ŞEYTAN ACABA KİMİN MÜRŞİDİ? 9. sure (TEVBE) 34. ayet (Resmi: 9/İniş:113/Alfabetik:104) Y.N. Öztürk Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah'ın yolundan geri çevirirler. Altını ve gümüşü depolayıp da onları Allah yolunda harcamayanlara korkunç bir azap muştula. M. Esed Siz ey imana erişenler! Bilin ki, hahamların, rahiplerin çoğu, insanların mallarını haksızca yiyip yutuyor ve (onları) Allahın yolundan alıkoyuyorlar. Fakat bütün o altın ve gümüşü toplayıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, (işte) onlara (sonraki hayat için) çok çetin azabı müjdele: Dipnot: 9/34* ŞEYTAN ACABA KİMİN MÜRŞİDİ? 'Tarik' Arapça 'yol' demektir. Bundan türetilen 'tarikat' ise 'yol, yöntem, usul, tarz' manalarına gelir. Tarikatlar Allah'a gitmek için bir yoldur, bir mecburiyet değildir şeklinde yumuşak izahlarla tarikat bağlılığını açıklayan tarikatçılar vardır. Fakat birçok tarikatçı 'Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.' uydurma hadisiyle tarikata girmeyi, tarikatın şeyhini mürşit kabul etmeyi dini bir vecibe, kurtuluşun bir şartı gibi sunmaktadır. Şimdi sormak lazım yüzlerce yıl tarikatların yokluğunda Müslümanlar eksik Müslümanlar olarak mı yaşadılar? Tarikat şeyhlerinin yaygın olmadığı bu dönemde Müslümanların mürşidi şeytan mıydı? Kuran'ın izahları bu yıllara kadar Müslümanların manevi gelişimine rehberlik etmekte yetersiz mi kaldı ki tarikatlara ihtiyaç doğdu? Kuran'a göre Kuran din adına her şeyi açıklamaktadır. Peygamber'imiz ise Kuran'ın uymamız konusunda kefil olduğu tek insandır. Oysa tarikatların ürettiği birçok şeyh tartışılmaz kişi ilan edilmiş, bu şeyhlerin etrafındakiler kurtulanlar, diğer kimseler cehennemlik olanlar olarak sınıflandırılmış, bu şahıslara uymak dinin en önemli şartı gibi kabul ettirilmeye çalışılmıştır.
Bu tarikatların birçok liderinin Mehdi veya İsa ilan edilmesi sadece geçmişteki tarikatların değil, günümüzdeki birçok tarikatın da bir gerçeğidir. (Mehdi ve İsa'nın gelişi ile ilgili inançlar için 20. Bölümü okuyunuz.) Her şehirde, kasabada veya mahallede bahsettiğimiz tiplere rastlayabiliriz. Bunların çoğu paranoyak hezeyanları olan, insanların hem ruh dünyasını, hem de kesesini zarara uğratan kişilerdir. Bu tavırlarıyla Kuran'ın bize anlattığı sahtekar Musevi ve Hıristiyan din adamlarının dinimizdeki karşılığı bu şeyhlerdir. Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla yerler. 9- Tevbe Suresi 34 Uydurulan Din, Kuran'daki Din E - Kitap IX. KUR'AN VE TOPLUM A. GEÇMİŞİ HATIRLAYARAK GÜNÜMÜZE GELELİM. 'Ey iman edenler! Hahamların ve rahiplerin birçoğu, insanların mallarını hem haksızlıkla yer, hem de Allah yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanları acı bir azabın beklediğini haber ver. O gün biriktirip yığdıkları ateşte kızartılacak ve alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak. 'İşte bu bencilce biriktirip yığdıklarınız; haydi tadın bakalım' denecek' (Tövbe; 9/34). Geçmişte, Hazreti Muhammed'in genç sahabesi Ebuzer, 'İnsanların malını haksızlıkla yiyenlerin, Allah yolundan (Hak için Halka yardımdan) alıkoyanların, mal ve servet biriktirip Allah yolunda harcamayanların ' yaptıklarını, sadece 'ahlaki bir öğüt' tutmamanın ötesinde, dünyevi şer'i bir ceza (had cezası) verilerek müeyyide (yaptırım) uygulaması ile engellenmesi gereken bir haram (yasak) olarak yorumluyordu. (bk, EBU ZER: ISSIZ ÇÖLDE YALNIZ MEZAR, Tıklayınız: http://www.ihsaneliacik.com/2009/03/ebu-zer-issiz-colde-yalniz-mezar.html ) Dün de günümüzde de, maun süresini okuyup da, Tefsir sohbetinde, fıkıh dersi veren Hocaefendi' ye: 'İhtiyaçtan fazla mal haramdır, hırsızlıktır... Açlar, yoksullar dururken villalar alınıyor, ciplere biniliyor... Altın ve gümüş yoksullar üzerinde hegomanya kurmak için kullanılıyor... İnfak edilmiyor Mülkte şirk koşuluyor... Bahçe sahipleri kıssası (Allah'ı unutarak kendini yeterli görenin durumu meseli: 18 / 32-44 ) ölülerin ardından okunup duruyor Kırkta bir diye bir şey tutturulmuş gidiyor Komşusu açken tok yatmamak için zengin mahallelere taşınanlar var Sokaktaki açtan, yoksuldan haberiniz var mı? Bu din yeryüzünün sokaklarında aç gezen 1 milyar insan için ne diyor hocam? Bu din fekku ragabe (kölelere özgürlük!) diyerek başlamadı mı hocam?...'
diye soran, gerçeğin arayışı içindeki talebeye (öğrenciye) ne yazıktır ki: 'Ebuzerleşmeyelim inşallah!' deniliyor. Bkz, 'EBUZERLEŞMEYELİM İNŞALLAH', Tıklayınız: http://www.ihsaneliacik.com/2009/10/insallah.html Ne diyor Maun suresi: 'Gördün mü o, dini yalan sayanı? İşte odur yetimi itip kakan; Yoksulu doyurmayı özendirmez o. Vay haline o namaz kılanların ki, Namazlarından gaflet içindedir onlar! Riyaya sapandır onlar / gösteriş yaparlar. Ve onlar, kamu hakkına / yardıma /zekâta / iyiliğe engel olurlar' (107 / 1-7) Kimdir bunlar? Bunlar insanları din ile aldatanlardır. Dini yalanlayanlar, dinin direğini yıkanlardır. Çünkü dinin direği doğruluk ve dürüstlüktür. Bkz, DİNİN DİREĞİ NEDİR? Tıklayınız: http://www.ihsaneliacik.com/2009/03/dinin-diregi-nedir.html Bunlar kimsesizi (yetim) görmeyerek, yoksulları ve ezilenleri (mesâkin) umursamayarak, gelen yardımları (maun) yerine ulaştırmayarak dine en büyük ihaneti yapmaktadırlar. Onların dediklerini bir tarafa atalım, Kur'an'daki İslam'ı okuyalım: 'İkra' bismi rabbikellezi halak.' 'YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU / DÜŞÜN-ANLA / ANLAT / ÇAĞIR!' (Alak / 1) Bkz, KUR'AN VE OKUMAK (KUR'AN ve İSLAM E KİTAP. MKA. III. BÖLÜM:) B. TOPLUM HAYATINDA MÜMİNLER (İNANANLAR) Toplum (aynı toprak parçası üzerinde bir arada yaşayan ve temel çıkarlarını sağlamak için iş birliği yapan insanların tümü,) hayatında, İslam dinini yaşam tarzı edinen bütün müminlerin (inananların), bilinçli (şuurlu) olarak, Sosyal ( toplumla ilgili, toplumsal, içtimai) görev ve sorumluluklarını anlamış, idrak etmiş, birer insan olmaları gerekir. İnananları, 'Sosyal Görev ve Sorumluluklarına Müdrik' kılan ruh ve muktedir kılan güç, Kur'an'da, İslam'ın yapılmasını ve veya yapılmamasını bildirdiği konularda, sosyal görevlere, ferdi mülkiyete yüklediği ve ödemesini gerekli kıldığı 'hak'lara inanması (iman) ve bu inançlarını yaşamasıdır (salih amel). İnsanı 'Sosyal Görev ve Sorumluluklarına Müdrik' kılan ve 'Sosyal Sorumluluklarını yerine getiren' en etkili kuvvetin, 'Ameli hayatta yaşanan İman' olduğu Kur'an'da şöyle açıklanmaktadır:
'İşin gereği şu ki insan; aceleci, hırslı, sabırsız, tahammülsüz yaratılmıştır. Kendisine kötülük / hoşnutsuzluk dokununca basar bağırır. Kendisine hayır ve nimet ulaşınca ondan başkalarının yararlanmasına engel olur. Namaz kılıp dua edenler müstesna. Bunlar, namazlarında süreklidirler. Bunların mallarında belirli bir hak vardır: Yoksul ve yoksun için. Bunlar, din gününü içtenlikle doğrularlar. Bunlar, yalnız Rablerinin azabından ürperirler.' (70 / 19-27) Bu ayetlerde maun suresinde 'dini yalan sayan' olarak ve 'vay haline o namaz kılanlara ki' diye tanıtılandan çok farklı ve onun zıddı, 'Gerçek inanan' bir insan ve zihniyet (iman ve amel) tanıtılmaktadır ve anlam olarak denmektedir ki: Din gününe - 'İlk sahib'in ortaya çıktığı ve bütün sahte ve yalan mülk (servet ve iktidar) sahipliklerinin sona erdiği, yoksulların ve mahrum bırakılmışların hakkı olan saklanmış birikimlerin (kenz/fiten) de hesabının sorulacağı gün, âhiretteki hesap gününe - iman edenler, Allah'tan başkasından çekinip korkmadan, Allah'tan başkasının kulu olmadan Namaz kılıp dua edenler ve bu hallerinde sürekli olanların, bu tutumları sebebiyle olgunlaşıp, acelecilik, hırs, sabırsızlık ve tahammülsüzlük gibi olumsuzluklarını dizginleyip, yaptıkları nedeniyle başına bir kötülük geldiğinde isyan etmemeleri ve ellerine içinde toplumun da hakkı olan bir mal (hayır ve nimet) geçirenlerin de bunlardan başkalarının da yararlanmasına engel olmamaları, paylaşmaları gerekir. Kazanılan mallarda Toplumun yoksul ve yoksun kesimi için belirli (kazanılanın ihtiyaçtan / yeterli olandan fazlası: 2/ 219) bir hak vardır. Bu hakkı sahibine (Hakk için halka) verenler, işte onlar gerçek inananlar ve Allah ile aldatmayanlardır. Özü sözü bir, Gerçek Mümin,'Biz size yalnız ve yalnız Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık da bir teşekkür de istemiyoruz;' (76 / 9) ayetinin ruhunu, özünü kavrayarak, mal ve servet biriktirmeyerek, parayı ilah edinmeden ve paranın kulu kölesi olmadan, Allah yolunda (Hakk için halka) ihtiyacından, kendisine yeterli olandan fazlasını harcayandır. Paylaşandır. C. SOSYAL GÖREV VE SORUMLULUKLARINI MÜDRİK OLAN MÜMİNLER İmanlarından aldıkları güçle,, Sosyal ( toplumla ilgili, toplumsal, içtimai) görev ve sorumluluklarını anlamış, idrak etmiş olan ve bu görev ve sorumluluklarının gereğini yapmanın, Dünya ve Ahiret mutluluğunu oluşturacak 'ibadet' bilen Müminler (ki bunlar gerçek inananlardır), pek tabiidir ki, kişi ve toplum haklarına son derece saygı duyarlar. 1. Toplumun çıkarlarını kişisel çıkarlarının üstünde tutarlar 2. İhtikâr (vurgunculuk) ve rüşvet gibi, İslam'da yasaklanmış işlerden, İçki, kumar, fuhuş, uyuşturucu gibi topluma zarar verici haram kazanç yollarından şiddetle kaçınırlar 3. İmalatlarını sağlam, ticaretlerini dosdoğru yaparlar, doğru tartarlar, kimseyi aldatmazlar 4. Fakir olan akrabalarını ailenin bir parçası bilir, onlara aksatmadan yardım ederler 5. Toplumun acizleriyle, düşkünleriyle, öksüz ve yetimleriyle, borçlularıyla, işsizleriyle, yaşlı ve hastalarının dertleriyle yakından ilgilenirler. 6. Yol, çeşme, okul, cami, kütüphane, hastane ve öğrenci yurtları gibi sosyal tesis ve eserlerin yapılmasında öncülük ederler, tamamlanması için yardımda bulunurlar, hayırlarda yarışırlar 7. İşçilerine adil ve tatminkâr ücret öderler, kimseyi sömürmezler
8. Velhasıl onlar içinde bulundukları toplum için, bütün tutum, davranış ve işlerinde, bir hayır ve rahmet kaynağı olarak çalışırlar. 9. Yüklendikleri emanetlere, ahit ve akitlerine sahip çıkarlar, yeryüzünde hüküm sahibi olanlar, adaletle hükmederler. Yüce Allah, İslam'ı ruhunda duyan, Kur'an'daki buyruklarına inanan, gerçek müminlerin inançlarını korudukları sürece, sosyal, Hak ve halk insanları olarak kalmalarının gerekliliğini şöyle açıklar: 'Onlar o kişilerdir ki eğer kendilerini yeryüzünde (Hakk'a ve halka karşı görevlerini yapabilecek bir iktidar) imkân ve güç sahibi yapsak (onlar yine de sürekli olarak) namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliğe özendirirler, kötülükten sakındırırlar. Tüm iş ve oluşlar Allah'a varır.' (22 / 41) İnananları sosyalleştiren (toplumsallaştıran, topluma yararlı davranacak biçimde eğiten) İslam, onların çalışmalarına da yön verir. Nefisleri ve aileleri için olduğu kadar, toplumu için de çalışmalarını öğütler. Dünya ve Ahiret mutluluğuna erecek insanların, ancak imanları çizgisinde yaşayarak, muhtaç toplum kesimine ihtiyaç duyduğu konuda ihtiyacı olan yardımları edebilmek için, çalışanlar ve salih amel / iyi, güzel, yararlı iş üretenler, Hakk için Halka hizmet ibadetini edenler olacağını, yüce Allah Kur'an' da şöyle müjdeler: 'Hiç kuşku yok, kurtulmuştur müminler. Namazlarında huşû sahipleridir onlar. Boş ve lüzumsuz sözden yüz çevirmişlerdir onlar. Zekâtı (mal ve parada, yoksul ve yoksunlar da dahil olmak üzere toplumun hak sahibi kesimin payını) vermek için faaliyettedir onlar. Cinsiyet organlarını / ırzlarını koruyanlardır onlar. ' (23 / 1-5) çünkü: 'O müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır. Namazlarını korumaya devam ederler onlar. İşte bunlardır mirasçı olanlar ki, Firdevs cennetine mirasçı olurlar, onda sonsuza dek kalırlar.' (23 / 8-11) Ruhen gelişmiş, olgunlaşmış, İslami sosyal yönünü bulmuş olan müminlerde yardım etme isteği o derece gelişir ki, kendileri sıkıntıda olsalar dahi, mümin kardeşlerini kendi nefislerinden üstün tutarlar. Onlar, toplumda bir tek muhtaç, mağdur (haksızlığa uğramış, hakkı yenmiş) ve mazlum (zulüm görmüş, kendisine zulmedilmiş) kalmaması, yetimin, fakirin, borçlunun, düşkünün kalmaması için, 'inanıp hayra ve barışa yönelik işler yaparlar, birbirlerine hakkı ve sabrı önerirler' (103 /3). Merhametlidirler, Allah için verirler (76 / 9). Verilmesi için örnek ve teşvikçi olurlar. Doktorun hastasıyla, bilgilinin cahille, zenginin fakirle, alacaklının borçlusu ile, işverenin işçisi ile, vs kaynaşması ve gereğince ilgilenip maddi - manevi destek vermesi için uğraşırlar. Yoksul ve muhtaç kesimin ihtiyacı olan, onlara imkan sağlayan sosyal tesis ve kurumsal düzenlemelerin yapılmasına kişisel kazanç ve gayretleriyle öncülük ve katkı sağlar, devlete
vergilerini de tam olarak verirler. Böyle olduğunda Toplum, birlik ve beraberlik içinde, sosyal, siyasi ve ekonomik olarak, adil, dürüst ve düzenli bir şekilde yaşayabilir. D. GÜNÜMÜZDE İSLAM'IN SOSYAL DURUM VE HALLERİMİZ Günümüz coğrafyasında, İslam ve müslümanların sosyal durumları, birden fazla ayrı yazıların inceleme konusu olacak şekilde vahim (ağır, korkulu, çok tehlikeli) dir. Tek cümle ile Sebebi, Kur'an' andaki İslam'dan uzaklaşarak, gelenek ve görenekleri 'din' yapmak ve 'Din'i istismar ederek yozlaştırmaktır. Çözüm için ilk adım: Kur'an'daki İslam'ı, gerçeğe uygun doğru anlamaktır. Bahse Girizgah yapmak isteyenler şu yazıyla başlayabilir: Bk. SOSYAL İSLAM, Tıklayınız: http://www.ihsaneliacik.com/2011/04/sosyal-islam.html E. SON BİR SÖZ, MELANA'DAN: 'Altın ne oluyor, can ne oluyor? İnci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.' - Mevlana M. Kemal ADAL İZMİR KUR'AN ve İSLAM E KİTAPTAN ALINTILANMIŞTIR. MKA.