Makbule Haným Atatürk'ü Anlatýyor



Benzer belgeler
þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri.

SÖZCÜKTE ANLAM. Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam

ÝÇÝNDEKÝLER. Diyalog Tamamlama Haftanýn Testi...25

Eze meze Yýllar geçti geze geze. Neler gördüm neler! Daðlar gördüm yerden biter, gökte yiter. Daðlar gördüm kayalý, kayalarý oyalý.

Bettina Knab Tel: / Þu anda çocuðunuzla tedavi için hastanede bulunuyorsunuz. Bu elbette sizin ve aileniz için kolay bir durum deðil.

ÝÇÝNDEKÝLER ANLAM BÝLGÝSÝ...13 YAZIM BÝLGÝSÝ...23 DÝL BÝLGÝSÝ...25 ANLAM BÝLGÝSÝ...27 YAZIM BÝLGÝSÝ...37 DÝL BÝLGÝSÝ...39 ANLAM BÝLGÝSÝ...

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127

Yücel Terkanlýoðlu. HTML clipboard. Yaþamadýklarýndýr Dünyan! Uykuyla geçirdiðim her an, Benim için yitik bir zaman. Rüyayla devirdiðim kazan,

Sezen Aksu 2. Çok Ayýp. Söz - Müzik: Sezen Aksu. Kulaðýma geliyor, atýp tutuyorsun, ileri geri konuþuyorsun aleyhimde. Çok ayýp, çok ayýp.

ali hikmet ÞEYTAN UÇURTMASI

Kimler aptal olarak kabul edilir? Sanki bunu herkes biliyormuþ gibi ama bundan ne

Yýldýz Tilbe 1 ADAM OLSAYDIN. Söz-Müzik: Yýldýz Tilbe. Sevdim olmadý yar, küstüm olmadý yar. Kendini arattý, beni bulmadý yar

ISBN :

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

============================================================================

============================================================================

HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK

23 Nisan Şiirleri. 23 Nisan. Sanki her tarafta var bir düğün. Çünkü, en şerefli en mutlu gün. Bugün yirmi üç nisan, Hep neşeyle doluyor insan.

Her þeyin azý karar çoðu zarar derler. Ahmet Arif'in dizelerindeki gibi "Zemheri de uzadýkça uzadý"

135 yýlý geride býrakan köklü bir mizah dergisi geleneðine sahibiz, ama mizah dergilerimiz

Yaz l Bas n n Gelece i

Kavruk Kýna. Gündüzleri, aþaðýda herkes benim için ayný; hepsi de anadan doðma elimin altýndan geçip

Emekli Assubaylar-ArsivSite1. Kayýt Tarihi: Mar 2004Nerede: istanbul, kadiköy, Türkiye.Ýletiler: 6.220

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

A y þ e S a r ý s a y ý n Kuþlarla Giden

A t t i l â Þ e n k o n

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

============================================================================

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) almıştır?

1-Zihinsel kazanýmlar 2-Duyuþsal kazanýmlar 3-Bedensel kazanýmlar

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

7AB 2 nd SEMESTER TURKISH FINAL REVIEW PACKET. 1. A: Adın ne? B:... a) Adım Alex b) Adın Alex c) Adımız Alex d) Adları Alex

ÇAĞDAŞ DÜNYA EDEBİYATI. Goscinny / Sempé. Öykü PITIRCIK KÜÇÜK PITIRCIK. Çeviren: Vivet Kanetti. 29. basım

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül :55

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.


Ferit Edgü YARALI ZAMAN BÝR DOÐU YOLCULUÐUNDAN NOTLAR

Sami Paþazade Sezai Kedi Öykülerinin En Güzelini Yazdý

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

2005/2006 Sezonu Yeþeren Kabare Türk Tiyatrosu 7.Türk Dünyasý Tiyatro Ödülleri

20 Derste Eski Türkçe

BİR ÖMRÜN HİKÂYESİ. Erkek Öğrenci. Yıl 1881 Ilık rüzgarlar esiyordu Selanik ovalarında ; Dağ başka, sokaklar başka başka ;

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI

ÖYKÜ NÜN GÜNLÜĞÜ GÜNLÜĞÜM

Örgüt Kültürü. da öðrenmek isteyecektir.


ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

4. I. Komþulardan yardým istedi.

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

SOSYAL BÝLÝMLER 1 TESTÝ (Sos 1)

PazaR. Sorular cevaplar ve geçmeyen dudak izleri... Aziz Nesin lik. kanun taksimi hicaz oldu n Aziz Þah. Eski bir okul. n Aydýn Adamoðlu.


Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman:

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

EKONOMÝDE GELÝÞMELER

1.KİTAP ATATÜRK ANLATIYOR, ÇOCUKLUĞUM

ÝNTES ÝN AYLIK GELENEKSEL TOPLANTISI 01 HAZÝRAN 2001 TARÝHÝNDE ÝSTANBUL DA YAPILDI

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

============================================================================

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

5. SINIF 1. BÖLÜM: HER BÝR DOÐRU CEVAP 1 PUAN DEÐERÝNDEDÝR.

Saðlýk çalýþanlarý GöREV'de

Aşşk Kahve ve Laduree

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

alternatif cevabı olabilir fakat anlatmak veya vurgulamak istediğim konu insanların alışveriş merkezlerine ihtiyacı olsun olmasın gitme durumları.

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

KASIM AYI 4 YAŞ GRUBU AYLIK BÜLTENİ

Ýmece Evi. Ziyaret-2016

Bu kitabın sahibi:...

Bilgilendirme Rehberi

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

Administrator tarafından yazıldı. Çarşamba, 27 Temmuz :46 - Son Güncelleme Cuma, 19 Ağustos :53

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Kap y açt m. Karfl daireye tafl nan güleç yüzlü Selma Teyze yi gördüm.

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

KLÜ DEN SAGLIK OKURYAZARLIGI EGITIM SEMINERI

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

ATATÜRK ÜN SOYKÜTÜĞÜ ATATÜRK ÜN BABA SOYU: KIZIL OĞUZ YAHUT KOCACIK YÖRÜKLERİ. ATATÜRK ÜN ANNE SOYU: KONYARLAR.

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Haftalýk Toplantý ve Etkinlik Raporu

Kraliçe Lob'un maiyetiyle birlikte yaptýðý geçit törenini izlemek için çýkýn dýþarýya!

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Ali Çolak. Bir Bahçe Düþü

3. Eðitim - Öðrenim ve Saðlýk Kýrsal yörelerde (köylerde) eðitim ve saðlýk

MODALAR MODALAR Ý N Þ A A T.

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

Lütfen cümleleri -me ekiyle dolayl anlat ma çeviriniz.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Transkript:

Makbule Haným Atatürk'ü Anlatýyor Türkçü Toplumcu Görüþ, Türkçü Bilinçlenme, Türkçü Toplumcu Yol, Büyük Uyanýþ, Uyan Türk Makbule Atadan'ýn Atatürk'e Ýliþkin Anlattýklarý Üzerine Bir Basýn Taramasý Derya Genç Acar ATATÜRK ARAÞTIRMA MERKEZÝ DERGÝSÝ, Sayý 63, Cilt: XXI, Kasým 2005 ÖZET Atatürk ün gerçeklere dayalý yaþam öyküsünün yazýlýþýnda, özellikle bu yaþamýn çocukluk ve gençlik dönemlerinin doðru ve yeterli belirlenmesinde annesi Zübeyde Haným ve kýz kardeþi Makbule (Atadan) Haným ýn anlattýklarý, ilk elden kaynak olarak büyük önem taþýmaktadýr. Bu yazýmýzda Atatürk ün kýz kardeþi Makbule Haným ýn basýnýmýzda yer alan Atatürk e iliþkin ilk elden söyleþileri, kronolojik sýra içinde gösterilmiþ ve örnekler verilmiþtir. GÝRÝÞ Atatürk ün yaþam öyküsünün gerçeklere uygun yazýlmasýnda, þüphesiz ki ilk elden kaynaklarýn büyük deðeri ve önemi vardýr. Bu hususta Atatürk ün anlattýklarýnýn yaný sýra, ailesini oluþturmuþ ya da yaþamýna karýþmýþ kimselerin verdikleri bilgiler, onlardan kalan anýlar, Atatürk ün biyografisinde paha biçilmez önem kazanmaktadýr. Bir insaný en yakýndan tanýyan, onun yaþam öyküsündeki ayrýntýlarý en iyi bilenlerin baþýnda þüphesiz ki, kendi aile bireyleri gelmektedir. Konu bu açýdan deðerlendirildiðinde Atatürk ün yaþamýna, özellikle onun çocukluk ve gençlik yýllarýna ýþýk tutacak kimselerin baþýnda, annesi Zübeyde Haným ve kýz kardeþi Makbule (Atadan) Haným ýn geldiði görülmektedir. Bu bakýmdan, Atatürk ün yaþamýný konu alan birçok tarihçi ve yazar, Atatürk ün annesi ve kýz kardeþiyle görüþme gereði duymuþlar, onlardan elde ettikleri bilgileri ve anýlarý, yazdýklarý kitaplarýn sayfalarýna geçirmiþlerdir2. Atatürk ün annesi Zübeyde Haným ýn yaþamý 14 Ocak 1923 de son bulduðundan, basýnda, Atatürk hakkýnda onunla yapýlmýþ bir konuþma bulunmamaktadýr. Bununla beraber Millî Mücadele yýllarýnda Ankara ya gelmiþ olan Grace Ellison3 gibi bazý yabancý gazeteci ve yazarlar, sýnýrlý da olsa Zübeyde Haným la konuþma fýrsatý bulmuþlardýr. Atatürk ün kýz kardeþi Makbule Haným, annesine oranla uzun bir ömür sürmüþ, bu nedenle özellikle Atatürk ün ölümünden sonra Büyük Adam ýn yaþamýna iliþkin ayrýntýlý bilgiler almak bakýmýndan- zaman zaman gazetecilerin ilgi odaðý olmuþtur. Makbule Haným la yapýlmýþ söyleþiler üzerine gerçekleþtirdiðimiz geniþ bir basýn taramasýnda, bu hususta kendisiyle yapýlmýþ ilk görüþmenin kronolojik zincir içerisinde, 1947 de haftalýk Akýn Gazetesi nde

Selime Seden imzasýyla yayýnlandýðýný görüyoruz. Bu konuþmayý, ayný yazarýn yine Akýn Gazetesi nde 1948 de yayýnlanan diðer bir konuþma dizisi izlemektedir. Makbule Haným la yapýlan üçüncü söyleþi ise Yaþar Yula tarafýndan 1950 de gerçekleþtirilmiþ; bunu 1952 1953 yýllarý arasýnda Yeni Ýstanbul Gazetesi ndeki Büyük Kardeþim Atatürk baþlýklý uzun bir yazý dizisi takip etmiþtir. Makbule Haným la yapýlan söz konusu bu dördüncü konuþmada, söyleþiyi nakleden kiþinin adý verilmemiþtir. Daha sonra þair ve gazeteci Þemsi Belli nin 1955 de kaleme aldýðý Aðabeyim Mustafa Kemal adlý yazý dizisi Milliyet Gazetesi nde yayýnlanmýþ ve bugünkü tespitlere göre Makbule Haným la yapýlan beþinci söyleþiyi oluþturmuþtur. Makbule Haným la yapýlan altýncý ve son görüþme ise Dr. Rýdvan Ege tarafýndan 1 Kasým 1955 günü yapýlmýþ; ancak bu konuþma Ulus Gazetesi nde 1962 yýlý Kasýmý nda yayýnlanmýþtýr. Bütün bu yazýlar ve yazý dizilerinde Atatürk ün kýz kardeþi Makbule Haným ýn anlattýklarý, özellikle Atatürk ün aile çevresine, onun çocukluk ve gençlik dönemlerine iliþkin olup, birçok bilinmeyen olaya deðinmektedir. Makbule Haným ýn söyleþileri üzerine yaptýðýmýz basýn taramasýnýn diðer bir ilginç yönü de, bu taramada belirlenen birçok yayýnýn Atatürk le ilgili bibliyografik literatürde yer almayýþýdýr4. Aþaðýda, Makbule (Atadan) Haným la yapýlmýþ söyleþileri, yayýn tarihlerine göre kronolojik bir sýra ile sunuyoruz: I 1947 DE HAFTALIK AKIN GAZETESÝ NDE SELÝME SEDEN ÝMZASIYLA YAYINLANAN SÖYLEÞÝ5 Selime Seden imzasýyla Akýn Gazetesi nde yayýnlanan bu söyleþi, Atatürk ün ölümünden sonra Makbule Haným la yapýlan görüþmelerin ilkini oluþturmaktadýr. Söz konusu söyleþiyi aþaðýda tam metin olarak veriyoruz: Atatürk ten Hatýralar Atatürk ün son günlerine dair hatýralarýný rica ettiðim hemþireleri sayýn bayan Makbule Atadan, bana þu izahatý verdiler: Atatürk ün Ankara ya son gidiþini bugün gibi hatýrlýyorum. O geceyi Rukiye ile beraber sabaha kadar yanýnda geçirmiþtik. Durmadan terliyordu. Ben çamaþýrlarýný deðiþtirmesi için kendisine yardým ediyordum. Aðýr bir hastalýða tutulduðu gözle görülüyordu. O seyahate ben iþtirak etmeyecek ve sýhhatimi alâkadar eden iþler yüzünden bir müddet Ýstanbul da kalacaktým. Kendisinden müsaade istedim, verdi. Ertesi günü, kendisini Haydarpaþa ya götürecek olan motor sarayýn önüne gelmiþti. Uðurlamak için odamdan çýkarak, kendisiyle yatak odasýnýn önünde karþýlaþtýk. Halinden bana veda etmeðe hazýrlandýðý belli idi. Sizi motora kadar uðurlamama müsaade ediniz, diye yalvardým. Sert ve kesik bir sesle:

Hayýr! dedi. Buradan uðurlamanýz kâfidir. Atatürk o gidiþinde çok halsiz ve yorgun görünüyordu. Kendisine boynundaki eþarbý düzeltecek kadar dahi bir kuvvet görmemiþ olmalý ki, iki elini yanlarýna salývererek bu iþi yapmamý benden istemiþti. Onu hiç bu kadar halsiz ve yorgun görmemiþtim. Anlaþýlýyordu ki daha aylarca evvel, öldürücü hastalýk tesirlerini göstermeðe baþlamýþtý. Ýki gün sonra, Atatürk beni Ankara ya çaðýrttý. Köþke gittiðim vakit kendisini uzun bir þezlongda oturur bir vaziyette buldum. Bana: Gördün mü kardeþim, doktorlar bana günde beþ türlü tatlý yediriyorlar, dedi. Afiyet olsun, diye cevap verdim. El altýndan bir havadis almýþtým. Ata nýn ayaklarýna su indiðini gören Doktor Neþet Ömer, bütün gece Atatürk ün odasýnýn önünde dolaþarak Ne yapayým da mesuliyetten kurtulayým! diyormuþ. Çünkü o vakte kadar hastalýðý teþhis edememiþti. Bir istida yazmýþ, Ben mesuliyet kabul etmem, Avrupa dan doktor getirin; çünkü Ata aðýr hasta! demiþti. * * * * Size Atatürk ün son günlerine ait hatýralarýmý anlatýrken, içimde senelerce açýklamadan güçlükle sakladýðým bir acýyý ifade etmek isterim: Atatürk çok aðýr bir hale gelmiþ, Dolmabahçe Sarayý nda yatýyordu. Doktorlar karnýnda toplanan ve kendisine büyük bir rahatsýzlýk veren suyu iðne ile girerek almak fikrinde bulunmuþlar ve kendisine bunu anlatmýþlar. O da: Bir kere hemþireye sorun, onun reyini alýn ve iþinize öyle baþlayýn! diye emretmiþ. Atatürk ün bu arzusu bana iletilmedi. Her zaman aramýzda bir mâni olan Hasan Rýza Bey, bu defa da Atatürk le alâkadar olmaktan beni alýkoyuyordu. Bunu hiç unutamýyorum. Atatürk ün yanýna birçok doktorlarýn ve operatörlerin girdiðini bana sofracý Muzaffer söyledi. Koþarak yanýna gittim. Beni yolda Kýlýç Ali önledi. Doktor Neþet Ömer, su alýndýðýndan haberdar olmamaklýðýmý hayretle karþýladý ve Atatürk ün vermiþ olduðu emri bana tekrar etti. Hayretler içinde kaldým. Atatürk ün yanýna girdim. Doktorlar orada ancak 4 5 dakika durmama müsaade ediyorlardý. Atatürk rahattý, neþeliydi, bundan istifade ederek kendisine þu suali sordum: Su alýrken hangisi daha kolay oluyor; yarmak mý, delmek mi? Ýki elini havaya kaldýrdý:

Ýkisi de kötü! Ýkisi de ne yenir, ne yutulur! dedi. Sayýn Bayan Makbule Atadan, derin bir karamsarlýk içinde hatýrladýðý o elemli dakikalarýn tesiriyle çok üzüntülüydü. Gözlerinden süzülen yaþlarý zaptedemiyordu. O acýklý günlerin hatýralarýný yaþatmasýný isteyerek onu daha derin bir ýstýrap içinde býrakmaða gönlüm razý olamazdý. Kendisinden müsaade istedim. Dünyanýn en büyük adamlarýndan biri olan Atatürk ün kardeþi olmak gibi müstesna bir þerefe eriþmiþ olan sayýn Bayan Makbule Atadan ý teselli bulmaz kederiyle baþ baþa býraktým. II 1948 YILINDA HAFTALIK AKIN GAZETESÝ NDE SELÝME SEDEN ÝMZASIYLA YAYINLANAN SÖYLEÞÝ 6 Gazeteci Selime Seden in, Makbule (Atadan) Haným la yapmýþ olduðu ikinci görüþmesini oluþturan konuþmayý aþaðýda tam metin olarak sunuyoruz: Güler yüzlü, kibar tavýrlý bir kadýn, Atatürk ün hemþiresi Bayan Makbule, romatizmadan acý çektiði için, güçlükle yürüyebiliyordu. Geniþ ve aydýnlýk salonda karþý karþýya oturduk. Bu sefer, Atatürk ün çocukluðundan, mektep hayatýndan ve bazý hususiyetlerinden malûmat almak istiyordum. Nazik ev sahibesi gülümsedi ve çok gerilerde kalan uzun senelerin hatýralarýný kýsaca canlandýrmaða baþladý: Ali Rýza Bey Ailesi Ýsterseniz, size ilkin babamdan ve ailemizden bahsedeyim: Bildiðiniz gibi babamýz, gümrük memuru Ali Rýza Bey dir. Son zamanda memuriyetinden ayrýlmýþ, ticaretle meþgul oluyordu. Ormanlar almýþtýr ve kereste ticareti yapýyordu. Zannederim Kel Hasan Paþa bu ormanlarý babamdan alarak kendi adamlarýna vermek istemiþti. Muvaffak olamayýnca, yaktýrmýþ olduðu söylenir. Aðabeyim Atatürk, Ali Rýza Bey in dördüncü evlâdýdýr. Kendisinden evvel Fatma, Ömer ve Ahmet adýnda üç kardeþimiz daha dünyaya gelmiþse de ömürleri vefa etmemiþ ve ölmüþlerdir. Mustafa (Kemal), bunlardan sonra dünyaya gelmiþtir. Ben daha sonra geldim. Benim küçüðüm Naciye dir. Ben, Atatürk mektepte iken doðmuþum. Beni pek çok severdi. Öteki hemþirem Naciye ile aralarý pekiyi deðildi. Babam Ali Rýza Bey, baðýrsak vereminden vefat etmiþtir. Zübeyde Haným Ailesi Annemin babasý, yani büyük babam üç defa evlenmiþtir. Ýlk hanýmýndan dayým Hüseyin Bey dünyaya gelmiþtir. Annemle babamýn evlenmelerine vasýta olan da, bu sevgili dayýmýz Hüseyin Bey dir. Hiç evlenmemiþtir. Bütün hayatýný aileden kimsesiz kalanlarýn yetiþme ve yetiþtirilmelerine adamýþtýr. Babam Ali Rýza Bey ölüp de, biz öksüz kalýnca imdadýmýza yetiþen de bu aziz dayýmýz Hüseyin Bey olmuþtur. Rapla Çiftliði ni

tutuyordu. Derhal Selânik e gelerek bizi, yani annemi, aðabeyim Mustafa yý, beni, hemþirem Naciye yi ve dadýmýzý alarak çiftliðe götürdü. Çiftlik binasý Götürülmemiz üzerine Mustafa Kemal in ilk tahsil hayatýnýn sekteye uðradýðýný söylemeðe lüzum görmem. Dayýmýn bizi götürdüðü çiftlik havadar bir yerdi. Durunuz size binayý tarif edeyim: Dört köþeli bir kule.. Zemin katýnda bir oda vardý. Burada merdivenle üst kata çýkýlýrdý. Burada da, karþýlýklý iki oda ve dört gözlü ambar! Biz yüklüklü büyük odada yatardýk. Dadým küçük odada yatardý. Ýþte bu odanýn altýnda arabalýk olduðunu hatýrlýyorum. Sonra, karþýki ambarýn üstünde bir sofa vardý. Mutfaðýn yanýnda uzun bir mahzen vardý ki, avlunun sonuna kadar uzanýrdý. Bunun dýþ tarafýnda yarýcýlarýn kulübeleri vardý. Çiftlik hayatý Bayan Makbule, burada hatýralarýný topluyormuþ gibi duraladý. Çok geçmeden gözlerini gözlerime dikerek gülümsedi: Mustafa burada çok sýkýlýyordu, dedi ve sözlerine devam etti: Bilmezsiniz, o çok aðýrbaþlý bir çocuktu. O geniþ, koca çiftlik kendisine dar gelirdi. Bugünkü gibi hatýrýmdadýr: Tahtalarý keser, küçük çiviler çakar ve bu çivilere incecik saz telleri gererek tambura yapar ve çalardý. Ben de kendisine yardým ederdim. Bütün bunlarýn vakit geçirmek için aranan çareler ve baþvurulan basit eðlenceler olduðunu tabiî anlýyorsunuz. Tahta kesme ve güvercin yuvasý yapma gibi meþguliyetlerinde ona yardým ederdim. Bayan Makbule bu noktada bir daha daldý. Bir daha baþýný ve gözlerini kaldýrarak gülümsedi: Bakla tarlasýnýn öteki baþýna giderdik. Burada zemini bir metre kadar kazar, bizi alacak kadar bir evcik yapar ve bir de küçücük ocak taslaðý yaptýktan sonra, Bekle kardeþim, sana yemek getireyim! derdi. Getirdikleri, aðzý lüleli küçücük bir testi içinde ayran, peynir ve ekmekten ibaret bir kýr kahvaltýsý olurdu. Birlikte yerdik. Yiyemediklerimizi oyduðu ocaðýmsý yere saklardý. Hizmetçinin getirdiði kahveleri içerken, Bayan Makbule bir iki dakika sessiz kaldý. Ardýndan yine o tatlý tebessümüyle anlatmaða baþladý: Aðabeyim Mustafa nýn baþka bir eðlencesi de çiftlik bostanýna bize mahsus küçücük bir çardak yapmak olurdu. Çardaðý hazýrlayýnca üstünü ve yanlarýný yeþil yapraklý dallarda örter, pencereler yapar ve sonra karpuz ve kavun dilimlerini sýralayarak yarýcýlarýn küçük çocuklarýna yedirir, bana da ayrýca ikramda bulunurdu. Burada bayan Makbule nin bakýþlarý canlandý: Bilirmisiniz? Bana Makbuþ derdi.

Tahsil meselesi Günler, aylar geçiyordu. Küçük Mustafa nýn tahsil meselesi dayýmýn dikkatinden kaçmýyordu. Buna bir çare düþündüler: Orada, çiftliðe yakýn bir çiftlikte Çalý çiftliðinde küçük bir kilise ve mektebi vardý. Aðabeyime, Haydi seni oraya verelim! dediler. Mustafa yý götürdüler. Orada tapýnan Hýristiyan çocuklarýný görünce, etkilenmiþ ve gece rüyasýna girmiþ.. Ertesi gün bir daha gittiðini hatýrlýyorum. Üçüncü günü, Beni tapýnmaða mý gönderiyorsunuz? diye isyan etmiþti. Ýþte bundan sonra, çiftlik kâtibinden birkaç gün kadar ders aldý. Bu çiftlik kâtibi de onu tatmin edememiþti. Okumak hevesi o kadar ateþli idi ki, onda âdeta bir huzursuzluk yaratmaða baþlamýþtý. Aðabeyimin, o zaman tam dokuz yaþýnda olduðunu hatýrlýyorum. Simit hikâyesi Atatürk ün düzenli eðitim hayatýna atýlmasý iþte bundan sonra baþlamýþtýr. Bayan Makbule, o devreyi de þöyle anlatýyor: Dayýlarý ile anneleri baþ baþa veriyorlar. Küçük Mustafa yý okutmak lâzým! Fakat nasýl? Nihayet, Makbule Haným la hemþireleri Naciye yi çiftlikte býrakmaða ve Mustafa yý alýp Selânik e, halalarýnýn yanýna götürmeðe karar veriyorlar. Býrakýp dönecekler ve küçük Mustafa orada tahsiline devam edecek! Oldukça maceralý ve heyecanlý olan bu kýsa devreyi de Bayan Makbule nin dilinden ve hatýralarýndan dinleyelim: Küçük Mustafa yý, halasýnýn evine býrakarak çiftliðine dönüyorlar. Halasý, Bayan Makbule nin nitelendirmesine göre, sert ve katý bir hanýmdýr. Daha o gece misafir çocuðu, simit almasý için çarþýya gönderiyor, getirdiði simitleri beðenmediði için deðiþtirmesini söyleyerek bir daha göndermekten çekinmiyor. Hadise, dokuz yaþýndaki Mustafa nýn izzetinefsine dokunuyor, cumayý bekliyor. Çiftlikten cuma namazý için Selânik e, Hamzabey Camii ne gelen dayýsýný buluyor. Arada geçen kýsa ve kesin konuþma þudur: Dayý, siz beni halama uþak mý verdiniz? Ne münasebet! O nasýl söz! Beni gece yarýlarý çarþýlara gönderiyor. Ben orada oturamam!!... Selânik e dönüyorlar Mesele aile arasýnda ehemmiyet kazanýyor. Çocuðu üzmemek ve hýrpalatmamak lâzým. Dayýsý Hüseyin Bey le annesi Zübeyde Haným tekrar baþ baþa veriyorlar. Verilen karar þudur: Selânik te kirada bulunan evlerden birini boþalttýrmak.. Zübeyde Haným, kýzlarý Makbule ve Naciye

Haným larý alarak buraya yerleþecek ve küçük Mustafa huzur içinde tahsiline devam edecek.. Tabii; ev boþalttýrýlýyor. Çiftlikte bulunan Arnavut Hacý ismindeki uþak, Zübeyde Haným ve kýzlarýný alarak Selânik e getiriyor. Küçük Mustafa da, komþu Hatice Haným dan üç ay kadar hususi ders alýyor. Nihayet, Hatice Haným ýn verdiði dersler, onu tatmin edemiyor. Çekilen kulak Zübeyde Haným, yine zor durumdadýr. Merhum eþi Ali Rýza Bey in arkadaþlarýndan Hüseyin Efendi yi hatýrlýyor ve kule dibindeki kahvelerden birinde bu zatý buldurarak, oðlu Mustafa nýn mektebe yerleþtirilmesi için aracýlýk yapmasýný rica ediyor. Hüseyin Efendi derhal aracýlýk ediyor, bir iki gün sonra küçük Mustafa, Rüþtiye Mektebi ne giriyor. Burada yine Bayan Makbule yi dinleyelim: Aðabeyim intizama çok düþkündü. Mektebe baþlayýnca, evde kendisine hususi bir oda ayrýldý. Kahvaltýsýný odasýnda eder, kimseyi içeri sokmazdý. Yalnýz yatardý. Gece geç vakitlere kadar derslerine çalýþýrdý. En sevdiði yemekler peynirli yumurta, etli kurufasulye ve patates yemeði idi. Hiç unutmam, bir gün Mustafa mektepten pek asabi dönmüþtü. Asabi ve hýrçýn! Meðer bir fiil çekimini yanlýþ yaptýðý için hocasý kulaðýný çekmiþ! Fazlaca çekmiþ olacak ki, biraz kanamýþ da.. Dört gün hiç kimse ile konuþmamýþ ve odasýna kapanmýþtý. Sebebini annem de soramýyordu. Bayan Makbule, burada gülümseyerek, Yüzgöz olmasýnlar diye.. dedi ve devam etti: Ertesi sabah kapý çalýnmýþtý. Bir de ne görelim: Merhum pederimin arkadaþý Hüseyin Efendi deðil mi? Annemi ve Mustafa yý kapýya çaðýrarak, Muamelenin bittiðini söyledi. Mustafa tabiî sevindi. Bir þeyden haberi olmayan annemin hayretini takdir edersiniz! Meðer Mustafa kulaðý çekildiði gün, mektepten çýkar çýkmaz Hüseyin Efendi ye koþmuþ ve kendisini bu mektepten almasýný ve Askerî Rüþtiye ye yerleþtirmesini rica etmiþ! Ýþte, Hüseyin Efendi nin bittiðini söylediði muamele de, bu imiþ! Mustafa nýn dört gün mektebe gitmeyerek evde beklemesinin sebebi de, bu! Ben, basma taþýyamam! Atatürk ün hemþiresinin anlattýðýna göre, kapý ardýnda ana, oðul arasýnda bir münakaþa baþlýyor, Zübeyde Haným: Ben seni asker yapamam. Baban gibi tüccar yapacaðým! diyor. Küçük Mustafa hiddetleniyor ve: Ben mutlak asker olacaðým. Omzumda basma topu taþýyamam! diye çýkýþýyor ve ayak diriyor. Fakat fayda etmiyor. Annesi resmî evraký mühürlemeyeceðini söylüyor. Mustafa hiddetleniyor ve çýkýp halasýnýn evine gidiyor. Mustafa Kemal in askerî rüþtiyesine verilmesine bir rüyanýn sebep olduðunu kaydetmeden geçmemek lâzýmdýr. Bayan Makbule, o gece annelerinin gördüðü bir rüyayý þöyle anlatýyor: Annem rüyasýnda Mustafa yý altýndan tepsi içinde olduðu halde bir minarenin tepesinde, korkunç vaziyette görür. Bir takým sesler: Eðer Mustafa nýn askerî mektebe gitmesine razý olursan, yeri burasýdýr. Etmezsen aþaðý atarýz, bin parça olur! diyorlar. Annem dehþet

içinde uyanýyor ve ertesi gün razý oluyor. Ýþte aðabeyimin askerî rüþtiyesine girmesi hadisesi böyle olmuþtur. Bundan sonrasý malûm. Kemal ismini burada hocasý kendisine vermiþtir. Sonra Manastýr Ýdadisi ne gitti. Burada iken hastalanmýþtý. Hatta annem onun verem olduðunu bile duyunca Selânik te askerî baþtabip Muhsin Bey e rica ederek izinle getirtmiþti. Özenle tedavi edildi ve bir þeyciði kalmadýðý anlaþýldý. Manastýr dan sýlaya geldiði zaman, bizlere üzeri yadigâr yazýlý Manastýr iþi yüzükler, sýrma iþlemeli terlikler getirdi. O zaman en sevdiði þarký: Manastýr ýn ortasýnda var bir havuz Dimetoka kýzlarý hepsi yavuz Manastýr ortasýnda var bir çiçek Dimetoka kýzlarý hepsi köçek Biz yanar oynarýz! Þarkýsý idi. III 1950 YILINDA ZAFER GAZETESÝ NDE YAÞAR YULA ÝMZASIYLA YAYINLANAN SÖYLEÞÝ7 Basýnýmýzda Makbule (Atadan) Haným la yapýlmýþ üçüncü görüþmeyi oluþturan aþaðýdaki söyleþiyi tam metin olarak sunuyoruz: Kardeþ Gözü Ýle En Büyük Türk: Atatürk! Sayýn hemþireleri Bayan Makbule, anlatmaya baþlýyor: Aðabeyimin çocukluðu o kadar sakin bir þekilde geçmedi. Annem, oðluna olan büyük sevgisini, bizlere imrendirecek bir þekilde belli ederdi. Atatürk, ders ve mütalâa ile o kadar kafasýný yormazdý. Daima bizlerden ayrý bir odada oturur ve kimse onun odasýna giremezdi. Kitaplarýna ve siyasî kâðýtlarýna çok ehemmiyet verirdi. Onbir yaþýnda iken bir gün yemek esnasýnda, sanki cemiyet içinde mevcut olan o zamanki bariz sýnýf farkýna iþaret eder gibi, bir mahalle çöpçüsünü ele aldý: Bu çöpçü niçin yaþýyor? diye bir sual sordu. Aramýzda olan kýsa bir sessizlik anýndan sonra, bu sualin cevabýný yine kendi verdi: Hayatýný devam ettirmek için

Daima yalnýz olarak bulunduðu odasýna, kendisini görmek ve de konuþmak için gittiðim zamanlar, ayaða kalkar ve beni karþýlayarak köþeye oturturdu. Okuduklarýna ve gördüklerine dair uzun tafsilat vermezdi. Bazen manâlý bir sessizliði tercih ettiðini görürdüm. Bazen, Gel kardeþim, sana tarih okuyayým! der ve heyecanlý bir sesle devam ederdi. O anlar, dikkat içinde kendisini dinlediðimden, bugün o kadar iyi hatýrlýyorum ki, Atatürk, padiþahlarýn evlât öldürmelerine kýzar ve bahsedilirken diþlerini hiddetle sýkmasýndan açýkça belli ederdi. Bu mevzua ait olan fikrimi bana sorduðu zaman, Aðabey, dedim, insanlar kendi milliyetlerinden olanlarla evlenmeli, yoksa böyle olur! Buna karþý cevabý da, uzun bir sessizlik olmuþtu. Atatürk de hepimizden fazla annesini severdi. Annemizi kara topraða verdikten sonra, bir gece Atatürk, rüyasýnda onu görmüþ ve derhal benim yanýma gelerek Kardeþim, ne olur biraz konuþ! Sen söylerken annemle görüþüyormuþum gibi oluyorum. demesi, kendisinin ne kadar hassas ve ne kadar aile sevgisine düþkün olduðunu bizlere açýkça ispat etmiþti. Atatürk ün sevdiði þarký Atatürk ün hayatýnda en çok sevdiði þarký, Asým Bey in uþþak faslýndan ve curcuna usulünden þu þarkýsýdýr: Cana rakibi handan edersin, Ben bînevayý giryan edersin. Bigânelerle ünsiyet etme, Bana cihaný zindan edersin Emin olun, bu þarkýda ben her þeyimi, hatýralarýmý, bir kelime ile kardeþimi bulurum. Unutulur mu bu? Ne güzel, ne unutulmaz günlerdi onlar.. Þimdi, tatlý ve unutulmasý artýk mümkün olmayan birer hayal, ebedî bir hatýra oldular Þimdi sözü, yine Bayan Makbule ye býrakalým: Evet, Atatürk memleketini ve milletini çok severdi. Halký uyandýrmak için elinden gelen her þeyi yaptý. Bir gün yemek esnasýnda kendisine sordum: Diðer büyük adamlar da memleket için çalýþsalardý, yurdumuz için bu daha iyi olmaz mýydý? Bana cevabý þu olmuþtu: Onlar da bu sevgili vatan için çalýþtýlar Fakat talih bana daha çok yardým etti. Bana bu, Tanrý nýn bir lütfudur kardeþim! Þu anda, Atatürk ün hayatýnda bir dönüm noktasý telâkki olunabilecek bir mahiyet gösteren, Latife Haným la tanýþma ve evlenmesinin kýsaca hikayesini anlatmak istiyorum: Latife Haným, Ýzmir e ilk girecek olan bir subayla evleneceðini, yakýnlarýna, tanýdýklarýna söylemiþ.. Atatürk ün Ýzmir e girdiði günlerde, annemiz son derece hasta bir vaziyette bulunuyordu. Aðabeyimi Ýzmir de karþýlayanlar arasýnda Latife Haným da vardý. Atatürk ü layýk olduðu þekilde karþýladýlar ve nihayet bu konuþmalar, evlenme ile sona erdi.

Biraz evvel Atatürk ün musikiye olan yakýn ilgisinden bahsetmiþtim. Aðabeyim, alaturka musikiyi iyi bilir ve her þarkýyý severdi. Þimdi sizlere, Atatürk le birlikte aramýzda geçen neþeli bir hatýrayý anlatacaðým: Ýþ Bankasý nýn, þu anda hatýrlayamýyorum, yýldönümlerinden birini kutluyorduk. Deniz üzerinde sandallar, motorlar arasýnda bir vapurda bulunuyorduk. Halk, aralarýnda gördüðü Atatürk ü çýlgýnca alkýþlýyordu. Fakat vapur çok kalabalýk olduðundan herkes iskemleye veya yerlere oturmuþtular. Bir aralýk kulaðýma eðilen Atatürk, Ne olur þiþman olmasaydýn, biz de yere otururduk! dedi. Onun kýrýlmasýný istemediðimden bu arzusunu yerine getirebilmek için, Ne duruyorsun, derhal oturalým! dedim. Bir çocuk gibi sevindi ve beraberce yere, halkýn arasýna oturduk. Bu vaziyette etrafýmýzdakilerle gayet neþeli konuþmalar yaptýk ve ayaða kalkmak zamaný geldiði an, ben daha hazýrlýklý davranarak, kendisinden evvel kalkmýþ bulundum. Bu hareketi, benim vücudumun kabiliyetinden beklemediði için, kendisine bir sürpriz olmuþ; hatýrladýðýmýz zaman hep birlikte buna gülmüþtük. Sözlerime son vermeden evvel þunu da söyleyeyim; bir gün Atatürk bana þöyle söylemiþti: Ne senin ve ne benim paramýz olacak.. Her þeyimiz, yalnýz ve yalnýz, bize bunlarý veren milletin olacaktýr! IV 1952 1953 YILLARI ARASINDA YENÝ ÝSTANBUL GAZETESÝ NDE YAYINLANAN BÜYÜK KARDEÞÝM ATATÜRK BAÞLIKLI YAZI DÝZÝSÝ8 Kimin tarafýndan kaleme alýndýðý belirtilmeksizin Büyük Kardeþim Atatürk baþlýðý ile 1 Kasým 1952 22 Mart 1953 tarihleri arasýnda Dünya Gazetesi nde 141 gün süre ile yayýnlanan bu röportaj, Makbule Haným la yapýlan konuþmalarýn en uzununu oluþturmaktadýr. Makbule Haným bu yazý dizisinde, kendi anýlarýnýn yaný sýra, babasý, kardeþleri, akrabalarý hakkýnda annesinden dinlediklerine de bölüm bölüm, kendi anýlarý arasýnda yer vermektedir. Atatürk e en yakýn bir insanýn gözü ve üslubuyla onun çocukluðu, gençliði, Selânik ve Manastýr daki öðrenim yýllarýndan anýsal kesitler sunan bu uzun söyleþinin içeriði hakkýnda bir fikir vermek üzere, söz konusu yazý dizisinden bazý bölümler sunuyoruz: Büyük Kardeþim Atatürk Büyük kardeþimle ilgili hatýralarý derleyerek anlatmaya çalýþýrken annemin söylediklerine de önemli bir yer ayýrmak zorundayým. Çünkü büyük kardeþimin ilk çocukluðunu bilmiyorum. Nerden bileceðim; o zamanlarda ben dünyada yokmuþum zaten. Daha sonraki zamanlarý çok iyi hatýrlýyorum. Hepsi de fotoðraf gibi beynime yerleþmiþ.. Onun için, boþ kalan yerleri annemin anlattýklarý ile tamamlamak lâzým. Selânik in 20 kilometre kuzey-doðusunda banyolarýyla, þifalý sularýyla tanýnmýþ küçük bir kasaba vardýr: Langaza. Bu kasabada her yýl kurulan Paþa Panayýrý na her taraftan alýcýlar gelir,

pehlivanlar güreþtirilir ve hediyeler daðýtýlýrdý. Ana tarafýndan buralýyýz biz. Büyük babam Varyemez oðullarýndan Ahmet Ýbrahim Efendi, kasabanýn eski yerlilerinden ve zenginlerindendir. Üç tane çiftliði var.. Langaza kasabasýndaki çiftlik faaliyetlerinin aðýrlýk noktalarýndan biri, hayvan yetiþtirimi idi. Bunun yanýnda ipekçilik, tütüncülük de yapýlýyordu. Büyük babam Varyemez Ahmet Ýbrahim Efendi, daha çok hayvan yetiþtirmek iþine önem veriyormuþ.. Kasabanýn bir kýsým Türk halkýna Yürük denilirdi. Kasabadaki köylerin çoðu da yürük köyleri idi. Mavi ve yeþil gözlü sarýþýn köylüler her hafta Langaza pazarýna gelirler ve getirdiklerini sattýktan sonra heybelerini doldurarak gün batarken dönerlerdi. Biraz büyüyüp de Vardar boyundaki kasabalarý dolaþtýðýmýz zaman Langaza köylülerine çok benzeyen insanlarla karþýlaþmýþtým. Onlarýn da çoðu sarýþýndý. Giyiniþleri de baþka türlü deðildi. Bir gün bu köylülerden söz açýlýnca büyük kardeþim anlatmýþtý: Yürük, yürümekten gelirmiþ meðer.. Yürükler Bizanslýlar zamanýnda Vardar boylarýna yerleþmiþlermiþ. Vardar, eskiden beri bir Türk ýrmaðý imiþ.. Buralarda, yabancý sözleri hiç denecek kadar az, temiz bir Türkçe konuþulurmuþ.. Büyük kardeþimin belirttiðine göre, Varyemez oðullarý, bu Türk lerdendir. Osmanlý ordusu Rumeli ye yayýlýnca, Vardar Türkleri büyük bir rol oynamýþlarmýþ.. * * * * Annem, o zamanlardan kalma el iþlerini, arkada kalmýþ bir dünyayý kýsa bir zaman için diriltmek ister gibi bize gösterirken büyük kardeþimle birlikte hayranlýk duyardýk. Ne nefis þeylerdi onlar yarabbi.. Çok iyi hatýrlýyorum, bir gün annem büyük kardeþime demiþti ki: Mustafa, senin için saklýyorum bunlarý.. Bir büyü de.. Ondan sonra yeþil gözlerini, enginlere benzeyen bir þefkatle bana çevirmiþ ve þöyle seslenmiþti: Sen henüz çok küçüksün yavrum.hiç üzülme.. Sana da sandýkta sakladýðým þeyler var.. Annemin bu bakýþlarý ne kadar sýk gözümün önünde dolaþýyor. Ben onlarý nasýl unutabilirim. Sizi, bu kadar uzak bir zamana götürmek isteyiþimi sebepsiz sanmayýnýz. Annemin yaþadýðý dünya, üstünkörü bilinmezse ne Mustafa anlaþýlýr, ne de çok daha sonra, ondan doðan þahsiyet, Atatürk * * * * Babam Ali Rýza Bey, Selânik yerlilerindendir. Çok uzak dedelerinin Vidin den ayrýlarak Serez de yerleþtiklerini ve oradan da Selânik e geldiklerini söylerler. Ben de baþkalarý gibi iþitmiþimdir bunu.. Doðru mudur, yanlýþ mýdýr, bilmiyorum. Hatta araþtýrmak, sormak bile aklýmdan geçmedi. Söz kesilmeden önce, büyük annemle büyük babamýn yaptýklarý soruþturmalar pürüzsüz.. Ali Rýza Bey e karþý hiç kimsenin bir diyeceði yok.. Nihayet, babamýn sabýrsýzlýkla beklediði karar veriliyor. Hatice Halama haber gönderilirken, Hüseyin dayým da babama müjdeyi yetiþtiriyor.. Düðün hazýrlýklarýna baþlamak sýrasý gelmiþtir artýk * * * * Hiç unutmam bir kýþ gecesi, büyük kardeþim sobaya birkaç odun attýktan sonra mindere oturmuþ ve kitaplarýný karýþtýrmaya baþlamýþtý. Annem sordu: Ne okuyorsun oðlum? Büyük kardeþim hemen cevap verdi: Tarih.. Plevne muharebeleri, Osman Paþa..

Annem bir þey söylemedi ve derin düþüncelere daldý. Ve sonra yerinden kalkarak büyük kardeþimin saçlarýný okþadý, okþadý: Ýnþallah sen de onun gibi olursun Mustafa m! dedi. Gözleri yaþlar içindeydi annemin.. Belki, bu büyük Türk kahramanýnýn Ruslarla güreþtiði günleri hatýrlamýþtý. O yýlýn þiddetli kýþýný kim unutabilir? Askerine örnek olmak için karakýþta çadýrda oturan Osman Paþa yý kim unutabilir? Osman Paþa, o zaman, en son ümittir. Büyük kardeþim, kitabýný mindere býraktý: Büyük bir paþa o, anne! Fakat bahtsýz bir paþa.. Dilediði gibi iþ göremeyen bir paþa.. Bir paþanýn eli, ayaðý baðlý olursa iþ göremez, anne.. Bu kitapta yazýyor.. Tuna boyundaki ordumuzu Ýstanbul Sarayý idare etmiþ ve ordumuz da onun için yenilmiþ.. Ben kendi ordumu kendim idare edeceksem paþa olurum, anne.. Kuru paþalýktan ne çýkar? Maksat vatana hizmet! * * * * Bir gün Mustafa, okuldan dönmüþtür. Merdivenleri çýkarken Hüseyin dayýmla karþýlaþýyor. Evde olaðanüstü bir sessizlik var. Annem yukarýdan gözleri kýzarmýþ, yorgun ve bitkin iniyor. Söz söylemeye bile kudreti yok.. Mustafa ya eliyle iþaret ediyor. Büyük kardeþim donmuþ gibidir. Þaþkýn þaþkýn bakarak soruyor: Babam? Öldü mü? Annem hýçkýrýklarýný tutamýyor. Mustafa nýn rengi soluyor ve sonra annesine sarýlarak: Sen aðlama anne! Ölümü durdurmak kimsenin elinde deðil! Bak, ben varým anne, ben oðlun.. V 1955 YILINDA MÝLLÝYET GAZETESÝ NDE ÞEMSÝ BELLÝ ÝMZASIYLA YAYINLANAN MAKBULE ATADAN ANLATIYOR ADLI YAZI DÝZÝSÝ9 Þemsi Belli tarafýndan kaleme alýnan bu yazý dizisi ilk defa, 10 Kasým 1955-24 Kasým 1955 günleri arasýnda Milliyet Gazetesi nde yayýnlandý; daha sonra 1959 da küçük bir kitap haline getirildi. Söz konusu yazý dizisi, Makbule Haným ýn 1955 yýlý yazýnda Ankara Gülhane Hastanesi nde tedavi görürken þair ve gazeteci Þemsi Belli ye anlattýklarýndan oluþmaktadýr. Atatürk ün çocukluk ve gençlik yýllarý, kiþisel özellikleri ve Makbule Haným ýn tanýk olduðu Atatürk e iliþkin bazý anýlardan söz eden bu röportaj dizisinden, kitap halinde yayýnlanmasý nedeniyle sadece tanýtýcý bir bölüm sunmakla yetiniyoruz: Ýþte böyle birçok heyecanlý günler geçirdikten sonra bir akþam Mustafa Kemal in Anadolu ya geçeceðini haber aldýk.. Aðabeyim bütün arkadaþlarýna veda ederken þöyle diyordu: Bu geceyi annem ve kardeþimle geçireceðim sabaha kadar.. Sizi tekrar ziyarete gelemeyeceðim için kusura bakmayýn.. Þimdi hepinize veda etmiþ olayým! Arkadaþlarý gittikten sonra beni çaðýrdý:

Makbuþ! dedi. Annemin karyolasýnýn karþýsýna yer sofrasý hazýrla! Bu gece sizinle biraz dertleþmek istiyorum. Yarýn gideceðim. Hayat bu.. Belki ölürüm, gelemem; size söyleyeceklerim var.. Annemin karyolasýnýn karþýsýna yer sofrasý hazýrladýk. Minderleri, yastýklarý yerleþtirdik. Aðabeyim, annemin karþýsýna geçti: Anneciðim, dedi, burasý Selânik gibi deðil.. Ben gittikten sonra yanýlýp da sokaklara çýkmayýn! Benim iþim büyük.. Bu iþte muvaffak olabilmem için kalp huzuruyla çalýþmam lâzým.. Beni merak ve endiþede býrakmayýn.. Giderken gözüm arkada kalmasýn.. Elimi, ayaðýmý baðlamayýn. Memleket için çalýþýrken sizden yana bir üzüntüye uðramak istemem.. Annem, heyecandan düþüp bayýldý; zaten hasta idi kadýncaðýz.. Biraz sonra kendine geldiði zaman, oðlunun muvaffak olmasý için Tanrý ya dua ediyordu. O gece sabaha kadar uyumadýk, konuþtuk, dertleþtik.. Ertesi gün, araba kapýya dayandý. Annemle aðabeyimin birbirlerine vedasý çok hazin oldu. Sarýldýlar, öpüþtüler.. O, annemin ellerini tekrar tekrar dudaklarýna götürdü. Öptü, öptü, öptü.. Aþaðýya -kendisini uðurlamak üzere- arkadaþlarý gelmiþti. Âdetimiz gereði aþaðýda erkekler olduðu için, ben alt kata inmedim. Aðabeyim merdivenin baþýna çýktý; gözlerini gözlerime dikti.. Belki dakikalarca konuþmadan birbirimize baktýk.. Ben olanlarý ve olacaklarý düþünecek halde deðildim.. Aðabeyim: Niçin konuþmuyorsun Makbuþ? dedi. Aðabeyim dedim, ne konuþayým.. Muharebeye giderdin bilirdim.. Terfi ederek giderdin bilirdim. Bir vazife ile giderdin bilirdim.. Fakat bugün ne için gidiyorsun? Benim aklým durdu bu gidiþe! Evet Makbuþ, dedi, merak etme bunu da bilirsin inþallah! Beni baðrýna bastý. Veda etti. Merdivenleri atlayarak aþaðý indi. O, arkadaþlarýnýn refakatinde arabasýna binip kapýdan uzaklaþtýðý zaman, biz pencerelere yýðýlmýþ, gözyaþý döküyorduk.. Bizi gene annem teselli etti: Sen asker kardeþisin! dedi. Ayýp.. Aðlanýr mý hiç askerin ardýndan.. Üzüntünü belli etme kimseye.. Misafirlere þerbet ez. Memleketi için giden insan, ölse bile ardýndan aðlanmaz! Üç gün, üç gece telefonumuz çalmadý. Aðabeyimin aramýzdan ayrýlýþý o kadar belli oluyordu ki.. Üç gün sonra

Samsun a ayakbastým, merak etmeyin! diye telgrafý gelince, üzüntümüzün yerini coþkun bir sevinç aldý. Öyle sevinçli, öyle mesuttuk ki.. Fakat neticenin ne olacaðýný bilmiyorduk.. Telefonumuz gene çalmaya baþladý.. Fakat telefonun zilinde hep bir müjde sesi vardý.. Aðabeyimin Samsun a çýktýðýný bizim gibi haber alan diðer arkadaþlarý bizi tebrik ediyorlar, Gözünüz aydýn! diyorlardý. Gidiþ, o gidiþ.. Aðabeyim sekiz sene kayboldu. Beþ-on günde bir, onun bir adamý geliyor, kendisi namýna bizim hatýrýmýzý soruyor, gidiyordu. Mevcut parasýný giderken bankaya yatýrmýþtý. Bu para, benim, annemin ve kendisinin mührü ile çekilebiliyordu. Bize gönderdiði mektuplarda: Sakýn darlýk çekmeyin! diyordu. Bu paralarý harcayýn, yetiþmezse evdeki halýlarý satýn.. Sýkýntýda kalmayýn! Biz, bazen annemin, bazen benim mührümle bankadaki parayý çekiyor ve kimseye muhtaç olmadan idare ediyorduk. Tam sekiz sene aðabeyimi görmedik. Bu sekiz sene bize o kadar uzun geldi ki anlatamam! Atatürk Anadolu ya geçtiði zaman biz gözetim altýnda idik. Zaten aðabeyimin emri gereðince biz de hiçbir yere çýkmadýk; eve kapanýp kaldýk. Aðabeyimin Ýstanbul daki adamlarý ara sýra bizi ziyarete gelirdi. Bunun dýþýnda misafirliðe bile gitmezdik.. Bir gün kapý çalýndý. Pencereden baktým, tanýmadýðýmýz kimseler.. Açmadým. Gene çalýndý. Bu sefer aþaðý indim. Tam onsekiz kiþilik bir kalabalýk.. Osmanlý hükümetinin adamlarý.. Kapýnýn dýþýna çýktým: Ne var, ne istiyorsunuz? dedim. Evi arayacaðýz! dediler. Kýzdým: Caným, bizim evimizi ne hakla basýyorsunuz? dedim. Annem hasta, felçli.. Ölüm yataðýnda.. Ben yalnýz bir kiþiyim! Hayýr, arayacaðýz! diye ýsrar ettiler. Kapýnýn önüne çýktým. O zamanlar gazetelerde Mustafa Kemal aleyhinde birçok yazýlar çýkýyordu. Onun idamýna karar verilmiþti. Her gazete, onu fena bir insan tanýtmak istiyordu. Bütün bu neþriyat sarayýn emri ile yapýlýyordu. Birden bunlarý düþündüm o anda.. Evimizi basmaya hakkýnýz yok! diye baðýrdým. Kendisini gazetelerde fena bir adam diye tanýttýðýnýz bir insanýn evini niçin basýyorsunuz? Mademki aðabeyim fena bir adam, neden ondan bu kadar çekiniyor, kendisine bu kadar ehemmiyet veriyorsunuz? Burasý benim evimdir. Bu

evi basmaya hakkýnýz yok! Kapýdaki kalabalýk kendi aralarýnda konuþup görüþürken, yan taraftan birkaç kiþi belirdi. Yanýma yaklaþtýlar ve kapýnýn aralýðýnda fýsýltý halinde: Korkmayýn! dediler, biz Mustafa Kemal in adamlarýyýz. Evi kimseye bastýrmayýz. Siz kapýyý kapatýp, çýkýn yukarý! Aðabeyimin adamlarýnýn bizi bu kadar dikkatle takip ve himaye etmeleri beni çok gururlandýrdý. Sevinçle yukarý çýktým. Kocama haber verdim. O da çizmelerini giyindi. Yan odaya geçti. Bu sefer annemin yanýna gittim: Anne, dedim, endiþe etme! Aðabeyimin adamlarý da etrafta dolaþýyor.. Hiçbir þey yapamaz kimse! Tekrar aþaðý indiðim zaman, kapýdaki kalabalýðýn çoktan daðýlmýþ olduklarýný gördüm. VI DR. RIDVAN EGE ÝMZASIYLA 10 KASIM 1962 TARÝHLÝ ZAFER GAZETESÝ NDE YAYINLANAN RAHMETLÝ MAKBULE ATADAN ANLATMIÞTI: AÐABEYÝM ATATÜRK! BAÞLIKLI 1 Kasým 1955 günü Makbule (Atadan) Haným tarafýndan Dr. Rýdvan Ege ye anlatýlan anýlardan oluþan aþaðýdaki yazý, söyleþi tarihinden 7 yýl sonra 1962 yýlýnda yayýnlanmýþ olup özellikle Atatürk ün çocukluk ve gençlik dönemlerine ýþýk tutmaktadýr. Þimdi sözü Makbule Haným a býrakýyoruz: Annemiz, çocuklarýnýn üzerine titrerdi. Çocuklarýna düþkünlüðü o derecede idi ki, babamýn ölümünde, o büyük acýnýn yaný sýra Artýk evlât yapamayacaðým! diye aðlamýþtý. Benim büyük kardeþlerim Fatma, Ahmet, Ömer ve Mustafa idi. Ýçlerinden yalnýz Mustafa yaþadý. Mustafa doðduðu zaman, babam ona kýlýç armaðan etmiþ. Babam önceleri memurken, sonradan ticaret yapmaða baþlamýþ, hayli zenginmiþ. Hatta bu yüzden üç defa daða kaçýrmýþlar. Ben doðduðum zaman, Mustafa 4,5 yaþýnda imiþ. Diðer kardeþlerim, ben doðmadan öldüðü için, annem Tek evlâtla kaldým! diye yakýnýrmýþ. Bir süre sonra ben dünyaya gelmiþim. Bu arada babam hastalanmýþ. Ýki yýl kadar, Mustafa yý okula götürüp getirmesi, onun en zevkli iþi olmuþ. * * * * Babamýn son günlerinde Naciye adlý bir kardeþimiz daha dünyaya geliyor. Buna herkes çok seviniyor. Ben iki yaþýmda, Naciye 40 günlük iken, babamýzý, hiç beklemediðimiz bir anda kaybediyoruz. Annem dul kalýyor. Çiftlikte oturan dayým, bize geliyor, anneme Seni ben evlendirdim, böyle periþan býrakamam, benimle beraber gelin! diyor. Böylece YAZI10

annem, dadýmýz Rabia ve biz üç kardeþ çiftliðe taþýnýyoruz. Annem, babamýn býraktýðý altýnlardan her ay birkaçýný bozdururdu. Çiftlik hayatýndan hepimiz çok memnunduk. Dayým bize bir baba gibi, þefkat ve muhabbetle bakardý. Biz de onu çok severdik. O Mustafa ya Paþam!, bana Makbuþ!, Naciye ye Bülbül! derdi. Babamýn ölümündeki üzüntülü bir baþka olay da þimdi aklýma geldi. Onu da söyleyeyim: Babamýn ölüm günü dadýmýz, Naciye yi yere düþürüyor ve kýzýn ayaðý kýrýlýyor. Çocuðu tedaviye baþlýyorlar, fakat üst üste gelen bu iki üzüntü annemi çok harap ediyor. Mustafa çok az konuþurdu. Arkadaþý yoktu. Köyde kümes yapar, duvar düzeltir, lüver (tabanca) temizlerdi. Daima benden yardým isterdi. Onu gücendirmemek için elimden geleni yapardým. Bir gün balkonda diz çökmüþ, lüveri ile oynarken, birden Pat diye bir ses geldi. Ben Anne aðabeyim öldü! diye baðýrmaða baþladým. Annem feryadý bastý. O, sessizce kalktý, baktýk bir þey olmamýþ.. Bu olaydan sonra annem, Mustafa ya bir meþgale aradý. Köyde okulu olan bir kilise vardý. Mustafa yý o okula götürdü. Akþam eve dönen Mustafa, Ben gâvur olamam, orda okuyamam! diye diretti. Bunun üzerine dayým, biraz okuryazar olan kâhyanýn Mustafa ile ilgilenmesini istedi. Ýki günlük dersten sonra Mustafa, Bu cahil adamla ben kafa patlatamam! dedi, ondan da vazgeçti. Dayým bu durumda Selânik te bir ev tutmayý ve Mustafa nýn öðrenimini saðlamayý arzuladý. Büyükannem, Naciye ve beni çiftlikte býraktý. Dayým, haftada bir aðabeyimi atla getirir, bizleri buluþtururdu. Bu buluþma günlerimiz çok neþeli geçerdi. * * * * Mustafa yý Selânik te ilkin Mülkiye Rüþtiyesi ne veriyorlar. Orada öðretmeni, bir fiil çekiminin tekrarýný istiyor. Mustafa bunu söyleyemeyince hocasý ýsrar ediyor ve kulaðýný çekmeðe baþlýyor. O kadar çekiyor ki, kulaðýnýn arkasýndan kan geliyor. Bu arada Mustafa içinden, Bu kulaðý koparsan da okumayacaðým! diye düþünürmüþ. Sessizce eve gelip odasýna çýkýyor. Esasen annem onun odasýný ayýrmýþtý. Bir masasý, üstünde mavi kâðýdý ve bir lambasý bulunurdu. Mustafa çok konuþmaz, kimseyi lafa tutmazdý. Fakat bu geliþinde hiç kimseyle tek kelime konuþmamýþ, yalnýz mektepten kaçarken baba dostu Hüseyin Efendi yi bulmuþ, ona Ben askerî okula gitmek istiyorum, kaydýmý yaptýrýver! demiþ. Eve geldikten sonra dört gün odasýna kapanmýþ, hiçbir yere çýkmamýþtý. Annem de onu, görev yapmak için evde kaldý sanýrmýþ. Annem, yatarken onun yemeðini hazýrlar, yanýna býrakýr, ondan sonra odasýna çekilirdi. Mustafa Aman anne gitme, kulaðýmý sýçan ýsýrýr korkarým! dermiþ. Annem de o günlerde ona korkulacak bir þey olmadýðýný söylermiþ. Aðabeyimin okula gitmeyiþinin dördüncü günü kapýya annemin tanýmadýðý biri gelir, Zübeyde Haným, Mustafa nýn okul iþi tamam, bir imzanýz gerek! der. Annem þaþa kalýr. Oðlumu niçin asker yapýyorsunuz, kime sordunuz? diye söyleniyor. O bey de baba dostu olduðunu,

Mustafa nýn bunu, kendisinden istediðini söyler. Annem hemen Mustafa ya koþar, Oðlum kapýda bir efendi var, seni askerî okula yazdýrmak istiyor, oysa ben seni biraz okuttuktan sonra tüccar yapacaktým! der. Mustafa anneme, Hayýr anne, ben basma topu taþýyamam, okuyacaðým! cevabýný verir. Annem hiç sesini çýkarmaz, fakat çok üzülür. Mustafa kalkar, sessizce evi terk eder, þehrin öbür ucundaki halama gider. O gece eve gelmez. Annemin fena halde caný sýkýlýr ve Tanrým bu çocuðun isyanýný nasýl halledeyim? diye yakýnýr. Bir süre oturduktan sonra yatar ve þöyle bir rüya görür: Çok yüksek bir minarenin tepesinde, Mustafa, altýn bir tepsinin içine oturmuþ, aþaðýda duran sakallý bir ihtiyar anneme, Haným, imzaný verirsen Mustafa nýn yeri iþte burasýdýr; vermezsen tepsiyi aþaðý atarým! diyor. Annem Aman atma! diye feryadý basmýþ ve kan ter içinde uyanmýþ. Hemen ertesi sabah halama giderek, Mustafa ya Evlâdým kâðýtlarý imza edeceðim, hayýrlýsý olsun! diyor. Mustafa hemen Hüseyin Efendi yi bulup evraký anneme imzalatýyor ve askerî okula gidiyor. O tarihten itibaren küçük Mustafa, Asker Mustafa oluyor. O zaman 9 10 yaþlarýndaydý. Çalýþkanlýðý öðretmenlerini çok memnun býrakýyor. Bir gün öðretmeni, Mustafa sen çok kabiliyetlisin, sende bu yaþta kemal var. Onun için bugünden itibaren senin adýn Mustafa Kemal dir! diyor. Annem, oðlundan memnundur. Okulun bitiminde aðabeyim Manastýr a gidiyor. O zamanlar, okullar ramazanda tatil olurdu. Mustafa her ramazan, hepimize, Manastýr ýn dolma þekerlerinden, armaðan yazýlý yüzüklerinden, iþlemeli terliklerinden armaðanlarla eve gelirdi. Bu geliþlerinden birinde, annem Mustafa yý artýk büyümüþ görüyor ve babamdan kalan saati, kendisine armaðan ediyor. Bir gün aðabeyim okulda nöbet tutarken hastalanmýþ ve askerî hastaneye yatýrýlmýþ. Anneme Oðlun verem oldu, gel! diye haber gönderiyorlar. Annem hemen hastanenin baþtabibi Miralay Muhsin Bey e giderek evde tedavi için oðlunu istiyor. Miralay, Hemþire Haným, oðlunuz bir askerî öðrencidir, ona biz bakarýz diyor. Annem aðlayarak Miralay ýn eþine gidiyor, meseleyi anlatýyor. O sýrada eve gelen Muhsin Bey, babamýn eski bir arkadaþý çýkmýþ. O akþam aðabeyim üç ay izinle eve gönderildi. Annem onu, sümüklü böcek, anne sütü ve öteki ev ilaçlarýyla tedavi ediyor. Aðabeyim biraz kendine geliyor ve o günlerde, baba yadigârý saati kaybettiðini fark ediyor. Çok üzülüyorlar. Hatta annem Büyüdün zannýyla saati sana vermiþtim, fakat sen hâlâ Küçük Mustafa imiþsin! diyor. Aðabeyim buna üzülüyor ve saati hastayken çaldýklarýný söylüyor. Bir süre sonra aðabeyim iyileþti ve okula döndü. O yýl Ýstanbul a gidecekti. Tatilde ders alarak, bir, iki, üç diye talim ederek dans öðrenmeye baþlamýþtý. Sonunda Küçük Mustafa Kemal Ýstanbul a gitti. Orada derslerinin yaný sýra, hukuka ve devlet idaresine merak sarmýþ, onlarý incelemeðe baþlamýþ. O günkü kanunlarý beðenmezdi. Ýstanbul kýzlarýndan da hoþlanmazdý. Ýçinden diyor ki, Eðer bir gün evlenecek olursam, katiyen Ýstanbul dan kýz almayacaðým! * * * * Dediðim gibi her ramazan armaðanlarla gelirdi. Gene bir ramazan geliþinde, kapýyý açan hizmetçi kýza bizi sorar. Bu arada Naciye den de bahseder. Hizmetçi kýz, eve geleli bir hafta olduðunu,

fakat Naciye adlý birini tanýmadýðýný söyler. Nihayet bizlerle karþýlaþtý ve Naciye yi sordu. Annem, dört gündür halasýnda olduðunu söyledi. Fakat o, meseleyi fark etmiþti. Naciye nin kaybýna çok üzüldü. Naciye yi on yaþýndayken kaybetmiþtik. Uzun boylu, iri yapýlý, çok güzel bir kýzdý. * * * * Aðabeyim askerî okulda 3 yýl okudu, mülâzým olarak okulu bitirdi. Bundan sonra Erkân-ý Harbiye Okulu na gitti, orayý da yüzbaþý rütbesiyle bitirdi. Annem her ay kiralarý alýr, 20 lirayý bana verir, Bu paralarla sana çeyiz yapacaðým! derdi. Fakat daha kirayý aldýktan hemen birkaç gün sonra, aðabeyimden bir telgraf veya haber gelir, acele 20 lira istediðini bildirirdi. Annem, bunu bana, sýkýlarak söylerdi. Ben de Hemen evleniyor deðilim ya, parayý ona gönderelim! derdim. Annem parayý yollar, hem o, hem ben sevinirdik. Aðabeyim bu paralarla zýrhlý elbiseler, süslü üniformalar, sivil elbiseler yaptýrýrmýþ. Nihayet bir gün eve geldi. Komþular onun her gün bir baþka elbise ve özellikle sivil elbise giyiniþine bakarak, merak ederlermiþ. Bir gün kapýyý çalarlar, anneme Komþu, yoksa oðlunu askerden mi çýkardýlar? Nedir bu elbiseler? Hep burada ve hep sivil giyiniyor. derler. Tabiî annem de bunlarý aðabeyime iletir. O, Anne ben erkânýharbim, istediðimi giyerim, sen hiç meraklanma! der ve annemi yatýþtýrýr. * * * * Aðabeyim gene Ýstanbul a döndü. Zaten ordayken yedi arkadaþ bir bekâr odasý tutmuþlar, hep orada toplanýr, Sultan Hamit aleyhine konuþurlarmýþ. Bir gün yine Sultan Abdülhamit aleyhine konuþmuþlar, bu memlekette çalýþanlarýn hakkýnýn verilmediðinden, idarenin adaletsiz olduðundan bahsetmiþler. Bu konuþmayý Sultan a duyuruyorlar. Gece yarýsý aðabeyimin odasýna bir zaptiye gelerek, kendisini Sultan ýn istediðini söylüyor. Aðabeyim, Tam okulu bitirdiðimde mükâfat beklerken, ceza mý alacaðým? diye söylenerek gidiyor. Yolda kendi kendine Aman dayak atmasalar! diye düþünürmüþ. Saraya geliyorlar O arada Mustafa Kemal bir de bakýyor ki, Ohri li Kemal hariç, ayný odada kalan öteki altý arkadaþý da orada ve hepsi sorguya çekilmekte.. Israra raðmen, hiçbiri hiçbir þey söylemiyor. Bunun üzerine altýsýný da, altý ayrý odaya hapsediyorlar. Orada her gün sorguya çekerlermiþ. Fakat çok aðzý sýký olan Mustafa hiçbir þey söylemezmiþ. Hepsini bol ýþýk altýnda uyumaða mecbur ederlermiþ. Bir gün nöbetçi subaya, ýþýðýn çok olduðunu, bu yüzden uyuyamadýðýný söylemiþ, Söndüreceðim! demiþ. Nöbetçi subay Hayýr, olmaz! demiþ. Siz söndürürseniz, biz yakarýz. Iþýk altýnda uyuyun ki sayýklayasýnýz. Biz de sizin sayýklamanýzý dinleyip, not tutacaðýz! Bu subay, Manastýr dan aðabeyimin arkadaþýymýþ üstelik. Aðabeyim bunu hatýrlatmýþ, nöbetçi subay da Sen bizim üstümüzdeki sýnýftaydýn. Bana bir gün yüz sopa vuracaklardý, sen on sopa vurdurttun! demiþ. Aðabeyim Ýyi ya, ben söylemeseydim yüz sopa vuracaklardý! cevabýný vermiþ, fakat gene de gücenik olduðunu ifade etmiþ. Aðabeyim bu tartýþmadan sonra ýþýðý söndürmüþ, subay

yakmýþ.. Hepsi, kýrk gün kadar orada alýkonmuþlar. Fakat bakmýþlar ki, bunlardan ses seda çýkmýyor, sürgün edeceklerini söylemiþler. Aðabeyimi iki yýl süreyle Yafa ya sürgün göndermeyi kararlaþtýrmýþlar. Orada paþayla ahbap olmuþ. Günün birinde bir de bakmýþ, Ohri li Kemal, kendisine amir olarak oraya gelmiþ. Onun iznini, ahbap olduðu paþaya rica ederek, kendi üzerine çevirtmiþ. Ben de o gece rüyada aðabeyimle sarmaþ, dolaþ oldum ve sevinçle uyandým. Anneme Aðabeyim geliyor! dedim. Az sonra Pire yoluyla geliyorum diye telgrafýný aldýk. Hem sevindik, hem þaþýrdýk. Gerçekten birbirimize çok düþkündük. Aðabeyim ertesi gün geldi. Sessiz ve neþesizdi. Geldiði günler askerî kanunlarý ve ceza kanununu okumaya baþladý. Askerlikten kaçan ne ceza alýr, göreve gitmeyen ne ceza alýr, onlarý okurmuþ. Annem, o geldi diye sevinçten çengi oynatmak istedi. Sýrf annemin hatýrý için bunu kabul etti. Çengi geldiði zaman pencereleri kapattýrdý. Nasýl olsa öleceðim, bari memlekete hizmet edeyim! diyordu. Derken Mithat Paþa Okulu nun müdürüyle tanýþtýlar. Ahbap oldular. Daha bazý arkadaþlar edindiler. Mütemadiyen toplanýyorlardý. Bazý günler evde hiç konuþmazdý. Bazen bize þarký söyletirdi. En çok Mihr ü mahýnda gözüm yok, felek benden emin ol! þarkýsýný severdi. O gün bu þarkýyý dördüncü defa söylemiþti ki, Güneþ ufukta doðmaya baþladý diye bir telgraf aldý. Hemen hazýrlandý, hiçbir þey söylemeden çýktý, gitti. Yafa da kalmasý gereken iki yýlý dolmuþtu. Üsküp e vermek istediler. O ýsrarla memleketi olan Selânik i istedi, sonunda oraya verdiler. Garnizonun bütün þubelerinde sýrasýyla görev aldý. Herkesin iþini yapmaya baþladý. Yaþlýlara hürmet ederdi. O sýrada Selânik te kolera salgýný vardý. Bir gün, ben namaz kýlarken sendelemiþ, bayýlmýþým. Aðabeyim, Sen kolera oldun! diye çok üzülmüþtü. SONUÇ Basýn taramamýzda belirlediðimiz, Atatürk ün kýz kardeþi Makbule (Atadan) Haným la yapýlan söyleþiler burada sona ermektedir. Bu vesile ile Atatürk ün yaþam öyküsü, özellikle çocukluk ve gençlik dönemleri hakkýnda önemli bilgiler veren ve paha biçilmez anýlarýný bizimle paylaþan merhum Makbule Atadan ý rahmetle anýyoruz. KAYNAKLAR ATADAN, Makbule, Büyük Kardeþim Atatürk, Yeni Ýstanbul Gazetesi, Ýstanbul 1. 11. 1952-22. 3. 1953 2- BELLÝ, Þemsi, Makbule Atadan Anlatýyor: Aðabeyim Mustafa Kemal, Röportaj: Þemsi Belli, Milliyet Gazetesi, Ýstanbul

10. 11. 1955-24. 11. 1955 EGE, Rýdvan, Rahmetli Makbule Atadan Anlatmýþtý: Aðabeyim Atatürk, Aktaran: Dr. Rýdvan Ege, Ulus Gazetesi, 10. 11. 1962 ELLISON, Grace M., Bir Ýngiliz Kadýný Gözüyle Kuva-yi Milliye Ankarasý, Türkçesi: Ýbrahim S. Turek, Milliyet Yayýnlarý, Ýstanbul 1973 GÖKMAN, Muzaffer, Atatürk ve Devrimleri Tarihi Bibliyografyasý, 3 Cilt, Milli Eðitim Basýmevi, Ýstanbul 1968; 1981; 1983 SEDEN, Selime, Atatürk ün Çocukluðu (Bayan Makbule nin Büyük Adam Ýçin Anlattýklarý I, II, III), Konuþan: Selime Seden, Akýn Gazetesi, Ýstanbul 25.12.1947; 1.1.1948; 8.1.1948 ÞAPOLYO, Enver Behnan, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, 3. Baský, Rafet Zaimler Yayýnevi, Ýstanbul, 1958 YULA, Yaþar, Kardeþ Gözüyle En Büyük Türk Atatürk, Anlatan: Bn. Makbule, Nakleden: Yaþar Yula, Zafer Gazetesi, Ankara, 10.11.1950 1 Makbule (Atadan) Haným (1887 1956): Selânik te Atatürk ün doðumundan altý yýl sonra doðdu. Babasý Ali Rýza Efendi yi yaþamýnýn ilk yýllarýnda kaybetti. Sistemli bir öðrenim göremeyerek kendi kendini yetiþtirdi. 1915 yýlý Mart ayýnda annesi ile Selânik ten ayrýlarak Ýstanbul a geldi. Mustafa Mecdi (Boysan) ile evlendi; 1947 baþlarýnda mahkeme kararýyla ayrýldý. Atatürk ün emriyle 1930 da Serbest Fýrka ya kaydoldu; partinin kendisini kapatmasý üzerine Ankara ve Ýstanbul da yaþamýný sürdürdü. 1956 da Ankara da öldü; cenazesi Asri Mezarlýða defnedildi. 2 Örneðin tarihçi Enver Behnan Þapolyo, Atatürk e iliþkin eserlerine kaynak oluþturmak üzere hem Zübeyde Haným, hem de Makbule Haným la görüþme yaptýðýný kaydetmiþtir. Konu ile ilgili bkz. Enver Behnan Þapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, 3. Baský, Ýstanbul, Rafet Zaimler Yayýnevi, 1958, s. 16-25 3

Grace Ellison M., Bir Ýngiliz Kadýný Gözüyle Kuva-yi Milliye Ankarasý, Türkçesi: Ýbrahim S. Turek, Ýstanbul, Milliyet Yayýnlarý,1973, s. 177 4 Örneðin, Muzaffer Gökman ýn hazýrladýðý, gerçekten özlü bir çalýþma içeren 3 ciltlik Atatürk ve Devrimleri Tarihi Bibliyografyasý adlý eserde Selime Seden, Yaþar Yula ve Rýdvan Ege nin yayýnladýðý söyleþilerin kaydý bulunmamaktadýr. Bkz. Muzaffer Gökman, Atatürk ve Devrimleri Tarihi Bibliyografyasý, 3 Cilt, Ýstanbul: Millî Eðitim Basýmevi, 1968, 1981, 1983 5 Atatürk ten Hatýralar, Anlatan: Makbule Atadan, Konuþan: Selime Seden, Akýn Gazetesi, Ýstanbul, 13. 11. 1947. 6 Atatürk ün Çocukluðu (Bayan Makbule nin Büyük Adam Ýçin Anlattýklarý I-II-III), Anlatan: Makbule Atadan, Konuþan: Selime Seden, Akýn Gazetesi, Ýstanbul, 25. 12. 1947; 1. 1. 1948; 8. 1. 1948. 7 Kardeþ Gözüyle En Büyük Türk Atatürk, Anlatan: Makbule Atadan, Aktaran: Yaþar Yula, Zafer Gazetesi, Ankara, 10. 11. 1950 8 Büyük Kardeþim Atatürk, Anlatan: Makbule Atadan, Yeni Ýstanbul Gazetesi, 1.11. 1952-22. 3. 1953. 9 Makbule Atadan Anlatýyor: Aðabeyim Mustafa Kemal, Röportaj: Þemsi Belli, Milliyet Gazetesi, Ýstanbul, 10. 11. 1955-24. 11. 1955 10 Rahmetli Makbule Atadan Anlatmýþtý: Aðabeyim Atatürk, Aktaran: Dr. Rýdvan Ege, Ulus Gazetesi, 10. 11. 1962