PROJE: FORUM MODERN Proje Adı MODERNDE, KLASİKTE VE HANİFTE İLETİŞİM VE BİLİŞİM FORUMU Düzenleyen YAYINCILAR BİRLİĞİ Yetkili Tahsin Yılmaz Bilgiişlem Uzmanı ve İşletme Yönetimi Danışmanı E-posta tahsinyilmaz@yahoo.com, tahsinyilmaz@turbad.org Telefon 0 534 481 3752 Mektup Adresi Çamlıbahçe M. Çamlıbahçe C. 36 Beykoz 34825 İstanbul Faaliyet Adresi Sultan Ahmet M. Kızlarağası Medresesi Web Adresi www.forummodern.net 1
PROJENİN TAKDİMİ Projenin Takdimi Forum Modern, bilgi toplumuna dönüşümün ekonomik faaliyette, ürün ve hizmetlerde, hane-müessese-kamu-birey amaçlarında yayılmış etkilerine maruz kalan her bir gerçek ve tüzel kişiyi muhatap alır. Kişi ve kurumların; - Kendi yapıp-etmeleri ve karar alışlarına hitap eden bu tesirin neresinde olduklarına - Bu tesirden nasıl istifade edebileceklerine - Yahut sevk ve idare edebileceklerine - Bu tesire nasıl ve niçin katılacağını öğrenmesine ve belirlemesine - Bu tesirin 15.yy dan beri getirilebilecek sergüzeştini kavramasına netlik kazandıran kuvvette tebliğleri derler, toparlar, sunar ve yayınlar. Tebliğ ve forum fasılları şöyledir: - Kavramlar o Modern, Klasik ve Hanif kimdir? o İletişim nedir? o Bilişim Nedir? o Bu beş kavrayışın mezcî bir mütalaası. - Bilgi ve Biliş o Modernin, Klasiğin ve Hanifin Öğrenme Bilgisi. o Modernin, Klasiğin ve Hanifin Çalışma Bilgisi. o Modernin, Klasiğin ve Hanifin Yapma Bilgisi. - Bilgi ve Eylem o Modernin, Klasiğin ve Hanifin Kullanma Bilgisi. o Modernin, Klasiğin ve Hanifin Yöntem Bilgisi. o Modernin, Klasiğin ve Hanifin Alet Bilgisi. - Bilgi ve Düzen o Modernin, Klasiğin ve Hanifin Makine Bilgisi. o Modernin, Klasiğin ve Hanifin Sistem Bilgisi. o Modernin, Klasiğin ve Hanifin Öğretme Bilgisi. - İletişim ve Toplum o Modernin İletişimi o Klasiğin İletişimi o Hanifin İletişimi - Ekonomi ve Toplum o Modernin Ekonomisi o Klasiğin Ekonomisi o Hanifin Ekonomisi - İdare ve Toplum o Modernin İdareciliği o Klasiğin İdareciliği o Hanifin İdareciliği 2
PROJENİN TEMASI Forumun Çerçevesi Modern ile klasik arasındaki ilk müsabaka, kendini, Dünya Merkezli Evren Telakkisi ile Güneş Merkezli Evren Telakkisi tartışmasında belli etmişti. Tartışmanın başlık edindiği gündemin önermelerine bakıp da orada kalırsak, sanılır ki bu iki yargı başka başka şeylerdir. Garip ve fakat bellidir ki, şu sözde başkalığın... hatta düşmanlığın, başladığı yıllardan itibaren sergüzeştini okuduğumuzda çift kişilikli bir tek bünyeyle karşılaştığımızı anlıyoruz. Dünya merkezlidir evren; çünkü şöyledir, böyledir... falan. Güneş merkezlidir evren; çünkü şöyledir, böyledir... falan. İşte şu şöyledirler, böyledirler mülahazalarında; mefhumun kendi farkını anlatması beklenirken aksine diğeriyle olan müşterekliklerin ispatı kuvvetinde kelimelere sığındıkları görülüyor. Mesela... Von Helmont; sözcülerden biri, diğeri ise Descartes. Ne söylerken hangi gizleri ilam ediyorlarmış görelim bakalım. O nedir i, o nda gördüğümüz hiçbir şeye hayranlık duymayacağımız kadar mekanik biçimde açıklayabilirim. Çünkü nasıl oluyor da o nda sorusuna cevap olacak şekilde açıklamaktır esas olan. Bu iddia, Descartes isminde ve çağında felsefi temellendirmeye sahip olmak üzere bir yüzyıl boyunca idealize edilmişti. Muarızı olan birikim ise muarızının felsefi temellendirmesi karşısında şu önermeyi telif etmekteydi: O nedir i, o nun derinine yönelip anlayışımın aklımla kavrayabildiğim şeyin kendisine dönüştüğü anda açıklayabilirim. Çünkü neden o nda sorusuna cevap olacak şekilde açıklamaktır esas olan. Görüldüğü gibi, iki diskur da akla sığdırmanın peşinde. Yani ikisi de öğrendiği şeyi o anda yaratıyor. Daha önce var olduğuna ilişkin hiçbir zorunlu kabule yer vermiyor. Demek ki birinin mekanik çözümleme diğerinin anlamak diye takdim ettikleri o şeyin hiçbir değeri yok. O şeyin; bir hükme bağlamadan önce var bunda bir bit yeniği, ama ne şeklinde zihinleri rahatsız eden şey değeri var. Bir de hükme bağlandıktan sonra elde var bir tane daha şeklinde envantere kaydedilme değeri edinmesi var. Tez, antitezine yenilse bile gam değil. Çünkü ikisinin göreceği iltifat, uygulamaya uyup uymadığıyla tahakkuk ediyor. Marifet olanı gerçekleme başarısında değil yani. O iki kafa indinde, nazariyata ameliyatı sığıştırmak ve ameliyatı nazariyatlar kitabına uygun tesviye etmeyi başarmak marifetten sayılıyor. Madem öyle, ister dünya merkezli ister güneş merkezli ne farkeder!? Farketmez ise nedir bu? Bir rekabet! Evet, Helmont ve Descartes isimlerinde izleyegeldiğimiz zümreler arasındaki, bu, değişik ama başka diyemeyeceğimiz şeyler, ancak, rekabete kam edilebilinirdir. Ama gerçekte birbirinden başka olup ve müstakilen iman imansızlık mevzu edilmiş bir can düşmanlığı temellendirmesi gözden kaçırılmamalıdır. Yani, dikkatle ve öncelikle rekabeti ve taraflarını açıklamak gerek. Bunların biri modern, diğeri de klasiktir. Ve rakip değil düşman diye takdim edilmektedirler. Aslında... biri diğerini hoş gören ve yine diğerini süslenmek için kullanabilinir sayan iki karakterdirler. Zaten, başka başka olduklarını iddia etmek; modern olanın neyi, klasik olanın neyi hedefleyerek duruşmaya çıktıklarını anlatmayı gerektirmektedir. 3
Müslümanlardan ne çok muharrir modern konulu yazı yazdılar. Bazıları hazmetmek için yazmış ve diğerleri de hazmedemedikleri için yazmışlar ne yazık ki. Bu hükmün alelacele verilmiş bir hüküm olduğu ileri sürülebilirdi. Fakat o yazıları hazım mehazında ele alan çıkmadığı gibi çoğunluk mütalaalar gerçeklik sorgulaması kabilinden oldu. Modern olan, müslümanları yendi dediler. Çünkü müslümanlar çağa ayak uyduramadılar, olup-biteni anlamak istemediler ve dahi anlayamadılar dediler. Veyahut moderni çok haklı olarak batı ile özdeşleştirip dediler ki, müslümanın batıya galebe çalmak gibi bir davası mı varmış da hal-i hazırın yenilmişlik diye adlandırılması isabetli olsun. Birinci örnek ağız, hazmetmek için ve ikinci örnek ise hazmedemediği için açılan birer ağızdırlar aslında. Bir kısmı beceremeyeceğini kabul ettiği için bir kısmı da beceriksizliği sayesinde, batı yani modern tarafından, işe yarar bulunması hatırına mağlup taraf olarak afişe edilmediler. Hatta böylece mağlup ettikleri taraf adına konuşmak mevkiini veren el alan el arasında ticaret metaına dönüştürdüler bir elbirliği içinde. Ambalajı da gerçeklik oldu. Olan her şey gerçektir. Olanın izahı ise gerçekliktir. İzah edenin algılamasıdır yani. Bu ambalaja her çalıntı sığdırılabilir. Ya izaha ihtiyaç duyulmayacak kadar meydanda olan da bir gerçek değil midir? Evet. Evet, modern bir gerçek ve izahat vermeye ihtiyaç duyanlar da gerçeklik makamını paylaşmaktadırlar bu ticarette.. Peki, modern, moderni odaklayan bir izahatı kendisi dışında biriyle ticaret konusu etmeyi niçin faydalı bulur? Bu sorunun cevabını veremeyecek tek taraf vardır: Hanifler. Cevap vermeyecek olanlar da bir taraftır: Modernler ve hempaları. Hanifler bu soruya cevap veremezler, çünkü onlar için fayda, gerçeklerin gayrısında mütalaa edilebilinemez. Modernler ve hempaları ise cevap vermezler, çünkü onlar ta baştan beri, ilkeler konusunda başka bir modeli benimsemek istedikleri için, gerçeği gerçeklikle ifsadeden taraftırlar. Müslümanlar ne vakit, İslam ı diğer dinlerden biri kabulüne kattılar ise telif i tevilden ayırmaya önem vermezlik etmeye de başladılar. Bu, oldu. Ve bu yüzden bir gerçektir. Bu gerçeğin niçin ve nasıl vuku bulduğuna açıklık getirmeye çalışmıştık. Modern, Klasik ve Biz başlıklı makalemize bakılabilir. Gerçeklik kabındaki her zırvayı gerçeğin izahına hemseviye saydıran modernler ve hempaları ne çok uğraşsa nafiledir. Çünkü hanifler ve herkes bilir ki, gerçeklik, hakikati örter. Onun yerine faydalar kanununu ikame eder. Hanif, hakikati, ona tedahül ederek anlayan kişi olduğu için yaptığı her izahat bir gerçekleme dir. Bir teliftir. Bilimin her masasında ve aynı sıra hayatın her müstakil alanındaki faaliyetlerimizin hedefi, hakikati ona tedahül ederek anlamak olmalıdır. Bu hedefi tutturmanın bize, ille de ızdırapsız bir ömür vereceğini iddia edemeyiz; fakat başka bir hedefin vaadiyle mukayese edilmeyecek kadar fıtratımızı şerh eden odur. Zaten en iyisi, maksat ızdırap çekmemek ise hedef bir an önce dünyadan çıkıp gitmek olmalıdır. Lakin hanif olan, dünyanın da dünya halinin de hakikatin bir mütemmim mecraı olduğunu, bilerek isabetle anlamış kişidir. Dolayısıyla saadetle, yani ızdıraplarından kurtulmakla elde edilen hürriyetin, hakikatten kaçmakla uyuşmadığı apaçık ortadadır. Bir can taşıyoruz. Bu canın, adını ihtiyaç dediğimiz amaçlardan ibaret nitelikleri tebarüz ediyor. Hakikati aramak amacı, diğer amaçlarla aynı şiddette ve o diğer amaçların her birinde mündemiç olmak kaydıyla âdemoğlunu, iş işleyen bir canlı kılıyor. Kendisi, zamandaşları, selefleri ve bir parçası olduğu tabiatın diğer varlıkları âleminden gelen birikimleri halindeki bilgisi, o kişioğlunun işlediği işlerin baş referansıdır. 4
Bütün kişioğullarının kabul ettiği bir külçe bütün referanstan söz etmiş oluyor muyuz böylece! Hayır. İşte az önce dedik ya; gerçeklik, hanif kişioğlunun o müktesebat içinden reddettiği bir parçadır. Peki, ifsadettiği halde modern kişioğlu gerçekleme yi reddediyor mu, hayır. Bozduğu halde kullanıyor. Şu fesad kişioğlunun fesadından mamul eşyayı, hayatından tardeden bir hanif var mı ya!? Yok. Demek ki referans birikimin yanı sıra başka bir kabul kıstası var insanoğlunun hayatında: İhtiyar, itibar. Muteberin değeri, akledilmiş olmasından doğar ve sezişle seçilmiş olması ile daha da kuvvetlenir. Sanki bir gün işe yarar diye diye çöp eşyadan geçilmeyen ardiyeye benzer bir zihni olan modern, işte tam da bu sebeple birkaç tane fiziğe sahiptir. Birinde analizin, ötekinde mükâşefenin, diğerinde inanmanın galip geldiği fiziklerinin hiçbirine kıyamıyor. Kıyamaz, hakikati araştırmak başatı adına değil ama vurdum mu düşüren mamulü makine adına kıyamaz. Elbette sezişle görüş ve mekanik görüş arasında bir gözü kör dolaşır durur da, güya belli etmez. Bellisini gözünden kaçıran da gözden kaçıranda matematik belginliğe borçludurlar. İfna ve ifsadedilememiş az sayıdaki anonim referanslardan biri olduğu için matematik, yani en kuvvetli gerçekleme sanatımız sayesinde sanayiler modern bilimin çırağı olmaya boyun eğiyorlar. Yine de bilimsel bilgi nesine ne şeydir bir tarife kavuşturulmamıştır modern tarafından. Der ki, akletmek ve sezmek hiçbir zaman ispatın önüne geçemeyeceği için icat ve icapların aleti mevkiine yükselemez. İspat dediğin de gözlem ve deney istatistiklerinin tevilinden başkası kalmıyor. O gözlem ve deneyden tevile yarayışlı ya da hipoteze hizmet eden normal şartlar tezgâhını ayırınca, yani gerçek şartlar altında o yorumun hiçbir değeri de kalmıyor aslında... Modern, sürekliliği tersinirlik-tersinmezlik analizine feda ettiğinin farkındadır. Fena sıkıştığı anda sezginin yerine analojik kayıtsızlığı işlemekten yüksünmez de yine makinelerinin maharetini ve marifetli sistemlerini öne sürerek muhaliflerini susturmayı başarır. Çünkü ahlakı yoktur. Zira ahlakını ifna ettiğini iddia etmek için onu amelî ve nazarî diye ikiye ayırmış olduğunu bilmek yeter. Modernin ipliğini pazara çıkarmak müslümanın vazifesi değil elbet. Fakat Müslüman, özelde müslümanı ve genelde insanı muhakeme sıhhatine davet etmekle mükelleftir. Hakikati aramak amaçlanması ve bu amacın sair amaçlara teşmiliyle aynı sıra her birinde korunan mihenk mevkiinde tutulması insana hem gerek hem şarttır. Bu gerek şartı; - aynı bir üçüncüye eşit olan iki kemmiyetin birbirine eşit olduğunu bildiğimiz gibi biliyoruz, - 1 sayısı için icabedenin, o n için doğru olmak şartıyla n+1 için de doğruluğu gözleniyorsa o icabın bütün tam sayılar için geçerli olduğunu bildiğimiz gibi biliyoruz. - bir çizgideki C noktası, A ile B arasında ve D noktası da A ile C arasında ise, D noktasının A ile B arasında bulunması gerektiğini bildiğimiz gibi biliyoruz. - bir noktadan bir doğruya paralel olmak şartıyla çekilen her doğrunun hep aynı çizgiye düştüğünü bildiğimiz gibi biliyoruz. - birer litre sıcak ve soğuk suyun doldurulduğu kapta ılıtılan iki litre sudan, ılıtılışın tersini işleterek bir litre sıcak ve bir litre soğuk suyun ayrıştırılamayacağını bildiğimiz gibi biliyoruz. - enerjinin sakınımı ve kütlenin sakınımı prensipleriyle zamanın izafiliği prensibinin merkezil kuvvetler fiziği zorlamasının yani fizikte mekanik felsefenin yaşadığı buhranlardan kurtulma gayretlerinin sonucu olduğunu bildiğimiz gibi biliyoruz. 5
Bu biliş örneklerinin her birinde bir diğerinden geçişli seziş, aklediş, gözleyiş, delilleme mevcut. Hakikati aramak araçlarını modern de hanif de kullanagelmekteyken, modern, sadece mantık ve mekanik çözümleme ile işlemek yeter diye etrafa telkin verirken bütün salkımı yutuveriyor. Hanifin eli armut mu topluyor ya! Hayır. Fakat Müslüman, moderne payanda ve abone olmakla beraber hanifi kösteklemekteyken hanifin eli kolu bağlanıyor. Diyelim hadi, modernden gayrısını kösteklemesin de ne yapsın müslüman! Nimetleri kendine haram mı etsin?! Değil mi ki, bu makaleyi okumaktansa tedarikçinizden gelmesini beklediğiniz teklif mektubunun üç haftadır gelmeyişine bir çare aramanız daha gerçektir. Değil mi ki, haber metinlerinin etiketlenmesinde kullanılmak üzere kongre kütüphanesi katalog sistemini tercüme işinizi bitirmeniz daha gerçektir. Çünkü maaş karşılığı olan o işlerinizi tehir ettikçe nimetlerden mahrum kalacağınız mukadder. Müslüman müslümanı bu kadar hayınca muaheze ederken, acaba, Kepler in karnını nasıl doyurduğunu bilmiyor mu? Takipçisi olduğu Kopernik ilk hareket ettiriciyi izahsız bıraktığını biliyor ve o öylece durdukça telif ettiği hareket ve atalet aksiyomlarının havada asılı kalışına daha ne kadar tahammül edebilirdi! Eğer o, müslümanların önüne geçmek bizi birinci yapacak başka modele bağlı iken, onların ihmal ettiği bir şeyi ikmal etmek ise en çok ikinciliği garantilemek olduğuna göre; birinci olmak için İslam a girmek insanı haysiyetine yakışan tek seçimdir deyiverseydi evet o zaman Kepler; mükemmel daireler yoktur, gezegenlerin konumlanışlarını onları düzgün beşgenlerle aralayarak tasvir ederiz diyemezdi. Çünkü müneccimliğine kulak veren çıkmazdı. Tabi öyle olmadı. Krallara palavra satmaya yarayan meşgalesi karnını doyurmaya yetmeseydi hakikati aramak(!) yolcusu olur muydu diye zar atmaya gerek yok elbette. Hanifi muaheze edenlere bir soru yöneltmek için lafı dolaştırmak gerekiyordu lakin: Karnı doyurmuyor diye hakikati aramak yolundan sapmak yahut hakikati aramak paravanından karın doyurmak İslam a uyar mı? Allah ın rızasını kazanarak da karın doyurulabilir, gündelik hayat kolaylaştırılabilir ve güzelleştirilebilir. Dini, aklı, nesli, canı, malı koruyarak hikmet mesleğine devam etmek; eğer modern olanın yadsıdığı, küçümsediği, marjinalliğe ittiği birşey olduğu için kaçınılacak, sakınılacak hal telakki ediliyorsa modern insan; kendinin sebep olduğu fesadı hangi gerçeklik izahıyla savunabilecektir? Fe akim vecheke li d-dini hanifen; fetratellahi elleti fetarennase aleyha, la tebdile lihalki l-lahi zalike d-dinü l-kayyimu ve lakin eksere n-nasi la ye`lemun.. Bu incelemenin kayda değer tarafı, bugüne bilgi çağı veyahut bilgi toplumu etiketinin yakıştırılmasındadır. Ayrıca bu yakıştırmanın arkasında modern bilim kanıksamasının yer almasındadır. Bugün de insanoğlu dünyadaki geçmiş ömr-ü hayatını devrelere ayırmakla beraber, o etiketlemeyi, hep, adlandırmanın öncesine tatbik etmişti. Bugün orta çağ adlandırmasını kullanıyoruz ama bu adlandırmanın yaşı ortaçağ dan küçüktür. Fakat bilgi toplumu veya bilgi çağı tabiri, yaşanırken işbu zamanın mentalitesine, ruhuna isim bulma teemmülünün mahsulü. O mentalitede enformasyon, kullanma amacı maniple edilmiş ve faydacılığa malzeme edilmiş birşey haline düşürülmüştür. Hatta belki devrim çağı tabiri zamandaşı insanların telaffuzunda rastladığımız bir tabir olsa bile, o takvime bugün; aydınlanma çağı, akıl çağı, rönesans demeyi tercih ediyoruz çoğunluk. Bu tesbit, ilk elden kusurlu gelebilecektir. Ama değil. Zira bir başlangıç ve olgunluk yılı gruplandırması ittifakı hala yoktur. Keza o yıllarda öyle isimlendirmeye layık sayılan hal ve hadiseler tezkirelerinde ve kahramanlarının eserlerinde aydınlanma çağı yahut akıl çağı ifadelerine ancak heyecan içinde rastlıyoruz. Aynı gözlem sonucu meşşaiyyun, skolastik, filosofik vd. dönem isimlendirmeleri için de geçerli. 6
Velakin bilgi çağı, enformasyon çağı ve bilgi toplumu takdim edilen çağ işte deruhte ettiğimiz çağdır diyebiliyoruz. Ne cesaret ama! Bir farkındalık ve ilerleme hali telakkisini sadece kendine yakıştıran bir nesil olmalıyız ki insanoğlu şimdi kendi kendine isim koyuyor. Tabi bu cesaret hiç de mesnedsiz değildir. Mesnedini malumat, veri, bilgi birikimi yoğunluğuna bağlamak ise hata olur. Esasen o birikimin saklanması, iletimi ve kullanımına münhasır araçların sayısı ve çeşidinde artış yaşandığına dayanılmaktadır. Bu karine, eğer epey yaşlı araçların azlığı ve darlığının sebebi olarak malumat, veri, bilgi birikiminin yetersizliğini ispat edecekse kabule şayandır. Ama ancak o kadar. Bilmiyoruz tabi. Ama bundan, diyelim bin sene önce Yunanca dan ve Latince den Arapça ya çevrilmiş malumat, veri, bilgi araçlarından neredeyse beş-altı yy. habersiz geçen dönemin yahut Roma, Sasani, Mısır, Osmanlı idare ve hayatlarının, bugün bile her eser ve sistemine hayretle bakılmasını nasıl izah edeceğiz? Zira ancak dişin kovuğunu dolduracak bilgi birikimine sahip olduklarına kanaat getiriyoruz. Fakat hayretimizin büyüklüğü bu kanaate uymuyor. Yapılarında çift sıra dış duvar örgüsü kullanan Romalı, demek ki yalıtım ve ısıtma bilgisine sahipti. Enerji kaynaklarının tükenirliğine ve kesintisizliğine kayıtsız kalan bir toplum devr-i daim düzeneklerine zihin yormazdı herhalde. Vurmalı ve kıskaçlı veya kesmeli el aletinin yüzlerce çeşit biçimde yapılmış olması sırf keyfe yahut tesadüfe yorulamaz elbette. Metal cevherlerinin birbirlerine aşılanması tecrübelerinin, hadi diyelim altın yapmak için uğraşılmış olsun; reçetelerinin kaydedilmediğine inanıp, deney ve gözleme ehemmiyet verilmediği hükmüne sarılmayacağız tabi. Ateşin kontrol edilmesi ile kontrol altında kullanımının ve çeşitli mekanik aktarım tertibatlarının, dünkü seviyelerine hala yeni birşey katmış değiliz üstelik. Eşyalarımızın yapımında plastiğin kullanılmasını sağlayan polimerlemenin, binlerce yıldır cam eşya yapımında uyguladığımız bir işlem olmadığını kim söyleyebilir! Bir küfede maddi varlıklar envanteri ve başka küfede işlem bilgisi envanteri var. Bunlar arasında büyük boşluklar var diye yüzyıllar öncesinin insanlarından bize ulaşan mirasa enformasyon sorunlu yaftası yapıştırmak olsa olsa çıktığı kabuğu beğenmezliktir. Yağmura süzek güneşe gölge kalmak karşısında, ömrü, maddi envanter kadar uzun olamayan entelektüel envanter Dün hangi verili yahut verimsiz şartlar altında ise bugün de öyledir. Bugün höyük ve tümseklerin altından entelektüel envantere kaydedeceğimiz eşyalar o kadar az çıkıyor ki, maddi envantere kaydettiklerimize nazaran hiç mesabesindedirler. O kadar marifetli ölçüm ve karşılaştırma araç ve yöntemlerine sahip olduğumuz halde mirasın üstüne nasıl olup da toprak örtüsü gelmiş bilemiyoruz. Bildiklerimizin büyük kısmı da zorlama akıl yürütmelerden çıkardıklarımız. Çünkü tabiatın kronolojik gözlemini yapmak için kurabildiğimiz en maharetli laboratuvar ortamlarımızdan en eskisi yüz yaşında bile değil. Mesela rasathanelerimizden başkasını gösteremiyoruz. Evrenin mütemadiyen genişlediğini keşfettiğimizi söylerken kullandığımız kelime, tek başına bile bu keşfin yeni olmadığını ispat ediyor. Bakınız; feza, uzay, space ve diğer dillerdeki eşanlamlıları daima artan, genişleyen demektir. Bu kelimeler kaç yaşındadır bilenimiz yok. 7
PROJE TAKVİMİ Proje Takvimi Forum Öncesi Forum Esnasında Forum Sonrası Tarihi İşi Tarihi İşi Tarihi İşi 01/10/2011 Tebliğe Davet ve portal 01/11/2011 Birinci forum oturumu 20/05/2012 Yayın çalışmaları 07/10/2011 Tebliğci Görüşmeleri 10/11/2011 Tebliğleri portale yükleme 30/05/2012 Yayın duyurusu 14/10/2011 Tebliğ Değerlendirme 20/11/2011 Duyurma 30/05/2012 Kapanış daveti 21/10/2011 Duyurma 30/11/2011 Tebliğ Değerlendirme 10/06/2012 Kapanış oturumu 01/12/2011 İkinci forum oturumu 10/12/2011 Tebliğleri portale yükleme 20/12/2011 Duyurma 30/12/2011 Tebliğ Değerlendirme 01/01/2012 Üçüncü forum oturumu 10/01/2012 Tebliğleri portale yükleme 20/01/2012 Duyurma 30/01/2012 Tebliğ Değerlendirme 01/02/2012 Dördüncü forum oturumu 10/02/2012 Tebliğleri portale yükleme 20/02/2012 Duyurma 28/02/2012 Tebliğ Değerlendirme 01/03/2012 Beşinci forum oturumu 10/03/2012 Tebliğleri portale yükleme 20/03/2012 Duyurma 30/03/2012 Tebliğ Değerlendirme 01/04/2011 Altıncı forum oturumu 10/04/2011 Tebliğleri portale yükleme 20/04/2012 Duyurma 30/04/2012 Tebliğ Değerlendirme 01/05/2012 Yedinci forum oturumu 10/05/2012 Tebliğleri portale yükleme 8
PROJE BÜTÇESİ Proje Bütçesi Forum Öncesi Forum Esnasında Forum Sonrası İşi Meblağı İşi Meblağı İşi Meblağı Internet Portali 2.000,- TL Internet Hosting 5.000,- TL Basılı Yayın Çalışmaları 10.000,- TL Afiş ve İşgaliyesi 5.000,- TL Yiyecek-İçecek 5.000,- TL Dijital Yayın Çalışmaları 10.000,- TL Yazışma 2.000,- TL Ulaştırma-Konaklama 10.000,- TL Ulaştırma-Konaklama 10.000,- TL Ulaşım 2.000,- TL Reklam ve İlan 15.000,- TL Yiyecek-İçecek 2.000,- TL Haberleşme 500,- TL Basılı Kağıt 5.000,-TL Reklam ve İlan 5.000,- TL Haberleşme 3.000,- TL Moderasyon ve Akredit 10.000,-TL 101.500,- TL 16.500,- TL 53.000,- TL 32.000,- TL 9
PROJENİN HAK SAHİPLERİ Hak Sahiplikleri Rüçhan Hakkı % Telif Hakkı % Dijital Yayına Erişme Hakkı Süresi 1) Yayıncılar Birliği 10 1) Mübelliğler 50 1) Yayıncı, dağıtıcı 1 yıl 2) Tahsin Yılmaz 10 2) Yayıncı 10 2) Katılımcı 1 yıl 3) Malî ve Aynî Yardım Edenler 10 3) Yayın Dağıtımcısı 10 3) Rüçhan paydaşı ve mübelliğ İlanihaye 10
PROJENİN HEDEF KİTLESİ Hedef Kitle Cinsiyet Yaş Meslek Kurumlar Toplam Kişi Kadın % = 50 15 18 % = 15 01) Orta öğrenim 01) Dijital Yayın 100.000 Erkek % = 50 19 25 % = 20 02) Yüksek öğrenim 02) Basılı Yayın 10.000 26 45 % = 30 03) Öğretmenler 03) Hâzirun 2.000 46 % = 35 04) Akademisyenler 04) İlanen 500.000 05) Mühendisler 05) 06) Amme İdaresi Yöneticileri 06) 07) 07) Sanayiciler 08) 08) Tacir 09) 09) İşletme Yöneticileri 10) 10) Vakıf, Dernek, Sendika, 11) Oda, Borsa, Enstitü 12) Yöneticileri 13) 11) Seçilmiş Kamu Yöneticileri 14) 15) 12) Her Daldan Sanatçılar 16) 17) 13) Esnaf ve Zanaatkârlar 18) 19) 14) Muharrirler 20) 15) Askerler, tabipler, hakimler, savcılar, avu katlar, imamlar, müftü ler, hemşireler, eczacı lar, gazeteciler, bilgiiş lemciler, polisler, çiftçi ler, balıkçılar, denizciler, havacılar, kimyagerler, biyologlar, şoförler, pilotlar, turizmciler, aşçılar, hizmetçiler 11
PROJENİN TANITIMI Tanıtım Mecraları Televizyon Radyo Gazete Dergi - Bülten İnternet Adresler ve Meydanlar 01) TRT 01) TRT 01) Dört ulusal gazete 01) Hedef mecralarımızın 01) 16 BŞ de 3 er cadde 02) Haber Türk 02) 16 Adet Bölgesel Rd 02) 16 BŞ den 5 şer derg internet siteleri 02) Resmi D. İlan pano. 03) Cnn Türk 03) Belediye Kültür Bült. 02) Tanıtım mecralarımızın 03) Vakf, Dern. İlan pan 04) NTV 04) Vakf, Dern. bülten internet siteleri 04) Oda, Borsa, ilan pn. 05) Kanal 7 05) Oda, Borsa bülten. 03 İnternet haberciliği 05) Send. Ens. İlan pan. 06) Samanyolu 06) Sendika, Enstit. Bltn. siteleri 06) Diğer hedef mecralarımızın 07) Ülke Tv 07) Diğer hedef mecralarımızın ilan panoları 08) Tv Net 09) 16 adet Bölgesel Tv bülten/broşür. 12