Üstad Haşir Risalesinde, Ekser küfür ve dalalet istib addan ileri gelir. Yani, akıldan uzak ve muhal görür, inkâr eder. buyurur.

Benzer belgeler
Onuncu Söz, Yedinci Hakikat hakkında bilgi verir misiniz?

Yirmi Altıncı Söz'de geçen, "Ezel; mazi, hâl ve istikbali birden tutar, yüksekten bakar bir âyine misâldir." cümlesini izah eder misiniz?

Nefsini Bilen Rabbini Bilir

Cenab-ı Hakk neden insanları yarattı, imtihan olmadan cennete gönderseydi olmaz mıydı, insanın Yaratılış Gayesi Nedir?

başlıklı bir dersine dayanarak vermeye çalışacağız.

Onuncu Söz, Mukaddime, Birinci İşaret hakkında bilgi verir misiniz?

Dünya: Ilahi bir TV kanalından ibarettir

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok

Emr-i kün feyekün e malik bir sultana acz tezkeresi ile istinad etme yi nasıl anlamalıyız?

KAİNATTA DÜZENDEN DÜZENE

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

Başta bu hadis-i kudsinin kaynağını vereceğiz. Ayrıca bu hadis-i kudsinin manası ve hakikatını vereceğiz. "Levlâke" hadîsinin kaynakları şudur:

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

BiLMECELER. Allah ı bildiren. C ü n e y d S u a v i. Resimleyen: Sevgi İçigen


Bu fikre girmenin iki önemli sebebi vardır.

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Üstat Hazretlerinin, çok hakikatleri aydınlatan güneş-ayna misalinden bu konuda da faydalanabiliriz.

Dördüncü Sual: \"Bu Mahlûkatı Allah Yarattı. Öyleyse Allah'ı Kim Yarattı?\"

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

Risale-i Nur Külliyat'ının telif tarihleri hakkında kronolojik bilgi verir misiniz?

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15

Küçüklerin Büyük Soruları-2

_MEYVENIN ÇEKİRDEĞİ AĞACIN ÇEKİRDEĞİN NE AYNDIR NE GAYRDIR..._

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.


Zat, şuunat, sıfat, esma ve efal-i ilahiye hakkında biraz bilgi verir misiniz?

"İşte, Rabbimizi bize târif eden Kur ân-ı Hakîm; şu kitab-ı kebîr-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi..."

kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir.

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

İlk paragrafdaki uzun cümlede insanın farklı ve birbirinden önemli yönlerine dikkat çekilir.

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15

Onuncu Söz, Birinci Hakikat hakkında bilgi verir misiniz?

Erkek, dişiden hamile kalır. Ne hayvan ama değil mi! Erkek denizatı, kesesindeki minik yumurtalara gözü gibi bakar. Bu arada yumurtaların yanına

Putperestler farklı varlıkları ve hadiseleri, değişik ilahlara isnat ettiler ve bütün bunları onlar yapıyor dediler.

Kaynak: Dudular, Kardelen ve Prof. Dr. Oktay Hüseyin (Guseinov) "Canlılar Neden Genellikle Yuvarlaktır?"

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

ALLAH`I (C.C.) BİZE TANITAN ÜÇ BÜYÜK TARİF EDİCİ

CANLILAR DÜNYASINI GEZELİM TANIYALIM

"Vesvese" ile "korku" aynı mıdır? Risalelerde vesveye önem vermemek, modern bilimde ise korkunun üzerine gitmekten bahsediliyor?..

LİDER DEĞİŞİRKEN. Prof. Dr. Necmi Gürsakal ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F. ÖĞRETİM ÜYESİ

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

Meselenin bir yönü de, başka bir Kur an mu'cizesine işaret etmektedir. Şöyle ki:

Hasan Akar. nurdersi.com

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Fakat bazı şeyleri yeyip içmek, insanlara zararlı, hikmet ve ihtiyaca aykırı olduğu için İslam dininde haramdır.

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

Mitoloji ve Animizm, Fetişizm. Dr. Süheyla SARITAŞ 1

Yukarıdaki diyalogda kaçıncı cümlede diğerlerinden farklı türde bir fiilimsi kullanılmıştır?

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

Hz.Muhammed (sav); yaratılış muammasını ve esma-i İlahiye'nin sırlarını keşfeden zat!

Allah'ın zati ve subuti sıfatları

KAVRAMLARIN ANLAMINI KARŞITLARI BELİRLER

Fikir madde üzerine işlenen bir sanattır. Madenlerdeki kalite ve kıymeti ifade eder.

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

Cenâb-ı Hak geçmiş ümmetleri çeşitli cezalar ile cezalandırmış,ağır imtihanlarla,ince elekten eler gibi elemiştir.

Evrenin yaratılışına, Big Bang teorisine, Risale-i Nur nasıl bir açıklık getirmiştir?

CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır.

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Tanrı Herşeyi Yarattığı Zaman

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Tarihçi Kitabevi Yayınları 101 Kişisel Gelişim Serisi 1 Genel Yayın Yönetmeni: Necip Azakoğlu

Asr-ı Saadette İçtihat

BEDİÜZZAMAN IN TABİATÇILARA KARŞI MÜDAFAA STRATEJİSİ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

BURSA'DA 500 BÜYÜK FİRMA 1998

Hz. Peygamber'in Tefekkürü

Tanrı Herşeyi Yarattığı Zaman

ADIM ADIM YGS-LYS 52. ADIM CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI-12 HAYVANLAR ALEMİ 3- OMURGALI HAYVANLAR SORU ÇÖZÜMÜ

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

Çevremizde Sayısız Madde Vardır

"Şimdi senin hayatının sureti ve tarz-ı vazifesi şudur ki,.." İnsanın hayatının sureti ve tarzı vazifesi ne demektir, izah eder misiniz?

DEMANS. ÿ Bu bir Demans (bunama hastalığı) olabilir mi? ÿ Demans tam olarak nedir? ÿ Alzheimer tipi Demans nasıl cerayan eder?

İllet bir zihin alışkanlığı: Genellemecilik Perşembe, 28 Kasım :18

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

ATBÖ Sürecinde Ölçme-Değerlendirmeye Hazırlık: ATBÖ Yaklaşımı Nasıl Bir Ölçme Değerlendirme Anlayışını Öngörüyor?

Madde Nedir? Boşlukta yer kaplayan, var olan her şeye madde denir. Örneğin kaşık bir maddedir.

ZARFLAR(BELİRTEÇLER) FİİL ARAYIN!!! fiil arayın diye üzerinde duracağız. Yani zarf eşittir fiil diye aklınızda kalsın.

Erzurumlu İbrahim Hakkı (Rahmetullahi Aleyh)

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu büyük şeyhi Muhammedi Bakibillah'a yazmıştır.

"Şimdi sen dahi, ey Katre içine giren hakîm feylesof!

Anlamı. Temel Bilgiler 1

AYRILMAMAK ÜZERE İNKIYAD ETMEK.

TARIM VE KIRSAL KALKINMAYI DESTEKLEME KURUMU TARAFINDAN DESTEKLENECEK SÜT ÜRETEN TARIMSAL İŞLETMELERDE AB STANDARTLARI DENETİM FORMU

Dostluk en çok sözlere yansır. Bazı sözlerin ise bizzat kendisi hayatımız boyunca bizlere dost olur. İşte o sözlerden bazıları

EŞ ARİ NİN ALLAH IN VARLIĞI VE SIFATLARI HAKKINDA KULLANDIĞI BAZI ARGÜMANLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ. Doç. Dr. Halife KESKİN*

5 soru-cevap:layout 1 4/28/11 12:14 PM Page 201 CEVAPLAR VE PARALEL OTURUM I SORULAR 201

*GALIBIYET VE MAGLUBIYET

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.


FTR 205 Elektroterapi I. Temel Kavramlar. yrd.doç.dr. emin ulaş erdem

tellidetay.wordpress.com

Diğer müritlerin neşeyle elindekileri takdiminden sonra, Aziz Mahmut Efendi, boynunu bükerek bu kırık ve solmuş çiçeği üstadına takdim eder.

dinkulturuahlakbilgisi.com Konu Anlatımı MELEKLER Hazırlayan Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır.

Transkript:

Sorularlarisale.com "Vâcib-ül Vücud zâtında, mahiyetinde mümkine benzemediği gibi, ef'alinde de benzemiyor. Çünki Vâcibül Vücud'un kudretine nisbeten yakın-uzak, az-çok, küçük-büyük, ferd-nev', cüz'-küll aralarında fark yoktur. Ve keza onun fiilinde bizzât mübaşeret yoktur. Fakat mümkinin kudreti bu derece değildir. Bunun için nefis, Vâcib-ül Vücud'un ef'alini fiillerine benzetemiyor. Hakikatını fehmetmekte akıl mütehayyir kalıyor. Fiili fâilsiz zannediyor." izah eder misiniz? "İ lem Eyyühel-Aziz! Vâcib-ül Vücud zâtında, mahiyetinde mümkine benzemediği gibi, ef'alinde de benzemiyor. Çünki Vâcib-ül Vücud'un kudretine nisbeten yakın-uzak, az-çok, küçük-büyük, ferd-nev', cüz'-küll aralarında fark yoktur. Ve keza onun fiilinde bizzât mübaşeret yoktur. Fakat mümkinin kudreti bu derece değildir. Bunun için nefis, Vâcib-ül Vücud'un ef'alini fiillerine benzetemiyor. Hakikatını fehmetmekte akıl mütehayyir kalıyor. Fiili fâilsiz zannediyor." Üstad Haşir Risalesinde, Ekser küfür ve dalalet istib addan ileri gelir. Yani, akıldan uzak ve muhal görür, inkâr eder. buyurur. İstib ad, baid görmek, uzak görmek demektir. Onun kaynağı da insan aklının kendi bilgi ve görgüsünü ölçü alarak İlahi icraat ve tasarruflar hakkında fikir yürütmesidir. Bu yanlışa giren bir akıl, altından kalkamadığı meseleleri, inkâr yoluna gidebilir. Bu hastalığın kaynağı şu hakikatten gaflet etmektir: "Vâcib-ül Vücud zâtında, mahiyetinde mümkine benzemediği gibi, ef'alinde de benzemiyor." Allah ın zatını ancak kendisi bilir. Ama, o mukaddes zatının mahlukata benzemediğini, Kur an haber verdiği gibi, akl-ı selim de tasdik ediyor. Ayette şöyle page 1 / 8

buyruluyor: (O) gökleri ve yeri yaratandır. Size hem kendi (cins)inizden eşler, hem hayvanlardan (kendilerine ) eşler yaptı. Sizi bu suretle (zürriyyetlendirib) üretiyor. Onun (benzeri olmak şöyle dursun) benzeri gibisi (dahi) yoktur. O, hakkıyla işiten, kemâliyle görendir. Şûrâ Sûresi, 11 Allah ın varlığı zatındandır, olması vacip, olmaması muhaldir. Allah, kadîm ve bâkidir. Sıfatları sonsuz, mutlak ve muhittir. Hiçbir şey onun misli gibi olmayacağı bunlarla rahatça anlaşılır. Hiçbir mahlukun varlığı zatından değildir, Allah ın yaratmasıyla var olmuştur. Mahlukların olmaları vacip değil mümkindir. Yani olup olmamaları eşittir. Allah ın var etmesiyle vücuda gelirler, onun yok etmesiyle varlık sahasından çekilirler. O halde, mümkin olanlar vacip gibi olamazlar, O na benzemezler. Her mahlukun evveli ve ahiri vardır; yani varlık sahasına ilk adımını attığı bir başlangıcı ve bu sahadan göçüp gideceği bir sonu vardır. Dolayısıyla, her mahluk hâdistir (sonradan yaratılmıştır) ve fanidir. Hâdis ve fâni olanlar Kadim ve Bakinin misli olamazlar. Keza, mahlukların sıfatları sınırlıdır. Sınırlı sıfat sahipleri, bütün sıfatları sonsuz olana benzemezler, O nun misli gibi olamazlar. Cümlenin sonunda Allah ın fiillerinin mümkinlerin işlerine benzemeyeceği beyan ediliyor. Bütün fiiller sıfatlara dayanırlar. Cenâb-ı Hak, aynı ilim, irade, kudretle yaratma fiilini de icra eder, hayat verme fiilini de, rızıklandırma, suret verme, süslendirme fiillerini de. Bu sebeple, Allah ın fiillerinin mahlukatınkine benzememesi, sıfatlarının da benzemeyişindendir. Bu hakikatin mahlukat aleminde de çok örnekleri vardır. Arının zatı ipek böceğine benzemediği gibi, özellikleri ve işi de benzemez. Bu bal yapar, o ipek örer. Denizin zatı ormana benzemediği gibi, onda yetişen balıklar da ceylanlara, aslanlara benzemezler. Cebrail in zatı Güneşe benzemediği gibi, vahiy getirmesi de ışık vermeye benzemez. Aklın zatı mideye benzemediği gibi, bir problemleri çözmesi de midenin gıdaları hazmetmesine benzemez. Hepsi mahluk ve hepsi mümkin oldukları halde bunların zatları gibi, sıfatları ve page 2 / 8

fiilleri de birbirine benzemezse, elbette varlığı vacip, kadim ve baki, sıfatları sonsuz, mutlak ve muhit olan Allah ın işleri ve sıfatları da, sınırlı, fani ve hâdis olan mahlukatınkilere benzemeyecektir. Bu vecizenin devamında geçen şu cümle, söz konusu hakikati ispat ediyor: "Çünki Vâcib-ül Vücud'un kudretine nisbeten yakın-uzak, az-çok, küçük-büyük, ferd-nev', cüz'-küll aralarında fark yoktur. Ve keza onun fiilinde bizzât mübaşeret yoktur." Sadece sonsuz kavramını düşünmemiz bile bu gerçeği anlamamıza yeter. Sonsuza göre, az-çok, büyük-küçük farkı yoktur. Matematik diliyle konuşursak, sonsuzdan bini de çıkarsanız, yüz milyarı da çıkarsanız sonuç yine sonsuz çıkar. Aslına bakılırsa sonsuzdan bir şey çıkmamaktadır; biz çıkardığımızı sanırız; o ise daima sonsuz olarak kalır. Allah ın bütün sıfatları sonsuzdur, ne kadar mahluk yaratırsa yaratsın o sıfatlarda hiçbir değişiklik olmaz. İlâhi sıfatlar hem sonsuzdur, hem mutlaktır. Sonsuz olmaları yukarıda arz ettiğim gibi, ne kadar mahluk yaratırsa yaratsın, o sıfatlarda hiçbir değişme, hiçbir eksilme olmayacağı manasınadır. Mutlak olmaları ise, o sıfatların icraatlarına başka sıfatların engel olamayacağı, onları sınırlandıramayacağı demektir. Allah ın şeriki olmadığına göre, başka sıfatlar denilince, Onun yarattığı mahlukatın sıfatları anlaşılacaktır. Yaratılmış olan bu sıfatların İlahi sıfatları sınırlayamayacağı ise en açık bir gerçektir. Vecizede geçen, Vâcib-ül Vücud'un kudretine nisbeten ifadesi büyük önem taşıyor. Yanılmaların çoğu, kainattaki akıl almaz icraatlar düşünülürken, onları varlığı vacip olan Allah ın kudretine nispet ederek düşünmek yerine, kişinin kendi güç ve kuvvetini ölçü olarak düşünmesinden kaynaklanıyor. Adam soruyor: Cenâb-ı Hak her yerde hazır ve mekandan da münezzeh diyorsunuz, bu nasıl oluyor? Kendisi söylemese de bu sorunun altında yine aynı hatanın yattığını görüyoruz: Kendini ölçü almak. Yani, Bu nasıl olur? Halbuki ben bir anda ancak bir yerde bulunabiliyorum. demek istiyor. page 3 / 8

Düşünmüyor ki, kendisi katı, maddî ve kesif bir varlık. Allah ın bir ismi Nur, bütün sıfatları ve isimleri nuranî Üstat hazretleri On Altıncı Sözde Allah ın Nur isminin kesif bir aynası olan güneşi misal vererek bu meseleyi harika bir şekilde aydınlatmış. Güneş, gözlerimize, evlerimize, aynalarımıza sırayla girmiyor. Hepsine birlikte ve aynı anda giriyor. Çiçekleri, ağaçları, denizleri ırmakları sırayla ziyaret etmiyor. Hepsiyle birlikte ve aynı anda görüşüyor. Büyüğü aydınlatırken bir zorluk çekmediği gibi, küçüğü aydınlatırken de bir rahatlık duymuyor, hepsini aynı kolaylıkla aydınlatıyor. Onun için uzak yakın farkı yok, uzaktakiyle de yakındakiyle de birlikte görüşüyor. Daha bunlar gibi çok dersler o Sözde birlikte sunuluyor. Ve sonunda bir mahluk olan ve kendisinde Nur isminin bir gölgesi bulunması cihetiyle bu özelliklere sahip kılınan güneşin böyle sayısız işleri birlikte yapmasını dikkatle değerlendirerek, bu misalin dürbünüyle İlahi sıfatların bütün eşyada aynı anda, birlikte, uzak yakın, büyük küçük fark etmeksizin aynı kolaylıkla icraat yaptıklarına bakmamız isteniyor. Yani güneş sadece yolumuzu göstermekle kalmıyor, bize bu ince, derin ve uzak hakikatleri kolayca anlamamız için de yol gösteriyor. Hüve nüktesinde de havanın ses naklinden, kanımızı temizlemeye, bitkilerin tozlanmasına kadar nice işleri birlikte yaptığı güzelce gözler önüne seriliyor. Burada verilen mesaj da aynı. Allah ın bir mahluku, bu kadar işi karıştırmadan, birlikte ve son derece kolay olarak icra ederse, ona bu görevi veren ve bu kabiliyeti takan Allah ın, sonsuz ve mutlak sıfatları elbette bütün âlemleri birlikte yaratır, beraber terbiye eder, çoklar o sıfatları yormayacağı gibi, azlar da rahatlatmaz. Geliniz bizi aldatan bu büyük hatamızı ruh dünyamızdan hep birlikte silip atalım. Bunu başarmak aslında çok zor değil. Kendimizi doğru değerlendirsek bu problemi rahatlıkla çözebiliriz. Biz kendi cüzi irademizle bir anda ancak bir şey irade edebiliyoruz. İrademiz cüzi olunca kudretimiz de, diğer sıfatlarımız da cüzi oluyor, yani sırayla iş görüyorlar. Gücümüzü bir anda iki işe veremiyoruz, çünkü bir anda iki iş yapmayı irade etmiş değiliz; kudret ise iradeye rağmen bir iş göremez. Bir anda iki ayrı yöne bakamıyoruz. Bir anda iki ayrı lokmaya uzanamıyoruz. Bir anda iki ayrı olayı birlikte hatırlayamıyoruz. Biz bütün bu işleri ancak sıra ile yaparken, bir de bakıyoruz, bedenimizde yüz trilyon hücre birlikte çalışıyor. İç organlarımız bir fabrika gibi birlikte çalışıyorlar. Saç page 4 / 8

tellerimiz, tırnaklarımız birlikte uzuyorlar. Bu nasıl oluyor? diye soruyoruz kendi kendimize ve cevabını gecikmeden veriyoruz: Bu işleri ben irade etmiyorum ve ben yapmıyorum da ondan. İşte, bizde bizim ilim, kudret ve irademiz dışında bu kadar çok işi birlikte yapan ve yaratan kudret, ağacın yapraklarını da birlikte büyütüyor, güneşin gezegenlerini de birlikte döndürüyor, yıldızları da birlikte tutuyor, düşmelerine engel oluyor. İnsanın kendini ölçü alması, Kâinatı senin hendesen üzerine yapmış değildir. gerçeğinden gaflet etmesi, onun nazarından bir çok hakikati perdeliyor. Bunlardan birisi meleklerin varlığı ve onlara iman etmek. Adam soruyor: Melekler havasız, gıdasız, susuz nasıl yaşıyorlar? İnsan bu sorunun cevabını kendi ruh dünyasında rahatla bulma imkânına sahipken, o tutuyor, bedenin beslenmesine takılıyor. Saydığı bu şeyler bedenin ihtiyaçları. Ruh ise ne hava ile besleniyor, ne su ile, ne maddi gıdalar ile. Ruh bedene benzemediği gibi, beslenmesi de benzemiyor. O, iman ile, marifet ile, ilim ve irfan ile besleniyor, tıpkı meleklerin Allah ı zikretmekle zevklenmeleri, gıdalanmaları gibi. Bir milyon altı yüz bin tür hayvan, bir o kadar da bitki türü olduğu söyleniyor. Bu üçdört milyar tür varlığa, sayısını ve türlerini bilemeyeceğimiz melekler alemini de katarsak, bu kadar çok varlığı, zatlarıyla, özellikleriyle, işleriyle birbirinden farklı yaratan Cenab-ı Hakkın fiilerini idrak etmek bu aciz insanın takatini çok aşar. Nefis bundan gaflet ediyor da, Cenab ı Hakkın işlerini düşünürken kendi işlerini esas alıyor. Arı yapmak Allah ın bir tek işi. Arı üzerinde ne kadar bilim adamı, ne kadar araştırma yapmış makaleler yazmışlar. Hücre yapmak ayrı bir işi, bu konuda da ciltlerle kitap yazılmış. Her türden ağaçlar, çiçekler, meyveler yapmak, toprak yapmak, su yapmak, hava yapmak, demir yapmak, bakır yapmak, melek yapmak, cin yapmak ve nihayet insan yapmak Allah ın ayrı ayrı fiilleridir Bunların hiçbiri insanın yaptığı işlere benzemiyor. Allah ın insan yapma fiili üzerinde kısaca duralım: Biz yüz metrekarelik ev yapacaksak yüz metrelik temel atıyoruz. Önce bodrum katını tamamlıyoruz. Sonra birinci kat, ikinci kat, üçüncü kat derken binanın kaba inşaatını tamamlıyor, çatıyı çatıyoruz. Sıra ince işlere geliyor. Kaba sıva, su, elektrik tesisatları, ince sıva, boya, cam takma derken inşaat son halini alıyor. Bizim yaratılmamız buna hiç benziyor mu? page 5 / 8

Temelimiz gözle görülmeyecek kadar küçük bir nokta içinde atılıyor. Kaba ve ince inşaatlar birlikte yürütülüyor. Önce ayaklar tamamlanıyor da en sonunda kafa yapılıyor değil. Önce kemikler yapılıyor da, sonra üzerleri etle kaplanıyor değil. Önce beden tamamlanıyor da sonra, kap damarları ve sinir sistemi çekiliyor da değil. Bütün bu işler birlikte yapılıyor. Üstadın Kelimat-ı Kudret ifadesinin ışığında bir noktaya daha değinmek istiyorum: Kelimelerin suretleri birbirinden farklı olduğu için manaları da farklıdır. Suretleri zat, manaları sıfat olarak değerlendirebilir. Zatları birbirine benzemeyen bu farklı kelimelerin sıfatları da benzemediği gibi, hiçbir kelimenin ne zatı ne de sıfatları kâtibine benzemez. Kelimat-ı kudret terkibi, bize bu noktada büyük bir ufuk açıyor. Her mahluk, Allah ın bir kudret kelimesidir. Allah ın zatı, kudret kalemiyle yazdığı bu mahlukların hiçbirinin zatına benzemediği gibi, O nun mukaddes sıfatları ve fiilleri de bu yazıların, bu kelimelerin sıfatlarına ve işlerine benzemez. Konunun devamında ders verilen çok önemli bir hakikat: "Ve keza onun fiilinde bizzât mübaşeret yoktur." Cenab-ı Hak maddeden münezzehtir; işleri de mübaşeretsizdir; yani Onun işlerinde dokunma, temas etme düşünülemez. Biz tahtaya yazı yazdığımızda bu iş maddelerin mübaşeretiyle gerçekleşir; tahta maddîdir, tebeşirde maddîdir, bizim elimiz de. Allah ın yaratması, büyütmesi, geliştirmesi, cihazlarla donatması, değişimlere uğratması ve daha nice icraatları hep mübaşeretsizdir. Mahlukat aleminde de bu hakikate kapı açacak çok misaller var: Biz tuttuğumuz bir cismi elimizle kaldırırız, ama ruhumuz elimizi dokunmaksızın kaldırır. Güneş de gezegenlerini dokunmadan etrafında döndürür. Dünyamız da Ay ı yine dokunmadan etrafında çevirir. page 6 / 8

Mıknatıs, çiviyi dokunmadan kendine çeker. Kapıya yaklaştığımızda elimiz değmeden kapı açılır. Lamba bizi görünce yanar, yine dokunma olmaksızın. Örnekler artırılabilir. Ve konu, şu ifadelerle tamamlanıyor: "Fakat mümkinin kudreti bu derece değildir. Bunun için nefis, Vâcibül Vücud'un ef'alini fiillerine benzetemiyor. Hakikatını fehmetmekte akıl mütehayyir kalıyor. Fiili fâilsiz zannediyor." Bizim hatamız, o sonsuz ve sınırsız kudrete hayret etmek yerine, kendi kudretimizi ölçü alarak onu anlamaya kalkışmamız, bunu başaramayınca da tuhaf bir mantıkla o kudreti inkâra yönelmemiz. Gerçekten çok tuhaf bir mantık: İnsan, Ben bu şiiri yazamam, öyleyse onun şairi yoktur. diyebilir mi? Halbuki, gerçek mantık şöyle işlemeli: Bu şiirin sanat değeri çok yüksek. Ben böyle bir şiir yazamam. Öyle ise onu yazan şair büyük bir şairdir. Yani, kendi küçüklüğümüzü onun büyüklüğünü anlamakta ölçü olarak kullanmamız gerekiyor. İşte Allahu Ekber diyerek tekbir getirmenin manası budur. Kâinatta olan her olay akıllar ötesidir, bütün bunların birlikte icra edilmesi ise insan idrakini, hatta hayalini çok aşmaktadır. Öyle ise bu işleri yapan zatın bütün sıfatları çok büyük, bütün sanatları akıl almaz derecede harikadır. O halde tekbir ile O nun büyüklüğünü ve kendi acizliğimizi dile getirmemiz gerekiyor. Üstat Bediüzzaman Hazretleri, tekbiri tarif ederken marifetimiz haricindeki kemalat-ı kibriyasının mücmel bir ünvanıdır buyurmakla, bu hakikati güneş gibi aydınlatıyor. İşte bu alemde sergilenen kudret mucizelerini gözümüzle görüyoruz; ama onların meydana gelişlerini aklımız almıyor. Göz görüyor, ama akıl almıyor. Bu ikiliden birbirine zıt iki ayrı sonuç çıkabiliyor. Halbuki sonuç bir olmalıydı. Fakat tuhaf bir yorumla sonuçlar ikileşiyor. page 7 / 8

Powered by TCPDF (www.tcpdf.org) Sadece bir örnek verelim: Yumurta ve ondan çıkan civciv. Hiçbir hayat emaresi taşımayan yumurtadan, bir ısı seviyesinde belli bir süre kaldığında, gören, işiten, yürüyen, seven, korkan, yiyen, içen bir varlık çıkıyor. Bu, akılları hayrette bırakan bir hadisedir, bir kudret mucizesi. Bütün gözler bu olaya şahit oluyorlar. Aklını yerinde kullananlar, bu iş ne yumurtaya, ne ısıya, ne de belli bir süreye verilecek kadar basit değil. Yumurtanın içine civciv planını tavuğun yerleştirdiğini kimse söyleyemiyor. Ama civciv de o plana göre inşa ediliyor. Isı ve süre birer sebep. Bunları da ne kendileri tayin etmişler, ne de tavuk. Bu tablodan tek bir hakikat çıkar: O planı yapan, bu sebepleri ve şartları tayin eden ve civcivi o plana uygun olarak yaratan bir ilim ve kudret sahibi var. Akıllarını böyle kullanmayanlar, bu iş akıl alacak bir iş değil diyorlar ve sözlerini akıl almaz bir sonuç cümlesiyle tamamlıyorlar: Bu işleri yapan yoktur. Niçin yoktur? Çünkü benim aklım bu harika işleri almıyor. İşte, Hakikatını fehmetmekte akıl mütehayyir kalıyor. Fiili fâilsiz zannediyor. cümlesi bu ters mantığı gözler önüne seriyor. page 8 / 8