ROVER, WANDERER, NOMAD, VAGABOND, CALL ME WHAT YOU WILL.



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Simla nın seçimi ürünleri

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

/elaresort /elaresort

Siyahın Tasarımlardaki Önemi Nedir?

ELEGAN KIŞ STİLİ. Me ta l i k ışıltılar, m i l i t e r d e ta yl a r, re n k l e r ve t ü m b u n l a rl a b ü t ü n l eşen

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Mark Howorth imzasıyla

Jamie Foxx J

HIGHGATE DE VINTAGE VE ÇAĞDAŞ ÇIZGILERIN ARMONISI

TRENDBOX. Parkim Fragrance Özel: Koku Kalıcılığını Arttırmak. Sayı 03 Mart 2017

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

Röportaj: Mark Buxton

KIRILL ISTOMIN in. renkli dünyası ve DEKO TASARIM

Beşiktaş Gazetesi. Günlük web Gazetesi Salkım Söğüt Saç

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi

Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti


Gürkan Genç, 1979 yılının Ocak ayında dünyaya geldi. Hemen hemen her çocuk gibi en büyük tutkusu bisikletiydi. Radyo-Televizyon-Sinema bölümünden

A NEW LIFE STYLE IN THE WORLD NEW S 15

Müze eğitiminin amaçları nelerdir?

Trendbox. Mekanların Ruhlarıyla Tutkuyla Özdeşleşen Kokular. Sizde Havadaki Farkı Parkim Fragrance House Kokularıyla Hissedin!

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Sakura. Sadelik ve ihtişamı bir arada arayanlara...

NOCTURNE.

DEVİNİMİN GÖRSEL DİLİ SERGİSİ VE KİTABI (VISUAL LANGUAGE EXHIBITION OF MOTION AND ITS BOOK)

Mr. Cas x Urban Vintage Experiences

TUVAL GARDEN, bir TPD GRUP Projesidir.

2018 İlkbahar Koleksiyonu

Kararlı Kadınlar 4 Yaşında!

S P R I N G S U M M E R

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Paketi. Albüm ve Baskı Seçenekleri

Bir hedef seçtiğiniz zaman o hedefe ulaşmanın getireceği bütün zorluklara katlanmanız gerekir. Her başarım bana ayrı bir heyecan, ayrı bir enerji

Güçlü Erkeklerin Güçlü Stilleri

SEDA ÜREN KURUMSAL

CHILL-OUT FESTIVAL BODRUM 2018

Bodrum Deniz Filmleri Festivali

Türk Hava Yolları nın TK 1793 sefer sayılı uçuşu ile saat 08:15 de Atatürk Havalimanı ndan hareket ediyor ve yerel saatle 10:45 de Stockholm

şehir tanıtımı İLKBAHAR 2015 SAYI: 304

ANA SINIFI PYP VELİ BÜLTENİ. (19 Aralık Şubat 2017)

Portfolyo. Sunum Dosyası

Sonrası. Jewett, Keman. Özcan Ulucan, Keman. Tuba Özkan, Viyola. Ozan Tunca, Cello. Program ile ilgili detaylar ise

2012/2013 TÜM PROGRAMLARA VE BİLGİ KLAVUZUNA GENEL BİR BAKIŞ

LOOK FIRST FASHION TWIST2012/FASHION

DON GİOVANNİ. uygun ve çok uzun uçuş saatleri gerektirmeyen bazı Avrupa şehirlerine göz gezdirirken

HAKKIMIZDA. MOBSAR Mobilya Sanayi A.Ş.

Dünya üzümden sadece şarap yaparken, biz ise üzümden sadece şarap değil, başka neler yapacağımızı göstermeye devam edeceğiz.

Ödüllü sunucu, foto model ve yazar Alexa Chung, kendi göz makyajını EYEKO koleksiyonu ile birleştirmiş. Londra Selfridges de Alexa Chung ile ilk

Avrupa nın Gözde Noel Pazarları na Cruise Yolculuğu

Her daim yenilikçi anlayış

reward fonksiyonellik

index index Avangarde Takımlar Avangarde Takımlar Maksi Takımlar Delüx Takımlar Corner Takımlar

mobilya evimizin, ailemizin bir parçasıdır

ARA SICAKLAR. MICHAEL KORS Polyester gömlek, Brandroom. STELLA MCCARTNEY Rayon ceket, Beymen. STEFANEL Yün kaban.

"Gerçek tasarımcı elinde firca ile doğar" iç mimar Anna Malyakina'yı tam anlamıyla tanımlayan bir ifade. Anna çizim yapmaya konuşmayı öğrenmeden

KOZMETİK A.Ş. ÜRÜN KATALOĞU 2017

V İ L L A L A R V E S U İ T L E R

11 Eylül de Sinemalarda

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU VE ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULU EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8.VELİ BÜLTENİ

KARTVİZİT. Ceren ANADOL tour. tour

Öğretmen: Başak Berna CORDAN. Duvarlar Konuşuyor, Pera nın Ziyaretçileri Dinliyor

HALE OZANSOY RESİM SERGİSİ DEFNE SANAT GALERİSİNDE AÇILDI

DÜĞÜN GÜNÜM PROGRAMI

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Bir evden öte; cennetten ilham almış bir köşeye hoş geldiniz.

Keyifli ve ışıltılı yaşamın kapıları Park Vera ile aralanıyor...

YILBAŞI KATALOĞU. İyiliklerle dolu bir yıl dileriz...

YARATICI OKUMA DOSYASI. En sevdiğiniz tatil kitabını anlatan bir resim çiziniz.

SONBAHAR & KIŞ 17/18

Yönetmen: Cate Shortland Oyuncular: Saskia Rosendahl, Kai-Peter Malina Senaryo: Cate Shortland, Robin Mukherjee Görüntü Yönetmeni: Adam Arkapaw

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

Geçtiğimiz dönemlerde olduğu gibi bu dönem de Sevgi Gönül Kültür Merkezimiz sanatla dolu bir sezon geçirdi.

ANACHRONISMUS CAN BONOMO

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

"Nereden başlasam, nasıl anlatsam..."

NOVELTIES.

Yönetmen: Nicolas Winding Refn Oyuncular: Ryan Gosling, Kristin Scott Thomas, Vithaya Pansringarm Senaryo: Nicolas Winding Refn Görüntü Yönetmeni:

KASIM AYI VELİ BÜLTENİ

22 yaşındaki Otizmli Yasemin Pebo ve Bebo isimli oyuncakları hazırlıyor

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın?

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi :

Fotoğraf Sanat mıdır? Evet, Sanattır...


SİHİRLİ ELLER PROGRAMI

TEKNİK GEZİ RAPORU. Ders: MİM 121 MİMARİ TASARIM I. Tarih: Gezi alanı: Antrepo 3 & 5

ANASINIFI PYP VELİ BÜLTENİ. (07 Aralık Ocak 2016)

Merken SANAT, SERGİ/FUAR/ETKİNLİK, UNCATEGORİZED

2012 İlkbahar-Yaz Giyim Koleksiyonu

ÖLÜMCÜL OYUNCAKLAR KEMİKLER ŞEHRİ MORTAL INSTRUMENTS CITY OF BONES 30 AĞUSTOS TA SİNEMALARDA!

Gaziosmanpaşa Koza Sokak Numara 66 / ANKARA KOZA SOKAK, MESA KALİTESİYLE TANIŞIYOR!

Dokuları ile öne çıkan evler

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Yaşamın Rengi. Topraktan Yaşama

Burada 01 // Yeniliklerin öncüsü Pierre Cardin Halı dan tozumayı azaltan halı teknolojisi. Pierre Cardin Halı dan yeni koleksiyonlar

KASIM AYI 4 YAŞ GRUBU AYLIK BÜLTENİ

Bu Sezon 80'lerin İşgali Altında!

Transkript:

Editorial Showcase

ROVER, kaban comme des garçons/beymen kazak vakkorama şort comme des garçons/beymen gömlek maison martin margiela/harvey nichols çantalar chanel koltuk poltrona frau/bms etiler WANDERER, NOMAD, VAGABOND, CALL ME WHAT YOU WILL. photographer emre ünal styling mahizer aytaş make-up gülüm erzincan/ysl ürünleriyle hair serkan aktürk photography asistants erdi doğan, abdullah inal, ali kalyoncu styling asistant görkem sengel make-up asistant dilara kalaycı post-production sezer arıcı model nathalia/new models

WHATEVER Vans Warped TOUr Home Sweet Home yazı maxim lutkin fotoğraflar p.g. brunelli Vans Warped Tour modern zamanlarda kazanılmış bir zafer, hiç şüphesiz. Kevin Lyman ın efsanevi projesi 18 yıldır dünyayı dolaşıyor ve bu yıl, 1998 den bu yana hiç uğramadığı Londra Alexandra Palace ta konuşlanıyor. Ally Pally nin mağaravari koridorlarında binlerce bereli genç sabırsızlıkla bekliyor, ve sabırsız olmakta da oldukça haklılar. Kolay değil, dünyanın en iyi turne festivallerinden biri İngiltere yi onurlandırmayalı tam 14 yıl olmuş, üstelik bu 14 yılda birçok gereksiz popüler müzik festivali gelmiş geçmiş. Deconstruction ve Give It A Name Festival gibi benzer turneler her ne kadar Warped ın başarı formülünü taklit etmeye çalışsa da Vans Warped Tour, etrafını saran marka imajı, saygınlığı ve esrarlı havasıyla zamanın ötesine geçmeyi çoktan başarmış. Sözünü etmek bile gereksiz ama biletler tabii ki çoktan tükenmiş. Bugünkü 10 bin şanslı seyircinin 1998 de kucakta bebek olduklarını söylemeye gerek yok herhalde, ve bu da çağdaş bir fenomen haline gelen Warped ın popülaritesinin ve sarsılmaz başarısının göstergelerinden sadece biri. Dört sahne, 28 grup, geniş bir alışveriş alanı, imza çadırları ve 4,5 metre yükseklikteki kaykay rampasıyla 2012 nin kırk günlük Kuzey Amerika turnesindeki her şey, en küçük detaylarına varana kadar Londra ya dönüş turnesinde de uygulanmış, hiçbir şey unutulmamış. Geleneksel olarak, skate punk türünün bir uzantısı olan turne yıllar içinde inanılmaz bir dönüşüm geçirdi ve alternatif müzik dağarcığını ciddi anlamda genişletti; ki bu da elde ettiği kurumsallığın ve uzun ömürlü varoluşunun en önemli anahtarı şüphesiz. Fat Wreck Chords ve Epitaph Records a bağlı bulunan NOFX, Pennywise ve Bad Religion gibi gruplar 90 ların sonlarında Warped Tour un baş kahramanlarıyken, yakın geçmişe baktığımızda her geçen yıl line up ların nasıl da çeşitlendiğini, Paramore, Gallows gibi grupların ve bugünün headliner ı olan Lostprophets ın eskinin punk emekçilerinden bayrağı nasıl devraldığını görüyoruz. Bugün sahne alan 28 sanatçı arasında, Architects hiç beklenmedik bir şekilde günün en yoğun kalabalığını toplayan isim oluyor. Grup 45 dakikalık setindeki şarkıların tamamını inanılmaz hatta neredeyse rahatsız edici bir hazla ortaya koyarak seyirciyi kırıp geçiriyor. Sam Carter ın ağzından çıkan her söz çığlıklar halinde seyirciden geri yansımayı biliyor ve hep birlikte ancak headliner lara nasip olacak bir seyirci desteğine tanık oluyoruz. Architects ve New Found Glory nin arasında tamamen aykırı gibi gözüken Coloradolu ikili 3OH!3 ise Warped Tour un biçimsel çeşitlilik felsefesinin tipik bir örneği olarak karşımıza çıkıyor. Diğer taraftan sahne performansları oldukça eğlenceli. Uluslararası hitleri Don t Trust Me ve My First Kiss böyle bir tabloda biraz uygunsuz gibi görünebilir ama gerçekte hiç de öyle değil. Grubun neşeli coşkusundan etkilenmemek gerçekten zor ve setin bitimiyle 3OH!3 kendisine şüpheyle yaklaşan herkesi şaşırtmayı başarıyor. New Found Glory nin Stick and Stones albümünün çıkışının üzerinden on yıl geçmiş, grup da onuncu yıl şerefine setlerinin büyük bölümünü üçüncü stüdyo albümlerine ayırmış. Warped Tour un hiç de yabancısı olmayan NFG, bugün sahne alan ve setlerinden, sahnelerinden vakit ayırıp Warped Tour un kurucusu Kevin Lyman a teşekkür etmeyi borç bilen gruplardan biri. Gitarist Chad Gilbert, hem Lyman a hem de grubu on beş yıldır ayakta tutan ve yedi stüdyo albümü yapmalarını sağlayan kalabalığa minnetlerini dile getiriyor. Müzikten uzakta, sertifikalı kaykay ustalarından Christian Hosoi ve Steve Caballero 4,5 metrelik, göz korkutucu Vans rampasında gezintiye çıkıyorlar. İster sevsin ister sevmesin, kimse bu akıl almaz cüretkarlığı ve gözler önüne serilen yeteneği göz ardı edemez. Bugünün son dakika sürprizi, alternatif rock ve post hardcore dünyasının bir zamanlar parlayan yıldızlarından The Used oluyor. Hiçbir sorguya yer bırakmayacak yüksek coşkusuna rağmen grup bir şekilde kalabalıkta kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. Yine de, nostalji faktörü grubun yüzüne gülüyor ve setin zirvesine 2002 den The Taste of Ink le çıkılıyor. Gücünün zirvesinde olan bir grup ise bugünkü performansıyla adeta 2013 bizim yılımız olacak diyen Bring Me The Horizon oluyor. Önümüzdeki yıl çıkacak üçüncü uzun metrajlı albümlerinden yeni parçaları görücüye çıkaran BMTH, son yıllardaki en önemli alternatif rock gruplarından biri olmayı nasıl başardıklarının tüyolarını veriyor adeta. Solist Oli Sykes konuştukça ve takipçiler ordusuna emirler yağdırdıkça hayranlarının sevgi gösterileri neredeyse Bieber esk mertebelere erişiyor. Performansları ise kesinlikle kusursuz ve çok yakın bir gelecekte onları tekrar headliner olarak göreceğimize hiç şüphe yok. Ne yazık ki her güzel gün gibi bugün de bir parça hüzünle son buluyor. Ama, Vans Warped Tour dünyayı fethetmeye devam ediyor. XOXO The Mag 93

MUSIC BAT FOR LASHES DRAMATİK SADELİK Çıplaklığın sadece seksapelden ibaret olmadığını, içinde barındırdığı sadelik ve neo retro göndermelerle sessizce haykıran Bat For Lashes, orijinalliğin görsellik peşinde koşarak yakalanmaya çalışıldığı bir dönemde önemli referanslar veriyor. yazı seda niğbolu fotoğraflar eliot lee hazel Bat For Lashes ın tam da yenilenme sürecinde albümünün çıkış parçasını, pek çoklarına göre yılın en büyük pop hit i olan Video Games in yazarı Justin Parker a emanet etmesi risk almamak ya da daha büyük olmanın peşine düşmek gibi algılanabilir. Ama parçaya, videosuna ve Bat For Lashes in röportajlarına bakıp Lana del Rey in sonradan edinilmiş kostümleriyle hiçbir ilgilerinin olmadığını görmek iç ferahlatıcı. Lana Del Rey aynı anda nostaljik ve orijinal olabilmek için onlarca vintage 8mm videoya ve koca bir takıma ihtiyaç duyarken, Bat For Lashes ın peşine düştüğü sade ve mükemmel bir pop parçası yaratmak ve kendi deneysel fikirlerini şekillendirirken, Parker ın klasik parça yazımından bir şeyler öğrenebilmek. Ortaya çıkan sonuç muhtemelen Adele in Rolling in the Deep inden bu yana duyduğumuz en etkileyici pop parçası. Asla onun kadar popüler olamayacak tabii, ama aşırı sadeliğine rağmen o denli etkileyici. Hatta her an ağlamaya ve ağlak olmaya başlayabilecekmiş gibi, ama tam o uca savrulacakken her seferinde dümeni kırıyor ve abartılı olmaktan kaçınıyor. Natasha Khan ın videoda yaşlı bir oyuncuyla hüzün içinde dans ederkenki teatralliği de öyle. Yapaylık ve abartıdan uzakta sahnelenen, kusursuzluk ya da gençlikten ziyade deneyime ve geçen zamana tamah eden bir şov... Nathasha Khan ı, kimilerine göre çok güzel olmasına rağmen, performansçı olmaktan ziyade fotomodel olarak var olan şarkıcılardan ayıran da zaten bu sadelik ve hatadan korkmama. Tabii ki saf olmamak lazım, bu kusurun içerisinde çok fazla işlenmişlik, güzellik ve sofistikasyon var, ama deneme tutkusu ve müziğin kendisi her zaman bundan çok daha ön planda ve Bat For Lashes hakkında konuşurken tartıştığımız ilk şey albüm kapakları ve videolardan ziyade müziğin kendisi ve yaratım süreci oluyor. Tıpkı 2000 ler öncesi alternatif pop divalarında olduğu gibi. Pakistan asıllı İngiliz Natasha Khan ın yola çıkarken etkilendiği isimler de tam o dönemin isimleri. Kate Bush, Tori Amos, Björk, Fiona Apple, Cat Power, daha da gerilere gidersek, Annie Lennox... 2000 lerin başlarından bu yana karşımıza çıkan ve ortalamanın üzerindeki pek çok kadın sanatçının hemen bu isimlerle anıldığı düşünülürse, "orijinallik nerede?" diye sorgulamak mümkün, ama orijinalliğin söylemden ziyade görsel bir fikrin peşine düşmek olarak görüldüğü bir divalar aleminde, bir sanatçının çıkıp ilham aldığı kadınlara saygı duruşunda bulunması çok daha saf ve kendine has bir durum. Hele ki Two Suns albümündeki The Big Sleep te olduğu üzere Scott Walker gibi bir art-rock efsanesiyle çalışmayı arzulayacak kaç pop sanatçısı var? Zaten her ne kadar daha zorlamasız ve sade olduğu anlarda daha etkileyici olsa da, Bat For Lashes ın içinde yer aldığı alan da poptan ziyade art-pop ve bu yüzden saydığımız isimlerin yanında, Fever Ray ya da Lykke Li gibi görece daha seçkinci bir kitleye hitap eden müzisyenlerin dinleyicilerini de yakalamış durumda. 2006 daki Fur and Gold ve 2009 da gelen Two Suns ile Mercury Ödülleri'ne aday gösterilip büyük kitlelere ulaşmasında, sofistike bir popa duyulan özlemin etkisi büyüktü. Deneysel müzikte popa eğilim son dönemde çok artmış olsa da, popta deneyselliğe aynı payenin verildiği pek söylenemez. Üstüne Daniel gibi 80 ler popunun melankolisini eksiksiz yansıtan çağdaş bir synth-pop klasiği gelince, Bat For Lashes ın çift yönlü başarısı kaçınılmazdı. Yeni albüm The Haunted Man e giden süreçse o kadar kolay olmamış. Uzun süren turne sonrası yorgunluk, yazar blokajı ve üstüne berbat bir ayrılık sonrası tüm kaynaklarını tüketmiş Khan. Ancak iyi iş yapan bir pop sanatçısı olarak, İngiltere de deniz kenarında inzivaya çekilecek lükse sahip tabii ki kendisi. Pek çoklarına romantik bir ideal gibi gelen yemek yapma ve doğa yürüyüşleriyle dolu bir süreç onun rehabilitasyon dönemi olmuş. Filmler, kitaplar, tarih, din ve sanat konusundaki araştırmalar sonucu geri gelen ilhamla bugüne kadarki en sağlam işi The Haunted Man çıktı ortaya. Albümde, yeni kazanılmış güven ve iç huzuru arzusu, karşılığını daha fazla yaşam enerjisi, daha ilginç fikirler ve sadeleşme olarak buluyor. Sadelikten kasıt, daha çok kendiyle baş başa kalma, yoksa müzikal anlamda bir folk sadeliği gelmesin akla. Bu zengin müziğin ardında Justin Parker ın yanında Beck ve Rob Ellis gibi isimlerin de olduğu minik bir ordu saklı. İsmi, Bat For Lashes a göre kadın ve erkeklerin çatışma zamanlarındaki ilişkilerine bir gönderme olan albümün kapağındaki sadelik de arkasında pek çok ilham ve söylem barındırıyor. Khan ı çıplak bedeninin üzerinde yine çıplak bir adamı taşırken görüyoruz kapakta; Ryan McGinley nin omuzlarında bir kurt taşıyan bir kadın gördüğümüz Girl with a Wolf fotoğrafından etkilenmiş. Bir de Patti Smith gibi kadınların, kadınlıklarını sade ve süssüz bir halde sergiledikleri albüm kapakları geleneğinden. Makyajsız, tıraşsız, photoshop suz şekilde, popüler kültürde kadınların temsiline karşı gelmek istemiş. Söz konusu olan çirkin ya da sıradan bir kadın olmayınca sanki samimi değilmiş gibi algılanıyor ama, PJ Harvey ve Courtney Love gibilerinin zamanında seksapellerini sunuşlarından etkilendiğini söyleyen Natasha Khan ın derdi, güzellikten evvel kendi bedenini nasıl sergileyeceğine kendi karar vermek. Müziğinde de, tüm dramatikliği ve işlenmişliğine rağmen, son sözü söyleyenin içgüdüleri olması gibi. XOXO The Mag 45

INTERVIEW SERGE LUTENS Sanatın Esansını Çıkarmak Hevesli bir fotoğrafçı, uçlarda gezinmeyi seven bir sanat direktörü, klasik güzellik formlarıyla ilgilenmeyen bir saç ve moda tasarımcısı, usta parfümör, gizli filozof, apaçık Marakeş aşığı, yazar çizer Eğer Serge Lutens imzası taşıyan bir parfüm kullanıyorsanız şişenin dibindeki son beş damlaya dokunmayın. Ne de olsa elinizde tuttuğunuz gerçek bir sanat eseri! röportaj ayşecan ipek fotoğraf francesco brigida Şu an neredesiniz? Marakeş te kendi evimdeyim. Sizi biraz daha aydınlatayım: 1974 te Médina da geniş ve olağanüstü bir ev almıştım, 34 seneden fazla bir süre boyunca her detayını kendi ellerimle işledim tabiri caizse. O evde hiç yaşanmadı, çünkü yapım sürecinde aslında o evin sadece kendisi için var olduğunun farkına vardım. Doğrusunu söylemek gerekirse, ilgimi çeken daha çok Arap geçmişini ve Hispanik Mağribiler i keşfetmekti. Bu aynı zamanda kendim ve buradaki olağanüstü sanatçılar arasında kurmaya çalıştığım bir diyalog, bir çeşit kimliğini yeniden keşfetme biçimiydi. Her şey bittiğinde anladım ki; bir nüsha niteliğindeki bu ev yaşamam için yapılmış değildi. Bu taştan, ahşaptan ve kireçten yapılmış romanı hiç unutmamak için ona özenle bakıyorum. Diğer yandan, şu anda bulunduğum ev ise geniş bir bahçe içerisinde oldukça küçük bir odadan ibaret. Rahatlığın kesinlikle daha fazla ön planda olduğu bir ortam ve yazının bir düşünceyi, bir hayali tamamlayabilecek her türlü vasfa sahip olduğuna inandığımdan, etrafımda yakınımda olmasını istediğim kitapları taşıyan kütüphanem var. Üzerinizde ne var? Siyah pamuklu kumaştan bir eşofman ve aynı renkte terlikler. Kucağımda bir defter ve elimde de bir kalem var çünkü yazıyorum. Etrafınıza baktığınızda ne görüyorsunuz? Neredeyse tüm duvarlarımı kaplayan kitap raflarımı görüyorum. Her birinin detaylarını bir kerede ayırt edebilmem için birbirinden çok ayrı duruyorlar. Gözetleme kulesini andırıyorlar adeta. Başka bir rafta ise bir taş, bir palmiye ağacının parçası, birkaç buğday başağı, resimler ve hızla ilerleyen vereminden önce Piero Di Cosimo tarafından çizilmiş bir Simonetta Vespucci kartpostalı var. Öldüğünde hala çok güzeldi. 23 yaşında... Gerçekten, gökyüzünde sonsuzluktaki yerini almak için aramızdan ayrıldı. Etrafınızda ne kokluyorsunuz? Yaşamakta olduğunuz odanın içerisinde koku kendini göstermez. Kokuyu alabilmek için önce bulunduğunuz alandan uzaklaşmanız gerekir. Koku bir heyecan, bir keşiftir. Beşinci his olan değerlendirmedir. Birine bayılmak, nefret etmek ya da ona karşı dikkatli olmak gibi hakiki duygusal şoklarımızı koku aracılığıyla yaşarız. Çok basit. 16 ile 26 yaş arasını çılgınca seyahat ederek, deliler gibi çalışarak geçirmişsiniz. Kendinizi tanımaya hangi yaşta fırsat bulabildiniz? Belki de hala bulamadınız? Sonuca varmadıkça, yani ölüm ziyaret etmedikçe kim olduğumu ve neden böyle olduğumu aramaya devam edeceğim. Çünkü soru işareti beni kendi dolambaçlılığına çekiyor. Palais Royal'de sergilenen bir parfüm koleksiyonunuz var. Parfümlerinizin kendilerine ait bir tapınağa sahip olmaları nasıl bir his? Tapınak kelimesi içinde dini de barındırıyor, ki mistik bir karakterim olduğunu göz önünde bulundurursak kullanmak çok da yanlış olmaz. Fakat durum burada biraz daha değişik. Palais Royal-Serge Lutens, Paris denilen şehirde var olduğunu söylediğim bir yerdir sadece. Parfümeri olarak sunulan ve bana söylendiğine göre çok takdir gören bir yermiş. Öne çıkan iki ayrı profil var: İlki, bazı ayrıcalıklar sunan bir profil (bu kelime beni güldürüyor, özellikle sürekli aralarında üreyen bizim gibi ensest toplumlarda) ve beni avangart kılan, düz kapaklı şişesinin dikdörtgeni anımsatan köşeli bir yapıya sahip olması. Diğerinin ise kapağı küçük ve yuvarlak. Etiketinde benim adım ve parfümün adı yer alıyor. İkisi de yaratım ve kalite açısından eşitler ama dikdörtgen olan daha geniş bir dağıtım ağına sahip. Benim için parfüm, esansların söz dizimiyle oluşmuş bir edebiyat. Parfüm, benim o anda kim olduğumu ortaya koymalı. Ürün öncelikli olmamalı. Benim için önemli olan ifade. Yoksa parfüm, tüketimin Adem ve Havva sı için satılan bir üründen başka bir şey olmazdı. Marakeş için Death In Venice'in geceye ait, tozlu versiyonu tanımını kullanmışsınız. Bu şehirle aranızdaki tutkulu, hipnotik ilişkiden bahsedebilir misiniz? İlham özgül olarak Marakeş e bağlı değil aslına bakacak olursanız. Arap etkileri olduğu su götürmez, fakat bu daha çok benim kendi kimliğimle ilgili. Burada anlatmam çok zor, çok karmaşık olacaktır. Kısaca şöyle özetleyeyim: Burnumun bir müzik kulağı olmasına ve kokulara karşı duyarlı olmama rağmen 1968 den önce sahip olmadığım bu zevke beni iten ilhamın kendisi Marakeş tir, kokuları değil. Koleksiyonunuzda 'bois' (orman) ailesi önem taşıyor. Bu aile sizin için yalnızca olfaktif değer mi taşıyor yoksa XOXO The Mag 35

Do not obey my orders, obey my silence N obéis pas à mes ordres, obéis à mes silences duygusal bir anlamı da var mı? Orman, ana öğedir. Yönümü bulmamı sağlar. Kuşkusuz, çocuklarda ve küçük kız çocuklarında gözlemlemişsinizdir. Bir ormanda kollarıyla ağaç gövdesine sarılmış bir şekilde babasından miras kalanı desteklediklerini görmek hiç de nadir bir görüntü değildir. Orman, ruhumuzla gerçek bir diyalog kurmamızı sağlar. Hatta bu diyaloğa katılır bile diyebilirim. Burnunuzu ne heyecanlandırır? Parfüm yapmak bir tutku. Seçeneğin yoktur; zaman zaman aktif, zaman zaman da pasifsindir. O nu bulmadıkça cansızsındır. Fakat burnumda bir heyecan olduğu doğru ve sadece orayla da sınırlı değil: Kıkırdağımdan görüşüme her şeyi etkiliyor bu heyecan... Hepsi birbiriyle bağlantılı. Peki beş duyunuz içinde burnunuzdan sonra en çok hangisine güveniyorsunuz? Genelde dağınık olan duyularımın hiçbirine güvenmem aslında. Ama okuma ve dokunma ile diğer duyularımın konsolidasyonunu sağlayıp kendimi toparlıyorum. Eğer onları sadece kendi hallerine bırakırsam hiçbir işe yaramazlar ama onlar için ben karar veriyorum ve zaman zaman da beni sürüklemelerine izin veriyorum. Kendinizi hiçbir kokuyu alamayacağınız bir yere kapatmak isteseydiniz, burası neresi olurdu? Nerede olursak olalım koku alırız. Kokunun yokluğu bile aslında bir kokudur. Hiçbir koku almamak imkansızdır. Sorunuzun cevabına gelirsem, bana öyle geliyor ki bir yazar en iyi yazılarını hapishanedeyken yazar çünkü diğer tüm düşüncelerinden arınmış olur. Benim için de aynı şeyi söyleyebilirsiniz. Şüphesiz ki tek başıma kalabileceğim bir hücre. İlk parfümünüzü yarattığınızda kaç yaşındaydınız ve ne hissetmiştiniz? 2013 yılının Mart ayıydı ve 71 yaşındaydım. Şaka bir yana, tam olarak 14 yaşındaydım. Doğrusunu söylemek gerekirse çok da farklı hissetmemiştim. Çünkü hayatım halihazırda nadasa bırakılmış, emek sarf edilmemiş daimi bir arayıştan ibaret. Ama artık benim için gerçek değerin zaman ve onun yaratım ile yüz yüze olan bağlantısı olduğunu daha iyi anlıyorum. Her zaman bu aciliyetin bilincinde olmuşumdur ve sürekli olarak alarm halinde yaşarım. Bir parfüm, bir metin, bir resim... Her zaman aynı çabayı ister. Beni ilgilendiren ise kendi başıma ilerleyebilmek. Yaratım süresi boyunca sizi en çok heyecanlandıran, belki de korkutan parfümünüz hangisiydi? Sadece kendimden korkarım; asla yarattığım bir şeyden değil. Aksine bir fikre gebe olma hali güven vericidir. Katmerlendiğimi söyleyebilirim. Her parfümün kendi hikayesi vardır. Her biri belirsizlikten ruha geçme halleriyle, hayalleri ve şiddetli öfkesiyle kendi kararlılığını içerir. Son parfümlerinize doğru ilerlersek? Sonuncusu uluslararası dağıtım için yaratılan Santal Majuscule serisi. Bu alanda ilerledikçe -bugün elliden fazla parfümüm var-, parfümeri konusunda prensibin hep aynı olduğunu anladım, ki bu da tarihten başka bir şey değil. Sizin de bildiğiniz gibi bir romanı kelimelerden başka bir şeyle inşa edemezsiniz. Parfüm için de aynı durum söz konusu, önemli olan her şeyden önce esansların benim söylemek istediklerimi aktarabilmesi. Palais Royal için son kreasyonuma gelince, Une Voix Noire kötülüğün bir formu olarak ortaya çıktı ve Billie Holiday in sanatının prensiplerine gönderme yapıyor. Kişisel olarak ben bunu hüner diye adlandırmayı tercih ediyorum. Shiseido için Pierre Bourdon ve Christopher Sheldrake ile yarattığınız ve daha sonra kendi koleksiyonunuza kattığınız Féminité Du Bois, piyasaya sürüldüğü dönemde çığır açan bir karışımdı. Erkek parfümlerinde koklamaya alıştığımız sedir, meyve ve baharat bu parfümün karakterine sessiz bir ateş kazandırmıştı. Sizce günümüzün çığır açan akorları ve notaları neler olabilir? Féminité Du Bois yı yaratırken dikkate değer teknisyenlerle çalışmış olmama rağmen, parfüm kişisel bir itkiden, gereklilikten ve başkaldırıdan doğdu; ormana kadınsılığı vermek gibi. Kendi dişiliğimi bu sayede deklare etmeye eşdeğer bir durumdu. Bir parfüm benim kişisel ifademden başka bir şey değildir. Notalar ve akorlar bir resimdeki basit guaj boya renkleri gibilerdir. Söylendiğine göre bu, çığır açan bir parfümdü ve kaç kere taklit edildiğini hiç saymıyorum. Yine Féminité Du Bois dan devam edersek, parfüm Shiseido'nun kadın bedenini andıran, koyu renkli şişesinde gizemini korumaya çalışan bir iksiri andırıyordu. Sizin koleksiyonunuza geri döndüğünde ise rengi, aroması ve etiketiyle çıplak yüzünü gösterdi. Parfümün özünde de değişiklikler yaptınız mı? Parfümlerle alakalı değişiklikler bir ihtiyacın sonucu olarak ortaya çıkmaz. Parfümeriye hükmeden parfüm kuralları öyledir ki, yarattıkları günden beri parfümü hiç değişmemiş gibi davrananlar yalan söylüyorlardır. Kurallar, markaları değişik nedenlerden dolayı güncellenmeye zorlar. Féminité du Bois da sadece basit kararlar verebilecek kadar şanslıydım. Uyumsuzluk ve uyum hakkında neler düşünüyorsunuz? İkisi de çok önemli. Öyle ki eğer istenilseydi ve araştırılsaydı bir yaratımdan çok fuhuş oyununa dönerdi. Bu son dediğim diğerlerini de işin içine almayı içeriyor; onları memnun etme arayışında olmayı değil. Yarattığınız parfümlerle sanatçı kişiliğiniz arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz? Benim için hepsi birbiriyle iç içe. Hiçbir zaman kişiliğimin dışında bir şeyler yapma yetim olmadı, olamayacak. Öte yandan, başka türlü olsaydı bu bir tür fahişelik olurdu. Parfümün ticari gücü inkar edilemez. Birçok modaevi parfümle daha geniş kitlelere ulaşmayı hedefliyor. Sizce niş parfümeri ve ticari parfümeri arasındaki ilişki ne yönde ilerleyecek? Niş artık bir sığınak olduğundan çok az hayatta kalan olacaktır. Şöyle ki; adı değişen pazarlamada, yaratmak ne niş olarak ne de izdihamın içinde yer alabiliyor. Yeri daha çok ten üzerinde. Geri kalan ise teferruat. Size zaman zaman düşündüğüm bir şeyden bahsedeyim: Bir parfüm çıkarırken, büyük bir başarı kazanması ya da tersine bir parfümü lanse ederken kamuoyunda küçük bir kesim tarafından tanınacak olması durumu mevcuttur. Ama her iki durumda da ben kendi seçimlerimi korumaktan yanayım. Stéphane Mallarmé nin de dediği gibi: Atılan zar tesadüfü asla değiştiremez. XOXO The Mag 37

BİR YAZ SEZONU RÜYASI Malum, alışıdığı üzere, daha kış başlamadan kah yerinde kah evde, yaz defilelerini izledik. Ama bu demek değil ki, şimdiden oturup yaz gardırobu hazırlayalım. Yine de neler olup bittiğini bilmeden geçecek değiliz. Kışlıkları çıkarıp yazlıkları kaldırırken, gelecek yazın da havadislerini alalım. Kim kiminle nerede ne yapıyor? Raf Simons Christian Dior a geçip özgürlük çığlıkları atarken, Hedi Slimane, daha ilk koleksiyonunu hazırlamadan Saint Laurent diye değiştiriyor yılların YSL ını. Ricardo Tisci, Katolik Kilisesi içinde meleklerle iş birliğine girerken Stella McCartney hala Londra Olimpiyatları'nda ip atlıyor. Bu hikayeler uzuyor da uzuyor, bir yaz sezonu yine kapıya dayanıyor. yazı ece candan SAINT LAURENT Hedi Slimane ın Saint Laurent için hazırladığı ilk koleksiyonu Yves in mirası Le smoking smokin takımlarla açıldı. Şifon etekler havalarda uçuştu. Ceketlerin içindeki gömleklerin yakalarında kocaman papyonu andıran fiyonklar Yves in uzun süre ilham perisi olan ikonik model Betty Catroux u anımsattı. Detaylarda Fas a davet eden püsküller Opium Opium diye bağırırken Yves in Veruschka sına referans safari ceketler geçmişle bugünü birbirine bağladı. Slimane, parizyen tavrından kopmadan Los Angeles havasının etkisi altında kaldı. Şovu en ön sırada izleyen Diane Von Furstenberg Tamamen Yves Saint Laurent ruhuna sadık, gençliğime, 70 lere döndüğüm şahane bir koleksiyondu derken herhalde gold payetli ceketler ve elbiselerde Stüdyo 54 günlerini gördü. Pelerinler, gözleri tamamen kapatan şapkalar ve kaftanlarla kızlar podyumda Olsen ikizleri gibi salınırken, uzun elbiseler de styling ini yaptığı ünlülerden daha ünlü olan Rachel Zoe yu hatırlattılar. Tevekkeli değil Rachel Zoe da şovdan sonra bütün koleksiyonu alabilirim demiş. DIOR Bu sezon moda dünyasının en çok konuşulan iki isminden biri olan Raf Simons, Hedi Slimane e karşı atak yaparak şovunu smokinle açtı. Yani, smokin sadece sizin mülkünüz değil deyip Saint Laurent a meydan okudu. Zaten Simons; Dior için yeni bir çağ başlamıştır ve bu çağın adını da özgürlük koyuyorum diyerek tasarımlarını fazlasıyla özgür bırakmıştı. Şortlarla, eteklerle ya da hiçbir şey olmadan giyilebilecek ceketler 2013 yazında Dior kadınlarının baş tacı. Belleri sımsıkı saran, büyük floral desenli etekleri dümdüz üstlerle birleştirerek bizi prenses edasından kurtarıp 21. yüzyıl rahatlığına kavuşturdu. Smokin takım içinde, gözleri renkli farlı ve boynuna dolanmış kırmızı fularla yürüyenlerde sanki The Hunger dan fırlamış David Bowie ydi. Simons da alacakaranlık kuşağı sevenlerdenmiş de haberimiz yokmuş. Galliano lu Dior günlerinde sürekli tarihin romantizminde gezinirken şimdi Simons ın daha sert ve şiddetli sularındayız. Galiano nun maksimal, grandeur dünyasından Simons ın minimal ve şeffaf dünyasına geçiş Rokoko'dan Bauhaus a geçmek gibi.

BOOTS HUnTER / original gloss 150 yıllık köklü bir geçmişe sahip, iki Amerikalı girişimcinin 1800 lerin ortalarında İskoçya ya ayak basmasıyla temelleri atılan Hunter lar, yağmur, çamur deyince ilk akla gelen botlar şüphesiz. Özellikle de Glastonbury gibi yağmurun eksik olmadığı festivallerde en sık rastlanan görüntü olmalı, Hunter giymiş ayaklar. Kate Moss un ikonlaştırdığı rengarenk Hunter botlar her eve lazım. FRYE / EnginEER 12R Elinize bir çift Frye bot aldığınızda az sonra ayağınıza geçireceğiniz ayakkabının sizi bir moda ikonuna dönüştürmeyeceğini ama ayaklarınıza o güne kadar yaşadığı en rahat günü yaşatacaklarını bilirsiniz. Burada biraz müdahale etmemiz lazım. Bahsi geçen önerme, 1836 da John A. Fryre, Elm Sokağı ndaki ilk dükkanını açtığında doğru olabilirdi, fakat bugün klasikleşen modelleri rahatlık kadar stilin de kodlarını içerisinde barındırıyor. Engineer 12R, rahatlığı ön planda tutan bir işçi ayakkabısı olarak tasarlanmasının avantajlarını elinde tutarak, tasarımına adapte ettiği güncel öğeleriyle kalp çarpıntılarına sebep oluyor. DR. MaRTEnS / 1460 boot 1945 lere hızlı bir geri dönüş yapıyoruz. İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman ordusunda doktorluk yapan Klaus Märtens, Bavyera Alpleri'nde kayak yaparken ayağını incitir. İyileştikten sonra bile hassas olan ayağı, ordunun verdiği botlar içerisinde rahat edemez. Klasik bir keşif hikayesi gibi ilerleyen olaylar zincirinde kendi söküğünü diken terzi sıfatıyla Dr. Martens, adını verdiği markası eşliğinde tüm dünyanın ayağını yerden kesecektir. Tarih dersini geride bırakıp sezona dönersek; bordo derisiyle gözümüze çarpan, biraz daha yaklaştığımızda 1990 lardan beri festival kızlarının favorisi olan çiçek desenleriyle süslenmiş, 1460 modelinin çekimine kapılıyoruz. Bir çift Dr. Martens giyinmişken, hiçbir şeyin ayağımızı kaydıramayacağı güvencesiyle emin adımlarla ilerliyoruz. MinnETonka / DoUbLE FRingE TRaMpER boot Kristof Kolomb un uzak ufuklara yelken açmasından çok uzun zaman önce, Amerika nın yerlileri kızılderililer rahat mı rahat mokasenleriyle boy gösteriyorlardı. İkinci Dünya Savaşı ndan sonra Amerikalılar, görkemli kıtayı gerçek anlamda keşfetmeye adadılar kendilerini ve böylece Minnetonka mokasenlerle tanışmış oldular. Bu geleneksel botların günün birinde modanın vazgeçilmezlerinden olacağını ve yine Kate Moss ve Rachel Bilson gibi ünlülerin favorileri arasına gireceğini kim bilebilirdi ki? Ugg / CLaSSiC glitter 1960 ların Avustralya sahillerinden 2012 nin metropol sokaklarına ulaşan yolculuğunda hayli değişime uğrayan, ama DNA sı hiç bozulmayan UGG, bu sezon da soğuk havalarda ayağımızın gideceği ilk tasarımlardan olacak. Atalarımızın çirkin şansı versin sözünü doğrularcasına ünü gittikçe artan ve adını da çirkin tasarımından alan UGG modellerinden bu sezon hangisini seçeceğinizin karasızlığıyla baş başa kalmamanız için önerimiz, klasik tasarımın sezon parıltılarıyla süslenmiş hali. SWEDiSH HaSbEEnS / grandma ankle boot Botların ilham perisi, 1970 lerde İsveç in güneyinde yaşamış ve Swedish Hasbeens in kurucuları Emy ve Cilla nın belleklerine dönemin en çekici annesi olarak kazınmış Anita isimli bir kadın. Zamanda şöyle bir yolculuk yapıp 36 sene sonrasına gidiyoruz. Emy ve Cilla, 2006 yılının bir yaz günü, Anita nin giydiği 300 den fazla tahta ayakkabıyı bir kundura fabrikasının bodrumunda buluveriyorlar. Böylece Swedish Hasbeen botlar Anita nın küllerinden doğmuş oluyor. Disco nun son günlerinin izlerini taşıyan bu botlar her gardıropta bulunması gereklerden. ManiTobaH MUkLUkS / TaLL CLaSSiC MUkLUk Manitobah nın geçmişi Kanada nın ilk yerlilerine dayanıyor. Markayı otantik yapan da zaten Aborjin Kanadalılar tarafından kurulmuş ve yüzyılların geleneksel tasarımlarının ta günümüze kadar gelmiş olması. Botların hepsi Kanada nın Winnipeg kasabasında üretiliyor. Soğuk kış aylarında ayaklarınız sıcacık, boncuklu, ponponlu Manitobah larla renklensin! CLaRkS / DESERT boot 1825 te İngiltere nin küçücük bir kasabasında doğan Clarks, özellikle Desert botlarıyla gönüllerimizde taht kurdu. Son derece kaliteli deriden yapılmış ve gardırobunuzdaki pek çok kıyafetle uyum sağlayacak bu botlar sonbahar ve kış ayları için mükemmel bir seçim. İster jean lerinizle, ister taytla, isterseniz de etekle giyin, her şekilde bu sade botların ayağınızda ne kadar cool durduğunu görünce bize hak vereceksiniz. MoU / ESkiMo boot Mou, 2002 de Londra da Portobello Road da kuruldu. Markanın kurucusu Shelley Tichborne un en büyük arzusu şehir yaşamının stresine karşı bir nevi panzehir değeri taşıyacak bir tasarım yaratmaktı. Son derece rahat ve yumuşacık Mou lar kısa bir süre içinde tarzlarına önem veren şehirli kadınların gözdesi oldu. old gringo / noctua pewter grey Otuz yıl boyunca deri üreticiliği üzerinde çalışmış ve bot tasarımlarıyla nam salmış iki kafadar bundan 12 yıl önce ortak tutkularını keşfederler: İnce işçilikli Western botlar. Old Gringo adı altında bizi tutkuyu giyinmeye çağıran tasarımları gördüğümüz an sahip olma arzusuna kapılıyoruz. Rengi ve kırışık derisiyle kalbimizi çalan Noctua modelinin işlemelerine hayran kalıyoruz ve sezonun must have listesine bir eklemede daha bulunuyoruz. Her bir tasarımın el emeği göz nuru olduğu Old Gringo larla Jane Fonda ve Gregory Peck e selam edip rotamızı Meksika dan İstanbul sokaklarına çeviriyoruz. XOXO The Mag 79

AGENDA Cultural Calendar hazırlayan seda niğbolu Documenta, Manifesta ve Berlin Bienali ne kadar, içine mutlaka sanatın dahil edildiği tatil kombinasyonlarına yol açan hareketli bir yazı geride bıraktık. Sonbahar hızla şehre indi, yaza veda bile edemedik. Biz gökyüzünün rengini değiştirmesini ve yaprakların yere düşmesini beklerken fuarlar ve bienaller hız kesmeden devam ediyor. Müze ve galerilerin yeni sezon programları da çoktan belli oldu. Önümüzdeki sonbahar ve kış aylarında planlarınızı ve rotanızı yönlendirmeye değer onlarca sergi içinden karma bir seçkiyle karşınızdayız. EYLÜL Gillian Wearing 08 Eylül 2012 06 Ocak 2013 K20, Düsseldorf Turner Ödül lü İngiliz sanatçının gerçek ve kurgu, kamusal alanla kişisel alan gibi ikiliklerden yola çıktığı fotoğraf ve filmleri, K20 de kapsamlı bir sergiyle izleyicisiyle buluşuyor. Tekniğini tiyatro, sinema ve televizyondan ödünç alan sanatçı birlikte çalıştığı kişileri çoğunlukla ilan yoluyla buluyor. Çoğu zaman maske ve kıyafetlerle anonimliğini koruduğu kişilerin yanında kendi portrelerinde ailesini ya da Diane Airbus tan August Sander e öncülerini canlandırıyor. Sergide, sanatçının 1992 tarihli 'Signs that Say What You Want Them to Say and Not Signs that Say What Someone Else Wants You to Say'den, en yeni video işi 'Bully'ye farklı dönemleriyle karşılaşırken İngiltere dışında ilk kez izleyicisiyle buluşan mekan yerleştirmesi 'Family History'yi de görme şansınız var. kunstsammlung.de william eggleston, untitled, 1965-68 and 1972-74 eggleston artistic trust, courtesy of cheim & read, new york. Liverpool Bienali 15 Eylül 25 Kasım 2012 Son Liverpool Bienali nin başlığı 'Beklenmedik Misafir' ve teması da 'konukseverlik'. Bienal, konuk ve ev sahibi arasındaki ilişki uluslar ve kültürler arasındaki göç üzerinden bir tartışma alanı buluyor. Şehrin 27 ayrı noktasına yayılan bienalde, aralarında Gilbert&George, Mona Hatoum, Doug Aitken ve Ahmet Öğüt ün de yer aldığı 242 sanatçının işlerini görmek mümkün. biennial.com gillian wearing, trauma, 2000. the artist courtesy of maureen paley, london. Everything Was Moving: Photography from the 60s and 70s 13 Eylül 2012-13 Ocak 2013 Barbican Art Gallery, Londra Senenin en önemli fotoğraf sergilerinden biri dünyanın çeşitli yerlerinden 12 fotoğrafçının 400 ü aşkın işiyle Barbican da sergileniyor. İşlerden kimileri daha önce görülmemiş ya da yeni keşfedilmiş, pek çoğuysa İngiltere de ilk kez sergileniyor. Hepsinin ortak özelliğiyse 1960 ve 1970 li yıllarda üretilmiş olmaları. Vietnam Savaşı, kolonileşme ve sivil haklar hareketi etkisindeki bir dönemde yükselen fotoğraf sanatını sergide temsil eden Bruce Davidson, William Eggleston, David Goldblatt, Graciela Iturbide, Boris Mikhailov, Sigmar Polke, Malick Sidibé, Shomei Tomatsu, Li Zhensheng, Ernest Cole, Raghubir Singh ve Larry Burrows gibi on iki sanatçı var. barbican.org.uk mikhael subotzky and patrick waterhouse, born, 1981, cape town, south africa. courtesy of the artists and goodman gallery. XOXO The Mag andy warhol, self-portrait, 1967. 2012 the andy warhol foundation for the visual arts, inc. / artists rights society (ars), new york Beyond Imagination 23 Eylül 11 Kasım Stedelijk, Amsterdam Stedelijk in yeni binasında geri dönüşünü kutlayan 'Beyond Imagination' sergisi 657 başvuru içerisinde seçilen, çoğu genç, yirmi sanatçının işleri üzerinden bugün Hollanda da üretilen sanatla tanışmak için iyi bir fırsat. Sanatçılardan talep edilense gerçeklik ve hayal gücü, otantiklik ve rol yapma arasındaki farkın politika, ekonomi ve medya üzerinden değerlendirilmesi olmuş. Sergideki 'performanslı, melez ve süreç bazlı' işlerin bir özelliği de sergi sırasında satın alınarak koleksiyon yapma pratiğine dair tartışmaları canlandıracak olması. stedelijk.nl paul gauguin, breton girls dancing, 1888. image courtesy of the board of trustees, national gallery of art, washington, d.c. 75 Regarding Warhol: Sixty Artists, Fifty Years 18 Eylül 2012 31 Aralık 2012 Metropolitan, New York Andy Warhol ve varislerinin kendine yer bulmadığı bir çağdaş sanat müzesi veya pop-art sergisine yeryüzünde rastlamak zor olduğundan, bu sergi yeniymiş gibi görünmeyebilir, ama kendini tamamen bu konuya adamış böylesine kapsamlı ve karşılaştırmalı bir sergi daha önce gerçekleşmedi. Sergi, Warhol un aralarında resim, heykel ve filmlerinin olduğu 55 işini, 60 farklı ismin 100 işiyle bir araya getirip sanatçının kendi kuşağı ve sonraki kuşaklar üzerindeki etkisini ölçüyor. 'Günlük Haberler: Banaliteden Felakate', 'Porte Sanatı: Şöhret ve Güç', 'Eşcinsel Araştırmaları: Değişen Kimlikler', 'Görüntüleri Tüketmek: Benimseme, Soyutlama ve Dizisellik' ve 'Sınır Yok: İş, İşbirliği ve Temsil' isimli beş başlık altında Douglas Gordon dan Matthew Barney ye, Andreas Gursky den Ai Weiwei ye geçen on yıllara damgasını vurmuş sanatçıları bu kez Warhol un ışığı altında anlamaya çalışacağız. metmuseum.org fiona tan, diptych, 2006-2012. courtesy of the artist and frith street gallery. Paul Gauguin 28 Eylül 2012 20 Ocak 2013 Kunsthaus Zürich Modern resmin öncülerinden post-empresyonist Fransız ressam Paul Gauguin in çoğu gravür baskı olan grafik işleri asla resimleri kadar gün yüzü görmese de, Kunsthaus Zürich de sergilenen 60 işlik küçük ama özel seçki bu durumu değiştirecek gibi duruyor. Sergi kataloğunda denilene göre "sanatçının resimleri çoğunlukla Güney Denizi ndeki yaşamın rahat ve tasasız yönünü tasvir ederken, gravürleri tropik cennetin sırrına vakıf olunamayan, geceye özgü ve şeytani yanını açığa vuruyor." kunsthaus.ch

Taipei Bienali 29 Eylül 2012 13 Ocak 2013 Tayvan ın başkenti Taipei de gerçekleşen bienalin sekizincisi, 'Modern Canavarlar / Kurgunun Ölüm ve Yaşamı' başlığı altında tarih yazımıyla hayali olan arasındaki ilişkiyi kurgusal ve tarihi bir figür olan canavardan yola çıkarak mercek altına alıyor. Berlin deki KW nin eski küratörü olarak da bildiğimiz Anselm Franke nin küratörlüğünde sergiye özel hazırlanan 40 sanatsal proje, mini-müze adı verilen bağımsız yapılarda sergileniyor. taipeibiennial.org Stanley Kubrick 1 Kasım 2012 30 Haziran 2013 LACMA, Los Angeles KASIM EKİM willem oorebeek, more elle, 2012 lithography on paper, mounted on dibond 115 92 cm Frieze Art Fair 11-14 Ekim 2012 Regent s Park, Londra Sinema tarihinin en büyük kontrol delilerinden Stanley Kubrick in 1950 lerden 1990 lara uzanan süreçte oluşturduğu filmleriyle, içinde gezindiği hem anlatısal hem de teknik dünyayı anlamak için eşsiz bir fırsat Sergi, yönetmenin Look dergisi için 1940 larda çektiği erken dönem fotoğraflarına kadar geri gidiyor. '2001: A Space Odyssey'den 'The Clockwork Orange'a film senaryoları, perde arkası fotoğrafları, kullandığı kameralar, modeller, kostümler ve her türlü teknolojik araç sergide kendine yer buluyor. Ama, bu serginin en önemli yanı, yönetmenin iki tamamlanmamış projesini, 'Napoleon' ve 'Aryan Papers'i mercek altına alması. İşbu, Kubrick in bir sanat müzesinde gerçekleşen ilk retrospektifi, görsel sanatın farklı dalları arasındaki ilişkiyi ön plana çıkarmasıyla da önemli. lacma.org stanley kubrick, dr. strangelove, 1964. photograph by graham carlow courtesy of graham carlow/frieze Dan Flavin - Lights 13 Ekim 2012 03 Şubat 2013 Mumok, Viyana Minimal sanatın önemli temsilcilerinden Amerikalı Dan Flavin 1960 lı yıllardan yaşamını yitirdiği 1996 yılına kadar sanat eseri, mekan mimarisi ve izleyicinin bakışı arasındaki ilişkiyi kendine konu edindi. Bunu yaparken de ışıkla olan gündelik ilişkimizi alıp bir sanat eserine çevirdi. Mumok taki sergi Flavin in erken dönem çizimlerinden, mekana özel floresan ışıklarına kadar tüm tarihini kapsıyor. Dini ikonların ruhani ışığını gündelik olanın işlevselliğiyle değiştiren 'Icons' da sergilenenler arasında. Işıklandırmaya dair çizim ve grafikler ise sanatçının mekan ve aydınlatma arasında kurduğu sanatsal ilişkiyi algılamaya yardımcı oluyor. mumok.at Listenin olmazsa olmazlarından Frieze, satış amaçlı bir fuar olsa da galerilerin yanında deneysel projeleri, film gösterimleri, konuşmalar, paneller ve tartışmalarla oluşturduğu çekim alanı sadece sanat görmek için gelen izleyici kitlesini de benzerlerinden daha çok cezbediyor. Dünyanın her yerinden 175 galeri ve 1000 civarı sanatçının katılacağı sanat fuarındaki mekana özel projelerden biri de Aslı Çavuşoğlu nun sanatın ana akım medyadaki temsilinden yola çıkan 'Murder in Three Acts'i. friezelondon.com Tokyo 1955 1970: A New Avant-Garde 18 Kasım 2012 25 Şubat 2013 MoMA, New York Şangay ve Taipei Bienalleri ile Uzak Doğu da güncel sanatta neler olup bittiğiyle yakınlaşma ihtimali bir yana, MoMA da Japonya nın sanatsal üretimine geriye doğru bir bakış atıyor. Sergi, Tokyo nun savaş sonrası bir harabeden bir kültür metropolüne dönüştüğü döneme ve o dönemde yaratıcı bireylerin şehri yeniden yapılandırma çabasına odaklanıyor. Resimden videoya, farklı medyaları kapsayan işlerin büyük kısmı MoMA koleksiyonundan. Sergiye paralel olarak, bir de, Japon deneysel sinemasında çok önemli bir yer sahibi olan film şirketi Art Theatre Guild in Imamura Shohei ve Matsumoto Toshio gibi yönetmenlere ait 40 filmlik retrospektifi izleyiciye açılıyor. moma.org yokoo tadanori. diary of a shinjuku thief, 1968. 2012 yokoo tadanori dan flavin monument for v. tatlin, 1966 vbk, wien, 2012 XOXO The Mag 77

2012 Bottled and Packed Ne o gösterişli şişelerin, ne de ikinci, üçüncü ve dördüncü kişiler üzerindeki etkilerinin kalıba sokabildiği bir zevk parfüm. Çünkü her zaman asıl görevi sahibini baştan çıkarmak, ve bu çoğu zaman onu en iyi yansıtan unsur olup çıkıyor. Parfüm dünyasında halihazırda sayısız güzellik olduğunu biliyoruz, ancak kişisel deneyim için çeşitliliğe katkı sağlayan ve fark yaratan parfümleri aramaya kalktığımızda, bu sayı hızla azalıyor. Rekabet endişesine düşmeyen, ve çoğu zaman kadın ve erkeğe dair şablonlara aldırmayan cool parfüm evleri, parfümü bol yaratıcılık ile yoğurup en sıra dışı, en yenilikçi ve en kişiye özel haline kavuşturuyor. Biz de 2012 yi geride bırakırken, bu seneyi o farklı boyutta, parfüm hafızasıyla gözden geçirmeyi yerinde bulduk. hazırlayan ceren palaz SERGE LUTENS SANtAL majuscule Sevdiği kelimelerin baş harfini büyük yazan küçük Lutens, okuldaki pek katı öğretmeninden sık sık azar işitir. Gün gelir, devran döner ve bu küçük sürtüşmenin hatırası, 2012 nin en önemli parfümlerinden birine isim verir. Santal Majuscule, Serge Lutens in sandalağacı serisinin üçüncü üyesi. Sadece ismiyle değil, sandalağacına eşlik eden bir çift notasıyla da çocukluğa bir zaman yolculuğu yapmak üzere tasarlanmış: Kakao ve Şam gülü. Sonuç, kulağa geldiğinden çok daha uysal, dumansı ve arkada hissedilen baharatlarla insan teninin kokusuna çok da yakın, hayranlık uyandırıcı bir oryantal. CB I HATE PERFUME m5 Where We Are There Is No here Parfümün antitezi nedir? Christopher Brosius bu sorunun cevabını aradığı sırada ortaya çıkan ilginç bir sıvı M5. Bu görev için parfüm dünyasının belki de en temel ikilisi olan yasemin ve sandalağacını seçmesi, ve onları tüm dünyevi romantizmlerinden arındırıp, bir hayalin hoşluğu ve bir hayaletin ürperticiliğiyle sergilemesi, basit bir deyişle dahiyane bir fikir. Deri ve sentetik misk notalarının da işin içine girmesiyle peşine düşülen tuhaflık tamamlanıyor. Ayırt edilemez, ama belli ki orada! M5, ilhamını olay örgüsü olmayan bir Cocteau filminden alıyor ve belki de sürreel parfüm diye yeni bir kategoriye öncülük ediyor. DIPTYQUE VOLutES Parfümü bir arzu nesnesi haline getirmekte Diptyque in üstüne bir isim yoktur herhalde. Bu defa Diptyque in dumanlı sarmalları sarmalıyor zihnimizi. Bir zamanlar Marseille den Saigon a doğru yol alan bir teknede havada birbirine karışan kokuların bir hatırası Volutes. Ahşap, üst güvertedeki kadınların sigarasından tüten duman, mum, bal, süsenler. Tütün notasının çevresinde gelişse de oldukça kolay giyilebilen, daha çok tütsüleri andıran puslulukta bir parfüm Volutes. Ne bal yüzünden çok tatlı, ne de odunsular yüzünden çok ağır. Diptyque in inceliğiyle işlenmiş gizemli bir başyapıt. CLEAN CLEAN RAIN Tazelik veren parfümleri ve Hollywood un kendisine olan düşkünlüğüyle nam salan Clean, yine ferah bir deneyimi parfüm diline tercüme ediyor ve akuatik kokuları okyanusun tekelinden alıp, yüzünü gökyüzüne çeviriyor. Kavun, fulya, su nanesi, papatya, menekşe yaprağı ve su zambağı gibi notalar, yağmurdan sonra doğada ortaya çıkan huzur verici kokuyu, insana en çok yakışacak halinde sunuyor. Parfümün arkasındaki burun Harry Frémont un parfümdeki şeffaflığı bozmamak adına yapmadığı kalmamış ve bu yüzden de baz arayışı bir hayli uzun sürmüş. Misk ve beyaz odunsular Clean Rain e gereken son dokunuşu yapmış. MILLER HARRIS LA FumEE ARABIE Miller Harris in geçtiğimiz sene yarattığı buğulu mu buğulu La Fumée nin başarısı hala konuşuladursun, yeni bir flanker çoktan iş başında. La Fumée Arabie, Orta Doğu nun egzotizmine öykünen bir İngiliz. Baharat, tütsü ve odunsu üçgenine kurulan parfümün ham maddeleri, Fas, Yemen ve Mısır dan geliyor ve adeta koklayıcısını da alıp götürebilene dek sabırla şişesinde bekliyor. Hafif limonlu bir açılış ile gül ve vanilyadan oluşan dip notalar La Fumée Arabie ye boyut katarken, asıl karakterini kimyon, laden reçinesi ve ud ağacı belirliyor. Böylelikle baş döndürücü baharat pazarlarına açılan bir kapımız daha oluyor. BYREDO BLACK SAFFRON Stockholm bazlı Byredo nun kurucusu Ben Gorham, Hindistan a ait kökenlerini daha yakından tanıma deneyimini yeni bir parfümle taçlandırdı. Hint yemeklerine tadını ve Budist keşişlerin cüppesine rengini veren safranı parfümde ana nota olarak görmeye çok da alışkın değiliz aslında. Öyle ki L Artisan ın 2002 yılında çıkardığı Safran Troublant, bu en değerli baharatın hayranları için hala neredeyse emsalsiz bir parfüm. Black Saffron ise frambuaz ve greyfurt gibi parlak notaları kara menekşeler ve odunsularla birleştirerek safranı bambaşka bir bölgeye taşıyor. Yine uzak ülkelerdeki rengarenk baharat çarşılarını çağrıştırıyor, bu defa çağdaş bir üslupla. TOM FORD JONquILLE de NuIt Parfümün dört vazgeçilmez çiçeği nergis, gül, sümbül ve zambak, Tom Ford un Jardin Noir dörtlemesinde en karanlık yönlerini sergilemek üzere bir araya geldi. Tehlikeli derecede kendine düşkünlüğüyle ünlü nergis, belli ki doğasını bu konseptte sergilemekte pek de zorlanmamış. Jonquille de Nuit şişeden çıktığı anda sert, çarpıcı ve hafif tatlı bir içki etkisi yaratıyor. Dağ siklameni, mimoza ve çiçek yaprağı notaları keskin nergis esansını giderek uysallaştırsa da, inanılmaz sillage ı ile Jonquille de Nuit son ana kadar masumiyetten fersah fersah uzakta bir çiçek parfümü olmayı başarıyor. JO MALONE BLACKBERRY & BAY Jo Malone un lafı dolandırmaması hep hoşumuza gitmiştir. Blackberry & Bay karadut ve defne üzerine kurulan ve tam da parfüm evinin temellerini, turta pişirdiği mutfağında atan Jo Malone dan beklenen sevimlilikte bir parfüm. Ağaçtan karadut toplayıp ağzı boyanana kadar karnını doyuran çocuklardan yola çıkmakla birlikte, bunu en ağırbaşlı kadına ve erkeğe yakışacak bir nostalji duygusuyla vermeyi başarıyor. Jo Malone farklı parfümlerinin bir arada kullanılması ile tanınıyor. Blackberry & Bay in ise öyle uyumlu bir doğası var ki, Jo Malone ile sınırlı kalmaksızın pek çok parfüme boyut katabilir. COMME DES GARÇONS REd PLAY İlk kez 2002 de ortaya çıkan Play, parfümden giyime Comme des Garçons un rahat tarzını yansıtıyordu. Bu konforlu ruh, Play in 2012 yılında geri dönen parfüm serisine de taşındı. Kırmızı mandalina, kırmızı vişne, kırmızı yemiş, tarçın Bir araya geldiklerinde küçük bir çocuğun alıştırma kitabını anımsatan bu isimler, Comme des Garçons un elinde çok daha farklı uyumlara sahip olduklarını keşfediyorlar. Böylesine görsel bir temanın böylesine etkileyici bir parfüme dönüşmesi hep şaşırtıcıdır. Red Play gurme parfümlere göre olgunluğuyla dikkat çekici ve gurme parfümlerden umulduğu gibi keyif verici bir yenilik. XOXO The Mag 127