Adana da Bir Bahar; Cahangir Novruzov (Cihangir Nevruz)



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ


A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

Erbaa lı Genç Şair Muhammed Dikal Lisede edebiyatı gerçekten seven öğretmenlerim bana da Edebiyatı sevdirdiler

GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ PDR ÖĞRENCİSİ AHMET İSA SOYLAMIŞ RECEP YAZICIOĞLU BENİM İÇİN ÖRNEK ŞAHSİYETTİR

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya


DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

ÖZEL KIRAÇ ORTAOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DEĞERLER EĞİTİMİ RAPORU (NİSAN 2015) KARŞILIKSIZ İYİLİK YAPMAK

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Sevgili dostum, Can dostum,

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

CÜMLE TÜRLERİ YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE. Fiil Cümlesi. *Yüklemi çekimli fiil olan cümlelere denir.

A2 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: PASAPORT NO:

STRES ATMAYA GELDİLER, DENİZ TEMİZLİĞİ YAPTILAR

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Cümlede Anlam TEST 38

Menümüzü incelediniz mi?

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri.

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR?

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

BEBEĞİNİZİN BİR SORUNU VAR

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

ÇALIŞKANLIK NİSAN 2017

İletişim Yayınları 2472 Çağdaş Türkçe Edebiyat 426 ISBN-13: İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2017, İstanbul

Serbest Yazma Konuları. Yrd. Doç. Dr. Aysegul Bayraktar

İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

Orhan benim için şarkı yazardı

Otistik Çocuklar. Berkay AKYÜREK 7-B 2464

21 yıllık tecrübesiyle SiNCAN da

Benimle Evlenir misin?

Anlamı. Temel Bilgiler 1

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Yeşaya Geleceği Görüyor

MEZUNLARIMIZIN OKULUMUZ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Jamie Foxx J

Bir gün, kozada küçük bir delik belirdi; bir adam oturup kelebeğin saatler boyunca bedenini bu küçük delikten çıkarmak için harcadığı çabayı izledi.

ISBN :

Bu kısa Z Nesli tanımından sonra gelelim Torunum Ezgi nin okul macerasına.

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU

MİNİK PATİKLER ANAOKULU

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

SINIRSIZ ZİYARETLER. Nermin Er in ev atölyesi

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

KASIM AYI 4 YAŞ GRUBU AYLIK BÜLTENİ

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum!

ÖZEL ÜSKÜDAR SEV İLKÖĞRETİM OKULU

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

ANAVARZA BAL ÇOCUK TİYATROSU

GİZEMLİ KUTULAR PROGRAMI ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİ

ikonu bir yeşilçam (ev dekorasyon)

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

Hayırların babası olarak anılan,

Transkript:

Adana da Bir Bahar; Cahangir Novruzov (Cihangir Nevruz) Nevruz Farsçadır. Yeni gün anlamına gelir, diğer anlamı ise kışın bitmesi, baharın gelmesidir. Çünkü baharla tabiat ana yeniden doğar-canlanır, ağaçlar daha bir farklı yeşillenir, dalların çiçeklere özlemi son bulur ve bu özlem çiçeklerin renklerini tüm güzelliğiyle ortaya çıkarır. Doğanın bu güzelliği çeşitli canlıları besler; karıncadan, gökyüzündeki kuşa her kademedeki canlıya ve tabi ki insana Bir an için gözlerimi kapattım; tarlanın tam ortasındayım; gökyüzü ufuk çizgisi denilen hat ile tarlanın birleştiği yere kadar mavi hem de kocaman mavi Benim bulunduğum yerin hemen yan tarafında bahar ile yeni yeşermeye başlayan bir ağaç ve sonucunda doğanın bütün enerjisi, neşesi ve bereketi ruhumda Adana da, tabiat ananın hemen hemen her mevsim bahar kutlamasını farklı sunumlarda görebilirsiniz. Renkler, canlılıklar ve bereket bu güzel topraklarda vardır. Toprak berekettir, denir, bir de derler ki, ne ekersen onu biçersin. Toprak sana nankörlük etmez belki ama ya biz onu doğru besleyemeseydik? Toprağın ekinini, tohumunu, bakımını, çapalamasını iyi yapmak gereklidir. Önce biz onu iyi besleyelim ekelim, sonra o bize meyvesini güzel versin. Ekinimizi bol ve bereketli alalım. Güzel şehrimizde o kadar çok rengimiz, dalımız, kökümüz var ki. Adana ya Güç Verenler projesi aslında bu renkleri, kökleri tarihe bırakmak adına yapılıyor. Çukurova da doğmuş, Çukurova da yaşamış kim varsa havasından etkilenmiştir. Yazarlar, ressamlar, şairler, âşıklar bu bereketli topraklardan geçmiştir. Bir de bu soluduğum havaya karşılık vermek gerekir deyip şehre ve şehrin insanlarına eserler bırakanlar vardır. Bu yolda kimi kitap yazmış, kimi yönetmiş, kimi de çizmiş Bazen kente küsüp kimi alıp başını gitmiş, kimi dünyanın bir ucundan gelip ömrünü burada devam ettirmiş. Ancak Çukurova kendisine kim ne yaptıysa bereket ruhu ile karşılığını vermiş. CAHANGİR NOVRUZOV 05

İNSAN İNSAN İNSAN Dünyanın en zor işi insan eğitmektir. İnsan eğitmek zor zanaattır be kardeşim ama bilirim kent yücelirse kentli yücelir, o yüzden insanıdır kenti kent yapan der hikâyemizin kahramanı. Hani demiştim ya; Adana da bahar bambaşka, işte benim size anlatacağım bahar: Renk renk dalları olan bir ağaçla başlar, kökünün gücünü önce aileden alıp sonrasın da çalışmanın sonu yok, tembelliğin de deyip okuyan ve okutan, araştırıp araştırtan önce insan deyip öğrencilerini yürekleriyle ölçüp, sonrasında sahneye alan bir tiyatro hocası, bir oyuncu kurdu, bir yönetmen, bir eğitmen ve kocaman dünyasıyla bir bahar Bahar ki Sanat kutsal bir hayal ürünüdür der ve bununla yetinmeyip onlara kendinden daha fazla şeyler vermek adına oyuncunun yeri sahnedir deyip üniversitemizde bölümün kurulmasında emeği olan kişidir kahramanımız. Azerbaycan dan gelmiş ve tam 16 yıldır şehrimiz de yaşamaktadır. 16 yıldır 100 den fazla oyuncu adayı mezun etmiş ve mezunlar kente iyi eğitimin karşılığını vererek işlerini sürdüren kişiler olarak katkı sağlamıştır. Ve daha nicelerini yetiştirip şehrimize katkı sağlayacak olan kişi kentimizin baharı CAHANGİR NOVRUZOV yani CİHANGİR NEV- RUZ 06 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I ORHAN APAYDIN 07

RUH VE MANEVİYAT ZENGİNİ BİR AİLENİN İÇİNDE BÜYÜDÜM Kentler insanları doğurur derler, tıpkı analar gibi. Çocuklar doğar, büyür ve yaşamın sonsuz olasılıkları içerisinde ömürlerini sürdürürler. Kent tarafından verilen kimlik daimidir, bazen bırakmak isteseniz dahi bırakamazsınız. Kentin size verdiği kimlik bir nüfus cüzdanından çok farklıdır, bir kâğıt parçası değildir. Her insanın doğup büyüdüğü yere borcu vardır. Su, elektrik faturası ya da vergi ödemekle tüm borçlar ödenmez bir şeyler illa ki eksik kalır. Burada sanat devreye girebilir. Beden ile ruhun arasındaki en güçlü köprü sanat ile kurulur, tıpkı kent ile kentli arasında olduğu gibi Cahangir Hoca nın da dedeleri köprü uzmanlarından ama sanat ve bilim köprüleri Kökenli Bakülüler. Yolculuğumuz önce aileye, sonra çocuğa ve o çocuğun yetiştirdiği çocuklara Derdimiz tiyatro ve illa ki sanat Hikâyelerini ise kendisinden dinlemeye başlayalım; NE YAZIK Kİ HER YÜZYILIN BİR KARANLIK ÇAĞI VARDIR Babam Mütellim Novruzov bir kemençe ustası (Türkiye de daha çok kabak kemanı gibi bilinir) ve Azerbaycan sanat müziği, makamın değerli, sevilen hocalarından idi. Annem Nesibe Zeynalova Azerbaycan ın çok sevilen bir tiyatro oyuncusu. Her ikisi hayatını sanata adamış şimdiye kadar rahmetle anılan insanlar. Atalarım çok köklü ailelerdendir, hem babam hem de annem tarafı Bakü Hanlarının neslinden gelirler. Ama çocukluğumda kimlerin torunu olduğumu bilmiyordum, çünkü benden saklıyorlardı. Sebebini yıllar sonra öğrendim: Babamın babası Nesrullah Novruzov Azerbaycan Petrol ve Kimya Üniversitesinde matematik ve fizik Profesörü idi... O da Sovyetlerin karanlık çağının etnik temizleme siyaseti kurbanlarındandır. 1937 yılında bin bir bahaneyle Halk Düşmanı damgası vurularak tutuklanıp Sibirya ya sürülen 27000 Azerbaycan aydınlarından biriydi. Suçunu sorarsanız; 1937 de Sovyetler Türk soylu cumhuriyetlere karşı etnik kimlik siyaseti uygulamaya başladılar. Pasaportlar değişmeye başladı. Yeni kimliklerde milliyet olarak Türk yerine Azerbaycanlı diye yazıyordu. Dedem Nesrullah yeni kimliğini alırken, burada bir yanlışlık var, Azerbaycanlı diye bir milliyet yoktur, biz Türksüz. Bakın diğer kimliklere, Rus da Rus, Yahudi de Yahudi, Ermeni de Ermeni yazıyor demiş. Demek yanlış yazılmış diyorsunuz İade edin düzeltip veririz demişler. Akşam da gelmişler İngiliz e çalışan Pantürkist sin diye tutuklayıp götürmüşler. Babaannem Çimnaz Hanım kadın doğum uzmanıydı. Akıllıca davranıp 3 çocuğunu da alarak Bakü köylerinden birine, Merdekan a taşınarak aileyi beladan kurtarır. Bunu yapmasaydı çocukları yetimhaneye, kedisini de halk düşmanının eşi diye başka bir kampa gönderirlerdi ve bununla kalmayıp çevresinde yaşayan bir sürü insana da dedemi ihbar etmedikleri için zarar verebilirlerdi. Bu azmış gibi 2. Dünya savaşı başladı ve hayat zorlukları ikiye, üçe katlandı. Köy halkı,doktor olduğu için her kese yardım etmeyi ihmal etmeyen babaannemi çok sevdi ve aileyi sahiplendiler. Hala da kurtardığı ve iyilik yaptığı insanlara, artık onların torunlarına rastladığımda onu saygıyla andıklarını görüyorum. Üç çocuğunu kaderin bütün olumsuzluklarına rağmen okuttu. Babam Mütellim ünlü makam ustası ve eğitmen, Orhan amcam dedem gibi fizik ve matematik profesörü, Tamılla halam çocuk doktoru oldular. Dedemi ise 19 yıl 8 aydan sonra suçun yokmuş diye tahliye ettiler. Sibirya ya sürülürken 9 yaşında bırakıp gittiği babam Mütellim i döndüğünde 28 yaşında bulmuş. Bir akşam babam dedemin karşısına geçip; ben senin büyük oğlunum ne yaptınsa kabulümdür, bana hakikati söyle demiş. Dedem de sadece Türk olduğumu söylediğim için, Türklüğümü inkâr etmediğim için 20 yılımı çaldılar. Bize Türklüğümüzü unutturmak istiyorlar oğlum demiş. Cahangir Novruzov annesinin ismi verilen geminin maketiyle ORHAN APAYDIN 09

Dedem Sibirya dan döndüğünde ben 3 yaşındaymışım, 5 yaşında da onu kaybettik. Dedemin yüzünü bir rüya gibi anımsıyorum. Çocukken okulda, sokakta soyumuzun kahramanlıklarla dolu hikâyelerini anlatıp ailemizin başına belâ açmamam için babam kimlerin torunları olduğumu belli bir yaşıma kadar bana söylemedi. Ne yazık ki her yüzyılın bir karanlık orta çağı vardır. DEDEM CAHANGİR ZEYNALOV AZERBAYCAN PROFESYÖNEL Tİ- YATROSUNUN KURUCULARIN- DAN BİRİ İDİ Cahangir Hoca ile sohbetlerimizde masanın en güzel yerinde sanat vardır, diğer köşeler onun üzerine kurulur. Genç yaşlarda başka iş düşünmüş müydünüz? sorusunu sorduğumuzda tiyatrocu mimikleri ile Sizce dedi ve bize de o bakışlar yetti. Annemin babası Cahangir Zeynalov dan başlayan bir tiyatrocu nesli gelmektedir günümüze. Annem Nesibe Zeynalova 2. ben de 3. kuşağım. Allah izin verirse 2014 yılı bu kuşak 130 yaşına ulaşacak. Dedem Cahangir Zeynalov (1864 1918) eğitimli ve çok zengin bir insan idi. Beş lisan bilen, eğitime, aydınlanmaya verdiği maddi ve manevi destekten ve emekten dolayı çağının sayılı ve sevilen insanlarından biriydi.bu sebepten de Azerbaycan ve Sovyet tiyatro tarihinde layıkıyla yerini almıştır. İlk sahneye 20 yaşındayken çıkmış ve bu mesleğe âşık olmuş. Bakû nün merkezinde olan şahsi evinin salonunu,sahnesi ve 300 kişilik seyirci kapasitesi olan bir tiyatroya çevirerek orada dersler vermiş, provalar ve oyunlar düzenlemiştir. (Ne ilginç ki günümüzde de Azerbaycan Akademik Milli Tiyatrosunun binası aynı meydanda bulunmaktadır.) Yetenekli gençlere maddi destek vererek onların sanattan ayrılmamalarını sağlamış ve bununla da Azerbaycan da profesyonel tiyatronun temelini atmıştır. Hatırlıyorum Bakü de Güzel Sanatlar Üniversitesinde okuduğum yıllarda sınıf arkadaşlarım Bu gün deden Cahangir in hayat ve yaratıcılığından sınav vereceğiz, ek bir bilgi versene yüksek puan alalım diye şaka yaparlardı. O Azerbaycan tiyatro tarihinde gerçekçi oyunculuğun temelini atmış ve ilk tiyatro oyunculuk eğitmeni gibi tanınmaktadır. Bu gün Azerbaycan Tiyatro Müzesinde onun aktörlük sanatı kuramlarını, pratik çalışmalarını ve oyunculuk anılarını kaydettiği Tiyatro defteri sergilenmektedir. 1918 yılında tifoya yakalanıp ölüm yatağındayken anneannem Hüsniye Hanıma vasiyet eder; 1. Nesibe ye çağına uygun bir şekilde eğitim ver. 2. Encümen öksüzler okulunun yıllık 300 altınını eksiksiz ödeyin. 3. Size bıraktığım miras belli. Geriye kalanını Azerbaycan Tiyatrosu na vasiyet ediyorum. KENDİNİ SANATTA DEĞİL, SA- NATI KENDİNDE SEVECEKSİN Annem Nesibe Zeynalova (1916 2004) dedem Cahangir in hayallerini gerçek kıldı. Kendini tiyatroya adadı ve tam 62 sene bu sanata sadakatle hizmet etti ve Azerbaycan halkının sevimlisi oldu. Özel ve sahne hayatı boyu Türk kadınına yakışır şekilde namuslu bir ömür yaşadı. Onu Azerbaycan da erkeklerin anası ve hanımların da kaynanası gibi kabul ediyorlar. Bu gün, o dünyasını değiştikten sonra doğmuş olanlar bile filmlerini izler ve onu Nesibe nene diye anıyorlar. Günümüzde milli tiyatro müzesinde onun köşesi babasının yanında layıkıyla yerini bulmuştur. Cahangir Zeynalov 10 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I CAHANGİR NOVRUZOV 11

Babası Mütellim Novruzov ve annesi Nesibe Zeynalova Sanatın ölmezliği bu olsa gerek. Annem derdi ki: Kendini sanatta değil, sanatı kendinde seveceksin. Sanırım böyle derin kökleri olan aile mesleğini yaşatmam, tiyatro dışında başka bir iş yapmamam için yeterli bir nedendir. Benim için tiyatro, özellikle de Azerbaycan tiyatrosu çok önemlidir. Orada var olan insanlar sadece kariyer ve ün sahibi değiller; onlar Azerbaycan halkının milli ve çağdaş tefekkürünün inkişafı için sanatta fedakârlıklar yapmış şahsiyetlerdir. Ben de bu geleneği ailemize yakışır bir şekilde devam ettirmeye gayret ediyorum. HAYAT ARKADAŞLIĞI Babamla annem geç evlenmişler. Ama 42 yıl süren bir evlilik olmuş. Annemle babam arkadaş gibiydiler. Hep birbirlerini kollayan hatta bazen beni bile hiçe sayan bir sözbirliği vardı aralarında. Evimizde büyük sorunlardan kaynaklanan tartışmalar yaşanmadı hiç. Konu ben olduğum zaman da kendi aralarında tartışsalar dahi sonunda hep ben suçlu oluyordum, bu da benim kaderim.:)) Babam öldükten sonra annem manen çöktü. Zihnen ve ruhen babamla birlikte gitti. Onun yokluğu hayatının en büyük eksikliği idi. Bunu hep hissetti ve bize de hissettirdi. O KÖTÜLÜK YAPIYOR DİYE KENDİ HUYUMU DEĞİŞTİRE- CEK DEĞİLİM Anneannem; iyiliğini yap karşılığını umma çünkü beklersen ve karşılığı gelmezse üzülürsün İyiliği yap at deryaya, balık bilmezse halik bilir, derdi. Benim bir kuralım var, arkadaşlarım da bilirler: Bazen birileri bana kötülük yapar, burada da Bakû de de Yeri gelince karşılığını beklenilmez bir biçimde iyilik yaparak veririm. O zaman tanık olan arkadaşlarım kızarlar; O adam sana kötülük yaptı sen neden ona iyilik yapıyorsun; İyilik yapmak benim huyum, kötülük yapmak da onun huyu. O kötülük yapıyor diye ben kendi huyumu değiştirecek değilim ki HERKESİN GÖRMEK İSTEDİĞİ, DOKUNMAK İSTEDİĞİ İNSAN- LARA BEN TEYZE-AMCA DİYOR- DUM Bir çocuk tiyatronun içerisinde doğmuş ve büyümektedir, sanki o sahnede bir parça eksikti ve o gelince sistem kendini devam ettirdi. Artık yavaş yavaş bir tiyatro ustası yetişmeye başlıyor. Herkesin hayranlık beslediği görmek ve dokunmak istediği insanlara ben teyze, amca, dayı diyordum. Bakü de Azerbaycan için çok önemli işler görmüş, bilime, sanata, siyasete eşsiz katkılarda bulunmuş insanların uyuduğu bir mezarlık vardır, adı Fahri Hıyaban. Annemin mezarı da oradadır. O mezarlığa girdiğim zaman tanıdığım birçok insanın heykeliyle karşılaşıyorum. Orada uyuyan özellikle sanat insanlarının % 80 ya da daha fazlasını tanıyordum, benim başımı okşamışlar, yanağımı öpmüş, bazılarının da dizinde oturup ağlamışım, onlara amca, dayı, teyze demişim. Annemin mezarına gidene kadar hepsine selam veriyorum. Herkesi tanıyorum ve güzel anılarım, hikâyelerim var. Ben böyle bir sanat ortamında, tiyatroda büyüdüm. ÇOCUK TİYATROSUNUN SIRRI Cahangir Novruzov ve Annesi Azerbaycan da, Sovyetler Birliği zamanından beri çok güzel kurulmuş, bir tiyatro sistemi vardır. Adı Genç Seyirciler Tiyatrosu. Türkiye deki karşılığı çocuk tiyatrosu diye geçer. O tiyatroya giden seyirci kitlesini yaş grubu 7 den 70 e kadar ki orada her yaş grubuna uygun muhteşem oyunlar sahneleniyor. 4 5 yaşlarında çocuk gurupları için özel konulu, her bölümü 30 dakikayı aşmayan tiyatro oyunları hazırlanır. Çünkü o yaştaki çocukların algısı o kadarına dayanabilir. O salonda çalışan görevlilerin hepsi çocuk psikolojisi konusunda eğitim görmüş çoğunlukla bayanlardır. Çünkü annelik içgüdüsü sadece kadınlarda var, o her zaman kutsaldır. O salonlarda çocuklar arasında geleceğin bilginleri, sanatçıları bulunur. CAHANGİR NOVRUZOV 13

Bu nitelikleri onlarda uyandırmak için her yaş grubuna uygun konularda ve onların algısı kaldıra bilecek oranda bir sürü eğitici ve onları geliştirecek bilgiler içeren metinler yazılıp sahnelenir. Asıl olan ise çağdaş toplumun tiyatro seyircisi ve kurucusu terbiyelenir. Çocuğu korkutmayacak, onlarda olumsuz duygular yaratmayacak, kendine güven kazandıracak kıstaslara uygun oyunlar hazırlanır ve her yaş gurubu göz önünde bulundurulur. Tasavvur edin: Cumartesi- Pazar sabah saat 10 da 4 5 yaş gurubu için 60 dakikayı aşmayan iki perdelik bir masal, saat 14 de 11 12 yaş gurubu için 1,5 saatlik bir eğitici oyun, akşam saat 20 de ise normal seyirci için herhangi bir klasik eser sahnelenirdi. Bir repertuar tiyatrosu tam gücüyle çalışıyordu. O tiyatronun aktörleri 4 yaşından 70 80 yaşına kadar seyirci kitlesine hitap edebilecek bir eğitim görmüş sanatçılardı. Maalesef bu Türkiye de yoktur ve profesyonel çocuk tiyatrosu eğitimi veren bir okul da yok. Ne yazık ki çocuk psikolojisini herkes bilir yönündedir. Bu yaklaşımın verdiği zararı düşünebiliyor musunuz? Hani bir söz var; zamanında çocuğuna doğru terbiye vermeyen sonra pişman olur. TİYATROYA GİRDİM VE HER ŞEY ORADA BAŞLADI Benim için de tiyatro o yaşlarda hatta daha erken başladı. Ben tiyatronun içinde doğdum ve büyüdüm. Tiyatroyu seyircilerin değil, oyuncuların ve çalışanların girdiği kapıdan, yani arka bahçesinden tanımaya başladım. Bir gün, 7 8 yaşındayken babam beni o Genç Seyirciler Tiyatrosu na götürdü ve alışık olmadığım kapıdan, seyircilerin girdiği kapıdan içeri aldı. Tiyatro müdürü eski bir konservatuar mezunu, müzisyen, babamın arkadaşı, onun yanına gittik. O gün akşam oyun vardı. Ethel Lilian Voynich in Atsineği romanından bir uyarlama, İtalya tarihindeki bir isyanı anlatan ilginç bir eserdi. Türkiye de tercümesini bulamadım. Muhteşem bir eserdir. Evlenmesi yasak bir papazın güzel bir kadınla yasak aşkından doğan bir çocuk inkılâpçı oluyor ve çürümüş düzene, piskopos babasına karşı gelir. Salona girdim, oyun başladı ve her şey, yani bu sanata şimdiye kadar devam eden hayranlığım orada başladı. Sahnede tanıdığım birçok insan vardı. Ama o an için onlar dayılıktan, teyzelikten çıkmışlardı. O kadar muhteşem oynuyorlardı ki, sanırım o zaman bunun bir sihir, hayatımın büyüsü, olduğunu anladım. O gün ilk kez seyirci tarafından girmiştim kulise.her zaman yanağımdan makas alan dayı vardı, o akşam başrolü, Arthur u oynamıştı ona alttan yukarı baktım. Hayranlıkla bakmıştım. Gerçek tiyatro aşkını, hayranlığını o an yaşadım. BİR TÜRK GELENEĞİ: İNSAN SEVDİĞİNE KARŞI ÇOK HASSASTIR Bilindiği üzere annelerin ikinci meslekleri dünyayı değiştirmek. Bunu doğurganlıkları ile yapabildikleri gibi, ailelerin en temel öğesi olarak da yapabiliyorlar. Tıpkı Nesibe Zeynalova nın yaptığı gibi. Annem Nesibe Zeynalova çok sevilen bir sanatkâr idi. Öyle ki ona beslenen sevgiyi anlatmam için örnek olarak karşılığını Türkiye de bulamıyorum. Bir gün onu Azerbaycan Devlet Üniversitesinde öğrenciler ile söyleşiye davet etmiştiler. Koskoca salonda yer yok, rektör, dekanlar herkes gelmiş, annemle resim çektiriyorlar Azerbaycan da herkes onu anne gibi, kardeş gibi görüyordu ve sıra dışı bir sevgi ile seviyor sonsuz saygı besliyorlardı. Rahmetli olmasına rağmen bu hala da böyledir. Söyleşinin sonunda dönemin rektörü sahneden herkese hitap ederek şöyle söylemiş: Nesibe hanımın oğlu bu yıl liseyi bitiyor. Burada, okulumuzda okusun mu? ve herkes bir ağızdan evet demiş annem de çok sevinmiş. Aslında annem benim tiyatro okuyacağımı aklına bile getirmiyordu. Daha çok benim hukukçu olmamı istiyordu. Bir gün zamanı gelince babam ve annem beni karşılarına alıp hangi mesleği seçeceğine karar verdin mi diye sordular, ben de tiyatro yönetmeni olmak istiyorum dedim. CAHANGİR NOVRUZOV 15

Annem - Sen deli misin? dediğinde benden de Peki sen deli misin, tiyatroda 30 seneden fazladır çalışıyorsun. cevabı çıktı ağzımdan. Sen başka ben başka dedi. Uzun tartışmadan sonra son sözü şu oldu: Tiyatroyu seçersen benden hiçbir şey umma. HAFIZADAN BESLENİYORUM Ve ben gittim Güzel Sanatlar Üniversitesine, tiyatro yönetmenliği fakültesine sınava girmeye. Kimse beni tanımadı,sınavı kazandım. Annem gardını aldı. O zaman neden böyle davrandığını anlamıyordum. Yıl 1971, okulumuz Azerbaycan ın ünlü şairi Süleyman Rüstem in 65. doğum yıldönümünü kutlamalarında yer almıştı. Yazarın Çimnaz Hanım Uykudadır adlı bir vodvilinin sahnelenmesi kararı alındı.yıl sonu ve mezuniyet oyunları hazırlanılıyor diye 3 ve 4. sınıflara dokunmadılar. Kabiliyetimi fark eden hocalarım 1. sınıfta olmama rağmen bu projede yer almama karar verdiler. Hatta başrolü oynamamı istediler. Acemiydim ancak doğduğum günden beri tiyatro muhitinde büyümüştüm ve görüp öğrenerek gelmiştim o güne kadar. NESİBE ZEYNALOVA (20 Nisan 1916 Bakü - 10 Mart 2004 Bakü) Özellikle komedi rolleriyle bilinen Azerbaycanlı oyuncudur. Azerbaycan tiyatro tarihinde profesyonel tiyatronun kurucularından biri gibi tanınan, gerçekçi oyunculuğun öncüsü, ilk tiyatro oyunculuğu eğitmeni, zengin işadamı Cahangir Zeynalov un (1864 1918) kızıdır. Ortaokulda milli dans kurslarına katılan Nesibe Zeynalova 1932 yılında Azerbaycan ın ünlü tiyatro sanatçısı Rıza Tahmasib in drama derneğine girdi. 1937 de oyuncu olarak yer aldığı Kolhoz tiyatro topluluğunda sahneye çıkan sanatçı 1938 de Bakü Tiyatro Meslek Okulunu kazanıp A.A.Tuganov un sınıfında oyunculuk eğitimine başlar (1938 1942). Aynı yılda da yeni açılan Azerbaycan Devlet Müzikal Komedi Tiyatrosu na oyuncu olarak işe alınır. 24 Mayıs 1960 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti Emektar Sanatçısı, 1967 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti Halk Sanatçısı Fahri Unvanlarını almış, Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Ödülüne layık görülmüştür. Bütün yaratıcılık hayatında 22 film ve 60 civarında oyunda rol almıştır. Azerbaycan da herkes Nesibe Hanımı daha çok Ganyana eserindeki Cennet hala rolü ile sevmiş ve halk onu erkeklerin annesi, kadınların da kaynanası gibi kabul etmiştir. 10 Mart Ulusal Tiyatro Günü nde vefat etmiş olması ironiktir. CAHANGİR NOVRUZOV 17

Olur ya, kalbin hissettiğini akıl, aklın anladığını kalp kabul etmez... O zaman işi ruhuna bırak. Onun sahibi seçimi doğru yapar. Biliyor musununuz, bende sanki o zamandan beri yüklenmiş bir hafıza var içimde. Hayatım boyu o hafıza işime yaradı. İnanır mısınınız şimdi bile ben aynı şeyi yapıyorum, o hafızadan, çocukluğumdan besleniyorum. ANNEM SANATÇIYDI AMA ANNELİK HİSSİYATIYLA OLAY FARKLI BİR BOYUTA GİRMİŞTİ Okuldan heyecanla geldim anneme bana başrol verdiler dedim, inşallah oynarsın dedi. Hala aramız soğuktu. Sözünden çıkınca benle bir hafta konuşmazdı. Ama bu sefer birkaç ay sürdü, iş ciddiydi yani. Annem sanatçı ama annelik hissiyatıyla birleşince olay farklı bir boyuta taşınmıştı. Rahmetli çok güçlü bir kişiliğe sahip insandı. Salona giriyor, herkes yüzünde tebessüm susuyordu. Çok ilginç bir gücü vardı. Hatırlıyorum bir turnede sahneye çıktı. Küçük bir sahneydi. Köyün küçük salonu tıklım tıklımdı herkes merakla izliyordu. Ama bir köylü, içmişti galiba, hep konuşuyor, sahneye laf atıyordu. Annem döndü bir cümle söyledi. Önce sen konuş ben dinleyeyim. Sonra ben konuşunca da sen susacaksın ve adam sustu. Annem ağır bir söz demedi ama onu o cümlesiyle yedi. Gösterimiz devam etti ve adam sonuna kadar susup izledi. Böyle bir gücü vardı. İlk kez ciddi bir rolle sahneye çıkacağım gün geldi nihayet. Yüzümde makyaj, kafama dazlak peruka takılmıştı. Makyaj hocamız beni tanınmaz bir hale getirmişti. Salonun ışıkları söndü, oyun başladı ama annem gelmemişti. Hocamızın verdiği mizana göre sahneye salondan, seyircilerin arasından geçerek çıkacaktım. Salon kapısının arasından bakarak sahneye çıkacağım zamanı bekliyordum ki annem karanlık fuayeye girdi. Gelmişti, gizlice bana bakıp gitmek için. Durduğum kapıya yaklaştı, ben de makyajlıyım, karanlıkta baktı tanımadı, fısıltıyla sordu: - Çoktan mı başlamış? - Yok, demin başladı. Siz buyurun içeri Nesibe Hanım. Diye sesimi değişerek fısıltıyla cevap verdim. Sesimden de tanımadı. Dakika 1, skor 2 0. Kapıyı açıp yavaşça salona girdi ve arkadaki en yakın koltuğa oturdu. Hocam Prof. Dr. Mehdi Memmedov, jübilesini kutladığımız şair Süleyman Rüstem le sahnede ayrılmış köşede oturuyorlardı, annemi görüp ısrarla sahneye aldılar. Annem fark edilmeyecek birisi değildi. Zaman geldi salona girdim. Hocalarımın ve annemin oturduğu masanın önünden geçerek sahneye çıkmalıydım. Geçerken, merhaba iyi akşamlar olsun sizlere dedim. Annem o zaman tanıdı beni. Yüzünde şaşkın ama hoş bir ifade sezdim. Ve ben çıktım oynadım, söylenene göre de başarılı oldum. NASIL BİR TİYATROCU OLACA- ĞINI BİLİYORUM Oyundan sonra Mehdi hocam anneme Oğlunuzun nasıl bir yönetmen olacağını şimdi söylemek erken ama iyi bir aktör olacağı kesin dedi. Bana baktı, henüz birinci sınıftaydım, anneme döndü oğlunuz için söz veriyorum diye ilave etti. O günden sonra annemle barıştık. Annemle yıllar sonra bir gün bu konu üzerine sohbetimizde, neden benim tiyatrocu olmamı istememiştin diye sorduğumda; Oğlum, deden Cahangir Azerbaycan tiyatrosunu kuranlardan biridir. Ben de Azerbaycan tiyatrosunda bir şeyler yaptım, bizlerden sonra senin sıradan hatta vasat bir tiyatrocu olman ayıp olurdu. O yüzden korkuyordum, sana bu ağır görevi yüklemek istemiyordum. cevabını verdi. Tabi ki o zaman ben onun böyle düşündüğünü bilemezdim. Sanırım bu sanat bana Tanrı nın bir lütfudur. AKTÖR, TİYATRO NUN HEM AĞASIDIR HEM DE HİZMETKÂ- RI Konu eğitimden açılınca annesinin verdiği aile içi eğitimin ne kadar önemli olduğu göründü ve tiyatronun bir yaşam biçimi olduğu da Annemin tiyatro sanatı ile ilgili önemli bir tespiti vardı: Aktör, tiyatronun hem ağasıdır, hem CAHANGİR NOVRUZOV 19

de hizmetkârı. Aktöre emredebilirsin, ceza verebilirsin ama karşısında baş eğeceksin. Çünkü o olmazsa tiyatro yoktur. Emekçi olduğu için onun alın teri kutsaldır. Ama tiyatro sentez bir sanattır, sadece oyunculuktan oluşmuyor. Dünyada önemli yerde duran Sovyet tiyatro eğitiminde iki önemli dal vardır, birincisi tiyatro yönetmenliği, ikincisi tiyatro eleştirmenliği. Birincisi tiyatronun düşüncesini, felsefesini oluşturan diğeri ise bunları araştıran uzmanları yetiştirirler. Bu eğitim oyunculuktan farklı olarak 5 yıllıktır. Bu eğitimi görmüş tiyatro toplulukları oyunları ile bizleri şaşırtmaktadırlar. (Bunun bariz örneklerine zaman zaman Adana Tiyatro Festivalinde tanık oluyoruz.) İLLAKİ OKUYACAKTIM Benim de aldığım bu 5 yıllık yönetmenlik eğitimi lisansüstü eğitimi de içerisine almaktadır. Programında yer alan derslerin önemini anlatmakla bitmez. Meslek derslerinin yanı sıra Azerbaycan, Sovyet, dünya dramaturgisi ve dünya edebiyatı, sanat felsefesi, tasviri sanat tarihi, felsefe, psikoloji, siyasi iktisat Okumak zorunda olduğumuz kitapların sayısını hatırlamak bile ürkütücü. İllaki okuyacaktın. Birinci sınıfta iken bile okumak zorunda kaldığım kitap sayısı inanılmaz. Bazen nasıl, ne zaman okuyacağım diyordum ancak o büyük okyanusa dalınca yüzmeye başlıyorsunuz Kitaplar insanlığın miras bıraktığı bilgileri, düşünceleri bizlere sunuyor ve var olan entellektüel potansiyeli yüzyıllarca adım adım ileri götürerek insanlığı aydınlatmak görevini üstleniyor. Tiyatronunda vazifesi insani, ahlaki ve Milli değerleri önemli kılarak bu manevi mirası sahne kavramının gerektirdiği bir dille etik ve estetik bir biçimde yorumlamak, topluma sunmak, onu aydınlatmak, çağını ileri götürmekte yardımcı olmaktır. Bu nedenle de bir tiyatro yönetmeni toplumun dünyaya bakış açısını daha iyiye, değişebilecek nitelikte kapsamlı bir eğitim almalıdır. Çünkü dünyanın bakış açısını iyiye de, kötüye de değişen insandır. Dünyanın döndüğünü bize anlatan da insandır, bunu kabul etmeyip anlatanı yakan da insandır. Bizler okuduğumuz, bildiğimiz açıdan, idrak ettiğimiz noktadan dünyaya bakarız. Benim görüp anladığım budur. Türkiye de değerli yazarlar, yetenekli usta oyuncular var ama onların seviyesinde eğitimli yönetmenler yoktur. Yazar düşüncelerini kâğıda döker, oyuncu okur, oynar, yaratır, ama bu iki önemli sanat malzemesini muhteşem yapıta dönüştürebilecek bir mimar gerekir. Türk tiyatrosunun yetenekli yazar ve oyuncusu ile çalışabilecek sosyal analize ve imgesel felsefi fikre, estetik ve etik ifade 20 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I CAHANGİR NOVRUZOV 21

Vicdan tanrının insanlara lutf ettiği paha biçilmez bir mücevherdir. Onu koruyup yaşatmak her bir insanın vazifesidir. yöntemlerine, güçlü entelektüel potansiyele sahip olan yönetmenlere ihtiyacı var. Ama maalesef Türkiye de, yönetmen eğitimi yoktur. Yönetmenlik eğitiminin olmaması tiyatro adına bir kusurdur. Bunu görüştüğüm yetkili tiyatro adamlarına her zaman söyledim. Gerçek eğitimi olan yönetmen çok önemlidir. HAYAT ÖNEMSİZ SAYILAN KO- ŞULLARDAN KARLI ÇIKABİLME SANATIDIR Sanat önce insanı sonra da ülkeleri değiştirmeye devam ediyor ve biz de sohbete yaşam ve tiyatro merkezinde devam ediyoruz Bugün o sistemde eğitim görmüş çağdaş yönetmenler sizinle tarihten siyasette, siyasetten felsefeye, felsefeden sanata kadar sohbet eder ve bir toplum mühendisi kadar bir sistemin ileri dönük modelini üretebilecek nitelikte düşünceler ortaya koyacak insanlardır. Tiyatro tarihinde öyle oyunlar var ki sanki ileri zaman dilimi içerisini görüp, sahneye konulmuş. Bir rol hayat koşulları dizisinden ibarettir. Hayatın bize sunduğu, önerdiği koşullar içerisinde var olmamız gerekir. İnsanlar kendi kaderlerini o koşullarda aldığı kararlarla çizer ve farkında olmadan onların etkisinde hareket ederler. O koşullar içerisinde sağlam ve doğru kararlar alan insanlar hayat yolunda ilerleyebilmektedir. İşte bu koşullarda nasıl davranmak gerektiğini tiyatro anlatmalıdır. Öğrencilerime söylediğim bir sözüm var: Hayat önemsiz gibi görülen koşullardan karlı çıkabilme sanatıdır. Kar illaki para anlamında değildir. BİR OYUN BİR DEVLETİ YIKIP BAŞTAN YAPABİLİR Kurguladığınız bir oyun akıllarda yeni bir yaşam umudu yaratabilir, ya da akılları allak bullak ederek yaşam hevesini söndürebilir. Hatta bir oyun bir devlet sistemini yıkıp baştan yapabilecek devrimci bir düşünceyi de topluma empoze edebilir. Bunun için tabii entelektüel potansiyelin yüksek olması gerekir. Sen hayata kaybetmek için mi geliyorsun? Hayır. Sizinle görüştüğüm bu zaman içerisinde, sizden bir şey öğreniyorum, kazanıyorum siz de benden. Bizi, iki kişiyi bir arada tutmayı önemli kılan gözle görülmeyen ama değer verdiğimiz bir aura vardır. Bu bir insanı tanımanın kazancıdır. Bana göre dünyada her şeyden önemli, en büyük kazanç insandır. Yaş ilerledikçe bunu daha iyi anlıyorum. Değerli bir insanı tanımak, ondan alabileceğin bir bilginin zevkini tatmak, o enerjiyi hissetmek, o havayı solumak Budur yaşamın sihri. KARABAĞ KANIYAN BİR YARA- DIR Sohbetin her aşamasında Karabağ savaşının derin izleri Cahangir Hoca da hissediliyor, nasıl olmasın ki; bir yanda savaş ve etkileri; diğer yanda ise yaşam ve sanat. Amerika nın etnik yapısı Bakû ye benziyor. Her dinden her ırktan insan karşılıklı saygı ve huzur içinde yaşıyor orada. Bakû de hiçbir zaman etnik ayrım yapılmazdı ve sorulmazdı. İnsanın kişiliğine dikkat ediliyor, karakterine, insani niteliklerine değer veriliyordu. Karabağ olayları başladığında medyada yayınlanan esassız, yalan haberlerle Azerbaycan da yaşayan özellikle Bakû de yaşayan insanlar hakarete uğradılar. Çünkü Bakû yü etnik ayrımcılıkla suçluyorlardı. CAHANGİR NOVRUZOV 23

Sovyet medyasında ve onlardan et- Sovyet medyasında ve onlardan etkilenen dünya medyasında nerdeyse her gün güya Bakü de yaşayan Ermenilere yapılan saldırılardan bahsediliyor, kamuoyunda garezli, düşünülmüş bir kalıbın oturulması saklanıyordu. Bu devletin önceden büyük hesaplar yapılarak hazırladığı kendi halkına ihanet niteliğinde olan bir operasyonun başlangıcı idi. Bunun ne olduğunu yaşadıktan sonra anladık. Örnek olarak yakın arkadaşın anlattığı bir olayı hatırladım; bir akşam, benim de tanıdığım bir ermeni komşusu ile evinde içki masasında zaman geçiriyormuşlar ve televizyonda benzer haber yayınlanıyor. Komşusu, masayı göstererek bak ne diyor, şimdi sen bana burada nasıl da eziyet veriyorsun, votkayı koymuşsun ama içmiyoruz. Hadi içelim diye şakalaşıp gülmüşler. Ama daha sonra olaylar ciddi bir boyut almış ve sonuç olarak da Azerbaycan ın topraklarının %20 sinin istilasına, Hocalı katliamına kadar gelmiştir. Sovyetler Birliği dağılmaya başlayınca Rus emperyalist zihniyeti doğu bölgelerinde kontrolü elden bırakmamak için Karadağ ı, özellikle de stratejik konumdaki Şuşa kentini elinde saklamak için eski silahını, Ermeni milletinin en zayıf yeri olan Büyük Ermenistan hayali ile ateşlenen aşırı milliyetçilik duygusunu kullandılar. SOVYETLER DAĞILDI PEKİ NE DEĞİŞTİ? Sovyetler dağıldı peki ne değişti? Herkes ayrı bir cumhuriyet oldu. Dikkat ederseniz ayrılmış cumhuriyetler içersinde Azerbaycan dışında herkesin toprak sınırları nasılsa öyle de kalmıştır. Nasrettin Hoca nın bir fıkrası var: Gece karısıyla uyuyormuş. Bakmış ki dışarıda bir kavga çıkmış. Karısı, ne oldu, dışarı çıkıp baksana, senin sözünü dinlerler deyince, Hoca yorganına bürünüp dışarı çıkmış. Arkadan birisi Hoca nın kafasına tokat atıp yorganını alıp kaçmış. Ortam sessizliğe bürünmüş Hoca eve dönmüş. Karısı ne oldu sorunca, yok bir şey yat kavga benim yorganımın kavgasıymış demiş. Şimdi koskoca Sovyet Devletinin çalkalanması, kavgası bitti ve her kes kendi sınırları içerisinde ama tek Azerbaycan ın topraklarının %20 Hoca Nasrettin in yorganı gibi elden gitti. Demek ki her şey bu yorgan yüzündenmiş... SANAT GERÇEKLERİ ANLAMA- MIZ İÇİN KUTSANMIŞ BİR HA- YAL ÜRÜNÜDÜR Sahnede her ne varsa gerçek olmasa da gerçekleri yansıtmalıdır. Sanat yalanı sevmez ama sanatçı yalanla yakın arkadaştır, tabi ki kendi hayal ürünü olan yalanı ile Tiyatro dünyanın en kutsal yalanını söyler. Sahnede olup bitenlerin gerçek olmadığını her kes biliyor, peki o zaman neden yalanı izlemek ihtiyacı duyuyorlar? Çünkü yaşanabilecek benzer koşullarda farklı tavır ve davranışların nasıl sonuçlar vereceğinin cevabını gerçek hayatta değil, sahnede uygulanan model koşullarda bulmaları daha doğrudur. Hayat gerçeklerinin doğru bir biçimde algılanması için insanın bu masum yalana ihtiyacı var, işte sanatın gizemi burada. Bana göre sanatın felsefesinin püf noktası şudur: Sanat, gerçekleri idrak etmemiz için yarattığımız kutsal bir hayal ürünüdür. Biliyorsunuz dünyada psikodrama diye bir kavram var. Psikodrama: Kişilik, kişiler arası ilişki, çatışma ve duygu sorunlarının özel dramatik metotlarla keşfedildiği ve düzenlendiği bir psikoterapi yöntemidir. Bu yöntemi kullanarak hayatımızda cevabını bulamadığımız, çözmekte zorlandığımız birçok problemler halledilebilir. Tiyatro da toplum için aynı görevi üstleniyor. Zaten psikodrama yöntemi tiyatro sayesinde hayat bulmuştur. Sahnelenen oyunlar farklı insanların önerilmiş çeşitli hayat koşulları içerisinde sergiledikleri herhangi davranış ve tavır biçiminin nasıl sonuçlar verebileceğine dair ipuçları veriyor. Bizler bu olayları izlerken farkında olmadan onları bilinçaltımıza kaydederiz. İnsan bazı şeyleri ön hafızasından silse bile bilinçaltındaki kayıt kalıyor ve zamanı gelince işimize yarıyor. Tiyatroda izlediğimiz çözümlemeler hayat boyu farkında olmadan bile işimize yarıyor ve belki de hayatımızı kurtarıyor. AYDIN İNSAN GÜNÜMÜZÜN HA- VASINI YARATIYOR Her insan acı konuşabilir. Peki, neden dilimizin ucuna diken takıyoruz?.. Bir babanın veya bir öğretmenin acı konuşması onun evladı, sorumlu olduğu öğrencisi için içinde yaşadığı acının dışarı vurmasıdır ki bu evladın sorumsuz davranışı karşılığında baş veren vakadır. Bu sırada Aziz Nesini hatırlamak geldi içimden. O da acı konuşan birisiydi ama içinde ulusu için yanan alevin acısıydı dışarı vuran. Acı dünyanın tatlarından biridir. Doğru oranda kullanılmış acı yemeğe lezzet katar, değil mi? Tiyatro yaşamımızı, düşünce ve duygularımızı yansıtan berrak büyüteç camından yapılmış bir ayna olmalıdır. Ayna özünde bir muhaliftir. 24 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I CAHANGİR NOVRUZOV 25

O yıllarda ben Azerbaycan Devlet Genç Seyirciler Tiyatrosu nun Baş Rejisörüydüm. Bana batı ülkelerinden özellikle Almanya daki beni tanıyan tiyatroculardan teklifler geldi. Moskova ve Petesburg da eğitim gördüğüm yıllarda kurduğum ilişkiler meyvesini verdi. Oralara sadece sanatımı geliştirmek ve bildiklerimi paylaşmak için gidip geldim, saygı gördüm ama ısınamadım, kendi milletim değillerdi. O kargaşanın içerisinde bana teklif geldi, Kayseri Erciyes Üniversitesinin dönem rektörü Prof. Dr. Mehmet Şahin den. Güzel Sanatlar Fakültesi açılacaktı ve onun temelini Azerbaycan sanatçılarının koymasını istiyordu. O Azerbaycan da sanatın hangi düzeyde olduğunu daha önce gelip görmüştü. Kabul ettim. EŞEĞE BİNMEK BİR AYIP EŞŞEK- TEN DÜŞMEK İKİ AYIPTIR Bizler evden çıkarken var ise eksiklerimizi düzeltmek için bakarız aynaya, ne kadar yakışıklı veya güzel olduğumuzu görmek için değil. Ayna bize masum bir biçim de doğruları söyler. Ama bazılarımız kendi eksiklerimizi görünce kızar, onu kırmak isteriz. Peki, bunun yerine kendimize çeki düzen vermemiz daha doğru olmaz mı? Geleneklerimizde ayna aydınlık remzidir, nuru yansıtandır bu sebepten de tiyatroda hizmet veren insanlar sözün asıl manasında aydın insanlar olmalıdırlar. Aydın insan günümüzün havasını yaratıyor, ona mana katıyor. TÜRKİYE YE GELİŞ Cahangir Hoca nın Türkiye ye gelişi 1995 yılının aralık ayında gerçekleşmiş, Azerbaycan da Sovyetlerin dağılmasıyla beraber tüm jeopolitik ve sosyopolitik sistem enkaz haline getirildi cümlesi o zaman onun nasıl bir psikolojide olduğu ve derdinin üretmek, yaratmak olduğunu gösteriyor. O süreci şu şekilde aktarıyor: Azerbaycan üzerine çok oyunlar oynandı tarih boyu. Kaybeden de çoğu zaman Azerbaycan oldu Bütün dünyanın problemleri bizim Karabağ topraklarının gitmesiyle mi çözülecekti? Azerbaycan dünya siyasetinde ona karşı uygulanan ikili standartlardan psikolojik olarak yıprandı. Cahangir Hoca önce Kayseri ye gider ve oradaki yaşamanı şu şekilde özetler: Kayseri de 2 yıla yakın bir süre çalıştım. Ama tiyatro bölümü açılmadı ki açılmadı. Öğrenci bir türlü alınmadı. Ben Türkiye ye sadece maaş almak için gelmedim ki, bir şeyler yapmak, iz bırakmak için geldim. Bizde bir atasözü var, derler ki Eşeğe binmek bir ayıp eşekten düşmek iki ayıp. Kayseri rektörü Mehmet Şahin Bey le Bakû de kurduğumuz hayallerin %1 ini bile yapmadık. 26 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I CAHANGİR NOVRUZOV 27

Hiçbir şey yapmadık. Bu bana çok ağır geliyordu. Daha önce volkan gibi püsküren yaratıcılık hayatımda boşuna yaşanmış, hatta yaşanmamış 2 yılım çalındı denilebilir. ADANA YA BAHAR HEP ERKEN GELİR Adana ya bahar hep erkenden gelir, acelesi varmış gibi gider, özletir kendini ama sevdirir Kentte bahar ayı mis gibi kokan turunç çiçekleri ile süslüdür, canım kentim nasıl da güzel bir yandan eser bir yandan ısıtır derken sıcak ağabeyler kente gelir ve onu izleyen 5 ay boyunca sizi ısıtır ama hep çok ısıtır. Ancak kent size sürprizler sunmaya devam eder ve yakınlarında bulunan denizlere, yaylalara gitme imkânı verir. Cahangir Hoca nın Adana hikâyesi Azerbaycan dan Adana ya gelip Kayseri ye gitmesiyle başlar. 1995 yılında Bakü-Adana uçağı vardı ve bu gidiş gelişlerinde bir ara Adana da görev yapan çok sevdiği aile dostu Fatin Beyleri görmek için bu uçağı tercih eder. Fatin Bey in oğlu Erdem Adana yı gezdirirken üniversiteye de uğrarlar. Üniversitenin palmiyeli yolu çok hoşuna gider Keşke Kayseri de de olsaydı der Cahangir Hoca. Niyetin neyse kısmetin o olur derlermiş. İşte Cahangir Hoca da kısmetini de yanına alıp bir sonbahar ayında baharı erkenden Adana ya getirmiş ama bu sefer gitmeden 1997 nin ekim ayında Adana ya transferle geldim. Yaşam bu, fırsatlar diyarı. Geçmiş 2 yılın acısını çıkarıp işe balıklama dalacağım dedim. Çukurova Üniversitesinde bölüm yeni açılmıştı 1996 da ve ben Kayseri deyken bir öğretim üyesi olarak ilk yetenek sınavlarına davet edildim. Burada çalışan ekiple ilk kez o zaman yakından tanışma imkânı buldum. Şimdiyse Adana da bir öğretim üyesi olarak göreve başlayacaktım. O zamanlar bizim dalda yok denilecek kadar azdı öğretim üyesi. Şimdi bakarsınız 5 10 kişi bulunur. Ama 17 18 sene önce nerdeyse yok gibi. Bölüm kurulurken yaşı ilerlemiş insanlara ulaşmak zor, onlar Ankara da, İstanbul da Adana da bir bölüm açılınca kim oraları bırakıp da gelecek Beni davet ettiler ve Kayseri deki gerçekleşmeyecek hayalleri bırakıp geldim. Dönemin konservatuar müdürü Prof. Yalçın Remzi Yüregir di Yalçın Yüregir Hoca ilginç biri, hoş bir insan, memleketini seven bir beyefendi Çok severim çok saygı duyarım kendisine. 1996 da sınavlara davet ettiği sırada tanıştık, görüşüp konuştuk ve sonrasında benim transfer işlemlerim başlatıldı. HER ŞEYE RAĞMEN BİZ İŞİMİZİ YAPMAYA DEVAM ETTİK Adana da yeni açılmış bir bölüm vardı. Yeni bölüm ne demektir? Hep bir sürü eksiği, yapılacak bir sürü işi var demektir. Kervan yolda düzelir derler. En önemlisi ise sahnesi olan bir bina yapılmalıydı, yani ihtisasımıza uygun bir mekân gerekirdi bölüme ama yoktu. Futbolu top, müziği çalgı aleti, cerrahlığı tıbbi araç gereç ve bunlara uygun mekân olmadan sadece teorik bilgi vererek nasıl öğretebilirsin? Bölümümüzün ana meslek dersinin yapılması için lazım olan koşullar yoktu. Kâh güzel sanatlar bölümünün halk dansları ile müşterek kullandığımız salonda, kâh da ne kliması ne de ısıtması olmayan barakalarda ders yapmak zorunda kaldık. Yaz sınavları sırasında sıcaktan bayılan öğrencilerimiz bile oldu ama her şeye rağmen biz işimizi yapmaya devam ettik. Biz bölümün açılması için emek verdik. Nurhan Tekerek (geldiğimde ana sanat başkanıydı), Turgut Bağır, Murat Çağlar, Muzaffer Sümbül, Harun Altan, ben ve 1998 yılında bize katılan Ayla Kapan Ezici. ETRAFTA HER NE GÖRÜYORSA- NIZ BİR ZAMANLAR HAYAL İDİ. Sonunda çabalarımız meyvesini verdi, dönemin rektörü sayın Prof. Dr. Yalçın Kekeç bize üniversitemizde bölümümüz için özel bir bina, derslik yaptıracağına söz verdi, yani sahne, tiyatro salonu yapılacaktı. Karşılığında ben de ona bu bina için bütün çizimleri hediye olarak Bakü den getireceğime ve bu salonun teslim edilecek son gününe kadar başında CAHANGİR NOVRUZOV 29

Tiyatrodaki bütün ilklerin anısına saygıyla... AFİFE JALE (1902 İstanbul 24 Temmuz 1941 İstanbul) olacağıma söz verdim. Ama birkaç inanmayan, hatta muhalif adamlar çıktı ortaya. Benimle; burası Türkiye, burada böyle şeyler yapılmaz, diye alay ettiler. Kendi okulları, memleketi için hiçbir şey yapmamakta kararlı ve hatta ısrarlı olan bu insanları hala bir türlü anlamış değilim. Çalışmalar başladı. Her ikimiz sözümüzü tuttuk. Getirdiğim çizimler çok işimize yaradı, hele ki Türkiye de tek döner sahne Çukurova Üniversitesinin Devlet Konservatuarı Tiyatro Ana Sanat Dalının salonundadır. (Şimdiye kadar ziyaret ettiğim bir kaç devlet tiyatroları sahnelerinde rastlamadım.) İlk Türk kadın tiyatro oyuncusudur. Afife Jale 1902 yılında İstanbul da dünyaya geldi. İlk Türk kadın tiyatro oyucusudur. Tiyatro sevgisiyle 1918 de, Türk ve Müslüman kadınlarının sahneye çıkmaları yasak olan bir dönemde Darülbedayiye (Şehir Tiyatroları) alınmak üzere açılan sınava girer. Aile içinde babası da onun tiyatrocu olmasına karşıdır. Babasının gözünde Afife artık kötü kadındır. Evden de ayrı yaşamak zorundadır. Bu arada Darülbedayideki ücretli görevine de son verilir. Güvencesiz ve parasızdır. Önüne geçilmeyen şiddetli baş ağrıları başlar. Hekimi morfinle tedavi yoluna giderek büyük bir yanlışlık yapar. Bunun sonucu Afife artık bir morfin bağımlısıdır. 1923 de Atatürk ün emriyle Türk kadınları sahneye çıkabilmeye başlar ve Afife nin korkuları son bulur. Anadolu da turneye çıkan sanatçı yeni tiyatro ile Kadıköy de sahne alır. Ancak morfin bağımlılığı sanatçının sağlılığını iyice bozar ve tiyatroyu bırakmak zorunda kalır. Yaşamının son yıllarını Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde geçirir ve 39 yaşındayken burada ölür. Kaynak: HARBİ FORUM-Afife Jale Kimdir? AFİFE JALE TİYATRO SALONU Sahnemizin bir ismi olmalıydı. Rektörümüz Yalçın Kekeç adını ne koyalım, diye sordu. Ben tiyatro uğruna trajik bir yaşam mücadelesi vermiş ve o zamanki toplum zihniyetinin kurbanı olmuş, ilk Türk kadın tiyatro oyuncusu Afife Jale nin adının konmasını istedim. Tiyatrodaki bütün ilklere armağan edilmesinden yanayım, dedim. 2004 yılı Afife Jale salonunun açılış kurdelesini kesmek onurunu sayın rektörümüz Prof. Dr. Yalçın Kekeç bana layık gördü. Bunun nasıl bir duygu olduğunu anlatamam. Ertesi gün o alay edenlerin odasına girip; ORHAN APAYDIN 31

Ahlak içimizdeki vahşi hayvanı tutan bir zincirdir. Burası Türkiye. Burada güzel şeyler yapılır dedim ve suskun bakışlarla bakan yüzlerine kapıyı kapattım. Sık sık öğrencilerime söylediğim bir sözüm var: Hayal kurmayı öğrenin. Çünkü etrafta her ne görüyorsanız bir zamanlar hayal idi. Artık profesyonel tiyatro koşullarına uygun, kaliteli eğitim verebilecek bir mekânımız vardı. Bu koşullarda eğitilen öğrencilerin duruşu bile bambaşka olacaktı. GERÇEK TİYATRO AHLAKIN MA- BEDİ OLMALIDIR Artık genç aktör adaylarımızın marifetlerini ortaya koyacak zaman gelmişti. Tiyatrodaki ilklere armağan olarak Nezihe Aras ın Afife Jale oyununu sahneledik. Oyunumuz beklemediğimiz bir beğeni gördü. Bu oyun, toplum bilincini ortaya koyarak, onu seyircilerle ortak incelemeyi amaç edinerek sahnelendi. Toplumun vicdanıyla yüzleşiyordu insanlar, vicdanın bizleri içeriden kemirmesiyle yüz-yüze kalıyorlardı. Oyunlarımız da iki kez bayılanlar bile oldu seyircilerden. Tiyatro hakikati, doğrularımızı, maneviyatımızı savunmaktır. Neden aydınlar Afife Jale nin gereken değerini vermiyorlar? İnsan olan yerde sevap da vardır, günah da vardır. Biz hep maskeleniyoruz. İnsanlık kalitesinin düşük olması manevi değerler ve terbiye eksikliğinden doğar. Bilgi eğitimle kazanılır, ya ahlak?.. İşte tiyatro dediğin burada devreye girmelidir. Çünkü ait olduğu toplumun ezeli duygularını, ahlaki ve insani değerlerini önemseyen GERÇEK TİYATRO ahlakın mabedi olmalıdır. Eğer sahnelenen eser birilerinin vicdanını uyandırabilmişse, o insanda ahlak devreye girmiştir demektir. Tiyatronun en esas gizemli gücü budur. Rus yazar Michael Jvanitsky, yaşayan bir mizah edebiyatı klasiği, oğluna nasihatinde şöyle diyor: Oğlum, çalış bu hayatta vicdanın olsun. Eğer vicdanın varsa, sana izin veriyorum, istediğini yap. BENİM İÇİN ÖĞRENCİLERİM KIY- METLİDİR. EN BÜYÜK KAZANÇ İN- SANDIR Türkiye de tiyatro aşkı, sevgisi, saygısı olan çok genç var ama maalesef bu herkesin okulu kazanacağı ve rahatlıkla sahnede icraat yapabileceği anlamına gelmez. Çok şükür ki Çukurova Üniversitesinde çalıştığımdan beri verdiğim kararlardan dolayı ne pişmanlık ne de utanç duymadım. Benim için bütün öğrencilerim çok kıymetlidir. Yıllar yavaş yavaş ilerledikçe bölümümüzden mezun olan öğrencilerin bazıları yüksek lisans yaptılar, sınavlarını verip okulumuzda eğitmen olmaya hak kazandılar. Onlardan ikisi Muzaffer Kırıkkalp ve İsmail Dikilitaş artık bölümde öğretim görevlisi olarak çalışmaktalar. Bu sene bir kişiyi daha kazanmayı bekliyoruz, mezunlarımızdan Hüseyin İnan Biçer. En büyük kazanç insandır. Onları her gün okulda iş başında görmek bana zevk verir, sevindirir. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ DÜNYANIN SAYILI TİYATRO OKULLARINDAN BİRİNİ YARA- TABİLECEK POTANSİYELE SA- HİPTİR Kente ilk geldiğinde neyi ve nasıl yapacağını düşünmeye başlamış ve hayalini kurduğu okulun yapısını kurmaya başlamış. Gezip gördüğüm tiyatroların ve okulların en güzel yanlarını uzun yıllardır buraya taşımaya çalıştım. Azerbaycan da, Moskova da, Petesburg da öğrendiklerimi, edindiğim tecrübelerimi ve aile mesleğinin sırlarını öğrencilerime aktarıyorum. Tüm amacım Çukurova Üniversitesi Tiyatro Bölümünü dünyanın sayılı tiyatro okullarından biri seviyesine çıkarmaktır ve bu potansiyeli burada yaratmak mümkün. Sadece istek olsun yeter. Ancak inanın bazı şeyleri uzun yıllar anlatmak zorunda kalıyorum. Günler demiyorum dikkat edin, yıllar diyorum. BİZ İKİ DEVLET BİR MİLLETİZ Azerbaycan kültürü ve Türkiye kültürünü konuşmaya başlayıp benzer yanlarımızdan bahsetme niyetindeydik, birden tiyatrocu ses tonu devreye girdi ve Cahangir Hoca dan Benzer değil aynıdır. cümlesi çıktı. CAHANGİR NOVRUZOV 33

Kültürün en bariz göstergesi sahip olduğun zevktir. Zevkine göre kültür seviyen anlaşılır. Zevkin de en bariz belirtilerinden biri ağız tadıdır, yani sahip olduğun mutfak. Türk mutfağı kadar nefis çeşitlere sahip olan dünyada kaç mutfak var ki Bizim ağız tadımız bile farklı sayılmaz, çok yakın. Adana da genel olarak acılı yerler. Bakû de bu kadar acılı yemiyorlar ama Adanalılardan fazla etçidirler. Acılı yemek konusunda da ben Adanalılara taş çıkarırım ))). Dinimiz aynı, gelenek ve âdetimiz aynı, insani değerlerimiz, büyüklerimize saygımız aynı Burada benzerlik değil ikiz kardeşlik var. Ben kendimi burada en zorlu günlerimde bile yabancı sanmadım. Azerbaycan ın merhum cumhurbaşkanı Ulu Önder diye andığımız Haydar Aliyev demiştir: Biz iki devlet bir milletiz. Ben bunu doğru olduğunu burada yaşadım. FARK ETTİM Kİ BEN ADANALI- YIM Kent, insanlar ve kentli insanlar. Besleyen, beslenen... Cahangir Hoca samimi cümlelerine devam ediyor ve kendi Adana sını tarif ediyor: Adana benim sevdiğim bir şehirdir. Birincisi çok huzurlu bir kenttir. Televizyon haberlerinde Adana adliyesinin olaylarını anlattıkları zaman farklı bir imaj oluşuyor. Adana daki yaşamımın üçüncü yılında televizyonda izlediğim bu haberler bana dokunmaya başladı, çıldırmaya ve üzülmeye başladım. Fark ettim ki artık Adanalıyım. Adananın kişiliğini oluşturan insanıdır. Ben Adana nın insanını seviyorum. Birincisi her bir dine, her bir millete, her bir insana, her bir geleneğe sıcak ve insana insan gibi bakan bir şehir. Toprağının bereketi insanının düşüncesine, felsefesine, karakterine yansımış ve toprağı kadar zengin ruha, cömertliğe sahip olan bir kentte yaşıyorum. Oyunculuğun temel bilgisini Stanislavski oluşturmuştur. Benim öğretilerimde temel aldığım odur. OYUNCULUĞUN TEMEL BİLGİ- SİNİ OLUŞTURAN STANİSLAVS- Kİ DİR Konstantin Sergeyeviç Alekseyev Stanislavski (5 Ocak 1863 7 Ağustos 1938) Rus tiyatro oyuncusu, yönetmen. Psikolojik gerçekçi oyunculuk sanatının baş kuramcısı olan Stanislavski, özdeşleşmeyi oyunculuğun temeline koymuş; oyuncudan her şeyden önce gerçeği istemiştir. Stanislavski nin psikoteknik yöntemi, üretici özdeşleyim kuramı, oyuncunun rolünü rastlantısal esinlenmeye bırakmayarak, ön çalışma sırasında çağrışımlanan birçok esinin saptanarak, yaratma anında duygulanımsal anımsama yoluyla yinelendirilmesine dayanır. Stanislavski, oyuncunun tasarım ve eylem gücünü harekete geçirmek için düş gücü ve yoğunlaşma temrinleri geliştirmiştir; buna göre oyuncu kendisine şunları söylemelidir: Benim için önemli olan olaylar değil, benim ne yapacağımdır, sahnede çevremde olup bitenler gerçek olsaydı eğer, benim onlar karşısında ne gibi bir tavır alacağımdır. Stanislavski, yaratıcı düşlem gücü sistemini, duyguların mantığı nı, daha sonra eylem mantığı, psişik eylem kavramıyla gelişmiştir. Stanislavski nin tüm dünyada oyunculuk eğitimini ve oyunculuk anlayışını derinden etkilemiş olan sistemi, çağımızda başlıca Moskova ve Petesburg tiyatro yüksek okul ve enstitülerinde geliştirilmektedir. Türkiye de kaçıncı yıllarda tiyatro okulu açıldı ve bu yüksek okul niteliği taşıdı? Yüksek okul niteliği sadece, altında bilimsel bir çalışma olduğu zaman gerçekleşir. Bir köylü ineğin nasıl doğuracağını, nasıl gebe kalacağını bilir ama bu bilgiyi bilimsel boyuta taşıyınca, üzerinde bilimsel çalışma yapılınca ziraat fakültesi açılır. Türkiye de Stanislavski sistemini biliyorlar, ama bugüne kadar Stanislavski nin kitaplarının yarısını bile Türkçede tercümesi yoktur. Bir bilim adamının oluşturduğu bir sistem hakkındaki kitapların tümünü okumadan, o bilgiyi tümüyle edinmeden o sistemi nasıl bilebilirsin? CAHANGİR NOVRUZOV 35

İSTANBUL A DA GİDEBİLİRDİM ANCAK ADANA FARKLI İstanbul a da gidebilirdim. Ancak büyük şehirler insanı yıpratıyor. Zamanının yarısını yola, diğer yarısını da sadece yarın nasıl geçineceğine harcıyor oradaki insan. Sanatın kaynar yeri İstanbul diyorlar ama gerçek anlamda ortaya çıkacak dünyada mikyaslı bir sanatçı görmüyorum? Belki ben bilmiyorum. İstanbul da yaşam başka türlüdür, düşünmek fırsatı bulmadan koşturmak zorundasın. Adana 3,5 milyon, İstanbul 15... Adana bana çok şey verdi. En önemlisi Adana bana 140 üzerinde evlat niteliğinde öğrenci verdi. Sevdiğim çocukları verdi. Benim burada kendi 2 evladım ve 6 torunumun üzerine daha onlarca evladım ve torunum var. Evlatlarım öğrencilerim onların çocukları ve torunlarım var. BİR KENTİN, BİR ULUSUN SA- NAT MABEDİ EĞLENCE MERKE- Zİ OLAMAZ Söz döndü dolaştı eğlence, sanat ve insan üçgenine geldi. Tabi ki hocanın bu konuda diyecekleri vardı: Tiyatro eğlence merkezi değil ama yapısında eğlence faktörü olmalıdır. Tiyatro eğlence merkezi olduğunda zamanı öldürmek için yapılmış bir müesseseye çevrilip çok kötü şeylere kayar. Oysa Sanat Mabedi ruhu eğlendirmek içindir. EYLEM VE BEDEN DİLİ OYUN- CULUĞUN TEMEL ÖĞESİDİR İnsan beyni değerlidir, tanrı başımızı o yüzden vücudumuzun en üstüne yerleştirmiş sanırım. Vücut ise ustasını taşımak üzere tasarlanmış. Tiyatro sanatının en önemli nüktesi beyin ile vücudun, yani akılla fiziğin birleşerek beden dilini oluşturmasıdır. Cahangir Hoca nın bu konuda düşüncesi şu şekilde: Bizler farkında olmadan sadece dilimizle değil bütün vücudumuzla, fiziğimizle konuşuruz. Bir oyuncunun görevi eline aldığı metni tam ve doğru şekilde anlamak ve anladığını doğru bir şekilde ifade etmektir. Herkes okuduğu yazının ne demek istediğini anladığını zanneder ancak bu tam anlamıyla böyle olmaya bilir. Eğer konuştuklarımı şu an kâğıda dökmüş olsaydım sizler de anlattıklarımı benden değil kâğıttan okumuş olsaydınız hikâyemle ne demek istediğimin ne kadarını anlamış olacaktınız? Acaba ne demek istediğimi hikâyemi izlerken mi okurken mi daha iyi anlayacaksınız? Bizler sadece dilimizle değil mimiğimiz ve fiziğimizle de konuşuruz. Osmanlı sultanlarından birinin müthiş bir sözü var: Sözler bize düşüncelerimizi saklamak için verilir. Bir rol üzerinde çalıştığınız zaman sözler arasındaki düşünceyi ortaya çıkarmanın bir yöntemi vardır. Psikolofiziksel analiz Yani kısadan keserek, eylem ve beden dili oyunculuk tekniğinin temel öğesidir. Başka bir deyişle; Oyunculuk bilinçaltını bilinçli bir şekilde kullanabilme sanatıdır. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ OYUNCULUK ANA SANAT DALI Okulumuz açıldığından bu güne 140 üzeri öğrenci mezun ettik. Sadece onlara oyunculuk eğitimi değil birçok alanda eğitim vermeye çalışıyoruz. Dans, müzik, sahne ve oyunculuk eğitimi, hareket ve sahne dövüşü teknikleri, davranış psikolojisi, tiyatro tarihi ve bir sürü kuram dersleri. Okulumuzda kendini yetiştiren ve bilgisini öğrencisine büyük bir özveriyle aktaran çok değerli hocalarımız var. Bunlar kimler mi diye sorarsanız; Lillia Petrova dans hocası, Rusko Ruskov şan hocası, her ikisi Bulgaristan dan buraya geldi ve değerli eğitmelerdir. İsmail Dikilitaş; oyunculuk ve sahne hocası, Muzaffer Kırıkkalp, oyunculuk, sahne hareketi ve sahne dövüş teknikleri hocası ikisi de okulumuzdan mezun olmuş akademik yönü güçlü olan benim onur kaynağım, değerli öğretmenlerimizdir. Turgut Bağır; tiyatro tarihi ve kuramları hocası. Turgut ben geldim geleli burada çalışıyor. Kendisi çok dürüst ve hayatımda gördüğüm ender insanlardan biri. Adana Devlet Tiyatrosunda da oyunculuk yapmaktadır. Serdal Gökayaz, davranış psikolojisi dersini üstlenmiş değerli eğitmen. Ve eskrim hocamız Atakan Akçay en önemlisi Yücel Uğurlar, onsuz işimiz yürüyemez. E ne demiştik işimiz insan. VE BEN, EŞ, BABA, DEDE Her şey ailede başlar demiştik. Benim ailem kocaman,bir de çekirdek ailemi sorarsanız; Evliyim, iki kızım var, altı torunum var. Eşim Elnara ile biz tanışmadık ben onu doğuştan tanıyorum. Yani o doğduğunda ben 3 yaşındaymışım. Biz kuzen çocuklarıyız. Evliliğimiz pek ensest sayılmaz. Onun annesi ile benim babam kuzenler. Onların eşleri ise başka kan taşıyorlar. Çocukluktan birlikte büyüdük sayılır. Ben bir kadınla tanışmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum))). Evlendik. Elnara benim sadece eşim değil hem de hayat arkadaşımdır. İnsanın eşi çok önemli, o sizin hayattaki duruşunuzu yansıtır. Başka birisiyle ömrümü bu kadar doğru yaşayamazdım sanıyorum. İki kızımız var. Ben tek çocuğum ve bunun zorluğunu çok çektim. Düğünde, bayramda, cenazede, her koşulda Kızlarımın ise üçer çocukları var ve inanın onlar adına çok mutluyum. Toplam 6 torunumuz var, ilki Cafer erkek, 5 i kız Tamilla, Ayan, Ferah, Medine ve Nuray. Bir kızım Moskova da diğeri Bakü de yaşıyor. İkisi de kendilerini çok iyi yerlere taşıyorlar. Damatlarım Mir Asıf ve Cemal, çok değerli ve düzgün insanlardır. Büyük kızım Nesibe tiyatro eleştirmenliğinden, küçük kızım Nezrin de sinema eleştirmenliğinden mezunlar. Büyük kızım bir ara oyunculuk yaptı ama devam etmedi. Oyunculuğu neden bıraktığını sorduğumda, senin gibi bir yönetmenle çalışmadıktan sonra ben bu işi yapamam dedi. Ailemiz bizim her şeyimiz. Ben onları çok seviyorum. BENİM BU ŞEHİRDE YÜZLERCE ÇOCUĞUM, TORUNUM VAR Farklı ailelerden gelen, farklı kültürlerden gelen yüzden fazla öğrencim oldu. Onların, okuldan mezun olduktan sonra tekrar gelip bizi ziyaret etmeleri beni çok mutlu ediyor. Şimdi onların bazıları evlendi ve çocuklarıyla bizi görmeye geliyorlar. Öğrencilerim benim çocuklarımdır. Ben hayatım boyu çocuklarıma bildiklerimi en doğru şekilde anlatmaya çalıştım. Hayatta en büyük kazanç insandır. Benim kazandığım hazine o kadar büyük ki, koskocaman. Hem de kimsenin bu hazineyi benden almaya gücü yetmez. Hayatta tek amacım var; Çocuklarım da öğrencilerim de ben dünyamı değiştikten sonra bana rahmet okusunlar yeter, o kadar. CAHANGİR NOVRUZOV 37

BAHAR IN DALLARI ÇİÇEK AÇTI nizle ve beyninizle düşünmeli o şekilde hareket etmelisiniz. Merve Giritlioğlu Bir oyuna hazırlanırken sezgisel değil de bilgisel yaklaşmayı öğretti. Kemal Burak Yılmaz Çok sert ve çok zor anlaşılan biridir. Zaten sanırım zor anlaşılması onu asabi yapıyor. Öğretmek konusunda acelecidir ve biz onu anlamada, algılamada zorlanabiliyoruz. Bazen de hiç konuşmasak bile o bizi görüp sorunumuzu anlayıp bize ihtiyacımız olan cümleyi söylediğinde cümleleri bu şekilde açmaya başlarız.asla bize balık vermez. Balık tutmayı öğretir.o önde biz balık tuttuk diye sevinirken O daha büyük balık tutmuştur. Bunları da tutmalısınız deyip bize gösterir.çünkü yöntemi öğrenmemiz gerekiyor.her zaman üretip her zaman çözümlemeye devam etmemiz gerekiyor. Kürşat Kurnaz Cahangir Hoca deyince çaba geliyor aklıma.her konu da çabalamış ve bizlerinde çabalayarak öğreneceğimizi bize göstermiştir. Çalışmalarda da en doğrusuna ulaşmamız için elinden geleni açar ve sergiler. Hocaya bir soru sorarsınız, cevap vermez. Kemal in dediği gibi o aslında balığı sana gösteriyor.ama o gidilecek yolu göstermiyor.sadece bak diyor kuzeyin burası güneyin burası.ağaçların kuzey tarafı yosun toplamıştır.güneş doğudan doğar. Buradan ayırt et,diyor.sende buradan gitmen gereken yolu çiziyorsun. İşte oyunda da en ufak bir açar var- dır. Sen oyuncusundur,göremezsin. Cahangir hoca o küçük iğne deliği kadar olan küçücük noktayı sana gösterir. Sen de yavaş yavaş oraya doğru gidersin farkında olmadan. Sonra bakarsın ki bir karakter yaratmışsındır. Öbür tarafa geçmişsindir çizginin. Cahangir Hoca deyince bunlar geliyor aklıma. Şahane bir eğitmendir. Türkiye de bunu yapabilecek nadir insanlar vardır.türkiye de böyle bir eğitmen olduğunu sanmıyorum.kendisi Azerbaycan vatandaşı olmasına rağmen Türkiye için Türk sanatı için elinden geleni hiçbir zaman esirmeyen bir hocamızdır. ADANA İÇİN, DAHA ÇOK ŞEY YAPMAK İsterseniz bir kez daha Cihangir Nevruz a kulak verelim; 16 senedir Çukurova Üniversitesinde çalışıyorum. Bu yıllar içerisinde asıl görevimin dışında okulumuz için bir şeyler de yaptım. Ama sanat, kültür, aydınlanma adına yapabileceğim daha çok şey olduğuna inanıyorum. Afife Jale salonu faaliyete başladıktan sonra mütemadiyen her sene en az bir, bazen iki oyun sahneleniyor. Ama bu oyunların çoğu mezuniyet oyunu olduğundan 10 15 kez sergilenip ömrünü bitiriyor. Bir tiyatro oyununun fikir halinden sahne tecessümüne dönüşmesi bir resim tablosundan, bir heykelden, bir kitaptan ve herhangi başka bir sanat ürünün- Buraya kadar hep Cahangir Novruzov u kendi anlattıklarıyla okudunuz. Dedik ya o bir ağaç,onun için şimdi bu ağacın dallarında yeşeren çiçeklerinden tanıyalım bir de kahramanımızı. Kübra Teke Bana en çok öğrettiği şey sabretmek oldu.çok sabırsız ve çok aceleci bir insandım önceleri. Okul hayatımız boyunca, sabrın önemi öğrendim ve kendime kazanımlar edindim. Sumru Yılmaz-Detaylı ve ince düşünen biri olup,ona göre hareket eden biri olmamı sağladı.bizler birer yansımayız.seyirci bizi izlediğinde kafasında iyi yada kötü bir şeyleri oluşturabiliyorsak,kendi içinde arınmasını sağlayabiliyorsak ne mutlu bize. Kadir Tataş Kendisinden hayat anlamında bir çok şey öğrendim. Mezun olduktan sonra da kullanabileceğim bir sürü insani taktik biliyorum artık.bir hoca olarak kendisini çok seviyor ve takdir ediyorum. Zümre Ertürk Bir insanı daha detaylı tanımamı ve insanlara karşı sabırlı olmamızı sağladı.kıvılcımdan ateş çıkartıyorduk ama tanıdıkça daha toleranslı olmamız gerektiğini öğretti bize. Hiçbir zaman kolaycılığa itmedi.zorun üstüne düşersek daha çok kazanımlarımız olacağını öğrendik.kolay kolaydı,zorun üstüne gitmemiz gerekti.her zaman bize der ki, Kalbiden daha çok fiziki emek, en az onlara sarf edilen kadarı yaratıcı beyin enerjisi ve onlara feda edilen asabiyetin kesinlikle daha fazlasını talep eder. Lakin tiyatro dışındaki sanat numuneleri uzun yıllar müzelerde korunarak sergilenirken daha fazla zahmetle ortaya çıkan, onlarca insanın yaratıcılık ürünü olan oyunlar birkaç ay gösterildikten sonra tarihe karışır. Gerçi bu tiyatronun özelliği ve kaderi Okulumuzda aynı yaratıcı hassasiyetle, zor koşullarda ve birçok insanın fedakârlığı sayesinde sahnelenen oyunlarımız ise en fazla 15 20 gün seyirci ile karşılaşabilir. Aylarca emek sarf ettiğimiz bu oyunlarımız bir kelebek hayatı kadar az yaşıyor. Bu haksızlık değil mi? Oysa düşündüğüm eğitim tiyatrosu modeli sayesinde bu oyunlarımız üniversitemize kar getirerek Adana mızın kültürel hayatına da katkıda bulunabilir. Her yıl büyük emekle hazırladığımız oyunların halkla buluşması bir zarûriyât. Çünkü onlar halkın malı ve gençlerimiz de bu ulus için eğitildiler. Bunun için elimden geleni yapmaya hazırım. Umarım Üniversitemizin yeni yönetimi bu düşüncemi destekler. Adana için daha çok şeyler yapmak isterim yüce Tanrım izin verse. EMEĞİN OLDUĞU YERDE GÜ- ZEL İŞLER OLUR Prof. Dr. Cahangir Novruzov Ekim 1997 den bugüne kadar Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuarı Sahne Sanatları Bölümü Tiyatro Ana Sanat Dalında öğretim üyesi olarak çalışmakta. Çalıştığı bu yıllarda hazırladığı Mar Bayciyev in Düello, Tufan Minnulun in Şeytana Lanet, Guilherne Figueiredo nun Ezop, M.Çağlar ın Şencan ın Düşü, Nezihe Aras ın Afife Jale, Grigoriy Gorin in Herostratos u Unutun, Nikolay Gogol un Müfettiş, Aziz Nesin in Bir Kadın İçin Düet, Stanislav Stratiev in Otobüs, Maksim Gorkiy nin Küçük Burjuvalar ve Sonuncular, Mirza Fethali Ahundzade nin Mösyö Jordan ve Derviş Mesteli Şah, Yakavos Kambanellis in Harikalar Avlusu oyunları büyük beğeni kazanmıştır. Bunlardan başka Mar Bayciyev in Düello, Tufan Minnulun in Şeytana Lanet, Grigoriy Gorin in Herostratos u Unutun, Nikolay Gogol un Bir delinin hatıra defteri, Stanislav Stratiev in Otobüs, Mirza Fethali Ahundzade nin Mösyö Jordan ve Derviş Mesteli Şah oyunlarının metnini Türkçeye çevirmiştir. Nikolay Gogolun Müfettiş, Maksim Gorkiy nin Küçük Burjuvalar ve Sonuncular oyunlarını Rus dilindeki orijinal metinlerine göre baştan düzenlemiştir. Ayrıca Çukurova Üniversitesi Afife Jale Tiyatro Salonu nun projelendirilmesinde ve yapılmasında doğrudan emeği geçmiştir. Ve kahramanımız bugüne değin 60 tan fazla tiyatro oyununu sahneye koymuş,11 sinema filminde,50 den fazla da tiyatro ve televizyon oyununda oyuncu olarak rol almıştır. Birçok çeşitli uluslar arası ve ulusal festivallerde jüri üyeliği yapmıştır. 2011 yılında Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından Azerbaycan Devlet Sanatçısı unvanına layık görülmüştür. Azerbaycan DİASPORA sının aktif bireylerinden biri. Adana Azerbaycan Kültür ve Dayanışma Başkan Yardımcısı. TA- DEF (Türkiye Azerbaycan Dernekler Federasyonu) Yurtdışı ilişkilerden sorumlu genel başkan yardımcısı. Tiyatro özelinde, sanatın yeteneğin yanında ancak düzenli bir eğitim alınarak yapılabileceği gerçeğini, bizzat göstererek kentimiz tiyatrosuna güç katan kahramanımızdır. Ruhumuzu her zaman yükselişte ve uyanık tutmamız için yaratıcılık arayışlarımızı, yaratıcılığımızı canlı ve çağdaş tutmamız için ise ruhumuzun yükselişini durdurmamalıyız. Hayal gücümüz ne kadar yüksek, bakış açımız ne kadar geniş, düşüncemiz ne kadar derin, hedeflerimiz ne kadar uzak ve isabetli olursa yaratıcılığımız da bir o kadar çağdaş ve topluma yararlı olur. 38 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I CAHANGİR NOVRUZOV 39

Dilek COŞANOĞLU Adana doğumludur. Adana Kız Lisesi mezunudur. Adana Büyükşehir Konservatuarı Tiyatro Bölümünde tiyatro eğitimi almıştır. Tiyatroya olan ilgisi daha ortaokul yıllarında başlamıştır. Konservatuar eğitiminin daha 1. yılında ilk profesyonel deneyimini Şakir Gürzumar yönetmenliğindeki Düğün yada Davul oyunda yönetmen asistanlığı yaparak yaşar. Oyunculuktan çok, tiyatronun mutfak kısmı ilgisini çeker. Birkaç yıl çocuk tiyatrolarında çalıştıktan sonra Ankara Çağdaş Drama Derneğinde Drama Eğitmenliği kursuna 3 yıl devam eder. Sonrasında Çok sayıda özel ve resmi kurumda tiyatro ve drama eğitmenliği, tiyatro yönetmenliği yapar. Dramayı ve tiyatroyu zenginleştirmeliyim diyerek, 2007 yılında AFAD da Temel Fotoğraf Eğitimi almaya başlar. Bu eğitimin ürünü olan fotoğraflarından birisi yurt içi sergileme hakkını kazanmıştır. 2010 yılında Haluk Uygur un oluşturduğu Altınoran Düşünce ve Sanat Platformu nda, Ogün Burduroğlu nun eğitmenliğinde Yaşanmışlığıyla Tarihi Adana Konakları adlı çalışmaya katılır. Bu süreçte workshop eğitimlerine katılıp fotoğraf ufkunu geliştirir. Altınoran Düşünce ve Sanat Platformu nun üyesi olarak 2012 yılında Alzheimer konulu kısa film projesinde oyunculuk yapmıştır. Şu anda özel bir şirkette çalışıp, her gün yenidir der. Yaşamın renklerini, farklı bir sanat dalı olan fotoğrafta görebilmek için yeni projelere katılmak ve bu yönde kendisini geliştirmeye, sanat-kültür-insan sevgisini çoğaltmaya çalışmaktadır. Bu kitap Seyhan Rotary Kulübü nün ve Güney Rotary Kulübü nün katkılarıyla basılmıştır.