülen siyasal yaklaşımına kadar eleştirilen araştırma, gerçekten de Alevilere nispet edilen örgütler ve CHP il teşkilatları gibi din konusunda tavrının ne olduğu belli olan marjinal kesimler üzerinde uygulanan araştırma peşinen bir yanlılığı sergilemektedir. Söz konusu araştırmada sıradan müslümanın inancının bir gereği olarak yaptığı iftar yemeği vermek. Cuma namazı kılmak, umre yapmak, hacca gitmek gibi eylemlerinin artması, din dışı laik kesimler için bir tehdit unsuru olarak değerlendirilmiştir. Şikayetçisi olunan nokta kendini din konusunda en azından kayıtsız sayan bazı çevrelerin özgürlüklerinin kısıtlanması değil, dini kesimlerin özgürlüklerinin yeterince engellenmemesidir. Yani deneklerden alman verilere göre İslami kesimlere sağlanan serbestlik laik kesimler için bir potansiyel baskı anlamına gelmekte ve söz konusu bu farazi baskı her geçen gün artmaktadır. Bu konuda kullanılan argümanlar da bir hayli dikkat çekicidir. 1999 yılında yapılan kamuoyu araştırmalarında halkın yüzde 42'si Türkiye'de dindar insanlara baskı yapıldığı kanaatinde imiş, ama 2006 yılında yapılan araştırmalar bu oranın yüzde 17'ye indiğini gösteriyormuş. Çünkü AKP iktidarıyla birlikte dindar kesimin şikayetleri azalmış, buna karşılık laik kesimin kaygıları artmış. Araştırmanın buradan kabaca çıkardığı sonuç laik Cumhuriyetin birinci sınıf tebaasının ne denli bir potansiyel tehdit altında olduğudur. Sanki ülkenin üzerinde mutlaka olması gereken bir baskı unsuru var ve bu Müslümanların üzerinden kalkarsa laiklerin üzerine boca edilir. 20 ÜMRAN OCAK 09