BALZAC-TANPINAR: İKİ HAYALÎ MÜLÂKATIN KARŞILAŞTIRILMASI *



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

MEHMET RAUF - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ( )

Örnek alınacak en güzel insan Hz. Muhammed hayatı boyunca görüntüsüne ve hareketlerine dikkat etmiştir.

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Kahraman Kit Misafirlikte

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

ÜNİTE 14 ŞEKİL BİLGİSİ-II YAPIM EKLERİ. TÜRK DİLİ Okt. Aslıhan AYTAÇ İÇİNDEKİLER HEDEFLER. Çekim Ekleri İsim Çekim Ekleri Fiil Çekim Ekleri

TLL Uygulama. Aşağıdaki seçeneklerin hangisinde Hüseyin Rahmi Gürpınar a ilişkin bilgi doğru değildir?

İltifat Etmek ve. Kadınların Kalbini Fethetmek

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi.

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

- Kurslara, seminerler katılın, farklı mekanlar keşfedin. Kendiniz için bir şeyler yapın. Böylelikle eşinize anlatacağınız farklı şeyler olacaktır.

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

Kültür Nedir? Dil - Kültür İlişkisi

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Prof.Dr. Jeffrey H. Lang ın İlk Namazı

II) Hikâye Dışı düzlemi

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ BU HAFTA ÜNLÜ ŞAİRİMİZ MEHMET AKİF ERSOY A AYDIN BAKIŞLAR KONFERANS DİZİSİNİN İKİNCİ OTURUMUNU GERİDE BIRAKTI.

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

NECİP FAZIL KISAKÜREK

YAHYA KEMAL BEYATLI ( )

Sevda Üzerine Mektup

ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Hikaye uzak bir Arap Alevi köyünde geçer. Ararsanız bambaşka versiyonlarını da bulabilirsiniz, hem Arapça hem Türkçe.

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın



HİKÂYE ETME BİLİMİ 1 :

Siyahın Tasarımlardaki Önemi Nedir?

FECRİ-ATİ EDEBİYATI SANATÇILARI

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

SAN Kİ ÖNCELEYİN GÜL AŞIK OLMUŞTU. kadının yeniden yaratılmasına sebebiyet vermiştir, onlara olan eşsiz aşkıyla. Bir yandan bu

Cümle içinde isimlerin yerini tutan, onları hatırlatan sözcüklere zamir (adıl) denir.

AİLE & YETİŞTİRME KONULU SORU LİSTELERİ

Korkut un Hindistan Güncesi - 2 Delhi. 2 Delhi Cuma Delhi`de 2.gün

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos :42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos :20

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

Siirt'te Örf ve Adetler

3. Yazma Becerileri Sempozyumu

SINIRSIZ ZİYARETLER. Nermin Er in ev atölyesi

ANASINIFI PYP VELİ BÜLTENİ (8 Eylül Ekim 2014 )

ÖZ GEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Oğuzhan KARABURGU 2. Doğum Tarihi: Unvanı: Yrd.Doç.Dr. 4. Öğrenim Durumu:

Cümlede Anlam TEST 39. 1) Bu güzellikleri görmek için Uzungöl e gün doğarken gelmelisin. Bu cümlede aşağıdaki sorulardan hangisi nin cevabı yoktur?

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

Düğün Hazırlık Listesi...

» Ben işlerimi zamanında yaparım. cümlesinde yapmak sözcüğü, bir yargı taşıdığı için yüklemdir.

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

o ( ) (1 CİN ALİ'NİN HiKAYE KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Çiğdem Başar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Tragedyacılara ve diğer taklitçi şairlere anlatmayacağını bildiğim için bunu sana anlatabilirim. Bence bu tür şiirlerin hepsi, dinleyenlerin akıl

Kahraman Kit Misafirlikte

Iğdır Sevdası. yıp olarak acı bir gerçeklik halinde karşımıza dikilmiştir.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe?

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

4. Habib-i Neccar Hz. Anma Etkinlikleri

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

BAĞLAÇ. Eş görevli sözcük ve sözcük gruplarını, anlamca ilgili cümleleri birbirine bağlayan sözcüklere "bağlaç" denir.

Cümle, bir düşünceyi, bir dileği, bir haberi ya da duyguyu tam olarak anlatan, bir veya birden çok sözcükten oluşmuş anlatım birimidir.

ORTA HAZIRLIK TÜRKÇE ORTAK SINAVI Açıklamalar GRADE. (20 Aralık 2015, Pazar)

Kahraman Kit ve Akıllı Can. Technical Assistance for Promoting Registered Employment. Kayıtlı İstihdamın Teşviki için Teknik Destek Projesi

Araştırmalar, evli çiftlerin yarıdan fazlasının birbirini tam olarak tanımadıklarını gösteriyor. Peki siz eşinizi yeterince tanıyor musunuz?

TARSUS DA BİR GÜN...BELKİ DE İKİ... Adanalılar...Mersinliler...Gaziantep, Hatay ve Osmaniyeliler...Türkiye nin gezmeyi sever insanları...

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

6. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU

DBY Ajans. This book has been supported by the Office of Scientific Research Projects of Istanbul Medeniyet University Istanbul, Turkey - March 2014.

İsmail Aybars Tunçdoğan

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Filmin Adı: Şaban Oğlu Şaban. Oyuncular: Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Şener Şen. Filmin Yönetmeni: Ertem Eğilmez. Senaryo: Sadık Şendil

ÝÇÝNDEKÝLER. Diyalog Tamamlama Haftanýn Testi...25

yuvarlak masa yeşil erik üç kalem ihtiyar adam

ÇALIŞKAN ARILAR EKİM AYI EĞİTİM PROGRAMI 1.HAFTA NELER ÖĞRENECEĞİZ HAFTANIN KONUSU:OKULUMUZ

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Asuman Beksarı. Türkiye nin İlk ve Tek Kadın Karides Yetiştiricisi. Yaşamdan Kesitler Sema Erdoğan. J. Keth Moorhead

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

DÜĞÜN GÜNÜM PROGRAMI

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

DEMANS. ÿ Bu bir Demans (bunama hastalığı) olabilir mi? ÿ Demans tam olarak nedir? ÿ Alzheimer tipi Demans nasıl cerayan eder?

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Transkript:

- International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, p.1955-1975, ANKARA-TURKEY BALZAC-TANPINAR: İKİ HAYALÎ MÜLÂKATIN KARŞILAŞTIRILMASI * Abdurrahman KOLCU ** ÖZET Fransız edebiyatının en önemli romancılarından biri olan Honoré de Balzac, aynı zamanda Fransız dandizminin en önemli üç manifestosundan biri olan Traité de la Vie Élégante adlı eserin de yazarıdır. Bu eserinde zarif hayatın kurallarını ve çerçevesini oluşturmaya çalışan Balzac, bu amaçla dandy ve dandizm denince akla ilk gelen kişi olan George Bryan Brummell ile hayalî bir mülakat kurgular. Bu hayalî mülakatta Brummell elbiseler ve zarif yaşam konusunda bir otorite olarak sunulur, onun görüş ve tutumları ön plana çıkarılır. 20. yüzyıl Türk edebiyatının en önemli kişiliklerinden biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar benzer bir hayalî mülakatı, yaklaşık yüzyıl sonra, Halit Ziya Uşaklıgil in Mai ve Siyah adlı romanının başkahramanı olan Ahmet Cemil ile gerçekleştirir. Ahmet Cemille Mülakat başlığını taşıyan bu hayalî mülakat, 1933 yılının son ayında Anayurt dergisinin 8. ve 9. sayılarında yayımlanmıştır. Tanpınar, hayalî mülakatında artık yaşlılık döneminde olan Ahmet Cemil aracılığıyla Servet-i Fünun edebiyatının şiir ve kurgu dünyasını ve o dönemin yaşam biçimini alaycı bir yaklaşımla değerlendirir. Benzer şekilde mülakatın yapıldığı dönemin değişen edebiyat anlayışı ve yaşam biçimiyle ilgili değerlendirmeler de mülakata serpiştirilmiştir. Tanpınar ın hayalî mülakatında ayrıca Brummell in hayatı ve dandizm bağlamında değerlendirilebilecek bazı ayrıntılar iki mülakat arasındaki ortak yönleri çoğaltmakta ve bu bağlamda çok daha önce kaleme alınması dolayısıyla Balzac ın etkisini gündeme getirmektedir. Anahtar Kelimeler: Ahmet Hamdi Tanpınar, Honoré de Balzac, George Brummell, Dandizm, Dandy, Mai ve Siyah, Halit Ziya Uşaklıgil, Servet-i Fünûn Edebiyatı * Bu makale, 24-25 Mayıs 2012 tarihlerinde İstanbul da gerçekleştirilen Ölümünün Ellinci Yılında Rüya ile Hayal Arasında Ahmet Hamdi Tanpınar Uluslararası Sempozyumu nda sunulan Balzac-Tanpınar: İki Hayalî Mülâkatın Karşılaştırması adlı bildirinin genişletilmiş şeklidir. ** Yrd. Doç. Dr., Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, El-mek: abdkolcu@yahoo.com

1956 Abdurrahman KOLCU BALZAC-TANPINAR: COMPARING TWO IMAGINARY INTERVIEW ABSTRACT Honoré de Balzac who is one of the most important novelists of French Literature, wrote also Traité de la Vie Élégante that is one of the most important three manifests of French dandyism. He strives to define the rules and the frame of elegant living in it, and for that purpose, builds an imaginary conversation with George Bryan Brummell who is identified with dandy and dandyism. In that corversation, Brummell is presented as an expert on customs and elegant living, and his notions are postulated. On the other hand, Ahmet Hamdi Tanpınar who is one of the most important personalities of Turkish literature in the 20th century, builds a similar conversation with Ahmet Cemil who is a protagonist of Halit Ziya Uşaklıgil s novel named Mai ve Siyah, one hundred years later. The conversation titled Ahmet Cemille Mülakat was published in Anayurt, in number 8 and 9, at the last month of 1933. He examines sarcastically poetry and fiction of the literature of Servet-i Fünun and life styles of that period through elderly Ahmet Cemil then. The reviews about changing literary perception and life style when the conversation is occured, strewed to it. There are also some details that can be examined in the concept of dandysim and Brummell s life in the Tanpınar s conversation. They increase the mutual aspects between the two conversations, and, in this context, call to mind Balzac s influence on Tanpınar, for Balzac s conversation was previously published. Key Words: Ahmet Hamdi Tanpınar, Honoré de Balzac, George Brummell, Dandyism, Dandy, Mai ve Siyah, Halit Ziya Uşaklıgil, The Literature of Servet-i Fünûn. GİRİŞ XX. yüzyıl Türk edebiyatının önemli ve çok yönlü şahsiyetlerinden biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar ile yalnızca XIX. yüzyıl Fransız edebiyatının değil, dünya edebiyatının da büyük yazarlarından biri olan Honoré de Balzac ın, hayalî mülâkat kaleme alma noktasında ortak bir yönü bulunmaktadır. Tanpınar ın yazdığı, Ahmet Cemille Mülakat başlığını taşıyan hayalî mülakat, 1933 yılının son ayında Anayurt dergisinin 8. ve 9. sayılarında yayımlanmıştır. Balzac ın hayalî mülakatı ise onun Traité de la Vie Élégante adlı eserinde Plan de ce Traité (Bu İncelemenin Taslağı) adıyla yer alan yazısından ibarettir. Bu makalede her iki hayalî mülakat, kurgulama, içerik ve gönderme dünyası bakımından değerlendirilmekte, aralarındaki benzerlikler ve farklılıklar üzerinde durulmaktadır.

Balzac-Tanpınar: İki Hayalî Mülâkatın Karşılaştırılması 1957 Tanpınar ın Hayalî Mülakatı: Ahmet Cemille Mülakat Tanpınar ın iki bölümden 1 oluşan Ahmet Cemille Mülakat ı için söylenebilecek ilk söz, bu mülakatın gerçek olmadığıdır. Ahmet Cemil, Halit Ziya Uşaklıgil in Mai ve Siyah adlı romanının protagonistidir ve gerçek hayatta böyle bir kişilik mevcut değildir. Kendisiyle mülakat yapılan -ya da yapıldığı iddia edilen- Ahmet Cemil, bir kurgu kişisidir. Bu yüzden onunla yapılan mülakat da, gazetelerde, dergilerde sıkça karşılaşılan ve gerçek bir kişiyle yapılan mülakatlardan, doğası ve amacı itibariyle farklıdır. Zaten mülakatın ilk bölümünün başında yer alan ve aşağıda alıntılanan cümlelerde bu durum açık bir şekilde ortaya konmaktadır: [Büyük hikâye üstadımız Halit Ziya beyin en şöhret kazanmış eserlerinden biri de (Mai ve siyah) tır. Malûm olduğu üzere, o değerli romanın kahramanı, şair Ahmet Cemildir. Arkadaşımız Ahmet Hamdi bey, aşağıdaki yazısında, Ahmet Cemili yıllardan sonra hakikî bir şahıs gibi gördüğünü kaydediyor ve bu suretle bugünkü telakkî ile otuz, kırk sene evvelki telakkileri karşılaştırıyor. Orijinal bir mevzu olduğundan alâka ile okunacağını zannediyoruz.] 2 Bu cümlelerde, mülakat yapılan kişinin Ahmet Cemil olduğu kadar, yapan kişinin de Ahmet Hamdi Bey olduğu belirtilmekte ve böylelikle mülakatı yapan kişi teşhis edilmektedir. Dolayısıyla bu metnin, Ahmet Cemil ile Ahmet Hamdi nin hayalî bir görüşmelerini içerdiğini söylemek mümkündür. İçeriğine ilişkin değerlendirmelerden önce, bu mülakatın sadece Mai ve Siyah ile Ahmet Cemil değil, fakat Halit Ziya Uşaklıgil in başka bir eserinden, Sevda-yı Sengîn adlı öyküsünün kurgusundan ve bu öykünün kahramanı olan Refî Nihat tan da izler taşıdığını belirtmek ve bu öyküden ana hatlarıyla da olsa bahsetmek gerekir. Sevda-yı Sengîn adlı öyküde kahraman anlatıcı bir yıldır görmediği arkadaşı Refî Nihat ile Ada vapurunda güvertede karşılaşır. Bu karşılaşmadan sonra, süslenmeye düşkünlüğüyle tanınan Refî Nihat ın yüzünün solgun ve dağınık görüntüsü tasvir edilir. Öykü, kahraman anlatıcının Refî Nihat ile geçmişteki görüşmelerinin hatırlanmasıyla bir mülakat tarzında devam eder. Geçmişteki görüşmelerin konusunu Refî Nihat ın ancak bir çocukluktan, artık hatırasına resîde olamayan uzak bir devre-i tufûliyyete mahsus teferruat ile başlayıp devam etmiş bir oyundan ibaret olacaktı 3 şeklinde ifade edilen ve kendisinde derin izler bırakan ilk aşkıyla ilgilidir. Bu ilk aşkın en önemli kırılma noktasını evlilik konusu oluşturur. Refî Nihat bu konuda değişik bir tutum sergiler: Hatta bir kere onu görmeye gelen görücüler için ne yolda süsleneceğine dair ben fikir verdim. İzdivaç o kadar hakikat-i hayata ait bir şey idi ki bunu düşünmek bile mümkün değildi. Ben bu münasebetin yalnız cihet-i şi riyyesindeydim. Onu bir rüya-yı ebedi hükmünde bırakarak hayatıma böyle güzide bir sahife-i aşkla başlamak istiyordum, işte o kadar... 4 Refî Nihat ın hayatına birçok kadın girer çıkar. O, bu kadınlarda hep ilk aşkının devasını arar. Sonraları ilk aşkını evlilikle sonuçlandırmadığına pişman olur. Çünkü ilk aşkı evlenir. Hatta Refî Nihat ın ona düğün hediyesi olmak üzere yaptırdığı çamaşır sepeti ve bu sepet içine konulacak şeyler aracılığıyla onunla bir tür temas içinde olacağı vehmine kapılması öyküde geniş bir yer tutar. Bu fetişizm, öykünün sonunda, Refî Nihat adadaki evinde mermerden çıplak bir kız heykelinden bahsederken daha ciddi bir boyut kazanır. Refî Nihat a göre karanlık bir kış gecesinde bu heykel ona sarılmış ve onu öpmüştür. Öykü, kahraman anlatıcının Refî Nihat la bir daha karşılaşmadığını 1 Anayurt dergisinde yayımlanmasından yıllar sonra, mülakatın ilk bölümüne, Zeynep Kerman tarafından hazırlanan Ahmet Hamdi Tanpınar- Edebiyat Üzerine Makaleler adlı kitapta yer verilmiştir. Mülakatın ikinci bölümü ise İbrahim Demirci tarafından Türkiye Yazarlar Birliği Akademi Dergisi nin 2012 Mayıs tarihli 5. sayısında yeniden yayımlanmıştır. 2 Ahmet Hamdi, Ahmet Cemille Mülakat, Anayurt, S: 8 (14 Birinci kânun 1933), s. 6. 3 Halid Ziya Uşaklıgil, Bir Yazın Tarihi, Özgür Yayınları, İstanbul 2005, s. 136. 4 Age, s. 136.

1958 Abdurrahman KOLCU ve tıpkı ilk aşkından olduğu gibi, mermer heykelin aşkından da hıyanet görüp görmediğini bilmediğini belirtmesiyle sonlanır. Ahmet Cemille Mülakat, Tanpınar ın Ahmet Cemil le bir Salı akşamı Eyüp iskelesinde karşılaşmasıyla başlar: Ahmet Cemille bir salı akşamı Eyüp iskelesinde karşılaştım. Ben, bir ahbaba yaptığım kısa bir ziyaretten geliyordum. Epice yorgundum. Tam biletimi alıp döndüğüm zaman karşımda, ortadan biraz yüksek boylu, tıknaz, kranta bir adamın kendi kendine gülümsediğini gördüm. 5 Sevda-yı Sengîn adlı öyküde ilk paragrafta Refî Nihat ile kahraman anlatıcının karşılaşma anında gülümseme, ikinci paragrafta ise tebessüm kelimesi kullanılır. 6 Tanpınar, mülakatta Ahmet Cemil i, ilk olarak dış görünüşüyle tanıtır: Şapkası elinde, sol dirseğile kapalı kişelerden birine dayanmış, caddede acele vapurdan boşalan kalabalığı seyrediyordu. Uzun ve kır saçları arkasına doğru taranmış idi. Açık mavi gözlerindeki tatlı malihülyayı bir an fark etmeseydim, şüphesiz bu kadar alâkadar olmayacaktım. Kıyafeti lüzumundan fazla itinalıydı. Kurşunî komplesi belli ki usta bir makastan çıkmıştı; fakat ağır altın kösteği bu zarif kostümle uyuşamıyordu. Boyunbağı en çığırtkan renklerden intihap edilmişti, yakasında koyu madenî parıltılar yapan üç yaprak, parmaklarında bilet yerinin yarı karanlığı içinde akşamı zaman zaman yakalayan iki büyük elmas yüzük vardı. Sol elile ortası şişkince koyu kankırmızı maroken ciltli bir kitap ve birkaç gazete tutuyordu. 7 Sevda-yı Sengîn adlı öyküde kahraman anlatıcı, Refî Nihat ile Ada vapurunda karşılaştıktan sonra onun daha çok yüzüne odaklanır ve eskiden canlı bir görünüme sahip olan, süslenmeye düşkünlüğüyle ünlü olan Refî Nihat ın solgun, bitkin ve dağınık bir ifade taşıyan yüzünü tasvir eder, ancak yukarıdaki alıntının aksine giysi ve aksesuarlarından bahsedilmez. Ahmet Cemil in dış görünümünün tasvirinden alıntılanan cümleleri, Mai ve Siyah ile de ilişkilendirmek mümkündür. Özellikle parmaklarındaki iki büyük elmas yüzüğün, romanda dava vekili olan babasının, üstlendiği bir davanın doğruluğuyla ilgili kanaatinin değişmesi ve davayı bırakma karşılığında ödemesi gereken paranın temini konusunda gündeme gelen Ahmet Cemil in annesinin elmas küpelerini ve yüzüğünü satma önerisini ilk anda hatırlattığını söylemek gerekir. Babası buna karşı çıkarak karısının elmaslarını satmak yerine, -ki onları Ahmet Cemil, daha sonraları kız kardeşi İkbal i kurtarmak için Emniyet Sandığı na rehin verir- başka bir çözüm yolu bulur: Kendisinin bir altın enfiye kutusu, bir güzel saatiyle bir altın kösteği vardı. 8 Ahmet Cemil in babası bunları terhin ederek ve bir sarraftan faizle bir miktar borç alarak sıkıntılı durumun üstesinden gelir. Mülakatta Ahmet Cemil in dış görünümünü betimleyen cümlelerde geçen ağır altın köstek ile, romanda babasının saati ve enfiye kutusuyla birlikte terhin ettiği altın kösteğe gönderme yapıldığını belirtmek gerekir. Ahmet Cemil in parmağındaki elmas yüzükler ise, barân-ı elmas ı çağrıştırır. Romanda, Ahmet Cemil, Mir at-i Şuûn gazetesinin onuncu yılını tamamlayacak olması nedeniyle Tepebaşı bahçesinde verilen ziyafette arkadaşlarından ayrı ve daha sakin bir yere oturduğunda, vücudunda ürpermeye benzer bir etki yapan bir müzik duyar. Bu, Emile Waldteufel in meşhur valsidir. Bu 5 Agm, s. 6. 6 Bir vakitler hafif saz simasının meyyâl-i melâl renginde tayyâr bir gâze-i gülgûnun sâye-i neşve-i şebâbı gülümserken bugün çehresi bir incimâd-ı anberîn ile sapsarıydı. (Age, s. 130.) Beni görünce sevinecek zannediyordum, bilakis lakırdı etmeye mecburiyet verecek olan bu tesadüf onda bir tesir-i nâhoş hâsıl etti. Bana yanında ancak yer açtı. Kavâid-i zerafete bir mugâyeret-i sariha göstermiş olmayacak derecede derhal silinen bir tebessümle o çok ince dudakları biraz açıldı. (Age, s. 130.) 7 Agm, s. 6. 8 Halid Ziya Uşaklıgil, Mai ve Siyah, Hilmi Kitabevi, İstanbul 1945, s. 44.

Balzac-Tanpınar: İki Hayalî Mülâkatın Karşılaştırılması 1959 valsi ne zaman dinlese bütün hayalî inkişaf eden Ahmet Cemil, bu valsin ismini kendine mahsus bir şive ile barân-ı elmas olarak tercüme eder. Bu müzik onu gerçeklikten alıp bir hayal dünyasına götürür. 9 Tanpınar, barân-ı elmas a mülakatın ilerleyen safhalarında konu Ahmet Cemil in İsviçre deki aşk macerasına geldiğinde şu cümlelerle yeniden gönderme yapar: İnce, beyaz, uzun parmaklı eliyle saçlarını arkaya attı. Gözleri uzak bir hayale kapanmış gibiydi; adeta onu baranidürrielmas gecesinde zannedecektim. 10 Tasvir cümlelerinden sonra mülakatın devamında Ahmet Cemil, Tanpınar a Beni tanıdınız galiba! 11 der ve konuşmaya başlar. Ahmet Cemil, kız kardeşinin mezarını ziyarete geldiğini belirtir. Mezar harap durumdadır, ancak yine de iyi bir yerde, Aziyade nin yanındadır. Dolayısıyla burada Pierre Loti nin Aziyade adlı romanına ve aynı adlı kahramanına yapılan bir gönderme söz konusudur. Konuşmanın devamında Ahmet Cemil in ihtiyarlamasından söz edilir. Mai ve Siyah romanında sadece Arabistan a gittiği belirtilen Ahmet Cemil in, bu hayalî mülakatta Arabistan ın Yemen bölgesine gittiğini öğreniriz. Arabistan ı pitoreski için tercih ettiğini ve orada çok sıkıldığını ifade eden Ahmet Cemil, kabiliyeti olmasına rağmen İstanbul dan neden kaçtığını ise şöyle açıklar: hem niçin taaccüp ediyorsunuz? Benden çok yaşlı olan amcalarımın, yeni Zelanda da müstâmer olmayı ciddiyetle düşündükleri bir devrede benim Yemen de memuriyeti kabul etmem tabii bulmalısınız; yorgundum, muhitim bana kasvet engiz geliyordu.. 12 Bu cümleler Servet-i Fünûncuların Yeni Zelanda da koloni kurma tasarılarına yapılan bir göndermedir. Daha da önemlisi ise Servet-i Fünûncuların Ahmet Cemil tarafından amca olarak görülmesi, onlarla kurulan akrabalığın belirtilmesidir. Ahmet Cemil in annesi Arabistan da vefat etmesi konuşmada şu cümleyle belirtilir: Onu Arabistan ın kızıl kumlarına gömdük. 13 Ahmet Cemil ifadelerinin devamında, akılda kaldığı şekliyle, Tevfik Fikret in kız kardeşi için yazdığı Hemşirem İçin adlı şiirinin ilk iki dizesini söyler. Biz küçüktük seni defneylediler, Bivefa kollara, bikaydı eller.. 14 Tevfik Fikret, bu şiirinde önce, kendisi henüz on iki yaşında iken Hac yolculuğu esnasında Arabistan daki kolera salgınında ölen annesine hitap eder. Bir cinayet olarak değerlendirdiği kız kardeşinin ölümünü haber verir. Şiirin devamında kız kardeşine hitap eder. Onun evliliği sırasında çektiği sıkıntılara gönderme yapar, eniştesini suçlar, cenaze merasiminden söz eder, kadın olmanın getirdiği olumsuzluklar üzerinde durur. Şiirin son bendinde, şair, 9 Romanda Tepebaşı ndaki ziyafetten daha önce de, Ahmet Cemil in para kazanmak için verdiği özel dersten yorgun argın döndükten sonra hissettiklerini anlatan paragrafta baran-ı elmas tamlamasının geçtiği görülmektedir: Uyu zavallı çocuk, yeşil eski çuhalı yazıhanenin kenarında, karanlık çamurlu sokaklarda, küçük nazlı çocuğun daima esneyen çehresi karşısında geçen o meşakkat ve mihnet saatlerinden sonra şu sıcacık temiz yatağın içinde, münevver mai bir semanın baranı elması altında, tuluunu beklediğin ümit güneşini görmeğe çalışarak; derin, uzun bir tesliyet uykusiyle uyu!.. diye içinden bir ninni söyler gibidir. (Age, s. 85) Bu alıntı baran-ı elmas şeklinde ifadesini bulan imgenin Ahmet Cemil in muhayyilesinde önceden mevcut bulunduğunu göstermektedir. 10 Agm, s. 6. 11 Agm, s. 6. 12 Agm, s. 6. 13 Agm, s. 6. 14 Agm, s. 6. Tevfik Fikret in Hemşirem İçin adlı şiirinin ilk iki dizesi şu şekildedir: Biz çocuktuk, seni defneylediler Bî-vefa kumlara bî-kayd eller. (Tevfik Fikret, Bütün Şiirleri, (Haz. İsmail Parlatır-Nurullah Çetin), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2004, s. 469.)

1960 Abdurrahman KOLCU kadınlığın getirdiği ebedî şikâyetleri, zayıflıktan ve zilletten kaynaklanan vahşi ağlamaları kız kardeşinin naşının başında toplanmaya çağırır, çünkü ona göre bu naşın en doğru, en asil ve en yakın aşinaları bunlardır. Görüldüğü gibi Ahmet Cemil in söylediği bu dizeler, onun annesinin tıpkı Tevfik Fikret in annesi gibi Arabistan da ölmesini çağrıştırır. Ancak bunun yanı sıra hamile olan kız kardeşi İkbal in, eniştesi Vehbi Bey in darbesi neticesinde kan kaybederek ölmesiyle Tevfik Fikret in Müftüoğlu Ahmet Hikmet Bey in kardeşi Refik Bey ile evlenen kız kardeşi Sıdıka Hanım ın 18 yaşında ölmesi arasında bir benzerlik söz konusudur. Üstelik Tevfik Fikret de, tıpkı Ahmet Cemil gibi, kız kardeşinin ölümünün başlıca müsebbibi olarak eniştesini görür. Mehmet Kaplan, bu olay nedeniyle Müftüoğlu Ahmet Hikmet Bey ile Tevfik Fikret in aralarının açıldığını belirtmektedir. 15 Ahmet Cemil, Yemen de mal müdürünün baldızıyla evlendirilir. Bu evlilik konusundaki bilgiler de onun karakterinin zayıflığıyla ilgili ayrıntılar eşliğinde sunulmaktadır. Karısının kendisini dövdüğünden bahseden Ahmet Cemil, onun kendisinin ruhunun inceliklerini anlamadığını belirtir, çocuklarını gider gitmez aldırtacağını söyleyerek oradan ayrılır. Evlilik konusuna olumsuz yaklaşım Sevda-yı Sengîn adlı öyküde de söz konusudur. İlk aşkıyla olan ilişkisinde evliliğin hayatın gerçekleriyle ilgili bir şey olduğunu, kendileri için bunu düşünmenin bile mümkün olmadığını ifade eden Refî Nihat, arkadaşıyla konuşurken de evlenme konusuna olumsuz bir şekilde yaklaşır: -Hususiyle ne için izdivaç edeyim? İzdivaç insana pek iyi bir kadın, ihtimal pek güzel çocuklar verebilir, fakat başka?.. 16 Ancak ilk aşkının başka biriyle evlenmiş olması nedeniyle Refî Nihat sonraları ilk aşkıyla evlenmediği için pişmanlık da duyar. Mülakatın devamında Ahmet Cemil, yolda Mısır da meşrutiyetin ilan edildiğini öğrenir. Ahmet Cemil bu haberin kendisinde yarattığı tesiri şu cümlelerle belirtir: Ah, sevincimi size nasıl tarif etmeli? Derhal en yüksek Ehramın zirvesine çıkarak bu yevm mesudu idrakimi bana nasip kıldığından Cenabıhakka şükür ettim. İstanbul a geldiğim zaman beni de devri Hamidînin mağdurlarından, menfi filan zannettiler.. hattâ vapurdan nümayişle aldılar, çok mesuttum. Nihayet perii hürriyete kavuşmuştum. Başımızın üstünden o tayfı zalim, o heyulayı huneriz gitmişti. 17 Meşrutiyetin ilanını gösterdiği için Allah a şükretmek amacıyla Ahmet Cemil in en yüksek piramidin zirvesine çıkması hadisesinde yükseklik ve yükseğe çıkma noktasında bir vurgunun mevcut olduğunu söyleyebiliriz. Bu da bize Ömer Seyfettin in Efruz Bey inin Hürriyet in İlânı nı insanlara bildirmek ve kutlamak üzere masa, balkon ve pencere gibi bulunduğu yere göre yüksek olan noktalardan insanlara hitap etmesini hatırlatır. Ahmet Cemil in İstanbul a gelişinde yapılan nümayişleri, İstanbul un sokaklarında Efruz Bey için yapılan gürültülü ve şamatalı nümayişlerle birlikte düşünebiliriz. Hatta Ömer Seyfettin in eserinde, Efruz Bey in Allah ile Tûr-i Sînâ da görüşen Hz. Musa nın müminlerinin kaç kişi olduğuna ilişkin anekdottan söz etmesi ve Sulukule den Yıldız Sarayı na ulaşmak için kazdıklarını belirttiği tüneli anlatırken Nil nehrinin getirdiği kumlalarla, çamurlarla İskenderiye sahillerini gittikçe denize doğru genişletmesi hadisesinden bahsetmesinin Mısır a ilişkin olması da bu bakımdan dikkat çekicidir. 15 Mehmet Kaplan, Tevfik Fikret, Dergâh yayınları, 11. baskı, İstanbul 2008, s. 131. 16 Halid Ziya Uşaklıgil, Bir Yazın Tarihi, s. 141. 17 Agm, s. 6.

Balzac-Tanpınar: İki Hayalî Mülâkatın Karşılaştırılması 1961 Tekrar matbuat dünyasında çalışan Ahmet Cemil, İsviçre şehirlerinden birinde kançilarlık alır, yani konsolosluklarda yazı işlerini yürüten kişilerden biri olur. İsviçre den bir aşk macerası yüzünden ayrılan Ahmet Cemil, bu ilişkiyi tafsilatlı bir şekilde açıklar: -Ah, hayır hayır.. hiç tahmin edemediniz.. asla.. benim sevgilim genç bir kız, âdeta bir çocuktu. On iki yaşlarında henüz vardı.. Melekle çocak arasında bir simayi münevver ki.. oturduğum evin kapıcısının kızıydı, ekseriya ufak tefek hizmetlerimde bulunurdu. Ben kendisine hediyeler alırdım, bu muaşaka iki sene kadar sürdü. Fakat sonunda benim bir hatam yüzünden nihayete erdi. İnce, beyaz, uzun parmaklı elile saçlarını arkaya attı. Gözleri uzak bir hayale kapanmış gibiydi; âdetâ onu baranidürrüelmas gecesinde zannedecektim. Yavaş bir sesle: -Ona bir sabah aşkımı itiraf etmek gafletinde bulundum. Dizlerimde oturmuş, kendisi için hazırlamış olduğum bonbonları yiyordu. Birdenbire mini mini kollarile beni kucakladı. Ah bu deraguşun lezzeti bibahası ve benim için sakladığı sukuti hayal Evet bu dakikadaki neşatımı size tarif edemiyeceğim.. sanıyordum ki minimini dudakları aşkıma mukabele edecek ve ben, zihnimde ona vereceğim cevabı o neşidei garamı hazırlıyordum. heyhat, nekadar yanılmışım.. beni kucakladı ve yavaşça kulağıma eğilerek: Madem ki beni bu kadar seviyorsunuz, ablamla evlenin!,, dedi. Ah o dakikadaki halimi bilseniz, kalbimi bir yılan, bir değil bin yılan birden ısırsa idi bu kadar müteessir olmazdım. Yavaşça kucağımdan silktim ve odadan çıkar çıkmaz yastığa başımı koyarak ağladım.. ağladım, saatlerce ağladım.. Meğer bu küçük melek vücutta ne iğrenç bir hissi intifa varmış.. Benim iki ruhun her türlü maddiyetten âri bir muaşakai safı sandığım bu macera işte böyle bitti. Bilmem söylemeğe hacet görür müsünüz, o akşam trene binerek İsviçreden kaçtım. 18 Bu alıntıda Ahmet Cemil in âşık olduğu küçük kıza hediyeler alması, Sevda-yı Sengîn de Refî Nihat ın ilk aşkına düğün hediyesi almasını ve bundan ayrıntılı bir şekilde bahsetmesini hatırlatır. Ahmet Cemil in her türlü maddiyetten âri saf bir muaşaka şeklindeki değerlendirmesinin bir benzerini Refî Nihat ın şu sözlerinde bulmak mümkündür: Bunu devam ettirmeliydi, o ilelebet bir çocuk, ben ilelebet pür-şebâb kalmalıydım. Bu böyle senelerce bitmez tükenmez senelerin lâyetenâhî imtidâdınca devam edip gitmeliydi. Bu rüya bir hakikate temas etmeksizin, bu ufk-ı girizân asla resîde-i intihâ olmaksızın uzanmalıydı. 19 Bu cümlelerde de maddiyata veya gerçekliğe bulaşmayan ve manevi yönü ön plana çıkan bir aşk tasavvuru dile getirilmektedir. Ayrıca yine bu cümlelerde Refî Nihat ın dile getirdiği kendisinin her vakit pür-şebab yani genç kalması yönündeki arzusunun, Ahmet Cemille Mülakat ın başlarında yer alan İhtiyarladığımdan bahsetmekte haklısınız, dedi, ihtiyarlamamaklığım lâzımdı, benki bütün yaşama kudretini bir tasavvurdan alıyorum ve toprağa iade edecek hiçbir borcum yoktur. Zamanın üstünde olmalığım lazım gelirdi. 20 şeklindeki ifadeleri hatırlattığını belirtmek gerekir. Aynı şekilde Refî Nihat ın ilk aşkının her zaman çocuk kalması şeklindeki arzusunun da, Ahmet Cemille Mülakat ta İsviçreli küçük kız ve mülakatın sonlarında Tanpınar ve Ahmet Cemil in yan masasına bir genç kadının yanında kısa etekli, sarı lepiska saçlı, beyaz elbiseli kızı bulunduğu halde oturması şeklinde bir yankısının olduğunu söylemek mümkündür. Mülakatın devamında geçmişe yönelik çağrışımlar vapurun Süleymaniye önlerinden geçmesiyle alevlenir. Zira burası Ahmet Cemil in romandaki evinin bulunduğu semttir. Ancak vurgu Süleymaniye Camii ne yapılır. Tanpınar, Yahya Kemal in bir makalesinde ifade ettiği üzere 18 Agm, s. 6. 19 Age, s. 137. 20 Agm, s. 6.

1962 Abdurrahman KOLCU mütareke döneminde bu caminin insanlar tarafından hor kullanıldığını belirtir. Konuşmanın bu noktasında, kendisine sorular sorulan Ahmet Cemil, ilk defa bir soru sorar: -A propos, dedi, bu Yahya Kemal i nasıl buluyorsunuz? 21 Tanpınar, büyük bir şair olduğunu belirttiği Yahya Kemal in muhteşem bir lisan makinesi kurduğunu ifade eder. Ahmet Cemil ise aynı görüşte değildir. Ondan ve Ahmet Haşim den bir şey anlamadığını belirterek, onlarda santimantalitenin eksik olduğunu söyler. Bu noktada konuşma iyice edebî bir kimlik kazanır. Mülakatın ilk bölümünün sonunda ise, Ahmet Cemil, şiirin tebellür etmiş bir gözyaşı demek olduğunu, bütün samimiyetini ve müessiriyetini buradan aldığını belirtir ve Doğrusunu söylemek lazım gelirse, biz elde mendil bir edebiyat yaptık, çünkü samimi idik. 22 der. Mülakatın her iki bölümünde de Ahmet Cemil in lacivert sulu mendilinden birkaç kez söz edilmesi adeta onu mendille özdeşleştirir ve Tanpınar ın alaycı yaklaşımının gerçekliğini sağlayan bir nesne vazifesi görür. İşte mülakatın ikinci bölümü, birinci bölümün sonunda yer alan mendil elde bir edebiyat ifadesinin sorgulanmasıyla başlar. Tanpınar, arkadaşlarından biri olan Nurullah Ata nın (Nurullah Ataç) bütün Servet-i Fünûn şiirini ağlayarak okuduğunu belirtir. Ahmet Cemil ise bu tutumu bir alay olarak değerlendirir ve haksız olduğunu ifade eder. Çünkü ona göre Lamartine, Sully Prudhome ve Francois Coppé gibi şiir ülkesinin meşhur padişahları şöhret tacını döktükleri gözyaşlarından meydana getirmişlerdir. Bu noktada ona Tanpınar da hak verir ve gerek Batılı şairler, gerek Ahmet Cemil in içinde yer aldığı kuşak ve gerekse şiiri nesir + musiki düsturuyla tarif eden Cenap Şahabeddin in çokça ağladığını ancak ağlamaya yönelik eski revacın bulunmadığını belirterek yeni neslin şairleri olarak ileri sürdüğü Necip Fazıl ile Ahmet Kutsi yi buna örnek gösterir. Ahmet Cemil in bu konuda da söyleyecekleri vardır. Bu iki şairi hiç tanımadığını belirtir ve Cenab Şahabeddin in şiirle ilgili düsturunun Tanpınar tarafından paylaşılmamasına değinerek ona şiirin bir musiki-yi ruh olduğuna inanıp inanmadığını sorar. Tanpınar ın cevabı ise alay yüklüdür. Nesir ile musikinin birlikteliğinden şiirin ortaya çıkamayacağını, nesir ile şiirin ayrı ayrı şeyler olduğunu belirtir. Bunu alaycı bir şekilde yumurta+kanat = tavuk şeklindeki bir örnekle çürütür ve devamında Ahmet Cemil in yaratıcısının, mülakatta geçtiği şekliyle tasavvurlar dünyasından şeniyet âlemine nakleden 23 Halit Ziya nın Fikret in şiirlerine nesr-i manzum demesini hatırlatır. Şiir, nesir ve musiki ile ilgili bu değerlendirme içinde Recaîzâde Ekrem ile Ahmet Muhib den örnek dizelere yer verir. Tanpınar, Ahmet Cemil in yaktığı şiirlerden söz açar ve onlardan birini okumasını ister. 24 Daha önce Servet-i Fünûnculardan yaşlı amcalarım diye bahseden Ahmet Cemil, bu soruya verdiği cevapta Servet-i Fünûn neslinin ve onları takip edenlerin şiirlerinin birbirine benzediğini belirtir, kendi şiirlerinin de bu kapsamda olduğunu ve eğer şiirleri merak ediyorsa Cenab ı, Fikret i ya da A. Nadir i okumasını tavsiye eder. Tanpınar ın bununla birlikte bir farklılık yönünün olması gerektiği sorusuna ise yazdıklarını hiç hatırlamadığını ve sonra da bir şey yazmadığını belirterek yanıtlar. Ahmet Cemil, neden yazmadığını ise şu sözlerle açıklar: 21 Agm, s. 6. 22 Agm, s. 6. 23 Agm, s. 6. 24 Sevda-yı Sengîn adlı öyküde de Refî Nihat ın şair ruhlu birisi olduğu ifade edilir: Bu bir şair, hissen fikren, olanca hüviyet-i maneviyyesiyle bir şair idi ki hayatı kâmilen bir tayf-ı şiir arasından görmek isterdi. Hayatın maddiyet-i sırfasından alınacak darbelerle hasta ve mecruh kalplerini, marîz ve malûl bir çocuk gibi, taşımaya mahkûm bedbahtlardan biri (Age, s. 131-132.)

Balzac-Tanpınar: İki Hayalî Mülâkatın Karşılaştırılması 1963 niçin yazmadım, doğrusunu bilmiyorum, belki tenbellik, belki aciz.. Bunu sade size söylüyorum ha! Bir başkasına cevabım bittabi hazır: Abdülhamit idaresinin fikir hareketlerine düşmanlığından bahsederim. Gittikçe şayan-ı dikkat oluyordu. 25 Tanpınar, Ahmet Cemil e bu sözleri söyletmekle, Servet-i Fünûncuların şikâyetçisi oldukları II. Abdülhamit yönetiminin baskısının, bazen onların yetersizliklerinin üstünü örten bir bahane olarak da görülmesi gerektiğini ima etmektedir. Mülakatın sonraki aşamasında vapurdan inerek karşı yöndeki Süleymaniye yi seyrederler. Ahmet Cemil in dönemindeki İstanbul artık yoktur, apartmanlar her yanı sarmıştır. Ahmet Cemil annesinin odasını düşünür, bu odanın modern biçimde mobilyalarla dolu olduğunu tasavvur eder. Devamında İstanbul da üç yıldır bulunan Ahmet Cemil in, bir türlü Galata Köprüsü nden karşıya geçip Süleymaniye ye gitmediğini, ona göre eski İstanbul un Pierre Loti nin eserlerinde bulunduğunu ve bu yüzden evine dönüp orada Aziyade yi okuduğunu öğreniriz. Ahmet Cemil in üç yıldır Galata Köprüsü nden karşıya geçememesi, romanda onun özellikle Lamia ve eniştesi Vehbi Bey ile olan münasebetlerinde dikkati çeken pasifliği ve etkisizliği çağrıştırır. Aynı zamanda bu durum Sevda-yı Sengîn de Refî Nihat tarafından söylenen şu sözleri de akla getirir: -Evet, geçen sene, o vakadan sonra Ada ya gelmiştik, o vakitten beri oradayız, hemen hiç de inmiyorum, bugün müstesna olarak 26 Ahmet Cemille Mülakat ın devamında Tepebaşı na gidilir. Bu doğrudan doğruya romana yapılan bir göndermedir. Mirat-ı Şuûn gazetesinin onuncu yılını bitirmesinden önce Tepebaşı bahçesinde verilen ziyafeti ve Ahmet Cemil in hayallere dalmasını hatırlatır ki bu durum mülakatta açık bir şekilde dile getirilir: Tepebaşı bahçesine Ahmet Cemille beraber girmek ve orada halicin karşısında o hepimizin teşekkül çağlarına karışmış gecenin hatıralarını yaşamak pek tenazlanacağım bir mazhariyet değildi. Otomobilde hemen hemen hiç birşey konuşmadık. O me yus hülyasına beni de peşinden sürüklemiş gibiydi. 27 Tanpınar ve Ahmet Cemil in yan masasına, yanında kısa etekli, sarı lepiska saçlı ve beyaz elbiseli kızı bulunduğu halde bir genç kadın oturur. Bu da sıradan ve mülakata tesadüfen eklenen bir ayrıntı değildir, Mai ve Siyah taki Lamia yı olduğu kadar, mülakatın ilk bölümünde bahsi geçen İsviçreli kıza da yapılan bir gönderme ve aynı zamanda bir vurgulamadır. Tepebaşı ndaki konuşmalarında konu Ahmet Cemil in tanıdıklarına, yani Servet-i Fünûn dönemi romanının ön plana çıkan diğer kahramanlarına ilişkindir. Tanpınar, onlar hakkında bilgi ister. Ahmet Cemil ilk olarak, Ahmet Şevki Bey in teessüründen çıldırarak seferberliğin açlık günlerinde nesi var nesi yoksa satmaya mecbur olması, bu arada şemsiyesini bir Yahudi ye satmak zorunda kalmasından söz eder. Şemsiyeyi satan Ahmet Şevki Bey in ruhsal durumu değişir ve nihayetinde tımarhaneye kapatılır. Ahmet Cemil, ikinci olarak Aşk-ı Memnû romanının kahramanı Adnan Bey in akıbetinden bahseder: Bir zaman Halife oldu, sakal bıraktı, ata bindi; sarık sarmak istedi.. Şimdi Niste Piyerloti Cemiyeti kurmuş.. 28 25 Ahmet Hamdi, Ahmet Cemille Mülakat, Anayurt, S. 9, 21 Birinci kânun 1933, s. 5. 26 Age, s. 130. 27 Agm, s. 5. 28 Agm, s. 5.

1964 Abdurrahman KOLCU Ahmet Cemil, Aşk-ı Memnû nun bir diğer kahramanı Nihal den bahsederken mütareke döneminin insanların üzerinde yaptığı değişikliklere tekrar göndermede bulunmakta ve onun mütarekeden sonra adını değiştirdiğini ve itibarının düşmeyen tek kişinin o olduğunu belirttikten sonra şu cümleleri ilave etmektedir: Bakın hiç ihtiyarlamıyor da.. Edebiyatımızın bir nevi Helenası oldu.. 29 Behlül ün bir şirkette önemli bir mevkie sahip oluğunu, ülkemizi ziyaret eden yabancıların onun kibarlığından övgüyle bahsettiğini belirten Ahmet Cemil, onun romanlar yazdığını ve İsviçre de iken kendisine gönderdiği bir romanın kendisine yatağının başında parfüm kesesi vazifesi gördüğünü ifade eder. Safvetî Ziyâ nın Salon Köşelerinde romanının başkahramanı olan Şekip in akıbeti hakkında da konuşan Ahmet Cemil, onunla ilgili bilgileri kendisine, Mai ve Siyah ın kahramanlarından biri olan Saip in mektupla bildirdiğini ifade eder. Ahmet Cemil, Şekip in intihar ettiğini, kendisinin o zaman Almanya da bulunduğunu, meşrutiyetten sonra romandaki İngiliz kızla evlenip birkaç sene mesut yaşayan Şekip in mütarekenin başında İstanbul da bulunan bazı ecnebilere bir yemek verdiğini dile getirir. Böylelikle mütareke dönemine bir kez daha atıfta bulunan Ahmet Cemil, Şekip in bu yemeğin sonuna doğru Arap halayıkın elinde bir tabak zeytinyağlı patlıcan dolmasıyla içeri girmesi karşısında sarsıldığını ve misafirler gider gitmez intihar ettiğini belirtir. Konuşmanın devamında Hilmi Ziya Ülken in Aşk Ahlâkı adlı kitabından söz edilir. Ahmet Cemil özellikle bu kitabın dili üzerinde durur. Öteden beri basitin ve sadenin taraftarı olmakla birlikte bunu dilde gerçekleştiremediklerini söyleyen Ahmet Cemil, cebinden bir kese çıkarır. Kesenin içinde Nice te rastladığı Lamia nın kendisine gönderdiği bir tutam kırlaşmış saçı ve çocukluğunda giydiği bir elbiseden kesilmiş bir parça vardır. Bu fetişist yaklaşımı Sevda-yı Sengîn adlı öyküde Refî Nihat ın ilk aşkına düğün hediyesi olarak bir çamaşır sepeti alıp, bu çamaşır sepetine temas eden eşyalar aracılığıyla ilk aşkına temas etmesinde ve küçük mermerden kız heykeline yönelik tasavvurlarında da görmek mümkündür. Mülakatın devamında Lamia nın da kendisinden bir fotoğraf istediğini dile getiren Ahmet Cemil ertesi gün o fotoğrafı göndereceğini belirtir ki, bu da, romanda Lamia yla evliliği kararlaştırılan subayın fotoğrafını ve Ahmet Cemil in bu fotoğrafa bakarak hayallere ve düşüncelere dalmasını hatırlatır. Mülakat şu cümlelerle biter: Bu dakikadaki tebessümü şüphesiz eşsiz bir şeydir. Bu bir tebessümden büsbütün başka bir şey, bir nevi aydınlıktı, ve bu aydınlıkta ben bütün bir hayatı, artık rengini ve lezzetini, neş e ve kederini hatırlayamadığımız bir hayatı seyrettim. Bu donuk tebessümün kaldırdığı ışık altında kafes arkasından sevişen kadınlar, bahçeden bahçeye atılmış bir çiçekle ömrünün saadet hissesini alan gençler önümden geçip gittiler. 30 Böylelikle Ahmet Cemil in kendi kendine gülümsemesiyle başlayan mülakat, yine onun tebessümüyle son bulur. 31 Ahmet Cemil le yapılan bu mülakat, hayalî, ancak bir o kadar da gerçek 29 Agm, s. 5. 30 Agm, s. 5. 31 Ahmet Cemil in mülakatın başındaki gülümsemesiyle koşutluk içinde olduğunu belirttiğimiz Refî Nihat ın tebessümleri yalnızca Sevda-yı Sengîn in ilk paragraflarıyla sınırlı kalmaz. Öykünün devamında da onun birçok kez tebessümleri veya gülümsemelerinden söz edildiği görülmektedir: Evvelce daima mütebessim ve zarif, türlü âlâm-ı âşıkâne içinde sizi eğlendirecek bir hikâye bulan, en meyûs hissiyatının bir lisan-ı rakîk ve pür-teessürle tasvirini yaparken sizin kalbinizi bir hiss-i elîm-i merhamete takrîb ettiğine vâkıf

Balzac-Tanpınar: İki Hayalî Mülâkatın Karşılaştırılması 1965 kılınmaya çalışılan bir konuşmadır. Mai ve Siyah ın sonunda Ahmet Cemil genç yaşta İstanbul dan ayrılmaktaydı. Tanpınar, bu hayalî mülakatta bir edebiyat tarihçisi ve yaratıcı bir yazar olmanın bütün avantajlarını kullanarak, romanda anlatılan geçmişinin bilincini unutturmaksızın Ahmet Cemil e, onu yaşlılık yıllarına ulaştıran sonraki on yıllarının ana hatlarını çizer. Sonraki yıllardaki hayatının önemli dönüm noktalarını, hayatını yönlendiren çarpıcı anları ustalıkla mülakata yayar. Halit Ziya nın Sevda-yı Sengîn adlı öyküsünden de etkiler barındıran bu mülakatta Servet-i Fünûncuların Yeni Zelanda tasarılarından Pierre Loti ye, Nurullah Ataç tan Yahya Kemal ve Ahmet Haşim e uzanan edebî panorama; istibdaddan meşrutiyete, mütarekeye ve sonrasına uzanan, içinde birkaç on yılın sığdığı geniş zaman dilimi ve Arabistan dan Avrupa ya geniş bir coğrafya yer alır. Yine burada, özellikle Fransa daki Nice kenti, İstanbul un Süleymaniye, Tepebaşı ve Eyüp gibi semtleri, elmas yüzükler, lacivert mendil ve şemsiye gibi nesneler ile genç kızlara yönelik hassasiyet, Pierre Loti nin İstanbul algısı ve mütareke döneminin yarattığı sarsıntı gibi konuların vurgulandığını ya da tekrarlandığını belirtmek gerekir. Balzac ın Hayalî Mülakatı: Traité de la Vie Élégante Balzac, Traité de la Vie Élégante adlı denemesini 1830 sonbaharında (2 Ekim-6 Kasım 1830) La Mode dergisinde peş peşe beş sayıda yayımlar. Rhonda K. Garelick, Balzac ın bu kitabını, Barbey d Aurevilly nin George Brummell üzerine yazdığı kitap ve Baudelaire in Modern Hayatın Ressamı yla birlikte Fransız dandizminin en ünlü üç manifestosu arasında sayar. 32 Balzac, bu eserinde Genel Sözler adlı ilk bölümün Öndeyiş başlığını taşıyan ilk faslında, insanları, çalışan insan, düşünen insan ve hiçbir şey yapmayan insan 33 şeklinde olmak üzere üç gruba ayırır. Balzac, bu tasniften yola çıkarak, bu tasnifi yansıtan üç çeşit hayat biçimini de sıralar. Bunlardan ilki hayatını çalışarak kazanan ve zarif hayata fırsat bulamayan kişilerin içinde yer aldığı işlek (yoğun) hayat tır. 34 İkincisi, bir istisna olarak tembelliği işi, işi istirahat olan, nasıl hoşuna giderse o şekilde giyinen, kâh zarif kâh derbeder, etrafındaki her şey zekâsını ve zaferini yansıttığı için kendine ait bir zarafeti ve hayatı bulunan, sanatçının hayatı dır. 35 Üçüncü ve sonuncusu ise boş zamanı olan, aylak kişilerin içinde yer aldığı zarif hayat tır. 36 Balzac, bu tasnifle ilgili açıklamalarının arasına sıkıştırdığı aforizmalarında dandy hayatına karşılık gelen zarif hayatı 37 yaşamak için bol parayı ve boş zamanı gerekli görür. oluverince en umulmaz bir latife ile sizden zaruri bir kahkaha koparan, o daima latif ve şuh, daima müteessir fakat daima gülmeye, güldürmeye vesile-cû gençten şu şimdi dalgın dalgın, süzgün vech-i muhtazırânesiyle düşünen adamı o kadar uzak buluyordum ki (Age, s. 131) Fakat bunda bir meyelân-i neşve, en mükedder zamanlarında bile melâline bir tebessüm ilave ederdi. Bu tebessümünden anlardım ki hayatın maddiyatına tesadüf ettikçe bunlara inanmamakta sebat ediyor, kendisini aldatıyor. (Age, s. 132) Bazen hatta söylemeye de lüzum görmezdi. Bana bakarak bir gülüşünden yahut bir dudak kıvırışından anlardım. (Age, s. 132) Sonra bu tarz-ı muhakemeyi teyîd için öyle bir tebessümü, benden bir sadaka-i tasdik bekleyen öyle bir nazar-i endîşnâki vardı ki bu muhakemeye kendisinin de muhtac-i ikna olduğunu ifşa ederdi. (Age, s. 136-137) 32 Rhonda K. Garelick, Rising Star, Dandyism, Gender, And Performance in The Fin De Siècle, Princeton University Press, 1998, s. 14. 33 Rhonda K. Garelick, dandy nin bu gruba ait olduğunu ifade etmektedir. (bkz. Age, s. 15.) 34 Ellen Moers, bu grupta yer alanların zarafet (elegance) kelimesini bile anlama kapasitesi olmayan ve bireysellikten yoksun yaratıklar olduğunu dile getirmektedir. (bkz. Ellen Moers, The Dandy, Brummell to Beerbohm, University of Nebraska Press, New York 1978, s. 130) 35 Moers, Balzac ın, istirahatı işi, işi istirahatı olan, seçimine göre zarif ya da ihmalkâr bir şekilde giyinebilen bu istisnaî figürle kendisini tanımladığını belirtmektedir. (Age, s. 130) 36 Honoré de Balzac, Treatise on Elegant Living, Translated by: Napoleon Jeffries, Wakefield Press, Cambridge, Maccashusetts, 2010, s. 3-16. 37 Moers, bu grupta yer alanların aylak ve elegant hayata liderlik eden kişiler olduğunu belirtmektedir. (bkz. Ellen Moers, Age, s. 130)

1966 Abdurrahman KOLCU Birinci bölümün ikinci faslı Zarif Hayata Yönelik Hissiyat başlığını taşır. Balzac, bu başlık altında zarif hayata yönelik hissiyatı ve insanların onu nasıl benimsediğini açıklamak için, Fransa da geçmişte mevcut olmaması nedeniyle, Devrim hareketi içinde zarif hayatı görünür kılan bir dizi sebep üzerinde ayrıntılı bir şekilde durur. 38 Birinci bölümün üçüncü faslı Plan de ce Traité yani Bu İncelemenin Ana Hatları başlığını taşır. Bu fasılda Balzac ve arkadaşları George Brummell ile bir mülakat gerçekleştirirler. Ancak bu mülakat ve gerçekleşme safhaları hakkında bilgi vermeden önce George Brummell kimdir? sorusunun yanıtını vermek doğru olacaktır. Ünlü İngiliz şairi Lord Byron ın, kendisini üçüncü sıraya, Napolyon u ikinci sıraya yerleştirerek yaptığı, 19. yüzyılın üç büyük adamı sıralamasında birinci sırayı verdiği 39 George Bryan Brummell, 1778 de Westminster de dünyaya gelir. Lord North un özel sekreteri olan babası W. Brummell 1794 te ölür, Brummell, aynı yıl Oxford u bırakır. Galler Prensi nin emri altındaki 10. hafif süvari askeri birliğinde bir görev alan Brummell in tek işi, Stephen Robins e göre, prensin zevk arayışındaki yolculuklarında ona eşlik ederken görkemli görünmektir. 40 Yine Robins e göre hafif süvari birliğindeki böyle bir konum dikkate değer bir üstünlüktür ve bunun sonucu olarak Brummell en gözde ve en yüksek sosyeteye çok geçmeden takdim olunur. 41 Barbey d Aurevilly in de belirttiği gibi, zaten askerî bir ruha sahip olmayan Brummell 42, kendi alayının, bir imalat şehri olan Manchester a nakledilmesi karşısında 1798 de orduyu bırakır. 43 Robins, Mayfair deki Chesterfield Caddesi nde bir eve taşınan Brummell in, burada aralarında bizzat prensin de yer aldığı seçkin erkekleri davet ettiği küçük ama zarif akşam yemekleri verdiğini, dönemin en seçkin centilmenlerinin kulübü olan White s ın üyesi olarak, bu kulüpte ünlü çıkma pencerede (cumbada) oturarak ve dışarıda caddeden geçen insanların elbiselerini eleştirerek günlerini geçirdiğini belirtmektedir. 44 Giyimde mükemmelliği ve tarzıyla tanınan biri olarak Brummell in, yıllarca yüksek sosyetede giyimle ilgili her konuda temel bir otorite olarak görüldüğünü, kusursuz olmakla birlikte kostümü aşırılığa kaçmadan mükemmel bir hünerle tamamladığını, girift elbiselerden sakındığını, fantastik renkler, dantel, mücevherler ve parfümden uzak durduğunu belirten Robins e göre, onun giyiminde basitlik hâkimdi ancak bu basitlik üzerinde en çok çalışılmış bir basitlikti ve çağındaki birçok erkeğin aksine o temizlik konusunda çok hassastı: 45 Öğleye kadar giyinme odasından dışarı çıkmaz ve günde en az iki saati görünümü üzerine harcardı. Brummell, dişlerini fırçalar, titiz bir şekilde tıraş olur, yıkanır ve sıcak suyla ovalanırdı. Kişisel temizliğinden ötürü gururluydu ve hoşlanmadığı ve ihtiyacı da olmadığı için parfümlerden sakınırdı. 46 Robins, bir giyim kuşam önderi olarak Brummell in sosyal bir güce sahip olduğunu, bu gücün farkındalığıyla rezil bir küstahlığı ve kendini beğenmişliğini doğurduğunu ve hemen 38 Honoré de Balzac, Age, s. 17. 39 Captain Jesse, The Life of George Brummell, Esq., Commonly Called Beau Brummell, vol.1, London 1844, s. 15. 40 Stephen Robins, How to be a Complete Dandy, Prion Books, Great Britain 2001, s. 71. 41 Age, s. 71. 42 George Walden, Who is a Dandy?, Gibson Square Books, London, 2002, s. 105. 43 Stephen Robins, Age, s. 71. 44 Age, s. 71 72. 45 Age, s. 72. 46 Age, s. 72.

Balzac-Tanpınar: İki Hayalî Mülâkatın Karşılaştırılması 1967 akabinde sitilinde olduğu gibi bezgin ve saldırgan davranışlar sergilemekle de ünlendiğini 47 ifade etmektedir: Onun küstahlığı prensle iğneleyici bir çekişmeye de yol açmıştır. Ona karşı küstah ve kendini beğenmiş tutum sergileyen Brummell, 30 bin sterlinlik miras kalmış olmasına karşın aldırışsız bir kumarbaz olarak iflas etmesiyle alacaklılarından kurtulmak için 1816 da kıta Avrupa sına kaçmıştır. 48 Robins, Byron un arkadaşlarından Lord Broughton ın Brummell in düşüşünün Napeleon un düşüşü kadar büyük olduğunu söylediğini belirtmekte 49 ve akabinde şu bilgileri vermektedir: Ömrünün neredeyse geri kalanını Calais te geçirecek olan ve Londra nın yüksek lükslerine alışkın biri olarak Brummell için bu durum, kaba bir uyanıştı ve kendisinin çöküşüne katkıda bulunmaktaydı. 50 Fransa da kısa bir süre borcu yüzünden hapis yatan Brummell, bir akıl hastanesinde 1840 yılında, 62 yaşında, kirli, üstü başı yırtık pırtık, tuvaletini tutamayan, konuşmaktan aciz bir adam olarak ve Londra sosyetesini bir zamanlar yöneten kişi için, tanınmaz bir halde ölmüştür. 51 Robins, Brummell in sadece bir züppe olmadığını, kendi ince yolunda bir sosyal devrimi başlattığını, bu sosyal devrimin de soylu olmayan bir kişi olarak miras kalan zenginlik ve unvana değil de sitile ve donanmış olmaya dayanan bir aristokrasi yaratmak olduğunu belirtmektedir. Ona göre Brummell in üstünlük duygusunun kendi özgüveninden, katıksız cüretinden geldiği açıktı ve o, giyim konusunda üstün bir diktatör olarak kraliyet ailesi üyesi olmaktan daha önemli bir konuma erişmişti. 52 Balzac ın Brummell ile yaptığı mülakata dönersek, Plan de ce Traité başlığını taşıyan fasılda Balzac ve arkadaşları, zarif hayat üzerine bir inceleme ortaya koyacak kadar cesur ve yetkin bir kişinin olup olmadığını tartışırlar. 53 Birden böyle bir kişinin var olduğu ileri sürülür. Bu kişi Brummell dir. Mülakata göre o dönemde Brummell, yurdundan sürgün olarak Fransa daki Boulogne kentinde bulunmaktadır. Oysaki Ellen Moers, gerçekte Brummell in hiçbir zaman bu kentte bulunmadığını, Balzac ın hiçbir zaman Brummell ile tanışmadığını ve büyük ihtimalle arkadaşlarından hiç birinin de Brummell ile tanışmamış olduğunu belirtmektedir. 54 Dolayısıyla buradan itibaren ayrıntıları verilen mülakat tamamen kurgusal bir nitelik arz etmektedir. İlk olarak Brummell in hayatının modayla geliştirilen bir etkinin yaşayan kanıtı olduğu vurgulanır. Bu hayalî mülakatta, Balzac ve arkadaşları Brummell i ilk defa yataktan yeni kalmış halde görürler. Akabinde tıpkı Ahmet Cemil ile yapılan mülakatta olduğu gibi onun da tasviri yapılır: Brummell in elbisesi kendi bahtsızlığının damgasını taşıyordu, ancak bununla birlikte elbisesinin odasının aksesuarlarıyla takdire şayan bir şekilde uyumlu olduğunu da doğruluyordu. Brummell, yaşlı ve zavallıydı, ama hâlâ Brummell di. Yalnız İngiliz Kralı IV. George unkine denk 47 Age, s. 73. 48 Age, s. 73 74. 49 Age, s. 73 74. 50 Age, s. 74. 51 Age, s. 74. 52 Age, s. 74 75. 53 Ellen Moers, mülakatın bu kısmı itibariyle, yani Brummell ile görüşmeden önce, tamamen kurgusal olmadığını belirtmektedir, çünkü konuşanlar Balzac ve onun La Mode dergisindeki arkadaşlarıdır. (bkz. Ellen Moers, Age, s. 131) 54 Age, s. 131.

1968 Abdurrahman KOLCU bir şişmanlık bu örnek bedenin mutlu çerçevesini kırmıştı. Dandizmin bu eski-tanrısı bir peruk takıyordu. Korkunç bir ders! Brummell işte bu haldeydi! 55 Bu tasvirden sonra Brummell in Balzac ve arkadaşlarını mükemmel bir ses tonuyla karşıladığını, onun tevazusunun onları cezbettiğini öğreniriz. Brummell, Londra daki zarif hayattan idrak ettikleri tarzda Fransa yı yönlendiren birinci sınıf birkaç centilmenle Boulogne kentinde bulunduğunu belirtir ve Balzac ile arkadaşlarına çay ikram eder. 56 Balzac, Brummell ile bu ilk görüşmeleriyle ilgili olarak şu tespiti yapar: İlk toplantımız bu öğle yemeği boyunca gerçekleşti, bu çalışılmış zarafet bize göstermiştir ki, Brummell in bu harap hali Paris in serveti olacaktı. 57 Kendilerini meşgul eden soru nun üstlendikleri iş için bir hayat memat meselesi olduğunu belirten Balzac, eğer gerçekten, zarif hayata yönelik hissiyat, göreceli ve rastlantısal bir tanzimden teşekkül etmek zorundaysa, o takdirde insanların şairler ve nâsirler, zarif erkekler ve sıradan mağdur insan yığını olmak üzere ikiye ayrılacağını ve zarafet konusunda bir incelemeye gerek olmadığını, çünkü listenin ilk kısmında yer alanların (şairlerin ve zarif erkeklerin) hali hazırda her şeyi bildiğini ve diğerlerinin (nâsirler ve sıradan mağdur insan yığını) ise hiçbir şey öğrenemeyeceğini belirtir. 58 Akabinde Balzac ve arkadaşları bir aksiyom ileri sürerler. Bu aksiyoma göre; zarafetin bir sanat olma niteliği, onun bir hissiyat olma niteliğine oranla daha zayıftır; bununla birlikte zarafet, alışkanlığın ve içgüdünün de bir sonucudur. 59 Brummell in arkadaşlarından biri, bu noktada eğitim ve alışkanlıkların önemine vurgu yapar. Zengin bir adamın çalışarak, tıpkı kendilerinin yaptığı şekilde elbiselerini ve ayakkabılarını giyebileceklerini, zarif bir şekilde kendi servetini nasıl harcayacağını öğrenebileceğini ifade eder ve başka herhangi bir kişi için de işleyişin aynı olduğunu belirtir. 60 Brummell ise bu görüş karşısında kaşlarını çatar. Aksiyomun doğru olduğunu, arkadaşının mantık yürütmesini onayladığını dile getirir. Bununla birlikte zarif hayat ile günlük hayat arasındaki bariyeri bu şekilde kaldırmayı ve tapınağın kapılarını bütün bir insanlığa açmayı kesinlikle protesto ettiğini söyler. Brummell, masaya yumruğunu vurarak, insanların birbirlerine benzediği görüşüne karşı çıkar. Etrafında bulunan arkadaşlarına hitaben, aşağıda alıntılanan cümlenin onların hayatları boyunca binlerce kez tekrarladıkları aksiyom olduğunu 61 söyler: Bir insana hiçbir şey bir insandan daha az benzemez. 62 Balzac ve arkadaşları, Brummell in bu ön plana çıkardığı aksiyomdan sonra, bu çerçevede başka aksiyomlar ileri sürerler. Brummell, ileri sürülen altı aksiyomu yeterli bulur. Brummell, zarif hayatın içinde teşekkül ettiği düşüncenin bütün maddi çevirileri dikkatli bir şekilde tetkik edilirse, insanın kişiliği ve belirli nesneler arasında var olan göreceli ve yakın benzerliğin çarpıcı bir etki yapacağını vurgular 63. Brummell ifadelerinin devamında ifade, yürüyüş ya da görgünün bir insandan doğruca, dolaysız bir şekilde kaynaklandığını ve üstelik bunların zarafetin kanunlarına tabi olduğunu 55 Honoré de Balzac, Age, s. 32. 56 Age, s. 32-33. 57 Age, s. 33. 58 Age, s. 34. 59 Age, s. 34. 60 Age, s. 34-35. 61 Age, s. 35. 62 Age, s. 36. 63 Age, s. 37.

Balzac-Tanpınar: İki Hayalî Mülâkatın Karşılaştırılması 1969 vurgularken; masa, insanlar, atlar, arabalar, mobilya, evlerin bakımı gibi hususların bireyden dolaylı bir şekilde kaynaklandığını belirtir. Ona göre bizden hâsıl olan her şeye kendi damgamızı vurmamız nedeniyle zarafet özelliği de taşıyan bu aksesuarların bu geniş kapsamlı zarafet kuramında yalnızca ikinci sırayı almaları gerekir 64. Brummell sözlerini şu cümlelerle sürdürür: Muhtemelen şıklığın cahillerinin tavırlarına karşı tepki göstermeyi de niyetlenen böyle bir çalışmada yüzyılımızı yönlendiren büyük düşünceyi yansıtmak doğal değil midir? Öyleyse burada şimdi, akılla doğrudan ilişkili olan bütün bu prensiplerin bu aristokratik ansiklopedide üst sırayı alacağını onaylayalım. 65 Brummell, bu sözlerinin arkasından etrafındakilere seslenerek, bununla birlikte bütün diğer hakikatlerin üzerinde yükselen bir hakikatin var olduğunu söyler 66 ve sözlerine şöyle devam eder: Kişi, bir iş yapmadan, konuşmadan, yürümeden, yemek yemeden önce bizzat kendisi giyinir; şıklığa ait olan davranış, sohbet vb. gibi eylemler daima sadece bizim elbiselerimizin sonuçlarıdır. Takdire şayan gözlemci Sterne in en nükteli bir şekilde açıkladığı gibi, tıraş olmuş bir kişiyle sakallı bir kişinin fikirleri aynı olamaz. Bizler, hepimiz, giyinmenin etkisinin altındayız. Giyinmiş sanatçı çalışmayı bırakır. Bir kadın, gecelik giymesi ile bir balo için süslenmesi arasında önemli ölçüde değişir: Siz, onların tamamen farklı iki kadın olduğunu söyleyebilirsiniz! 67 Balzac, tam da burada, Brummell e İngiltere deki yıllarını ve IV. George ile olan ilişkilerine gönderme yapan şu sözleri söyletir: Nihayetinde, dostluğu beni onurlandırmış olan IV. George, kesinlikle, bir sonraki güne oranla taç giydiği gün kendisinin daha büyük olduğunu düşünmüştür. Elbiseler toplumsal insanın tecrübe ettiği en muazzam değişikliktir: onlar varlığın tamamına tesir eder. 68 Brummell, bu noktada Balzac a hitap ederek onun zarif hayatı konu edinen çalışmasını hangi tarzda ele alması gerektiği konusunda önerilerde bulunur. Brummell, ikinci bölümde zarif hayatın genel kanunları belirlendikten sonra, üçüncü bölümün giysiden başlayarak, bireyden kaynaklanan şeylere adanması gerektiğini belirtir ve dördüncü bölümün ise kendisinin yardımcı şeyler olarak adlandırdığı ve doğrudan kişiden kaynaklanan şeylere tahsis edilmesini tavsiye eder. 69 Balzac ve arkadaşları Brummell in bu tavsiyelerini kendilerince değerlendirirler. Onun elbise taraftarlığını mazur görürler, çünkü ona şöhretini sağlamış olan elbiselerdir. Belki de büyük bir adamın çılgınlığı olan fakat tüm ülkelerin zarafet bilimcilerince kabul edilmeyen bu iyi formülleştirilmiş sınıflandırmaya karşı çıkmaya cesaret edemediklerini ve Brummell in hatasını kabul etmeye karar verdiklerini belirtir. Balzac, bu bağlamda eserin ikinci bölümün Zarif Hayatın Genel Prensipleri adı altında, şıklık tutkunlarının ünlü meclisi tarafından anonim bir şekilde uyarlandığını dile getirir. Kişiden Doğrudan Kaynaklanan Şeyler le ilgili olan üçüncü bölümün kendi içinde birkaç fasıla ayrıldığını, ilk faslın bütün kısımlarıyla giyinme den oluştuğunu ifade eder. Burada da ilk olarak erkeğin, ikinci olarak kadının giyinmesi konusuna değinileceğini ve üçüncü olarak da parfümler, banyolar ve kuaförlük üzerinde durulacağını ifade eder. Çalışmanın bir diğer faslında ise yürüyüş biçimi ve davranış üzerine bütüncül bir kuramın ileri sürüleceğini belirtir. 70 64 Age, s. 38. 65 Age, s. 38. 66 Age, s. 38. 67 Age, s. 38. 68 Age, s. 38-39. 69 Age, s. 39. 70 Age, s. 39.

1970 Abdurrahman KOLCU Balzac, nesneler konusundaki keskin zevki ve olağanüstü hayat anlayışıyla olduğu kadar iç görüsünün özgünlüğü ve tarzının zarafetiyle dikkate değer bir kişilik ve en iyi arkadaşlarından biri olan Eugène Sue nun kendilerine edebiyat, sanat, din, siyaset ve ahlakla ilişkileri bağlamında, küstahlık üzerine başlığını taşıyan bir fasla ilişkin yorum yapmayı vaat ettiğini belirtir. Tartışmanın son olarak iki fasıl üzerinde hararetlendiğini belirten Balzac, Tavırlar başlığının Sohbet başlığından önce gelip gelmemesi üzerinde durulduğunu ifade eder. 71 Brummell ile Balzac ve arkadaşlarının mülakatı Brummell in şu sözleriyle biter: Beyler, bizler İngiltere de iken eylemler zorunlu olarak sözlerden önce gelirdi, çünkü benim vatandaşlarım genelde suskun kişilerdi. Fakat Fransa da sizlerin daima eylemden önce çok konuştuğunuzu gözlemleme şansına sahip oldum. 72 Balzac bu ifadenin ardından Aksesuarlar a adanan dördüncü bölümün, apartmanları, mobilyaları, masaları, atları, insanları ve at arabalarını yönetmesi gereken prensiplerle ilgili olacağını ve bunu kırsalda ve kentte kabul etme sanatı ve başkalarının evinde kendini yönetme sanatı üzerine bir inceleme ile sonlandıracağını belirtir. 73 Balzac, Traité de la Vie Élégante ın üçüncü faslını şu cümlelerle kapatır: Bu şekilde olmak üzere, bizler, hayatımızın her anını meşgul eden, gecelerin sessizliği boyunca hüküm sürdüğü için uykumuzun enstrümanlarını ve uyanık saatlerimizdeki her eylemimizi yöneten, bütün bilimlerin en çok ilerleyeninin evrenselliğini kuşatmış olacağız. 74 Balzac ın üçüncü faslın sonunda Brummell in de yönlendirmeleriyle çizdiği bu ayrıntılı taslağı hayata geçirebildiğini söylemek mümkün değildir. Kitabı bütün olarak değerlendirdiğimizde üç bölümden ve beş fasıldan oluştuğunu görmekteyiz. Genel Sözler adlı ilk bölüm, sırasıyla Öndeyiş, Zarif Hayata Yönelik Hissiyat ve Bu İncelmenin Taslağı şeklindeki üç fasıldan oluşmaktadır. Genel İlkeler adlı ikinci bölümde Dogmalar başlığını taşıyan dördüncü fasıl yer alırken, Doğrudan Kişiden Gelen Şeyler Üzerine adlı üçüncü bölümde Bütün Yönleriyle Giyinme Üzerine şeklindeki beşinci fasıl yer almaktadır. Balzac ın kitabını İngilizceye çeviren Napoleon Jeffries de üçüncü fasılda dile getirilen taslağa göre Zarif Hayat Üzerine Bir İnceleme nin asla tamamlanmamış olduğunu belirtmekte ve her ne kadar Yürüme Teorisi (La Théorie de la démarche )1833 te yayımlansa da, Balzac ın sohbet ve tavırlar üzerine kaleme alacağını belirttiği bölümler ve aynı şekilde küstahlık üzerine Eugène Sue nun yapacağı belirtilen ilgi çekici katkının mevcut olmadığını ifade etmektedir. 75 İki Mülakatın Karşılaştırılması Tanpınar ın mülakatı bir roman kahramanıyla yapılmakla birlikte, Balzac, gerçek bir kişiyle, üstelik o tarihlerde hayatta olan bir kişiyle hayalî bir mülakat gerçekleştirir. Balzac, elegant yani zarif hayat üzerine bir inceleme olarak kaleme aldığı bu eserinde kendi görüşlerini kuvvetlendirmek adına Brummell ile yaptığı bu hayalî mülakatı kullanır. Brummell gerçekte hiçbir zaman böyle bir mülakat yapmamıştır ve bu mülakatta kendisine atfedilen sözlerden hiçbirini söylememiştir. Balzac, bir anlamda kendi görüşlerini bu hayalî mülakatta Brummell e söyletir. Brummell gibi bir giyim-kuşam önderinden ve mülakatta belirtildiği üzere dandizmin eski-tanrısından destek alır. Ellen Moers bu bağlamda Balzac ın mülakatıyla ilgili olarak şu tespiti yapar: 71 Age, s. 40. 72 Age, s. 40. 73 Age, s. 40. 74 Age, s. 40. 75 Age, s. 38.

Balzac-Tanpınar: İki Hayalî Mülâkatın Karşılaştırılması 1971 Balzac Brummell i uzun uzadıya (yanlış bir şekilde) tasvir etmekle başlar, kendisinin Brummell e en karşıt toplum kuramını bizzat Brummell e mal etmeye girişir, Brummell in gizli sözlerini bildirir, sonuç bölümlerinde ise ondan bir otorite olarak söz eder: zarafetin Genel İlkeleri ve la toilette i (elbise )yöneten özel kurallar bahsinde. 76 Makalelerinde yer yer Balzac tan bahseden ve Balzac a Dair Düşünceler başlığını taşıyan bir yazı da kaleme almış olan Tanpınar da Ahmet Cemil ile yaptığı mülakatta konuyu Yahya Kemal e getirir ve Yahya Kemal i farklı bir yönden değerlendirme görevini ona verir. Ayrıca mülakatta Yahya Kemal den hareketle şiir konusu geniş bir şekilde ele alınır ve bu sayede onun Ahmet Haşim, Ahmet Kutsi ve Necip Fazıl gibi şairlerle ilgili bilgi ve görüşleri de bahis konusu olur. Her iki metinde de mülakat yapılan kişi yaşlıdır. Büyük bir romancı olan Balzac, Brummell i hiçbir zaman görmemişti ama onun gençlik döneminde İngiltere de edindiği şöhretten ve yaşlılık yıllarında Fransa da Calais ve Caen kentlerinde sürgün olarak içine düştüğü olumsuz durumdan ayrıntılı bir şekilde haberdardı. Balzac, işte bütün bu bilgilerden hareketle yaşlılık yıllarındaki bir Brummell portresi çizmeye yönelir. Onu şişman, zavallı ve peruk takan bir kişi olarak tarif eder ve onun görüntüsündeki büyük değişimi vurgular. Tanpınar ise Mai ve Siyah romanında çizilen Ahmet Cemil portresinin yaşlılık dönemindeki halini çizmeye koyulur. Bir romancı dikkatiyle Ahmet Cemil in yaşlılığını ve yaşlılığına kadar geçen sürede yaşadıklarını kurgular. 77 Her iki metin de mülakat yapılan kişinin dış görünüşünün tasviriyle başlar. Ahmet Cemil in dış görünümündeki süslülük ve gösterişçilik dikkat çekicidir: Kıyafeti lüzumundan fazla itinalıydı. Kurşunî komplesi belli ki usta bir makastan çıkmıştı; fakat ağır altın kösteği bu zarif kostümle uyuşamıyordu. Boyunbağı en çığırtkan renklerden intihap edilmişti, yakasında koyu madenî parıltılar yapan üç yaprak, parmaklarında bilet yerinin yarı karanlığı içinde akşamı zaman zaman yakalayan iki büyük elmas yüzük vardı. Sol elile ortası şişkince koyu kankırmızı maroken ciltli bir kitap ve birkaç gazete tutuyordu. 78 Ahmet Cemil adeta bir dandy gibi giyinmiştir. Üstelik bu mülakatta kurgu ve içerik açısından kimi etkilerinin bulunduğunu belirttiğimiz Sevda-yı Sengîn adlı öykünün kahramanı olan Refî Nihat ın da tekayyüdât-ı tezeyyünesi müştehir olan 79 yani süslenmeye düşkünlüğüyle ünlü bir kişi olması da bu açıdan dikkat çekicidir. Bu ayrıntılar adı dandizmle birlikte anılan Brummell i hatırlatmanın yanı sıra, iki mülakatın karşılaştırılması bağlamında Brummell in dandyliğinin ve dandizmin de bir ortaklık noktası olması sonucunu doğurur. Bu açıdan Ahmet Cemil in sarf ettiği moda tarafım o kadar çoktu ve kendi harcımda o kadar mütenevvi devam ettim ki yıpranmamak kabil değildi. 80 şeklindeki ifadesi pekala yaşlılık yıllarındaki Brummell e de uygun düşmektedir. Aynı şekilde Ahmet Cemil in bu cümlesindeki moda kelimesi, Balzac ın mülakatını yayımlayan La Mode yani moda dergisini de çağrıştırır. 76 Ellen Moers, Age, s. 132. 77 Bu bağlamda Sevda-yı Sengîn de de Refî Nihat tan ihtiyar genç diye bahsedilmesi dikkat çekicidir: O gün bana bu hiçleri böyle Bonmarche nin hemen bir kenarında ayak üstünde anlatan, bu felsefe-i hedâyânın daire-i makûliyetinden uzakça zarafet-i esîriyyesini izah eden, hususiyle bu hiçleri izaha lüzum gören Refî Nihat beş sene sonra bu dalgın dalgın sigarasının külünü silkerek bana bakmak istemeyen ihtiyar gençten ne kadar uzak, ne kadar uzak idi (Halid Ziya Uşaklıgil, Age, s. 133-134) 78 Ahmet Hamdi, Ahmet Cemille Mülakat, Anayurt, S: 8 (14 Birinci kânun 1933), s. 6. 79 Age, s. 130. 80 Agm, s. 6.

1972 Abdurrahman KOLCU Brummell in Fransa da Caen kentinde bir dönem İngiltere nin konsolosluğunu yapmasına karşılık, Tanpınar ın, sonraki yıllarının kaderini çizerken Ahmet Cemil e İsviçre de bir konsoloslukta görev vermesi de bu bakımdan manidardır. Tanpınar ın mülakatında, Balzac ın hayalî mülakat gerçekleştirdiği Brummell i çağrıştıran ya da ona gönderme yapıldığını düşündürecek başka ifadeler de bulunmaktadır. Ancak söz konusu ifadeleri anlamlandırma noktasında Barbey d Aurevilly in Brummell üzerine yazdığı kitapta, onun giderek aklî dengesini yitirdiği, hayatının son dönemindeki illüzyon ve hezeyanlarından bahsettiği ve aşağıda alıntılanan cümleleri büyük önem taşımaktadır: Brummell in dandizmi aklından daha güçlü olması ve bütün insanî varlığına nüfuz etmesi nedeniyle, deliliği de dandizmle damgalandı. Üzüntüde de zarafet arzusuna sahipti. Sokakta birisi ona selam verdiğinde, peruğunun düzenini bozma korkusuyla artık şapkasını kaldırmıyor, X. Charles ın tarzında eliyle selamlaşarak karşılık veriyordu. Tam da bu zamanlarda Hôtel d Angleterre de kalıyordu. Bazı günler sanki bir parti varmış gibi odasının hazırlanmasını emretmesi otel personelini hayretler içinde bırakıyordu. Her yerde avizeler, şamdanlar, kandiller ve çiçekler, kısacası eksik olan hiçbir şey yoktu. Bütün bu ışıkların altında, tıpkı gençliğinde olduğu gibi altın düğmeli mavi Whig kostümü, müflonlu yeleği ve 16. yüzyılın bir çift külot pantolonu gibi sıkı siyah pantolon giymiş ve her şeyin ortasında bekler halde Brummell vardı. Beklediği şey bir ölü İngiltere den başkası değildi. Aniden sanki farklı bir kimlik üstlenircesine yüksek bir tonda Galler Prensi ni, ardından Lady Connyngham ı, onun ardından Lord Yarmouth ı, gerçekte kendisinin onlar için yaşayan bir kanun olduğu İngiltere nin bütün seçkin kişilerini anons edecekti. Onların adlarını çağırmakla onların görünür olduklarını düşünerek sesini değiştirecek ve bu boş salonun geniş ve açık çift kapısında onları karşılamaya gidecekti. Ne yazık ki o kapıdan bu akşam da diğer akşamlar gibi kimse geçmeyecekti ve Brummell orada aklının kuruntularıyla selamlaşacaktı. Tercihen de bu düşkün dandy nin kabul törenine katılmak için mezarlarını acil olarak terk etmeye kesin bir şekilde istekli olmayan ve onun gelmelerini emrettiği bu hayaletlerin arasında hanımlara kendi kolunu sunacaktı. Bu resepsiyon uzun bir süre devam edecekti. Bütün alan hayaletlerle dolduğunda, başka bir dünyadan gelen bu dünyevî insanların ev sahibi, bu talihsiz adam kendi bilincine dönecek ve hezeyanlarıyla illüzyonlarının farkına varacaktır. O anda boş sandalyelerin birinin üzerine aşırı yorgun bir halde düşecek ve gözyaşlarına boğulacaktır. 81 Tanpınar ın mülakatında, Bana biraz havadis vermez misiniz, dedim. Aşinalarınızın çoğu bizim de dostlarımızdır. Onların ne yaptıklarını, ne olduklarını öğrenmek isterim. 82 şeklinde bir soru sorulur. Ahmet Cemil in verdiği cevapta sarf ettiği Maalesef dünyamız dağıldı. O eski alem yıkıldı. Dostların kimisini ilelebet kaybettik, yaşayanların hepsi bir tarafa gitti. 83 şeklindeki ifadeleri Barbey d Aurevilly den yapılan alıntıda Brummell in ölü bir İngiltere yi, kendisinin bir zamanlar yaşayan kanun olduğu İngiltere nin bütün seçkin insanlarını hayalî resepsiyonunda anons etmesini çağrıştırır. Ahmet Cemil, yıkılan o eski âlemden ilk olarak Ahmet Şevki Efendi yi anar. Onun akıbetini kendisine mektupla bildirildiğini belirten Ahmet Cemil, seferberliğin açlık günlerinde nesi var nesi yok satan Ahmet Şevki Efendi nin hasta çocuğuna süt almak için otuz kırk yıllık emektar şemsiyesini kapıdan geçen bir Yahudi ye vermek zorunda kaldığını belirtir ve şöyle devam eder: 81 George Walden, Age, s. 142. 82 Ahmet Hamdi, Ahmet Cemille Mülakat, Anayurt, S. 9, 21 Birinci kânun 1933, s. 5. 83 Agm, s. 5.

Balzac-Tanpınar: İki Hayalî Mülâkatın Karşılaştırılması 1973 Ne ise, şemsiyeyi veriyor, fakat verir vermez haline bir başkalık geliyor, en sonunda tımarhaneye kapatmağa mecbur oluyorlar. 84 Tanpınar ın hayalî mülakatında Ahmet Şevki Efendi ye bir kader çizerken onu tımarhaneye göndermesi, Balzac ın hayalî mülakatının kahramanı Brummell in gerçek hayatta delirmesi ve bir tımarhanede hayata gözlerini yumması olayını elbette ki akıllara getirir. Tanpınar ın Adnan Bey ve Lamia yı Fransa nın Nice (mülakatta geçtiği şekliyle Nis) kentine göndermesi de Brummell in İngiltere den kaçıp yerleştiği Fransa nın başka bir kentini, Calais i çağrıştırır. Tanpınar ın Saffetî Ziya nın Salon Köşelerinde romanının kahramanı Şekip e öngördüğü son, intihardır. Ancak bu intihar Brummell in Hôtel d Angleterre de verdiği hayalî resepsiyonları ve ilüzyonlarını ister istemez gündeme getiren bir kurguya sahiptir: Ben o zaman Almanyada idim. Saip Bana yazdı. Şekip meşrutiyetten birkaç sene sonra, o mahut İngiliz kızile tekrar buluşup evleniyorlar. Birkaç sene mes ut yaşıyorlar. Zevcesi ecnebi bir kadın, musikiye aşina, iyi piyano çalıyor, güzel raksediyor Her itibarla monden bir kadın. Evlerinde çay ziyafetleri danslar veriyorlarmış. Tam mesut ve müreffeh bir hayat. Mütarekenin başında Şekip İstanbulda bulunan bazı ecnebilere bir ziyafet veriyor. Yemek hakikaten neş e içinde geçiyor, İstanbulda mevcut bütün güzide ecnebiler sofrada imiş, mükaleme İngiliz, Fransız, İtalyan lisanlarında bir şelaleyi bedayi halinde akıyor. Şekip yemekte çok memnunmuş, evinde bir Türk evinde ecnebi misafirlerini tam Avrupalıca ağırlamanın verdiği haz yüzünden okunuyormuş. Fakat tam yemeğin sonuna doğru fakat tam o esnada arap halayık elinde bir tabak zeytinyağlı patlıcan dolmasıyla içeri girmesin mi? Zavallı Şekip bir anda binayı saadetinin ayakları altında sarsılıp yıkıldığını görür, fakat bir şey söylemez, belli etmemeğe çalışır. Ancak sabaha karşı misafirleri gider gitmez intihar eder.. 85 Brummell in kendisinin bir zamanlar yaşayan bir kanun olduğu İngiltere nin bütün seçkin insanlarına hayalî resepsiyon vermesine karşılık, Şekip İstanbul da bulunan ecnebilere Avrupalı bir tarzda bir ziyafet verir. Brummell resepsiyonunda bulunduğunu sandığı kişilerin gerçekte orada olmadığını anladığında ve hezeyanlarından ayıldığında gözyaşları içinde sandalyelerden birine düşerken, Şekip ziyafetin sonuna doğru Arap halayıkın getirdiği yemek karşısında saadet binasının ayaklarının altında sarsıldığını görür ve misafirleri gider gitmez intihar eder. Benzer bir durum Ahmet Cemille Mülakat ı etkileyen Sevda-yı Sengîn adlı öyküde de söz konusudur. Brummell in bazı günler otel personelini hayretler içinde bırakacak derecede sanki bir parti varmış gibi odasının hazırlanmasını emretmesi ve odanın avizelerden şamdanlara, kandillerden çiçeklere kadar hiçbir şey eksik kalmayacak şekildeki görüntüsüne karşılık, Refî Nihat ın hücre-i iştigal inin son derece ayrıntılı bir şekilde tasvir edildiğini görürüz. 86 Refî Nihat ın 84 Agm, s. 5. 85 Agm, s. 5. 86 Sevda-yı Sengîn adlı öyküde Refî Nihat ın hücre-i iştigali şu cümlelerle tasvir edilir: O zaman yarı müzlim yarı münevver bir manzara-i rü yet içinde dünyanın en acayip bir odasını gördüm: Koyu kırmızı kâğıtlarla kaplı duvarların üzerinde bir heves-i gayr-i muttaride tebean türlü levhalar, hücreler, tabaklar, çevreler, heykeller, yelpazeler, bin renkte hiçler yığılmıştı, şurada bir karlı ormanın kırık dallarına uzun boynuzları ilişerek kaçmaya çalışan bir geyik mürtesim tabağın yanında bir sedefli hücreye kurulmuş Vişnu nun heykel-i mahûfu biri de siyah bir zemin üzerinde kaybolmuş güya uçlarından katarât-i hûnîn damlayan saçlarıyla nısf-ı vech-i müstetir vahşi bir kız simasının altında iki Japon yelpazesinden yapılmış azim bir kelebek. Bu duvarların bir köşesi kalmamıştı ki orada bir fikr-i garaib-perverin heves-i mecnunâne-i tezyîni aşiyan kurmamış olsun. Daha sonra köşede bir yazıhane, bir kenarda küçük bir masa, şurada iki koltuğun arasına sıkışan bir trabz, bunların üzerinde muhtelif kâseler, kâğıtlar, albümler, yerde halının üstüne atılmış kitaplar, bir kaplan postunun üstünde beş belki on küçük büyük yastıklar, yüksek bir şişe şükûfedânın içinden iri yaprakları birer şemsiye şeklinde açılan bir nebât-ı garib bu karışıklığın içinde yüz kere görülse her defasında birinci defa olarak görülüyor zannedilen, sebeb-i vücudu nazar-ı keşften kaçan, gayr-ı kabil-i ta dâd ufak

1974 Abdurrahman KOLCU küçük çıplak kız heykeliyle ilgili olarak yaşadıkları da Brummell in hayali resepsiyonu noktasında değerlendirmeye müsait bir yapı arz eder: -Oydu, evet o, bu küreyi ayaklarının altında yuvarlayarak bana geliyor, geldikçe karanlığın içinde silkinerek, titreyerek büyüyordu, sonra bir şimşek arasında onu sarahaten, vâzıhan, gördüm, bana geldi -Daha ziyade sıkıyor, daha ziyade yanaşıyordu- bana geldi ve bu uryan kollarla boynuma dolandı, çamların zulmetleri yine bir ifritin tırnaklarıyla kanlara boyanırken onunla bir saniye içinde bir buse-i aşk ile bütün bir hayat yaşadık. Şimdi o geceden beri her gece bu karanlıkta titreyerek küresini yuvarlaya yuvarlaya ilerledikçe büyüyerek, uryan kollarıyla boynuma dolanıyor. Bir saniye, bir hayatın imtidâdına muâdil bir saniye içinde bana bütün kadınlarda, hususiyle ötekinde bulunmayan şiirin hayatını bahşediyor, o, bu bana hıyanet etmeyecek. 87 Brummell in verdiği resepsiyon ne kadar hayalî ise, Refî Nihat ın küçük mermer heykelle yaşadığını sandığı deneyim de o kadar gerçek dışıdır. Refî Nihat ın bu deneyimden sonra yaşadıkları da Brummell in hezeyanlarının farkına vardığında boş sandalyelerden birine gözyaşları içinde düşmesine benzer: Bitirdikten sonra Refî Nihat kolumu silkerek bıraktı, bir adım geri çekilerek oturdu, dirseklerini dizlerine dayayarak başını ellerinin içinde aldı, odanın nîm münevveriyeti arasında zannettim ki ağlıyordu. 88 Hem Tanpınar ın mülakatında hem de Sevda-yı Sengîn adlı öyküde, dandizm bağlamında Brummell in yanı sıra kendisi de bir dandy olan Oscar Wilde ve bir dandy kahramanı merkeze alan romanı Dorian Gray in Portresi ne de gönderme olduğu görüşünü paylaşmaktayız. Mülakatta Nihal için yapılan şu tespit bu bakımdan önemlidir: Bakın hiç ihtiyarlamıyor da.. Edebiyatımızın bir nevi Helenası oldu.. 89 Nihal den bahsedilirken ihtiyarlamaması üzerine vurgu yapılması anlamlıdır. Çünkü burada, mülakatın ilk bölümlerinde geçen İhtiyarladığımdan bahsetmekte haklısınız, dedi, ihtiyarlamamaklığım lâzımdı, benki bütün yaşama kudretini bir tasavvurdan alıyorum ve toprağa iade edecek hiçbir borcum yoktur. Zamanın üstünde olmalığım lazım gelirdi. 90 şeklindeki ifadelerinde dile getirdiği ihtiyarlamama konusundaki hassasiyetin Ahmet Cemil tarafından ne ölçüde yoğun olduğu ortaya çıkmakta ve Sevda-yı Sengîn adlı öyküde Refî Nihat tarafından dile getirilen Bunu devam ettirmeliydi, o ilelebet bir çocuk, ben ilelebet pür-şebâb kalmalıydım. 91 şeklindeki ifadeyi hatırlatmaktadır. Yine bu ifadeler Wilde ın ihtiyarlamama, sürekli genç kalma şeklindeki arzuyu konu edindiği Dorian Gray in Portresi romanını ve bu romanın dandy protagonisti Dorian Gray i akla getirir. Sonuç Görüldüğü gibi, Balzac, hayalî mülakatında Brummell i, görüşlerini kuvvetlendirmek ve konuya yeni bir bakış açısı getirmek adına kullanırken, Tanpınar ın hayalî mülakatı daha karışık ve çok yönlü bir nitelik arz etmektedir. Servet-i Fünûn neslini ve onların kurgu dünyasını sorgulama ve anlama yönündeki bir çabanın ötesinde onlara yönelik bir alayı da özünde barındırır. Başta tefek, sonra bu bir yığın eşya-yı garibeye bir lerzîş-i hayat vermek için küçük bir şamdanın mini mini kırmızı kalpağından taşamayan bir ziya-yı muhtazır (Halid Ziya Uşaklıgil, Age, s. 143-144) 87 Age, s. 148. 88 Age, s. 148. 89 Agm, s. 5. 90 Agm, s. 5. 91 Age, s. 137.