Bizler yabancı değiliz



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Arap Yarımadasından Mezopotamya'ya gelen Sami kökenli bir kavimdir.

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY

frekans araştırma

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

Başbakan Yıldırım, Keçiören Metrosu nun Açılış Töreni nde konuştu

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı

ÇEVRENİN GENÇ SÖZCÜLERİ

Cumhuriyet Halk Partisi

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI!

YAZILI SINAV SORU ÖRNEKLERİ TARİH

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

TEMMUZ 2012 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

HAKAN ÇAVUŞOĞLU: YUNANİSTAN İÇİN ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HER ZAMAN HAZIRIZ" Cumartesi, 04 Kasım :31

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

'MASALLARA DOKUN' KSS PROJESİ

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Cumhuriyet Halk Partisi

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

Hasankeyf ve Dicle Vadisi Sempozyumu Sonuç Bildirgesi


Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

13. YY. DA ARAMİ KAVİMLERİ BET ZAMANİ: Qir ülkesi halkı daha Emar metinlerinde görülmeden önce, Arami kavimlerine eski Kaŝiyari Dağı olan Tur Abdin

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

16 ŞUBAT 2011 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ÇETİN SOYSAL IN DİNLEMELERLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

5 Dk. Ülke Ile Ilgili Giriş Konuşması. Değerli katılımcılar hepinizi ülkem adına saygıyla selamlıyorum,

MUĞLA GAZETECİLER CEMİYETİNDE GÖREV GENÇLERİN

Başbakan Yıldırım, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu

3. Hangi ülkenin vatandaşlığını taşıyorsunuz? Alman vatandaşlığı: evet Başka bir ülkenin vatandaşlığını taşıyorum:...

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

2015 KIZILAY Haftası İlköğretim sınıf Takdimci El Kitabı

BASIN BİRİMİ GÜNLÜK YAYIN RAPORU

ABD NİN KURULMASI VE FRANSIZ İHTİLALİ

Türkiye Cezasızlık Araştırması. Mart 2015

Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi

ŞANLIURFA YI GEZELİM

HAS Parti Genel Başkanı Prof. Dr. Numan KURTULMUŞ Beykoz da - Özgün Haber

HAZİRAN 2012 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Şiddete Karşı Kadın Buluşması 2

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK

Çarşamba İzmir Gündemi

Lozan Barış Antlaşması

OCAK 2012 FAALİYET RAPORU. Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

OTEL SATIN ALMA MÜDÜRLERİ BULUŞTU

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

AKP'li Başkan, Peygamberin oğlu Tayyip dedi mi? Sözcü yalan mı söylüyor?

Temmuz 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

AK PARTİ BODRUM İLÇE DANIŞMA KURULU YAPILDI

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları,

7. dönem çalışma raporu SOSYAL ETKİNLİKLER. EMO Kocaeli Şubesi

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi


Türkiye nin 81 ilinden gelen 100 muhtar, çözüm sürecine destek için Mardin de toplandı. Muhtarlar, barışa destek için beyaz güvercin uçurdu.

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Devrim Öncesinde Yemen

E-demokrasi Projesi Anket Sonuçları

MUĞLA DA ÇEVRE TALANINA TEPKİ

KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız

1 2 icin- ucretsiz- ped- hakki/

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Dizeleriyle başladı.

3647 SAYILI ve 2008 (3647/2008) TARİHLİ YUNANİSTAN VAKIFLAR YASASI VE UYGULAMALARI

İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MISIR UYGARLIĞI İRAN UYGARLIĞI HİNT UYGARLIĞI ÇİN UYGARLIĞI DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI

SAVAŞ, GÖÇ VE SAĞLIK. 18 Mayıs 2015 İstanbul Şeyhmus GÖKALP

Bodrum a gönül veren ünlüler Trafo da buluştu

Faik ÖZTRAK Tekirdağ Milletvekili

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ - 4

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Demokrasi Nöbeti Araştırması

Cumhuriyet Halk Partisi

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

KOBİ ler Nefes alacak / Ankara. TOBB, Ziraat Bankası, Denizbank ve Kredi Garanti Fonu (KGF) ortaklığında hayata

2 Ekim 2013, Rönesans Otel

Sosyal Araştırmalar Enstitüsü 1 Kasım 2015 Genel Seçim Sandık Sonrası Araştırması

R A P O R. Doç. Dr. Fatih YARDIMCIOĞLU Arş. Gör. Furkan BEŞEL. Mayıs 2015

Bakanımız, Çocuk Bakım Kuruluşları Öz Değerlendirme Toplantısında

ARAŞTIRMA GRUBU. Prof. Dr. Özer SENCAR Prof. Dr. İhsan DAĞI Prof. Dr. Doğu ERGİL Dr. Sıtkı YILDIZ Dr. Vahap COŞKUN MAYIS

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Avrupa Bölgesel Sosyal Güvenlik Forumu -1ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK:

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı.

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

Transkript:

Hüzünlü buluşma... Geçmişte değişik nedenlerle Türkiye den göç edip Suriye ye yerleşen Süryaniler tekrar eski topraklarına yerleştiriliyorlar. YIL 1 SAYI 12 ŞUBAT 2013 Bizler yabancı değiliz Halklar Suriye de yaşanan savaştan kaçan ve Türkiye ye gelen Süryaniler, Süryani Dernekler Federasyonu (SÜDEF) in çalışmaları sonucu Turabdin (Mardin ve çevresi) e yerleştirilmeleri konusunda ilerleme kaydedildi. S. 11 beraber yürüdü Binlerce yıldır bu topraklarda yaşan Süryani halkının yaşadığı sorunların çözümünü, Türkiye nin Avrupa Birliği ne girişi ile ilişkilendirmek yanlıştır. Qadmoyutho Suriye de Süryani Savaşçılar Suriye de Esad rejimi halkların kanını dökmeye devam ederken, halklar da canlarını ve onurlarını korumak için rejime karşı büyük bir fedakârlıkla direnişlerini sürdürmekte ve özgürlükleri için savaşmaktadırlar. Süryani halkı da Suriye deki koşulların ortaya çıkardığı savunma ihtiyacı temelinde örgütlenmektedir. Süryani-Asuri-Keldani halkı siyasal alanda verdiği mücadelesini askeri bir oluşumla farklı ve hatta birçok çevreyi düşündüren bir aşamaya taşımıştır. 8.Ocak 2013 tarihinde kurulan ve daha sonraki günlerde dünya kamuoyuna ilan edilen Süryani Askeri Konseyi Suriye için yeni bir adımdır. Bu adım savaş koşullarında Süryanileri savunmaya yönelik bir güçtür. Ayrıca bu güç, savaş koşullarında Süryanileri bir ganimet gibi gören birçok saldırgan gurubu da caydırma niteliğine sahip olacak. Devamı Say. 4 Yıllardır bu türden yaklaşımlar yüzünden halkımız, dünyanın dört bir köşesine göç etti. Artık bizi yabancı gören bu yaklaşımların son bulmasını bekliyoruz S. 4 Biz de Suriye de oluşturulan bu Askeri Konseyin sorumlularıyla görüşüp, gelişmeler hakkında bilgi aldık. S. 2 BİZ KİMİZ? Tuma ÇELİK Sayfa 3 Yabancılaştırma, ötekileştirme anlayışının... Yavuz ÖNEN Sayfa 5 SUÇUMUZ NEDİR Kİ, BİZİ... Mihayel RABO Sayfa 7 Son 2 ay içerisinde Samatya da 5 yaşlı Ermeni kadına yönelik birbiri ardına yapılan saldırılar protesto edildi. Marissa KÜÇÜK ün öldüğü, iki kadının da yaralandığı saldırılar; Alevi, Gürcü, Çerkes, Kürt, Pomak, Hemşin, Boşnak, Laz, Pontos, Rum, Türkmen, Yörük, Roman, Çingene, Tatar, Azeri, Süryani, Ezidi, Arap, Zaza ve bu topraklarda yaşayan daha birçok halkı biraraya getirdi. Halkların Demokratik Kongresi, İnsan Hakları Derneği ve Halkların Anayasası tarafından organize edilen yürüyüş Koca Mustafa Paşa da başlayıp, daha çok azınlıkların oturduğu yollardan geçerek Samatya meydanına ulaştı. S. 10 Amacımız, halkımızın güvenliğini sağlamak Suriye de yaşanan savaş gün geçtikçe genişlemeye devam ediyor. Suriye de rejiminin değişmesi konusunda çaba sarfeden taraflardan Süryaniler olan Süryaniler de silahlandılar. Geçtiğimiz günlerde değişik yerlerde yaptıkları açıklamalar, medyaya gönderdikleri video görüntüleri ve yazılı bildirilerle askeri bir konsey oluşturduklarını kamuoyuna duyurdular. Süryaniler, Süryani Askeri Konseyi adıyla kurduklarını ilan ettikleri askeri yapılanmalarıyla, kendilerini savunmaya çalışacaklarını ve rejimin değişmesi konusunda çaba sarf edeceklerini söylüyorlar. ÇÖZÜM SÜRECİ KAYGILIDIR Suphi AKSOY Sayfa 9 CHP nasıl kurtulur Baskın ORAN Sayfa 11 Kol Kırılır Yen İçinde Kalır Okuyuculardan Sayfa 13

2 Sayı 12 Şubat 2013 Amacımız, halkımızın güvenliğini sağlamak Konseyimiz, Süryaniler için bugüne kadar mücadele veren değişik kurumların ortaklaşarak oluşturduğu bir konseydir. İçinde halkımızın bütün kesimlerini temsil eden renkler (isim, mezhep, bölge, kurum) yer almaktadır. Bize biraz kendinizden ve SMC içerisindeki konumunuzdan bahseder misiniz? Merhaba, Arkadaşlar beni Ashur Yusuf diye çağırırlar. Değişik dönemlerde olmak üzere 8 yıl askeri eğitim aldım. Kuruluşunu ilan ettiğimiz Süryani Askeri Konseyi nin ün üst yönetim organı olan yürütme konseyinde yer alıyorum. Konseyimiz beş kişiden oluşmakta ve içinde asker kökenli bireyler yer almaktadır. SMC ne için, ne zaman ve kimler tarafından kuruldu? Süryaniler, binyıllardır bu topraklarda yaşayan Ortadoğu nun en eski halklardan birisidir. Tarihimiz boyunca insanlığa büyük hizmetler sunmuş, insanlığın beşiğini oluşturan coğrafyada yaşamımızı sürdürdük. Asur-Babil uygarlıklarının devamı olarak bu coğrafyada insanlığa değer katarak yaşam mücadelesi veren bir halkız. Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra da, coğrafyamızda yaşayan diğer halk ve topluluklarla barışçıl bir şekilde yaşamaya ve temelde ilişkilerimizi devam ettirmeye çalıştık. Ancak halkımız, hep geride bırakılmak istenmiş, kimliği yok sayılarak unutturulmaya çalışılmıştır. Günümüzde bu yaklaşım Suriye de ve dünyanın birçok yerinde devam ediyor. Süryani Askeri konseyi, bu tarihi yaklaşımların neticesinde ve Suriye'de yaşanan değişimde aktif rol alabilmek için, Süryani halkının yaşadığı bütün bölgelerde, 8.1.2013 tarihinde kurulduğunu ilan etmiştir. Konseyimiz, Süryaniler için bugüne kadar mücadele veren değişik kurumların ortaklaşarak oluşturduğu bir konseydir. İçinde halkımızın bütün kesimlerini temsil eden renkler (isim, mezhep, bölge, kurum) yer almaktadır. Çalışmalarımızı başta; Haseke, Halep, Humus, Tartus, Şam ve Lazkiye, olmak üzere Süryani Hıristiyanların yaşadığı her alanda yapacağız. Bildiğimiz kadarıyla Suriye deki Süryani Kurumları, muhalefetin başladığı ilk dönemden beri mücadele ortamında yer alıyordu. Ancak SMC yeni kurulan bir kurum. sizi böyle bir adım atmaya iten sebepler nelerdir? Evet, Suriye de muhalefetin mücadeleye başladığı ilk dönemden itibaren Süryaniler bu muhalefetin içinde yer aldı. Suriye de ve Suriye dışında yapılan bütün çalışmalara katıldı. Hatta Avrupa da Belçika da, İsveç te kendi başına özgün etkinlikler de geliştirdi. Buna rağmen bizler, hem Suriye de hem de Suriye dışında halkımızın gerektiği gibi dikkate alınmadığını düşünüyoruz. Daha da önemlisi, Suriye de yaşayan halkımızın savunulması temelinde sorunların yaşandığını tespit ettik. Kendi aramızda bunu tartıştığımızda Suriye'de halkımızın dikkate alınmamasının temel sebeplerinden birisinin askeri çalışmalarda özgün bir örgütlenmeye sahip olmaması olarak ortaya çıktığını gördük. Dediğim gibi, halkımızın savunulması ve taleplerinin daha ciddi bir temelde alınması için böyle bir oluşumu gerekli gördük. Neler yapmayı hedefliyorsunuz? Biliyorsunuz günümüzde Suriye de çok ciddi bir savaş var. Üstelik bu savaş da düzenli ve tarafları belli olan bir savaş değil. Eline silahı alan, bir bahane bulup, yıllardır yan yana yaşadığı, beklide kadar arkadaşlığı yaptığı komşusunu bir kırpıda öldürüyor. Böyle bir ortamda elbette ki ilk amacımız, halkımızın güvenliğini sağlamak, bu savaş ortamında, dışarıdan gelecek saldırılara cevap vermektir. Maalesef silahların konuşulduğu ortamlarda insan sesleri duyulmuyor. Bu yüzden de maalesef sesimiz duyulmuyor ve taleplerimiz gerektiği gibi dikkate alınmıyor. Suriye'de sadece Araplar ve Kürtler yaşamıyor. Sadece alevi ve Sünni yok, Süryaniler de mevcut. Dünyanın en eski Hıristiyanlığı ve Hıristiyanları ver. Bu anlamda Süryanileri temsil gücüne kavuşturup, inkâr edilmeleri için çalışma yürüteceğiz ve halkımızın siyasal temsilcileri tarafından ortaya konulan taleplerinin elde edilmesini sağlamaya çalışacağız. Suriye deki Süryani parti ve sivil toplum kuruluşlarıyla bir oraklığınız var mı? Biz, Süryani-Hıristiyan halkının bütün kesimlerini içine alan ve askeri çalışmalar yürüten bir yapıyız. Elbette bu yapının içerisinde direkt veya dolaylı olarak halkımızın bütün kurumları bir şekilde yer alıyor. Kimileri bu çalışmalarımızı doğrudan ve yüksek bir sesle savunurken, gerekli desteği sunarken, kimileri sessiz bir şekilde destek sunuyor, kimisi de hiç kimsenin duyup görmeyeceği bir şekilde bizleri desteklemektedir. Şu anda Suriye de bulunan Süryani parti ve sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkilerimiz var ve devam edecek. Biz Süryani halkının yaşadığı alanları sunmak ve haklarını talep etmenin her Süryani bireyinin görevi olduğunu düşünüyoruz. Suriye deki diğer silahlı gruplarla ilişkileriniz nasıl olacak? Biz konsey olarak hiçbir halka karşı düşmanlık yaratmak ya da herhangi bir halkı hedef almak için kurulmadık. Tam tersine diğer halklarla barış ve demokratik bir ortamda yaşamak için kendi irademizi ortaya koyma amacındayız. Çünkü, Suriye'de gelişen durum bir bütün olarak, Suriye halkını doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla, ortaya çıkacak, çıkarılacak çözümlerin de bütün Suriye ye yönelik olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu temelde Süryaniler olarak süreçte yerimizi almak ve üzerimize düşeni yerine getirmeye çalışacağız. Yani ortak çalışmalar içerisinde bulunacağız Peki, neden bugüne kadar böyle bir çalışmanız olmadı? Ya da ne değişti de şimdi böyle bir çalışmayı başlattınız? Biz Suriye deki değişimin bu şekilde olmasını istemiyorduk. Hiçbir insanın burnu bile kanamadan, barışçıl bir değişimin olmasını istiyorduk. Bu yüzden de çalışmalarımızı daha çok siyasal platformlarda yürütmeye çalıştık. Ama ortaya çıkan sonuç maalesef bizim istediğimiz şekilde gelişmedi. Dışarıdan birçok müdahale oldu ve gün geçtikçe halklar arasında düşmanlık geliştirildi. Bugün gelinen aşamada Suriye de çok ciddi bir savaş var ve her halk olduğu gibi Süryaniler de bu savaştan etkileniyor. Sonuç olarak geldiğimiz aşamada maalesef silahlar her şeyden daha fazla konuşuyor. Böyle bir ortamda Suriye de ve SABRO (UMUT) AYLIK BAĞIMSIZ SIYASI GAZETE Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Tuma ÇELİK Süryanice Sorumlusu: Yuhanun VERGİLİ Yönetim Yeri: Akçakaya Mah. Cumhuriyet Cad. No 40 Midyat-Mardin Basıldığı Yer: Anadolu Ofset, Davutpaşa Cad. Kazım Dinçol San. Sit. No: 81/87 Topkapı İstanbul Basım Tarihi: Şubat 2013 İlişki Adresleri: Midyat: e-mail: gazetesabro@hotmail.com Tel: +90 506 674 53 00 Mardin: Gabi YERLİ Tel: +90 482 212 79 79 Tel: +90 533 643 76 49 İstanbul: Edip ARSLAN Tel: +90 530 787 28 21 Zeki AYDIN Tel: +90 532 296 57 69 İsviçre: Habib RIMMO Tel: +41 32 623 92 07 Amerika: Nuran TAŞÇI +1 201 621 11 33 Genel Kurallar: Gazetede yayınlanan yazılardan, altında imzası olan yazarlar sorumludur. Gazetenin imzasıyla yayınlanan yazılardan ise Genel yayın yönetmeni sorumludur. Kaynak göstermek kaydıyla, gazetede yayınlanan yazılar başkaları tarafından kullanılabilir. Gazeteye gönderilen yazılar, kullanılsın veya kullanılmasın, gazetenin malı sayılır ve başka bir dönemde kullanılabilir. Abone ve Reklam Fiatları: Fiatı: 3,50 TL, 2,00 (Yurtdışı) Abone: 1 Yıl; 35,00 TL, 25,00 (Yurtdışı) 6 Ay; 20,00 TL, 15,00 (Yurtdışı) 3 Ay; 10,00 TL, 10,00 (Yurtdışı) Reklam: Yıllık; 750,- (1/2), 500,- (1/4), 350,- (1/8), 250,-(1/16) 6 Ay; 500,- (1/2), 350,- (1/4), 250,- (1/8), 175,-(1/16) 3 Ay; 350,- (1/2), 250,- (1/4), 175,- (1/8), 125,-(1/16) Gazetemiz; Herkesin bireysel haklarına saygı gösterme konusunda ilke kararına sahiptir. Banka Bilgileri: Ziraat Bankası, İstanbul/Beyazıt Şubesi Hesap Sahibi: Tuma ÇELİK Hesap No: 59447239-5001 IBAN: TR09 0001 0006 0659 4472 3950 01 SWİFT: TCZBTR2A Abone olmak isteyen okuyucularımızın, abonelik ücretlerini banka hesap numaramıza yatırmalarını ve adreslerini elektronik veya normal posta yoluyla tarafımıza ulaştırmaları sonrasında gazeteyi ellerine ulaştıracağız.

Suriye nin geleceğinde yer almak isteyen halkımıza silahlanmaktan başka bir yol kalmamıştı. Anladığım kadarıyla şu andaki durumda, var olan kurumlar ihtiyaçlara cevap veremiyorlar, öyle mi? Hayır, benim söylemeye çalıştığım şey bu değil. Benim söylemek istediğim şey; Suriye de şu an yaşanan şartlar değişti. Dolayısıyla bizler de ortaya çıkan bu değişime göre kendimizi yeniden konumlandırmamız gerekiyor. Buna bağlı olarak da bundan sonraki çalışmalarımızı, daha önce var olan ve siyasi platformlarda bugüne kadar halkımızı temsil etmeye ve taleplerini ortaya koymaya çalışan kurumlarla birlikte çalışıp birbirimizi tamamlamaya çalışacağız. Suriye ve Suriye dışında yaşayan, yaşamak zorunda kalan Suriyeli Süryanilere ne söylemek istersiniz? Suriye Süryanilerin vatanıdır.insanlar yerleşik hayata başladığı tarihin ilk dönemlerinden bu yana Süryaniler in ataları olan; Aramiler, Asuriler, Keldaniler Suriye de yaşadı ve günümüze kadar da yaşamaya devam ediyor. Dolayısıyla Suriye genelinde var olan, tarihi, kültürel, mimari birçok değer Süryaniler tarafından yaratıldı veya geliştirildi. Yani Suriye ile Süryanileri birbirinden ayırmak aslında mümkün değildir. Evet belki geçmişte yaşadıklarımız, bizi bu topraklarda güçsüzleştirdi, nüfusumuzu azalttı. Ama şunu da unutmamamız gerekiyor., nereye gidersek gidelim, ne yaparsak yapalım Suriye bizim ülkemiz ve eninde sonunda ona sahip çıkmamız gerekiyor. Bu yüzden de ister içerde yani Suriye de isterse de dışarıda olalım, ülkemize sahip çıkma ve daha güzel günlere taşıma konusunda çaba sarf edeli. Komşu halklara? Bizler bu ülkenin en eski halkıyız. Geçmişte şartlar nasıl gelişmiş ve hangi sonuçlar ortaya çıkmış olursa olsun, bugün Suriye deki diğer halklarla birlikte, denizde dalgalara tutulmuş ortak bir gemide yaşıyoruz. Dolayısıyla hep beraber, bu gemiyi karaya çıkarmamız gerekiyor. Yani hepimizin eşit olduğu demokratik bir ülkede yaşamak için çaba sarf etmemiz gerekiyor. Komşu ülkelere? Suriye, tarihin her döneminde içinde birçok rengi bir arada taşımaya çalıştı. Bu renklerden bazıları size yakın olabilir, hatta kendinizden de sayabilirsiniz. Onlara yardım etmek, onları korumaya çalışmanız doğaldır. Ama lütfen bunu yaparken diğer renklere zarar vermeye çalışmayın. Sonuçta birlikte yaşayacak olan o halklardır. Teşekkür ederiz. Sayı 12 Şubat 2013 BİZ KİMİZ? Devlet Bakanımız AB Başmüzakerecisi Egemen BAĞIŞ, İsveç te Süryani kurumlarının verdiği bir yemeğe katıldı. Yemekte yapılan konuşma-tartışmalar esnasında, Süryaniler in Mor Gabriel, Anadilde eğitim ve kullanamadığımız Azınlık hakları konusundaki sorunlarımızı dile getridiklerinde, Bakan Bey da; AB ye girdiğimizde sorunlarınız hallolur benzeri bir cevap vermiş. Bunu duyduğumda gerçekten ne düşünüp, yapmam gerektiğine karar veremedim. Hele bunu haber yapmak isteyen bir gazeteci arkadaş beni arayıp konu hakkındaki fikrimi sorunca daha fazla şaşırdım ve tek cümleyle; Bakan bey ayıp etmiş dedim. Sonra biraz düşününce, bu sefer neden bu kadar şaşırdığıma anlam veremeyip kendime şaşırdım. Öyleye, Türkiye de bizi bu ülkenin yabancıları olarak görmek yeni bir şey değil ki. Türkiye de adalet dağıtan ve her konuda adaletli yaklaşımlarda bulunması gereken yargıtay bile verdiği kararlarla bizi yabancı görürken, eğitilsin ve iyi yetiştirilsin diye çocuklarımızı emanet ettiğimiz Milli Eğitim Bakanlığı nın hazırladığı kitaplarda bizlerden yabancılarla işbirliği yapan hainler diye bahsedilirken, devletin bir bakanı sorunlarımızı AB ne havale etmiş çok mu? Çok değil elbet. Lakin üzerinde binlerce yıldır yaşadığı topraklarda insanın, kendisinden bir an önce kurtulunulması gereken bir yabancı gibi görülmesi, algılanılması zoruma gidiyor. Kendini akıllı sayan insanların bu konuda dut yemiş bülbül rolu oynaması, işin tuzu-biberi oluyor. Neyse ki Türkiye de Baskın ORAN gibi insanlar var ki yanlızlık duygusu yaşamıyoruz. Her ne kadar görülmesek de.. Ama yine de biz söyleyeceğimizi söyleyelim; Süryaniler binlerce yıldır bu topraklarda kendi yarattıkları değerler üzerinde yaşıyorlar. Üstelik kendini, üzerinde yaşadığımız bu toprakların sahibi sayan herkesten çok daha eskiden beri. Yaşanan katliam, göçertme ve baskılar nedeniyle nufusumuzun büyük bölümünü kaybetmiş olsak da hala varız ve var olmaya da devam edeceğiz. Dolayısıyla Türkiye, Avrupa Birliği ne girse de, girmese de sorunlarımızı çözmek için, bizi yabancı görenlerin başına bela olmaya devam edeceğiz. **** Birileri bizim Süryani olmadığımızı ve Süryanilerin sesini dillendirmediğimizi söylemiş. Bir anlamda doğru söylemişler. Evet, biz aslında bugüne kadar bilinen statukocu, etliye-sütlüye karışmayan, ensesine tokat vurulduğunda ağzındaki lokması alınan pasif Süryaniler den değiliz. Onları temsil etme ve taleplerini ortya koyma iddiasında ise hiç değiliz. Biz, her şeye rağmen bu topraklarda 5000 yıldır yaşayan ve daha da yaşamak için her türlü mücadeleyi veren, ülkesini ve üzerinde büyüdüğü toprakları seven, birlikte yaşadığı halklarla eşit ve barışık olmak isteyen, hiçbir haksızlığa sessiz kalmayan ve bazen farklı olma pahasına geleceğe ilişkin düşünceleri ve talepleri olan Süryanileriz. Gazete olarak da bizler bu Süryanilerin taleplerinin sözcülüğünü yapmak gibi bir iddiamız var. Bu yüzden de birçok çevre nin bizi sevmediğini ve özellikle de bu çevre lerin Süryaniler arasındaki uzantılarının bizim sesimizi kısmak için her türlü çabaya giriştiğini de biliyoruz. Ama taviz vermeyeceğiz. Süryanilerin uğradıkları haksızlıkları dillendirmeye, gasp edilmiş haklarımızı talep etmeye, kendi ülkemizde kendi kimliğimizle onurlu bir şekilde yaşamak için mücadele etmeye ve bütün bunların sesi olmaya devam edeceğiz. Boyun bükmeyeceğiz, el-etek öpmeyeceğiz, kendimizi inkar etmeyeceğiz ve en önemlisi kaçmayacağız. Başaracakmıyız; evet inanıyoruz. Çünkü dünya değişti; yaşamak için mücadele etmek gerekiyor. Günümüz dünyası artık el-etek öperek yaşamayı kendine adet edinenleri taşımıyor. Onun için malum çevrelere bir an önce, kendilerini ve değerlerini inkar etmekten vazgeçmelerini öneriyoruz. Son olarak şunu da söyleyelim; kimin ne olduğu, neyi nasıl ve ne için yaptığını herkes biliyor. Zaten içinde bulunduğumuz şartalar, hiçkimsenin bir şey saklamasına izin vermiyor. Yani Süryanilerin dediği gibi; Gelo tahte di kefo lık foyış. Bu yüzden herkes kendine ben kimim? diye sormalı ve kendini yeniden değerlendirmeye tabi tutmalıdır. tuma.celik@esu.cc 3 Tuma ÇELİK

4 Sayı 12 Şubat 2013 Qadmoyutho Süryani halkı kendi savunması için oluşan askeri konseyini desteklediği oranda Suriye siyasetinde de etkileyici bir konuma ulaşacaktır. Çünkü Süryani halkı, Suriye deki temel halklardan birisi olmakla birlikte tarihsel kültürel birikimlere de sahiptir. Ancak diktatörlük rejimi Süryani halkının potansiyel dinamiklerinin ortaya çıkmasına kendi kimliğiyle irade beyanında bulunmasına izin vermemiştir. Her zaman en ağır baskı yöntemleriyle sindirilmiş ve asimilasyon politikalarına tabi tutulmuştur. Artık bu zulüm yönetimi yıkılmaya mahkûmdur. Süryani halkı diğer halklarla birlikte başkaldırmış kimliğine, değerlerine sahip çıkmaya başlamıştır. Söz konusu gerçeklik bütün dünya tarafından dikkate alınmalı ve desteklenmelidir. Ki, adalet yerini bulsun ve Ortadoğu ya demokrasi gelebilsin. Süryani halkı sadece Suriye nin değil, diğer komşu ülkelerin de bir parçası ve gerçekliğidir. Dolayısıyla Süryani halkının mücadelesi dar bir alanla sınırlandıramayız. Dolayısıyla mevcut çıkış bölgesel bir niteliğe ve etkiye sahiptir. Birçok çevre tarafından Süryani halkının hiçbir zaman silahlanamayacağı düşünülüyordu. Demek ki koşullar değişir ve hiç beklenmeyenler de gün gelir gerçekleşebilirmiş. Günümüzde Süryani halkı da kendi ülkesinde ve bölgesinde bir güç olduğunu ve önemli bir rol üstlendiğini, kendi varlığını, rengini ve tarih boyunca geliştirdiği zenginlikleri korumak istediğini bütün dünyaya ilan etmektedir. Bu nedenle hiç kimse halkları küçümsememeli ve taleplerini de hor görmemelidir. Önemli olan adaletin yerine gelmesi ve halkların kendi öz değerleriyle birlikte bir arada dostluk ve barış içinde yaşamasıdır. Mezopotamya da Süryani halkına da yer olduğunu kabul etmek komşu halklar için bir kazanım ve zenginliktir. Süryani halkı yabancı göçmen bir topluluk veya sadece dinsel mezhepsel bir cemaat değildir. Her halk gibi hak ve hukuk sahibi olması gereken bir halktır. Buna da her halkın ve gücün saygı göstermesi gerekir. Suriye de Süryani halkının geliştirdiği mücadele, bütün Süryanilere moral vermekte ve harekete geçirmektedir. İnanıyoruz ki, bu hareketin başarıya ulaşmasıyla da, hem Süryaniler arasında hem de Ortadoğu da genel anlamda yeni bir sayfa açılacaktır. Daha doğrusu, Süryani halkını yeni Suriye yönetiminde güç sahibi yapacak ve özgürlüğünü garanti altına alacak olan, günümüzde verilen bu mücadelenin başarıya ulaşmasıdır. Ki bu da bütün Ortadoğu için yeni bir dönemi ifade ediyor. Çünkü Süryaniler Ortadoğu nun en eski yerli halkı olmalarına rağmen yüz yıllardır her yerde inkar ve imha edilmeye çalışılmaktadır. Bizler yabancı değiliz Binlerce yıldır bu topraklarda yaşan Süryani halkının yaşadığı sorunların çözümünü, Türkiye nin Avrupa Birliği ne girişi ile ilişkilendirmek yanlıştır. Yıllardır bu türden yaklaşımlar yüzünden halkımız, dünyanın dört bir köşesine göç etti. Artık bizi yabancı gören bu yaklaşımların son bulmasını bekliyoruz Daha önce birçok devlet kurumu tarafından değişik biçimlerde gündeme getirilen, azınlıkların yabancı sayıldığı görüş bu sefer kendini İsveç te gösterdi. Devlet Bakanı ve AB Başmüzakerecisi Egemen BAĞIŞ, geçtiğimiz günlerde Süryanilerin yoğun olarak bulundukları İsveç e bir gezi yaptı. Bu gezi esnasında yaptığı birçok görüşme ve ziyaretle birlikte, Süryani kurumlarının Stockholm de verdiği bir yemğe de katıldı. İsveç te bulunan Süryani siyasetçilerin de bulunduğu bu yemek esnasında, Süryani kurum temsilcileri ile Devlet Bakanı Egemen BAGIŞ, Türkiye deki Süryanilerin durumu üzerine sohbet ettiler. Süryaniler, günümüzde Türkiye de yaşadıkları sorunları dile getirdiler. Mor Gabriel ile ilgili davalar, Süryanilerin gasp edilen azınlık hakları, yeni anayasa yapımı ve demokratikleşme çabaları konusunda yaşanan sorunlar konusunda Bakan Egemen BAĞIŞ a sorular yönelttiler. Ancak, Bakan Egemen BAĞIŞ tarafından verilen cevaplar Süryaniler n daha fazla tepkisine neden oldu. Özellikle, Avrupa Birliği ne girdiğimizde sorunlarınız hallolur biçiminde verilen cevap çok büyük tepkilere neden oldu. Bu konuda görüşlerine Avrupa Süryaniler Birliği (ESU) temsilcileri, Devlet Bakanı nın verdiği cevapların gayri ciddi olduğunu söyledikten sonra; Umarız ki bu yaklaşım Sayın Bakan beyin kendi bireysel görüşüdür ve devlet bu şekilde düşünmüyordur dediler. Binlerce yıldır bu topraklarda yaşan Süryani halkının yaşadığı sorunların çözümünü, Türkiye nin Avrupa Birliği ne girişi ile ilişkilendirmenin yanlış olduğunu söyleyen (ESU) yetkilileri; yıllardır bu türden yaklaşımlar yüzünden halkımız, dünyanın dört bir köşesine göç etti. Artık bizi yabancı gören bu yaklaşımların son bulmasını bekliyoruz dediler. Konu hakkında görüşlerine başvurduğumuz CHP İstanbul Milletvekili Ali ÖZGÜNDÜZ ise, Devlet Bakanı nın bu yaklaşımının, Süryanilerin somut sorunlarından habersiz olmasından kaynaklandığına vurgu yaptı. Ülkemizdeki Süryanilerin ve daha önce ülkemizden göç eden Türk vatandaşı Süryanilerin sorunları ülkemizin sorunları olup, çözümü konusunda da Hükümet birinci derecede sorumlu ve yetkili bir makamdır diyen CHP Milletvekili Ali ÖZGÜNDÜZ ayrıca, AB üyeliği olsun ya da olmasın Türkiye de yaşayan tüm yurttaşların her türlü sorununun çözümü Türk Hükümetlerinin sorumluluğu altında olduğunu söyledi. Hükümetin konuya samimi yaklaşımıyla sorunları çözmenin mümkün olduğunu söyleyen İstanbul Milletvekili Ali ÖZGÜNDÜZ; Gerek ülkemizde yaşayan gerekse ülkemizden göç etmiş Süryani vatandaşlarımızın sorunlarının ne olduğu ve nasıl çözülmesi gerektiği konusunda biz CHP olarak Meclis Araştırma Önergesi verdik. Bu konunun tüm milleti

temsil eden TBMM tarafından kurulacak bir araştırma komisyonunda Süryani vatandaşların ve uzmanların da katılımıyla sorunların tespit edilip, çözüm yollarının bulunması ve Hükümetin bu sorunları çözmeye dönük adımları atmasından yanayız dedi. Türkiye Cumhuriyeti nin kuruluşundan beri Türkiye Büyük Millet Meclisi ne giren ilk ve tek Süryani Milletvekili olan BDP Mardin Milletvekili Erol DORA ise, verilen bu yanıtın, sorunların çözümü noktasında somut bir öneri sunmaktan ziyade soyut bir yaklaşım olduğunu söyledi. Avrupa Birliği ni Kopenhag Kriterleri ile belirlenen, Demokrasi, Hukukun Üstünlüğü, İnsan Hakları, Azınlık Hakları gibi değerler bütünü olarak gördüklerini dile getiren Mardin Milletvekili Erol DORA; Sözünü ettiğimiz bu evrensel değerler içselleştirilmeli ve Türkiye de de geçerli hale gelmeli. Ancak şu an, Süryanilerin var olan güncel sorunlarını AB üyeliğinden sonraya ertelenmesini uygun görmüyoruz. Süryanilerin sorunları, Türkiye de çözümlenebilecek sorunlardır. AB ye üyelik süreci uzun bir süreçtir ama Süryanilerin sorunları şu anda da çözümlenebilecek kolay sorunlardır dedi. Lozan Antlaşması nın açık hükümlerine rağmen, devletin pratikte Süryanileri, Lozan ın dışında tuttuğunu söyleyen Erol DORA; Lozan Antlaşması, Süryanilere tam olarak uygulanabilse birçok sorunun bertaraf edilebileceğini düşünüyorum. Tabi şimdi genel itibariyle Türkiye nin demokratikleşme ve insan hakları sorunu vardır. Bunlar da, Süryani Halkını etkileyen sorunlardır dedi. Soyut bir yaklaşımla ve sorunların çözümünü AB üyeliğine bağlamayı uygun görmediğine vurgu yapan Mardin Milletvekili Erol DORA; Türkiye nin kendi sorunlarını kendisinin çözmesi gerektiğine inanıyoruz. Velev ki Türkiye nin AB üyeliği gerçekleşmezse Türkiye kendi vatandaşlarının sorunlarını çözmeyecek mi? Önemli olan Türkiye nin kendi vatandaşlarının sorunlarına duyarlı olup sorunları çözmesidir. Esas olması gereken devletin, tüm vatandaşların hizmetinde olduğunu göstermesi ve vatandaşları arasında inanç ayrımı yapmadan çalışmasıdır dedi. Mardin Milletvekili Erol DORA son olarak ta; Gerçekten biz artık yeni bir Türkiye istiyoruz. Yeni bir atmosfer, yeni bir imaj istiyoruz. Tarih vuku bulmuştur. Biz bütün ülkelerin kendi tarihiyle yüzleşmelerini istiyoruz. Çünkü insanların gerçeklerle yüzleştikleri oranda özgür olabileceklerine inanıyoruz. Hem devlet bazında, siyasi partiler bazında, sivil toplum kuruluşları bazında ve birey bazında, herkesin kendisini sorgulaması gerektiğine inanıyoruz. Herkesin empati yaparak, kendisine yapılması istemediği bir şeyi başkasına yapmaması gerektiğine inanıyoruz. Artık 21. Yüzyılda egemen olması gereken konsept şudur: Artık yalnız kendi haklarımız için değil, bu zaten eşyanın tabiatı gereğidir ama önemli olan farklı inançların, farklı halkların, komşumuzun, arkadaşlarımızın yani birlikte yaşadığımız herkesin hak ve özgürlükleri için çaba harcamalıyız. Bu noktada herkese görev ve sorumlulukların düştüğüne inanıyoruz. Evrensel anlamda vatandaşlık hukuku çerçevesinde birlikte yaşamayı temenni ediyorum. Bizim çaba ve mücadelemiz bu noktadır dedi. Görüşlerine başvurduğumuz Süryani Dernekler Federasyonu da, bu tür yaklaşımları doğru görmediklerini söyledikten sonra; evet yaşadığımız birçok sorun nedeniyle ülkemizden göç ettik. Bugün göç ülkelerinde Türkiye de bulunandan çok daha fazla Süryani nüfusu var. Ama bu durum bizlerin bu ülkenin çocukları olmadığımız anlamına gelmiyor gelmemelidir. Elbette yaşadığımız birçok sorun var. Ama bu sorunların çözümü de muhatabı buradadır. Dolayısıyla sorunlarımızı, AB ye katılma veya katılmamayla ilişkilendirmek yanlıştır dedi Sayı 12 Şubat 2013 Yabancılaştırma, ötekileştirme anlayışının bir yansıması Yavuz ÖNEN Süryani ler tarihi ve güncel mağduriyetlerini, mülkiyet ve özgürlükler alanında gasp edilmiş haklarını kapsamlı olarak ve her ortamda dile getiren bir halktır. Bu sorunlar demetinden Hükümetin ve Devletin tüm diğer kurumları da haberdardır. Bu talepler, Lozan Antlaşması başta olmak üzere T ürkiye nin imzaladığı tüm uluslararası sözleşmelerde yazılı hükümler çerçevesinde adil ve eşitlikçi bir yaklaşımla iç hukuk yeniden düzenlenerek çözülmesi gereken ve çözülebilir taleplerdir. Bu kadar açık ve hiç de karmaşık olmayan hatta taraflar arasında görüşme ve müzakere bile gerektirmeyen bir sorunun, A B den sorumlu Bakan Egemen Bağış tarafından, T ürkiye A B ye tam üye olursa sorunlarınız da çözülür, biçiminde ifade edilmiş olması Hükümetin gündeminde bir çözüm programının ve niyetinin ve iradesinin bulunmadığına işarettir. 1999 yılında AB zirvesinde alınan T ürkiye nin üyelik sürecinin başlatılması kararından itibaren T ürkiye de demokratikleşme Hükümetlerin gündemine girdi. Reform paketleri ile Anayasa da ve yasalarda yapılan iyileştirmeler hep bu sürece endekslendi. T am üyelik süreci kararının alındığı 2004 ve uygulamasının başladığı 2005 yılı başlarından itibaren de bu süreç durdu. Süryani vatandaşların sorunlarını yürümeyen durağan bir sürece bağlamak bir oyalama yaklaşımıdır. TC yurttaşlarını AB himayesinde tanımlamak da, onları yabancılaştırma ötekileştirme anlayışının bir yansımasıdır. Bu yaklaşım resmi bir yaklaşımdır. Bakan, T C Devletinin resmi dilini kullanıyor. Bu alanda adil ve eşitlikçi gerçekten demokratik bir dil kullanmak, özgür bir iradeyi kullanabilme yürekliliğini gerektirir. Yürekliliği konuşuyor olmamız da halen Türkiye deki otoriter siyasi ortam nedeniyledir. Bakan bu konuşmasıyla bu otoriteye biat ettiğini anlatmış oluyor. Doğru yaklaşım T C yurttaşı S üryani lerin taleplerine kulak asmaktır, bu talepleri ciddiye almak ve çözüm üretmektir. Süryani leri bu ülkenin asli unsuru saymaktır. S üryani kültürünü bu topraklar üzerinde üretilmiş tarihi ve güncel bir değer olarak kavramaktır, kavrayabilmektir. Doğru yaklaşım Süryani lerle kucaklaşmaktır, Tarihi de sürekli bir barış ortamının tesisine olanak verecek bir yorumla değerlendirmektir. Kaybedildikten sonra fark edilir değerler, genellikle. Neyi kaybettiğimizin farkına varmanın geç de olsa zamanıdır. Y ok etmeye çalışılan, horlanan, baskılanan, mağdur edilen, göçe zorlanan, göç ettirilen bir konumdan, bir durumdan kurtulmalı Süryaniler. 5 İnsan haklarına dayalı bir hukuk devletinin bir an önce tesis edilmesi- A B içinde ya da dışında- en acil görev olarak programlanmalıdır. Uluslar üstü hukukun da yardımıyla güvenli ve adil bir ortama evrilmemiz kurumsallaşmış hak ihlallerini bir an önce durdurmamız gerekiyor. G öç etmişlerin geriye dönüş güvenini cesaretini yeniden inşa edelim. S üryani değerlerine kendi topraklarında gelişme fırsatı yaratalım. Hükümetten istenilen özet olarak bunlardır.

6 Sayı 12 Şubat 2013 Araştırma-Gezi Notları-3 Mardin e dair bir yalan... Cüneyt ELDEM Tezatlar içerisinde boğulup dururum her ziyaretimde Mardin i, Çok yalancı var Mardin de, hem de çok; daha kötüsü yalancıdan çok bu yalanlara inananlar çok, Caddesinde yürürken Mardin in, 1960 li yıllara ait vintage ceketime yediğim Türkçe aksanlı Arapça lafların-küfürlerin sayısını bilmemekle birlikte; ya da pembeye çalan pantolonumla beni yabancı sanan her Mardinlinin aleyhimde söylediği Arapça sözlere verdiğim yine Arapça karşılıklar, bana bu şehrin ne denli yalancı olduğunu da anlatıyor. İnanmak hoşumuza gidiyor oysa, ve tüm bu yalanlarla yasamak. Belediye Meclisi nde katıldığım bir toplantı esnasında, üyelerden birisi çıkıp: Mimar Bey bu pantolon size hiç yakışmıyor demesine; bir diğer akıllı meclis üyesi, ya bu adam yabancıdır, İngiltere den geliyor Sanırım ilk Mardinli İngiliz benim tarihte. halkı temsil eden meclis üyelerimiz, halkın seçtiği kişiler, doğanın renklerine dahi tahammülü olmayan şehirliler, Diller ve dinler kenti Mardin Valilik web sitesinin bir kenarında, büyük övünçle. Cumhurbaşkanı mızın Mardin i ziyaretinde hepimiz onur duyduk, 4 farklı dilde hoş geldin. Marev korosunda 4 farklı dilde musiki tecelli eden samimi hem şehirlilerimiz, çoğunun okuduğu şarkı metnini anlamadığını tüm şarkıların Latin harfleriyle yazılmasından anlamak zor değil. Yaşı büyükler biraz olsa da, gençlerin bir satır dahi anlamadığı 4 farklı dilde şarkılar, Nota okumasını bilmeden, keman çalmak olsa sanırım bu; ya da çalıyor gibi gözükmek. Ada sahillerinin Arapçası diyerek, şarkıyı Türkçe Latin harfleriyle okuruz şarkı Arapçadan Türkçeye çevrilmemiş gibi değil sanki. Ne denli yabancılaştığımızın bir anlamda paralel göstergesi mi demeli. Abdel Halim Hafız ın Meddah el-kamar şarkısı, ada sahillerinin Arapçası olması gibi. Ne okuyan biliyor; ne de okutan. Oysaki bilmenin çok kolay olduğu hiçbir şeyi, hiçbirimiz bilmeyiz, çünkü hepsini yani bütün değerlerimizi kaybetmişiz. Ve dayatmanın bugün adi gönüllü-zorunlu olduğu Türkleşmek üst kimliğinin yalanı, Mardin deki yalanlardan farklı gelmiyor, asla. Biz bu üst kimliğin sevdasına aslında her şeyi kaybettiğimizin farkında değiliz. Ve çoğumuz memnun da olabiliriz, bu da yalana ne denli inandığımızla orantılı. Her rengimizi, her kültürümüzü, her dilimizi ve her dinimizi, kaybettiğimizin delilidir: ve geriye kalan sadece bir yalan. Yapay ve banal bir söylemden öteye geçmeyen büyük bir yalan. Asrin başında Mardin genelinde Gayri-Müslim nüfusun %60 in* üstünde olduğu bu şehir, bugün 85 hane ve övünmekten herkes öyle hoşnut ki; Diller ve dinler kenti; hoşgörü diyarı: Mardin Mevlit kandilini tüm şehre yayın yaparak kutlayan Ulu Cami cemaatini dinlerken, Seyri Mardin kafesinden bir Temmuz akşamı, ayni yayını Kırklar Kilisesi nden bir pazar sabah mass ayinini yayın yaparak kutlasak, acaba Gabriel Beyin akıbeti yüzyılın basında Mardin Ermenilerini katletmek için Hamidiye Alayları kostümüyle Kiki Aşireti nin kovaladıkları Ermeni leri şehrin Bab-ul Misken mevkiinde koruyacak kac tane Kermozade Faris Çelebi çıkar, ya da Sarraçzade Hüseyin Bey bugün? Kaçımız kapımızı açarız, kaçımız göğsümüzü siper ederiz, kaçımız. Ama ben eminim bir başka Sivas olur Mardin tüm ulusal televizyonlarda. Evet, geride bir yığın bina ve bir yığın miras ve hepimiz bundan öylesine çok bihaberiz ki. Yani başında yasadığımız koca bir binanın dahi kime ait olduğunu bilmeden yaşarız. Hafızasını kaybetmiş bir toplumuz bugün, Hafızasını; yani vicdanini Ve Büyük bir yalanla yaşıyoruz ve bu da aynı yalanın bir parçası,

Halklar Dil Sorunu nu tartıştı 'Anadili Temelli Çok Dilli Eğitim Sempozyumu'nda Laz, Çerkez, Kürt Arap, Ermeni ve Süryaniler yaşadıkları sorunları ve taleplerini dile getirdi İstanbul Eğitim-Sen 3 No`lu Şube tarafından 5 Ocak`ta düzenlenen sempozyumda anadillerin geleceği tartışıldı. "Anadili Temelli Çok dilli Eğitim: Eğitimsel, Dilbilimsel, Sosyolojik Perspektifler", "Anadili Temelli Çok dilli Eğitim Tartışmaları Bağlamında "Azınlık" Okulları Deneyimi", "Çok Dilli Eğitim: Talepler, Süreçler, Sorunlar", ""Yaşayan Diller ve Lehçeler" Seçmeli Ders Tartışmaları" başlıklarıyla dört oturumda gerçekleşti. haklardan da faydalanamadılar" diye konuştu. Süryani okullarının 1928' yılına kadar açık olduğunu hatırlatan İris, şöyle konuştu: "Bu okullar, o şartlara göre çok iyi eğitim veriyorlardı. Osmanlıca, Fransızca ve Süryanice dersler veriliyordu. Mezun olanlar bakanlık onaylı diplomalara sahipti. Lozan'dan 3 yıl sonra bu okullar kapandı. Ancak kapanma nedenlerine ilişkin bir belge yok. O günden bu yana okulumuz yok. Çocuklarımız nasıl dillerini öğrenecek? Kiliselerden. Hafta Sayı 12 Şubat 2013 SUÇUMUZ NEDİR Kİ, BİZİ HOŞGÖRÜ YORLAR? 45 yaşındayım. 6 yaşında okula başladım. İlkokulda her yıl öğretmenlerim değişti. Bazen bir yılda 2 öğretmen geldi. Ortaokulu bitirinceye kadar her branşta ve değişen öğretmenlerle beraber yaklaşık 30-40 öğretmenim oldu. Lise de pek farklı değildi. 30-40 öğretmeni de orda sayarsam etti 80-90 öğretmen. Üniversiteyi de sayarsam 4 yıl boyunca yine 20-30 öğretmenin eğitim ve öğretiminden geçtim. Birçoğunun anıları dünkü gibi hala hafızamda. Güzellikler, mutlu anlar ve sıkıntılar birer film şeridi gibi gözlerimde hala tazeliğini koruyor. Bize barışı, sevgiyi ve hoşgörüyü anlatanda, düşmanlığı aşılayan da, hepsini hatırlıyorum. Sevgiyi öğretenlerin başı hiç belalardan kurtulmuyordu. Diğerleriyse gül gibi geçinip gidiyorlardı. Din dersimize gelen ilçe müftüsü din dersinde özellikle beni sınıfın içinde ayağa kaldırır, duaları okumamı isterdi. Ben de başlardım Sübhaneke den, Amentü ye kadar hepsini çok güzel okurdum. Daha sonra sınıfın ortasına çektiği bir sıraya oturtur, aptestin nasıl alınması gerektiğini, namazın nasıl kılınması gerektiğini uygulamalı olarak anlatmamı isterdi. Ben Müftüye şunları söylerdim; Hocam ben Süryani yim Hıristiyan ım bunları yapmazsam olmaz mı? dediğimde Hayır olmaz bunları herkesin bilmesi ve öğrenmesi gerekir dedikten, sonra da uzun uzun engin hoşgörüsünü anlatırdı. Hiç aklıma gelmezdi ben hangi suçu işlemişim ki Müftü Bey sürekli bana engin hoşgörüsünü anlatma gereği duyuyordu. 7 Mihayel RABO MEZO-DER adına Sempozyuma katılan Eğitimci-yazar Muzaffer İris, Süryani olduğunu ancak Süryanice bilmediğini, anadilini konuşamadığını belirterek; "Eşim çok iyi Süryanice konuşuyor. Ancak çocuklarımıza öğretme olanağımız olmadı. Bu duruma çok üzülüyorum." diyerek bu dilin geleceğinin çok tehlikede olduğunu belirtti. Lozan Anlaşmasını hatırlatan İris, "Lozan'ın hiçbir maddesinde Ermeni, Rum, Musevi, Süryani demez. Türkiye'de yaşayan gayri Müslimler anlatılır. Bunlar da bellidir zaten. Bizim Süryaniler, bu sonu kiliseye giderek, Süryanice öğrenmeye çalışıyorlar.çok faydası var ama okul kadar yararlı olacağını düşünmüyorum.olay sadece dille de bitmiyor "Süryani Vakfı'nın anasınıfı açma talebi maalesef ret edildi., "Dünyanın en eski dillerinden biri olan bu dilin yok olması büyük bir acı. Bu dilin korunması gerekiyor. Konuşanların sayısı her gün azalıyor. Adıyaman, Diyarbakır ve Mardin deki Süryanilerin çoğu Süryanice bilmiyor. Süryani okulları yeniden açılmalı, Süryanice tarihin bir mirası. Yaşaması için geç olmadan mutlaka önlemler alınmalı" diye konuştu. O günlerde Adıyaman daki Süryaniler gece Sahura kalkar ışıklarını yakıp uyurlardı. Komşuları onların oruçlu olduklarını bilsinler diye. Öğlen acıktıklarında eğer evde komşusu varsa diğer odaya geçip perdenin arkasında birkaç lokma atıştırıp çabuk misafirin yanına dönerlerdi. Aradan yıllar geçti çalıştığım kurumda bir ramazan ayında amirim beni yemek yerken yakaladı ve bu ne biçim saygısızlık diyerek bana hoşgörüsünü gösterdi. Yine 2000 li yıllarda başka bir amirim Süryani olduğum için sicil notumu düşük vererek bana olan sevgisini ifade etti. Birkaç yıl önce diş doktorunda sıra beklerken yeni tanıştığım birisine Süryani olduğumu söylemez olaydım neredeyse dayak yiyecektim. Bir taksi şoförüyle yapılan tanışmada Süryani olduğumu söylediğimde şoförün; Tövbe Estağfurullah tövbe demesini unutamıyorum. Geçen hafta doktordayken Okumuş alim bir doktor oğlumun ismine takarak hoşgörüsünü bana ispatladı. Yine öyle hoşgörülü bir ülkede yaşıyoruz ki Yapılan anketlerde halkın % 85 İ apartmanında Gayri Müslim istemiyor. O kadar örnekler var ki umarım konunun anlaşılması için bu kadar yeterli. Osmanlıda da engin bir hoşgörü vardı; mesela gayri Müslimler güzel giyinemez, ata binemezdi. Ramazanda yemek yiyemezlerdi dışarıda su içemezlerdi. Hamamda farklı oldukları belli olsun diye kadınlar zil takarlardı. Çıngırak çalsın farklı olduğu belli olsun diye. Mesela her kilisenin yanına mutlaka bir camii inşa edilirdi. Çocuklar ailelerinden zorla alınıp, onları Devşirip Müslümanlaştırılırdı. Askerlik yaptırılmaz buna karşılık haraç alınırdı. Kuşkusuz bu coğrafyada hoşgörüye maruz kalanlar sadece Süryaniler değildi. Her halk Süryaniler kadar olmasa da kendi çapında çok acılar çekti. Kimisi dilinden, kimisi inancından, kimisi kıyafetinden, kimisi isminden dolayı. Kimisi de sadece öteki olduğundan. Ama nedense o hoşgörü edebiyatı, masalı insanların gözünün içine baka baka halen dilden düşürülmemekte. İliklere kadar işlemiş yalanlar okullarda, sokakta öğretilmeye devam edilmekte. Bunları anlatma gerekçelerini açıklamadan. Bu ay oğlumun okuldaki öğretmeni de Hoşgörülü bir halk olduklarını uzun uzun anlatırken oğlumun aklına şöyle bir soru takılmış; Ya biz neler yapmışız ki, suçumuz neymiş ki bize bu kadar tahammül edip hoş görmüşler. Doğrusu, benim aklıma gelmeyen bir soruydu bu. Şimdi bana da hatırlattı. Gerçekten suçumuz neydi ki bizi hoş görmüşler? Bir de, hoş gördükleri halde bunları çekmişiz, çekiyoruz. Acaba hoş görmeselerdi ne olacaktı?

8 Sayı 12 Şubat 2013 MEZOPOTAMYA UYGARLIĞINDA SÜRYANİ HALKI Dizi Yazı 12 II. BÖLÜM ASUR, BABİL, ARAM, KALDE EGEMENLİKLERİ DÖNEMİ M.Ö. 11-9. yüzyılları Aramilerin şehirlerde kurumlaşma ve beyliklerini kurma dönemidir. Aramiler Suriye, Filistin, Mezopotamya nın genelinde örgütlenmelerini oluşturup, şeyhler önderliğinde beyliklerini kurdular. Filistin ve Suriye de kurulan Arami beyliklerinden Şam, Beth Rehob, Maaşa ve Aram Zoba en önemlileridir. Aram Zoba ise bunlardan en güçlüsüydü. Aramilerin yanında aynı dönemde Fenikeliler Akdeniz kıyısında, İbraniler de Filistin de bağımsızlıklarını kazandılar. Bu ara Filistin de kral Davut (M.Ö. 1010-955) güçlü bir ordu oluşturarak, Akdeniz kıyısındaki şehirleri egemenliği altına aldı. Kıyı şehirlerini etkisizleştirildikten sonra, sıra batısında bulunan Ammon beyliğine geldi. Davut un güçleri, Ammon beyliğine karşı savaş başlatırken, Ammon kralı da Arami beyliklerinin yardımını istedi. Arami beyliklerinden Rehob, Maaşa ve Aram Zoba, Ammon beyliğinin yanında yeraldılar. İbranilerin kralı Davut ortak güçlere karşı harekete geçerek onların ordusunu dağıttı. Bunun üzerine İbraniler, Arami beyliği Aram Zoba yı yıkıp halkını kovaladılar. Kral Davut un baskılarından kaçan Aramilerin bir bölümü güneye geçerek Ammon beyliğine sığındılar ve oradaki halkın içine girerek kaynaştılar. Aram Zoba kralı Hadadezer in başkomutanı Hezion ise kurtuluşu Şam a gitmekte gördü. Hezion, Şam yönetimini eline geçirerek yeni bir hanedanlık kurdu. Şam da güçlü bir yönetim oluşturan Hezion, Şam ı kısa zamanda Aramilerin en güçlü devleti haline getirdi. Şam da kurulan bu güçlü devlet, aynı zamanda M.Ö. 1000-730 yılları arasında Suriye nin en önemli merkezi oldu. Aramiler; Şam ın kuzeyinde Hamat (Hama), Patin, Sam al ve Bit Agusi beyliklerini de kurdular. Bu şehirlerin geneli Hititlerin elinde bulunuyordu. Hitit devleti yıkıldıktan sonra bu şehirler beyliklere dönüştü. Aramiler ise alttan alta şehirleri doldururken, sadece yönetim Hitit beylerinin elinde kalmıştı. Bu durum savaşsız ve kansız gelişti. Hitit beyleri de yavaşça şehirlerdeki Hitit kültürünü ve dilini geri çekerek, Arami diline ve kültürüne yer verdiler. M.Ö. 11-9. yüzyıllarda kuzey Suriye deki şehirler giderek Aramileşti. Güneyde kurulan beyliklerden sonra, M.Ö. 10. yüzyılda kuzeyde de Aramiler büyük oranda bölgenin iktidarını ele geçirerek beylikler kurdular. Başta Arami-Hitit kültürlerini beraber yaşatan Amanos eteklerindeki Sam al (Zincirli) beyliğinde daha sonra Arami kültürü ağırlık kazandı. Aramilerin Sam al ve etrafındaki diğer beylikler ile Hitit kültürü arasındaki kültürel etkileşimin yansımaları tipik olarak mimari sanattan da anlaşılmaktadır. Aramiler Hititlilerle barış içinde yaşıyorlardı. Hatta egemenliği ele geçirdikleri dönemlerde, Arami kralları Aramice isimlerinin yanında, Hitit isimlerini de kullanıyorlardı. Kuzey Suriye Arami beyleri Lubarna, Panammu, Sapalulme ve İrhulini gibi Hitit isimlerini, kendi isimleri yanında kullandılar. Bunun bir örneği Zincirli deki Arami kralı Barrakab (M.Ö. 730 yıllarında krallık yaptı) tasviridir. Bu tasvirin Aramice yazıtında ben Barrakab, Panamu nun oğlu: benim tanrım Baal, Harran sözcükleri yazılıdır. Buna benzer Arami kültür ve yazısının egemen olduğunu gösteren birçok örnek bulunmaktadır. Aynı zamanda gelişkin Aramice yazının kullanılmış olması, o dönemdeki yaşam düzeyinin yüksekliğini işaret etmektedir. Asur ve Babil topraklarında da Aramileşme dönemi yaşanıyordu. 9. yüzyılın başında buralarda birçok Arami aşireti beylik konumuna geldi. Fakat bu beylikler Asur egemenliğine karşı çıkacak güçte olmadıkları için vergi ödemek zorundaydılar. Nusaybin deki Arami aşireti Temane, Asur egemenliğine karşı çok savaştı. Başkenti Guzana (Tel Halaf) olan ve Sikani nin (Tel Feheriye) de önemli bir şehri olduğu Bit Bahiyani beyliği, Arami kültürünün önemli bir merkeziydi. Habur un orta bölgesinde Şaddikani (Tel Arban) beyliği kuruldu. Habur un Fırat a döküldüğü yerde Bit Hadippi, Hindanu ve bunun kuzey batısında Lake beylikleri yeraldı. Bunların güneyinde de geniş bir alana yayılan Suhi beyliği kuruldu. Diyarbakır ve çevresinde Bit Zamani ve güneyinde Mardin çevresinde Tubusi beylikleri yer alıyordu. Batıda, Karacadağ ın güney eteklerine Salla Aramileri yerleşti. Bunların batısında güçlü bir şeyh tarafından yönetilen Tul Abnai beyliği bulunuyordu. Kuzeydeki en güçlü Arami beyliği, başşehri Til Barsip olan Bit Adini krallığıdır. Bit Adini; Urfa ile Antep alanlarını kapsıyordu. Suriye kıyılarında bulunan Fenikeliler de, bölgede bulunan otorite zayıflığından yararlanarak, Tiros, Arvad, Biblos ve Sidon gibi şehirlerde beylikler kurdular. Bu şehirlerin limanlara sahip olmaları ve Fenikelilerin de iyi denizci olmalarından dolayı, kısa bir dönemde yıldızları parladı. Aynı zamanda denizcilik sonucu Akdeniz kıyılarının tümünü dolaşan Fenikeliler Afrika ve Avrupa kıyılarında koloniler kurarak, oradaki halklarla ticaret yürütüyorlardı. Fenike şehirleri bu ticaret sonucu zenginleşmiş ve elde ettikleri ticaret mallarını Ortadoğu da oluşturdukları ticaret yollarıyla bölgeye aktarmışlardır. Coğrafik konumu, ticaret yollarının geçişine elverişli olan Şam şehri, Fenike şehirleri ile Mezopotamya ve Arabistan arasında kurulan ticaret ağlarının buluştuğu bir merkezdi. Fenikeden başka Anadolu-Mısır-Arabistan-Mezopotamya ticaret yollarının Şam dan geçmesi ve kral Hezion un da güçlü bir siyaset yürütmesi Şam ı bölgenin en önemli merkezi ve Suriye nin en güçlü krallığı yaptı. Arami beyliklerinin herbiri kendine özgün bir devlet kurarken, siyasal anlamda birbirleriyle herhangi bir bağları yoktu. Aralarındaki tek ortak bağ Arami diliydi. Aynı zamanda ticaret yollarını ellerine geçirerek, Suriye ve Mezopotamya nın kuzeyindeki zengin maden bölgelerine yerleşmeleri sonucu, ticari ilişkileri de güçlendi. Aramiler bu şekilde ticari ve iktisadi alanda bir imparatorluk oluşturdular. Ortadoğu da ticaretin büyük bir bölümünü ellerine geçiren Aramilerin ortak iletişim aracı olan Arami dili de diğer dillerden (Hititçe, Kenanca, Akadca) daha fazla önem kazanıp yayıldı. D- YENİ ASUR DÖNEMİ Yeni Asur Dönemi, Orta Asur un devamıdır. Fakat Asur Devleti bu dönemde daha farklı bir güç ve nitelik kazandı. Bununla beraber daha kapsamlı köleci bir sistem oluşturuldu. Yeni Asur egemenliği altında yüzlerce savaş gerçekleştirildi, yüzbinlerce insan öldürüldü ve yerinden, yurdundan sürgün edildi, ayrıca yüzbinlerce insan köleleştirildi. Asur Devleti Güneyde Babil e, batıda Arami, Arap, Yahudi, Fenike ve Mısır bölgelerine, kuzeyde Urartu, doğuda Med bölgelerine ve bu coğrafyada bulunan birçok topluluğun yurtlarına karşı, yayılmacı bir savaş politikası izledi ve uyguladı. III. Tiglat-pileser döneminde temelleri atılan Asur İmparatorluğu II. Sargon döneminde gelişti ve Asurbanipal döneminde doruk noktasına ulaştı. Yeni Asur Döneminde, Asur devleti en güçlü dönemini yaşadı. Bu dönem sonrası, çözülme, dağılma ve Asur iktidarının

Sayı 12 Şubat 2013 9 kaybedildiği dönem olmuştur. II. Adad-Nirari nin (M.Ö. 912-891) iktidara geçmesiyle Asur devletinin yeni dönemi de başladı. II. Adad-Nirari, babasının devletini kalkındırmak ve askeri bir güç oluşturmak için başlattığı çalışmalara bıraktığı yerden devam etti. Aynı zamanda Yeni Asur Devleti nin şeklini de çizmeye başladı. Onun dönemi hem yeni, hem de eski düşmanlara karşı savaşmak zorunda kaldığı bir süreç oldu. İlk başta kuzeydeki eski Mittanilerin devleti olan Hanigalbat ta yerleşmiş olan ve Nisibis i (Nusaybin) başkent yapan Temana Aramilerine karşı saldırı düzenledi. Asurlular Nisibis i yıkmak için, düzenledikleri birkaç seferden sonra ancak işgal edebildiler. Temana Aramilerinden sonra II. Adad- Nirari Nairi topluluklarına ve diğer bütün Arami beyliklerine (Huzirina, Bit-Adini, Lake ve Hindanu) yönelik seferler düzenledi ve daha sonra Kutmuhi yi (Kilikya) ele geçirdi. Güneye yönelen II. Adad-Nirari, Babil in kuzeyini işgal ederek topraklarına kattı. Bu savaşı zaferle sonuçlandırdıktan sonra Babil kralıyla bir anlaşma yaparak, iki ülke arasında yeni sınırlar çizildi. II. Adad-Nirari yaptığı seferler ve savaşlar sonucu devlet sınırlarını genişletti. Etraftaki birçok krallığı vergiye bağlayarak üzerlerinde korku yarattı. Böylece güçlü bir Asur merkezi devleti yeniden kuruldu. II. Adad-Nirari nin ölümünden sonra yerini oğlu II. Tukulti-Ninurta (M.Ö.891-884) aldı. Kısa süreli hükümdarlık döneminde II. Tukulti-Ninurta birçok zafer elde etti ve devletinin sınırlarını başta kuzeye doğru, Amed i de içine alacak şekilde genişletti. Bunun yanında Arami beylikleri ve komşu topluluklarla da iyi ilişkiler geliştirdi. II. Asurnasirpal (M.Ö. 884-858) II. Asurnasirpal babası II. Tukulti- Ninurta dan geniş ve istikrarlı bir devletin yanında, güçlü bir ordu da devraldı. II. Asurnasirpal ilk başta devlet yönetiminde reformlar yaptı. Yönettiği devletin büyümesiyle, bunun idari şeklini değiştirme gereği duydu. Bütün memur mekanizmasını yeniden organize etti. İlk başta devleti daha kolay yönetebilmek için eyaletlere ayırıp başına valiler atadı. Bu valiler, memur sınıfının en üst tabakasını oluşturuyorlardı. Eyaletler de bölgelere ayrılarak, her bölge merkezi bir şehirden yönetiliyordu. Aynı zamanda sınırları içinde kalan bölgelerdeki üretime de müdahale ederek, toprak sulaması için birçok yeni kanallar açtırıp, yeni ormanlar yetiştirtti. II. Asurnasirpal ülkesini kalkındırmak için egemenliği altında bulunan bölgelerin vergilerini arttırdı. Ağırlaşan vergi karşısında Arami beylikleri tepki gösterdiler. İlk başta Bit Hadippi ve daha sonra Bit Zamani (Amed çevresi) Arami beylikleri Asur a karşı ayaklandılar. M.Ö. 880 yılında II. Asurnasirpal bu ayaklanmaları durdurmak için üzerlerine yürüdü ve 15.000 Bit Zamani Aramisini Asur devletinin içine sürdü. Daha sonra Nairi ülkesine saldırıp bu bölgeyi de sınırları içine aldı. Ayaklanmalara karşı da önlem alan II. Asurnasirpal, işgal ettiği yerlerde askeri güç bırakıyordu. Kuzeye doğru yaptığı bu seferden sonra, yönetim merkezini yukarı Zap nehrinin Dicle ye döküldüğü yerde, M.Ö. 13. yy. da I. Salmanassar tarafından kurulan Kalah (Nimrud) şehrine taşıdı. II. Asurnasirpal, Kalah şehrinin zamanla yıkılmış olması nedeniyle, yeniden onardı ve yeni yapılar ekledi. Burada tapınaklar, saraylar, bir Zigurat ve yöneticiler için binalar yaptırarak, sanatla donattırdı. M.Ö. 879 yılında tamamlanan sarayın süslenmesinde devletin dörtbir yanından getirilen sanatkarlar çalıştırıldı. Bu yapımda Arami zanaatkarların ve taş ustalarının da büyük katkısı oldu. Saray kabartmalarında üç ayrı tema yer alıyordu. Bunlar, savaş senaryoları, av sahneleri ve doğa üstü varlıkların resimlerinden oluşuyordu. Bu ana temaların yanında kralın ve kraliçenin özel yaşamını anlatan birkaç kabartma da yapıldı. Sarayın açılışı nedeniyle on gün süren bir eğlence düzenlendi ve ülkenin dörtbir yanından onbinlerce insan bu etkinliğe katıldı. Yapılan bu saray sadece güzel sanatları sergilemek için değil, aynı zamanda savaş sonucu elde edilen altın, gümüş, kurşun, bakır ve demir gibi ganimetleri ambarlamak içinde düşünülmüştü. II. Asurnasirpal başkenti Kalah ı bir kültür merkezi haline getirdi. Devamı gelecek sayıda ÇÖZÜM SÜRECİ KAYGILIDIR Suphi AKSOY Türkiye de son birkaç ay içerisinde yeni bir sürecin başlatıldığından söz edilmektedir. Özellikle AKP hükümeti ve Başbakan, Kürt sorunu konusunda nihai bir çözüme ulaşıldığı söylemlerini yaygınlaştırmaktadır. Bin yıllık bir sorunu kısa bir zamanda çözme konusunda beklentiler yaratmak ne kadar gerçekçi olabilir. Eğer oluşturulan beklentiler gerçekleştirilmezse toplumdaki hayal kırıklığı ve dolayısıyla tahribat ne kadar büyük olabilir. Bir yandan üst perdeden sorunun çözümüne yaklaşıldığı havası yaratılırken ve demokratikleşmenin önündeki bütün engelleri böylece kaldırılacağı umutları pompalanırken, diğer yandan gizlenmeyecek kadar hileli taktikler geliştirmek ve benim dediğim olacaktır anlayışıyla hareket etmek, fena olan bu çelişki fark edilmiyor mu? Umut barındıran sözleri, tedbir adı altında geliştirilen güvensizlik boşa çıkarmak olduğu bilinmelidir. Bu süreçte yapılan askeri operasyonlarla özel birimlerin gerçekleştirdikleri infazlar, bağları Ankara ya kadar uzanan 9 Ocak 2013 Paris katliamı, İstanbul un Samatya semtinde yaşlı Ermeni kadınlara yönelik saldırılar, ortamın ne kadar kuşkulu ve güvensiz olduğu herkes tarafından görülmektedir. Türkiye de azınlıkların ve farklı toplulukların can ve mal güvenliği tehlike altında olduğu süreçte barış ve huzura kavuşmak mümkün değildir. İnsanlar inançlarından, kimliklerinden ve siyasi düşüncelerinden dolayı saldırıya uğrayıp baskılara uğruyorlarsa, demokrasi ve özgürlüklerden söz etmek fazla bir anlam taşımaz. Nitekim Türkiye de demokrasi ve özgürlük bazı kesimler için anlamını ve işlevini çoktan kaybetmiş sözler haline gelmiştir. Türkiye de oluşan zihniyetle sorunların çözümü çok zor görünüyor. Dolayısıyla barışa kavuşmak bir özlem olarak hayatımızda yer almaya devam edecektir. İnsanlık tarihine baktığımızda toplumların ve siyasal hareketlerin doğup geliştikleri konusunda bilgileniriz. Ortadoğu coğrafyası bu konuda bir laboratuar gibidir. İnsanlığın her türlü eylemi bu coğrafyada söz konusu olmuştur. Bu nedenle egemen güçler hiçbir zaman mutlak olmamışlardır. Geçmişte kendini mutlak görenlerin akıbeti tarih kayıtlarında mevcuttur. Günümüzün Türkiye egemenleri bu tarihi örneklerden ibret ve ders almaları gerekmiyor mu? Hile ve entrikalarla halkları, farklı kültürleri yok etme politikaları nereye ve ne zamana kadar devam edecektir. Herhalde bu kaygılar nedeniyledir ki, son haftalarda Türk nüfusunun azalma durumu gündeme getirilmiş ve tartışmaya açılmıştır. Söz konusu nüfusu çoğaltma isteği ve tedbirleri bölgesel ve uzun vadeli bir savaşa hazırlık planlarını akla getirmektedir. Acaba uluslararası güçlerle birlikte geliştirilen yeni sürecin siyaseti bu savaş hazırlıkları için midir? Çünkü Kürt sorununu geçici olarak da olsa törpüleyerek sürecin önündeki engellerden birisinin kaldırılması amaçlanmış gibi anlaşılmaktadır. Bir taşla birkaç kuşun vurulması hedeflendiği çok açıktır. Bir yandan Türkiye ve müttefikleri bölgeyi etki altına almayı düşünürken, diğer yandan Kürt, Süryani, Ermeni ve diğer halk ile toplulukların sorunları da belirsiz bir zamana ertelenmiş ve sürüklenmiş olacaktır. Bunun için sürecin sağlıklı gelişimiyle ilgili en çok kaygı duyulan samimiyet ölçüsüdür. Umudum ve isteğim sürecin halkları ve onların iradesini tasfiye etme, kişiliksizleştirme ve taleplerini özünden çıkarma siyaseti üzerinde yürütülmemesidir. Demokrasi ve özgürlük kültürünün benimsenerek geçmişin saray komplolarından, ırkçı şoven zihniyetten, egemen ulus komplekslerinden kurtulmak büyük bir önem taşımaktadır. Birlikte yaşamanın, eşit bir şekilde güçlenmenin kaynağı demokratik yasalar olmalıdır. Bu diyalog ve çözüm süreci halkların yüzyıllar boyunca kurban edildiği gibi dar çıkarlara ve kişisel hırslara kurban edilmemesi, toplumdaki her bireyin hayat garantisi olacaktır.

10 Sayı 12 Şubat 2013 Halklar beraber yürüdü Halklar arasında sorun olduğunu söyleyenler, dönüp buraya baksınlar, burada; Türk ü, Kürd ü, Ermeni si, Süryani si, Arap ı Laz ı, Çerkez i Boşnak ı bir arada yürüyüp nefes alıyorlar Geçtiğimiz iki ay içerisinde Samatya da Ermeni kadınlara yönelik yapılan ve biri cinayetle sonuçlanan saldırılar, yapılan bir yürüyüş ve mitingle kınandı. Halkların Demokratik Kongresi, İnsan Hakları Derneği ve Halkların Anayasası adlı kurum ile ait bileşenlerin çağrısıyla yapılan yürüyüş Koca Mustafa Paşa meydanında başladı. HDK milletvekilleri, Ertuğrul KÜRKÇÜ, Sebahat TUNCEL, Eski Milletvekili Akın BİRDAL, HDP Eş Başkanları, Sanatçılar ve daha birçok tanınmış sima, en önde taşınan "Ermeni halkının yanındayız. Irkçılığa geçit vermeyeceğiz" pankartın arkasında yan yana yürüdü. Samatya meydanına doğru, daha çok azınlıkların yaşadığı ara sokaklarda yapılan yürüyüşe, pencere ve balkonlara çıkan mahalleli alkış ve ıslıklarla sürekli destek verdi. "Ermeni komşuma dokunma", "Yaşasın halkların kardeşliği", "Nefret sizin insanlık bizim", Susma Sinme Katliama İzin Verme, Süryani yim buradayım Ermeni Halkının Yanındayım gibi döviz ve pankartların taşındığı yürüyüşe katılanlar, geçtiğimiz günlerde öldürülen 84 yaşındaki Marissa KÜÇÜK ün yaşadığı eve geldiklerinde ellerindeki kırmızı karanfilleri evin önüne bıraktılar. Soğuk ve yağmurlu bir günde yapılmasına rağmen yoğun bir kitlenin katıldığı yürüyüşte yürüyenler sürekli sloganlar atarak Samatya meydanına ulaştılar. Burada düzenleme komitesi adına bir bildiri okunurken, yürüyüşe katılan milletvekilleri de birer konuşma yaptılar. Samatya meydanındaki ilk konuşmayı yapan HDK temsilcisi Ahmet SAYMADI, öldürülen Marissa KÜÇÜK'ün katillerinin aranmadığını söyledikten sonra; "Polis saldırganları bulmak için çaba göstermek bir yana, delilleri karartmaktadır. Dolayısıyla polis bu saldırıların suç ortağıdır" dedi. Ahmet SAYMADI yaptığı konuşmada ayrıca, Ermenilere yönelik yapılan saldırıların sadece Samatya ile sınırlı olmadığını söyledi ve askerlik görevini yaparken hayatını kaybeden Sevag Şahin BALIKÇI nın öldürülmesini örnek gösterdi. "Ermeniler, Rumlar, Yezidiler, Süryaniler bu ülkenin, bu toprakların en kadim halklarıdır. Biz yokken onlar burada yaşıyorlardı" Daha sonra konuşma yapan HDK Yürütme Kurulu Üyesi Ertuğrul KÜRKÇÜ ise; bugüne kadar peş peşe yapılan saldırı ve işlenen cinayetlerin, benzer bir mantıkla gerçekleştirildiğini söyledikten sonra, Samatya da yapılan saldırıların arkasındakileri açığa çıkarmak için İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı'nın gerekenleri yaptığından emin olmadıklarını dile getirdi. Ertuğrul KÜRKÇÜ daha sonra; "Ermeniler, Rumlar, Yezidiler, Süryaniler bu ülkenin, bu toprakların en kadim halklarıdır. Biz yokken onlar burada yaşıyorlardı" diye devam ettiği konuşmasını, Burada yaşayan Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Ezidiler kısacası Sünni, Müslüman ve Türk olmayan halklar, nadide birer mücevher gibi korunmalıdır. Onları baş tacı etmeliyiz, birlikte yaşamalı, onları herkesten daha çok kayırmalıyız. Çünkü çok zulme uğradılar, çok ezildiler. Artık yeter, artık yeter, artık yeter" diye bitirdi. İstanbul Milletvekili Sebahat TUNCEL ise, İçişleri Bakanlığı na yeni atanan Muammer Güler' e seslenerek; " Samatya'da Ermeni vatandaşlara yapılan saldırıları açığa çıkaracak mısınız? Hrant DİNK cinayetinin arkasındakileri açığa çıkaracak mısınız?" diye sorduğu konuşmasında ayrıca halkların arasında bir sorun olmadığını ve ülkede yaşanan tek sorunun ülkeyi yönetenler ve kullandıkları dil olduğunu söyledi. Yürüyüşe kalabalık bir Süryani grupla birlikte katılan Avrupa Süryani Birliği temsilcileri, sorumuz üzerine, aslında halklar arasında bir sorun olmadığını, ancak birilerin sorun yaratmak için tüm güçleriyle çaba sarf ettiklerini söyledikten sonra; halklar arasında sorun olduğunu söyleyenler, dönüp buraya baksınlar, burada; Türk ü, Kürd ü, Ermeni si, Süryani si, Arap ı Laz ı, Çerkez i Boşnak ı bir arada yürüyüp nefes alıyorlar dedi. Atılan sloganlarla konuşmaları sık sık kesen Samatya meydanında toplanan insanlar, Sarı Gelin türküsünü hem Ermenice, hem de Türkçe, seslendiren sanatçı Ferhat TUNÇ a eşlik ettikten sonra dağıldılar.

Hüzünlü buluşma... Yaklaşık 5 aydır yürütülen çalışmalar sonuç vermeye başladı. Suriye den kaçıp Türkiye ye sığınan Süryanilerin, Suriyeli sığınmacılar için oluşturulan kampların dışında, başka yerleşim yerlerine taşınması isteği hayata geçiyor. Böylece, geçmişte değişik nedenlerle Türkiye den göç edip Suriye ye yerleşen Süryanilerin bir kısmı tekrar eski topraklarına yerleşme imkânına kavuşacaklar. Suriye de yaşanan savaştan kaçan ve Türkiye ye gelen Süryaniler, Süryani Dernekler Federasyonu (SÜDEF) in çalışmaları sonucu Turabdin (Mardin ve çevresi) e yerleştirilmeleri konusunda ilerleme kaydedildi. Geçtiğimiz günlerde; Süryani Dernekler Federasyonu (SÜDEF), Avrupa Süryaniler Birliği (ESU), Suriye Süryani Ulusal Konseyi (SSUK) ve Suriye Süryani Birlik Partisi (SSBP) temsilcilerinden oluşan bir heyet, Ankara ve Mardin de bir dizi temaslarda bulundu. Suriye den Türkiye ye gelen Süryani göçmenlerin yerleşimleri için yapılan görüşmeler sonucunda Süryani kurum temsilcileri ile hükümet yetkililer bir çalışma planı belirledi. Süryani göçmenlerin Turabdin e yerleştirilmeleri için yapılan çalışma planı çerçevesinde de, SÜDEF gerekli çalışmalara başladı. İlk etapta Turabdin (Mardin ve çevresi) de; kilise, manastır, akraba evi gibi değişik yerlerde bulunan Süryani göçmenlerin sayısı tespit edildi. Ardından bu göçmenlerin duyduğu ihtiyaçlar belirlendi. Daha sonra SÜDEF yetkilileri, bu konuda ortaya çıkan somut bilgiler bir rapor halinde yetkililere verdi. Yapılan çalışmalar hakkında gazetemize açıklamada bulunan SÜDEF yetkilileri, şu an Türkiye de yaşayan Süryani göçmenlerin çok kötü şartlar altında bulunduklarını dile getirdikten sonra; kimileri 6 ay önce Türkiye ye gelen Süryani göçmenler, bizim elimizle dağıtılan çok az yardım dışında hiçbir yerden herhangi bir yardım almadan bugüne kadar kendilerini idare edebildiler. Ancak bugün bu kardeşlerimiz ellerindeki bütün imkânlarını bitirmiş bulunuyorlar ve birilerinin kendilerine bir şekilde yardım etmesi gerekiyor. Kaldı ki şu an içinde bulunduğumuz kış koşulları da ihtiyaçlarımızı, özellikle de sağlık alanında daha da arttırmaktadır dedi. İdil de hastane de doğum yapan bir Süryani Kadın göçmen, hastane masraflarını veremediği için neredeyse rehin kalıyordu diyen SÜDEF yetkilileri, bu konuda en kısa zamanda bir şeyler yapılması gerektiğini söylediler. Hükümet nezdinde atılan adımların ve yapılan görüşmelerin olumlu bir seyir izlediğine dikkat çeken SÜDEF yetkilileri, Süryani göçmenlerin ihtiyaçlarının karşılanması konusunda umutlu olduklarını söyledikten sonra; yaptığımız görüşmelerde taleplerimiz en üst düzeyde kabul gördü ve yetkililer, adım atılması konusunda yerellerle ivedi bir şekilde ilişkiye geçtiler ve gerekli talimatları verdiler. Biz de üzerimize düşeni yerine getirdik. Şimdi devletin gerekli adımları atmasını bekliyoruz dediler. Sayı 12 Şubat 2013 CHP nasıl kurtulur? CHP nin vaziyeti insanın içine hüzün ve bitkinlik vermeye başladı. Öyle ki, AKP bu partiden daha iyisini bulamaz. Şöyle anlatayım: AKP nin oy almasının 2 temel sebebi var: 1) AKP nin başarısı: ekonomiyi büyük ölçüde düzeltmenin yanı sıra sosyal yardımları çeşitlendirdi, askerî vesayeti de sona erdirdi; 2) CHP nin başarısızlığı: AKP ye hiçbir alternatif yokken kime oy versin ki seçmen? Birincisinin aksine, ikincisi için yapılabilecek çok şey var ama CHP tam tersini yapıyor. Bu parti daima, meşruiyetini halktan almayan 1930 cu devlet kurumlarına sığınıp politika yaptı: onun güvendiği dağlar hep askerlerin höt-zötü, Anayasa Mahkemesi nin (AYM) iptal kararları ve cumhurbaşkanı vetoları oldu. ABD de araştırma yapan S. Ciddi ve B. Esen in dediği gibi; askerî vesayet kırılınca, 2012 referandumundan sonra AYM değişince, bir de 367 olayının bütün pespayeliği işe yaramayıp cumhurbaşkanı da AKP li olunca, CHP nin nefes borusu tıkandı (Milliyet, 21.01.2012). Böyle olunca, sönen ateş bol duman salar misali, partideki ulusalcılar kendilerini kaybetmiş vaziyette partili Kürtlere saldırıyorlar. Hüseyin Aygün kaçırılmış, kaçıranlar kendi dininden ve kendi dilinden, serbest bırakılınca Dağda son derece saygılı bir tavır gördüm demiş, haydii, linçe girişiyorlar. Bütün Türkiye Paris infazları diye ayaktayken ölü evine taziyeye gitmiş, gittiği ev Dersim de, kendi dininden ve dilinden, bunlar Aygün ün partiden ihracını istiyorlar. Demek, etnik temizlik olmadı? Arkasından, Aygün bir tweet atıyor, Kurtuluş Savaşı nda Rumlara etnik temizlik yapıldığını söylüyor. Bu ulusalcılar böyle şeyleri ilk defa mı duyuyorlar, yoksa biliyorlar da bizi aptal yerine mi koyuyorlar, tam çözemedim: Kurtuluş Savaşı nın başlıca liderlerinden Celal Bey (Bayar), Kurtuluş Savaşı'ndan hemen önce, Ege ve Marmara kıyılarında yaşayan Rum vatandaşları Galip Hoca adıyla terör yapıp içerilere süren veya canını Yunanistan a atmak zorunda bırakan kişi değil mi? Çankaya Köşkü nün ve TBMM nin muhafızı Topal Osman Ağa, Kurtuluş Savaşı sırasında D. Karadeniz deki Rum vatandaşları, Kemalizm in en seçkin kalemi Falih Rıfkı Atay ın anlatımıyla gemi kazanlarında yakarak ve kendilerine kazdırdığı mezarlara diri diri gömerek, Rusya ya kaçmak zorunda bırakan kişi değil mi? Kurtuluş Savaşı nın şanlı bir mücadele olduğu gerçeği yanında bu gerçekleri de söylemek ayıp mı oluyor? Asiye yi hatırlatır biçimde, CHP nasıl kurtulur? diye sorulsa, bunun cevabı ancak H. Aygün ve Sezgin Tanrıkulu gibi adamlara kulak kabartarak verilebilir. Çünkü 1930 larda kalakalmış bir CHP yi dönüştürerek kurtarmak, ancak, böylelerinin getirdiği taze kanı özümseyerek ve 1930 cu takımdan yakayı kurtararak mümkün. Bu CHP ye oy kaybettirmez mi? Önce oy kaybettirir, sonra iktidara getirir. Hatırlayın: CHP tüm tarihi boyunca sandıktan sadece iki kere çıktı: 1973 ve 77. Neye borçluydu bunu? Tabii ki B. Ecevit in, Orta nın Solu söylemiyle partiyi 1930 lardan uzaklaştırdığı izlenimini vermesine. Atatürk üstyapı devrimleri yaptı. Biz altyapı devrimleriyle onu devam ettireceğiz diye ortaya çıktığında, Bu partide Atatürk ü eleştiremezsiniz! diye çemkiren N. Erim, T. Feyzioğlu, K. Satır gibi o devrin ulusalcıları nı tasfiye etmesine. Tarihi yakından yaşayan bilge insan Ahmet İsvan dan dinleyelim: Orta nın Solu resmen Şubat 65 te ortaya atıldı, Ekim 65 teki seçimlerde CHP hezimete uğradı, 69 seçimlerinde toparladı, 73 te birinci parti oldu ve iktidara geldi. 77 seçimlerinde, tekrar. Bu arada, hatırlarsanız, İnönü Ya o, ya ben! deyince Ecevit, Genel başkanımız ünlü bir denge politikacısıdır; oysa biz dengeyi değiştireceğiz diyerek olayı bitirmişti. Tabii, sonradan yaptığı vahim hatalar bu önemli tecrübeyi batırdı, o başka. Şimdiki ulusalcı takım CHP içinde 20 kişiyi geçmiyor. Parti tabanında da karşılıkları zırnık kadar. Ama sosyal medyada ve 1930 cu basında çıkardıkları şamata çok önemli bir şeyi örtüyor: Başbakan Erdoğan la koalisyon halinde olduklarını. Erdoğan onlara ciddi umut bağlamış vaziyette. CHP yi onların üzerinden bölmeye çalışıyor. Ödü kopuyor CHP adam olur diye: Merak ediyorum, bu CHP Atatürk ün partisi değil mi? diyor. CHP nin Atatürk ün partisi olması Erdoğan için çok kıymetli! Kılıçdaroğlu na fazla değinmek istemiyorum çünkü iyi niyetli bir âdem. İki tarafı da dengelemeye çalışıyor. Bütün tahriklere rağmen, H. Aygün konusunda Dönünce bakarız diyor, geçiştiriyor. Ama denge kuracak ya, Bizim altı okumuzdan biri milliyetçilik, Türkçesi de ulusalcılık. Elbette ulusalcıyız diyor. Arkasından da yetiştiriyor: Ama aynı zamanda sosyal demokratız. Büyük fırsat kaçıyor Sonuç olarak, tam da AKP devlet olup pusulayı şaşırmışken, CHP ağzını açıp havaya bakmaya devam edeceğe benzer. Erdoğan, Kürt sorunu diye bir şey tanımıyorum diyor. Halay çeken ve pankart açan öğrenciler yetmedi, şimdi de onların avukatları tutuklanıyor; müvekkilleri gibi onlar da mahkemeye çıkarılana veya beraat edene kadar aylarca yatacak. Samatya da gayrimüslimler öldürülüyor. Pınar Selek ve Hrant Dink gibi davalar artık tahammül-ötesi bir hal aldı. Uludere rezaleti hâlâ zifiri karanlık, ama tek sağ kurtulan Servet Encü'ye 'Pasaport Kanununa Muhalefet' suçundan iki bin lira ceza kesildi (Cumhuriyet, 22.01.2013). İçki yasağı Eymir Gölü nde de başladı. Steinbeck ve Yunus Emre sansüre tabi. Askerî darbe dönemleri dışında böyle ortam görülmemiştir. Dış politikada ise vaziyet: Erdoğan sonunda Suriye yi işgali de telaffuz edip kurtuldu: Binlerce, onbinlerce kilometre öteden gelip Irak a girenler bu dünyada haklı oluyorsa, biz 910 kilometre sınırımız olan Suriye de eli bağlı, tribünde seyirci olamayız. Gereği neyse bunu yapmamız lazım ve yaparız (Milliyet, 19.01.2013). Böyle şeyleri ânında gündeme getirmek yerine, Kılıçdaroğlu nun partisi, S. Tanrıkulu için rotamızı değiştirmek istiyor, H. Aygün için Zaza milliyetçisi ve Seni Atatürk ün partisine milletvekili yapanlar utansın diyen 20 kişilik ulusalcı takıma teslim olmaya devam ediyor. Ergenekon davasındaki yanlışları buluyor, ama KCK davasından hiç haberi yok. Allah akıl fikir versin. 11 Baskın ORAN

12 Sayı 12 Şubat 2013 Yitik bir Omid li; Naum Faik ''Sende doğdum, sende ölmek isterim ey vatanım. Eylerim arzu, turabında gömülsün bu terim.'' Uzun ve acılı sürgün yaşamında, doğduğu topraklar olan Omid'e (Süryaniler'de Amed) hasretini bu dizelerle anlatmıştı. Ama bir defa bu topraklardan ayrıldıktan sonra, bir daha hiçbir şekilde geri dönemedi. Kendi topraklarının altında çekecekleri sessiz, sakin ve bitimsiz bir uykudan nasiplenmemek, gerçek bazı aydınlar için belki de ortak bir kader. Ama o aydının kaderi, aynı zamanda halkının da kaderiyse, ortada başkaları için utanç olan kesif ve devasa bir acı var demektir. Naum Faik, içindeki umudu hiç yitirmese de, o dönüşsüz yolculuğa başladığında, oradan oraya savrulan, kıyımsız çok az tarih parçacığına sahip halkını nelerin beklediğini elbette seziyordu. Gitmeyi göze alması, kahredici gidişat belki tersyüz olur diye taşıdığı o umut kırıntısından dolayıydı. Ama o da olmadı. Gününden az sonra halkı, aldığı koca darbeyle 'sonun başlangıcı'nı görecek; ardından yol boyu bıraktığı kan izleriyle fersah fersah uzaklara göçmeye başlayacaktı. Bu, Faik için katlanılması çok güç bir yüktü. Buna rağmen, ölünceye kadar halkı için en iyisini yapmaya çalıştı. Faik, anayurtlarında tükenmeyle yüz yüze kalmış Süryanilerin son yüzyıldaki en önde gelen aydınlarındandı. Aynı zamanda bu toprakların, Amed'in bin değeri. Buna rağmen halkların yitik birçok değeri gibi unutulan, bilinmeyen bir dilbilimci, gazeteci, öğretmen. Amedliler, belki de ilk defa Aralık 2009'da Sur Belediyesi'nce ismi bir sokağa verildiğinde duydu O'nu. Nerdeyse 100 sene sonra isim düzeyinde de olsa toprağının bir köşesine ilişmesi, upuzun bir sürgün hayatın bittiğine sayılsa da bu en fazla buruk bir sevinç yaratabilirdi. Geldiği topraklarda halkı, Süryaniler yoktu bu sefer... Sur Belediyesi yine de güzel bir şey yapmıştı. Nisyana isyan onarır belleği, sağaltır geçmişimizi... Naim Faik'in unutuluşu gibi, Süryanilerin de Ortadoğu'da aydınlanmanın temel öncülerinden olduğu yeterince işlenmez. Faik'in tüm çabası, Süryanilerin bir zamanlar Ortadoğu'da gerçekleştirdiği Rönesans'ı bu sefer kendi halkı içinde gerçekleştirmeye dönüktü. Bitmek bilmez kıyımlar o halkın fenerini söndürmüştü. Mezopotamya'da yerleşik bir yaşama sahip Süryaniler, birinci yüzyılın sonlarından başlayarak dönemin en ünlü okullarını inşa etmişlerdi. Bunların en önemlileri Urhoy (Urfa) ile Nsibis'ti (Nusaybin). Bu okullarda Yunanca, Arapça, belagat, şiir, aritmetik, geometri, müzik, astronomi ve tıp dersleri veriliyordu. Doğu'nun uzak bölgeleri, Türkistan, Moğolistan, Hindistan ve Çin ötesine kadar misyonerler yetiştiriliyordu. Misyonerler, din bilimi yanında felsefe de götürüyordu beraberinde. Eski Yunan eserlerinin Süryaniceye çevrilerek Araplara aktarımı en önemli faaliyettir. Sonradan Araplar vasıtasıyla Batı'ya taşırılıp orda Rönesans'ın temelini oluşturan eski Yunan felsefesi bu suretle kaybolmaktan kurtulmuştur. Muhammed'i etkileyen rahibin, Nasturi (Doğu Süryani) Sargis (Bahira) olduğu söylenir. Bu yararlılıklarından ötürü Süryaniler, İslam döneminde Müslüman yöneticiler tarafından -bazı kıyım dönemleri hariç- el üstünde tutuldular. 13. yüzyıla kadar değişik düzeylerde süren bu etkinlik Moğollar'la yerini Naum Faik, anayurtlarında tükenmeyle yüz yüze kalmış Süryanilerin son yüzyıldaki en önde gelen aydınlarındandı. Aynı zamanda bu toprakların, Amed'in bin değeri. Buna rağmen halkların yitik birçok değeri gibi unutulan, bilinmeyen bir dilbilimci, gazeteci, öğretmen. duraklamaya bırakmış, 1400'lerde Timurlenk'in hasarları onarılamaz kıyımlarıyla da Süryaniler 19. yüzyıla kadar karanlığa gömülmüşlerdir. Topluluk bu dönemde bilimsel, kültürel etkinlikten uzak bir yaşam sürmüştür. 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra, dönemsel gelişmelerin de etkisiyle nispi bir canlılık gelişmiş, Mardin Dêr Zahfaran Manastırı'na kurulan matbaayla, Süryaniler Osmanlı içinde matbaayı ilk kullanan gruplardan biri olmuştur. Naum Faik bu dönemlerde, 1868'de Omid'de doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra Süryani Kadim Kardeşler Cemiyeti tarafından kurulmuş liseye 1881'de kaydolup sekiz sene bu okulda eğitim gördü. Bu sürede Süryanice, Arapça, Türkçe, Farsça dilleriyle beraber musiki tabii ilimler, spor, matematik, Fransızcaya giriş derslerini okudu. Okul ekonomik nedenlerle kapanınca başka bilim insanlarından dersler aldı. Annesiyle babasını genç yaşta kaybedince hayata erken atılmış oldu. Kendi cemaati içinde öğretmenlik yaptı ve bu işi 20 yıl boyunca, Amerika'ya göçeceği 1912 yılına kadar sürdürdü. 1890'larda Urfa ve Adıyaman'da öğretmenlik yaparken, buralarda kilise kütüphanelerinde birçok kitabı inceleme fırsatı buldu. Tekrar Amed'e dönüp Süryani medresesinde dört sene daha öğretmenlik yaptı. Okuldan ayrılıp Beyrut'ta bulunan fakültede eğitim alma arayışları içindeyken 20 Aralılk 1895'te gayrimüslimlere yönelik bazı saldırılar oldu. Bu tarih 1915'in 'provası'dır. Ağırlıklı olarak Ermenilere yönelik olsa da bu saldırılardan Süryaniler de çok yerde nasibini aldı. Aralarında Naum Faik'in de olduğu gayrimüslimlerin çoğu bu esnada Amed'deki Süryani Meryem Ana Kilisesi'ne sığınarak hayatta kaldılar. Bu olaylar, Faik'in Beyrut'a gitme arayışını hızlandırdı. Humus'ta kısa süre kalıp Beyrut'a geçti. Buradan da Kudüs'e ulaştı. Beyrut ve Kudüs'te kaldığı manastırlarda da kütüphane eserlerini incelemeye devam etti. Oralarda umduğunu bulamadığı için tekrar vatanına, Amed'e dönüp orada evlendi. Tekrar öğretmenliğe başlayarak, bir Mardin ziyaretinde Dêr Zahfaran Manastırı'ndaki birçok el yazması eseri de inceleme fırsatı buldu. Gittiği her manastır veya kilisede büyük bir merak ve istekle yaptığı incelemeler, sonradan imza atacağı birçok eserin de kaynağıdır. Osmanlı istihbarat yönetiminde düşüncelerini tam olarak ortaya koymak riskliydi. 1908 Jöntürk devriminin görece serbestlik ortamında Naum Faik, başka aydınların da katılımıyla kurulan 'İntibah' (Uyanış) Derneği'nin hedefleri doğrultusunda çalışmaya başladı. Halkına ulusal bilinç taşırmak temel amacıydı ve ölümüne kadar bunun çabası içinde oldu. Derneğin yayım işleri yanında Süryanice bir dergi olan 'Şark Yıldızı'nı yine Amed'de yayımlamaya başladı. Halkıyla iç içeydi. O esnada Şemmaslık (papaz yardımcısı) rütbesiyle Amed Meryem Ana Kilisesi'nde görev yapıyor, metropolitlik ile cemaat meclisinin yazılarını yayımlıyor, diğer taraftan da konferans düzenleme, yeni okulların açılması, matbaaların kurulması gibi işler ile mevcut cemiyet ve derneklerin birleştirilmesi yönünde çalışmalar yapıyordu. 1911'de İtalya ile Osmanlı arasındaki Trablusgarp Savaşı nedeniyle gayrimüslimlere yönelik baskı ve eylemler arttı. İktidarını güçlendiren İttihat ve Terakki'nin muhalefeti sindirmek için çıkardığı yeni yasalar ve baskı politikası dayanılmaz düzeye gelince Faik'e sürgün yolu gözüktü. Ailesiyle beraber Beyrut'a ve oradan Amerika'ya göç ettiğinde 44 yaşındaydı. Sürgün yaşamında üç dilli (Süryanice, Arapça, Türkçe) Bethnahrin (Mezopotamya) gazetesini çıkarıp İttihad Gazetesi'ni de başkan olarak yönetti. Bu gazetecilik faaliyetlerini yaşamının sonuna kadar sürdürdü. Sürgündeki Süryani gençlerine dillerini öğretiyor, halkına hizmetlerde bulunmaktan geri kalmıyordu. İmza attığı otuzun üzerinde eser, onun hem üretkenliğini, sürekli çabasını, hem de düşünce dünyasının zenginliğini gösterir. Süryanice-Arapça ile Türkçe, Farsça, Ermenice, Kürtçe, İngilizce, Yunanca sözlüğü, Mezopotamya Tarihi ve Coğrafyası, Urfa ve Nusaybin okulları Tarihi, Ömer Hayyam Rubaileri'nin Süryanice çevirisi, Süryanice coğrafya ve matematik kitabı, ulusal şarkı derlemesi vb. onun eserlerinden sadece bir kısmıdır. Bu şekliyle halkının hemen her şeyiyle ilgili olmak Onu Süryaniler için çok değerli kılmıştır. Vatan hasreti içinde, 1930'da Amerika'da zatürreeden hayatını kaybettiğinde sadece Süryaniler değil, Mezopotamya da önemli bir değerini yitirmiş oldu. Üzerinde hep çalışıp didindiği Süryanice bugün kabolma tehlikesi altında, kendini adadığı halkı amansız bir varolma savaşı içinde. Kendisi ise ''Turabında gömülsün bu tenim'' dediği Amed'den halen çok uzakta... Sadık ASLAN

Suriye de Azınlıklar Yerlerinden Ediliyor İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), yaptığı araştırma sonucunda, Suriye de devam eden savaş sürecinde, özellikle dini mekânlara yönelik yapılan saldırıların gerilimi arttırdığını söyledi. Örgütü yaptığı araştırma sonuçlarını ortaya koyduğu açıklamada, silahlı muhalif grupların 2012 Kasım ve Aralık aylarında Suriye nin kuzeyinde, halkın farklı dinlere mensup olduğu bölgelerde bulunan dini mekânları kasten tahrip ettikleri izlenimi edindiklerini söyledi. Bu durum da Azınlıkları kitlesel olarak yerlerinden etmektedir. Dini mekânlara zarar verilmesinin mezhep çatışmasına dair endişeleri arttırdığını ve on binlerce kişinin öldürüldüğü ülkede trajedinin boyutlarını büyüttüğünü söyleyen İnsan Hakları İzleme Örgütü Orta Doğu direktörü Sarah Leah WHITSON, Eğer silahlı gruplar ibadethanelere saygılı davranmazsa, Suriye zengin kültürel ve dini çeşitliliğini kaybedecek dedi. Böyle bir şeyin yaşanmaması için de çözüm öneren S. L. WHITSON, savaşın her iki tarafının liderleri farklı dini mekanlara saldıranlardan hesap sorulacağı mesajının en kısa zamanda verilmesi gerektiğini söyledi. İnsan Hakları İzleme Örgütü nün incelediği deliller ve tanık ifadelerine göre, bölge kontrolünün muhalefetin eline geçmesi ile birlikte hükümet güçlerinin bölgeyi terk etmesinin ardından İdlib vilayetinde Şiilere ait bir ibadethanenin tahrip edildiğini, Lazkiye vilayetinde ise Hıristiyanlara ait iki kilisenin yağmalandığını tespit ettiklerini bildirildi. İnsan Hakları İzleme Örgütü daha önce de Suriye hükümet güçlerinin İdlib, Taftanaz daki bir camiyi yakıp yıkarak tahrip ettiğini belgelemişti. Uluslararası hukuka göre, silahlı bir çatışmaya taraf olan tüm kesimlerin askeri amaçla kullanılmayan dini binalara kasten saldırmama sorumluluğu olduğuna dikkat çeken örgüt, Askeri hedef özelliği taşımayan dini mekanlara kasten saldırmamın bir savaş suçu olduğuna dikkat çekti. İnsan Hakları İzleme Örgütü araştırmacıları, Lazkiye ve İdlib de muhalefetin kontrolünde bulunan kırsal alanlarda, hem hükümet hem de muhalefet güçlerinin Sünni, Alevi, Hıristiyan ve farklı mezheplerden nüfusun birlikte yaşadığı köylerde gerçekleştirdiği ihlallerle ilgili dört gün süren bir inceleme yürüttü. Zarzur, Gassaniye ve Cedide adındaki üç köyde yapılan araştırmalarda, dini azınlıklara ait mekanlara saldırıldığına dair kanıtlar elde ettiklerini söylediler. Ortaya çıkan bu ihlaller neticesinde de her üç köyde de dini azınlıklar ya hep birlikte bölgeden kaçmış ya da büyük gruplar halinde evlerini terk ettiklerini söylediler. Büyük çoğunluğu Sünni olan ve az sayıda Şii nüfus bulunan Zarzur köyünün sakinleri, İnsan Hakları İzleme Örgütü ne, Şii komşularının muhalif güçlerin misillemesine hedef olmaktan korktukları için kaçtıklarını, zira, muhalif grupların kendi kanılarına göre, bölgedeki Şiilerin hükümet güçlerini desteklediklerini anlattılar. Aynı şekilde; Lazkiye ye bağlı iki Hristiyan köy olan Gassaniye ve Cedide de köylüler, İnsan Hakları İzleme Örgütü ne komşularından birçoğunun insani yaşam koşulların ağırlığı ile bölgedeki silahlı muhalefet savaşçılarından duydukları endişe ve hükümet güçlerinin hava ve kara saldırılarından korkmaları nedeniyle kaçtıklarını anlattı. İnsan Hakları İzleme Örgütü, çatışmanın tüm taraflarının sivil halkı evlerinde kalmasına izin verecek koşulları sağlaması gerektiğini belirtirken, Suriye hükümetinin de sivillere yönelik hedefli ve gelişigüzel hava-kara saldırılarının en kısa zamanda sona erdirmesi gerektiğini kaydetti. Ayrıca tüm tarafları denetimleri altındaki bölgelere insani yardımın ulaşmasının kolaylaştırmaları konusunda da çağrıda bulundu. Son olarak S. L. WHITSON; Suriye muhalefeti, azınlık haklarını koruyacaklarına ilişkin iddialarını, ibadethaneleri koruyarak ve daha genel anlamda, emirleri altında hareket eden silahlı kişilerin sivillere ve sivil mülke saygılı davranmalarını sağlayarak desteklemelidir dedi. Okuyuculardan Sayı 12 Şubat 2013 Değerli Suryoye Kardeşlerim, Bildiğiniz gibi uzun süredir Deyrulzafaran Manastırında görevli Mardin Metropolitimiz ile Mardin, İstanbul Süryani Ortodoks Vakıf Yönetimleri arasında ihtilaf bulunmaktaydı. Bu ihtilaf haricinde İstanbul da yaşayan bir grup Suryoye, Mezoder adlı bir dernek te kurmuşlardı. Bu dernek yöneticileri; Mardin Metropolitini genelde ihtilafta destekledikleri, genel seçimlerde farklı partilerde politikaya katılmak isteyen milletvekili adayı Suryoyeyi, kampanyalarında destekledikleri ve geçmişte İstanbul Süryani Ortodoks Vakfı yönetimiyle düştüğü ihtilaftan dolayı, şu anda milletvekili bulunan tarihteki ilk Suryoye milletvekili Erol Dora yı seçim esnasında da destekledikleri için, Mezoder de ihtilafa taraf oldu. Bu vesile ile Mezoder kurucuları ve üyeleri ile Suryoye kardeşlik bağı haricinde hiç bir bağım olmadığını da açıklıkla belirtmek isterim. Bu ihtilaf süresince doğal olarak her iki taraf ta diplomasi trafiğini kullandı, kılıçlar çekildi, ortak akılla değil, sorunlar her iki tarafın da gerginlik politikasıyla çözülmeye çalışıldı. Maddi sıkışıklıklar artınca konu ve ihtilaf çözüldüğü iddia edildi. Tüm kalbimle ihtilafın çözülmüş olmasını dilerim. Beni bu yazıyı yazmaya yönlendiren asıl konu ise, Deyrulzafan Manastırı nda Mardin Metropolitimizle yaşanan polemik veya Mezoder'le yaşanan polemik olmadığı gibi, tarafların yaklaşımı da değildir. Bu tamamen o tarafları ilgilendirecek tutum olup benim yapabileceğim tek şey görüşlerimi yazarak paylaşmamdır. Sözel olarak ta, pek çok defa konuyu bazı yetkilerle görüştüm, görüşlerimi söyledim. Hâlihazırda yapılan bazı uygulamaları geçmişte önerdim. Zira bence, sivil idare tam yetkili olmalıdır ve ruhani buna uymalı, asli görevine konsantre olmalıdır. Beni esas yazmaya zorlayan konu ise, Süryanilerin bu çatışma sürecinde içerden basına bilgi verilerek malzeme edilmesidir! Çeşitli basın kuruluşlarında, farklı kaynaklardan besleniyormuşçasına, aslında onlarla konuyu paylaşanlar maalesef bizden birileridir. Bunun kim veya kimler oldukları önemli değildir. Önemli olan sanki basında haber olunca iç kararlarda daha güçlü oluyormuşçasına, bu dar zihniyetle basına Suryoyeler içindeki ihtilafları malzeme edip, genel toplumumuzu küçük düşürülmesidir! Bu haberlerde; -Biz Suryoyelerin arasında sanki bu vatanı bölmek isteyen varmış edası yaratılmak istenmekte, -Sanki İsveçteki büyük-küçük bir kısım Suryoye kardeşlerimizin genel amacının bu vatanı bölmek olduğu ortaya konmaktadır, -Sanki Mezoder derneği üyesi kardeşlerimizin bu vatanı bölmek gibi bir gayeleri olduğu söylenmektedir, -Sanki bunların sonucunda biz Suryoyeler bölünmüş ve iç savaşı olan bir toplum olduğumuz görüntüsü verilmektedir, -Süryanilerin arasında da vatan haini olabileceği ortaya konulmaktadır. Bu iddiaların bazıları, bireysel iddialar olsa dahi, genelde gerçek dışı iddialardır. Hadi öyle olsa dahi, bu vatanın istihbaratı, politik ve güvenlik güçleri vardır. Yasal bir sıkıntı varsa onlar gerekli müdahaleyi yapsalar dahi biz sessiz kalmalıyken, bizim konuyu olmadık yere dillendirmemiz yakışıksız olmaktadır. Daha da vahimi bu iddiaları malzeme edenler, Suryoyeleri daha da kırgınlığa, kızgınlığa, iç çatışmaya, güvensizliğe, sessiz eleştirilere götürmeleridir. Bu yazılarda okuduğum Suryoye profili, dış topluma bizim içimizde sanki mihraklar varmışçasına Suryoyelere şüphe uyandıran, vatanımıza karşı bölücü yapanlar, iç sorunlarımızı açığa dökerek diğerlerine malzeme edilen ilkel toplum görüntüsüdür. Bunlar, aslında Suryoye imajına karşıt yazılardır. Zira Müslüman toplum hepimize genel de Gavur diye bakmaktadır ve içimizdeki sinek küçük olsa dahi imajımızı lekelemektedir. Kuvvet oyununda basının da malzeme edilmesi, bu toplumsal çekişmenin basın sahnesine yansıtılması, benim gibi düşünen pek çok, konu hakkında sessiz Suryoye ferdini, Suryoye imajını zedelediğinden çirkin bir çatışma görüntüsü verdiğinden, içimiz burkularak bu gereksiz, aslında zavallı, güç savaşını izlerken, Suryoye vicdanımızı rahatsız eder boyuta gelmiştir. Dediğim gibi, beni asıl ilgilendiren hususun, Suryoye fertlerinin toplumsal imajını yükseltmeye uğraşmak olmalıyken, güç amaçlı iç çatışmalarımızın basına yansıtılması ve buna ek olarak, bu vatanın evlatları olan, Türkiye ve bazı dış ülkelerde yaşayan Suryoyelerin, kendi içimizdeki Suryoyeler tarafından, basın kullanılarak vatan haini, bölücü ilan edilmesidir. Her toplum ferdinin, insan hakları bildirgesi çerçevesinde, yasalarla belirlenen faaliyeti yapmaya hakkı vardır. Bunun amacı toplumsal baskıyı azaltmak, daha dinamik toplumlar yaratmak, çok sesliliğin aslında fikri zenginlik olduğunun bilinmesidir ve bu demokrasinin temelidir. Farklı algılar da doğaldır. Doğal olmayan, mini mini bir toplumun kendini bütünsel akılla güçlendirmesi gerekirken, kendi içinde yanlış, kıt bakışlı tutumlar sergileyerek kendini zedelemesidir. Doğal olmayan, bunu yapanların akil lideri olduklarını öne sürenler olmasıdır. Yahudilerin hiç bir iç çekişmesinin basına döküldüğünü duydunuz mu? İçlerinde kaç bin farklı grup olduğunu biliyor musunuz? Peki, hangisi, basına kendi toplum çekişmesini, grubunu negatif malzeme etmektedir? Bence basına iç çatışma bilgilerinin servis edilmesi çok çok yanlıştır. Bu tutum biz Suryoyelere fayda değil zarar vermektedir. Beni şahsen Arami, Asurî düşünsel çatışmasında, kim kimi temsil ediyor olduğunu zerre kadar ilgilendirmemektedir. Çünkü temsil etmenin doğal olduğu gibi, farklı düşüncenin de doğal olduğunu bildiğimden her iki görüşe de sadece saygı göstermekteyim. Konu beni hiç am hiç ilgilendirmemektedir. Beni ilgilendiren tek şey, Suryoyelerin iyi olmasıdır. Basında Suryoyeler hakkında servis edilen bilgilerle yazılan haber, makale ve köşe yazılarını Suryoyeler için Toplumsal Fayda yönünden değerlendirdiğimde sonuç iyi değildir. - Lütfen iç sorunlarımızı, iç çatışmalarımızı basına malzeme etmeyelim. - Hiç bir Suryoye'yi, din adamımızı, etnik fikri, Suryoye ferdini, Suryoye grubunu, yasal derneğini basın yoluyla bölücü ilan etmeyelim. - Bu tutum biz Suryoyelere fayda değil, zarar vermektedir. Suryoye, birimiz hepimiz, hepimiz birimizdir. Bu ülkede, Aramisi, Asurisi, İsveç Suryoyesi, Turkiye Suryoyesi, başkasının gözünde, yok aslında birbirimizden farkımız, hepimiz Suryoyeyiz olduğunu bilmeliyiz. Biz iç meselelerde dışa malzeme veren değil, ketum olan olmalıyız. Kol Kırılsa dahi, Yen İçimizde Kalmalıdır. 13 Kol Kırılır Yen İçinde Kalır Nail TAHİNCİOĞLU

14 Sayı 12 Şubat 2013

Sayı 12 Şubat 2013 15

S. 14 S. 15