Medeniyet bilinci yüksek bir nesil geliyor Şubat 09, 2014-7:49:00 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Biz, şehirlerimizin geleceği konusunda umutluyuz. Allah'a şükürler olsun, özgüveni yüksek, umutlu, heyecanlı, birikimli, tarih ve medeniyet bilinci yüksek bir nesil geliyor. Öyle zannedildiği gibi değil, geliyor" dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Betonun, asfaltın, çimentonun, kaldırım taşının, mevzuatın içinde kaybolmuş değil, bu aziz milletin tarihindeki şehir medeniyetini kavramış, o medeniyeti her bir taşa yeniden yansıtmaya çalışan belediye başkanlarına ihtiyacımız var. Biz, şehirlerimizin geleceği konusunda umutluyuz. Allah'a şükürler olsun, özgüveni yüksek, umutlu, heyecanlı, birikimli, tarih ve medeniyet bilinci yüksek bir nesil geliyor. Öyle zannedildiği gibi değil, geliyor" dedi. Erdoğan, Ramada Plaza Tekstilkent'te düzenlenen Esenler Belediyesi Şehir Yazarları ve Akademisyenleri Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, şehirlerin bu hale gelmesinden dolayı çok sayıda mazeret, bahane üretilebileceğini belirterek, insan neyse şehrin o, şehir neyse insanın o olduğunu söyledi. Kaybettikleri, yitirdikleri neyse öncelikle onu fark etmeleri, bulmaları, ona yeniden sahip olmaları gerektiğini vurgulayan Erdoğan, İstanbul'un 1900 yılındaki nüfusunun yaklaşık 1 milyon olduğunu, 1920'li yıllarda şehrin nüfusunun 681 bine kadar düştüğünü, İstanbul'un savaşlarda en az kaybı vermesine rağmen, nüfusun yaklaşık 300 bin kişi azaldığını dile getirdi. Erdoğan, millet olarak, 1. Dünya ve Kurtuluş savaşlarında gençleri yitirmekle kalmadıklarını, münevverlerini, sanatçılarını, alimlerini de yitirdiklerini kaydederek, 10 yıllar boyunca süren savaşta yüzbinlerce gençlerini kaybettiklerini sonra üzerine bir büyük darbe daha aldıklarını, bu dönemde, tarihlerinden, medeniyetlerinden, ecdatlarından, kitaplarından ve kütüphanelerinden, kitabelerinden, hatta mezar taşlarından acı bir kopuş yaşadıklarını ifade etti. Bunun en acı örneğini Karaacahmet'te yaşadığını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti: "O dönemde o tarihi mezar taşlarımızdan 106 tanesi sökülmek suretiyle orada bizimle bir mücadele
verildi. Ve ne yazık ki orada inşa edilen bina bir din istismarıydı, inanç istismarıydı. Onu yıkmaya gönderdiğim dozerlerde, o zamanın başbakanı ve valisi yıkımı durdurdu. Allah'tan ki resimler falan çektirmiştim. Daha sonra benimle ilgili bir dava açıldı. Açılan dava da şuydu: Bu kaçak inşaata niye müsaade ettin. Bütün o resimler olmasa şu anda ben ağır bir ceza ile içerde olabilirdim. Bütün o resimler mahkemede ortaya konulmak suretiyle, mahkemede işi kurtardık. Ve şu anda o bina hala orada duruyor. O binanın inancının mensubu olduklarını söyleyenler de benim o inanca karşı olduğumu söylüyor. Onların yetkililerine o zaman Üsküdar'da 46 tane yer teklif ettim. 'Alın size 46 tane yer. Hangisini beğeniyorsunuz orada yapalım. Hafriyatında, inşaatında yardımcı olayım ama bu mezar taşlarıyla oynamayın. Bunlar bizim için bir tarihtir, medeniyettir, sanattır' dedim. Maalesef o tarihi orada gömenler, belli çevreler tarafından iltifat gördü, bize ise farklı yaklaştılar. Tabii bugün de aynı noktada, aynı çizgideyim, geri adım atmam yine söz konusu değil." "Birbirimizden koparıldık" Erdoğan, Mimar Sinan'ın türbe kitabesinde "Geçti bu demde cihandan pir-i mimaran-ı Sinan/ Ruhu için Fatiha ihsan ede pir-ü civan" dizesinin yazdığını belirterek, Mimar Sinan'ın türbesindeki kitabeyi dahi anlamaktan aciz bırakıldıklarını, öyle bir nesille şu anda karşı karşıya olduklarını, birbirlerinden koparıldıklarını aktardı. "Hiçbir medeniyet, kılıçla, topla, tüfekle, tankla yok edilemez, hiçbir medeniyet, yakmakla yanmaz, izi silinemez. Camiler, kervansaraylar, şadırvanlar, köprüler bir medeniyetin sadece tezahürleridir. Kitaplar, kütüphaneler, eserler, yazılar, bir medeniyetin sadece zahirde görünen eserleridir" diyen Erdoğan, medeniyetin eserde ortaya çıkan değil, gönülde, kalpte, ruhta ortaya çıkan, orada şekillenen, orada yaşayan bir değer olduğunu ifade etti. Erdoğan, bu değerin eşyaya, şehre yansıdığını, şehirde yeryüzündeki sureti olarak ortaya çıktığını kaydederek, "Camiler yıkılır, köprüler havaya uçurulur, kitaplar, kütüphaneler kül edilir. Ama esas olan ruhtur" dedi. "Bize bir tek Mimar Sinan yetmez" Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti: "Bir toplum, bir millet, bir medeniyet, asıl ruhunu kaybettiği zaman her şeyini kaybetmiştir. Bunu bildikleri için, dikkatinizi çekiyorum, bizim millet ve medeniyet olarak ruhumuzu esir almak, ruhumuzun gıdalarını, ruh kökümüzü oluşturan kaynaklarımızı kurutmak istediler. Başarılı oldular mı? Evet, bir dönem, maalesef, kısmen de olsa başarılı oldular. Ama Allah'a hamdolsun, o ruhu silemediler, o ışığı söndüremediler, milletin ruhundaki nuru, tam olarak zulmete, yani karanlığa çeviremediler. Şehirlerimizin ruhundaki yıpranma, emin olunuz, aslında, milletimizin ve medeniyetimizin ruhundaki örselenmenin somut bir neticesidir. Burada şu hususun özellikle altını çizmek istiyorum. Medeniyetleri, tek başına idareciler, sultanlar, padişahlar, vezirler, cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar inşa etmezler. Medeniyetleri, bürokratlar, teknokratlar inşa etmezler. Onların hazırladıkları, oluşturdukları zeminde yürüyen milletler, o milletlerin içinden çıkan alimler, gönül insanları, yazarlar, şairler, sanatçılar medeniyetlerin asıl mimarlarıdırlar. Hazreti Mevlana olmasaydı, Hacı Bektaş Veli, Ahmet Yesevi olmasaydı, acaba Selçuklu olabilir miydi? Şeyh Edebali olmasaydı; Mimar Sinan, Molla Gürani, Akşemsettin, Hacı Bayram Veli olmasaydı, acaba Osmanlı cihan devleti olabilir miydi? Tek başına güç, tek başına para, finansman, imkan, akıl olması, ne medeniyet inşa etmek, ne de medeniyetin tezahürü olan şehirler inşa etmek için yeterli değildir. İşte onun için ben her zaman söylüyorum: Bize bir tek Mimar Sinan yetmez; onlarca, yüzlerce Mimar Sinan'a ihtiyacımız var. Bize bir tek Turgut Cansever merhum yetmez, bizim binlerce Turgut Cansever'e ihtiyacımız var."
Erdoğan, kendilerinin, medeniyet muhayyilesi olan, medeniyet tasavvuru olan, bu milletin ruhundaki ışığı, umudu, heyecanı çoğaltacak gönül mimarlarına ihtiyaçları olduğunu belirterek, eseri inşa ederken o esere gerçekten o ruhu verebilecek mimarlara ihtiyaçları olduğunu dile getirdi. "Tarih ve medeniyet bilinci yüksek bir nesil geliyor" Millet olarak kendi ruhlarında bu ışığın, yani yüksek bir medeniyet ışığının ziyadesiyle mevcut olduğunu anlatan Erdoğan, bu ışığı bulacak, canlandıracak, ruhtaki o medeniyet hücrelerini adeta diriltecek, ellerinden tutup kaldıracak bir ufka, böyle bir özgüvene ihtiyaçları olduğunu belirtti. Erdoğan, "Betonun, asfaltın, çimentonun, kaldırım taşının, mevzuatın içinde kaybolmuş değil, bu aziz milletin tarihindeki şehir medeniyetini kavramış, o medeniyeti her bir taşa yeniden yansıtmaya çalışan belediye başkanlarına ihtiyacımız var. Biz, şehirlerimizin geleceği konusunda umutluyuz. Allah'a şükürler olsun, özgüveni yüksek, umutlu, heyecanlı, birikimli; tarih ve medeniyet bilinci yüksek bir nesil geliyor. Öyle zannedildiği gibi değil, geliyor" diye konuştu. Kimlik bunalımı yaşayan, özünden, ruhundan, tarih ve ecdadından uzak nesillerin buna göre şehirler kuracağını belirten Başbakan Erdoğan, ama ecdadını tanıyan, tarihini bilen, tarihinden aldığı ruhla geleceğine formüller üreten nesillerin yeni şehirlerin de mimarları olacağını vurguladı. Başbakan Erdoğan, kendilerinin nesil olarak, miras olarak büyük bir tahribata maruz kalmış şehirleri devraldıklarını, bugüne kadar vakitlerinin çok büyük bir kısmını, mesailerinin önemli bir kısmını tahribatı tamir etmek için sarf ettiklerini bildirerek, sadece Türkiye'de değil tüm Balkanlar'da, Avrupa'da, Orta Asya'da bunu inşa ettiklerini anlattı. Erdoğan, "O ruh olunca gider Orta Asya'da da ihya edersiniz, Balkanlar'da da inşa edersiniz, ülkenizde de bu eserleri inşa edersiniz. Yeter ki o ruh sizde olsun" ifadelerini kullandı. Erdoğan, Ramada Plaza Tekstilkent'te düzenlenen Esenler Belediyesi Şehir Yazarları ve Akademisyenleri Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, şu anda, toplu konut ve kentsel dönüşüm gayretlerinin belli çevreler tarafından kıyasıya eleştirildiğine şahit olduklarını ve bu eleştiriyi çok haksız bulduklarını söyledi. İstanbul'un, Ankara'nın gecekondu sorununun çok çabuk unutulduğunu dile getiren Erdoğan, gecekonduların, geleneksel konut mimarisini yansıtmadığını ve gecekonduların tarihi eser de olmadığını belirtti. Erdoğan, artan nüfusun, şehirlere yoğun göçün, plansız kentleşmenin bir neticesi olarak, gecekondu sorununun ortaya çıktığını, şehirleri kuşattığını, bir şehir ve insanlık sorunu haline geldiğini söyleyerek, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Belediye başkanlığımda İstanbul'a girişle alakalı olarak buraya girişte nakil ilmuhaberi istedim. Dediler ki 'Pasaport getiriyor'. Ben pasaport uygulaması getirmek istemedim. İstanbul'a gelen göçü engellemek için böyle bir teklif getirdim. 'Niye İstanbul'a geliyorsun? Paran var mı? Burada işin var mı? Burada evin var mı?' Bunların hiçbir şeyi yok. Sadece daha önce gelmiş olanların, onlara verdiği adres var. Esenler'de bir yer var. Gelir oraya, hemen dört duvar bir çatı, yerleş. Şehrin onda hakkı yok mu? Var. Peki bu hak nerede? Yok. Kolundaki bileziği satmak suretiyle, borçlanmak suretiyle apartman dairesi alıp oraya yerleşme gayreti içerisinde olan vatandaşımla onun arasında adaleti nasıl tesis edeceğiz? Bunun hiç hesabını sormadan 'Pasaport uygulaması getiriyor' diye o zaman şahsıma yüklendiler. Ama işte o zaman İstanbul'un nüfusu 8 milyondu, şimdi İstanbul'un nüfusu 15 milyon oldu. Süre ortada, 10 yılda." Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere, birçok şehirde gecekondu sorununu önemli ölçüde çözüm
noktasında yoluna koyduklarını ifade eden Erdoğan, "Yaklaşık 50 yıl içinde oluşmuş bir büyük sorunu, bir büyük tahribatı, 11 yıl gibi kısa bir sürede çok büyük oranda tamir ettik. Şehirlerimizdeki çirkin görüntü, sağlıksız hayat şartları, altyapı eksikliği, özellikle de depreme dayanıksız yapılar, şu anda kentsel dönüşümle artık farklı bir çehreye kavuşmaya başladı" diye konuştu. "Biz de oralardan geldik" Başbakan Erdoğan, gecekondularla sadece şehirlerin değil, birkaç neslin kaybedildiğini belirterek, şöyle devam etti: "Gecekondularda, mum ışığında, soğukta, tozun, çamurun, gürültünün içinde ders çalışıp, üniversite okuyup, mimar, mühendis, idareci, bilim insanı, sanatçı olan çok sayıda kardeşimiz var. Sabahın dondurucu soğuğunda, anneler kalktılar, odun, kömür taşıyarak sobaları yaktılar, çocuklarına bir kuru ekmekle kahvaltı hazırladılar. Biz de oralardan geldik. O çocuklar, karın, yağmurun, çamurun içinde, altı delik ayakkabılarla, yarım saat, 45 dakika, 1 saat yol yürüdüler ve yanakları pancar gibiydi, ayaklar adeta renk değiştirmişti. Böyle okuduk, böyle yetiştik. Saatlerce otobüs duraklarında bekleyerek, tıklım tıklım otobüslerde saatlerce yolculuk yaparak okul bitiren bir nesil, artık bugünün Türkiyesine yön veriyor. İnanın, şartlar daha iyi olsaydı, o ailelerden çok daha fazla çocuk okuyacak, bugün bulundukları konumdan çok daha iyi yerlere geleceklerdi. Göreceksiniz, şu anda çok daha iyi şartlarda yaşayan, çok daha iyi şartlarda okuyan çocuklar, iş hayatında, sosyal hayatta daha iyi konumlara gelecekler. Buna inanıyorum. Biz, düne göre daha iyisini yapmaya çalıştık. Yeni nesiller bizden daha iyisini yapacak. Sonraki nesiller inşallah ideali yakalayacaklar. İşte onun için umudumuzu hiç kaybetmeyeceğiz." Ne şehirlerden ne de insanlardan umutlarını kesmeyeceklerini ifade eden Erdoğan, "Bu, uzun soluklu bir yolculuktur, uzun soluklu bir yürüyüştür. Hiçbir medeniyet bir anda ortaya çıkmaz, bir anda da yok olup gitmez. Sabırla yürüyeceğiz. Bir kuyumcu hassasiyetiyle insan yetiştirecek, yetiştirdiğimiz o gençlerin de bizden devraldıkları mirasla daha güzel şehirler inşa ettiklerine, inşallah şahit olacağız" dedi. "İşi tahribat olan er ya da geç harap olup gider" Erdoğan, yazar ve akademisyenlerin herkesten daha büyük sorumluluk taşıdığını vurgulayarak, katılımcılara şöyle seslendi: "Emin olun, sizin omuzlarınızdaki sorumluluk, siyasetçinin de belediye başkanının da bürokratın da sorumluluğundan daha büyüktür. Yitik değerlerimizi keşfedecek olanlar, sizlersiniz. Medeniyetimize yeniden güç kazandıracak olan, sizlersiniz. Geçmişin ihtişamlı şehirlerine benzer, yaşanabilir, güzel, kalbe hitap eden, kalbin içindekini aksettiren şehirleri kuracak, o şehirleri kuracak nesillere istikamet çizecek olan sizlersiniz. Mimar Sinan'ın ustalığı kadar, ondaki tasavvuru, ruhu, aşkı, bunun yanında tevazuyu, güzel ahlakı hatırlatacak ve okuyucularına, öğrencilerine bunu nakledecek olan da sizlersiniz. İnşa süreci, çok uzun soluklu bir süreçtir. Malzemesi insan olan, malzemesi aşk olan, iman olan, ilim olan, er ya da geç eserini ortaya koyar. Unutmayalım, eser müessiriyle güçlüdür. İşi tahribat olan da biliniz ki er ya da geç harap olup gider. Hasan Sabbah, Selçuklu'yu yıkmak için, tahrip etmek için sinsice örgütlenmişti, ama Moğollar geldiler, o yıkım ekibini yıktılar, ezip geçtiler. Moğollardan da Alamut'tan da geriye sadece ibretlik hikayeler kaldı. İstanbul defalarca yakıldı, yıkıldı; ama geriye Fatih kaldı, geriye Mimar Sinan kaldı. Yıkanları ve yıkmaya çalışanları tarih hiç hatırlamayacak. Ama taş üstüne taş koyanlar, insan ruhunu sabırla ilmek ilmek dokuyanlar, emin olun hiç unutulmayacaklar. Güzel şehirlerimiz vardı, inşallah, yine güzel şehirlerimiz olacak. Bundan hiç endişem yok. Asırların ötesinden gelen aşkla, sevdayla, ruh ve heyecanla, güzel şehirler inşa ve imar etmenin mücadelesini her daim sürdüreceğiz. İnsanlarımız gibi
güzel şehirlere, güzel şehirlerimiz gibi talihli, bahtlı, huzurlu insanlara, daha güçlü bir millete doğru kararlılıkla inşallah ilerleyeceğiz. Bu kutlu yolculuktaki gayretleriniz için her birinize tek tek teşekkür ediyorum. Kaleminiz de ilminiz de her daim bereketli olsun diye dua ediyorum." Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Esenler Belediyesine, Şehir Düşünce Merkezi'ne emek veren herkese teşekkür etti. Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu, günün anısına sanatevi öğrencilerinin hazırladığı hediyeyi Başbakan Erdoğan'a sundu.