CİLT: 32 AĞUSTOS - 2006 SAYI: 8



Benzer belgeler
İlgili Kanun / Madde 818 S.BK /125 İŞ KAZASI ZAMAN AŞIMININ BAŞLANGICININ MALULİYET ORANIN KESİN OLARAK TESPİT EDİLDİĞİ TARİH OLDUĞU

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/53,57

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/2, S. TSK/25

MÜFETTİŞİN ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL ETMESİ NEDENİYLE TAZMİNAT

İlgili Kanun / Madde 2821 S. SK/45

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş. K/41

Trabzon üçüncü noteri olan davalı ise, süresinde zamanaşımı itirazında bulunmuştur.

DAVACI : Nesrin Orhan Şahin vekilleri Av.Serap Yerlikaya ve Av.İlter Yılmaz

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/ 2 ALT İŞVEREN MUVAZAA

İlgili Kanun / Madde 6356 S. TSK/41-43

KESİN SÜRE VERİLİRKEN GİDERLERİN KALEM KALEM AÇIKLANMASI GEREKTİĞİ

3- ÖLÜM VE YARALANMALARDA ZAMANAŞIMI SÜRELERİ

T.C. DANIŞTAY Yedinci Daire. Anahtar Kelimeler : Katma Değer Vergisi, Müteselsil Sorumluluk, Ek Tahakkuk, İdari İşlemin İcrailiği

İlgili Kanun / Madde 506 S.SSK. /80

T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2014/3-686 K. 2016/18 T

AVUKAT YASİN GİRGİN

Yargıtay 13, Hukuk Dairesinden:

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/ S. BK/100

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATILAN TAŞINMAZ BEDELİNİN TAHSİLİ OBJEKTİF DEĞER ARTIŞ ORANI VEKALET ÜCRETİ

T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2013/ K. 2015/1727 T

İlgili Kanun / Madde 6100 S. HMK. /Geç. 3.

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş.K. /47

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/2, 18-21

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /6, S. İşK/14 T.C YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2015/1888 Karar No. 2015/6201 Tarihi:

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/6 İŞYERİ DEVRİ İŞYERİ DEVRİNİN İŞÇİ ALACAKLARINA ETKİSİ

İlgili Kanun / Madde 4857 S.İşK/ S.İşK/14

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/ 2, 18-21

Sirküler Rapor /108-1

İlgili Kanun / Madde 4857 S.İşK/18-21

T.C İZMİR BÖLGE İDARE MAHKEMESİ ESAS NO : 2012/4000 KARAR NO : 2012/4285 YARGILANMANIN YENİLENMESİNİ İSTEYEN (DAVACI) :

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas Numarası: 2015/ Karar Numarası: 2016/769 Karar Tarihi:

"Tüketici Aleyhine Başlatılacak İcra Takibinde Parasal Sınır" "Tüketici Aleynine Ba~latllacak icra Takibinde Parasal ~ınırn

Anahtar Kelimeler : Yargılamanın yenilenmesi, kesinleşen mahkeme kararı, özel tüketim

YARGITAY 11.HUKUK DAİRESİ E.2006/435 K.2007/7464 T YOLCU TAŞIMA. ZORUNLU KOLTUK SİGORTASI DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI

İŞ KAZASINA MARUZ KALAN İŞÇİ ( Maluliyet Oranı %0 Olsa Dahi Kusur Durumu Saptanarak Sonuca Göre Manevi Tazminata Karar Verilebileceği )

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /112

SİGORTACIYA KARŞI DAVALARDA FAİZ BAŞLANGICI

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /2

KIDEM ZAMMI ÜCRETE UYGULANAN AYRI ZAMDIR ÖNCE KIDEM ZAMMI UYGULANIR DAHA SONRA TOPLU SÖZLEŞMEDEKİ NISBİ ZAM UYGULANIR Y A R G I T A Y İ L A M I

DAVA : Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/46 HAFTA TATİLİ

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/2, S.İşK/14

İCRA İNKAR TAZMİNATI LİKİT ALACAK KAVRAMI MAL İADESİ YIPRANMA PAYI

İlgili Kanun / Madde 4688 S. KGSK. / S. STSK/9

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK/5, 41

YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ T E. 2001/4012 K. 2001/8028 MANEVİ TAZMİNAT - YANSIMA ZARAR

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş.K. /18-21 DAVACI YARARINA KAZANILMIŞ HAK

Dava ve Karar: Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /32,46

İlgili Kanun / Madde 6100 S. HMK/115,120

İlgili Kanun / Madde 5953 S.BİşK/6,8

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/6

İlgili Kanun / Madde 4857 S.İşK/32 T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ. Esas No. 2008/14944 Karar No. 2010/2311 Tarihi:

YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ T E. 2005/10998 K. 2006/1271

İlgili Kanun / Madde 3201 S.YHBK./3

İlgili Kanun / Madde 4847 S. İşK/22

(4721 S. K. m. 28) (6100 S. K. m. 30, 50, 55, 114, 124, Geç. m. 3) (1086 S. K. m. 41) (14. HD T. 2012/9222 E. 2012/10360 K.

EŞLER ARASINDA MAL REJİMİNİN TASFİYESİ DAVASI ( Zamanaşımı Def`i Yönünden ) ZAMANAŞIMI DEF`İNİN İLERİ SÜRÜLMESİ ŞEKİL VE SÜRESİ

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /18-21,25

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /18-21

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş. K/18-21

Anahtar Kelimeler : Merciine Tevdi Kararı, Süre Aşımı Dava Açma Süresi

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/18-21

ÜCRET GERÇEK ÜCRETİN TESPİTİ FAZLA ÇALIŞMA

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş. K/8,10,11

T.C. D A N I Ş T A Y Dördüncü Daire Esas No : 2010/8630 Karar No : 2013/4481 Anahtar Kelimeler : Haciz, Ödeme Emri, (BS) Formu Özeti : sayılı

HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU HUKUKİ MÜZAKERE TOPLANTILARI MALATYA

T.C. YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ

İlgili Kanun / Madde 506.S.SSK/61 YAŞLILIK AYLIĞININ HESAPLANMA YÖNTEMİ

İlgili Kanun / Madde 4857 S.İşK /41

İlgili Kanun / Madde 506.S.SSK/Ek-47

Sirküler Rapor /70-1 ANAYASA MAHKEMESİNİN ÖZEL USULSUZLUK CEZASIYLA İLGİLİ BAŞVURUYA İLİŞKİN KARARI

T.C. İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 10. HUKUK DAİRESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

Anahtar Kelimeler : Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı, Kamulaştırma, Mülkiyet Hakkının Korunması, Ek Protokol - 1

İlgili Kanun / Madde 818.S.BK/161

İlgili Kanun / Madde 1475.S.İşK/ S.İşK/57 T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ. Esas No. 2009/17310 Karar No. 2011/19792 Tarihi:

İlgili Kanun / Madde 506 S. SSK/2 ZORUNLU SİGORTALI SAYILMANIN KOŞULLARI

İlgili Kanun / Madde 1475 S. İşK. /14 T.C YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ. Esas No. 2015/2861 Karar No. 2015/1523 Tarihi:

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/8

İTİRAZIN İPTALİ DAVASINDA HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE. Stj. Av. Belce BARIŞ ERYİĞİT HUKUK BÜROSU / ANKARA

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /18-21

T.C. D A N I Ş T A Y Yedinci Daire

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş. K/ S. İşK/14

İCRA VE İFLÂS KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN. Kanun No Kabul Tarihi :

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/2, 6, S. İşK/14 T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ. Esas No. 2015/9515 Karar No. 2017/8394 Tarihi:

UZUN SÜRELİ ARAÇ KİRALAMA - FİNANSAL KİRALAMA

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /54,57 T.C YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ. Esas No. 2014/15897 Karar No. 2015/6846 Tarihi:

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK. /9

İlgili Kanun / Madde 6100 S.HMK. /176

İlgili Kanun / Madde 5510 S. SGK. /88

İlgili Kanun / Madde 506.S. SSK/ 79

T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2013/ K. 2015/1159 T

A. SULH HUKUK MAHKEMELERİNDE GÖRÜLEN DAVALAR

EMLAK VERGİSİNDEN MUAF OLAN TAŞINMAZLA İLGİLİ DÜZENLENEN ÖDEME EMRİNE İLİŞKİN KANUN YARARINA BOZMA KARARI

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/2, 18-21

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK. /41

SİRKÜLER İstanbul, Sayı: 2012/33 Ref: 4/33. Konu: ÇEK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN YAYINLANMIŞTIR

Prof. Dr. ALİ CEM BUDAK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra-İflas Hukuku Anabilim Dalı İPOTEĞİN PARAYA ÇEVRİLMESİ YOLUYLA TAKİP

İlgili Kanun / Madde 4857.S. İşK/ 2,18-21 T.C YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2013/21049 Karar No. 2013/19112 Tarihi:

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /53,59

Transkript:

CİLT: 32 AĞUSTOS - 2006 SAYI: 8

Sahibi : Yargıtay Adına, Birinci Başkan Osman ARSLAN Yayın Müdürü : Yargıtay Yayın İşleri Müdürü Ersin DAMAR TASNİF KURULU Başkan : Hakkı DİNÇ (2. Hukuk Dairesi Üyesi) Üyeler : İnci BİÇKİN (Tetkik Hâkimi) Emrullah AYCI (Tetkik Hâkimi) Yargıtay Yayın İşleri Müdürlüğü nce ayda bir kez yayımlanır. Yönetim ve yazışma adresi: Yargıtay Yayın İşleri Müdürlüğü (Yargıtay Ek Binası, Vekaletler Caddesi, No: 3) 06658 Ankara. Telefon: (0-312) 419 34 17 Abone servisi: (0-312) 416 11 38 Faks: (0-312) 419 41 11 % 1 oranındaki katma değer vergisi içinde, 2006 yılı Yargıtay Kararları Dergisi abone bedeli 81.00. YTL dir. Dergi bedeli Ziraat Bankası Kızılay Şubesi ndeki 39009014-5001 sayılı veya Posta Çekleri Merkezi ndeki 92932 numaralı hesaplarımızdan birine aktarılarak yada Müdürlüğümüz Veznesine yatırılarak abone olunur. Abone işleri için Müdürlüğümüze başvurulmalıdır. Yıllık abone olmaları koşuluyla, Hukuk Fakültesi Öğrencilerine % 30 indirim uygulanır. Ödemeli gönderilmez, temsilcimiz voktur. İç kapak ve grafikler: Faruk AFŞAR ISSN 1300-0195

Dairesi HUKUK BÖLÜMÜ Hukuk Genel Kurulu Birinci Hukuk Dairesi İkinci Hukuk Dairesi Üçüncü Hukuk Dairesi Dördüncü Hukuk Dairesi Beşinci Hukuk Dairesi Altıncı Hukuk Dairesi Yedinci Hukuk Dairesi Sekizinci Hukuk Dairesi Dokuzuncu Hukuk Dairesi Onuncu Hukuk Dairesi Onbirinci Hukuk Dairesi Onikinci Hukuk Dairesi Onüçüncü Hukuk Dairesi Ondördüncü Hukuk Dairesi Onbeşinci Hukuk Dairesi Onaltıncı Hukuk Dairesi Onyedinci Hukuk Dairesi Onsekizinci Hukuk Dairesi Ondokuzuncu Hukuk Dairesi Yirminci Hukuk Dairesi Yirmibirinci Hukuk Dairesi İÇİNDEKİLER Yayınlanan Karar Sayısı 41 2 2 3 2 1 2 2 2 2 2 2 1 2 1 2 2 2 1 3 2 1 2 Sayfa 1199-1318 1199-1207 1208-1211 1212-1215 1215-1218 1219-1223 1224-1227 1227-1230 1230-1234 1234-1239 1240-1246 1247-1259 1260-1261 1262-1264 1265-1269 1270-1275 1275-1279 1280-1285 1285-1288 1289-1295 1295-1298 1299-1312 1313-1318 CEZA BÖLÜMÜ Ceza Genel Kurulu Birinci Ceza Dairesi İkinci Ceza Dairesi Üçüncü Ceza Dairesi Dördüncü Ceza Dairesi Beşinci Ceza Dairesi Altıncı Ceza Dairesi Yedinci Ceza Dairesi Sekizinci Ceza Dairesi Dokuzuncu Ceza Dairesi Onuncu Ceza Dairesi Onbirinci Ceza Dairesi Endeksler Maddelere Göre Arama Dizini Kavramlara Göre Arama Dizini 22 1 1 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 1319-1366 1320-1329 1330-1333 1333-1337 1337-1340 1341-1343 1343-1346 1346-1350 1350-1353 1353-1355 1356-1358 1358-1362 1362-1366 1368 1369-1372 1373-1376

---------------- @ 1 1 1» O M B f ll m I M Ö Ü IK Â lm IM k & IM ] J

CİLT: 32, SAYI: 8, AĞUSTOS 2006 1199 T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu E: 2006/1-83 K: 2006/143 T: 05.04.2006 HATA ÖZET: İrade ile beyan arasında gayri kasti uygunsuzluk hallerinden olan hatanın hukuki neticesi, akit yapılırken esaslı hataya duçar olan tarafın, Borçlar Kanunu nun 23. maddesine tevfikan, o akit ile ilzam olunmaması keyfiyetidir. Hata ancak, hakikatte istenilmemiş olan bir şeyin istenilmiş gibi beyan edilmiş olmasına bir sebep teşkil eder. Hatanın neticesi, taliki şarta bağlı sıhhattir ve hata edene tanınan inşai hakkın, bir yıl içinde kullanılması gerekir. Borçlar Kanunu nun 31. maddesinde öngörülen süre, bir hak düşürücü süredir. Somut olayda ise mahkemece, davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddi gerekir. (818 s. BK m. 23, 31) Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Balıkesir Birinci Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın kabulüne dair verilen 13.12.2004 gün ve 520-996 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Birinci Hukuk Dairesinin 24.03.2005 gün ve 3282-3475 sayılı ilamı ile (... Dava, hata hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının maliki bulunduğu 1688 parsel sayılı taşınmazı 05.02.2002 tarihinde satış yoluyla temlik ettiği davanın ise 13.06.2003 tarihinde Borçlar Kanunu nun 31. maddesinde yazılı hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca; davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddedilmesi gerekirken kabulü yönünde karar verilmesi doğru değildir...)

1200 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz Eden: Davalı vekili Hukuk Genel Kurulu nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, hata hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir. Davacı Meliha vekili 13.06.2003 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin kayden malik olduğu bahçeli kargir ve kerpiç ev niteliğindeki 1688 parsel sayılı taşınmazı, 05.06.2002 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik ettiğini, satışı tasarlanan ve pazarlığı yapılan taşınmazın 1687 parsel olmasına rağmen, hata sonucu tapuda 1688 numaralı parselin devir ve temlikinin yapıldığını; müvekkilinin bu durumu, davalının zemin tespiti yaptırmasından sonra öğrendiğini ileri sürerek, 1688 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; taraflar arasında pazarlığı yapılan ve temlike konu edilen yerin 1688 parsel olduğunu, 1687 parsel sayılı taşınmaz davacı adına kayıtlı bulunmadığından satışa konu edilemeyeceğini, ayrıca temlik tarihi ile dava tarihi arasında bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemenin davacının, satış akdinin konusunda hata ettiği ve arsa niteliğindeki 1687 numaralı parsel yerine, tapuda 1688 numaralı parseli davalıya devir ve temlik ettiğinin anlaşıldığı" gerekçesiyle davanın kabulüne dair verdiği karar, Özel Daire ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece, davalının zemin tespiti yaptırması nedeniyle hatanın 14.11.2002 tarihinden sonra anlaşıldığı, bu itibarla 13.06.2003 dava tarihi itibariyle bir yıllık hak düşürücü sürenin geçmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, görülmekte olan davanın Borçlar Kanunu nun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşü

CİLT: 32, SAYI: 8, AĞUSTOS 2006 1201 rücü süre içerisinde açılıp açılmadığr noktasında toplanmaktadır. İrade ile beyan arasında gayri kasti uygunsuzluk hallerinden olan hatanın hukuki neticesi, akit yapılırken esaslı hataya duçar olan tarafın, Borçlar Kanunu nun 23. maddesine tevfikan, o akit ile ilzam olunmaması keyfiyetidir. Hata ancak, hakikatte istenilmemiş olan bir şeyin istenilmiş gibi beyan edilmiş olmasına bir sebep teşkil eder. Hemen belirtilmelidir ki, hata ile malul olan akit, hataya duçar olan tarafı ilzam etmez ise de; hata ile mülzem olmayan taraf bu akdi ifa etmemek hakkındaki kararını diğer tarafa beyan yahut verdiği şeyi istirdat etmeksizin bir seneyi geçirir ise, akde icazet verilmiş nazarıyla bakılır. Bu mehil, hatanın anlaşıldığı tarihten itibaren cereyan eder(bk m.31). Buna göre hatanın neticesi, taliki şarta bağlı sıhhattir ve hata edene tanınan inşai hakkın, bir sene zarfında kullanılması gerekir. Borçlar Kanunu nun 31. maddesinde öngörülen süre, akdi iptal hakkı bir alacak olmadığı cihetle, bir zamanaşımı süresi değil, yenilik doğuran diğer haklar için tayin edilen süreler gibi, bir hak düşürücü süredir. Somut olayda, davacının 1688 parsel sayılı taşınmazı bahçeli kargir ve kerpiç ev niteliği ile 05.06.2002 tarihinde davalıya bizzat satış yoluyla temlik ettiği ve davanın Borçlar Kanunu nun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre geçirildikten sonra açıldığı, akit tablosu ve dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Öte yandan; davacı tarafça, akdin konusunu teşkil eden asıl taşınmaz olduğu ileri sürülen 1687 parsel sayılı taşınmazın davacı adına tapuda kayıtlı olmadığı ve köyde adına kayıtlı başka taşınmaz da bulunmadığı belirlendiğine göre; öğrenme olgusunun temlik tarihinden sonraki bir zamanda gerçekleştiğinin kabulü olanaklı değildir. Hal böyle olunca; Mahkemece, davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddi gereğine işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

1202 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 05.04.2006 gününde oybirliği ile karar verildi. T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu E: 2006/12-135 K: 2006/150 T: 12.04.2006 FAİZ ORANI ÖZET: Gerek Anayasa'nın 46. maddesinde ve gerekse, 2942 sayılı Kanunlaştırma Kanunu'nun 05.05.2001 günü yürürlüğe giren 4650 sayılı Kanun ile değişik 8. ve 10. maddelerinde, kamulaştırma işlemi tanımlanmıştır. Buna göre kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedelinin peşin ve nakden ödenmesi kuralı konulup, bu kuralın istisnaları açıklanmış; taklitlendirilen ve herhangi bir nedenle ödenmemiş olan kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faizin uygulanacağı kabul edilmiştir. Somut olayda, icra takibinin yapıldığı tarih itibariyle, söz konusu ilam kesinleşmiş değildir. Dolayısıyla takip tarihinden, düyanak ilamın kesinleştiği tarihe kadar geçen dönem için ilam uyarınca yasal faizin; kesinleşme tarihinden sonraki dönem için ise, Anayasa*nın 17.10.2001 tarihinde yürürlüğe giren 4709 sayılı Kanun ile değişik

CİLT: 32, SAYI: 8, AĞUSTOS 2006 1203 46/son maddesi uyarınca, kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması gerekir. (2942 s. Kamulaştırma K. m. 8,10) (2709 s. Anayasa m. 46) Taraflar arasındaki (ilama dayalı icra takibinde istenilen işlemiş faiz tutarına ve takipten sonrası için istenilen faizin oranına) itirazdan dolayı yapılan yargılama sonunda; (İstanbul Beşinci İcra Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 24.09.2004 gün ve 2004/575-1253 sayılı kararın incelenmesi davacı (borçlu) vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onikinci Hukuk Dairesinin 10.01.2005 gün ve 2004/23152-2005/224 sayılı ilamı ile (...Anayasanın 4709 sayılı Yasa ile değişik 46/son fıkrası hükmüne göre kesin hükme bağlanan (kesinleşmiş) kamulaştırma bedellerinin ödenmemesi halinde 17.10.2001 tarihinden itibaren kamu alacakları için öngörülen en yüksek faizin uygulanması talep edilebilir. Bir başka anlatımla, henüz kesinleşmemiş kamulaştırma bedeli için 17.10.2001 tarihinden itibaren kamu alacaklan için öngörülen en yüksek faiz oranı uygulanmaz. Dairemizce Yargıtay'ın diğer Dairelerinin görüşlerine ve uygulamalarına uygun olarak, Anayasanın 46/son maddesindeki değişikliğin ilamın kesinleşmesinden itibaren uygulanabileceği yönünde görüş oluşturulmuştur. İcra Mahkemesince, takip dayanağı ilamın kesinleşme tarihine kadar 3095 sayılı Yasa hükümleri doğrultusunda (Bütçe Kanunlarında yer alan yıllar ve oranlar da gözetilerek) faiz oranı talep edilebileceği, kesinleşme tarihinden sonra ise Anayasa nın 46/son maddesindeki değişikliğe göre kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranı üzerinden faiz istenebileceği nazara alınarak anlaşmazlığın çözümü gerekir. Takip dayanağı ilamla ilgili olarak mahkemece alınıp hükme esas teşkil eden 24.08.2004 tarihli bilirkişi raporunda, Anayasanın değişik 46. maddesinin yürürlük tarihi olan 17.10.2001 tarihinden başlatılarak bu yasa hükmüne göre faiz hesaplaması yapıldığı anlaşılmaktadır. Oysaki yukarıda değinildiği gibi, anılan yasa hükmüne göre faizin ilamın kesinleşme tarihinden sonrası için uygulanması zorunludur. Bu kurala aykırı bilirkişi raporuna itibar edilmesi doğru değildir. O halde yapılacak iş, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda bilirkişiden Yargıtay denetimine elverişli rapor alındıktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesidir. Eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması İsa

1204 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ betsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz Eden: Davacı (borçlu) vekili Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme karannın süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, ilama dayalı icra takibinde işlemiş faiz tutarına ve takip tarihinden sonraki dönem için istenilen faizin oranına itiraza ilişkindir. Davacı B... Bakanlığı vekili, davalı tarafından davacı aleyhine İstanbul Beşinci İcra Müdürlüğünün 2004/5934 esas sayılı dosyası üzerinden başlatılan ilamlı icra takibinde 211.050.000.000 TL asıl alacak ve 673.810.372.603 TL işlemiş faizin tahsilinin istenildiğini; işlemiş faizin hangi oran üzerinden hesaplandığının takip talebinde belirtilmediğini, ancak, Anayasa nın 46. maddesinde yapılan ve 17.10.2001 tarihinde yürürlüğe giren hüküm çerçevesinde Kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranı üzerinden faiz istenildiğinin anlaşıldığını; oysa dayanak ilamda yasal faize hükmedilmesi nedeniyle işlemiş faizin ancak yasal faiz oranı üzerinden istenilebileceğini; 211.050.000.000 TL asıl alacağa, ilamda gösterilen 07.07.2000 faiz başlangıç tarihinden itibaren takip tarihi 12.04.2004 e kadar yasal faiz oranı üzerinden işleyen faiz tutarının 395.689.840.000 TL olması gerektiğini, 278.120.532.603 TLnin fazladan istenildiğini ileri sürerek, bu miktar yönünden faize itirazda bulunmuştur. Davalı Bayram vekili, Anayasa nın 46. maddesine göre kamulaştırma işlemlerinde kamu alacakları için öngörülen faiz oranının uygulanması gerektiğini, itirazın yasal dayanaktan yoksun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. Yerel Mahkemece verilen; Anayasanın Değişik 46/son maddesi gereğince, yürürlük tarihi olan 17.10.2001 tarihinden itibaren, kamulaştırma bedelinden kaynaklanan alacaklara kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması gerektiği, bu doğrultuda yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda alınan 24.08.2004 günlü ek raporda, alacaklının

CİLT: 32, SAYI: 8, AĞUSTOS 2006 1205 592.487.700.000 TL faiz isteyebileceğinin, takipte 81.322.672.603 TL fazla faiz istemi bulunduğunun açıklandığı, takip dayanağı ilamda arttırılan kamulaştırma bedelinden kaynaklanan alacağa, tapunun davalı idareye intikal ettiği 07.07.2000 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasının hüküm altına alındığı ve bu hükmün 16.03.2004 tarihli ilamla onandığı, anılan ilamda, alacağa yasal faiz uygulanmasının hüküm altına alınmış olmasının, kamulaştırma bedelinden kaynaklanan alacaklara kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanmasına engel teşkil etmeyeceği, her ne kadar, takipte kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması açıkça talep edilmemiş ise de, temerrüt faizi olarak talep edilen %48 oranının, takip tarihi itibariyle öngörülen en yüksek faiz oranına karşılık geldiği gerekçesine dayalı; itirazın kabulüne 81.322.672.603 TL fazla işlemiş faiz talebinin takipten çıkartılmasına, takibin 809.049.296.000 TL üzerinden devamına dair karar, davacı (borçlu) vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece metni yukarıda yer alan bozma ilamındaki gerekçeyle bozulmuştur. Görülmekte olan davanın davalısı Bayram tarafından, davacı/itiraz eden B... Bakanlığı aleyhine açılan kamulaştırma bedelinin artırılması davası sonucunda, Yalova Asliye Hukuk Mahkemesince 10.11.2003 2003/1001-1253 sayılı kararla davanın kısmen kabulüne, kamulaştırma bedelinin 211.050.000.000 TL artırılmasına, bu miktarın 07.07.2000 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline hükmedilmiş, karar Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesinin 16.03.2004 gün ve 2004/1063-2982 sayılı ilamıyla onanmış; bu ilama dayalı olarak, İstanbul Beşinci İcra Müdürlüğünün 2004/5934 esas sayılı dosyası üzerinden ilamlı icra takibi yapılmış, 12.04.2004 günlü takip talebinde 211.050.000.000 TL asıl alacak ve hangi oran üzerinden hesaplandığı belirtilmeksizin 673.810.372.603 TL işlemiş faiz, 113.096.000 TL yargılama gideri, 5.390.500.000 TL vekâlet ücreti, 8.000.000 TL tebliğ gideri olmak üzere, toplam 890.371.968.603 TL.nin, takip tarihinden itibaren asıl alacağa %48 oranında faiz uygulanmak suretiyle tahsili istenilmiştir. Görülmekte olan davada, icra takibinde gerek takip öncesi ve gerekse takipten sonraki dönem için yasal faiz oranı üzerinden talepte bulunulması gerekirken, fahiş faiz talep edildiği ileri sürülmüştür.

1206 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ Bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, henüz kesin hükme bağlanmamış kamulaştırma bedellerine, Anayasanın 17.10.2001 tarihinde yürürlüğe giren 4709 sayılı Kanun ile değişik 46/son maddesinde öngörülen şekilde ve anılan yürürlük tarihinden itibaren, kamu alacaklan için öngörülen en yüksek faizin istenilmesine olanak bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Anayasa nın, Kamulaştırma başlıklı 46. maddesinde; Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde İdarî irtifaklar kurmaya yetkilidir. Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir. Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir. İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacaklan için öngörülen en yüksek faiz uygulanır. Hükmü yer almaktadır. Gerek Anayasa nın bu hükmünde ve gerekse, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu nun 05.05.2001 günü yürürlüğe giren 4650 sayılı Kanun ile değişik 8. ve 10. maddelerinde, kamulaştırma işlemi tanımlanmış; kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedelinin peşin ve nakden ödenmesi kuralı konulup, bu kuralın istisnaları açıklanmış; taksitlendirilen ve herhangi bir nedenle ödenmemiş olan kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faizin uygulanacağı kabul edilmiştir.

CİLT: 32, SAYI: 8, AĞUSTOS 2006 1207 Bütün bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde varılan sonuç şudur: Bir uyuşmazlıkta, alacağa Anayasa nın 46. maddesinin son fıkrası uyarınca kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz in uygulanabilmesi için, ortada hukuken geçerli bir kamulaştırma işleminin bulunması ve kamulaştırma bedelinin dava yoluyla ya da dava konusu edilmeksizin kesinleşmiş olması gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu nun 22.06.2005 gün ve Esas: 2005/12-384, Karar: 2005/400 sayılı, ayrıca 13.07.2005 gün ve Esas: 2005/12-461, Karar: 2005/453 sayılı kararları da aynı yöndedir. Kamulaştırma bedelinin dava yoluyla belirlendiği hallerde, kesinleşmiş bir bedelden söz edilebilmesi için, bedele ilişkin ilamın derecattan geçmek suretiyle kesinleşmesinin gerekeceği de açıktır. Henüz usul hukukunun öngördüğü prosedür çerçevesinde (derecattan geçerek) kesinleşmemiş olan bir ilama dayalı icra takibine konu edilen alacak, açıklanan şekilde kesinleşmiş alacak niteliğinde olmadığından, böylesi bir ilama dayalı olarak yapılan icra takibinde takip alacaklısı, ilamın kesinleşeceği tarihe kadar sadece ve ancak, takibin dayanağı ilamdaki hüküm çerçevesinde faiz isteminde bulunabilir. Eldeki davanın konusunu oluşturan takip dayanağı ilamda, kamulaştırma bedelinin 211.050.000.000 TL artırılmasına, bu miktarın, tapunun davalı idareye intikal ettiği 07.07.2000 den itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline hükmedilmiştir. İcra takibinin yapıldığı 12.04.2004 tarihi itibariyle, söz konusu ilam kesinleşmiş değildir. Dolayısıyla, takip tarihinden, dayanak ilamın kesinleştiği tarihe kadar geçen dönem için ilam uyarınca yasal faizin; kesinleşme tarihinden sonraki dönem için ise, Anayasa nın 17.10.2001 tarihinde yürürlüğe giren 4709 sayılı Kanun ile değişik 46/son maddesi uyarınca, kamu alacaklan için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması gerekir. Açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulu nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykın olup, direnme kararı bozulmalıdır. Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine,12.04.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

1208 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ T.C. YARGITAY Birinci Hukuk Dairesi E: 2006/692 K: 2006/2240 T: 06.03.2006 RESMİ ŞEKİL HAPİS HAKKI Taraflar arasında görülen davada; ÖZET: Tapulu taşınmazların mülkiyetinin nakli, Türk Medeni Kanunu nun 706, Borçlar Kanunu nun 213 ve Tapu Kanunu nun 26. maddeleri gereğince resmi şekle bağlıdır. Bu nedenle harici satışa değer verilemez. Somut olayda harici satış sözleşmesinin, lehtarına hapis hakkı sağlayacağı düşünülerek, Türk Medeni Kanunu nun 994. maddesi hükmü de gözetilip hapis hakkı tanınmak suretiyle el atmanın önlenmesine karar verilmesi gerekir. (818 s. BK m. 213) (4721 s. MK m. 706, 994) (2644 s. Tapu K. 26) Davacı, kayden maliki olduğu 956 ada 141 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan 2 nolu bağımsız bölümü davalının haksız olarak işgal ettiğini ileri sürerek, el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteminde bulunmuştur. Davalı, çekilmeli taşınmazı davacıdan haricen satın alarak bedelin bir kısmını ödediğini ancak davacının tapuda ferağ vermeye yanaşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davalının iyi niyetli zilyet olması nedeniyle ecrimisil istene- meyeceği, yapılan ödemelerle de hapis hakkı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

CİLT: 32, SAYI: 8, AĞUSTOS 2006 1209 Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; tetkik hâkiminin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. Dava, çaplı taşınmazdaki bağımsız bölüme el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 956 ada 141 parsel sayılı taşınmazdaki 2 nolu bağımsız bölümün kayden davacıya ait olduğu, anılan yerin davalı işgalinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Davalı, anılan yeri harici satış sözleşmesinden kaynaklanan hakkına dayalı olarak tasarruf ettiğini bildirmiş, buna ilişkin olarak 10.10.1996 tarihli belge ibraz etmiştir. Belge, tarafların kabulündedir. Öte yandan mahkemece de belgeye değer verilmiştir. Tapulu taşınmazların mülkiyetinin naklinin Türk Medeni Kanunu nun 706, Borçlar Kanunu nun 213 ve Tapu Kanunu nun 26. maddeleri hükümjeri gereği resmi şekle bağlı olduğu tartışmasızdır. Anılan hükümler karşısında harici satışa değer verme olanağı yoktur. Ancak, böyle bir satışın taşınmazın tasarrufuna icazet (muvafakat) sebebi sayılabileceği kuşkusuzdur. Ne var ki, açılan dava ile birlikte bu muvafakatin geri alındığı kabul edilmelidir. Öyle ise ecrimisil isteğinin reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Bu durumda harici satış sözleşmesinin lehtarına hapis hakkı sağlayacağı düşünülmek ve Türk Medeni Kanunu nun 994. maddesi hükmü de gözetilerek, hapis hakkı tanınmak suretiyle el atmanın önlenmesine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

1210 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ T.C. YARGITAY Birinci Hukuk Dairesi E: 2006/3554 K: 2006/4865 T: 27.04.2006 GÖREV Taraflar arasında görülen davada; ÖZET: Davacıların isteği, idari yargı yerinde iptal edilen imar uygulaması sonucu ortaya çıkan durum nedeniyle imar öncesi kadastral hak durumuna dönülmesine dairdir. Açıklanan işleyiş içerisinde, davacıların 2524 ada 15 kadastral parseldeki haklarını satış yoluyla edindikleri paydaşların haklarına halef olarak önceki kadastral parsel mülkiyet durumuna dönülmesini istemekte hakları olduğu düşünülmelidir. Somut olaydaki iddia ile açılan davanın adli yargı yerinde görülmesi gerekeceği kuşkusuzdur. Davacıların henüz sicile yansımayan son imar düzenlemesi bakımından idari yargıya başvurmamış olmaları bu sonucu değiştirmez. Mahkemece işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekir. (1086 s. HUMK m. 1,7,8) (2577 s. İYUK m. 1, 2) Davacılar, kayden maliki bulundukları 3052 ada 11 parsel sayılı taşınmazda davalının imar uygulaması yapıp 14/56 payı adına tescil ettirdiğini, tescile dayanak imar işleminin idari yargı yerinde iptal edildiğini ileri sürüp tapu kaydının iptali ile davalı payının 1/2 şer oranda adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davalı belediyenin idare mahkemesinin imar uygulamasını iptali kararından sonra çekişme konusu taşınmazda yeniden imar uygulaması yaptığı, yeni imar uygulamasının iptali isteğinin idari yargı yerinde görül

CİLT: 32, SAYI: 8, AĞUSTOS 2006 1211 mesi gerektiği, mahkemenin görevsiz olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakiminin raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın görev yönünden reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğine, toplanan delillerden; 2524 ada 15 parsel taşınmazın davalı belediye tarafından 1989 yılında yapılan idari işlem sonucu şuyulandırmaya tabi tutulduğu ve imar ile oluşan 3052 ada 11 parselde belediyenin paydaş kılındığı, davacıların imara tabi tutulan 2524 ada 15 kadastral parseldeki kayıt maliklerinden pay satın alarak 3052 ada 11 parselde paydaş oldukları; daha sonra aynı yerde belediyece 2. imar uygulamasının yapıldığı, açılan dava sonucu imar uygulama işleminin idari yargı yerinde iptal edildiği, bunun üzerine davalı belediye tarafından yeniden yapılan 3. imar uygulamasının hatalı olması nedeniyle henüz sicile yansıtılmadığı anlaşılmaktadır. Davacıların isteği, idari yargı yerinde iptal edilen önceki imar uygulaması sonucu ortaya çıkan durum nedeniyle imar öncesi kadastral hak durumuna dönülmesine dairdir. Açıklanan işleyiş içerisinde davacıların 2524 ada 15 kadastral parseldeki haklarını satış yoluyla edindikleri paydaşların haklarına halef olarak önceki kadastral parsel mülkiyet durumuna dönülmesini istemekte hakları olduğu düşünülmelidir. Belirtilen iddia ile açılan davanın adli yargı yerinde görülmesi gerekeceği kuşkusuzdur. Davacıların henüz sicile yansımayan son imar düzenlemesi bakımından idari yargıya başvurmamış olmaları bu sonucu değiştirmez. Hal böyle olunca; işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken yargı yolu nedeniyle davanın reddedilmiş olması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.04.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

1212 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ T.C. YARGITAY İkinci Hukuk Dairesi E: 2005/18115 K: 2006/2495 T: 28.02.2006 SİYASİ PARTİLERİ TEMSİL YETKİSİ ÖZET: Siyasi partilerin il teşkilatlarının tüzel kişiliği bulunmadığı ve partiyi temsilin genel başkan veya genel sekretere ait olduğu gözetilerek; il kongresinin toplanması için delege görevlendirilmesi isteğine ilişkin husumet genel başkanlığa yöneltilmelidir. (2820 s. SPK m. 15/3) Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Siyasi partilerin, belde, ilçe ve il teşkilatlarının parti tüzel kişiliğinden ayrı ve bağımsız bir tüzel kişilikleri yoktur. Partiyi temsil yetkisi, genel başkana aittir. Kanunlardaki özel hükümler saklı kalmak kaydıyla, parti adına dava açma, davada husumet yetkisi genel başkana veya ona izafeten parti tüzüğünün göstereceği parti mercilerine aittir (2820 sayılı SPK md.15/3). Parti tüzüğünde; partiyi, adli, idari, mali ve benzeri her türlü kamusal kurum ve kuruluşlar nezdinde davalı veya davacı olarak genel başkanın veya genel başkan adına genel sekreterin temsil edeceği belirtilmiştir (Tüzük md. 77/1 ve 82/2, 3). Dava, il kongresinin olağanüstü toplanması için üç delegenin görevlendirilmesi isteğine ilişkin olup, husumet ilgili partinin il başkanlığına yöneltilmiştir. Yukarıda açıklanan hükümler uyarınca il başkanlığının temsil yetkisi bulunmamaktadır. Bu bakımdan Parti Genel Başkanlığına husumetin yöneltilmesi gösterdiği takdirde delillerinin toplanması ve hasıl olacak sonuç uya

CİLT: 32, SAYI: 8, AĞUSTOS 2006 1213 rınca karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve hatalı hasımla hüküm tesisi doğru görülmemiştir. Sonuç: Hükmün yukarıda gösterilen sebeple (BOZULMASINA), bozma sebebine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 28.02.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi. * T.C. YARGITAY İkinci Hukuk Dairesi E: 2005/18253 K: 2006/2555 T: 01.03.2006 MAL REJİMİ ÖZET: Eşler müşterek hesap açarken başka bir şart kararlaştırmadıklarına göre hesaptaki paranın yarı payının bir tarafa ait olduğu kabul edilmelidir. (4721 s. MK m. 202) Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü. C... Ziraat Bankasındaki hesap, miras bırakan Mehmet ile eşi davalı Aynur adına müşterek açılmıştır. Eşler hesap açarken başka bir şart da kararlaştırmamışlardır. Mahkemece bu hesaptaki paranın yarı payının davalıya ait olduğu kabul edilerek inceleme yapılması gerekir. Açıklanan husus üzerinde durulmadan yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Sonuç: Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeple (BOZULMASINA), bozma sebebine göre de diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, tem

1214 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ yiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 01.03.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY İkinci Hukuk Dairesi E: 2005/17985 K: 2006/2658 T: 02.03.2006 VASİ TAYİNİ ÖZET: Bir kişiye birden çok vasi atanabilir ise de bunun nedeni karar yerinde gösterilmeli, ayrıca atanan vasilerin rızalarının alınmış olması gerekir. (4721 s. MK m. 413) Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Vesayet makamı, vesayet işlerini görmek için ergin bir kişiyi vasi olarak tayin eder. Ehil olmak yahut ergin olmak vasi olmak için başlı başına yeterli değildir. Vesayet makamı ayrıca vasi tayin edeceği kişinin şahsi kabiliyetini, becerilerini, ahlaki yapısını, yaşam biçimini de dikkate almak zorundadır. Kural olarak bir kişi vasi olarak tayin edilir. Ancak işlerin durumu, malların başka yerlerde olmaları veya özel sebepler dikkate alınarak her biri ayn işleri görmek veya birlikte bütün işleri yürütmek için birden çok kişi de vasi olarak atanabilir. Ancak bir vesayetin birlikte idaresi için atanacak birden çok vasinin rızaları aranmalıdır (MK m. 413).

CİLT: 32, SAYI: 8, AĞUSTOS 2006 1215 Mahkemece; Necla ve Ali nin babaları Faris e birlikte vasi atanmış ise de bu kişilerin rızaları alınmadığı gibi, birden çok vasi atanmasının sebebi de karar yerinde gösterilmemiştir. Açıklanan husus üzerinde durulmaması usul ve yasaya aykındır. Sonuç: Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeple (BOZULMASINA), bozma sebebine göre de diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, 02.03.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi. * T.C. YARGITAY Üçüncü Hukuk Dairesi E: 2006/2323 K: 2006/2072 T: 13.03.2006 KİRA ARTIŞ ORANI ÖZET: Kira parasının tespitine ilişkin açılan davada, mahkemece keşif yapılıp, dava konusu mecurun Sosyal Sigortalar Kurumuna ait olması nedeniyle 4958 sayılı Kanuncun 19/4. maddesi hükmü de dikkate alınarak, yeni dönem kira parası, bir önceki dönem kira parasına Maliye Bakanlığı fnca belirlenen kira artış oranlarından az olmamak üzere, rayiç veya emsal değere göre artırılmak suretiyle tespit edilmelidir. (4958 s. SSK K. m. 19) Dava dilekçesinde kira parasının 30.06.2004 gününden başlayarak aylık 2500-YTL olarak tespiti istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü ile aylık kira parasının 1.300.00-YTL olarak tespiti cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1216 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü. Davada, 30.06.2004 tarihinden başlayan dönem için aylık kira parasının tespiti istenilmiş, mahkemece DİE'nin TÜFE artış oranı uygulanarak davalının ödediği miktar da gözetilerek, aylık kira parası 1300-YTL olarak saptanmıştır. Dava konusu mecur Sosyal Sigortalar Kurumuna aittir. 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu'nun 19/4. maddesi "Kurumun sahibi bulunduğu gayrimenkullerin kira artış oranları, her yıl Maliye Bakanlığınca belirlenen kira artış oranlarından az olmamak üzere rayiç veya emsal değerle belirlenir" hükmüne amirdir. O halde, mahkemece keşif yapılarak, yukarıdaki yasa hükmü dikkate alınmak suretiyle, 30.06.2004 tarihinde başlayan yeni dönem kira parası; bir önceki dönem kira parasına Maliye Bakanlığı nca belirlenen kira artış oranlarından az olmamak üzere, rayiç veya emsal değere göre artırılmak suretiyle tespit edilmelidir. Mahkemece; yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASI NA) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 13.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

CİLT: 32, SAYI: 8, AĞUSTOS 2006 1265 T.C. YARGITAY Onüçüncü Hukuk Dairesi E: 2005/15654 K: 2006/4848 T: 31.03.2006 KUSUR SORUMLULUĞU ÖZET: Roma hukuku ile müşterek hukukun esaslarını benimseyen Borçlar Kanunumuz kusur prensibine dayanmakta olup, buna göre zararın başkasına yükletilmesinin koşulu kusurdur. Hukukta gerçekleşen zararla sorumluluğun bağlandığı olay veya davranış arasındaki sebep-sonuç ilişkisine, genel anlamda illiyet bağı denilir. Davacıların doğan zararı ile davalıların eylemleri arasında uygun illiyet bağı bulunmadığı takdirde sorumlu tutulmaları mümkün değildir. Bir kişinin zarara kendisinin kusuru ile sebebiyet vermesi halinde, zarara o kişinin kendisi katlanır. Ancak zarar görenin ağır kusuru, illiyet bağını kesecek yoğunlukta değil ise, hemen illiyet bağının kesileceği sonucuna varılamaz, bu durumda tazminattan indirim yapılması gerekir. Somut olay, bu ilkeler ışığında değerlendirilerek davalıların sorumlulukları belirlenip bir karar verilmelidir. (818 s. BK m. 41) (4077 s. TKK m. 3) (4721 s. MK m. 2) Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmiş ise de miktar itibariyle reddiyle incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

1266 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ Davacılar, 19.06.2004 günü elbise almak için A... iş merkezinde bulunan B... Club e gittiklerini, davacılardan Ahmet in elbise denemeleri sırasında cüzdanını annesi olan diğer davacıya verdiğini, Aynur'unda oğlunun denediği elbiseyi görmek için cüzdanı içine koyduğu çantayı yanında bulunan tezgâhın üzerine koyduğunu, bir iki dakika denenen elbiseye bakıldığı sırada çantanın çalındığının fark edildiğini, çantada kredi kartlan bulunması nedeniyle ilgili bankalara hemen telefon açılmış ise de bu arada kartlardan 2.600.000.000 lira çekildiğini, işyeri otoparkında bulunan otoya ait anahtarın da çantada olduğu için güvenlik görevlisinden yardım istendiğini, onun da saat 20.00 den sonra sorumluluklarının bulunmadığını bildirdiğini, hemen en yakın karakola müracaat edilerek çalınan eşyaların beyan edildiğini, olayın meydana geldiği mağazada güvenlik kamerasının bulunmadığı gibi, iş merkezinin güvenlik kameralarının da fiziki engel nedeniyle mağaza çıkışını görüntüleyemediğini, çalınan çantada nakit olarak 350.000.000 lira, döviz olarak 300 ABD doları ve 400 EURO ve ayrıca tamir için taşınan pırlanta bilezik olduğunu, davalılar B... Mağazacılık Tekstil Sanayi Ticaret A.Ş ile K... Giyim San. ve Tic. Ltd. Şti. B... Club'un sahibi ve işletmecisi olarak diğer davalı ile birlikte sorumlu olduklarını, ayrıca olay nedeniyle manevi üzüntü duyulduğunu ileri sürerek, Aynur için 5.950.000.000 lira Ahmet için 1.180.800.000 lira maddi ve her bir davacı için 2.500.000.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden yürütülecek kanuni faizi ile tahsilini istemiştir. Davalı, S... İnşaat ve İşletme A.Ş. cevabında. A... İş Merkezinin 35 kişiye ait olup, bağımsız bölümlerin kiraya verildiğini, mağazadaki fiili hâkimiyetin kiracıya ait olduğunu, bu nedenle tasarruf hakkı bulunmayan kiralayanın bu tür olaylarda sorumlu tutulamayacağını, kusurun davacılarda olduğunu, zararın da ayrıca kanıtlanması gerektiğini savunarak davanın reddini dilemiştir. Davalı, B... Boğaziçi A... Mağazacılık Tekstil San. ve Tic. A.Ş. cevabında, iddia edilen olayın geçtiği mağazanın firmasının ürünlerini sattığını, fiili idaresinin diğer davalı K... firması tarafından yapıldığını, olayda kusur ve sorumluluğunun bulunmadığını, zararı da kabul etmediklerini savunarak davanın reddini dilemiştir. Diğer davalı K... Giy. San. Ltd. Şti. de cevabında, hırsızlık veya yankesicilik olayına mağaza çalışanlarının karıştığı yolunda bir iddia bulunmadığı-

CİLT: 32, SAYI: 8, AĞUSTOS 2006 1217 T.C. YARGITAY Üçüncü Hukuk Dairesi E: 2006/1828 K: 2006/3598 T: 04.04.2006 ECRİMİSİL TALEBİ ÖZET: Murisin, mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yaptığı muvazaaya dayalı devir ve temlikler geçersiz olduğundan, davaya konu taşınmazları o şekilde iktisap eden davalının, bu taşınmazları işgali iyi niyetli sayılamaz ve dolayısıyla kendisinden mal kaçırılan mirasçı davacı, murisin ölüm tarihinden başlayarak dava tarihine kadar geçen süre için ecrimisil isteyebilir. (818 s. BK m. 414) (4721 s. MK m. 995) Dava dilekçesinde 3.550 YTL ecrimisilin faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü. Davada, murisleri tarafından sağlığında davalıların murisleri Nuri'ye, K... Köyü 2-3 ve 4 sıra nolu taşınmazların muvazaalı olarak mal kaçırmak amacıyla devredildiği, açılan davada tapuların iptaline karar verildiği, bu nedenle 5 yıllık ecrimisil bedeli toplamı 3.550 YTL.nin tahsiline karar verilmesi talep ve dava edilmiştir. Davalı tarafından davanın reddi savunulmuştur. Mahkemece, intifadan men şartı oluşmadığı gerekçesi ile davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm, süresinde davacı tarafından temyiz edilmiştir. Somut olayda, murisin mirasçılardan mal kaçırmak kaydı ile dava konusu taşınmazları (muvazaalı olarak) davalıların murisine satıldığına dair kesinleşmiş mahkeme kararı mevcuttur.

1218 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ Murisin, mirasçılardan mal kaçırmak maksadıyla yaptığı muvazaaya dayalı devir ve temlikler geçersiz olduğundan, davaya konu taşınmazlan o şekilde iktisap eden davalının bu taşınmazları işgali iyi niyetli sayılamaz ve dolayısıyla kendisinden mal kaçırılan mirasçı davacı, murisin (ölüm) tarihinden (zamanaşımı def i durumunda sürenin 5 yıl olduğu dikkate alınarak) başlayarak dava tarihine kadar geçen süre için ecrimisil isteyebilir. O halde mahkemece, talep edilen dönem için bilirkişi tarafından saptanacak ecrimisile hükmedilmesi gerekirken tapunun "muris muvazaası" nedeniyle iptal edildiği gözetilmeden, intifadan men koşulunun gerçekleşmediği gerekçesi ile davanın reddi doğru görülmemiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASI NA) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 04.04.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

CİLT: 32, SAYI: 8, AĞUSTOS 2006 1219 T.C. YARGITAY Dördüncü Hukuk Dairesi E: 2005/1946 K: 2006/3385 T: 28.03.2006 KAMU GÖREVLİSİNİN KUSURUNDAN DOLAYI TAZMİNAT KİŞİSEL KUSUR HİZMET KUSURU ÖZET: Kamu görevlilerine karşı açılan tazminat davalarında kamu görevlisinin hizmet kusurundan ayrılabilen kişisel kast veya kusurunun olup olmadığı araştırılmalı, kişisel kast ve kusuru varsa davanın kabulü, yoksa reddi yoluna gidilmesi gerekir. (818 s. BK m. 41) Davacılar Mahmut vd. vekili tarafından, davalılar Murat vd. aleyhine 25.08.1995 ve 24.02.2000 gününde verilen dilekçeler ile haksız eylem nedeniyle tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen 30.12.2004 günlü kararın Yargıtay da duruşmalı olarak incelenmesi davalı M. Halit ve A. Mansur vekilleri, duruşmasız olarak incelenmesi de diğer taraf vekillerince süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre tarafların yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün (ONANMASINA), 28.03.2006 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

1220 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ KARŞI OY Dava, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken (görevlerini yaparken) kusurları sonucu şahıslara zarar vermelerinden kaynaklanan ve zarar gören şahısların kamu görevlileri aleyhine adli yargıda açtıkları tazminat davasıdır. Kamu görevlileri aleyhine adli yargıda açılan tazminat davalarında sayın çoğunluğun görüşü; kamu görevlisinin hizmet kusurundan ayrılabilen kişisel kast ve kusurunun olup olmadığının araştırılması, kişisel kast ve kusuru varsa davanın kabulü, yoksa davanın reddi gerektiği yönündedir. Bu tür davalarda; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken şahısların zarar görmesi halinde, zarar görenlerin kamu görevlisinin şahsına karşı adli yargıda dava açıp açamayacağı, dava açılmış ise kamu görevlisinin hizmet kusurundan ayrılabilen kişisel kast ve kusurunun araştırılmasına gerek olup olmadığı ve netice itibariyle davanın esastan mı yoksa husumetten mi reddine veya kabulüne karar verileceği ve bu konuda yorum yolu ile sonuca ulaşmanın ve uygulama yapmanın mümkün olup olmadığı sorunun esasını teşkil etmektedir. Bu konuda sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesi gereklidir. Anayasa nın 129/5. maddesi gereğince; Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken (görevlerini yaparken) işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları kendilerine rücu edilmek kaydı ile kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabilir. 657 sayılı Devlet Memurları Yasası nın Kişilerin uğradıkları zararlar başlıklı 13. maddesi gereğince de; Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil ilgili kurum aleyhine dava açabilirler. Borçlar Yasası nın Haksız muamelelerden doğan borçlar başlıklı 41/1. maddesi hükmüne göre; Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs o zarann tazminine mecburdur. Sayın çoğunluğun, Anayasa nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası nın 13. maddesini, Borçlar Yasası nın 41/1. maddesi ışığında yorumlayarak, kamu görevlileri aleyhine kişisel kast ve kusurlarının varlığı halinde adli yargıda dava açılabileceği ve esastan karar verilmesi gerektiği görüşünü benimsediği anlaşılmak

CİLT: 32, SAYI: 8, AĞUSTOS 2006 1221 tadır. Genel bir hüküm olan Borçlar Yasası nın 41/1. maddesinde yine genel olarak zarar ika eden şahıs esas alınmış olup, kamu görevlisi veya memurdan bahsedilmemektedir. Bir konuda, hem genel hüküm hem de özel hüküm varsa, o takdirde özel hükümlere üstünlük tanınarak uygulama yapılması hukukun temel prensiplerindendir. Yukarıda açıklanan Anayasa nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası nın 13. maddesi, Borçlar Yasası nın 41/1. maddesine göre özel hüküm mahiyetinde olup açıkça, Kamu görevlilerinin vermiş olduğu zararlardan dolayı kamu görevlilerinin şahsına karşı değil ilgili kamu idaresi aleyhine dava açılacağı hükmünü amirdir. Borçlar Yasası nın 41/1. maddesi de dahil olmak üzere tüm yasalar Anayasa hükümlerine aykırı olamaz. Dolayısıyla Anayasa nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası nın 13. maddesinin açık hükmü karşısında Borçlar Yasası nın 41/1. maddesi esas alınarak kast ve kusurlarından dolayı kamu görevlileri aleyhine dava açılabileceğinin yorum yolu ile kabul edilmesi mümkün değildir. TMK nun 1. maddesi hükmü gereğince Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa hâkim örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır. Bu itibarla, yargının görevi yasaları uygulamaktadır. Anayasa nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası nın 13. maddesi, yorum gerektirmeyecek kadar açık ve nettir. Dolayısıyla BK nun 41/1. maddesine göre söz konusu yasa maddelerinin yoruma müsait olmaması nedeniyle lafzı ile (aynen) uygulanması ve netice itibariyle kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken, görevlerini yaparken vermiş oldukları zarardan doğan tazminat davalarının kamu görevlileri aleyhine değil ancak idare aleyhine açılabileceğinin kabulü gerekir. Sayın çoğunluk, kamu görevlileri dava edilerek verilen zararın doğrudan ve daha teminatlı bir biçimde tazmininin sağlanabileceği görüşündedir. Bu düşünce isabetli değildir, çünkü Anayasa nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Yasa nın 13. maddesindeki düzenlemeler sosyal, hukuk devleti olma ilkesinin bir sonucu olarak getirilmiştir. Ekonomik olarak güçlü olan Devletin, kamu görevlisinin vatandaşa verdiği zararı doğrudan üstlenmek suretiyle zarar gören kişilerin bir an evvel zararlarının karşılan

1222 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ ması amaçlanmıştır. Bu nedenle söz konusu düzenlemeler zarar gören kişilerin aleyhine olmadığı gibi, zararlarının giderilmesi yönünde büyük bir teminat teşkil etmektedir. Diğer yandan, yasalar iptal edilmedikçe veya değiştirilmedikçe yürürlüktedir ve mevcut hükümleri ile uygulanmaları gerekir. Uygulanabilirliği veya bir kısım ihtiyaçlara cevap verebilmeleri açısından yasaların yetersizliği veya değiştirilmesi gerektiği sonucuna varılsa dahi yorum yolu ile yasaların Anayasa ya aykırı şekilde uygulanması veya hiç uygulanmaması yoluna gidilemez. Çünkü yasal düzenleme yapma yetki ve görevi TBMM ne aittir ve ihtiyaç doğduğunda yeni yasal düzenlemeler yapılabilir. Bu konudaki mevcut yasal düzenlemeler (Anayasa 129/5. ve 657 sayılı Yasa nın 13. mad.) hem kamu düzenine uygun hem de zarar gören kişilerin yararlarını koruyacak niteliktedir. Zarar gören şahıs doğrudan İdare Mahkemesinde davasını açarak zarannın tazmini imkânına kavuşacaktır. Sayın çoğunluğun görüşleri kabul edildiği takdirde, zarar gören kişiler idare aleyhine idari yargıda, kamu görevlileri aleyhine ise adli yargıda dava açmak zorunda kalacaklarından bu durumda zarar gören kişiler yönünden, hem zaman açısından hem de ekonomik yönden külfetli olacağı gibi, kamu görevlisi aleyhine adli yargıda açılan tazminat davası sonucunda kamu görevlisinin hükmedilen tazminatı karşılayacak mali gücünün olmaması halinde alacağını tahsil edememe riski ile de karşılaşacaklardır. Bu uygulama, Anayasa nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Yasa nın 13. maddesindeki düzenlemelerin amacına aykırı düşeceği gibi, idari yargının görevine giren bir konuda adliye mahkemelerinin yargılama yapması gibi, görev yönünden kamu düzenine aykırı sonuçlar doğuracaktır. Sayın çoğunluk görüşünde, açılan dava görülürken kamu görevlisinin kastı veya kusuru olup olmadığı üzerinde durulmaktadır. Oysa yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler karşısında adli yargının, yoruma dayalı olarak kamu görevlisinin hizmet kusurundan ayrılabilen kişisel kastının veya kusurunun araştırılması görevi ve yetkisi bulunmamaktadır. Çünkü 657 sayılı Devlet Memurları Yasası nın kişisel sorumluluk ve zarar başlıklı 12/2. maddesinde de; Devlet memurunun kasıt, kusur, ihmal ve tedbirsizliği sonucu idare zarara uğratılmış ise, bu zararın ilgili memur tarafından rayiç bedel üzerinden ödenmesi esastır hükmü yer almaktadır. Bu hüküm de bize, kamu görevlisinin kasıt, kusur, ihmal ve tedbirsizliğinin, idarenin kendi görevlisine karşı açacağı rücu davasında nazara alınıp araştırılacağını açıkça göstermektedir.

CİLT: 32, SAYI: 8, AĞUSTOS 2006 1223 Dolayısıyla kişilerin kamu görevlilerine karşı adli yargıda dava açmaları, bu davalarda adli yargının kamu görevlisinin kastı veya kişisel kusurunu araştırarak sonucuna göre esasa ilişkin karar vermesi mümkün değildir. Sonuç olarak; Anayasa nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası nın 13. maddesinin düzenlediği, Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevlerini yaparken, yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan dolayı zarar gören kişilerin açacakları tazminat davaları kamu görevlisi aleyhine değil ancak idare aleyhine açılır hükmünün açık, net ve amir olması, bu düzenlemeler gereğince kamu görevinden dolayı zarar gören kişilerin ancak idare aleyhine idari yargıda dava açabileceği, kamu görevlisi aleyhine adli yargıda dava açılmasının ve açılacak bu davalarda kamu görevlisinin kişisel kast veya kusurunun araştırılmasının mümkün olmaması, yargının görevi yasa hükümlerini uygulamak olup yürürlükteki yasa hükümlerine aykırı yorum ve uygulama yapılamayacağı, idari yargının görevine giren davaların kamu düzenine aykırı sonuç doğuracak şekilde adli yargıda görülemeyeceği, kamu görevlileri hakkında adli yargıda kişiler tarafından açılan tazminat davalarının kast ve kusur araştırması yapılmaksızın husumet yönünden reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluk görüşlerine katılmıyorum. 28.03.2006 Üye Kamil Kancabaş