HİCRET KONUYLA İLGİLİ BAZI AYETLER ال ذ ین آم ن وا و ھ اج ر وا و ج اھ د وا ف ي س ب یل الله ب ا م و ال ھ م و أ نف س ھ م أ ع ظ م د ر ج ة ع ن د الله و أ و ل ي ك ھ م ال ف اي ز و ن İnanan, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat eden kimselere Allah katında en büyük dereceler vardır. İşte kurtulanlar onlardır. 1 Allah uğrunda başka bir yere göç etme; Küfür yurdundan iman yurduna çıkma (Mekke den Medine ye) şeklinde geçmektedir. و ال ذ ین آم ن وا و ھ اج ر وا و ج اھ د وا ف ي س ب یل الله و ال ذ ین آو وا و ن ص ر وا أ و ل ي ك ھ م ال م ؤ م ن ون ح ق ا ل ھ م م غ ف ر ة و ر ز ق ك ر ی م İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır." 2 Kur ân da, hicret olayıyla birlikte, onu gerçekleştirenlerin de önemine dikkat çekilmiştir: و ال ساب ق ون الا ول ون م ن ال م ھ اج ر ین و الا نص ار ت ج ر ي ت ح ت ھ ا الا ن ھ ار خ ال د ین ف یھ ا أ ب د ا ذ ل ك ال ف و ز ال ع ظ یم و ال ذ ین ا تب ع وھ م ب ا ح س ان ر ض ي الله ع ن ھ م و ر ض وا ع ن ھ و أ ع د ل ھ م ج نات İyilik yarışında önceliği kazanan Muhacirler ve Ensar ile, onlara güzelce uyanlardan Allah hoşnut olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnuddurlar. Allah onlara, içinde temelli ve ebedi kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır; işte büyük kurtuluş budur. 3 ل ل ف ق ر اء ال م ھ اج ر ین ال ذ ین أ خ ر ج وا م ن د یار ھ م و أ م و ال ھ م ی ب ت غ ون ف ض لا م ن الله و ر ض و ان ا و ی ن ص ر ون الله و ر سول ھ أ و ل ي ك ھ م ال صاد ق ون Allah'ın verdiği bu ganimet malları bilhassa; yurtlarından ve mallarından edilmiş olan, Allah'tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamberine yardım eden muhacir fakirlerindir. İşte doğru olanlar bunlardır. 4 KONUYLA İLGİLİ BAZI HADİSLER وع ن ع اي ش ة ر ض ي الله عن ھ ا ق ال ت قال ال نب ي ص ل ى الله ع ل ی ھ وس ل م : «لا ھ ج ر ة ب ع د ال ف ت ح و لكن ج ھ اد و ن یة و إ ذ ا اس ت ن فر ت م فان ف ر وا» م تف ق ع ل ی ھ. و م ع ن اه : لا ھ ج ر ة م ن م كة لا نھ ا ص ار ت د ار إ س لام. Âişe radıyallahu anhâ dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Mekke fethinden sonra artık hicret yok; fakat cihad ve niyet vardır. Allah yolunda savaşa çağırıldığınız zaman hemen katılın. 5 1 Tevbe, 20 2 Enfal, 74 3 Tevbe, 100 4 Haşr, 8
وع ن أ میر ال م ؤ م ن ین أبي حف ص ع مر بن ال خ طاب رضي الله عنھ قال : سمع ت رس ول الله ص ل ى الله ع ل ی ھ وس ل م یق ول إ نما الا عمال بال ن یات وإ نم ا ل ك ل امرئ م ا ن و ى فمن كان ت ھج ر ت ھ إ ل ى الله ور س ول ھ فھجرت ھ إلى الله ورس ول ھ وم ن كا ن ت ھج ر ت ھ لد ن ی ا ی صیب ھا أ و امر أ ة ی ن كح ھا فھ ج ر ت ھ إلى ما ھ اج ر إلی ھ م تف ق على ص حت ھ. Mü minlerin emîri Ebû Hafs Ömer ibni Hattâb radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem i şöyle buyururken dinledim, dedi: Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah a ve Resûlü ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah a ve Resûlü ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir. 6 KONUNUN İŞLENİŞİ Sosyal prensipleri alt üst eden, ahlak ve inanç ilkelerini bozan bazı insanların kin ve öfkeleri dine ve dindarlara karşı çok büyük olur. Onların varlığını kabul etmedikleri gibi toplumda böylesi güzelliklerin yerleşmesine, yaşanmasına, kök salmasına, güven içinde yaşamalarına asla tahammül edemezler. Yaptıkları tek şey böylesi güzel insanların toplumdan tecrit edilmesi veya hayatiyetlerine son verilmesidir. Kanserli bir hücre gibi, sağlıklı, ahlaklı ve inançlı unsurları yok etmeye çalışırlar. Buna karşı dindarlar direnmek, güçlenmek ve dini ayakta tutmak zorundadırlar. Bu mücadelelerinde çaresiz kalınca İslâm buna hicret prensibiyle cevap verilmesini istemiştir. Ne pahasına olursa olsun, mallardan, canlardan, vatandan vazgeçilse bile bu dinden, bu inançlardan ve bu ahlaktan asla vazgeçilemez. Çünkü bu dini inançlar sayesinde vatan, vatan olacak; mal fayda verecek; canlar güven ve huzur bulacaktır. Öyleyse hicret nedir? Sözlükte; terk etmek, ayrılmak, ilgisini kesmek anlamına hecr veya hicran mastarından isim olan hicret; Kişinin her hangi bir şeyden ya bedenen ya lisânen ya da kalben ayrılması ya da onu bu yollardan biriyle bırakması, terk etmesidir. 5 Ancak kelime daha çok bir yeri terk ederek başka bir yere göç edilmesi manasında kullanılır. Terim olarak hicret ise bir ülkeden Müslüman olan (Dar ül-islâm ) ülkeye göç etmeyi ve özelde Hz. Peygamber in ve Mekkeli Müslümanların Medine ye göçünü ifade eder. 5 Ebû Dâvûd, Cihâd 2; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, IV, 99 6 Buhârî, Bed ü l-vahy 1, Îmân 41; Müslim, İmâret 155
Kur ân-ı Kerim de Hicret 1. Terim manasında; Mekke den Medine ye göç; إ ن ال ذ ین آم ن وا و ال ذ ین ھ اج ر وا و ج اھ د وا ف ي س ب یل الله أ و ل ي ك ی ر ج ون ر ح م ة الله و الله غ ف ور ر ح ی م İnananlar, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler Allah'ın rahmetini umarlar. Allah bağışlar ve merhamet eder. (Bakara sûresi, 218) ف اس ت ج اب ل ھ م ر بھ م أ ني لا أ ض یع ع م ل ع ام ل منك م من ذ ك ر أ و أ نث ى ب ع ض ك م من ب ع ض ف ال ذ ین ھ اج ر وا و أ خ ر ج وا م ن د ی ار ھ م و أ وذ وا ف ي س ب یل ي و ق ات ل وا و ق ت ل وا لا ك فر ن ع ن ھ م س یي ات ھ م و لا د خ ل نھ م ج نات ت ج ر ي م ن ت ح ت ھ ا الا ن ھ ار ث و اب ا من ع ند الله و الله ع ند ه ح س ن ال ثو اب Rableri dualarını kabul etti: "Birbirinizden meydana gelen sizlerden, erkek olsun, kadın olsun, iş yapanın işini boşa çıkarmam. Hicret edenlerin, memleketlerinden çıkarılanların, yolumda ezaya uğratılanların, savaşan ve öldürülenlerin günahlarını elbette örteceğim. And olsun ki, Allah katından bir nimet olarak, onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Nimetin güzeli Allah katındadır. ( Âl-i İmran sûresi,195) 2. Kur ân ı terk etme, (O nu okumayı, anlamayı, yaşamayı ve onunla hükmedilmeyi terk etme); و ق ال ال رس ول ی ار ب إ ن ق و م ي ا تخ ذ وا ھ ذ ا ال ق ر آن م ھ ج ور ا Peygamber: "Ey Rabbim! Doğrusu milletim bu Kuran'ı terketmişti" der. (Furkan, 30) 3. Bir kişiden, bir gruptan ayrılma; و اص ب ر ع ل ى م ا ی ق ول ون و اھ ج ر ھ م ھ ج ر ا ج م یلا Onların söylediklerine sabret, yanlarından güzellikle ayrıl. (Müzzemmil,10) 4. Kötü şeyleri terk etme; Kötü şeyleri terke devam et. (Müddessir,5) و ال رج ز ف اھ ج ر Hadislerde Hicret ise; وعن عبد الله بن ع م رو بن ال عاص رضي الله عنھما عن ال نب ي ص ل ى الله ع ل ی ھ وس ل م قال : «ال م س ل م م ن س ل م ال م س ل م ون م ن ل سان ھ. وی د ه وال م ھ اج ر م ن ھ ج ر ما ن ھ ى الله ع ن ھ «متفق علیھ Abdullah İbni Amr İbni As(r.a.) dan rivayet edildiğine göre, Nebî (s.a.v) şöyle buyurdu: Müslüman, dilinden ve elinden müslümanların zarar görmediği kimsedir. Muhâcir ise, Allah ın yasakladığı şeylerden uzak duran kimsedir. (Buhârî, Îmân 4-5, Rikâk 26; Müslim, Îmân 64-65. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 2; Tirmizî, Kıyâmet 52, Îmân 12; Nesâî, Îmân 8, 9, 11)
Muhacir, dinin emirlerini hakkıyla yerine getirebilmek için, bu imkânı bulamadığı vatanını terk ederek, dininin emirlerini yaşayabileceği bir mekâna göç eden kimsedir. Buradaki anlamı ise, zikrettiğimiz zâhirî anlamı dışında, nefs-i emmârenin dâvet ettiği kötülüklerden, haramlardan uzak durmak ve onları terketmek anlamına gelen derûnî mânasıdır. Her iki gaye ile hicret etmek, yani kötülüklerden uzaklaşmak en büyük sevaplardandır. وع ن أ میر ال م ؤ م ن ین أبي حف ص ع مر بن ال خ طاب رضي الله عنھ قال : سمع ت رس ول الله ص ل ى الله ع ل ی ھ وس ل م یق ول إ نما الا عمال بال ن یات وإ نم ا ل ك ل امرئ م ا ن و ى فمن كان ت ھج ر ت ھ إ ل ى الله ور س ول ھ فھجرت ھ إلى الله ورس ول ھ وم ن Mü minlerin emîri Ebû Hafs Ömer ibni Hattâb (r.a.), Resûlullah (s.a.v) i şöyle buyururken dinledim, dedi: كا ن ت ھج ر ت ھ لد ن ی ا ی صیب ھا أ و امر أ ة ی ن كح ھا فھ ج ر ت ھ إلى ما ھ اج ر إلی ھ م تف ق على ص حت ھ. Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah a ve Rasûlü ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah a ve Resûlü ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir. (Buharî, Bed'ü'1-vahy l, İman 41, Nikah 5, Menakıbu'l-ensar 45, İtk 6, Eyman 23, Hiyel l; Müslim, İmaret 155. Ayrıca bk. Ebü Davud, Talak 11; Tirmizî, Fezailü'l-cihad 16; Nesaî, Taharet 60; Talak 24, Eyman 19; İbni Mace, Zühd 26) Hadiste sözü edilen hicretten maksat, kâfirlerin elinde bulunan vatanı bırakıp İslâm yurduna göçmek demektir. Hz. Peygamber ile ashâbı, Mekke den Medine ye bu maksatla göçmüşlerdir. Burada Hz. Peygamber(s.a.v) in belirtmek istediği şudur: Bir adam hicret ederken dünyevî bir çıkar düşünmemiş, sadece Allah ın rızasını kazanmayı ve Rasûlullah ı hoşnut etmeyi hedef almışsa, hicreti makbûl olmuştur; Allah ve Rasûlü ne hicret etme sevabını elde etmiştir. Kim de hicret ediyor görünse bile, aslında bir dünyalık elde etme veya bir kadınla evlenme arzusuyla yola çıkmışsa, onun hicreti makbul sayılmaz ve hiçbir sevap kazanamaz. Bu gerçeği Allah Teâlâ şöyle belirtmiştir: Kim âhiret kazancını istiyorsa, onun kazancını çoğaltırız. Dünya kazancını isteyene de dünyalık veririz; ama onun âhirette bir nasibi olmaz. (Şûrâ sûresi, 20) Ebû Hafs Ömer ibni Hattâb (r.a.), Resûlullah (s.a.v) i şöyle buyururken dinledim, dedi: "Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah'a ve Resülü'ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah'a ve Resülü'ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir." (Buharî, Bed'ü'1-vahy l, İman 41, Nikah 5, Menakıbu'l-ensar 45, İtk 6, Eyman 23, Hiyel l; Müslim, İmaret 155.)
Bu hadîs-i şerîfin söylenmesine şöyle bir olayın sebep olduğu anlatılır: Sahâbîlerden biri, Ümmü Kays adlı bir hanımla evlenmek ister. Fakat o günlerde Ümmü Kays Medine ye hicret etmeyi düşünmektedir. Kendisiyle evlenmek isteyen sahâbîye, niyeti ciddî ise Medine ye hicret etmeyi ve orada evlenmeyi teklif eder. Mekke deki kurulu düzenini terketmeyi henüz düşünmeyen o sahâbî Ümmü Kays la evlenmek arzusuyla Medine ye hicret etmek zorunda kalır. Bu durumu bilen sahâbîler, Ümmü Kays ın muhâciri anlamında Muhâciru Ümmü Kays diye takıldıkları o zâtın, hicret sevabı kazanıp kazanmadığını tartışmaya başlarlar. İşte o zaman Peygamber Efendimiz, bu hadîs-i şerîfle meseleye açıklık getirerek herkesin niyetine göre sevap kazanacağını belirtir. Âişe (r.a.) dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Mekke fethinden sonra artık hicret yok; fakat cihad ve niyet vardır. Allah yolunda savaşa çağırıldığınız zaman hemen katılın. (Buhârî, Menâkıbü'l-ensâr 45, Cihâd 1, 27, 184; Müslim, Hac 445, İmâret 85) Hicretin 8. yılı Ramazan ayında (Aralık 630) Mekke fethedilip de İslâm güneşinin ilk doğduğu bu mübarek şehir İslâm diyarı olunca, artık oradan Medine ye hicret etmenin bir mânası kalmadı. Zira müslümanların yıllarca korkulu rüyası olan Mekkeliler Hak dini kucaklamak zorunda kaldılar. Müslümanlara zararı dokunabilecek kimseler ortadan kalkınca Rasûl-i Kibriyâ da Mekke den hicret etme işini durdurdu. Böylece bu mübarek diyarın, dünya durdukça İslâm ülkesi olarak kalacağına da işaret etmiş oldu. Mekke nin fethi hem İslâm tarihi hem de İslâm ın yaşanması bakımından önemli bir başlangıç oldu. O tarihten itibaren müslümanlar güçlendiği için Medine ye Hz. Peygamber in yanına gelerek ona destek olmaya gerek kalmadı. Hadîs-i şerîfteki Fakat cihad ve niyet vardır ifadesi müslümanların hicret sonrası yeni görevlerini belirlemektedir. Bu da İslâm ı ve müslümanları kalkındırmak için bir taraftan düşmanlarına karşı mücâdele vermek, cihad arzu ve aşkını devamlı canlı tutmak, bir taraftan da İslâm a hizmet etme ve Allah rızasını kazanma niyetiyle, uzak diyarlara giderek ilim tahsil etmektir. Cihad ruhuyla yetişen müslüman, Haydin savaşa dendiği zaman korkup kaçmayacaktır. Allah ın rızasını elde etmek için bir nevi geçici hicret olan savaşa koşarak gidecektir. Bütün çabalara rağmen İslâm yurdundaki kötülere ve kötülüklere karşı başarı elde edilemiyor, dinin buyrukları yaşanamıyorsa, o takdirde hicret yine gündeme gelir. Zira Resûl-i Ekrem Efendimiz: Tövbe etme zamanı sona ermeden hicret etme zamanı da sona ermez. Tövbe ise güneş battığı yerden doğuncaya kadar devam eder. (Ebû Dâvud, K. el-cihâd,15) buyurmuştur. Demek oluyor ki, hayat devam ettiği sürece ihlâs, samimiyet ve iyi niyet devam edecektir. İnsan bu özellikleri hiçbir zaman bırakmayacaktır. Gerektiğinde Allah uğrunda canla başla hizmet edecektir. Muhâcirlerin gelişinden önce Medine yi yurt ve iman evi olarak hazırlamış olan ensar, muhâcirleri kendilerine tercih edecek derecede severlerdi. Onların bu sevgileri, her hangi bir karşılık beklemekten kaynaklanmıyordu. Onlar, Allah için sevdikleri Mekkeli müslümanları yine bu sev-
gilerinin gereği olarak ağırlıyorlar, barındırıyorlardı. Fazilet ve üstünlükleri işte bu noktadaydı, buradan doğmaktaydı. Hz. Ömer Hicret hak ile batılın arasını ayırmıştır. Onu tarih başlangıcı olarak kabul ediniz. diyerek hicretin gerçekleştiği seneyi birinci yıl kabul etmiştir. Hicretin Kazandırdıkları Hicret, ıslah edicilerin yoludur. Islah edicilerin, hicret etmek suretiyle davetleri yeni bir hız kazanmaktadır. Hicret; musibete karşı sabır, ideal uğrunda sebat, fedakârlık, ferâgat ve zafere güven hususlarında derslerin en büyüğünü vermektedir. Hicret, Müslümanların hayatında kardeşlik anlayışına, siyasi açıdan büyük bir değişime, kapalı toplum olan Mekke ve Medine nin açık bir topluma dönüşmesine imkân sağlamaktadır. Medine İslâm Devleti nin temelinin atılmasına, teşrîde de sosyal olayları içeren ahkâmı önceleyen âyetlerin inmesine sebep olmuştur. Hicret, Müslümanlara olan baskıyı kırmış, İslâm davetinin yayılmasını bir disipline kavuşturmuştur. Müslümanların kendilerine güvenlerini arttırmış, ayrıca iktisadi ve ticari faaliyetlerini geliştirip, imkânlarının genişlemesine sebep olmuştur. Muhacirler canlarını, mallarını ve vatanlarını, dinleri uğruna feda ederek çıktıkları bu kutlu yolculukta, umduklarının çok ötesinde genişlik, güzellik ve büyük lütuflarla karşılaşmışlardı. Ensar da bunlara kucak açarak bu güzelliklerden nasibini aldı. Muhacir ve Ensardan oluşan güçlü ve imanlı bir İslâm ordusu kuruldu. Hz. Âişe (r.a.) nin deyimiyle; Her kes dinini kurtarmak için kaçıyordu. Sonuçta onlar dinlerini kurtarmakla hem canlarını hem de mallarını kurtardıkları gibi vatanlarını da kurtarmış oldular. Bugün Hicret Anlayışı Bugün hicret anlayışımızı Kur ân ve sünnetin ışığında şöyle ifade edebiliriz: Hicret bir yerden bir yere gitmekten çok, dinin ciddiyetle yaşanması ve insanlar arasında yaşatılmasıdır. Bunun için ise öncelikle kendimizi tekrar bulmaya, kalbi duyarlılığımızı arttırmaya, kötülükleri terk ederek çirkin ve fenalıklardan uzaklaşmaya, nefislerimizi mutlaka arındırmaya ihtiyacımız vardır. Yine dünyaya bakış açımızı değiştirip ilimlere sadece düşünsel açıdan bakmaktan çok, bizzat gezerek, görerek bakmaya, tarihi olayları böyle bir anlayışla tekrar değerlendirmeye ihtiyacımız var. Aslında bakış ve kavrayışlarda Kur ân ın yaklaşımına hicret etmeye ihtiyacımız bugün daha çoktur. Yeryüzünde dolaşın da yalanlayıcıların sonunun nasıl olduğunu görün. (En am, 11) Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden önce geçenlerin sonlarının ne olduğunu görsünler? (Yusuf, 109)
Bu nedenle Kur ân ın kıssalarını hicret anlayışı ile tekrar okuyup anlamalıyız ki, bizlerde farklılıklar ve farkındalıklar oluştursun. İçimize bir dönüş gerçekleştirmeliyiz. Modern dünyanın tutsağı olmadan, malayaniyi ve sorumsuz bir hayatı terk edip kalbimize yönelerek özgürlüğümüzün farkında olmalıyız. Ulusal ve uluslararası beşiklerde sallanmaktan vazgeçmeliyiz. Tv ekranlarının önünde, internet dünyasında ömrümüzü yok eden sörflerden, chatlerden, saatlerimizi alan sınırsız telefon konuşmalarından uzaklaşmalıyız. Özgürlüğümüzü hiçbir şeye değiştirmemeliyiz. Çünkü nefsini bilen Rabbi ni bilir. Bizlerde olması gereken sorumluluk anlayışı ile donanmalıyız. En güzel yetenek ve kabiliyetlerin bizde olmasına gayret etmeliyiz. Karakterimiz kaderimizdir. düşüncesinden hareketle karakterimizi ahlakîleştirmeliyiz. Hicretimiz en güzel ahlakı tamamlamak için olmalıdır. Kalbimiz İslâm sevdası ile dolmalı, canımızdan aziz bildiğimiz Peygamberimizi örneklendirmede kalben, lisânen ve bedenen numune bir kişilik oluşturmalıyız. Kapitalizmin, bencilleştiren ve ferdîleştiren anlayışına karşı İslâm ın birleştiren ve bizleştiren anlayışına hicret etmeliyiz. Halk içinde Hak ile beraber olma bilincini koruyarak iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran güzel bir topluluk oluşmasını sağlamalıyız. Sizden, iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan meneden bir cemaat olsun. İşte başarıya erişenler yalnız onlardır. (Âl-i İmran, 104) Yaşadığımız çevreyi oluşturma ve bu çevreye güzellik katmaya hicret İslâm ın ilkeleriyle hareket eden pratik uygulama zemini oluşturup, güzel arkadaş ve komşularla örülmüş bir samimiyet çevresine; dost, arkadaş ve sorumlu kardeşler topluluğundan oluşan bir çevreye hicret etmeliyiz. Tasavvufta Hicret Mutasavvıflar, ahlak ve zühd ile ilgisine işaret eden âyet ve hadisleri dikkate alarak bu kavramı hem haramları terk edip, kötülüklerden uzaklaşmak hem de nefsi tezkiye etmek maksadıyla yolculuğa çıkmak, anlamında almışlar; seyr-ü sülûk dedikleri manevi yolculuğu da bir çeşit hicret saymışlardır. Sonuç Allah a kul olma bilinci çerçevesinde O nun emrettiklerini bir bir uygulama alanları oluşturarak, kardeşlik ilkesini ihya gayreti içerisinde, dayanışma ruhu ile hareket etmek. Bütün bunları yaparken benden daha iyi olanı örnek alma gayretiyle hareket etmeliyiz ve bilmeliyiz ki Bin teoriden, bir örnek daha iyidir. En güzel örneğimizin ise Resûlulah (sas) olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Unutmamalıyız ki ayrıldığımız asli vatanımız olan cennete dönme çabasına, Firdevs in vârisi olma gayretine de hicret denir.
İSLAM TARİHİNDE HİCRET ÖRNEKLERİ Ümmü Külsûm Binti Ukbe İbni Ebû Muayt ın Hicreti Ümmü Külsûm un babası Ukbe, Peygamber Efendimiz in can düşmanlarından biriydi. Annesi Ervâ Binti Küreyz ise Resûlullah Efendimiz in halasının kızı, Hz. Osman ın da annesiydi. Ümmü Külsûm Mekke de müslüman oldu ve Rasûlullah Efendimiz e bîat etti. Hicretin yedinci yılında, sekiz günlük maceralı bir yolculuktan sonra, Huzâa kabilesinden bir adamın yardımıyla tek başına Medine ye hicret etti. Kureyşliler içinde yurdunu yuvasını bırakıp Medine ye hicret eden bir başka hanım daha yoktu. O sıralarda, Hudeybiye antlaşması gereğince, Mekke den kaçıp Medine ye gelenler Mekkelilere geri veriliyordu. Ümmü Külsûm bir hanım olduğu için, hanımların müşriklere geri verilemeyeceğini belirten âyet-i kerîme nâzil oldu. Ey inananlar! İnanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah onların imanlarını çok iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkarcılara geri çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkarcılara helal değildir Onlar da bunlara helal olmazlar. İnkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin: Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde bir engel yoktur. İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın; onlara verdiğiniz mehri isteyin; inkarcı erkekler de hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler. Allah'ın hükmü budur; aranızda O hükmeder. Allah bilendir, Hakim'dir. (Mümtehine,10) Hz. Osman ın Habeşistan a Hicreti ile Lut (a.s.) dan Sonra Ailesiyle Beraber Allah Yolunda Hicret Edenlerin İlki Oluşu Aile efradıyla Allah yolunda hicret eden ilk kişi Osman İbn Affan dır. Osman b. Affan, hanımı Peygamber in kızı Rukiye ile beraber Habeşistan a hicret ettiler. Onların haberi uzun zaman Peygamber e gelmemişti. Bir gün Kureyş ten bir kadın gelerek Ey Muhammed! Damadınla kızını gördüm dedi. Hz. Peygamber Onları hangi hal üzerinde gördün? diye sordu. Kadın Karısı bir merkebin sırtındaydı ve o da merkebi sürüp gidiyordu dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber Allah yardımcıları olsun. Osman, Lut (a.s) dan sonra ailesiyle hicret eden ilk zattır dedi. 7 Ali b. Ebî Talib in Hicret Etmesi - Hz. Ali şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber, Medine ye hicret ettikten sonra bana, kendisinden sonraya kalmamı ve yanında bulunan emanetleri sahiplerine teslim etmemi emretti. Hz. Peygamber e daha önce zaten el emin ünvanı verilmişti. Çünkü herkes ona güvenir, emanetlerini ona teslim ederdi. Üç gün kaldım. Her gün ortaya çıkıyordum. Bir tek gün dahi Kureyş in gözünden kaybolmamıştım. Sonra Mekke den çıktım, Peygamber in izine düştüm. Benî Amr b. Avf oğulları kabilesinde kalmakta iken oraya varıp misafir bulunduğu Gülsüm b. el-hidm in evine indim. 8 7 Bidaye, III/66 ; Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu s-sahabe, Akçağ Yayınları: 1/333 8 Kenzü l-ummal, VIII/335 (İbn Sa d dan). Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu s-sahabe, Akçağ Yayınları: 1/333
Süheyb in Kûbâ da Hz. Peygamber e Yetişmesi ve Hz. Peygamber in de Onun Hakkında Âyet İndiğini Müjdelemesi - Süheyb şöyle anlatıyor: Mekke den Medine ye hicret etmek istediğimde Kureyşliler bana Ey Süheyb! Bize geldiğinde hiç bir malın yoktu. Burada çok mal kazandın ve şimdi onları götürmek istiyorsun. Allah a yemin ederiz ki buna asla izin vermeyeceğiz! dediler. Ben de Malımı size verirsem yolumdan çekilir misiniz? dedim. Evet, çekiliriz! dediler. Bunun üzerine, malımı kendilerine bıraktım; onlar da yolumun üzerinden çekildiler. Ben de doğruca Medine ye vardım. Bu olayı duyduğunda Hz. Peygamber iki kere, Süheyb kâr etti buyurdular. 9 GEÇMİŞ ÜMMETLERDE HİCRET Hz. İbrahim (as) Ken an iline hicret etmiş, Bunun üzerine Lut ona inandı ve İbrahim "Doğrusu ben Rabbimin dilediği yere hicret ediyorum, O şüphesiz güçlüdür, Hakim'dir" dedi. 10 Lut (as) bir avuç inananla birlikte yurdundan çıkmıştı. Artık, geceleyin bir ara, aileni yola çıkar, sen de arkalarından git; hiçbiriniz arkaya bakmasın; emrolunduğunuz yere doğru yürüyün" dediler. 11 Hz. Şuayb (as) kavminin ileri gelen müstekbirleri Ey Şuayb kesinlikle seni ve seninle beraber olan iman edenleri memleketimizden çıkaracağız yahut siz bizim dinimize döneceksiniz. demişlerdi. 12 Musa (as) geceleyin İsrailoğulları nı hicret ettirmiş onları takip eden Firavun ve ordusu ise denizde boğulmuştu. İsrailoğullarını denizden geçirdik, Firavun ve askerleri haksızlık ve düşmanlıkla ardlarına düştüler. Firavun boğulacağı anda: "İsrailoğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, artık ben O'na teslim olanlardanım" dedi. (Yunus,90) And olsun ki Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt, denizde onlara kuru bir yol aç, batmaktan ve düşmanların yetişmesinden korkma, endişe etme" diye vahyettik. Firavun, ordusuyla onları takip etti, deniz de onları içine alıverdi, hem de ne alış! (Taha,77-78) Hz. Peygamberin ve arkadaşlarının Mekke den Medine ye göç edişi ise özel manada hicretin ifadesi olmuştur. Daha önceden Medine yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, yanlarına hicret edip gelenleri severler. (Haşr,9) 9 İbn Kesir I/247 (İbn Merduye, Ebu Osman en-nehdi tarikiyle); İbn Sa d III/162 / Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu s-sahabe, Akçağ Yayınları: 1/347-348 10 Ankebut sûresi,26 11 Hicr sûresi,65 12 Araf sûresi 88
Beyin Fırtınası Sizce hicrette amaç ve niyet neden önemlidir? Sizce asıl hicret nasıl olmalı? Sizce günahları terk etmek bir hicret sayılır mı? Soru- Cevap 1. Mekke den Medine ye hicret niçin yapıldı? 2. Bu hicretin Müslümanlar açısından önemi nedir? 3. Peygamberimizin hicreti kaç yılında gerçekleşmiştir? Bireysel/Grup Çalışması Hicreti hazırlayan sebebleri, hicret esnasında ve hicret sonrasında gerçekleşen olayları araştırınız. Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.