481 YENİ TÜRK EDEBİYATINDA TEHZİL ÇORUK, Ali Şükrü TÜRKİYE/ТУРЦИЯ ÖZET Bu çalışmada üslup taklidine dayalı bir mizah tarzı olan tehzil ve onun yeni Türk edebiyatı dönemindeki seyri ile başlıca temsilcileri üzerinde durulacaktır. Tehzil Divan şiiri geleneğinde de kullanılmış olmakla beraber edebiyat gündemine yeni Türk edebiyatı döneminde yerleşir. Basın ve yayın imkânlarının gelişmesiyle birlikte özellikle Meşrutiyetten sonra bu tarz şiirlerde büyük bir yoğunluk göze çarpmaktadır. Aynı yoğunluğun Cumhuriyet döneminde de devam ettiğini söyleyebiliriz. Anahtar Kelimeler: Hezl, mizah, nükte, Divan Edebiyatı, Yeni Türk Edebiyatı, Fazıl Ahmet Aykaç. ABSTRACT In this paper, I ll discuss tehzil (parodi), a form of literary humor based on pastiche and also its position in the Modern Turkish Literature together with its main authors. Although travesty had been used in the tradition of the Ottoman Poetry, it has been put on the agenda of the literature in the Modern Turkish Literature period. With the developing circumstances of the publication, especially after the Turkish constitutional monarchy, it is evident that there has been an increase in the number of such kind of poems. And even it may be said that the same rise has kept on in the period of the Turkish Republic. Key Words: Parodi, humor, epigram, the Ottoman Poetry, the Modern Turkish Literature, Fazıl Ahmet Aykaç. --- Tehzil, Arapça hezl kökünden türetilmiş bir kelime olmakla beraber kapsam olarak hezlden daha dar bir manayı içerir. Hezl, divan edebiyatında gülmece ve alay maksadıyla, edep dairesi içinde yazılmış eserlerin bütününe denir. Bununla birlikte Divan şairleri, içinde çok nezih hezllerin yanında, ağır ve müstehcen hicivlerin de bulunduğu hezliyyât mecmuaları tertip etmekten çekinmemişlerdir. Üslup taklidine dayanan tehzil ise
482 Divan şiirinde bir şairin, bir başka şairin şiirine yine edep dairesinde, mizah maksadıyla yazdığı nazireye denir. Tehzilin İngiliz edebiyatındaki karşılığı parodi dir. Batı edebiyatlarında kullanılan pastiş ile tehzil taklide dayalı olması yönüyle birbirine benzemekle beraber aralarında bazı farklar vardır. Tehzilde ele alınan şiirin vezin ve kafiyesine uyarak mizahî tarzda eser yazmak mecburîdir. Başka bir ifade ile tehzil, nazirenin mizahî şeklidir. Pastişte ise şiire bağlı kalarak mizahî eser yazmak mecburiyeti yoktur. Bizzat şairin kendisi pastişin konusu olabilir. İçinde mizah unsuru taşımayan pastişler yazılabilir. Ele alınan sanatkârın üslûbu taklit edilerek ciddî eserler ortaya konulabilir. Daha çok günlük hâdiseleri, kişileri, içinde bulunulan zamanı tenkit, iğneleme ve latife etmek maksadıyla yazılan tehzilde nükte esastır. Mizahî açıdan iyice kemâle ermemiş tehziller makbul sayılmaz. Ancak bu tariflerle kesin sınırlar çizilmiş, mesele ihata edilmiş değildir. Hezl ve hicivde olduğu gibi, tariflerinin ayrı olmasına rağmen bazen tehzil ile hezl in aynı manada kullanıldığı da görülmüştür. Tahirü l-mevlevî, hezl maddesine getirdiği: Meşhur bir nazmın vezni ve kafiyesi taklit edilmek suretiyle lâtife yollu şiir yazmak demektir. Buna tehzil de denilir. şeklindeki açıklamasıyla bu iki mefhum arasında bir fark görmediğini belirtmektedir. Kavramın ihata zorluğu, özellikle ilk dönemlerinde bir arayış ve terminoloji meselesi yaşayan Yeni Türk edebiyatında verilen örneklerde ise kendisini iyice göstermektedir. Bu dönemde tehzilin aşağıda temas edeceğimiz gibi üslûp taklidi temel alınmak kaydıyla halk edebiyatından ve Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatından örnekler ve şahsiyetler etrafında da kullanıldığını düşünecek olursak devir ve kapsam itibariyle geniş bir alanda faaliyet imkanı bulduğunu söyleyebiliriz. Divan edebiyatında tehzilin ne ölçüde ve kimler tarafından kullanıldığına dair elimizde net bir bilgi yoktur. Bu konuda kesin bir hükme varmamakla beraber, Klasik şiirde estetik açıdan ağırlığın aşk gibi ciddi bir konuya verilmesi, bunun zıddı olan mizahın, alayın ve hicvin daha geri planda ve bambaşka bir mecrada seyretmesi, eslâfa saygı, yine mizah ve hicvin şifahî niteliğinin ağır basması göz önüne alındığında eski şiirimizde tehzile mesafeli yaklaşılmış olabileceğini söyleyebiliriz. Bilindiği üzere 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan yenileşme hareketlerinin bir sonucu olarak batı etkisinde gelişen Türk edebiyatı ilk örneklerini vermeye başlar. Divan edebiyatının idealist tarafının aksine realist, akılcı ve sosyal fayda yönü ağır basan bu yeni
483 edebiyat anlayışı Namık Kemal in acımasız tenkitlerini de arkasına alarak Divan edebiyatına öldürücü darbeyi vurur. Toplumun ve devletin batı etkisinde bir çehre kazanmasıyla beraber artık yeni bir edebiyatın tesisi gündemdedir. Zevkte ve estetikte eskiyi göz ardı eden bu yeni edebiyat anlayışında eski hâliyle Divan edebiyatına yer yoktur. Talihin garip bir cilvesidir ki özellikle Meşrutiyetten sonra onun yeniden gündeme gelmesi mizah ve hicvin yeni bir ifade tarzı, üslup arayışları neticesinde olmuştur. Artık klâsik şiirimiz mizahın bir malzemesidir ve büyük ölçüde mizah ve hiciv şairlerinin yazdığı tehzillerle gündemi işgal etmiştir. Şüphesiz hayatın her alanında görülen yeninin karşısında eskinin bir anlamda komik kalması keyfiyetinin de bunda önemli bir rolü olduğu düşünülebilir. Divan şiirinin neşv ü nema bulduğu hayatı yaşamamış olanlar nezdinde konuşma dilinden uzak, mübalağalarla dolu, hayale dayalı, hepsinden önemlisi büyük ölçüde ömrünü tamamlamış eski şiir tarzı artık komik gelmeye başlayacaktır. Tehzil tarzının II. Meşrutiyet ten sonra yaygınlık kazanmasının sebebi nedir sorusunun karşılığı bu dönemin genel özellikleri düşünüldüğünde kolayca verilebilir. Bilindiği gibi Türk tarihi açısından önemli bir kilometre taşı sayılan ve Tanzimatın ileri bir adımı sayılan II. Meşrutiyetin ilanı, sosyal ve siyasî hayatımızda etkisi günümüzde de hissedilen önemli değişimlerin başlangıç noktasıdır. Basında sansürün kaldırılması neticesinde neşriyat sahasında gözlenen artış, sosyal hayatımızdaki hızlı değişimler, görüşleri taban tabana zıt siyasî partilerin kurulması, cemiyet faaliyetlerinin artması, Meclisin açılması, buna paralel olarak parti çekişmeleri, kısa ömürlü hükûmetler, avantajlarla dezavantajların, şaşkınlığın, geleceğe dair ümitlerin ve ümitsizliğin bir arada yaşandığı karışık bir dönemin belli başlı özellikleridir. Özellikle fikir ve kanaatlerini serbestçe dile getirme noktasında sansürün kaldırılması, dünyaya tenkidî bir gözle bakan mizah şairlerine ve yazarlarına önemli bir serbestlik temin etmiştir. Meşrutiyet in ilk yıllarında çıkan gazeteler ve mecmualar arasında Cem, Kalem, Karagöz ve Eşref gibi kamuoyunun yakından takip ettiği mizah gazeteleri de vardır. Hayal ve Diyojen gibi Tanzimat döneminde çıkanların aksine bu mecmualar Meşrutiyet in başlarında oldukça hür bir yayın faaliyeti sürdürürler. Ayrıca Tanin gibi günlük büyük gazeteler, sütunlarında mizahî yazı ve şiirlere yer vermeye başlamışlardır. Ancak bu serbestlik uzun sürmemiş 31 Mart hadisesi, arkasından Mahmud Şevket Paşa nın öldürülmesi, İttihat ve Terakki nin baskılı yönetimi neticesinde muhaliflerin İstanbul dan uzaklaştırılması kanun dairesinde kullanılan bu hürriyete Abdülhamit dönemini aratacak şekilde darbe vurmuş, bu darbeden mizah gazeteleri de paylarını almışlardır. Sanatkârlar için
484 önemli bir malzeme olan siyasetin -bir dereceye kadar toplumun- mizah ve hiciv karşısındaki mesafeli tutumu her dönem olduğu gibi bugün için de geçerlidir. Bu durumun karşılıklı sorumluluk duygusu ve anlayış içinde hareket edilerek aşılabileceği ise bir gerçektir. II. Meşrutiyet le birlikte gazete ve mecmua yoluyla toplumsal bir nitelik kazanan mizah ve hicvin konu yelpazesi de epeyce genişlemiştir. Gündelik olaylar, siyasal çekişmeler, basın yayın hayatı, şehir meseleleri, tabiat hadiseleri, edebiyat ve sanat hayatı, savaşlar gibi pek çok konunun mizah penceresinden nasıl ele alındığını bu dönemde yazılmış tehzillerden takip etmek mümkündür. Aynı durum geçmişte büyük ustalar tarafından vücuda getirilmiş Divan şiiri örneklerinin temel alındığı tehziller için de geçerlidir. Divan edebiyatı ürünlerinin mizah ve hiciv vadisinde bir eğlence ve tenkit unsuru olarak kullanılması, asıl gaye farklı olmakla beraber âdeta ona yeni bir yorum getirilmesi, halk ve okuyucu kitleleri tarafından büyük bir beğeni ile karşılanmış bu sahada pek çok başarılı sanatkar ortaya çıkmıştır. Ayrıca aşağıda örneklerini sunacağımız gibi taklide dayalı bu mizah tekniği sadece Divan edebiyatı ürünleriyle sınırlı kalmamış, halk edebiyatı ve batı etkisinde yazılmış eserlere doğru bir genişleme göstermiştir. Hatta bazen eserin değil de yazarın üslubunun taklit edildiği örnekler yazılmıştır. Bu durum sadece Meşrutiyetle sınırlı kalmamış, Mütareke, Cumhuriyet in ilk yılları, tek parti dönemi, çok partili hayata geçiş dönemlerinde devam etmiştir. Hatta sayıları az da olsa, günümüzde de varlığını devam ettirdiğini müşahede etmekteyiz. Ancak şunu da belirtmeliyiz ki tehzil tarzı tek bir vadide ve mahdut örnekler içinde kalmamış, usta sanatkârlar elinde çeşitli dönemlerde konu ve kapsamını genişleterek dinamik bir yapı kazanmıştır. Biz bildiri konumuz münasebetiyle yaptığımız araştırmalar neticesinde Yeni Türk edebiyatında tehzil tarzının kullanımı ile ilgili olarak ortaya çıkardığımız sonuçları şöyle sıralayabiliriz. 1. Meşrutiyet döneminde Divan şiiri örnekleriyle tehzil yazanlar yaptıklarının edebiyatta bir geriye dönüş hareketi, irtica olmadığını özellikle vurgulamak ihtiyacı duyarlar. Mizahta yeni bir yol ve üslup arayışı neticesinde bu yola baş vurduklarının altını özellikle çizerler. Bu tarzın Yeni Türk edebiyatındaki kurucusu ve en önemli temsilcisi sayabileceğimiz Fazıl Ahmet Aykaç bu şairlerden biridir. Tehzillerini topladığı Divançe-i Fazıl der Vasf-ı Efazıl adlı eserinin önsözünde Neşrettiğim bu nazımlar sebebiyle edebiyatta irtica taraftarı olduğum zannedilmesin. Ben bu yazılarla eski şairlerimizin tarz-ı tahayyül ve beyanından muktebes humoristik (mizahî) bir eser yapmak istedim. diyerek eski şiire yönelmesindeki maksadın mizah olduğunu açıklar.
485 2. Bu vadide en fazla kullanılan Divan edebiyatı nazım türleri gazel ve kasidedir. Sosyal olaylar, siyaset, gündelik hadiseler için genellikle gazeller, şahıslara şaka yoluyla takılmak, iğnelemek ve tenkit etmek için kasideler tercih edilmiştir. Kasidelerde klasik örneklerinde olduğu gibi abartılı bir övgü söz konusudur. Ancak bu övgünün arkasında ince bir alayın, istihzanın varlığı ilk bakışta hissedilir. Çünkü kasideyi yazan bir mizah şairidir, üstelik divan şiirinin gündemden düştüğü bir dönemde bunları yazmaktadır. 3. Şiirleri en fazla tehzil edilen Divan şairleri Fuzûlî, Nef î ve Nedim dir. Seçilen eserler bu şairlerin Divan edebiyatında kendilerine has orijinal yönlerini vurgulayan örneklerdir. Fuzûlî nin şiirlerindeki aşk acısı ve sevgiliden uzak kalmanın hüznü, Nef î nin kasidelerinde övgü konusunda gösterdiği ustalık, Nedim in şen şakrak hâli ve dünya nimetleri karşısındaki coşkulu tavrı mizah şairlerine tehzil yazmada ve malzeme bulmada büyük kolaylıklar sağlamıştır. 4. Meşrutiyet sonrasında yazılan tehzillerde Fazıl Ahmet, Halil Nihat ve Hüseyin Suat gibi şairlerin bazıları kendilerini Nef î ye benzetme yoluna giderler. Eserlerine Teşâür-i Nef îyane, Nef î Gibi, Nef î ye Uyarak tarzında başlıklar koyarlar. Bu yolla bir bakıma Nef î nin izinde ve onun 20. yüzyıldaki talebeleri olduklarını hissettirmeye çalışırlar. Ancak tarz olarak hicivlerinde ağır küfürler içeren kelimeleri kullanmaktan çekinmeyen Nef î den ayrıdırlar. Nef î nin Divan edebiyatında sözünü sakınmadan söyleyen bir şahsiyet olması, bu yönüyle anılması gerçeğinden hareketle, divan şiirlerinden yararlanarak tehzil yazan şairler onun adını kullanmakla üslup farklı da olsa aynı eleştirel bakış açısına sahip olduklarını vurgulamaya çalışırlar. Bu noktada şairin yaptığı işin mizah olmakla beraber arka planda eleştiri amacının olduğunu da unutmamak gerekir. 5. Bazı tehzillerde kimin hangi şiirinin tehzil edildiği açık bir şekilde belirtilirken, bazen bu konuda hiçbir bilgi ve ipucu verilmemektedir. Bu ise araştırmacının işini zorlaştırmaktadır. 6. Yine bazı tehzillerde asıl eserden konuya mutabık mısra ve beyit tazminleri yapıldığı görülmektedir. 7. Bazı tehzillerde kavram olarak tehzilden farklı olmakla beraber Hezl, Hezl ü Mizah, Lâtife, Şahsiyyat hatta Nazire gibi başlıklar kullanılmaktadır. Bu ise şairlerin tehzil ile yukarıda adı geçen kavramlar arasında fark görmediğinin göstergesidir. (Fazıl Ahmet Aykaç, Halil Nihat Boztepe)
486 8. Tehzilde nükte ve incelik esas olmakla beraber bazen bu çerçevenin dışına çıkılarak kaba saba küfürlü ifadelerin yer aldığı hakaret-amiz örnekler de yazıldığı görülmektedir. Ancak bunların sayısı azdır. (Şair Eşref ve Hüseyin Kami nin bazı şiirlerinde bunu görmek mümkündür.) 9. Bir esere bağlı kalmadan şairlerin üslûp özelliklerinin komik bir şekilde taklit edildiği tehziller de yazılmıştır. Bu tarz tehziller Onlar Gibi, Onların Ağzıyla, gibi başlıklarla verilmektedir. 10. Yukarıda da temas edildiği gibi bu dönemde sadece Divan şiirinden değil, Halk edebiyatından ve Batılı nazım şekillerinden örnekler de tehzil edilmiştir. Örnek seçiminde ve tehzilin faaliyet alanında son dönemleri de içine alan bir genişleme söz konusudur. Karacaoğlan, Köroğlu, Bayburtlu Zihni, Aşık Veysel halk edebiyatından, Namık Kemal, Tevfik Fikret, Süleyman Nazif, Yahya Kemal, Rıza Tevfik, Mehmet Emin Yurdakul, Orhan Veli eserleri ve üslupları yoluyla tehzil yazılan şahsiyetlerden bazılarıdır. 11. Sadece manzum eserler değil mensur eserler de tehzile tabi tutulmuştur. Naima, Evliya Çelebi, Namık Kemal, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif eserleri tehzil edilen başta gelen şahsiyetlerdir. 12. Azerbaycanlı şair Sabir örneğinde olduğu gibi Anadolu dışından Türk şairlerin de, bizim edebiyatımıza ait şiirleri (Namık Kemal in Vatan Şarkısı) temel alarak tehzil yazdıklarını görmek mümkündür. Konu hakkında temel fikir vermek amacıyla sıraladığımız bu maddeleri çoğaltmak elbette mümkündür. Süreli yayınlar temelinde tehzil konusuyla ilgili olarak yapılacak geniş bir araştırma bu tarzın yeni Türk edebiyatında nasıl kullanıldığını bütün yönleriyle ortaya koyacaktır. Bu noktada gündelik kaygılardan hareketle yazılmış ve çoğu gazete ve dergi sayfalarında kalmış olan bu şiir ve nesirleri tespit etmenin, ortaya çıkacak malzemeyi değerlendirmenin çok uzun bir süreye ihtiyacı olduğunu söylemek durumundayız. Türk edebiyatının yeni Türk edebiyatı döneminde eser vermiş tehzil ustaları arasında şiir sahasında ilk sırada Fazıl Ahmet Aykaç gelmektedir. Meşrutiyetin hemen başlarında yazmaya başladığı küfürden uzak, latife yüklü tehzillerle üslup taklitçiliğindeki ustalığını herkese kabul ettiren ve olumlu eleştiriler alan Fazıl Ahmet bu yönüyle devrine damgasını vurmuştur. Fazıl Ahmet ten önce birkaç tehziliyle Şair Eşref i anmak gerekecektir. Ancak müstehcen ifadeler yüzünden bunlar tehzilden çok hiciv dairesinde değerlendirilmelidir. Hüseyin Kâmi, Refik Halit Karay,
487 Halil Nihat Boztepe, Abdülbaki Fevzi Uluboy Meşrutiyet ve Mütareke dönemlerinin diğer tehzil ustalarıdır. Cumhuriyet döneminde Hüseyin Suat Yalçın, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Hüseyin Rıfat Işıl, Necdet Rüştü Efe, İbrahim Alaaddin Gövsa, Ümit Yaşar Oğuzcan önde gelen tehzil yazarladır. Son olarak bu tarzın günümüzde de devam ettiğini görmenin ayrıca sevindirici olduğunu söylemek mümkündür. Hilmi Yavuz un İrfan Külyutmaz, Ahmet Turan Alkan ın Recai Gülabdan müstearlarıyla son dönem Osmanlı Türkçesi konuşma dilini takliden yazdıkları yazılar, Dilaver Cebeci nin Evliya Çelebi yi takliden günümüz olaylarını yorumladığı Seyranname, Cem Dilçin in Fuzûlî nin Leyla vü Mecnun mesnevisini esas alarak yazdığı Mecnunname bu alanda kalem oynatmak isteyenlere örnek olacak başarılı çalışmalardır. Tehzil örnekleri Fazıl Ahmet, Nef î nin; Edrine şehri mi bu yâ gülşen-i Me vâ mıdır Anda kasr-ı padişâhî cennet-i A lâ mıdır matlaıyla başlayan kasidesi için yazdığı tehzilde 1910 lu yılların İstanbul u üzerinde durur. Nef î kasidesinde Edirne şehrinin güzelliklerinden bahsederken, Fazıl Ahmet dikkatini İstanbul un meselelerine çevirir: Bu Stanbul şehri mi yâ bir büyük tarla mıdır Anda halkın kârı dâim boş yere kavga mıdır Var mıdır tozla çamurla dolmamış hiç bir sokak Yoksa bir yağmur yağınca hepsi nehr-âsâ mıdır... Bir ufak rahmet düşünce en küçük meydan bile Kabil-i tayîn değil hiç göl mü ya deryâ mıdır Yazlı kışlı evlerin giryân olur hep damları Fark olunmaz hiç biri kalbur mudur me vâ mıdır Dehr içinde var mıdır hiç bir ikinci Aksaray Var ise ger tarhı böyle dilkeş ü ra nâ mıdır Bir temiz yer gösterin hem dîdeme hem söyleyin Bu şehirde şehremîni zümrüd-i anka mıdır Orhan Seyfi Orhon un Fuzûlî nin meşhur Su Kasidesi için yazdığı tehzilden beyitler:
488 Saçma Ey Terkos gölünden tozlanan yollara su Kim bu denlü tozlanan yollara kılmaz çare su Âb-ı lütfun çeşme-i vaslında ancak katredir Çıkmıyor bir türlü zira istenen miktare su Kimseler bilmez hakikî menbaın mahiyetin Gerçi birçok ism alıp gelmektedir bâzâre su Rahmet-i ilhama daim muntazır Yahya Kemal Bâğbân-ı tab ı vermez yılda bir eş âre su Tamtakır bak cümle sarnıçlar susuz kalmış Ada Vermemek caiz midir hiç böyle gülzare su Halkı sîrâb eyleyen ihsân-ı bî-pâyanıdır Katre yokken çeşmelerden fışkırır hemvâre su. Bir benim yalnız susuz kalmış bu bezm-i nûşda Yardan su istesem mutlak sunar ağyâre su İçmemiştir neylesin şampanya ya şerbet değil Sâki-i bahtın elinden Seyfi-i bîçâre su Azeri Şairi Sabir in Namık Kemal in Vatan Şarkısı nı tehzil ettiği şiiri: Amalimiz efkarımız ifna-yı vetendir Kin ü garez ü hırs bize ruh-ı bedendir Efal yoh ancah işimiz laf-ı dehendir Dünyada esaretle bütün kam alırız biz Kafkazlılarız yol keseriz nam alırız biz Akrep gibi neşter gücü var dırnağımızda İslam susuz olsa su yoh bardağımızda Her künçde min tülkü yatıp çardağımızda Min hile kurup rütbe vü ikram alırız biz Kafkazlılarız yol keseriz nam alırız biz. Biz hoşlanmanık dersi ki min mektep açılsın Ger min de mearif sözü dünyaya saçılsın
489 Mektepte ne hörmet ki, o samanak açılsın Meyhanede votka vurarık kam alırız biz Kafkazlılarız mest olarız nam alırız biz Avrupalı öz milletin ehya eder etsin Şan u şeref-i kavmini âlâ eder etsin İnsanlık adın dehrde ibka eder etsin Gafletde yatup ad batırıp nam alırız biz Başa yumuruk zolladırız kam alırız biz Dilaver Cebeci nin Evliya Çelebi nin üslubunu taklit ederek yazdığı Seyranname den bir parça: Bâziçe-i Garibe-i Fevtbol Bu fevt bol bir Frenk baziçesi olup yigirmi iki nefer ademlerün onbirerden iki bölük olup temam birbuçuk saat top dinülen bir küreyi ve birbirini tepüklemeleründen ibarettür. Bu bölüklerden her birine dakım dirler. Mezkur topun çevresi bir arşun, sıkleti azami bir okkanun sülüsü kadardur. Dibagat edilmiş öküz derisünden birkaç parçanun birbirine dikilmesünden meydana gelir. Derunu heva ile dolu olub arza uruldukta sıçrayup balaya çıkar. Âdem başı cesametünde bir küredir. Balada zikredülen iki bölük âdemler diz kapağı ile göbek aresinde donlar giyinüb üstlerine gayet ince vurma dinülen bir gömlek telebbüs eylerler. Her iki bölüğün donları vü vurmaları ayru renkte olur. Bu iki bölük Atmeydanı vüsatinde üstad-ı yevm tesmiye olunan bir ulu sahada oynarlar. Sahanın her iki ucunda dikili iki direk olub bunlara kala dirler.