Âkifʼin İki Altın Destanı: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE VE İSTİKLÂL MARŞI MUSTAFA ÖZÇELİK Â destanın muhtelif parçaları olarak düşünecek olursak kif in, Millî Mücadele Hareketi ne destek maksadıyla geldiği Ankara da yazdığı en önemli şiiri şüphesiz ki İstiklâl Marşı dır. Onun son yüzyıldaki hikâyemizi anlattığı şiirlerini bir İstiklâl Marşı, bu destanın Çanakkale şiirinden sonraki en önemli en büyük parçasıdır. Bu yüzden İstiklâl Marşı nı anlamak için onu Çanakkale şiiriyle birlikte düşünmek gerekir. Ama ondan önce İstiklâl Marşı nın yazılış hikâyesini hatırlayalım. İstiklâl Marşı Nasıl Yazıldı? Mustafa Özçelik, Âkif in İki Altın Destanı: Çanakkale Şehitlerine ve İstiklâl Marşı, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, S. 121, Mart 2010, ss. 89-93. İstiklâl Savaşı nın en buhranlı günleridir. Yunan ordusu da 15 Mayıs 1920 de İzmir i işgal ederek Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başlamıştır. Bu vahim durum üzerine İrşad encümeni üyeleri, halkı Millî Mücadele konusunda aydınlatmak göreviyle Anadolu yu ve cepheleri dolaşmaktadır. Halkla ve bilhassa cephede askerlerle yapılan görüşmelerde bir millî marşa ihtiyaç duyulduğu ortaya çıkar. Konu Meclisin bir oturumunda gündeme getirilir. Çünkü, Eşref Edib in ifadeleriyle Bu mukaddes mücadelenin büyüklüğünü, 89
BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM kudsi heyecanını terennüm edecek, onu gelecek asırlara nakşedecek zaman artık gelmiştir. İstiklâl Savaşı nda duyulan heyecanı, bir sanatkâr kelimelere döksün ve bu mücadele ebedîleşsin istenilmektedir. Yapılan görüşmeler neticesinde Maarif Vekâletinin bu işi üstlenmesine karar verilir. Vekâlet bu gaye ile bir yarışma düzenleyerek memleketin bütün şairlerini bir marş güftesi yazmaya davet eder. Bu ilan üzerine memleketin dört bir yanından vekâlete şiirler gelmeye başlar. Yarışmaya 724 eser katılmıştır fakat; aralarında kıymet taşıyanlar olmakla birlikte hiçbiri aranan özellikleri tam olarak taşımamaktadır. Hemen herkes böyle bir şiirin Millî Mücadele nin başından beri içinde olan Mehmet Âkif tarafından yazılabileceğini bilmektedir. Fakat Âkif, para ödülü sebebiyle bu yarışmaya katılmamıştır. Bu konuda kendisini sıkıştıranlara ise verdiği cevap tam ona göredir: Milletimin kurtuluş müjdesini verecek, imanını terennüm edecek bir eseri parayla yazacak karakterde bir adam değilim. Sonunda, Âkif i rahatsız eden durum ortadan kaldırılır. Maarif Vekili Hamdullah Suphi, bir mektup göndererek yarışmaya katılmasını ve para meselesinin ortadan kaldırılacağını bildirir. Âkif in yakın arkadaşı Hasan Basri Çantay da bu konuda Âkif i ikna ederek şiiri yazacağına dair ondan söz alır. Âkif, bu mektup ve rica üzerine Demek ki Maarif vekilince son çare benim yazmam imiş. Ben bir şey yazmazsam memleketi muhtaç olduğu telkin ve tehyiç vasıtasından mahrum etmiş olurmuşum; o hâlde bunu yazmak benim için bir vazifedir. diyerek Taceddin Dergâhı ndaki odasına kapanır ve marşı yazmaya başlar. Şiir, zaten Âkif in gönlünde ve beyninde hazırdır. İş, sadece bunların kâğıda dökülmesine kalmıştır. Bu iş de birkaç gün içinde tamamlanır. Şiirini arkadaşlarından birisi vasıtasıyla vekâlete gönderir. Bu şiir, Meclis in 12 Mart 1921 tarihli oturumunda millî marşımız olarak kabul edilir. Âkif, bu şiirini kahraman ordumuza ithaf eder ve Safahat ına almaz. Bu durum her şeyden önce, şiirin muhtevası itibariyle milletin ve askerlerin ortak hissiyatını dile getirmesiyle ilgilidir. Böylece İstiklâl Marşı, bir şairin duygu ve düşüncelerini anlatan bir şiir olmanın ötesine geçer ve milletin sesine dönüşür. 90
MART 2010 - SAYI 121 İmanın ve Ümidin Şiiri İstiklâl Marşı nı muhteva olarak iki ana temel üzerinde bina edilmiş bir metin olarak değerlendirmek gerekir. Bunlar, Türk milleti, onun vatanı, bu vatana karşı yapılmakta olan saldırı, bu saldırı karşısında duyulan endişe ve bu endişeye gerek olmadığı vurgusudur. Şair bu yüzden şiirine korkma! nidasıyla başlar. Bu ikaz, endişe edecek bir durum yoktur, tasalanma manasında anlaşılması gerekir. Nitekim aynı nidaya Berlin Hatıraları nda yer alan ve Çanakkale Şehitleri nin bir girizgâhı sayabileceğimiz şiirinde de Korkma! Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz. şeklinde yapmıştır. Bu güven hissi millete duyulan inançla ilgili olduğu için İstiklâl Marşı, her şeyden önce imanın ve ümidin şiiri dir. Şiirin sonraki bölümlerinde Türk milletinin değer yargılarına atıf yapılmakta yani iman ve ümidin neden beslenmesi gereken duygular olduğu izah edilmektedir. Buna göre hürriyet, istiklâl, din, vatan, bayrak buna bağlı olarak gelişen hürriyetseverlik, Hakk a tapmak yani imanlı olmak, vatanseverlik ve kahramanlık üzerinde durularak Türk milletinin ruh haritası çizilmekte ve kimliği tanımlanmaktadır. Şair, bu tanımlamayı yaparken karşı cephenin nitelikleri üzerinde de durur. Buna göre düşman, medeniyet! adı altında alçakça saldırı yapan, hayâsız, manevi değerlerden yoksun ve sadece maddi kuvvetlerine güvenen bir topluluktur. Tarih de göstermiştir ki bu niteliklere sahip olan milletlerin zafer kazanma ihtimalleri yoktur. Bunun en son örneği Çanakkale dir. Şair, o savaşın bütün safhalarını bilen biri olarak güven hissini bu duruma bağlamaktadır. Biz, Çanakkale de de maddi anlamda zayıftık. Düşman ise çok kuvvetliydi. Ama mana, maddeyi yendi. Zafer böyle kazanıldı. Âkif, şiirinde bir tarih yorumu da yapmaktadır. Buna göre bu tür tehlikelerle ilk defa karşılaşmadık. Tarih boyunca bize saldırılar oldu. Ama bizi ortadan kaldıramadı. Çünkü bu millet ezelden beri hür yaşamayı irade hâline getirmiş bir millettir. Bu uğurda gerektiğinde dağları devirmiş, enginlere sığmamış yani her türlü fedakârlığı göze alarak vatanın bağımsızlığını korumuştur. Bu yüzden İstiklâl Marşı, milletimizin hem tarihini özetlemekte, hem de değerleri itibariyle onu tanımlamaktadır. Bu, şu açıdan çok önemlidir. Anadolu nun 1918 den itibaren adım adım işgal edilmesi, tarihî perspektiften bakılmazsa endişe verici bir durum olabilir. Ama tarihî tecrübelere bakıldığında ortada endişe edilecek bir durum kalmaz. İşte bu marş bu yüzden emperyalizme karşı bir manifesto olarak milletimizin Batı karşısında dik duruşunu, savunmasının gerekçelerini, düşmanın niyetlerini de açıklayan bir metindir. Her şeye rağmen endişe içine düşme ihtimali olan bir toplumda bu şiirin onlara nasıl bir iman ve ümit aşıladığı ve İstiklâl mücadelesinin bu ruhla kazanıldığı ortadadır. İki Şiirin Ortak Dünyası İstiklâl Marşı nı işte bütün bu sebeplerle, Çanakkale Şehitlerine şiiriyle birlikte düşünmek gerekir. Öyle ki; bu şiir anlaşılmadan Çanakkale şiirini anlamak mümkün olmaz. Yine Çanakkale Şehitlerine şiirini anlamadan da İstiklâl Marşı anlaşılamaz. Bu iki şiir, her şeyden önce muhtevaları itibariyle birbirlerini tamamlayıcı nitelikler taşır. Çanakkale sıcak bir harbin bütün hikâyesini çok canlı bir şekilde resmeder. Aynı zamanda bir direnişin destanı olarak mana kazanan bir metindir. İstiklâl marşı da öyledir. O da bir direniş aynı zamanda diriliş destanıdır. İkisi ara- 91
BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM sında müştereklikler çok fazladır. Her şeyden önce her iki şiirin de doğduğu/yazıldığı ortam benzer özellikler taşır. Bu bağlamda Çanakkale, Balkan mağlubiyetinden sonraki sürecin adıdır. Bu olumsuz sürecin bu savaştaki kahramanlıkla bertaraf edilmesi gibi bir niyete tekabül eder. İstiklâl Marşı ise 1. Dünya savaşından sonraki yenilginin sonunda düşülen umutsuzluğu yok etmek ve mücadelenin ruhunu anlatmak gibi bir özelliğe sahiptir. Bu ruh nedir? Bu sorunun cevabı iki şiirin müştereklerini daha iyi ortaya koyacaktır. Bu ruh, samimi bir imana, namus duygusuna, bağımsızlık sevdasına ve bu uğurda şehit olmaya tekabül eder. Bu yüzden Âkif, her iki şiirde de Türk milletinin bir anlamda tarifini yapmıştır. Bu millet nasıl bir millettir? Hangi değerler onun için önemlidir? gibi sorular bu iki şiirde karşılıklarını bulur. Bu anlamda bu iki şiiri, bir destan olmalarının yanı sıra saldırganlara karşı bir manifesto olarak da görebiliriz. Bilindiği gibi Çanakkale de yedi düvel e karşı savaşılmıştır. Mütareke den sonra Anadolu dört bir yandan işgal edilince ortaya çıkan manzara yine aynıdır. Türk ordusu Millî Mücadele ve İstiklâl Savaşı sürecinde de doğuda, batıda, kuzeyde ve güneyde tek bir devletle değil birden fazla devletin askerleriyle savaşmak durumunda kalmıştır. Her iki savaş öncesinde de millette ve orduda büyük bir bedbinlik söz konusudur. Çünkü sayısal olarak bakıldığında kuvvetler arasında bir denklik mevcut değildir. İlkinde bir anahtar hükmündeki İstanbul un düşmesi amaçlanmaktadır. İstanbul, düşerse emperyalizmin bütün niyetleri gerçekleşebilecektir. Millî Mücadele de ise Anadolu topraklarında sıkıştırılmış bir mille- 92
MART 2010 - SAYI 121 tin tarih sahnesinden silinmesi söz konusudur. Bu gaye gerçekleştiğinde diğer coğrafyalardaki Müslümanların akıbeti de aynı olacaktır. Dolayısıyla iki savaşın da müşterek tarafı bir iman mücadelesi olmasıdır. Bu yüzden Âkif, her iki şiirde de dinî referanslara çok önem verir. Şehitlik, gazilik, vatan sevgisi, cihat ruhu, emperyalizmin niyetleri, Batı nın saldırgan yüzü, Anadolu ya medeniyet! götüreceğim iddiasına karşı bir duruş vardır. Sonuç olarak söylenmesi gereken şudur: İstiklâl Marşı, Çanakkale destanının devamıdır. Bu benzerlikleri neredeyse ortak sayabileceğimiz mısralarda da görürüz. Mesela maneviyatın maddeye üstünlüğü ve bu yüzden endişeye gerek olmadığı İstiklâl Marşı nda: Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak, mısralarıyla dile getirilirken aynı duygu Çanakkale şiirinde: Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından Alınır kal a mı göğsündeki kat kat iman şeklinde belirtilir. Yine Batı medeniyetinin öteki yüzü, vahşeti iki şiirin de ortak temalarındandır: Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz Medeniyet dediğin, kahpe, hakikat, yüzsüz Ulusun korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar İki şiirde de savaşan askerlerin kahramanlıkları övülür: Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından Asım ın neslini başarılı kılan bir husus da şehit olma arzusudur. Çünkü İslâm inanışında bu inanç, bir asker için ulaşılması arzu edilen bir mertebedir: Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar, taşlar, O rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar... Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda Bu tür benzerlikleri çoğaltmak mümkündür. Fakat durum aynıdır. Teması, duyarlıkları, his ve fikir yapısıyla bu iki şiir son dönemdeki direniş ve dirilişimizin birbirini tamamlayan iki altın destanıdır. Öte yandan bu şiirin nasıl bir duygu hâli içinde yazıldığını anlatmak için de hasta yatağında şu bilgileri de okumak lazımdır: İstiklâl marşı... O, ne samimi, ne heyecanlı günlerdi. O şiir, milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Bin bir fecayi karşısında bunalan ruhların ıstıraplar içinde halâs dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir, bir daha yazılamaz... Onu kimse yazamaz. Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. Kaynakça: Cemal Kutay, Necid Çöllerinde Mehmet Âkif, İstanbul, 1963. Eşref Edib, Mehmed Âkif, Hayatı-Eserleri, İstanbul, 1960. Hasan Basri Çantay, Âkifname, İstanbul,1962 Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, Hz. Fazıl Gökçek, İstanbul, 2007. Mustafa Özçelik, Mehmet Âkif ve İstiklâl Marşı, İstanbul,2007. Nihat Sami Banarlı, Kültür Köprüsü, İstanbul, 1985. 93