Dino Buzzati ORMANIN GİZEMİ

Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

Ölçek. Prof.Dr.Mustafa KARAŞAHİN

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

ÇAĞDAŞ SİYASET DÜŞÜNCESİ (SBK204)

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

GENÇLİK VE BAĞIŞ KÜLTÜRÜ EKİM 2015 Pİ GENÇLİK DERNEĞİ

Tuğrul Tanyol. Beyaz at. Sönmüş kentleri dolaştım sessizlikte Boş meydanları, kirli sokakları Herkes kendi yankısının peşinde

O günlerde, bir kıyı kenti olan Hull'a gitmiştim. Orada bir. arkadaşıma rastladım. Babasının gemisi vardı. Gemi o gün

HAYAT BİLGİSİ. Bulutların her birinde özellikler yazmaktadır. İyi bir arkadaşta bulunması gereken özelliklerin olduğu bulutları boyayın.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

-gi de ra yak- se ve bi lir sin... Öl mek öz gür lü ğü de ya şa mak öz gür lü ğü de önem li dir. Be yoğ lu nda ge zer sin... Şöy le di yor du ken di

TÜRKÇE DERSİ GÖRSEL OKUMA TESTİ Kubilay ORAL

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

AYLA ÇINAROĞLU MİĞFER

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

En Güzel Hediyesi Noel

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

Yenilikçi Öncü. mu s terilerimize en iyi kalitede ve en uygun maliyetlerde u ru nler sunmaya odaklanmak tayız.

Cornelia, şarkı söylemek isteyen kaz

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

tellidetay.wordpress.com

EBRUDAN YEŞERENLER SERGİ KATALOĞU

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama


Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

HALİÇ U NİVERSİTESİ YURTİÇİ VE YURTDIS I AKADEMİK FAALİYET DESTEĞİ VE İZİN YO NERGESİ

Tarihi Mekan... Çağdaş Konfor...

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

a 3 -<» rt3 ft3 Ö o\3 CO o\3 Ö o\3 CO v-< 0x3 Ö V-i -i» 3 Gezi / İlgaz Anadolu'nun Sen Yüce Bir Dağısın 0x3 Ö 0x3 Kitap / Kayıp Gül

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Seçelim ve yerleştireli. Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu... e?

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Arda Alyanak Daniela Palumbo Filiz Özdem Carla Manea

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

Administrator tarafından yazıldı. Çarşamba, 27 Temmuz :46 - Son Güncelleme Cuma, 19 Ağustos :53

Zulu folktale Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 4

Cümlede Anlam TEST 38

TAVŞANCIK A DOĞUM GÜNÜ SÜRPRIZI

ISBN :

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ

DOĞALGAZ YAPI MARKET İMALAT SAN.TİC

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

... OKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 5. SINIFLAR ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

İletişim Yayınları 2472 Çağdaş Türkçe Edebiyat 426 ISBN-13: İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2017, İstanbul

BİZE KATILIR MISINIZ?

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. lk Kilisenin Do u u. 60. Hikayenin 55.si.

Ye aya Gelece i Görüyor

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Yeşu Yetkiyi Alıyor

Zihnindeki Sonu Hayal Et, İstediğini Elde Et! Eski zamanlarda üç yolcunun yolu çölde düşer. Kurumuş bir nehir... Sevgi Tunalı

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

BU AY ÖĞRENDİKLERİMİZ ATATÜRK Atatürk kim olduğunu hatırladık. Atatürk ün hayatını inceledik. Atatürk ün kişisel özelliklerini ifade ettik. Atatürk ün

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

CÜMLE TÜRLERİ YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE. Fiil Cümlesi. *Yüklemi çekimli fiil olan cümlelere denir.

PELİN BUZLUK Deli Bal ve Kanatları Ölü Açıklığında

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

ya kın ol ma yı is ter dim. Gü neş le ısı nan top rak üze rinde ki çat lak la rı da ha net gö rür düm o za man. Bel ki de ka rın ca la rı hat ta yağ

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MAYIS AYI 1. HAFTASINDA NELER YAPTIK?

21. YÜZYIL KÜTÜPHANECİLİĞİ EĞİTİM ÇALIŞMA GRUBU WEBİNAR SERİSİ-3

OHIO DOĞAÇLAMASI (OHIO IMPROMPTU)

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

EKİM AYINDA NELER ÖĞRENECEĞİZ?

Ünite 01: Arapçada Kelime ve Cümle Çeşitleri

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Çetin Öner. Roman GÜLİBİK. Çeviren: Aslı Özer. 26. basım. Resimleyen: Orhan Peker

Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman:

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır.

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Havacılıkta İnsan Faktörleri. Uçak Müh.Tevfik Uyar, MBA

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

İnsan Okur. Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR

ÜNİTE 14 ŞEKİL BİLGİSİ-II YAPIM EKLERİ. TÜRK DİLİ Okt. Aslıhan AYTAÇ İÇİNDEKİLER HEDEFLER. Çekim Ekleri İsim Çekim Ekleri Fiil Çekim Ekleri

Bir Prens Çoban Oluyor

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

Paragraftaki açıklamaya uygun düşen atasözü aşağıdakilerden hangisidir?

SEN SURAT OKUMAYI BİLİR MİSİN?

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

TARSUS DA BİR GÜN...BELKİ DE İKİ... Adanalılar...Mersinliler...Gaziantep, Hatay ve Osmaniyeliler...Türkiye nin gezmeyi sever insanları...

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Transkript:

Dino Buzzati YAŞLI ORMANIN GİZEMİ

YAŞLI ORMANIN GİZEMİ Dino Buzzatİ TİMAŞ YAYINLARI 3245 Dünya Edebiyatı Dizisi 18 GENEL YAYIN YÖNETMENİ Emine Eroğlu EDİTÖR Ayşe Tuba Ayman KAPAK TASARIMI Ravza Kızıltuğ 1. BASKI Nisan 2014, İstanbul ISBN 978-605-08-1242-8 Kültür Bakanlığı Yayİncilık Sertifika No: 12364

DINO BUZZATI İtalyan romancı, o yku yazarı, ressam, şair ve gazeteci. Hukuk eğitimini tamamlamadan o nce, Corriere delk Sera gazetesinde haberci, redakto r ve o zel muhabir olarak çalıştı. Edebi etkinliğine, Bàrnabo delle Montagne (Dağların Adamı Bar- nabo) adlı romanını yayımlayarak 1933 te adım attı. İkinci romanı Il Segreto del Bosco Vecchio (Yaşlı Ormanın Gizemi) 1935 te yayımlandı. 1940 Haziranında başyapıtı Il Deserto dei Tartari (Tatar Çölü) yayımlandı. Üç yıl bir savaş gemisinde go rev yaptı. Savaş sonunda Tatar Çölü bu yu k ilgi go rdu ve Buzzati yi bir anda İtalya nın o nde gelen yazarları arasına yerleştirdi. Uluslararası başarısı ise Tatar Çölü nün Le Desert des Tartares adıyla 1949 yılında Fransa da yayımlanmasından sonra gerçekleşti ve eser kısa su rede yirmiden fazla dile çevrildi. 1953 yılında en başarılı oyunu kabul edilen Un Caso Clinico (Klinik Bir Vaka) Albert Camus tarafından uyarlanarak Fransa da sahnelendi ve büyük başarı sağladı. Buzzati, 1958 de Milano da ilk resim sergisini açtı ve 1960 da bilimkurgu tu ru ndeki tek romanı olan II Grande Ritratto yu (Yaşamdan da U stu n) yayımladı. 1963 te beşinci ve son romanı olan Un Amore (Bir Aşk) yayımlandı. 1966 da du nyaca u nlu öyküsü II Colombre (Colombre), elli bir öyküsünün bir araya getirildiği seçkide yayımlandı. 1969 yılında, Orpheus un modern bir uyarlaması kabul edilen Poema a Fumetti (Çizgi Roman Biçiminde Şiir) adlı resimli romanı yayımlandı ve bu yu k ilgi go rdu. 1971 de Le Notti Dijftcili (Zor Geceler) adıyla, o yku lerinin altıncı basımı yapıldı. Bu, aynı zamanda Buzzati nin, hayattayken yayımlanan son kitabı oldu. YELDA GÜRLEK 15 Eylu l 1967 de Ankara da doğdu. Ankara U niversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Faku ltesi İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümü nden mezun oldu ve aynı faku ltede Yu ksek Lisans derecesini aldı. Du nyada ve İtalya da Ro nesans Tarihi u zerine doktora çalışmasına hazırlanmaktadır. ODTU, Yeditepe ve Bahçeşehir U niversitelerinde İtalyanca okutmanı çalıştı. Galileo Galilei ve IMI İtalyan liselerinde ayrıca İtalyan edebiyatı ve o zel Latince dersleri verdi. Tanrı Nasıl İsterse (Niccolo Ammaniti), Tanrılar Okulu (Stefano D Anna), Solup Giden Aşklar (Sveva Casati Modignani), Eş siz (Patrizia Gucci), Paramparça (Maria Venturi), Nişanlılar (Manzoni - Umberto Eco) eserlerinin aralarında bulunduğu pek çok yetişkin ve çocuk kitabını Türkçeye çevirmiştir.

YAŞLI ORMANIN GİZEMİ

1 Albay Sebastiano Procolo nun yaşamını su rdu rmek u zere 1925 yılının bahar aylarında Fondo Vadisi ne geldig i bilinmektedir. Amcası Antonio Morro o lu rken, ko ye on beş kilometre uzaklıktaki büyük bir orman arazisinin bir kısmını kendisine miras bırakmıştı. Çok daha bu yu k olan dig er kısmın varisiyse, subayın o len erkek kardeşinin anadan o ksu z, babadan yetim, on iki yaşındaki og lu Benvenuto Procolo idi; çocuk, Fondo yakınlarındaki bir yatılı okulda o g renciydi. O zamana kadar Benvenuto nun velayeti bu yu k amcası Morro daydı. Onun ölümünden sonra ise bakımı Albaya verildi. O zamanlar Sebastiano Procolo, tıpkı son zamanlarda oldug u gibi, uzun boylu, zayıf, gu r beyaz bıyıkları olan ve pek rastlanmayan tu rde gu çlu kuvvetli bir adamdı. O yle ki, sol elinin (çu nku Procolo solaktı) başparmag ı ile işaret parmag ının arasına sıkıştırdıg ı bir cevizi kolayca kırabildiği herkesin dilindeydi. Ordudan istifa ettig inde, birlig indeki askerler ondan daha sert ve titiz bir komutanı bir daha hayatları boyunca go remeyeceklerini bildiklerinden, derin bir oh çektiler. Kararga hın kapısını, çıkmak u zere son kez araladıg ında, muhafız alayı son yıllarda hiç olmadıg ı kadar bu yu k bir disiplin ve kararlılık içinde hazır ola geçmişti; alayın zaten en iyisi olan borazancısı yeteneg inin çok u stu nde bir performansla u ç kez arka arkaya çaldıg ı dikkat borusuyla bu tu n taburu kendine hayran bırakmıştı. Albayın dudaklarını belli belirsiz aralamasıyla, uzaktan, yu zu ndeki gu lu msemeyi andıran ifade, herkes tarafından go rdu g u saygı karşısında duygulandıg ı şeklinde yorumlanmıştı; oysa komutanlarım yu zu ne yansıyan, ayrılık heyecanından başka bir şey değildi.

2 Vadinin en varlıklı adamı sayılan Bay Morro, sakin yaradılışlı bir arazi sahibi olarak gu cu nu fazla ko tu ye kullanmamıştı. Çok sayıda ag acı kestirdig i dog ruydu, fakat bunlar yalnızca, ormanlarının ku çu k bir bo lu mu ndeki ag açlardı. Ku çu k olmakla birlikte ormanların en gu zeli Yaşlı Orman bu tu nu yle korunmuştu. Bo lgenin ve belki de du nyanın en yaşlı ko knar ag açları buradaydı. Yu zyıllardır tek bir ag acına bile balta vurulmamıştı. Bu Yaşlı Orman, Morroların o nceden malika nesi olan bir ev ve dig er mu lklerin yanında devede kulak sayılabilecek bir liste dolusu diğer orman arazileriyle birlikte Albaya miras kalmıştı. Göz alabildiğine uzanan bu orman sayesinde Bay Morro, vadide yaşayan herkes gibi, büyük bir itibara sahip olmuş; o lmeden o nce ormanı, u stelik de boşu boşuna, ulusal anıt ilan ettirmeye çalışmıştı. O lu mu nden bir ay sonra, Fondolu yetkililer merhumun ormancılık konusundaki u stu n hizmetlerinden dolayı, Morro malika nesinin de yer aldıg ı du zlu kte, onun canlı renklere boyanmış ahşap heykelini törenle açtılar. Herkes ona benzedig ini ve muhteşem go zu ktu g u nu so yledi. Ancak to ren sırasında bir konuşmacı çıkıp da,...kısacası bu heykel, onun çalışmalarından geriye kalan anıtın yıkılmaz bir işaretidir. deyince, davetlilerin çog u bıyık altından gu lerek birbirlerini du rttu : Bunun gibi bir heykel en fazla altı ay dayanır, sonra da çürüyüp yıkılırdı.

3 Albay Procolo yu geldig i gu n eski model bir arabayla istasyondan almaya giden kişi, Morroların orta yaşlı emektarı Giovanni Aiuti idi. Auti, ilk andan itibaren giriştig i samimi sohbetle saygı sınırlarının çoktan o tesine geçivermişti. (Bunun sonucunda, iyi kalpli Aiuti biraz daha mesafeli bir tavır takınmadığına içten içe pişmanlık duydu.) Tanışıp selamlaşmalarının hemen ardından, Albaya Bu olag anu stu! deyiverdi. Burnunuz... Onunkiyle tıpatıp aynı; zavallı Morro ya olag anu stu derecede benzedig inizi biliyor muydunuz? Ya, öyle mi? diye sordu Albay. Özellikle de burnunuz, neredeyse tıpkısının aynısı, hani bilmesem... diye ısrar etti Aiuti. Bunun u stu ne Albay, Anlaşılan bu ko yde şaka yapmak bir gelenek olmuş, yoksa bana mı o yle geliyor? deyince, aralarında buz gibi bir hava esti. Zor durumda kalan Aiuti, Bunun belli başlı bir gelenek oldug u so ylenemez, ama ara sıra yapılır... Ah Tanrım! Gelişigüzel bir sürü zırva işte! diye karşılık verdi. I ki adam vakit kaybetmeden Morroların evine dog ru yola koyuldular. I lk birkaç kilometresinde yol, vadi boyunca uzanan tarlaların arasında ilerler, sonra çıplak yamaçları tırmanmaya başlardı. Eve yaklaşık do rt kilometre kala yu ksek, fakat hasta ag açların seyreldig i bir ormandan içeri girerdi. Son bir kilometrelik mesafede ise yo nu nu ag açsız geniş bir du zlu g e açılan yaylaya çevirirdi. Tam bu noktada, bir zamanlar oldug u gibi bugu n de u nu nu koruyan Yaşlı Orman ın, tatlı Noel ekmeg ini andıran iki tepenin arasından, vadinin zirvesine dog ru adım adım yu kselişini izlemek mu mku ndu r. En uçtaki tepede, adına Yaşlı Ormanın Boynuzu denilen, yaklaşık birkaç yu z metre yu kseklig indeki sarı bir kayalık uzanmaktadır. Çıplak ve aşınmış yu zeyiyle, yıllardır kimsenin ilgisini çekmeyecek kadar çirkin bir go ru ntu su vardı. Bu ilk yolculukta, Aiuti nin sonradan anlattıg ına go re, Albayın sinirlerini bozan u ç olay yaşanmıştır. Birincisi, yakıtın bitmesi yu zu nden du zlu g u n hemen altındaki en dik do nemeçte arabanın yolda kalmış olmasıydı. Aiuti, yanmalı motorlar konusunda pek bilgisi olmayan Procolo dan arabanın yolda kalmasının asıl nedenini gizlemeyi başardı. Araba zaten çok eski oldug unu, motor gu cu nu n rampayı çıkmaya yetmedig ini, yokuşun bu noktasına gelindig inde her zaman bo yle yaptıg ını so yledi. {1} Albay itiraz etmedig i gibi, kızgınlıg ını da gizlemeye çabalamadı. Böyle durumlarda Bay Morro ne yapardı? diye sormakla yetindi. Bay Morro nun bir at arabası vardı. diye karşılık verdi Aiuti. Çok tuhaf bir rastlantı sonucu atı da kendisinden bir gün sonra öldü. Sahibine çok bağlı bir hayvandı. Albay ı sinirlendiren ikinci olay, kurumuş bu yu k bir karaçamın dibinde yaşandı. Birlikte yu ru du kleri sırada, bog uk bir çıg lık duyuldu. Procolo başını yukarı kaldırdıg ında ag acın u st

dallarından birine tünemiş dikkat çekici büyüklükte siyah bir kuş görmüştü. Aiuti, bunun bekçilik eden yaşlı bir saksag an oldug unu ve zavallı Morro nun da ona çok deg er verdig ini so yledi; çu nku bu kuş gece gu ndu z ag acın dalında oturur, yoldan geçen birini go rdu g u nde o terek evdekilere haber verirdi. Gerçekten de çıg lıg ı çok uzaklardan bile duyulurdu. Kuşun yega ne yeteneg i eve dog ru ilerleyenleri bildirmekti; vadiye inenlere hiç ses etmediğinden bekçilik görevini layıkıyla yaptığı söylenirdi. Procolo, bunun u zerine hiç du şu nmeden, bu durumdan hoşlanmadıg ını ifade etti. Bunun gibi bir kuşa nasıl gu ven duyulabilirdi? Amcası gu venli bir uyarı istiyorsa, oraya bir adam dikmeliydi. Ayrıca bu hayvan da elbette uyuyordu, uykusunda nasıl bekçilik edecekti? Aiuti, saksağanın genellikle tek gözü açık uyuduğunu belirtti. Albay Procolo tartışmayı keserek, Yeter, yeter... dedi ve yeniden, bastonunun yere vurarak başı önünde, sahibi olacağı ormana göz ucuyla bile bakmadan yürümeye koyuldu. Eve vardıklarında, Procolo u çu ncu kez sinirlendi. Çok karmaşık, eski bir yapıydı, hatta pitoresk oldug u bile so ylenebilirdi. Her şeyden o nce, bacalardan birinin u stu nde yu kselen demir rüzgârgülündeki figür yeni ev sahibinin dikkatini çekti. Bana bir kaz gibi geliyor, yanılıyor muyum? diye sordu. Aiuti de ru zga rgu lu nu n u stu ndeki igu ru n kaz oldug unu onayladı. Bunu Morro yaptırmıştı, u ç yıl oluyordu. Bunun üzerine Albay, kendisine göre evde bazı değişikliklerin yapılması gerektiğini söyledi. Tam bu sırada şans eseri, ormanın seyreldig i açık alanlarda eksik olmayan ha if bir ru zga r esiverdi ve Albay, demir kazın do nerken hiç gu ru ltu çıkarmadıg ını fark etti. Bu durumun onu ne kadar rahatlattığı yüzünden okunuyordu. Bu sırada Morro, Amcası nın hizmetka rı, altmış yaşlarındaki sadık uşag ı Vettore, Albaya kahvesinin hazır olduğunu söyleyip evden çıkmıştı.

4 Ertesi sabah saat 10.30 a dog ru, saksag anın usulu ne go re o ncelikli bildirimiyle beş adam eve geldi. Bunlar denetim yapmak üzere gelen Ormancılık Komisyonunun adamlarıydı. Başkan Albay a, mal sahiplerinin orman arazilerindeki bitkileri izinsiz kesmediklerinden emin olmak için bu tür kontrol amaçlı ziyaretlerin yapılmasını öngören yasayı açıkladı. Şimdilerde mu lkiyeti Benvenuto ya ait olan bu tu n ag açlık alanları en iyi şartlarda bırakmış ve vadinin gururu, u nlu Yaşlı Orman a asla el su rmemiş olan Bay Morro, du zlu g u çevreleyen ku çu k orman arazisinden fazlasıyla yararlanmış olsa bile (ki muhtemelen uzun yıllar buradan tasarruf edilmişti) bo yle bir meselenin içinde yer almıyordu. Ne var ki formalite, formaliteydi ve bu ziyaretin yapılması gerekiyordu. Albay elinden geldig ince sessizlig ini korudu. Sonuçta adından çok so z edilen bu Yaşlı Orman ı görmek için kendisine eşlik edilmesi de memnuniyet vericiydi. Procolo ve Komisyon u yeleri hep birlikte yola koyuldular. Issızlaşan araziden geçip arkalarında alabildig ine yu ksek ve go sterişli, çeşitli çam ag açlarıyla gittikçe sıklaşan bir ormanın kıyısına ulaştılar. (Bu noktada, Morro nun, sanki bir fırtınadan zarar go rmu şçesine yu ksek ag açlı ormanı biraz oradan biraz buradan seyrelterek ag açları baltalattıg ını go rmek Komisyon başkanını büyük hayrete düşürdü.) Kesimin izleri pek belli deg ildi. Açıkça go ru len yega ne durum, bu yu k olasılıkla ilerleyen yaşı ya da ru zga rın gu cu yle devrilip boylu boyunca yerde yatan dev bir ag açtı. Kimse kaldırma zahmetine girişmemiş, kuru dalları yumuşak ve yeşil bir küfle kaplanmıştı. Bo ylece ortaya bir tartışma konusu çıktı. Albay, en azından Yaşlı Ormanda kesim yaptırıp yaptıramayacağını sordu. Komisyon başkanı bu konuda ayrıcalıklı bir yasag ın bulunmadıg ı yanıtını verdi; ancak belli sınırların da doğal olarak ötesine geçilemezdi. Komisyonun do rt u yesinden biri olan, uzun boylu, iri yapılı ve yaşını go stermeyen Bernardi, saygılı bir ifadeyle söze girdi: Bu konuda yasaklama yok, fakat siz saygıdeg er Albayın soylu amcanız Bay Morro dan geri kalmayacag ına dair inancım tamdır. Bunlar bilinen en yaşlı ko knar ag açlarıdır. Ve ben eminim ki, sizin böyle bir niyet içine girmeyeceğiniz konusunda... Procolo, Niyetimin ne oldug unu ben bile bilmiyorum. diyerek Bernardi nin so zu nu kesti, İfademi bağışlayın, ancak bunun bir işgüzarlık olduğunu da düşünmüyorum... Diğeri yeniden söz aldı: Lu tfen beni dinleyin ve hemen o keye kapılmayın. Bir zamanlar, daha dog rusu yu zyıllar o nce, bu topraklar tamamen çıplaktı. Buraların sahibi, emrinde ku çu k bir ordu bulunan Giaco olarak tanınan, Giacomo adında, son derece go zu kara bir hayduttu. Gu nu n birinde buraya geri

do ndu g u nde, elinde o lu ya da yaralı tek bir askeri bile kalmamıştı. O zaman şo yle du şu ndu : Dikkatli olmalıyım, ne olursa olsun bir su re sonra peşime du şeceklerdir ve benim saklanabilecek bir yerim yok. O halde saklanabileceg im bir orman yaratmalıyım. Dedig ini yaptı ve idanları dikmeye başladı. Ne var ki ag açlar geç bu yu mekteydi, seksen yaşına kadar beklemesi gerekecekti. Bo ylece ordusu için yeni askerler aldı ve yeni topraklar için yola koyuldu. O gu nlerin u zerinden uzun yıllar geçti. Bu tu n bunlar bir mu zeye do nu ştu ru lebilirdi, fakat Giacomo nun bir daha do nmeyeceg ini bugu n size kim garanti edebilir Albay? Hatta daha fazlasını so yleyeyim: Her an gelecekmiş gibi beklenmekte olan bu adamın do nu şu, belki tam da bu akşam gerçekleşebilir. Ve kesin olan bir şey varsa o da elinde tek bir kuruşu ve askeri olmadığıdır. Peşinde ise ellerinde tüfekler ve sopalar bulunan yüzlerce adam ve yüzlerce kadın olabilir. O ise elinde ku çu k bir pala, go zleri açlıktan ve yorgunluktan ço kmu ş halde olacaktır. I çine sokulabileceg i ormanını el deg memiş halde bulmak onun hakkı deg il mi? Burası aslında ve ne olursa olsun onun malı değil mi? Albay, aniden atıldı: Sabrımın da bir sınırı var! Bu, mantık sınırlarının ötesinde bir konuşma!.. Bernardi yu ksek sesle, Ben akıldışı bir şey so yledig imi sanmıyorum. Bu ormanı yok etmek haksız bir davranış olacaktır. İşte size söylemek istediğim şey, tam olarak budur. Birkaç so zcu k daha kekeledikten sonra tek başına Yaşlı Orman a dog ru ilerleyerek oradan uzaklaştı. Komisyon başkanı, meslektaşını dog rulamak istercesine, karşısındaki tuhaf, biraz da sinirli duran adamı dikkatle inceledi; ormanları herkesten daha iyi tanıyordu, bir bitkiyi iyileştirmek söz konusu olduğunda ise değeri paha biçilemez biriydi. Albay içinde bulundug u durumdan son derece rahatsız go ru nu yordu; bir başına do nu ş yoluna koyulduğu sırada Yaşlı Orman ın içinden bir ses duyuldu: Albay, bir dakika buraya gelin ve kendi gözlerinizle görün! Albay, Komisyon başkanına, Bu şekilde bağıran da kim? diye sordu. Şaşkınlıg ını gizleyemeyen başkan, Anlamıyorum, hem de hiçbir şey anlamıyorum. diye karşılık verdi. Bernardi nin sesini tanıyan Albay, Takdir edersiniz ki, bu tu r samimi hareketleri hiçbir şekilde kabul edemem, bunu aynen kendisine söyleyin. diyerek uyardı. Albay! Albay! Bernardi nin sesi ormanın derinliklerinde kaybolurken, Albay hızlı adımlarla eve doğru yöneldi.

5 Sonraki olayın Ormancılık Komisyonu nun ziyaretinin hemen ertesi gu nu mu yoksa ondan iki gün sonra mı yaşandığı tam olarak bilinmemekte. Procolo akşam yemeğinden sonra evin önündeki açık alanda yürüyüş yapıyordu. Saksag anın alarmı duyuldug unda, gu nbatımının ışıkları ufukta kaybolmak u zereydi. Albay Vettore ye o saatte kimin gelebileceğini sordu. Vettore hiçbir fikri olmadığını söyledi. Alarmın u stu nden yirmi dakika geçmiş ve henu z kimse gelmemişti. Tam o sırada saksag an ikinci kez çığlık attı. Bir kez yanılabilir, ama iki kez yanıldığı hiç görülmedi. dedi Vettore. Albay yaklaşık kırk beş dakika boyunca çayırların u stu nde bir aşag ı bir yukarı yu ru yerek gelen biri var mı, diye bekledi. Sonunda yatag ına gidip uyumaya karar verdi ve Vettore yi de bekçilik etmesi için görevlendirdi. Işıg ı so ndu ru p uyumak için yu zu koyun do ndu g u nde saat 21.30 du. Tam o anda saksag anın üçüncü çığlığı duyuldu. Fakat ardından yine gelen kimse olmadı. Saksag anın sesi 22.30 da, 23.10 da, tam gece yarısı 00.00 da, 01.40 ta, 02.55 te ve 03.43 te de duyuldu. Albay her defasında uykusundan uyanıyor, ışıg ı açıyor, altın saatine bakıyor ve gergin bir bekleyiş içine giriyordu. Saat 03.49 da kuşun çıg lıg ı andıran sesi onuncu kez duyuldug unda, Albay yatag ından fırladı, giyindi, yanına tu feg i ile birkaç kutu işek aldı ve saksag anın tu nedig i ag aca dog ru yola koyuldu. O gece go kyu zu nde ay vardı, belli belirsiz ku çu ldu g u fazdaydı. Ormanın kıyısına vardıg ında, etraf yeteri kadar aydınlık olmasına rag men Albay saksag anın ag acını geçip geçmedig ini bir tu rlu anlayamadı. Ne var ki, bir su re sonra kuşun bog uk çıg lıg ı tam da başının u stu nde yankılanıverdi. Procolo go zlerini yukarı çevirdig inde en u stteki dalların birinde tu neyen no betçi saksag anı hemen tanıdı. Zaman geçirmeden tüfeğini doğrulttu, nişan aldı ve ilk atışını yaptı. Patlama sesinin yankılanması sona erdig inde, geriye sadece vurulan saksag anın yu ksek perdeden çıkardığı çığlıktan başka bir şey kalmamıştı; hayvan, dalın üstünde çırpınmaktaydı. Albay, ug ursuz yırtıcıların nasıl olduklarını gayet iyi kavramıştı. Bu aptal şakalarına fazlasıyla go z yumdum. Senin yu zu nden uykusuz kalmak istemiyorum! diye bag ırdı. Bu gece tam on kez işaret verir gibi çığlık attın ve arkasından gelen giden kimse olmadı. Aşag ılık adam! diye bag ırdı saksag an, Beni çok fena yaraladın. Bu gece oradan kimin geçtiğini sana asla söylemeyeceğim, sana bunu kesinlikle söylemeyeceğim! Senin oradan geçerken go rdu g u n şey, olsa olsa kocaman bir hiçtir. dedi Albay. Kanıtı ortada, ben buraya geldiğimde de öttün, üstelik ben evden geliyordum.

Biraz içim geçmiş, uyuyakalmıştım; seni ag acın altında dikilirken go ru nce kim oldug unu anlayamadım. Aşag ıdan gelen biri de olabilirdin elbette... Bir kez hata yapmak yasalara aykırı olmasa gerek! Bu arada saksag an bu yu k bir gu çlu kle daldan dala geçerek ag acın yu kseklig inin do rtte birine kadar inmişti. Acziyetini gizlemeye çalışırken, dik durabilmek için kanatlarını tu nedig i dala payanda gibi yaslamıştı. Peşinden bir sessizlik geldi ve sonra ag aç go vdesinin ko klerine isabet eden ku çu k, ritmik vuruşlar duyulmaya başladı. Albay bunların yukarıdan düşen kan damlaları olduğunu fark etti. Buradan geçen kimdi? Kimin peşinden vermiştin alarmı? diye yeniden sordu Sebastiano Procolo. Sana bunu söylemeyeceğim. diye yanıt verdi saksağan, Boş yere ısrar etme. Yeni bir sessizlik oldu. Ağacın gövdesine düşen damlaların sesleri yine duyuldu. Belki de yaran ağır değildir. dedi Albay. O nemli deg il, sen bunun için kendini yorma. Zaten bugu n yarın bu ug ursuz yerden çekip gitmek istiyordum. Ne kadar da safmışım, bir de alarm verme go revimin beg enildig ini du şu nu yordum. Burası için u zu lmeyeceg im. Zaten her şey son derece eski, kokuşmaya yu z tutmuş. Morro o ldu. Ve senin de yaşına bakılırsa sevgili Albayım, senin de o mru nu n şakası kalmamış. Albay sinirlenmişti, Sesini kesmezsen, seni bir daha vururum! diyerek çıkıştı. Saksag an, anlaşılmaz so zlerle homurdanmayı su rdu rdu. Sesi her zamankinden daha ağırlaşmıştı, güçlükle çıkıyordu. Beni haince yaraladın. diyebildi sonunda. Belki de o lu mden kaçamayacag ım. Şimdi izin ver, sana bir şiir okuyayım. Şiir mi? Evet... dedi hu zu nlu saksag an, Bu benim yega ne eg lencem. Sadece birazcık zorlanıyorum. Ka iyeleri neredeyse hiç tutturamıyorum. Birinin dizelerime kulak vermesi elbette yerinde olacaktır, yoksa şiir ne işe yarar... Bu geçtiğimiz yıl sadece iki kez... Eh, madem öyle... diyerek sözünü kesti Albay, O halde elini biraz çabuk tut. Artık hızı da sayısı da giderek azalan kan damlalarının ag acın ko klerine du şerken çıkardıg ı pıtırtıların duyulabileceg i bir sessizlik daha yaşandı. Saksag an, kanatlarıyla kendini destekleyerek var gu cu yle dog rulmaya çalıştı. Başını aya dog ru uzattı. Sonra, içinde aynı zamanda tatlı bir tını barındıran boğuk sesi duyuldu: Bir gün bana: Hiç şüphe yok ki sen çok güzel uçacaksın, kolay ve tehlikesiz bir hayatta, üstelik bizden çok daha uzun yaşayacaksın.

dediklerini hâlâ anımsarım. Böyle söylüyordu kardeşlerim. Karşılık vermek için onlara, düşerdim telaşa, Ben değil, aksine siz, olağanüstü yeteneklisiniz... Şiirin bu yerinde, saksag an susuverdi; nefes nefese, U zgu nu m, bir heceyi eksik so yledim. Nedenini bilmiyorum, arada bir böyle oluyor... diye açıkladı. Albay sağ eliyle, onu hoşgörüyle bağışladığını işaret etti. Saksağan, Pekâlâ, diyerek söze kaldığı yerden devam etti ve en son şöyle demiştik: dedi....ben değil, aksine siz, olağanüstü yeteneklisiniz. Şöhretiniz alıp yürüyecek, belki de anıtlarınız dikilecek. Çok daha başarılı olacaksınız benden çok daha geç öleceksiniz. Ben böyle söyleyince, kardeşlerim: Neden gizlemek istersin üstün değerlerini? Başarıların en büyüğüne taşıyacakken seni. Bu defa sözde öfkelenen ben, Hayır, kardeşlerim hayır, bir gün Amerika da kızıl bulutlar arasında zaferi kucaklayan siz olacaksınız. Burada bitemezdi bu tartışma. Nisan, Ağustos, Eylül ayında Ve hatta Aralık ta esen soğuk rüzgârlarda Bu sonsuz övgüler var olacak daima. Albay yüksek sesle yukarı seslendi: Güzel bir kafiye yaptın! Evet, bunu fark ettim. dedi saksağan, Ne yazık ki... Sebastiano Procolo dikkat kesildi. Saksag anın başını, desteg ini yitirmişçesine o ne dog ru du şerken go rdu. Bu tu n bedeni o anda iki bu klu m oluverdi. Sonra bir an belirsizlik içinde kalakaldı ve derken bir daldan dig erine ondan o tekine yuvarlanarak Albayın ayaklarının dibinde yere serildi. Procolo kuşu yerden aldı, tek eliyle kaldırdı, sonra yeniden toprag ın u zerine yatırdı. Oradan uzaklaştığı sırada gece sona ermekteydi.

6 Sebastiano Procolo nun cinler ve ru zga r Matteo hakkındaki o yku yu nasıl o g rendig i konusunda bazı eksik bilgiler vardı. Vettore nin anlattıg ına go re, Procolo bir akşam, ormanın içinden geçen bir ışık fark etmiş ve kimseye go ru nmeden takip ederek ona ulaşmış olmalıydı. Bu ışıg ın sahibi, elinde gaz lambasıyla ormanda yolunu kaybetmiş u ç çocug u evlerine go tu ren Bernardi den başkası deg ildi; çocuklar Benvenuto nun okul arkadaşlarıydı. Bernardi, Albay ın kendisini izledig inden ve her şeyi duyduğundan habersiz, çocuklara bu öyküyü anlatmış olmalıydı. Dig erleri ise Albay ın en başından beri kuşdilini bildig ini ve bu sırrı onlardan o g renmiş olabileceğini savunmaktaydı. Her iki varsayım da ikna edici deg ildi. I şin su go tu rmeyen bir yanı varsa o da Albay ın gerçeg i o g renmek için çok zaman harcamamış olmasıydı; aksi halde sonradan yaşanan durum hiçbir zaman gerçekleşmeyecekti. Çok kez dillendirilmiş, ama kimsenin inanmadığı eski bir hakikatti bu. Pek şaşırtıcı görünse de Fondo Vadisi nde bunun ne oldug unun gerçekten ayırdına varabilmiş belki de kimse yoktur. U stelik o nyargılar ve batıl inanç, bu insanlar arasında son derece yaygın olmasına rag men, hatta alttaki satırları kendi go zleriyle okuyacak olsalar bile, bugu n onların nazarında deg işen bir şey olmayacaktır büyük olasılıkla. Yu zyıllardan beri herkes Yaşlı Orman ın dig erlerinden ayrıştıg ının farkındaydı. Hiç kimse onu farklı kılanın ne oldug unu açık açık dile getiremezdi, insanlar kendilerine bile itiraf edemiyordu; yine de bu başka lık hali herkesin ortak kanısıydı. Gerçeg in açıkça gu n yu zu ne çıkması tam olarak geçen yu zyılın başlarına denk gelir. Başrahip Don Marco Marioni vadiye yaptıg ı bir yolculuk sırasında Yaşlı Orman ı ayrıcalıklı kılan şeyin ne oldug unu açıkça anlamıştır. Bu durum kendisine o denli tuhaf go ru nmemiş olmakla birlikte, 1836 yılında Verona da yayımladıg ı Bir Hacı Rahibin Yerbilimi ve Dog a Bilimi Notları nda bu konuya ayrıca, kısa da olsa değinmiştir. Bilgiler az, öz fakat gayet açıktır: Fondo denilen bu yerde hayranlık uyandıran bir manzara ile zihnimi oyalamak hoşuma gitti. Dag cıların adına Yaşlı Orman dedikleri, boyları San Calimero çan kulesinin çok daha u stu nde, eşi benzeri go ru lmemiş yu ksek ag açlarla dolu bu zengin ormanı ziyaret ettim. Go zledig im kadarıyla bu ag açlar, dig er bo lgelerdeki ormanlarda da bulunan cinlerin yuvalarıydı. Bilgi almak için konuştug um yo re halkı, konudan habersiz go ru nu yordu. Her bir ag aç go vdesinde, nadiren hayvan ve insan kılıg ında ortaya çıkan bir cin yaşadıg ını sanıyorum. Bunlar basit, iyiliksever, insana zarar vermeyen varlıklardır. Bo yle bir orman hektarlarca do nu mlu k bir araziye yayılmakta... Yaşlı Ormanın cinlerini kaleme alan ilk ve son dog a bilimcisi Marioni oldu. Bilgi kesinlikle yeni deg ildi; çu nku bu konunun çeşitli vesilelerle, hatta çok geçmişte bile Fondo sokaklarında konuşulageldig i bilinmekteydi. Belki de bu konu, durumun gerçeklig ine go zleriyle bizzat tanık

olmuş birkaç ormancı sayesinde etrafta duyulur olmuştu. Ne var ki herkes meseleyi aslı olmayan bir söylentiymiş gibi değerlendirme yoluna gitmişti. Aslında ormanın sonraki sahipleri ve vadinin sakinleri de buradaki ko knar ag açlarının dig erlerine benzemeyen bir yanı oldug unu fark etmişlerdi. Ortada tuhaf bir durum vardı ve bu tuhaf durum, kimsenin sorumlu tutulamadıg ı so ylenen kesimlerin ne şekilde gerçekleştig ini açıklamaya yo nelik bir katkı nitelig indeydi. Fakat so z cinlere geldig inde, her defasında kahkahalarla gülünen bir alay konusu olup çıkıyordu bu durum. Sadece ku çu k çocuklar, henu z o nyargı nedir bilmediklerinden, sık ag açlıklı ormanda cinlerin yaşadıg ının farkındaydılar. Bilgileri son derece sınırlı olmasına rag men, durmadan cinlerden konuşurlardı. Yıllar geçtikçe onlar da go zle go ru lu r biçimde deg işmiş, ana babalarının saçma sapan masallarıyla uyutulur olmuşlardı. Yaşlı Ormanda cinlerin oldug una dair elimizdeki kesin bilgileri de burada belirtmeliyiz. Başrahip Marioni nin yazdıklarına bakılırsa, bu yaratıklar hayvan ya da insan kılıg ına bu ru nmu ş halde ve bu tu nu yle olag anu stu biçimlerde tezahu r edercesine ag açların gövdelerinden çıkabilmekteydiler. Anlaşıldıg ı kadarıyla, bunların gu cu, hiç bir şekilde insanlara karşı koymak için yeterli deg ildi. Yaşamları, buradaki ağaçların varlığına bağlı olduğundan, asırlar boyu sürebilmekteydi. Konuşkan olmaları nedeniyle, genellikle kendi aralarında ya da ru zga rla konuşmak için gu n boyu yüksek ağaç tepelerinde oturur, özellikle de geceleri sohbet etmeyi sürdürürlerdi. Ag açların kesilmesiyle insanlar tarafından yok edilecekleri tehlikesinin bu tu nu yle farkındaydılar. Ancak onlardan biri, uzun yıllardan beri felaketi o nlemek için var gu cu yle çalışmaktaydı; Fondo halkının hayal bile edemeyeceği bu kişi Bernardi nin ta kendisiydi. Arkadaşlarından daha genç ve daha çalışkan olan Bernardi, sadece kardeşlerinin varlıg ını sag lama almak için insan kılıg ında, neredeyse su rekli olarak insanların arasında yaşamaktaydı. Bu amaçla kendini Ormancılık Komisyonu nun bir u yesi olarak seçtirmiş, Yaşlı Orman ı koruması için uzun yıllar Morro yu ikna etme mu cadelesi vermişti; bunun boş bir çaba oldug unu bile bile. Onu en zayıf yerinden yakalamayı başarmış, Ormancılık Komisyonu na dahil etmiş; dahası onun bir liyakat belgesi almasını ve şo valyelik unvanı ile onurlandırılmasını sag lamıştı. O lu mu nden sonra da bir heykelini diktirmişti; Sade, fakat ince işçilikle yapılmış bir anıttı. Bernardi nin dostları için katlandıg ı fedaka rlıklar, kurnazlıklar ve yorgunluklardır. O teki cinler geceler boyu ag açların tepesinde sohbet ederken, kendilerine o zgu şarkılarını bir ag ızdan seslendirirken; Bernardi Morro yu hoş tutmak için kendisini hiç ilgilendirmeyen konularda onunla sohbet etmek ya da hiç hoşlanmadıg ı halde o nu nde bir şarap kadehi ile hiç keyif almadıg ı ka g ıt oyunlarım oynamak zorunda kalırdı. Bo yle zamanlarda pencereden içeri dolan, tadına doyulmayan reçine kokusunun eşlig inde kardeşlerinin uzaklarda kaygısızca so yledig i şarkıları dinlerdi. Bernardi, Albay Procolo yu tanıdıg ı ve onun Yaşlı Orman da kesim yaptırma niyetinde

oldug unu fark ettig i ilk anda, onu ikna etmenin hiçbir koşulda mu mku n olamayacag ını da anlamıştı. Bu durumda dostlarının kurtuluşu için son çare olarak ru zga r Matteo ya başvurmaya karar verdi.

7 Ru zga r Matteo, bu yu zyılın başında, Fondo Vadisi nde iyi bilinirdi; pek az ru zga r onunki kadar kötü bir şöhrete ulaşabilmişti. Onun go klere çıkarılan gu cu, dog ru ya da yalan, herkesi korkudan tir tir titretirdi. Matteo yaklaşırken kuşlar şarkılarını yarıda keser, tavşanlar, sincaplar, dag sıçanları ve yabani tavşanlar yuvalarına kaçar, inekler solukları kesilinceye dek böğürürlerdi. 1904 yılında O Vadisi nde, hidroelektrik santrali için kurulan barajı yerle bir etmişti. Çalışmaların sona erdig i ve su seviyesinin yu kseltilmek u zere oldug u bir sırada, Simone Divari adında bir şantiye işçisi yapının sag lamlıg ına dair bir arkadaşıyla sohbet ederken, ne bir yer sarsıntısının ne de bir fırtınanın bu yapıyı tehdit edebileceg ini so zlerine eklemiş olmalıydı. Hu ku met soruşturmasıyla en azından dog rulug u onaylanan ve Matteo tarafından tesadu fen duyulan bu so zler, onun delicesine o kelenmesine yol açmıştı. Bu tu n gu cu nu toplayan rüzgâr Matteo barajın surlarına çarparak onu bir anda devirdi. Olabildig ince hırslıydı, kendisinden çok daha gu çlu meslektaşlarıyla kolayca karşılaşabileceg i bu yu k ovalarda, okyanuslarda başına buyruk gezmek yerine ku çu k vadide efendilik taslamayı tercih ediyordu. Hiyerarşik du zende u stu sayılan dostlarının arasında bile tasladıg ı bu yu klu g u n tadını çıkarmasıyla tanınırdı. O yle ki fırtınaların yo nu nu belirleyen çok gu çlu ru zga rların Matteo ile sohbet etmek için sık sık oyalanmaya durdukları so ylenirdi. Ne var ki, Fondo Vadisi nin ru zga rı, onlarla sohbet ederken bile kaba ve kibirli halinden asla o du n vermezdi. Hava kararmadan iki saat o nce daha bir go zu kararırdı. O zellikle ayın bu yu yen fazındaki günlerde gücü en üst seviyesine ulaşırdı. Vadideki ko ylerde anlatılamayacak kadar bu yu k zararlara yol açtıg ı şiddetli fırtınalarının ertesinde Matteo yorgun du şerdi. Bo yle zamanlarda ıssız vadilerden birinin u stu ne serilir, haftalarca kimsenin başına dert açmadan sakin sakin dolanırdı. Bu nedenle ona karşı her zaman bir nefret duyuldug u da so ylenemezdi. Uysallaştıg ı gecelerde Matteo sahip oldug u bir başka bu yu k o zellig ini keşfederdi; u stu n mu zisyen yanı bo yle vakitlerde kendini go sterirdi. Ormanların arasında, orada burada biraz kuvvetli biraz ılımlı eserken, kendi sesiyle çıkardıg ı mu zikle eg lenirdi. Bo yle zamanlarda ormanın derinliklerinden ilahilere benzeyen bitmek bilmez şarkıların yu kseldig ini işitirdi. Fırtınadan sonraki bo yle akşamlarda insanlar ko ylerinden çıkarak ormana gelir, bulutsuz go kyu zu nu n altında saatler boyu şarkı so yleyen Matteo nun melodilerini dinlerlerdi. Kilisenin orgcusu kıskançlıg a kapılır, bunun bir saçmalık oldug unu so ylerdi, fakat bir gece vakti onu da bir ag acın dibinde gizlice dinlerken buldular. Müziğin büyüsüne öyle kapılmıştı ki yakalandığını fark etmemişti bile. 1905 yılında uzak bir diyardan bu yu k ru zga rlardan biri geldi ve Matteo ya mag aralardan başka hiçbir yerde iyi dinlenilemeyeceğini öğretti. Bu durumda kendi ekseni etrafında kolayca do nebileceg i genişlikte bir mag ara bulması gerekiyordu; tu m bunları so yleyen bu yabancı

rüzgâr, kendisine olağanüstü bir rahatlık sunuyordu. O gu nden sonra Matteo kendine bir mag ara aramaya koyuldu. Bulduklarının içine tamamen girmesi imka nsızdı, koridor şeklinde ve çok ku çu ktu mag aralardı bunlar. Kilise biçiminde, arkasında bir go l bulunan kocaman mag araya ise yolunu kaybetmiş, kendisinden çok daha güçlü bir okyanus fırtınası önceden gelip yerleşmişti zaten. Yapacak bir şey yoktu. Sonunda kendisine iyi bir o neri getiren bekçi saksag an oldu. Yaşlı Ormanın tepesinde, kayalıkların başladıg ı Boynuz Tepesi nin tam dibinde, bir kuyunun ag zı kadar geniş, tamamen ıssız, büyük, küre biçiminde bir mağaraya açılan kocaman bir delik bulunduğunu söyledi. Matteo hemen so ylenen yere koştu. Delig i buldu. Bu yu k zorluklarla ve elinden geldig ince yumuşak hareketlerle dışarıda kalan bu tu n kuyrug unu çekiştirerek sonunda içeri girmeyi başardı. Bo ylece mag aranın key ini çıkararak kendi etrafında yavaşça do nmeye başladı. Dönüşlerinin etkisiyle delikten dışarı şiddetli bir gümbürtü yayılmaktaydı. Matteo dan o gu ne kadar sadece ko tu lu k go rmu ş Yaşlı Orman ın cinleri o anda sessizce ag açların go vdelerinden çıktılar, yerinden kaldırdıkları bu yu k bir deg irmen taşını delig in ag zına kadar iterek ru zga rı içeri hapsettiler. Delik, onun çıkması için hareket ederek içeriden çabalamasına izin vermeyecek kadar dardı ve deg irmen taşı da benzerlerine go re fazlasıyla ag ırdı. Bu durumda Matteo nun çıkış yolunu yeniden açmaya çalışması onu hayli hiddetlendirecekti. Bu şiddetli gümbürtü zamanla duyulmaz olmuş; Matteo nun kaçmasına izin vermeyecek kadar dar bir çatlaktan sızan ve birtakım so zcu klere evrilen o keli bir ıslıg a do nu şmu ştu. Ag za alınmayacak bu ku fu rler gece gu ndu z hiç durmadan su ru p gitti. Onun kaba so zlerini duyan etraftaki otlar kurumuş, yakınındaki ağaçlar yapraklarını dökmüştü. Yıllar geçtikçe ıslıg ı da zayı ladı, laneti etkisini yitirdi; başka bir ifadeyle ag zı kapalı delig in yakınlarında yeniden otlar bu yu du. Duvardaki çatlaktan şimdi yalvarışları duyulmaktaydı. Matteo, o zgu rlu g u nu geri vermeleri için yakarıyordu. Aralıksız yalvaran sesini duyan yabani hayvanlar onu şaşkınlık içinde dinleyerek taşın etrafında toplanıyorlardı. Matteo kendini kurtaracak olana son derece co mert vaatlerde bulunuyordu: Uzak ormanlardan ag açları so ku p, en uzak çayırlardan hayvan su ru lerini havalarda uçurarak getireceğine, o kişiyi zengin edeceğine dair sözler veriyordu. Gelmiş geçmiş tüm düşmanlarını alt etmek için yeryu zu nde pek az hu ku mdarın sahip oldug u karşı konulmaz gu cu yle bulutları toplayarak ya da uzaklaştırarak, isteg ine go re iyi ya da ko tu havaları emrine sunacag ına yeminler ediyordu. Bu şekilde saatler boyunca, kendisini kurtaracak olana go sterebileceg i tu m co mertlig i en ince ayrıntısına kadar tarif etmekteydi. Oysa dışarıda onun so zlerine kulak veren otlar, birkaç meraklı tavşan ve onu dinlemekten sıkılmış bir grup kuş dışında kimse yoktu.

8 Albay Procolo sadece bunları deg il, kimin tarafından oldug u bilinmemekle birlikte Yaşlı Ormanda kesim yapılmasını engellemek isteyen Bernardi nin Kato yu serbest bırakarak kendisine karşı kullanmayı amaçladığını da öğrenmişti. Albay, Bernardi den o nce harekete geçmeye karar verdi. Bisikletiyle Fondo Vadisi ne indi; oradan para karşılıg ı tuttug u, ellerinde kazma, ku rek, çekiç, keser, kaldıraç, matkapla mayın ve benzeri patlayıcı maddeler bulunan do rt işçiyle birlikte Matteo yu kurtarmaya gitti. Bo ylece rüzgâr emrinde olacak, kendisi de artık hiçbir şeyden korkmayacaktı. Procolo ve do rt işçi gu neşin altında uzun bir tırmanıştan sonra Yaşlı Orman daki Boynuz Tepesi ne vardılar. Mag aranın ag zını kapatan deg irmen taşını bulmakta hiç zorlanmadılar. Kayanın arkasından acı dolu, cılız bir sesin geldig ini duyunca ru zga rın ha la içeride oldug una kuşkusu kalmayan Albay, anlaşılabilir bir tereddu tle pazarlıg a girişti. I lk iş işçileri oradan uzaklaştırmak oldu, ne de olsa bu konuşmayı duymaları dog ru olmazdı. Deg irmen taşına yaklaştı ve bastonuyla birkaç kez taşa vurdu. Sonra, İçeride konuşan kim? diye sordu. Kayadan gelen tıslama giderek belirginleşti ve anlaşılmaz birkaç sözcüğe dönüştü. Albay ne yapacag ını bilemedig inden geri birkaç adım attı. Aman Tanrım!.. diye kendi kendine söylendi, Birbirimizin ne dediğini anlamayacak olursak... Birkaç dakika bekledikten sonra Albay yeniden harekete geçti, kayaya sokuldu ve daha gu çlu bir sesle, Seni serbest bırakırsam, bana itaat edeceğine yemin eder misin? Bunun üzerine rüzgâr, ıslığa benzer bir sesle dile geldi: Evet, elbette, elimden geleni yaparım. Benim adım Procolo, dedi dışarıdaki, Albay Sebastiano Procolo. Matteo rahatsız edici bir sesle, Daha yüksek sesle söyle! Anlamıyorum! diye karşılık verdi. Sebastiano Procolo! diyerek u stu ne basa basa heceledi Albay, sabrı tu kenmek u zereydi. Şimdi yemin et, çabuk ol! Tıslayan rüzgâr çok net bir ifadeyle, Yemin ederim ki, eğer Bastiano... Sebastiano! diye gürledi Albay....eg er Sebastiano Procolo beni bu mag aradan kurtarıp o zgu rlu g u me kavuşturacak olursa ona itaat edeceg ime, onun istedig i gibi du şmanlarını yere sereceg ime, onun arzusuna go re isterse fırtına isterse dingin bir hava yaratacag ıma yemin ediyorum. Birinin hayatına mal olsa bile onun isteklerine bag lı kalacag ıma yemin ediyorum. Son ana kadar, bu tu n yaşamım Sebastiano Procolo nun yaşamına adanacaktır. Gayet güzel, dedi Albay, bitti mi? İçerideki yanıt verdi:

Bana kalırsa başka bir şey kalmadı, yemini tamamladım. Albay keskin bir ıslıkla işçileri çag ırdı ve deg irmen taşının yerinden çıkarılması gerektig ini bildirdi, işçiler malzemeleriyle derhal işe koyuldular. Albay alnındaki teri sildi, yakındaki bir köknar ağacının gölgesine çekilerek beklemeye koyuldu. I lk mayınla birlikte deg irmentaşı go zle go ru lemeyecek kadar ku çu k parçalara ayrıldı. Mag aranın ag zı toz bulutuyla kaplandı ve sanki tıkanıklıg ı giderilerek boşalan dev bir lavabo gibi, şiddetli bir anafor sesi duyuldu. Matteo varlıg ını tu m gu cu yle kanıtlamak istercesine mayının bıraktıg ı dumanı dag ıtırken, hortum biçiminde kendi etrafında do nerek dışarı çıktı, içeriden çıkmayan henu z ku çu k bir kısmı kaldıg ı sırada, Albay yerinden fırladı, mag aranın ağzına koştu ve var gücüyle bağırdı: Orası benim ormanım, ayağını denk al! Sana emretmediğim sürece ormana dokunamazsın! Albay bastonunu havada sallıyorken işçiler de şaşkınlık içinde kendisini izliyorlardı. Ru zga rın kendisini hapseden cinlerden intikam almak isteyebileceg ini ve bu nedenle ormanın altını üstüne getirebileceğini düşünmüştü Albay. Go kyu zu ne dog ru yu kselen Matteo go zu pek bir edayla, Korkmana gerek yok Albay. diye karşılık verdi. Boynuz Tepesi nin çeperine çarparak ilerlemekte, tiz sesler çıkararak kayalıg ın eteklerine düşen belli büyüklükteki taşları yerinden oynatmaktaydı. Albay kendini sakınarak oradan uzaklaştı, işçilerin işine son verdi ve dinlenmek için bir ağacın go lgesine uzandı. Yaklaşık yarım saat sonra başının u stu nde bir şeyin hareket ettig ini hissetti. Büyük olasılıkla, Matteo daracık bir yerde geçen yirmi yılın ardından gerinip esnemekteydi. Ru zga r bir su re sonra yere indi, dalların arasında ha if ha if eserek Albay a bir emri olup olmadığını sordu. Albay bir su relig ine dikkatini toplamaya çalıştı; sonra da bir emri olmadıg ını, fakat ertesi sabah gelmesini istediğini söyledi. Matteo alaycı bir ifadeyle, Hepsi bu mu? diye sordu. Hepsi bu. dedi Albay. Bugün ilk günün, nefes alman için sana izin veriyorum. Ru zga r uzaklaştı, geriye sessizlig i kaldı. Bir su re sonra Albay da do nmek için yola koyuldu. O gu n ayag ında yeni ayakkabıları vardı ve yu ru rken ezdig i çakıl taşlarının her adımda çıkardıg ı sesler, ormanın huzurunu bozmaktaydı.

9 15 Haziran gu nu Albay, Yaşlı Ormanda kesimlerin başlamasını emretti. Matteo nun yol açabileceg i olası tehlikeyi tamamen ortadan kaldıran Sebastiano Procolo, ormanın ortasında yer alan bir liste dolusu ag acın yere indirilmesini emretti. Bu sayede vadinin yu kseklerinden öteki ağaçların kolayca taşınabilmesi için gereken bir dağ yolu açılacaktı. I şçiler ormanın kıyısındaki yaklaşık kırk metre yu kseklig inde devasa bir kızılçama saldırdılar. 15.30 civarında Albay evinden çıkarak çalışmaları görmeye gitti, rüzgâr Matteo da yanındaydı. Testerenin sesi alana yaklaştıkça daha iyi duyuluyordu. Oraya vardıg ında yarım daire şeklinde ağacın etrafını sarmış insan kalabalığı karşısında hayrete kapıldı. Matteo kendisine bu kalabalıg ın, son yolculug unda arkadaşlarını yalnız bırakmayan cinler oldug unu so yledi. Tamamı bu kadar deg ildi, orada bulunanlar sadece yakındaki orman bölgesinden gelerek toplanmışlardı. Procolo onların arasında duran Bernardi yi hemen tanıdı. Bunlar uzun boylu, sıska, açık renk go zlu, hatları dikkat çekmeyen ve yu zleri gu neşten kavrulmuş kişilerdi. U zerlerinde geçmiş yu zyılın modasını yansıtan, iddiasız ama temiz, soluk yeşil renkte giysiler vardı. Her biri elinde keçeden bir şapka tutmaktaydı. Çog u beyaz saçlı ve sakalsızdı. Kimse Albayın geldig ini fark etmemişti bile. Bu durumdan yararlanan Albay kolayca içlerine sokuldu ve olup biteni yakından izlemeye koyuldu. Cinlerin tam arkasında durup birinin ceketinin kenarlarından sarkan şeride, bu yu k bir dikkat ve o zenle dokunarak gerçek bir kumaş mı, yoksa bir hayal mi olduğunu anlamak için yokladı. Ormancılar, kendilerini seyreden kalabalıg ın varlıg ından habersizmişçesine, bu yu k bir kayıtsızlıkla işlerini yapmaktaydılar. Ag aç go vdesinin neredeyse yarıdan fazlasını ayırmış olan do rt işçi testereleriyle bir aşag ı bir yukarı gidip gelmekteydi. Beşinci işçi ise ag acı dog ru yerinden çekebilmek için kullanacakları halatı bağlamak için yukarı çıkmıştı. Dig erlerine çok benzeyen cinlerden biri ag acın ko klerine yakın bir taş parçasının u stu nde tek başına oturmaktaydı. Bu, kesilen ko knar ag acının ciniydi. Bu yu k bir dikkatle ormancıların çalışmasını izliyordu. Herkes suskundu. Sadece testerelerin sesiyle Matteo tarafından hareketlendirilen dalların hışırtısı duyuluyordu. Hareketli bulutlar yu zu nden gu neş de bir go ru nu p bir kaybolmaktaydı. Albay, çevredeki ağaçların üstü alabildiğine doluyken, yere devrilmek üzere olan ağaçta tek bir kuşun bile bulunmadığını fark etti. Bernardi bir anda yarım daire şeklindeki kalabalıktan ayrıldı ve boş alana dog ru ilerledi. Taşın u stu nde bir başına oturan cinin omzuna dostça vurarak yanına sokuldu. Dostlarının adına da konuştug unu anlatmak istercesine yu ksek sesle, Sana veda etmeye geldik Sallustio! dedi. Alaçamın cini, go zlerini ag acı go vdesinden ikiye ayıran testereden bir an olsun ayırmadan ayağa kalktı. Bernardi dingin bir sesle sözlerini sürdürdü:

Bu olanlar çok u zu cu, bizler kesinlikle buna alışkın deg iliz. Fakat bunun o nu ne geçmek için ne denli çaba harcadıg ımı sen gayet iyi biliyorsun. Ayrıca ihanete ug radıg ımızı ve ru zga rın elimizden alındığından da haberdarsın. Bunları so ylerken, belki tamamen bir rastlantı sonucu, bakışlarını cin kalabalıg ının arkasına gizlenen Albay ın bulunduğu yöne çevirdi. Sana elveda demek için geldik. diye devam etti Bernardi. Bu akşam itibariyle uzaklarda olacaksın, gençlig imizde hakkında sıkça konuşuldug unu işittig imiz alabildig ine bu yu k ve sonsuzlug a uzanan ormanda... Yabani tavşanların, yediuyuklayanların, bitki ko klerini kemiren danaburunlarının, ag aç go vdelerini oyan bo ceklerin, yaprakları kemiren kurtların olmadıg ı uçsuz bucaksız yeşil bir orman... Orada fırtınalar olmayacak, şimşeklerle ya da yıldırımlarla karşılaşmayacaksın, sıcak yaz gecelerinde bile. O lu p giden dostlarımızla buluşacaksın. Onlar yeni bir yaşama başladılar, u stelik gerçek bir yaşam. Toprakta çiçekli bitkilere do nu ştu ler, yeniden çiçek açmayı o g rendiler ve yavaş yavaş go g e dog ru yu kseldiler. I çlerinden pek çog u çoktan bu yu mu ştu r bile. Yaşlı Teobio yu yeniden go recek olursan selamlarımı so yle; de ki onun gibi bir alaçam ag acı bir daha gelmedi, neredeyse iki yu z seneden uzun zaman geçti. Bunu duymak onun hoşuna gidecektir. Bo yle bir ayrılık elbette bir parça zorlug u da içinde barındırıyor. Herkes birbirine sevgiyle bag lanmışken tu m bu olanlar tuhaf geliyor. Ama bir gu n yeniden buluşacag ız. Dallarımız yeniden birbirine deg ecek ve biz sohbetimize kaldıg ımız yerden devam edeceg iz, kuşlar yeniden bizleri dinleyecek. Burada olmayan, kocaman, çok gu zel ve çok renkli kuşlar göreceksin orada. Sana tu m kalbimle itiraf ediyorum, çok gu zel bir veda konuşması hazırlamıştım, fakat bo yle sakin sakin konuşmak daha iyi. Birkaç gu n içinde, belki de yarın içimizden bir başkası daha senin yanına gelecek. Sayının giderek artacag ı, hatta içlerinde benim de bulunabileceg im kaçınılmaz bir durum bu. Gittig inde yerini hazır bulacaksın; sabırla yeni, bundan çok daha gu zel bir ag aca do nu şeceksin. O ormandaki ko knar ag açlarının boyları u ç yu z metreden bile uzundur, hatta aralarında bulutları geçenler bile vardır. Kısacası, orada rahat edeceksin. Kim bilir belki de birkaç ay içinde korkarım Yaşlı Ormandaki kardeşlerini bile unutacak, mutlu günlerimizi artık anımsamaz olacaksın. Bernardi sustu. Dostu elini sıktı, Teşekku r ederim, şimdi dig erlerinin yanına do n, çu nku giderek kötüleşiyorum sanırım. Tören yapmanın zamanı değil. dedi.

10 Bernardi konuştug u sırada fırtına başlamıştı. Bu yu k kara bulutlar go kyu zu nde u st u ste toplanmış, enerji yu klu ru zga rlar ormana dog ru esmekteydi. Birdenbire her yanda dallar kırılmaya başladı. O sırada dig er cinler, ag açlarının ru zga r yu zu nden devrilebileceg inden korkmuşlardı. Her birinin aklına kendi ag acı gelince bir an evvel gidip yuvalarını yoklamak istediler. Bernardi konuşmasını yaptıg ı sırada, sessizce birer birer oradan uzaklaşmış, arkadaşlarını o lu m do şeg inde bir başına bırakmışlardı. Bu yu k ormanın kıyısında sadece birkaç ormancı ile Bernardi, Sallustio ve Albay kalmıştı. Bernardi de kısa bir su re sonra ormanın içlerine dog ru ilerledi. Sebastiano Procolo bu fırtınayı harekete geçirenin Matteo oldug undan şu pheleniyordu. Ona adıyla seslendi. Ru zga r, sakin sakin Albayın yamacında geziniyormuş gibi, derhal cevap verdi ve uslu durdug unu so yledi. Ancak Albay buna ikna olmadı, ortamın karışıklıg ından yararlanarak Matteo nun dig er ru zga rlarla birlikte çam ag açlarını sarsmış olabileceg inden kuşkulanıyordu. Sebastiano Procolo o fırtınada yerinden kımıldamak istemedig inden bu duruma açıklık getirmek pek mu mku n olamadı. Oldug u yerde duruyordu, ama cinlerin neden çekip gittiklerini artık emindi. Ormandaki dalların hışırtısı o yle şiddetliydi ki, kimi zaman testerelerin gürültüsünü bile bastırıyordu. Devrilmek u zere olan alaçamın cini, birdenbire Albaya yaklaştı, Sen karşı emir için mi buraya geldin? diye sordu. Hangi karşı emir? diye sordu Albay. Burada patronunun, yani Albay Procolo nun du şu ncesini deg iştirdig ini ve kesimin durdurulması için emir verdiğini düşünüyordum. Albay Procolo hayatı boyunca bir kez bile verdig i emirden geri do nmemiştir. dedi Sebastiano buz gibi bir sesle. Onu tanır mısın? Uzun yıllardan beri. Kendilerine bakmayan ormancıları işaret ederek, Şuradaki adamlar yaptıkları işten vazgeçseler... dedi cin, Belki açtıkları kesik zamanla kendini onarır ve ben de yaşamaya devam edebilirim... Sonra aniden yu zu nu çevirdi, sag a dog ru bir şeyi işaret etmek ister gibi uzandı ve ümitsizce haykırdı, Ama bak şuraya, bir bak!.. Ormancılar ru zga rın ag acı olması gerekenin tam aksi yo nu ndeki bir yere du şu receg i korkusuyla go vdenin tamamını testereyle kesmek u zere işlerine daha bir sıkı sarıldılar. Alaçamı yere indirmek için hep birlikte halatlara asılmış çekiyorlardı.

I çlerinden biri, Procolo nun çok yakınında durdug unu için ezilebileceg i korkusuyla, Dikkatli olun Albay Bey! diye seslendi. Albay oldug u yerde hareketsizce bekledi. Cin, açıklanamaz bir şekilde bir anda ortadan kayboldu. Alaçamdan insanın içini parçalayan bir kırılma sesi geldi; ag acın go vdesi giderek hızlanan hareketlerle ag ır ag ır katlanmaya başladı. Sonra devasa bir gümbürtüyle devrildi. Dallar, kısa bir su re için inlemeyi su rdu rdu. Sonunda sadece ormanın deg işmez sesi duyuldu. Gökyüzü gittikçe karardığından ormancılar aletlerini toplar toplamaz koşarak uzaklaştılar. Albay o zaman bile yerinden kalkmadı. Vurdumduymazlıg ını su rdu ru yor, fırtınanın ve yaklaşmakta olan akşamın karanlıg ında kaybolan o lu ag acı izliyordu. Orman karanlık surlar gibi birkaç metre yükseliyor ve içinden her seferinde bir parça daha ciddi bir ses yayılıyordu. Sebastiano Procolo hareket etme yeteneg ini yitirmiş gibiydi. Yaklaşık yarım saat kadar hareketsiz kaldı. Kendine geldig inde hava çoktan kararmış, fırtına hızını arttırmış ve ilk damlalar düşmeye başlamıştı. Derken Albay korkunç bir öfkeye kapılmış gibi bastonunu sallayarak seslenmeye başladı: Matteo! Matteo! Kimseden karşılık gelmedi. Sadece kendisinin bir tu rlu anlayamadıg ı ve ormanı delicesine kırbaçlayan diğer rüzgârların yüksek perdeden sesleri vardı. I ki go k gu ru ltu su arasında duraklayarak defalarca seslendi Matteo ya. Her zamanki gibi dimdik, ama go zle go ru lu r bir o ke içinde eve do nu ş yoluna koyuldu. Nidaları ormanın gürleyen uğultusunda kayboluyordu. Kısa bir süre sonra yolunu şaşırdı: Yarı karanlıkta izledig i patika yoluna bir tu rlu çıkamıyordu. Yag mur artık bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Aniden ag açlardan birinin arkasında bir adam belirdi. Albay, Bernardi yi tanıdı, pek memnun olmuştu. Tanrı isterse adam yollarmış. diye seslendi, Yolumu kaybettim. Ben size eşlik ederim. dedi Bernardi. Size söylemem gereken bir şey var...

11 Gu n ag arıncaya kadar su ru p giden sohbet boyunca birbirlerine tam olarak ne so yledikleri bilinmemektedir. Albay, Bernardi ile birlikte çalışma odasına kapanmış ve meraklı Matteo nun burnunu sokabileceg i korkusuyla pencerelerin panjurlarını da sımsıkı o rtmu ştu. O gece fareler bile çalışma odasına girmemişlerdi. {2} Ancak sonrasında gelişen durumlara bakılarak bu konuşmadan bir sonuç çıkarmak mümkün. Konuşma sonrasında Procolo nun Yaşlı Orman da kesimleri durdurma so zu verdig i sanılmaktadır. Belki de Sallustio çamının o lu mu kendisini biraz etkilemiştir. Ancak onu asıl ikna eden, cin tarafından sunulan ödüldür. Kesin olmamakla birlikte, bu anlaşma sayesinde, Albay ın Yaşlı Ormanın cinleri u stu nde tam anlamıyla so z sahibi oldug u bilinmektedir. Cinler, o zellikle yakılacak odunlarla, kendilig inden devrilen yaşlı ag aç parçalarını toplamak ve malzemeyi at arabalarıyla kamyonlara kolayca yu kleyebilecekleri ormandaki ag açsız bo lgeye taşımakla go revlendirildiler. Ormanın enine boyuna bu yu klu g u hesap edildig inde, odun rezervleri neredeyse bitmek tu kenmek bilmeyecek seviyedeydi. En du şu k iyattan hesaplandıg ında bile Procolo bu satışlardan, kesimlerden elde edeceg inden çok daha fazlasını kazanacak; u stu ne de ormanın zarar go rmesi engellenecekti. Dig er yandan, ormanın her ko şesine dag ılmış bu tu n odunları cinlerin yardımı olmadan toplayabilmek imkânsızdı, düşüncesi bile akıllara ziyandı. Vadide bugu n bile sıkça konuşulan o karanlık gu ç, 15 Haziran tarihli anlaşma sayesinde Sebastiano yu yola getirmişti. Bizden o nce hiç kimse, Albay ın elindeki yetkilerin neler oldug unu tam olarak bilmedi; hatta bu yu zden ortaya aslı astarı olmayan so ylentiler bile çıktı, eski bir askeri go revli olan Albay tehditka r bir şo hret kazandı. (Bu arada, Benvenuto ya ait olan daha bu yu k ormanda du zenli bir sıraya go re kesimlerin yapılmakta oldug unun da bilinmesinde yarar var. Çocug un idaresi, o nceden belirtildig i gibi, vasisi olan Procolo nun sorumlulug undaydı.) Bildig imiz kadarıyla Procolo ya du şen haklar yakılacak odunların neredeyse sadece tedarik edilmesiyle sınırlıydı; cinlerin u zerinde gerçek anlamda bir otorite kurmak so z konusu olamazdı. Her şeye rag men kendisinden o nce hiçbir insanın sahip olmadığı türden bir güçtü elindeki.