Erol Toy ve Azap Ortakları. Aydınlık. Gibi olmayan ar yorum ben. Bir Zamanlar Meksika da PEDRO PARAMO SİLAHIM VE NAMUSUM ÜZERİNE YEMİN EDERİM Kİ...



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

alternatif cevabı olabilir fakat anlatmak veya vurgulamak istediğim konu insanların alışveriş merkezlerine ihtiyacı olsun olmasın gitme durumları.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Yanlış Anlaşılan Faizci

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

KOLEJ - FEN LİSESİ - ÇAMLICA ORTAOKULU XXVI. EDEBİYAT ve KİTAP GÜNLERİ ETKİNLİK İÇERİĞİ Okuyan insan, yaşayan insan

Cumhuriyet Halk Partisi

MATBAACILIK OYUNCAĞI

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Cümlede Anlam İlişkileri

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

Yaz l Bas n n Gelece i

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

BİR ÖMRÜN HİKÂYESİ. Erkek Öğrenci. Yıl 1881 Ilık rüzgarlar esiyordu Selanik ovalarında ; Dağ başka, sokaklar başka başka ;

İnci Hoca CÜMLEDE ANLAM 2

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı. Filistin ile yatıp, Gazze ile kalkıyoruz.

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Belmin Dumlu SAVAŞKAN,

2016 Tudem Edebiyat Ödülleri Öykü Yarýþmasý Mansiyon Ödülü

MEHMET RAUF - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ( )

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

Bu kitabın sahibi:...

Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti

Orhan benim için şarkı yazardı

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve. refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin. ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme

Okulumuz Bilgisayar Programcılığı Bölümü öğrencilerinden Gizem COŞKUN Çanakkale Şehitlerine adlı şiiri okudu.

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU, İLKOKULU VE ORTAOKULU EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 35.VELİ BÜLTENİ

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

Walt Whitman. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Cimcime yemek masasına kurulmuş, ödev yapıyordu.

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Akıllı Kral Süleyman

Özlemle Anıyoruz. Robot Kulübü * Ahşap Boyama * Ebru Sanatı * Hayat Güzeldir * Gizli Gelen Davetiye. Bu Hafta Neler Oldu?

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

Ertesi gün hastaneden taburcu olma vakti gelmi ti. Annesi odaya gelerek Can haz rlarken, babas hastane lemlerini yap yordu. Vitaboy hastaneden ç kman

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

129 KADINI TEMSİLEN 129 KADIN MHP YE ÜYE OLDU

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Genç Yazar Muhammed Akbulut Edebiyat alanında popüler olmaktan ziyade gençlere örnek olmak isterim.

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

NOKTALAMA İŞARETLERİ MUSTAFA NAZIM ÖZGEN

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

ŞANLIURFA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI. Konusu: Urfa Üzerine Yazılmış Şiir Seçkisi

KARANLIKTA FİLİZLENEN TOHUM

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Nasuh Mitap ı Ankara dan tanırım. Kendisi hakkında bir şey yazmayacağım.

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

MÜDÜR YARDIMCILARI HİZMET İÇİ EĞİTİMİ

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. "dipnot

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Cümle içinde isimlerin yerini tutan, onları hatırlatan sözcüklere zamir (adıl) denir.

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Sosyal Ajan. Melek mi Şeytan mı? ÖYKÜ. Marka Uzmanı GİZEM. Kokusunda Davet var ÖZKAN

HAYAT BENİM BİLDİĞİM KADAR MI?

Jale Baysal ( )

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

Türkçe. Cümlede Anlam Cümlenin Yorumu. Metinde Kazandıkları Anlamlara Göre Cümleler

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe?

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

İşte Eşitlik Platformu tanıtıldı

Minti Monti. Tilki Tilki Baksana. Bana bak! Hayır, bana bak! Yavru Tilki Neyin Peşindesin? Okula Hazırlık İçin 5 Öneri TİLKİ OKULU

Beşiktaş Belediyesi. 1 milyar kadın...

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR. Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak)

Aytül Akal dan miniklere iki ayrı fil hikayesi...

FORUM EGE GÜNEŞİ ANAOKULU 2 YAŞ MİNİK ARILAR SINIFI AYLIK EĞİTİM VE BRANŞ DERSLERİ PROGRAMI


7AB 2 nd SEMESTER TURKISH FINAL REVIEW PACKET. 1. A: Adın ne? B:... a) Adım Alex b) Adın Alex c) Adımız Alex d) Adları Alex

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

ANLATIM BOZUKLUKLARI

Arda Alyanak Daniela Palumbo Filiz Özdem Carla Manea

Başkan Acar Bursa da Sosyal Güvenlik Reformunu Anlattı

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Transkript:

Aydınlık. KITA PAydınlık BU SAYIDA 28 KİTAP TANITIMI YER ALIYOR 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Gazetesi nin ücretsiz ekidir Bir Zamanlar Meksika da PEDRO PARAMO SİLAHIM VE NAMUSUM ÜZERİNE YEMİN EDERİM Kİ... İz Sürenlerin İzinde POLİS DEDEKTİFLİĞİNİN TARİHİ Bunu biliniz, iyidir bu! Mecit Ünal Erol Toy ve Azap Ortakları Gibi olmayan ar yorum ben Şiirimizde bir yıldız kaydı: DİDEM MADAK Cafer Yıldırım

Aydınlık KİTAP İÇİNDEKİLER Haftanın Portresi: Mustafa Irgat s. 4 Çetelerin çetelesi s. 4 Juan Rulfo ve Pedro Paramo s. 6 2 MART 2012 CUMA 3 SUNU Kitap aydınlatır! Polis Dedektifliğinin Tarihi s. 8 Mecit Ünal: Bunu biliniz, iyidir bu! s. 9 Anılarda müzik ve şehir s. 10 Kapak / Erol Toy: Bibergazı yiyen işçi roman kahramanıdır s. 11-14 Ayd nl k Gazetesi birinci y l n kutlad bugün, okurlar na bir de kitap eki arma an ediyor. Bundan sonra her hafta cuma günleri ana gazeteyle birlikte verilecek olan Ayd nl k Kitap Eki, yaln zca gazetenin okurlar na de il, tüm yay n dünyas na ve yazarlar m za da seslenme hedefiyle yola ç k yor. Öncelikli amac m z kitaplar, yay nevleri ve okurlar aras nda hiçbir ayr m yapmamak, her kitab n kültür dünyas na zenginlik katt n bir kez daha vurgulamak, her sat r n, her sayfan n, her kitab n de erini bilmek... Kitaplar n, karanl a de il ayd nl a ça rd konusunda hiçbir ku kumuz yok. Ayd nl k Kitap Eki için kitaplar n dünyas nda iyi-kötü, olumlu-olumsuz, okunmal -okunmamal türünden ayr mlar olmayacak. levimizi, okurlar m z u ya da bu kitaba yönlendirmek, u ya da bu kitaptan uzak tutmak olarak belirlemiyoruz. Tam tersine, bas lan, kitabevlerinde yer alan her kitap hakk nda bilgi vermeyi ve tart may tercih ediyoruz. Cafer Yıldırım, Didem Madak ı yazdı s. 15 Bir kitap bir film: Tatar Çölü s. 16 Üzerinde güneş batmayan katliam s. 16 Çocuklar için s. 17 Yeni çıkanlar s. 18-19 Sahaf s. 21 Anadolu dan Kitabevi s. 21 Alıntı-Test s. 22 Bulmaca s. 22. Aydınlık KITA P Editör: Pınar Akkoç Yazıişleri: Damla Yazıcı Reklam Müdürü: Saynur Okuroğlu Sayfa Sekreteri: Egemen Yamandağ Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş. adına sahibi: Mehmet Sabuncu Genel Yayın Yönetmeni: Serhan Bolluk Sorumlu Müdür: Mehmet Bozkurt Bu çerçevede, Ayd nl k Kitap Eki nin elbette ki temel, ay rt edici ve karakteristik özellikleri de kendini belli edecek. Her eyden önce salt popüler olana ve çok okunana, piyasan n dayatt na de il, piyasan n gözlerden uzak tutmaya çal t kitap ve yazarlara da sayfalar m zda yer verece iz. Piyasa Ayd nl k Kitap Eki ni de il, Ayd nl k Kitap Eki piyasay yönlendirecek. Ayd nl k gazetesinin k sa sürede ve zor zamanlarda ald yol, kazand ba ar, etki gücü, Ayd nl k Kitap Eki nin sayfalar ndan da yans yacak. Günün kitaplar n da her zaman n kitaplar n da bu sayfalarda göreceksiniz. lk say m z n kapak konusu olarak, 50 ye yak n yap t yla ülkemiz edebiyat nda kendi yata nda usul usul akan bir rmak niteli indeki de erli yazar m z Erol Toy u ve yakla- k 40 y l sonra yeniden okurlarla bulu an dev roman Azap Ortaklar n belirledik. Toy un bir sözü, her eyi, tüm amac m z, almak istedi imiz yolu da çok iyi özetliyor asl nda: Okuyan, kand ramazs n z! Ayd nl k Kitap Eki, i te bunun için var ve bunun için var olacak... Yüzy llar n birikimine dayanarak çok iyi biliyoruz ki, kitap ayd nlat r! Yönetim Yeri İstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu / İstanbul Tel: 0212 251 21 14 / 251 21 15 / 251 55 04 Faks: 0212 252 51 22 www.aydinlikgazete.com kitap@aydinlikgazete.com Baskı: Toros Yay. Mat. Tur. Org. San. Tic. Ltd. Şti. Yalçın Koreş Cad. No: 12/A Bodrum Kat Bağcılar / İstanbul Tel: 0212 655 44 34

4 2 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP HAFTANIN PORTRES ERGUN HİÇYILMAZ DAN KOMİTACILARIN, ÇETECİLERİN, BAŞKALDIRANLARIN ÖYKÜSÜ Mustafa Irgat Çetelerin çetelesi Ergun Hiçyılmaz, Eric Hobsbawm ın ünlü kitabı Sosyal Haydutlar ın Anadolu daki izdüşümlerini öykülüyor Şair Mustafa Irgat 22 Ocak 1950 de doğdu, 3 Mart 1995 te öldü. Şair, tiyatro ve sinema oyuncusu Cahit Irgat (1915-1971) ile akademisyen-yazar Mina Urgan ın (1915-2000) oğludur. Urgan ın, çok ses getiren anılarında oğlundan çok az söz etmesi dikkat çekicidir. Yaşamı boyunca paraya pula ve şöhret sahibi olmaya pek önem vermeyen, şiir, sinema ve resimden başka hiçbir şeyi ciddiye almadığını söyleyen Mustafa Irgat, Saint-Joseph Lisesi nde okudu. İlk şiiri 1971 de Yeni Dergi de çıktı. Hayatteyken yayımlanan tek şiir kitabı Ait siz Kimlik Kitabı (1993) oldu. Sonu Zor adlı şiir kitabı ise Temmuz 2011 de YKY tarafından yayımlandı. Sinema sanatı üzerine yazı ve denemeleriyle de tanınan Mustafa Irgat ın bu alandaki yazıları, ölümünün ardından Duhuldeki Deney başlığıyla derlendi. Saf dolaysız sinema yönetmenleri, kamera koltuklarının altında, istedikleri kadar halkın arasına karışıp soruşturmalarını filme çeksinler, bu hiçbir şeyi değiştiremez. Çünkü söz konusu yönetmenlerin, sinemaya bir yön verebilmeleri için bir fikir, bir tavır almaları gerek. Yoksa kameraları eylemsiz ve ölgün kalacaktır. Nasıl ki, insanüstü belleğine ve milyonlarca malumatına rağmen, dünyanın en güçlü hesap makinesi programlanmayınca eylemsiz ve ölgün kalırsa... diyen Mustafa Irgat ın, Yılmaz Güney in Umut ve Pier Paolo Pasolini nin Salo ya da Sodom un 120 Günü filmleri üzerine makaleleri dikkat çekmişti. Sonu Zor u basıma hazırlayan şair Ahmet Güntan, Mustafa Irgat şiirinin en başat özelliği, kendi deyimiyle şimdi makinesinde öğütüle öğütüle bir türlü bitmeyen bir şiir olması, şimdinin bütün tehditlerine açık bir şiir demiş ve eklemişti: Mustafa şiirlerini hep birilerine sunmuş. Bazı sunular çok belirgin, onları korudum. Bazıları çok kararsız, yazmış çizmiş, yazmış çizmiş, o yüzden onları kaldırdım. Bir iki kızgın sunu da var, bunları da kaldırdım, çünkü şu an yaşasaydı ne yapardı bilmiyorum ve öldükten 16 sene sonra onun adına polemik yaratmak istemedim. Kaç kez kendi kündüme geldim, kaç bayram diye soran Mustafa Irgat ı, Kapıda, Mektup adlı şiirinden dizelerle anıyoruz: Mürekkebe daldırılmış kısık sesimle Hokkalar içre yüzüyorum kesik kulaçlarımla Anamın gövdesine lokum sokulalı beri Bu bayramda seni kaybettim, kaba-balık ötesinde Artık hiç bitişmez sandığım işaret parmakları Hırslıların hırsızına çıkan denizde katran doluyor Bastırılmak zorunda bırakılan toplar damar Atmıklarıyla birlikte cami avlularında patlıyor Mumlarla buhurdan, ölücükle zemzem, ölüçeyiz dudak Kımıldanıyor kaşıntısı artmış bir avucun içinde. Yeni aile felaketi, hazırken tapan secdeye Eşyadan dayıdan da ilerisin... Komşum ol, gerile Yokla, var arası cezası sığınak inen perdeden Solungaca taktı mı dili, işin bitti! Debelen dur! Işık hattat bilir, çırpınan adamotu, belki. Kimsesiz bindiği, denizin sildiği, yüzen denk gemi Açılıyor. TAYFUN AKKAN Araştırmacı, tarihçi, arşivci ve sahaf Ergun Hiçyılmaz, Esir Kampları, İpsiz Recep, Her Şafakta Ölürüm, Aşkta İhanetin Tarihi gibi çalışmalarından sonra Silahım ve Namusum Üzerine Yemin Ederim ki yle de uzak ve yakın tarihin ilginç sayfalarını çevirmeyi sürdürüyor. Alt başlığı Tarihten Günümüze Çeteler ve Özel Harekat Birimleri olan kitap, bir bölümü güruh, eşkıya, haydut, zorba, şerir olarak tanımlanan ama yazarın başkaldıranlar olarak söz etmeyi yeğlediği komitacı, çeteci, dağlı, isyancı ların topraklarımızdaki serüvenlerini roman tadında sunuyor. Usta yazar Hiçyılmaz ın Eric Hobsbawm ın ünlü kitabı Sosyal Haydutlar ın Anadolu daki izdüşümlerini öykülediği söylenebilir. Başkaldıranlar, bir anlamda başeğmeyenlerdir. Gerekçeleri ekonomiktir, sosyaldir. Ya da dinsel veya ulusal olabilir. Yurtsever kimliğini öne çıkarıp canı pahasına savaşanlar, üniformalı da olabilir, halktan biri de. Ama bunlar da olmayabilir diyen yazar, Çakırcalı Efe, İpsiz Recep, Bulgar Sadık, Topal Osman, Demirci Mehmet Efe, Kuşçubaşı Eşref, Resneli Niyazi Bey gibi tarihi şahsiyetleri, Osmanlı nın canına okuyan Karayazıcı yı, Tavil Ahmed i, Delibaş ı, Aznavur u ve daha nicelerini adeta resmi geçide çıkarıyor. Soyguna, talana, yağmaya, serüvene dayalı ayaklanmaların da kendilerine göre gerekçeler ileri sürebileceklerini, kısa sürede birey den etraf a dönüşebileceklerini vurgulayan yazar, otoritenin bir avuç çapulcu ya da baldırıçıplaklar olarak damgaladığı bu insanların, hangi yola baş koydukları, ne için baş verdiklerini ve giderek yığınlar tarafından benimsenir hale gelmelerini, evrensel düzeyde analiz ediyor ve ortaya hiç abartmadan söyleyelim ki bir solukta okunacak bir kitap koyuyor. Silahım ve Namusum Üzerine Yemin Ederim ki, hem zafere hem ölüme adım adım giden kelle koltukta insanların gerçeklerini, takdir ile tekdir arasında nefes alıp verenlerin ruh hallerini, pek çok benzeri gibi kuru bir belgesel havasında değil, Hiçyılmaz ın coşkulu kalemiyle aktarıyor. Kitabın bir kez daha ortaya koyduğu gerçek ise Bizim halk koyun gibidir, itiraz etmez, isyan etmez, sesini çıkarmaz... şeklindeki yaklaşımın saçmalığı... Hiçyılmaz a göre çok doğal olarak her toplum gibi bizde de baş vermeye hazır bulunanlar mevcut ve tarih boyunca da olmuş, bundan sonra da olacak. Bunlar ile karşılarında duran ve ayaklarını yerden kesmek için harekete geçen yönetsel baş ın mücadelesini aktaran yazar, isyan edenin kimi zaman da yönetsel anlayışın muteber paralı asker ine dönüşmesi gibi dramatik kesitlere de el atıyor. Despotizm sürdüğü müddetçe isyanın da babadan oğula miras kalacağının altını çizen Hiçyılmaz şöyle diyor: Bir de diğerleri olacaktır. Onlar toprak, bayrak, vatan ve daha ekleyebileceğimiz nice gerekçelerle yola çıkarlar. Çoğu tarihin meçhul kişileridir. Savaşırlar, bir ölüp bin dirilirler. Nazım Hikmet in Kuvayi Milliye Destanı ile; Onlar havada kuşlar, denizde balıklar kadar çoktur. Hangi döneme baksanız hep onlar vardır ve asla tükenmezler. Ergun Hiçyılmaz kitabın sonunda 500 maddelik bir İsimler-Terimler Sözlüğü ne yer veriyor ve karşımıza eksiksiz, ansiklopedik bir çetele çıkartıyor.

6 2 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP JUAN RULFO VE PEDRO PARAMO Bir zamanlar Meksika da 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında Meksika da meydana gelen büyük çalkantılar, isyanlar ve halk hareketleri sonucunda feodalizmin çözülüşünü vurucu ve dramatik bir dille anlatan Pedro Paramo ile yazarı Rulfo nun yaşamı arasında belirgin parallellikler vardır JUAN RULFO REHA GÖNENÇ 1968 Mexico City Olimpiyatları nın başlamasından yalnızca birkaç gün önce, Meksika güvenlik güçleri iktidarı protesto amaçlı bir öğrenci gösterisine müdahale etmiş, çıkan olaylarda 300 den fazla gösterici ölmüştü. Öğrenciler, Meksika Devlet Başkanı Diaz Ordaz ı, kukla bakanlarını, yani Zapata ile Pancho Villa nın devrimlerine el koymuş olan herkesi protesto etmek için toplanmışlardı başkentte. Uruguaylı ünlü yazar Edurdo Galeano Rüzgarın Yüzyılı / Ateş Anıları-3 adlı eserinde, bu katliam dolayısıyla ve fazlasıyla sitem dolu olarak şöyle der: Sessizliğin içinde bir başka Meksika nın yürek vuruşları. Ölmüşlerin ve yaşayanların bahtsızlıklarına övgüler düzen Juan Rulfo susmaktadır. On beş yıl önce ne söyleyecekse söylemiş, yazdığı kısa bir roman ve birkaç öyküyle; o gün bugündür de hiçbir şey söylemiyor. Sanki en derininden, en ateşlisinden bir sevişmenin sonunda uykuya dalmıştır. Galeano nun susmak ve uykuya dalmış olmakla suçladığı kişi, modern Latin Amerika edebiyatının öncüsü olmuş ve temel taşlarını dizmiş, Don Kişot tan sonra İspanyolcanın en büyük yapıtı olarak tanımlanan Pedro Paramo yu kaleme almış, Galeano nun o güne dek övgüler yağdırdığı Juan Rulfo dur (1918-1986) KÖTÜLÜ ÜN TA KEND S! Kızgın Ova da topladığı öyküleri dışında, az ama öz yazmış Rulfo nun tek kitabıdır Pedro Paramo. Lorca dan Marquez e dek pek çok yazar üzerinde derin izler bırakan roman Meksika Devrimi ni, özellikle kırsal kesimde yaşanan şiddeti, ahlaki çöküşü ve ölümü duru ve çarpıcı bir dille anlatır ve iç içe geçen üç boyut halinde ilerler. Her türlü yolu mübah sayarak istediğini elde eden toprak ağası Pedro Paramo, borçlu olduğu ağanın kızı Dolores le evlenir. Pedro onun servetini ve çeyiz olarak verilen toprakları gasp ettikten sonra Dolores i kız kardeşinin evine yollar. Halkın söylediğine göre, Pedro Paramo kötülüğün ta kendisi dir. Zehirli bir yosun gibi her yeri sarmıştır. Pedro Paramo devrimi bile satın alır. On be y l önce ne söyleyecekse söylemi, yazd k sa bir roman ve birkaç öyküyle; o gün bugündür de hiçbir ey söylemiyor. Sanki en derininden, en ate lisinden bir sevi menin sonunda uykuya dalm t r. Dolores in ölüm döşeğindeyken, Gidip ondan bir şey isteme sakın. Bizim olanı talep et. Bana vermek zorunda olduğu ama asla vermediği şeyi Bizi unutmuş olmasını ona pahalıya ödet diyerek Comala ya, babası Pedro Paramo yu aramaya gönderdiği oğlu Juan Preciado nun anlatısı, romanın diğer boyutunu oluşturur. Juan Preciado annesinin vasiyetiyle Comala ya geldiğinde karşılaştığı köy, ona anlatılandan çok farklıdır. Evlerin kapıları kırılmış, her yanı yosunlar bürümüştür. Gizemli ve tekinsiz bir köydür Comala. Hayaletlerle doludur adeta. Kitabın üçüncü kulvarını Pedro Paramo nun çocukluk aşkı Susanna San Juan oluşturur. Páramo nun bütün bir ömür boyu tutkuyla sevdiği Susanna, kocası Florencio ya aşıktır. Despot bir babanın acımasızlığıyla büyümüş, vahşi bir iç savaşın getirdiği ölüm acıları karşısında, iç dünyasının bütünlüğünü korumak üzere, deliliğe sığınmıştır. 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında Meksika da meydana gelen büyük çalkantılar, isyanlar ve halk hareketleri sonucunda feodalizmin çözülüşünü vurucu ve dramatik bir dille anlatan Pedro Paramo ile yazarı Rulfo nun yaşamı arasında belirgin parallellikler vardır. EYTAN DEDE Bir toprak ağası olan Rulfo nun dedesi, Pedro Paramo gibi servetini yan yollardan elde eden biri olduğu için köylüler onun şeytanla anlaşmalı olduğunu söylerler. Ancak 1910 yılındaki Meksika İhtilali ve ardından gelen Cristero Savaşı sonucunda aile, bütün varlığını kaybederek Guadalajara ya göç etmek zorunda kalır. Babası yedi yaşındayken öldürülen Rulfo, 10 yaşında da annesini kaybedince bir yetimhaneye verilir. 1935 yılında 18 yaşındayken amcasının bulduğu bir iş sayesinde Mexico City ye yerleşen Rulfo, İspanya iç savaşından kaçan aydınlarla hareketlenen ve bir rönesans yaşamakta olan cıvıl cıvıl şehirde, Octavia Paz gibi ünlü adların dahil olduğu edebi çevrelerde yer edinir ve ilk kitabı Kızgın Ova yı yayımlar. Geçmiş ile geleceğin, düş ile gerçeğin iç içe geçtiği, Büyülü Gerçekçilik akımının işaret fişeği sayılan Pedro Paramo, 2009 da dünya çapında ünlü 100 yazar arasında yapılan bir soruşturmada belirlenen Tüm Zamanların En İyi 100 Romanı listesinde yer almıştı. (Pedro Paramo, Juan Rulfo, Çev: Süleyman Doğru, Doğan Kitap, 130 s.) Kitaptan Onunla birçok yolun kesiştiği Los Encoentros denen yerde karşılaşmıştım. Nihayet bu adam ortaya çıkana dek, orda öylece bekliyordum. - Ne tarafa gidiyorsunuz?- diye sordum ona. - Aşağıya doğru gidiyorum, beyim. - Comala adında bir yer biliyor musunuz? - Benim gittiğim yer işte orası. Ve onun peşine takıldım. Adımlarına ayak uydurmaya çalışarak arkasından yürüyordum ki, galiba kendisini takip ettiğimi anlayıp adımlarını yavaşlattı. Ondan sonra, neredeyse omuzlarımız birbirine değecek denli yakın yürümeye başladık. - Ben de Pedro Paramo nun oğluyum- dedi bana. Bir karga sürüsü bomboş gökyüzünden gak, gak, gak diye bağırarak geçti. Tepeleri aştıktan sonra, giderek daha aşaılara indik. Sıcak havayı yukarıda bırakmıştık ve burada havasız bir sıcağın içine dalmaktaydık. Her şey sanki belli bir şeyi bekliyormuş gibi görünüyordu. - Burası çok sıcak- dedim. - Evet, ama bu daha bir şey değildiye yanıtladı beni. - Sakin olun. Comala ya vardığımızda sıcağı çok daha şiddetli hissedeceksiniz. Orada insan kendini közlerin üzerinde, cehennemin tam göbeğinde zanneder. Derler ki, ölüp de cehenneme giden Comala lıların çoğu battaniyelerini almak için geri dönerlermiş.

Aydınlık KİTAP İz sürenlerin izinde Batı Avrupa da suç tarihi ve polislik mesleği üzerine araştırmalarıyla tanınan Emsley ve gene polislerle ilgili özgün çalışmaları bulunan Shpayer, 18. yüzyıl ortasından 20. yüzyılın ortalarına dek dedektifliğin izini sürüyorlar, dedektiflik işinin giderek profesyonelleşmesi ve kurumlaşmasını anlatıyorlar ELVAN KÜREKÇİOĞLU Sherlock Holmes... Hercule Poirot... Jane Marple... Sam Spade... Tümü kurmaca olan bu karakterlerin ortak özelliği, görülmeyeni görmeleri, önemsenmeyeni önemsemeleri, çözülmeyeni çözmeleri, yani özel dedektif olmaları. Okuyucuya ya da seyirciye güven veren, arada sırada zor duruma düşse de sonunda mutlaka dimdik ayakta kalıp katilin ya da soyguncunun yakasına yapışan karakterlerden söz ediyoruz. Peki edebiyatın, sinemanın, televizyon dizilerinin bu vazgeçilmez kahramanları hangi temel, hangi gerçeklik üzerinde var olup yükseldiler? Türkiye de özellikle son yıllarda polisiye öykülerde hızlı bir artış görüldüğü düşünülürse, türün toplumsal kökenlerine dair bilgi edinmenin yararları da açıkça ortaya çıkıyor. Ernest Mandel, Hoş Cinayet adlı klasikleşmiş incelemesinde, Okuryazar kişilerin esrar a dayalı polisiye roman tutkunu olmalarında şaşılacak hiçbir şey yoktur. Ne de olsa Ernst Bloch un bir zamanlar işaret ettiği gibi, tüm burjuva toplumunun işleyişi büyük bir esrar değil mi... Küçük işyerinizde kendinizi işinize vermiş, hiç durmadan çalışıp didiniyorsunuz ve birden bire işiniz, esrarlı nedenlerle (fiyatlar düşmeye başlıyor, faiz oranları yükseliyor, piyasa daralıyor) sizin hiçbir suçunuz olmadan çöküyor... İşinizde köle gibi çalışıyor, makinelerin ya da ustabaşının dayattığı tüm kurallara uyuyor, bu korkunç yarış içinde kendinizi alabildiğine zorluyorsunuz ama yine de işten atılıyorsunuz. Daha da kötüsü hiç beklemediğiniz bir anda bir resesyon, uzun bir depresyon, hatta bir savaş tepenize çöküveriyor. Bütün bunların sorumlusu kim... Siz değilsiniz... Ne de komşularınız ve tanıdıklarınız. Bunlar perde arkasındaki birtakım esrarengiz tertipçilerin işi olmalı. Bu esrar ların en azından bazıları aydınlatıldığında kendinizi daha az yabancılaşmış hissedeceksiniz diyordu. Clive Emsley ve Haia Shpayer-Makov un birlikte hazırladıkları Polis Dedektifliğinin Tarihi, pek çok açıdan ama öncelikle kuşkusuz sosyal tarih ve polisiye meraklıları için, Mandel in söz ettiği türden yabancılaşmayı kıracak türden hayli ilginç, nitelikli, boşluk dolduran, hacimli bir çalışma. Batı Avrupa da suç tarihi ve polislik mesleği üzerine araştırmalarıyla tanınan Emsley ve gene polislerle ilgili özgün çalışmaları bulunan Shpayer, 18. yüzyıl ortasından 20. yüzyılın ortalarına dek dedektifliğin izini sürüyorlar, dedektiflik işinin giderek profesyonelleşmesi ve kurumlaşmasını anlatıyorlar. Batı dünyasının büyük bölümünde dedektif önemli bir figür, neredeyse kültürel bir kurum olagelmiştir. O (genellikle erkek ve nadiren bir kadın olarak) romanlarda, filmlerde ve televizyon dizilerinde baş figürdür. Maharetli dahilere ya da külyutmaz hafiyelere ilişkin kitaplar, en azından ilk bakışta, 19. yüzyıl başlarına kadar uzanır. 20. yüzyılın ikinci yarısında, Britanya da en ünlü televizyon programlarının yaklaşık dörtte biri ve filmlerin beşte biri genellikle bir çeşit dedektif içeren suç öyküleri olmuştur. Britanya ve Amerika da satılan tüm kurmaca eserlerin yaklaşık dörtte birini de benzer öyküler oluşturur. Fransız polisiye romanı, kitap okuyan halk için olduğu kadar Fransız kültür kuramcıları için de popüler bir konu olmuştur diyen yazarlar, devrim sonrası Paris inde hırsız yakalamadan ipuçları ve tuzaklara, Victoria dönemi İngiltere sinde dedektifin değişen imajından siyasi polislik ve güvenlik polisliğine kadar geniş bir alana yöneltiyorlar büyüteçlerini. Bu arada, kurumsallaşma sürecinde dedektifliğin cefasını çekmiş kişileri ayrıntılı biçimde tanımak da, kurmaca yapıtlardaki ve gerçek yaşamdaki dedektif imgesi arasındaki dinamik etkileşimin keşfini hayli keyifli bir hale getiriyor. Polis Dedektifliğinin Tarihi / Clive Emsley-Haia Shpayer-Makov, Çev: Ayşe Handan Konar, İş Kültür Yay., 322 s.)

Gülden Terazi Aydınlık KİTAP 2 MART 2012 CUMA 9 MEC T ÜNAL Bunu biliniz, iyidir bu! Gülü oyalara işleyen Kazdağları nın Yörük ve Türkmen kadınları Yaşar Kemal in romanındaki ahali gibi kendileri için savaşan idealist kaymakamların değil, topraklarını ellerinden almaya çalışan emperyalist Altıncı Filo nun arkasından teneke çalıyorlar. Çeşit çeşit, renk renk peynir, zeytinyağı ve mazot tenekesi, şangur şungur açıyor katmerli güller gibi mecitunal@aydinlikgazete.com Bir tab lku yüz bolt yüz tab lku min bolt min tab lku tümen bolt tir ança bilinler as g bar edgü ol. En eski Türk el yazma kitaplar ndan Irk Bitig den aktard m bu dize bir gül yüz oldu, yüz gül bin oldu, bin gül on bin oldu; bunu biliniz, faydas var, iyidir bu anlam na gelmektedir. 9. yüzy la tarihlenen Uygur edebiyat na ait Irk Bitig, Göktürk/Orhun runik harfleriyle yaz lm, 104 sayfa ve 65 paragraftan ibaret, bir fal ve ö üt kitab d r. Do u Türkistan da, pek Yolu bölgesinde Bin Budha Ma aralar nda bulunmu tur. Ayn yerden elde edilen di er el yazmalar ise, Suvarnaprabhasasutra (Yaruk-Alt n I k) ile Yügmek (Sekiz Tomar) adlar ndaki sutra lard r./sutra ya da Uygurcas yla sudur Budha n n ö retilerinden olu an ya da Budha n n sözlerini aktard varsay lan metinlere verilen add r. Uygurlar slamiyet ten önce maniheizmi, daha sonra da budizmi benimsemi lerdi DALDIRMA GÜL, AK GÜL, GONCA GÜL Büyüyüp ço alman n, say ca artman n önemini gül imgesi üzerinden anlatan dize, bize ayr ca, gülün toplumumuzda kendisinden çok daha eski ça lara uzanan bir yeri bulundu unu da gösteriyor. Oysa bu dizeden yüzlerce y l sonra yerli güllerimiz; katmer katmer açan yediverenler, burcu burcu kokan Isparta gülleri, pespembe Muhammediyeler, dald rma gül, ak gül, gonca gül azal rken topra- m zda, onlar n bahçelerimizdeki yerlerini de ne renkleri, ne kokular bizimkilerin yerini tutan kokusuz, renksiz, yapay ve plastikten yabanc gül türleri al yor. Gülün öneminin izini en iyi iirlerin, türkülerin, ark lar n, üzerinden sürebiliriz. K rm z gül türküsünü kim bilmez! Divan edebiyat m zda enva-i çe it gül imgesi bulunmaktad r ki, Gül-ü Bülbül de 16. yüzy l airlerinden Fazlî nin mesnevisi d nda yayg n olarak anlat lan bir halk hikayemizdir. GÜLDEN TERAZ Gülü konu alan bir seçki düzenlense, her halde birkaç ciltten olu acak bu güldesteye binlerce iir girerdi. te o iirlerin en ba ta gelenlerinden Hatayi, Ümmî Sinan ile Nesimî ye ait üç ayr türevi ve bir de türküsü bulunan gül iirinden iki dörtlük: Gül al rlar gül satarlar Gülden terazi tutarlar Gülü gül ile tartarlar Çar pazar güldür gül Gülden de irmeni döner Onun ile gül ö ünür Akar ark döner çark Bendi p nar güldür gül. Sömürü, zulüm ve her hürlü istismar n ortadan kalkt bir dü ü anlatan bu dörtlükteki gülden terazi ibaresi, Yusuf Ziya Bahad nl n n Lidya-Gözleri Yaprak Ye ili adl ütopya-roman nda herkesin birbirine bu sözcüklerle seslendi i bir selamla ma sözüne dönü mü tür: - Gülden terazi! - Gülden terazi! KAHRAMANININ YAZARINI PROTESTO ETT ROMAN Teneke Trampet Günter Grass n ünlü roman. Grass, 1959 da yay mlad bu romanda üç ya na bast gün kendisine tenekeden bir trampet hediye edilen Oskar anlat r. Annesi ve hangisinin babas oldu unu bilmedi i iki erkekle birlikte ya ayan Oskar, çevresindeki büyüklerin mutsuz ve ac nacak dünyalar na kat lmaktansa hep çocuk olarak kalmaya karar verir. Gerçekten de, bilinci gibi bedeni de büyümeyi reddedecek ve y llarca fiziksel olarak bir geli me göstermeyecektir. Tek protestosu bu de ildir ama Oskar n. Trampetine iddetle vururken Oskar, ç kard tiz ç l kla da cam e yalar bile parçalayabilmektedir. Oskar n ç l, giderek, yeni bir dünya sava yakla rken olup bitenlere kar duyars z kalan Alman toplumunu yads mas n n bir biçimi olacakt r. Ne var ki, kinci Dünya Sava ndan yar m yüzy l sonra, yazar n kendisinin de Oskar n protesto ettikleri aras nda yer ald ortaya ç kt. Grass, So an Soyarken adl gençlik an lar n anlatt kitab nda Nazi gençlik örgütüne üye oldu unu itiraf etti. Kar la t tepki, k rk y l boyunca neden sustu u bir yana, bir de herkese bunca zaman hangi yüzle ders vermeye kalkt yd. Grass n ele tirilere verdi i yan t, kendisini k rk y l susmakla de il, yapabilecekleri oldu u halde bunlar yapmam olmakla suçlad idi. Ne tek bir ki i için parma m oynatt m, diyordu, ne de soru sordum; görmek, bilmek istemiyordum. Tan d m insanlar öldürüyor, yahut kampa ve cezaevine götürüyorlard. Ve ben kafam çeviriyordum. Bunun yeryüzündeki en büyük ac oldu unun, beni hiçbir zaman terk etmeyece inin fark nda m s n z? (Nobelden de öte, Do an Kitap). KAHRAMANLARIN ARDINDAN HALKA TENEKE ÇALDIRAN A ALAR Bir ba ka Teneke trampet ise, Ya ar Kemal in 1955 te yay mlanan, Çukurova da çeltik mücadelesinin anlat ld çevre konulu belli ba l ilk roman m z. Teneke de çeltik a alar n n yönetmeliklere ayk r olarak ektikleri çeltik s tmaya neden olunca ilçenin genç, tecrübesiz ama yürekli ve idealist kaymakam s tmadan k r lan kasaba halk n n sa l için a alarla mücadeleye giri ir. Ne var ki, tek ba- na kald bu mücadele, kaymakam n kasabadan arkas ndan ya amlar n savundu u halk taraf ndan teneke çal narak sürülmesiyle sonuçlanacakt r. Neredeyse her y l Nobel Edebiyat ödüllerine aday gösterilenya ar Kemal bu ödülü alamad ama, ald pek çok ödülden ikisi çok önemli. lki 1984 y l nda Mitterand n verdi i Frans z Legion d Honneur Ödülü Commandeur payesi idi. Bundan 27 y l sonra18 Aral k 2011 de ise yine Fransa Cumhurba kan taraf ndan -bu kez ki Sarkozy,- Grand Officier dans I Ordre National de la Legion d Honneur ile -en yüksek Légion d honneur ni an - ödüllendirildi. Ya ar Kemal e verilen ödülün, Fransa parlamentosunun Türkiye ile ilgili ald soyk r m inkar suç sayan karar n n arefesine rastlamas bu tür ödüllerin bir ba ka çe- it susturucu olarak kullan ld n göstermektedir. Ülkesinin onurunu kendi yazarl k payesinden üstün tutan her yazardan beklenen tutum Ya ar Kemal den de beklenirdi. Ancak, büyüklü ü tart lmayan yazar bunu yapmay hiçbir zaman dü ünmedi i gibi, itiraflar n ömrünün sonuna saklayan Grass ile 2009 y l nda Berlin Sanat Akademisi nin daveti üzerine bulu tuklar toplant da edebiyat ve politika ili kisini tart t klar nda Grass n soyk r m olarak tan mlad ve Türkiye yi k nad 1915 olaylar na ili kin tutumu kar s nda tepkisiz kalmay seçmi ti. ANGUR UNGUR AÇAN KATMERL GÜLLER Ama halk tepkisiz de il art k. Günlerdir teneke sesleriyle inliyen Kazda lar nda çal nan Ya ar Kemal in Teneke sidir asl nda. Gül oyalara, oyalar türkülere i leyen Kazda lar n n Yörük ve Türkmen gülbe eker kad nlar, Ya ar Kemal in roman ndaki ahali gibi kendileri için sava an idealist kaymakamlar n de il, halk n ve hayat n dü manlar n n, topraklar n ellerinden almaya çal an, emperyalist Alt nc Filo nun arkas ndan teneke çal yorlar. Çe it çe it, renk renk peynir, zeytinya ve mazot tenekesi, angur ungur aç yor katmerli güller gibi Daha da açacak bu belli. Bir gül yüz oluyor, yüz gül bin oluyor, bin gül on bin, yüz bin, milyon oluyor. Bunu biliniz diyor Irk Bitig ça lar ötesinden, faydas var, iyidir bu.

10 2 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Krzysztof Penderecki ve Filiz Ali (1987) Anılarda müzik ve şehir DAMLA YAZICI Gezmek güzeldir, hele ki senin yetiştiğin diyarlardan tamamen farklı diyarları geziyorsan... Müzik güzeldir, hele ki insanın hayatı da melodiler üstüne kurulmuşsa... Arkadaşlar güzeldir, birlikte güzel şeyler paylaşabiliyorsan ve öğreniyorsan hayatı... Yazmak güzeldir, yollar açarsan başkalarının hayatına... Anlatmak güzeldir, anlatacak birşeylerin varsa eğer... Ve anlatacak birşeylerin olması güzeldir,iyi ki yaşamışım diyebiliyorsan... Müzikli Geziler kitabında bütün bunları kendi yaşamında birleştirmiş bir kişi; Filiz Ali ile entelektüel bir müzik yolculuğuna çıkarken birbirinden farklı şehirleri birlikte geziyormuşsunuz duygusuna kapılıyorsunuz. Klasik müzik deryasında kaybolmadan, doğru tespitler, eleştiriler ve beğeniler sunan Filiz Ali eserler, şehirler ve etkinlikler hakkında bakış açımızı zenginleştirici bir yol çiziyor. Kitabı anlatabilecek en güzel şey sanırım okuyucunun içinden Keşke Filiz Ali nin yerinde olsaydım cümlesini kurması. İnternetin insanların hayatına henüz bugün ki kadar egemen olmadığı bir dönemde, müziği evde değil, gerçek mekanlarda keşfetmenin öyküsü okunan. Yaratıcısıyla, icracısıyla, dinleyicisiyle ve mekanlarıyla bir bütün olarak müziği anlamanın yolculuğu. NEYLE KUYU KAZAR G B Doğan Hızlan kitap hakkında şu yorumu yapıyor: Kentleri, ülkeleri, yazarların satırları ve şiirleri, bestelerinin ezgilerinin eşliğinde gezerim. Sık sık yinelerim, rehberim sanatçılardır gezilerimde. Filiz Ali nin Müzikli Geziler kitabı da hiç kuşkunuz olmasın, başta bu özelliğiyle benim severek, öğrenerek okuduğum kitapların arasında ilk sıralarda yer aldı. Kitap bestecilerin,yorumcuların,sanatçıların hayatları hakkında bilgiler sunarken çok ilginç şeyler öğrenmemizi de sağlıyor. Conlon Nancarrow u anlatan bir bölümde geçenler size öğreneceğiniz şeyler hakkında güzel bir ipucu verebilir: Piyanola, 19. yüzyılın sonlarında icat edilmiş, gramofon öncesi dönemin en gözde aletlerinden biriydi. Bilinen piyanonun içine yerleştirirlen bir silindire sarılan delikli kağıt tomarı düşünün, silindir döndükçe kağıttaki deliklerin, silindirdeki iğnecikleri harekete geçirmesi sonucu tuşlar kendi kendilerine canlanıp Chopin ler, Liszt ler ya da zamanın gözde salon parçalarını seslendirmeye başlarlar. Nancarrow bu mekanizmanın olanaklarıyla istediği biçimde,istediği ritmik karışıklıkta, istediği hızda, istediği incelik ya da kalınlıkta sesleri kullanabileceği bir tür müzik yaratabileceğini anladığı andan bu yana piyanola için yüzlerce eser bestelemiş ve kağıt ruloları iğneyle kuyu kazar gibi kendi eliyle teker teker binbir çeşit hesap ve kitapla delerek, yerine göre iki ya da üç piyanolayı birden çalıştırıp, seslerini banda alıp,sonradan montaj yaparak, bir çeşit erken elektronik müzik öncülüğü yapmıştı. MÜZ K VE MATEMAT K Müziğin içindeki müthiş matematiğe ve bu matematikle uğraşan zeki müzisyenlere hayran olmamak imkansız. Nancarrow un insan kapasitesinin erişemeyeceği hızlarda ve ritimlerde eserler çalma isteği ve bunu piyanoladaki keşifleriyle başarması yaratıcılık ve zeka kavramlarının müzikteki etkileyiciliğine çarpıcı bir örnek veriyor. Klasik müzik dünyasının Türkiye de toplumun her kesiminden aynı ilgiyi görmediği aşikar fakat anılarla yapılan yolculuklar ve bu anıların içine yerleştirilmiş bilgiler sayesinde kişinin klasik müzik merakını arttırabileceği gerçeği de kitabı okuduktan sonra ortaya çıkıyor. Türk sanatçıların evrensel müzik etkinliklerindeki konumu ve sanat camiasındaki etkileri Filiz Ali nin gözlemsel yorumlarıyla beliriyor. Güher-Süher Pekinel kardeşlerin dinleyiciye geçen güzel enerjisi, Cem Mansur un orkestra şefliği serüveninde Filiz Ali nin eleştirilerine, gösterdiği performansla verdiği yanıt, Leyla Gencer in İtalya da bütün kapıları açtıran ismi vb. anektodlarla cok sesli Batı müziğine, geçişimizdeki geç kalmışlığa rağmen, ne kadar iyi sanatçılar çıkardığımızı gösteriyor. Londra, Viyana, Milano, New York, Montpellier, Selanik gibi bir çok şehirde yapılan etkinliklerin Filiz Ali nin fotoğraf koleksiyonuyla süslenmesi okuyucunun ilgisini artırmakla kalmıyor, görsel hafızalarımızı da zenginleştiyor. Filiz Ali nin şu sözleri kitabın enerjisini tüm sadeliğiyle ortaya koyuyor: Müzikle içiçe geçen hayatım boyunca yazılarda adları geçen John Cage, Luigi Nono, Luciano Berio, György Ligeti, Ahmet Adnan Saygun, Leyla Gencer, Krzysztof Penderecki ve Cengiz Tanç gibi ve 20. yüzyılın müziğinde iz bırakmış daha pekçok müzisyeni şahsen tanımış olduğum için kendimi şanslı sayıyorum. Müziği seven herkesin severek okuyacağı ve kütüphanesinde yer vermekten mutluluk duyacağı bir kitap: Müzikli Geziler. Hepinize iyi yolculuklar...

KAPAK Aydınlık KİTAP 2 MART 2012 CUMA 11 EROL TOY LA AZAP ORTAKLARI, TÜRKİYE VE GÜNÜMÜZ EDEBİYATI ÜZERİNE Bibergazı yiyen işçi, roman kahramanıdır GÜLSEN ARSLAN Edebiyatımızın büyük ustalarından Erol Toy, yapıtlarında Anadolu insanını tarihsel perspektif içinde ele almasıyla tanınır. Fetret döneminden Celali İsyanları na, Selçukluların yükseliş ve düşüşünden Mustafa Kemal in Anadolu ya geçişi ve Kurtuluş Savaşı na kadar yakın tarihimizi geniş bir yelpaze içinde ele alan 30 kadar yapıtıyla Erol Toy, halkın tarihçisi dir bir bakıma. Yazarla söyleşimize, İstanbul-Kuzguncuk taki evinde, Cumhuriyet Kitapları nın yeniden okurlara sunduğu Azap Ortakları yla başladık. Kısa süre önce yeni basımı yapılan iki ciltlik Azap Ortakları nda, Osmanlı Devleti nin kuruluş evresinden başlıyorsunuz. Zamansal akış içinde Şeyh Bedreddin i odak noktaya alarak, aynı zamanda tarih, felsefe, sosyoloji gibi bilimlerden de yararlanarak 1000 sayfayı aşan bir nehir-roman ortaya koyuyorsunuz. Ele aldığınız bu kesitin, Anadolu yu, Türkiye yi, kimliğimizi tanıma bakımından önemi ve ayırt edici özelliği nedir? Azap Ortakları bizim kimliğimizi arayışımızda odak noktalarından biridir kanımca. Ben aslında başından beri tek bir roman yazıyorum, Türkiye yi yazmaya uğraşıyorum. Bunu yaparken de bütün kimlik ve kategorileri, hem sınıfları hem kategorileri ele almaya çalışıyorum. Toprak Acıkınca benim ilk romanımdır. Kurtuluş Savaşı nı anlatır ve bu savaşı bir halk halk hareketi olarak anlatır. Zaten şöyle bir şansı oldu bu romanın; Kurtuluş Savaşı nı anlatan dört roman 1973 te aynı aylarda çıktı: Kemal Tahir in Yorgun Savaşçı sı, Hasan İzzettin Dinamo nun Kutsal İsyanı nın ilk cildi, Tarık Buğra nın Küçük Ağa sının ilk cildi ve Toprak Acıkınca iki cilt olarak. Bu dört roman da Kurtuluş Savaşı na ayrı açılardan yaklaşıyor, halkın dört ayrı cephesini ve bakışını alıyordu. Mesela Yorgun Savaşçı işsiz kalmış subayların bir davranışı diye alırken Kurtuluş Savaşı nı, Küçük Ağa imamların hareketi biçiminde alır. Dinamo, Atatürk ün çevresinde olayı götürür. Toprak Acıkınca ise doğrudan doğruya halkın hareketi olarak görür Kurtuluş Savaşı nı. Azap Ortakları na dönersek Orada geriye dönük bakalım durumu oldu. Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin e odaklanarak, Osmanlı nın genişleme ve yükselme dönemlerine eğildim. 15. Yüzyılda sona erer Azap Ortakları. Geçmişe bakmak neden bu kadar önemli sizin için? Şundan önemli; bugünkü toplum eski toplumun varisi. Geçmişimizi de geçmişimizdeki mozaiği de inkar edemeyiz. O mozaik aynen devam ediyor. Tamam Türkler belki göçebe olarak geldiler ama gittikleri her yerde de devletin kurucuları niteliğindeki o mozaikle bağdaşmayı becerdiler. Roma İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu Mozaiği reddettiği Kurtulu Sava da Anadolu daki halklar n bütünle mesiyle verildiyse e er, o sava veren insanlar n, bütün nitelikleriyle, çok gerilerden gelen bir birliktelikleri söz konusu demektir. Azap Ortaklar da bunu anlat r andan itibaren o imparatorluğun o toplum üzerinde etkin olması artık mümkün değil. Kurtuluş Savaşı da Anadolu daki halkların bütünleşmesiyle verildiyse eğer, o savaşı veren insanların, bütün nitelikleriyle, çok gerilerden gelen bir birliktelikleri söz konusu demektir. Azap Ortakları da bunu anlatır. Bu topraklara ait değerlerden ve değer yargılarından, birikimin oluşmasından söz ediyorsunuz geçmişe bakarak Bu kaçınılmaz. Eğer bugün 74 milyon birarada yaşamak zorundaysa, çünkü hiçbir devlet için kendi sınırlarından öte hapishane yoktur, her devletin hapishanesi kendi sınırları kadardır, bütün insanların tüm farklılıklarıyla ve tüm yönleriyle ortaya çıkması toplumsal bir değer yargısı oluşturur. O değer yargısı nedir, nereden gelir, nasıl kaynaklanır? Bakın eğer bir toplum yavaş yavaş dünya rekabetine çıkıyorsa, çıkabiliyorsa, ortak değer yargılarından söz edilebilir. Türkiye artık bugün yılda 125-130 milyar dolar dış satım yapabiliyorsa dünya rekabetinin içinde demektir, içinde olmak zorundadır. Bunun için de ürettiğini satacaktır. Kuzgunlar ve Leşler adlı romanımda bunu anlatmaya çalıştım; Ahi örgütünün yok oluşu Türkiye nin üretim gücünü yok etmiştir. Ahilikten sonra üretim gücü genellikle azınlıkların, gayri müslimlerin eline geçmişti. Sonunda ne oldu... Tehcirle Ermeni ustalar gitti, mübadeleyle Rum ustalar gitti, İsrail in kuruluşuyla Yahudi ustalar gitti. Almanya nın yeniden inşası sırasında da gayri müslimlerin yetiştirdiği Türk ustalar gitti. Ve Türkiye üretim gücünü bir kez daha kendisi üretmek zorunda kaldı. İlk defa 1980 li yıllara gelindiğinde yapmayı ve satmayı öğrendi yeniden. Yap-

12 2 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP KAPAK mayı ve satmayı öğrendikten sonraki evreler geliştikçe de dünyaya karşı ister istemez benim malım daha iyi, daha güzel, daha sağlam, daha kullanışlı ve ucuz demek zorunda. Bunu derken neye dayanacak? Benim bir geçmişim, bir kültürüm var diyecek. Yani kültür, sanat ve bilim yavaş yavaş endüstrinin hammaddesi haline gelecek. Yani Batı kültürü, Batı bilimi dediğimiz şey aslında Batı nın erken endüstrileşmesinin getirdiği sonuçlardır. Japonya meselesi örneğin Önce Japon efsaneleri gelir, arkasından Japon üretimi. Türkiye için de aynı şey söz konusu. Tabii emperyalist ilişkilerin niteliklerini de kendi içinde ayrıca değerlendirilmek kaydıyla böyle bir zorunluluk var. Türkiye de ister istemez hem tarihe, hem sanata, hem bilime hammadde halinde muhtaç olmak zorunda Azap Ortakları nın ilk basımı, yaklaşık 40 yıl önce, 1973 yılında yapılmış. Yayımlandıktan sonra nasıl bir serüven yaşadı bu roman? Ne gibi tepkilerle, eleştirilerle karşılaştı? Sizin genel yazarlık sürüveninizde özel bir yerinden söz edilebilir mi? Azap Ortakları nın benim açımdan en büyük özelliği şu:1973 te hangi eleştiri ve değerlendirmeyi hangi cümlelerle aldıysa, 2011 de de aşağı yukarı aynı eleştiri ve değerlendirmeleri, bu kez farklı bir kuşaktan aldı. 1980 e, yani 12 Eylül e kadar Azap Ortakları her yıl 10 bin okur tarafın- Gibi olmayan ar yorum ben Bu topraklar n içinden bakmak e er milliyetçilik ise miliyetçisinizdir. Yok, bir s n fsal bak ise bakt n z s n f n insan s n z dan ediniliyor, okunuyordu. Siz Marksizm i benimseyen bir edebiyatçısınız, Azap Ortakları ve diğer romanlarınızda da bu yaklaşımı görmek mümkün. Fakat sizin, bu toprakların özüne, kökenine bakma çabanız, milliyetçilik eleştirisiyle de karşılaşmıştı. Örneğin Murat Belge Büyük Ulusal Anlatı ve Türklerin Kökeni adlı çalışmasında sizi, Kemal Tahir i ve Tarık Buğra yı, milliyetçi tonla yazmakla eleştirmişti? Ne diyorsunuz bu eleştirilere? Özel olarak da Murat Belge nin yaklaşımına Tabii Murat Belge iyi incelemiş, hakkını vermek gerek. Yalnız incelerken atladığı bir takım şeyler var. Şeyh Bedreddin in zamanında bilgi ancak ulaşabilene aktarılan bir değerdi. O zaman google yoktu, internet yoktu. Yani bir takım şeyleri oturduğu yerden çözümleyebilme olanağına sahip değildi insanlar. Kitap yoktu, ulaşılabilirlilik anlamında. Kitaplar genellikle medreseler için yazılıyordu, ancak medreseye giderseniz kitaba ulaşabiliyordunuz. Gidip kitapçıdan kitap almak mümkün değildi. O yüzden Bedrettin in ulaşabildiği bilgilere ulaşılarak yazılmış bir kitaptır Azap Ortakları. Yırttığı kitaplar dahil, mümkün olduğu kadar okunarak, özümsenerek yazılmış bir romandır. Milliyetçilik olayına gelirsek, yani bir toprakta doğduysanız ve bir uyruğunuz söz konusuysa, istediğiniz kadar ideolojik tavırlara girin, siz o toprağın ve o toplumun insanısınız. Bunu değiştirme çabanız olabilir, işte kolejden yetişirsiniz, çok iyi dil bilirsiniz, eğer gidip oralarda da yaşayabilme olanağına da sahipseniz oraların insanı gibi davranabilirsiniz. Ama gibi davranırsınız, Oranın insanı olarak davranamazsınız. Madem böyle bir gibi lik söz konusudur, gibi olmayanı arıyorum ben Bu toprakların içinden bakmak eğer milliyetçilik ise miliyetçisinizdir. Yok, bir sınıfsal bakış ise baktığınız sınıfın insanısınız. Peki, siz baktığınızda ne görüyorsunuz kitabınızda. Milliyetçi bir ton mu, sınıfsal bir yorum mu? Elbette sınıfsal Eğer dünyada ideolojilerin bile ötesinde ezenler ve ezilenler varsa, ezilenlerden yana olmak kadar doğal bir şey yok, insan olan için. YAPITIN TARTI ILMASI DA B R DE ER D R Peki, Belge nin sizinle birlikte değerlendirdiği Kemal Tahir ve Tarık Buğra için neler söylemek istersiniz? Kemal Tahir, Tarık Buğra ve Dinamo da dahil üçü de büyük yazarlardır, kabul etmek lazım. Aynı görüşte olmamız gerekmiyor, ama değerlerini vermek gerekiyor. Küçük Ağa iyi bir romandır, Yorgun Savaşçı iyi bir romandır, Kutsal İsyan iyi bir romandır. Öte yandan ben hiçbir zaman eleştirilere cevap vermem. Roman, yayınevine verinceye kadar benimdir, her yazı her sözcük her tümce benimdir. Ama yayınevi onu matbaaya verdiği andan itibaren artık okurun olur. Ve her yazıyı okuyan bitirir. Okuduktan sonra onda uyanan belli çağrışımlardan ötürü ya beğenmiş koymuş rafına veya bazı yerlerini beğenmemiş ve kendinde soru işaretleri belirmişdir. Artık o soruları cevaplamak ona düşer. Bana düşmez, ben işimi bitirmişimdir. Tabii bütün eleştirenlere çok teşekkür ederim. Hele ki doğru eleştirirlerse bir sonraki kitapta benim işime yarıyor. BEDREDD N VE B L M N SONSUZLU U Azap Ortakları nın bugünün, 2012 nin Türkiye sini anlamak açısından nasıl ipuçları verdiğini düşünüyorsunuz. Tarihin tekerrür etmediğini biliyoruz ama özellikle bunalım, kardeş kavgası, kaos kavramları açısından düşünürsek, aradan geçen yüzyıllar, ne getirmiş, ne götürmüş bu topraklardan? Aslında insanın değişmediğini gösteriyor. Azap Ortakları nın bugünü de anlatır niteliği varsa -ki var sanıyorum, çünkü okuyanlar aynı eleştirilerde bulunabiliyorlar- demek ki insan fazla değişmiyor. Tarih elbette tekerrür etmiyor -tekamül edebilir- ama demek ki insanoğlunun aklı zaman zaman duruyor ve aynı şeyleri yapıyor. Hep verdiğim örnektir. Hammurabi yasalarında hırsızın eli kesiliyor. Bugün halen Suudi Arabistan da ve Afganistan da hırsızın eli kesiliyor. Demek ki beşbin-altıbin yıl geçmiş olmasına rağmen hırsızlık bitmiyor, eli kesildiği halde bitmiyor. Nedir bu? Ceza aynı, insan aynı, hırsızlık aynı. Bütün bu dönenceye karşın insan değişmiyorsa demek ki tarihsel evreler o ölçüde değişiklikler getirmiyor. Kendini ötekilerden üstün sayanlar bulunduğu sürece, kendini ötekilerle eşit sayan insanlar toplumuna ulaşıncaya kadar sorunlar tekrarlanacak. Sorunlar tekrarlandıkça da herhalde tarih tekerrür edecektir! Tarihi dönemeçlerde, Azap Ortakları nda Şeyh Bedrettin i odak aldığınız için soruyorum, kişiler ne kadar önemli? Tarihi kişiler yapamazlar, tarihi ancak toplumlar yapabilir. Ama tarihi yapamadıkları halde tarihsel nirengi noktaları, yani odak olabilirler. Bedreddin bütün o badireler sonucunda asılıyor, dramatik bir örnek oluyor. Onun çevresinde onun asılışını doğallaştıracak bir örgüt yapılabiliyorsa yerine oturuyor. Yoksa binlerce kişi asılıyor, binlerce kişi öldürülüyor. Tabii Bedreddin in avantajı şu benim açımdan, Nazım açısından, hatta Radi Fiş açısından: Bedreddin aynı zamanda çok büyük bir düşünür. Onun düşünce evrenine girebildiğiniz zaman sonu yok. Bilimin sonsuzluğunu görüyorsunuz Bilimin ve sınıf gücünün sonsuzluğunu görüyorsunuz. O sonsuzluğu aktarabilmek meselesi. Bütün sorun o. Galiba çok da kötü aktarmamışım, öyle görünüyor! Diyelim ki siz 100 yıl sonra bugünün Türkiye sine baksaydınız roman kahramanınız kim olurdu? Bugüne baktığım zaman, Ankara da bir parkın havuzunda polisin yüzüne sıktığı bibergazını silen işçi olurdu kahramanım. Günümüzün kahramanı o bence Yani tarihin evrelerinin düğmesine kırılma noktalarında basabilen insanlar tarihi oluştururlar. Saptırırlar, durdururlar, hızlandırırlar. Kimi bunu düşüncesiyle, kimi de eylemiyle yapar. Eylem ve düşünce birliği her zaman olmayabilir. Ama buna karşın o evreler oluşurken mutlaka insanlar vardır. ENVARTER VE SEFERBERL K Gaz yiyen insanları televizyondan izlediğinizde ne görüyorsunuz? İnsanın değişmediğini mi? Aslında sınıfların değişmediğini İnsanlar ayak uyduruyor ama ayak uydurması kendi tabularını aşabilmesi anlamını taşımıyor. Tabuları gene var. Tam 30 yıl önce, 1 Mart 1982 de Aydınımız, İnsanımız, Devletimiz adlı, o günlerdeki güncel gelişmelere ve tarihi olaylara değinen makalelerinizi derleyen kitabınız hakkında yasaklama kararı verilmişti. Biraz anlatabilir misiniz o günleri ve yasaklama sürecini? Türkiye 12 Eylül den çıktı mı sizce? Çıkmadı çıkmadı, kitaplarla başımız her zaman dertte. Türkiye nin özellikle Cumhuriyet in en büyük eksiklerinden biridir. Hem geçmişte hem bugün Osmanlı 600 yıl boyunca, özellikle Ahi örgütünü yok ettikten sonra, son 300 yılında sadece ve sadece devletin gereksinimi kadar insan eğitmiş. Öyle okullaşma, okuma-yazma, dil geliştirme falan diye bir şey söz konusu değil. Sadece spesifik olarak devletin gereksinimini karşılayacak kadar insana eğitim vermişler. Sadece yönetici sınıfı eğitmiş. İleride görev vereceği Enderun dan kaç kişiye ihtiyacı olacaksa -zaten o kadar süreçte eğitiyor- onları görevlendiriyor, onun dışında Kemal Tahir, Tar k Bu ra ve Dinamo da dahil üçü de büyük yazarlard r, kabul etmek laz m. Ayn görü te olmam z gerekmiyor, ama de erlerini vermek gerekiyor halka hiçbir şey götürmemiş, okuma yazma konusunda. Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı, Türkiye nin okur-yazarlarını biçince 1927 de envanter yapıyorlar. Bu envanter sonucunda günlük işleri yürütebilmek için, yani belediyede tartıyı yapabilmek, nikah dairesinde nikahı kıyabilmek, tapuda tescil yapabilmek, dilekçeleri alıp cevap vermek için 325 bin memur açığı olduğu görülüyor.

KAPAK Envanteri yapanlar aynı zamanda Cumhuriyet i kuranlar. Anında kadro açıyorlar, anında ilan veriyorlar. Memur olabilmek için okur-yazar olmak gerekiyor. 150 bin başvuru oluyor. 175 bin açık. Ne yapalım, ne edelim? Okuma-yazma seferberliği başlatalım diyorlar. Eğitelim, kadrolara alalım. Ama Osmanlıcada bir yazıyı okumak için iki yıl, yazmak için yedi yıl gerekiyor. O yüzden en kolay alfabeyi alalım ve bununla iki ay içinde insanları eğitelim, kadrolara atayalım diyorlar. En kolay ne olabilir Cumhuriyet in kurucularının hemen hemen tamamı ya Mülkiye den, ya Tıbbiye den, ya Harbiye den. Hepsi Fransızca biliyor, Latin alfabesini biliyor. O nedenle en kolay Latin alfabesi geliyor bunlara. Hemen onu kabul ediyorlar ve gerçekten iki ay içerisinde okumayazma seferberliğiyle insanları eğitip devlet memurluğuna alıyorlar. Tabii aradan 25-30 yıl geçince bu insanlar kademe kademe genel müdür, müsteşar bakan oluyorlar. Fakat bu insanlar devlet memuru oluncaya kadar neredeyse bir tek kitap okumamışlar, bir defa tiyatroya gitmemişler, herhangi bir resme -zaten dinen yasak- ve renklere bakmamışlar, renklerin armonisi nedir bilmiyorlar. Şimdi bunu bilmeyen adamlar 30 yıl Türkiye yi yönetiyor. Sonunda yeni kuşaklarla okullaşma başlıyor. Çocukluğumda, Demokrat Parti nin kurulduğu dönemlerdi, hem gidip Demokrat Parti nin mitinglerinde şiirler okuyorduk hem de elimizde pankartlarla okul istiyorduk. Sonra okuma yazma gelişti, okur-yazarlar çoğaldı. Fakat mantalite aynı kaldı. O okumazyazmazların mantalitesi devam etti. Sonra zaman içinde Türkler yapmayı ve satmayı öğrendiler diyoruz. Peki bu yapmayı ve satmayı becerenler kimler? Anadolu kaplanları Anadolu kaplanlarının yüzde 90 ı ilkokul birinci sınıftan ikinci sınıfa, ikinci sınıftan üçüncü sınıfa geçememiş adamlar. Geçen kardeşi gidip okumuş, müdür olmuş, profesör, doktor olmuş, avukat olmuş. Ama o sınıfını geçemediği için Gel dükkana benimle birlikte çalış denmiş. Sonunda baba ölmüş, dükkan ona kalmış. Dükkan atölyeye dönmüş, Türkiye nin gelişmesiyle birlikte. Atölye fabrikaya, fabrika holdinge dönmüş. Ama adama seyahat dediğiniz zaman hacca gidiyor, kültür dediğiniz zaman camiye gidiyor. Başka ufku yok. Şimdi bu adamdan kültür hizmeti bekliyor Türkiye, sanata önem vermesini bekliyor Adam gidip bilmem ne kadarlık yat alıyor fakat denize girmemiş hayatında. Hayatında kitap okumamış. Vaktim yok diyor ama gidiyor gazinoda sabaha kadar içebiliyor. Tiyatroya gidemez, uyuklar. Bedreddin ayn zamanda çok büyük bir dü ünür. Onun dü ünce evrenine girebildi iniz zaman sonu yok. Bilimin sonsuzlu unu görüyorsunuz Kitaplarla ba m z her zaman dertte. Türkiye nin özellikle Cumhuriyet in en büyük eksiklerinden biridir. Hem geçmi te hem bugün Yasaklar da pek umurunda değil elbette. 12 Eylül geldi Ama öncesi var. 1981 Şubat ında beş tane çocuk kitabı yasaklandı. Tolstoy un, Behrengi nin, Nazım ın kitapları var yasaklananlar arasında, benden de Fareler Cumhuriyeti. Yaşayan tek yazar bendim. Danıştay a başvurdum, yasak kalktı ve kitap okunmaya başlandı yeniden. 1982 de bu kez anayasa yapılıyor. Ben de saf bir yurttaş olarak, Anayasa yapmak düzen kurmaktır, eğer düzeni erdem üzerine kurarsanız, daha erdemlisi; sahtekarlık üzerine kurarsanız daha sahtekarı gelir alır diyen bir kitap hazırladım. Bizim geçmişimiz nasıldı, insanımız nasıldır, devletimiz nedir sorularına cevaplar arayan bir inceleme ve deneme kitabı.. İlk etapta 10 bin basılmıştı, 7200 ü hemen dağıtıldı, üç bin küsuruna mücellitte el konuldu. Askeri, isyana teşvik ettiği gerekçesiyle yasaklandı. Bu da benim onurum oldu tabii. 12 Eylül atmosferinden nasıl çıkar Türkiye? Türkiye yi yönetenler demokrat olmadıkça çıkmaz. Yani fırsat saydığı zaman iktidarı, Türkiye nin başına kim gelirse gelsin iktidara gelmeyi fırsat saydığı sürece 12 Eylül bitmez. Çünkü 12 Eylül iktidara el koyanın her şeye muktedir olmasına göre düzenlenmiş bir yapı. Her şeye muktedir olmak üzerine verilen bir kavga, şimdi içinde yaşadığımız kavga. İspanya da Franco en muktedir olanlardan biriydi. Öldü, onunla işbirliği yapanların hepsi güme gitti. Bunlarla da işbirliği yapanların hepsi güme gidecek. 12 Eylül aslında Cumhuriyet in kırılmasıdır. Şimdi de tamamıyla kul olmamızı istiyorlar. Kul olmakla yurttaşlık çok farklı şeyler. Ama kimse de kul istiyoruz demiyor Tabii bunu açıktan söyleyemezler. Sürekli demokrasi ve özgürlüklerden söz edilen bir dönem Bir insan ne kadar çok ben namusluyum diyorsa o kadar hilekardır. Ne kadar demokratım diyorsa o kadar diktatördür. Ölçü bu. Gerçek erdemin övünmeye ihtiyacı yoktur. Bir aydın ve edebiyatçı olarak kendinizi hangi edebiyat akımı ve çizgisi içinde tanımlıyorsunuz? İncelemeciler benim için toplumcu gerçekçi diyorlar, ben de başımla beraber diyorum. GENÇ YAZARLARIN SINIF B L NC YOK Günümüz edebiyatında beğendiğiniz, izlediğiniz yazarlar var mı? Elimden geldiği kadar izliyorum. Özellikle genç yazarların sınıf bilinci yok. Sınıf bilinci olmayınca ister istemez duygu ağırlıklı ürünler çıkar. Duygu ağırlıklı ürünler de çok bireyseldir. Bizim gençlik dönemimizde Batı edebiyatçılarının temsilcileri vardı Türkiye de. Şu gibi yazardı, bu gibi yazardı falan filan. Şimdikiler de işte, dizi olabilecek gibi yazıyorlar. Hala sınıfsal bir persfektifle yazmak önemli mi?

14 2 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP KAPAK Önemli. Sovyetlerin dağılması, katı ideolojilerde gedikler açtı ama insanlar değişmedi. Ezme ve ezilme, sömürme ve sömürülme olayı değişmedi. Tam tersine büsbütün hızlandı. Ve bu hızlanma sürecinde kapitalist sistemi zamanında çok iyi incelemiş insanlar yavaş yavaş haklı çıkmaya başladı. Bakın, Wall Street i işgal eylemi çok küçük bir olay gibi görünüyor ama çok spanya da Franco en muktedir olanlardan biriydi. Öldü, onunla i birli i yapanlar n hepsi güme gitti. Bunlarla da i birli i yapanlar n hepsi güme gidecek büyük bir olay. Amerikalılar da sömürünün özünü yakalar hale geldiler. Buna karşın direnç yükselecektir, çünkü Amerika herşeye rağmen demokratik bir toplum. Onlar da sopayı yiye yiye öğrenecekler. Nasıl ki vaktiyle Pinkerton büroları grevcileri yok ede ede dünyanın en güçlü sendikalarını oluşturdu, şimdi de protestocular dayak yiye yiye durumu öğrenecekler. Korku imparatorluğu oluşmaz diyorsunuz yani Buna rağmen direnecek insanların çoğalmasına bağlı. Eyvah Korku imparatorluğu oldu! Ee.. Kork! N olacak? Korkmayanlar çoğalacak. Silivri dediğiniz, İstanbul un en küçük mahallelerinden biri kadar bir yer. Onun içinde de minnacık bir yer hapishane. Ha orda olursunuz, ha burda olursunuz. Ne fark eder. Zaten temel kuraldır, bilincinde özgür olanı tutuklayacak hapishane, yüreğinden tutsak olanı da özgür bırakacak yasa yoktur yeryüzünde. Bütün olay o. Ben yurttaş olarak yurttaşlık haklarımı kullanmakta kararlıyım. Ha şunu yaparlarmış. Yaparlar. Çünkü o bana bağlı bir şey değil, çünkü ben kimseye bir şey yapma niyetinde değilim. Kendi özgürlüğümü ve bağımsızlığımı koruma hevesindeyim. Siz 12 Eylül den sonra oluşturulan yazarlar kooperatifi YAZKO nun başkanlığını da yapmıştınız. YAZKO nun Öyküsü adlı bir kitabınız da var o günleri anlatan. Bugün Türkiye deki yazar örgütlenmesini nasıl buluyorsunuz? Türkiye Yazarlar Sendikası, PEN, Edebiyatçılar Derneği gibi örgütleri kısaca değerlendirir misiniz? Dernekler sonuçta insanların bir araya geldiği bir yerdir. İnsanların birarada üretim yaptığı bir yer değildir. İnsanların birarada üretim yapabildiği yerlerin bir anlamı ve değeri var benim gözümde. Mesela sendikacılık öyledir. Bir direniş örgütlenecektir ve o direnişin ekonomik sonuçları alınacaktır. Dernekte ne gibi bir ekonomik sonuç alınır, gidip ona buna yalvaracaksınız ya seyahat acentası olacaksınız yahut efendim bazılarının lütfuyla bir takım imkanlar elde edeceksiniz. Halbuki ürettiği ürünün topluma gidişini sağlama çok daha akıl karı bir iş. Sizin en ünlü, en bilinen romanınızın İmparator olduğu ve Vehbi Koç un yaşamını anlattığınız söylenir. Hayır, Vehbi Koç değil ama o sınıf. Vehbi Koç da o sınıfın sembolü olmayı becermiş birisidir. Onun becerisi vardır tabii romanda ama tamamıyla o değil. Bütün sınıf tek kişide sembolize edildi. Yani bütün sınıfın oyunları, dolapları, vergi kaçakçıları, şunlar bunlar tek kişi üzerinden götürüldü İmparator da. Ben bir romana başladığımda eşime dostuma anlatırım. İlk başta kahramanın adı Ahmet Aldıkaçtı ydı. Kime anlatsam, Aaa sen Vehbi Koç u anlatıyorsun denildi. Öyle mi dedim, Peki, kahramanın adı Vehbi Çok olsun o zaman dedim. Koç tan bir tepki geldi mi? Geldi tabii, gelir. Doğrudan değil ama dolaylı tehditler geldi. Herkes bir OKUYANI KANDIRAMAZSINIZ Son olarak Aydınlık Kitap Eki yle ilgili söylemek istediğiniz bir şey var mı? Her çıkan kitap eki başımızla beraber. 1970 li yıllarda Temmuz ayıydı, Paris teydim. Fransız televizyonları her hafta iki saat kitap tanıtımı yapıyorlardı. Fakat Temmuz-Ağustos ayları mort sezon dedikleri aylar, yayınsız geçen aylar. Yayın bulamamışlar, yani tanıtacak kitap bulamamışlar. Lüksemburg Parkı nda okurlarla röportaj yapıyorlar. Parkta yaşlı bir hanımefendiyi yakalamış sunucu. Sordu geçen yıl kaç kitap okudunuz? diye. O yaşlı kadıncağız, Ah delikanlı ben artık çok yaşlandım, ayda bir kitap okuyabiliyorum dedi. Ben tabii sandalyeden düşüyordum. Konuk olduğumuz ev sahibine, ayda bir kitap mı? diye sordum. Evet az okuyor dedi ve kitap okuma alışkanlıklarını anlattı: Biz metroda gazete okuyamıyoruz, sayfayı çevirirken yanındakinin burnuna dokunuyor, o yüzden kitap okuyoruz, yirmi dakika gidiş yirmi dakika geliş, günde kırk dakika. Kırk dakikada elli Bizim gençlik dönemimizde Bat edebiyatç lar n n temsilcileri vard Türkiye de. u gibi yazard, bu gibi yazard falan filan. imdikiler de i te, dizi olabilecek gibi yaz yorlar. sayfa okunuyor. Konu ilgimizi çekiyor, evde uzandığımızda okuyoruz, yemek arası okuyoruz, soğan doğrarken okuyoruz, haftada bir kitap bitiyor. Ülkemize dönersek, bizi çok uzun yıllar yönetenler ne diyordu, ben okudum da mı adam oldum diyordu. Adamlığı makamla ölçerseniz adam olamıyorsunuz ama adam oldum diye geçiniyorsunuz. Türkiye de popüler edebiyat da olsa kadınların daha çok okuduğu söylenir Ne okurlarsa okusunlar, isterlerse din kitapları okusunlar, hakkaniyete doğru giden biri bir gün ister istemez şeytaniyetle karşılaşır, şeytaniyete doğru giden de hakkaniyetle karşılaşır. Yeter ki okusun. Şimdi kadınlar çok okuyor. Bizim kuşak, anne babalarımız okuma yazma bilmediği için müthiş bir okuma açlığından geliyorduk, elimize ne geçerse okuyorduk. Bir kitap elden ele dolaşırdı. Şimdi kadınlar da öyle okuyorlar. Çok da iyi okuyorlar. Benim bütün bu yazıcılık hayatımda öğrendiğim bir şey vardır, okuyanı kandırmak kadar zor bir şey yoktur. Okuyanı kandıramazsınız. İmparator, bir sınıfı temsil ediyordu defa ölecek, işin o tarafına bakmam. Yeter ki kendimi doğrulayabilecek bir sonuca ulaşayım.

Aydınlık KİTAP 2 MART 2012 CUMA 15 Şiirimizde bir yıldız kaydı: Didem Madak CAFER YILDIRIM Kardeşim sevgilime mektup yazdı Bir yıldız gibi kayıp gitmesinden korkuyorum diye Didem Madak Öyle oldu ki sanki iyi insanlar hep bir ağızdan sustular: İyi şiir karşısında. Kötüler: Onların seslerinin bana ulaşabilecekleri bir mesafede değildim zaten. Didem Madak, ölümü nedeniyle şiirinden haberdar olduğum bir şair oldu. Ölüm, üzerinde hiçbir oyunun oynanamayacağı kadar hazindi ve üstelik herkesle ilgili bir gerçeklikti. Didem Madak ın ölüm haberi belki de en fazla bu nedenle bana kadar ulaştı. Tabiki iyi ki de ulaştı. Kutlarım kötülerin zaferini. (1970-İzmir/2011-İstanbul). Açılıp kapanan ayraç içinde bile onun şiir kişiliğine denk düşen bir uyum var. İnternet dünyasında kendisine yer açmış olan beş altı satırlık biyografisinde ruhunun ütüsüz ve buruşuk olduğu yazıyor. Diyelim uyumsuz. Hukuk fakültesi mezunuymuş. Tezgâhtarlık, sekreterlik, anketörlük gibi işlerde çalışmış. Şiirleri Sombahar ve Ludingirra dergilerinde yayımlanmış. Gramofon Kâğıtları kitabıyla İnkılâp Kitabevi Şiir Ödülü nü almış. Aramızdan ayrıldığında kolon kanseri tedavisi görüyormuş: 24 Temmuz 2011. Şişli Camii indeki cenaze töreninden sonra ilk işim İstiklal kitapçılarında onun kitaplarını aramak oldu. Pulbiber Mahallesi ni bulabildim. Didem in son kitabıymış Pulbiber Mahallesi. BAMBA KA B R DUYARLI IN SOLU UNU GET REN RLER Timur a, Deniz e, Ümitvarolanlara, İzmir e, Zeyna ya ithaf etmiş. Ayrıca ithaftan sonraki sayfada şu ibare var: Bu kitap ısrar üzerine yazılmıştır. Israr edenlere teşekkür borcumu ödemek isterim. İyi ki ısrarcı olmuşlar. Pulbiber Mahallesi bambaşka bir duyarlığın soluğunu getirdi bize. Üzerimize rengarenk çiçekler serpiştirdi ve bunun bitimsiz bir eylem olduğunu biliyoruz. Mahallemizde devamlı darbuka çalıyorlar Erkes nedense asan dan hamile Düm-tek çocuklar doğuracak kadınlar bahara Burada aşklar fena şehla, şahane aşkları İncesinden sosyeteye bırakıyorlar. Acı yok bizim mahallede sanki hiç olmamış Yalnız şarkılara fazla pulbiber atıyorlar. Kimbilir çocuklar doğacak bahara Babası canı cehenneme çocuklar Pulbiber yapışmış dudaklarına. Görüldüğü üzere Didem Madak ın herkesin anlayabileceği kadar sade, olabildiğince açık ve anlaşılır bir anlatımı var. Bu anlaşılırlık, bu açıklık ve sadelik üçgeninde bir halden diğerine geçilen, katman katman dolaşılan, keyif verdiği kadar zihni de uyaran bir dil yolculuğuna çıkarması onun en ayırt edici tarafı. Basit, bildik, hatta kullanıla kullanıla yıpranmış kelimeler onun iç dünyasında biraraya geldiklerinde hiç umulmadık anlam alanları açan, uzak ya da yakın ama mutlaka özgün çağrışımlara kapı aralayan bir işlev yükümleniyor. Bugün en tombul güvercinimdi benim zaman Kırmızı ayaklarıyla kalbime konup sonra uçan Kelimeler ölsün istemem İsterim ki kelimeler bahçe havuzumda kırmızı balıklar gibi yüzsünler. Acılarımın karnı bahar olmuş dedi Zeyna. SOMYANIN FIRLAYAN YAYI Şiirinin onu çağdaşı şairlerden ayıran başka özellikleri de var kuşkusuz. Öncelikle belirtmem gerekir ki konuşma dilinin olanaklarından maharetle yararlanabiliyor. Yoksul, bir yığını işsiz, çaresiz ve çıkışsız insanların ikâmetine yazıldıkları ayrık bir mahallenin şen soluğunu, peyzajını, hiç teklemeden atan nabzını yine mahalle sakinlerinin ağzından edebî dil alanına, yani estetiğin arenasına taşıyabilmiş olması, bir yanıyla da daima sözü edilegelen şiirin sokağa inmesi manasına karşılık düşüyor. Bunların yanında ilginç, şaşırtıcı buluşlarından da söz etmeliyim şairimzin. Bu buluşlar, üstelik anlamın gölgeli alanlarında konuşlandırdığı fakat varlığını daima hissettiren o keskin acıyı ince ince dişliyor. Acının zehrini hafifletiyor, sonra da başdönmesinin esriklik halindeki kahkahalı anlara, anlıklara götürüyor bizi: Noel Babalar sakallı değil sakarlar, biliyor musun dedim Zeyna ya Tıraş olurken yüzlerini kesip bir paket pamuk yapıştırıyorlar esasında Aslında kaymak gibi adamlar Komşular komşular! Yetişin ritmimi bozdular. Sus kııızz somyanın yayı mı fırladı birtarafına MERYEM N PULB BER UBES Ve göndermeler göndermeler O kadar çok ki Siyasal, kültürel ve sosyal tarihimizle her an yüzleşebileceğinizi, puslu zihninizde harflerin kabarıp kelimelerin belirginleşip unuttuğunuz ya da unutulmaya bıraktığınız bilgileri, belgeleri, tanıklık ve hatta yaşanmışlıkları belleğinizin berrak bölgelerine taşıyabileceğini, derim ki size, sakın aklınızdan çıkarmayın eğer Didem i okuyorsanız. Bütün kitabı buraya aktaracak değilim. Sembolik düzeyde birkaç örnekle yetineceğim: Ferman tarihinse Göğe doğru uzanan bu beden bizimdir icabında. Kendimi Hazreti Meryem in Pulbiber Şubesi gibi hissediyorum. Kendime karşı büyük taarruzun son gününde Güneşten bir ışın kılıcı koparıp savaştım. Yarısı yenmiş aklımın Kalan yarısı çileden çıkmış Habire tekkeye odun taşıyordu. Serhat haddimiz değildir, ilk aşkımızın adıdır. Haddi müdafa yoktur zatı müdafa vardır. D DEM MADAK R N N TEK EKS Didem in şiirinin her halini örneklemenin anlamı yok. Zaten verilen her örnek sözünü ettiğim bütün özellikleri belli oranlarda yansıtıyor. Özenli bir sokak işçisinin hiç yorulmayan süpürgesi gibi insan ruhunun bütün köşe bucaklarını dolaşıyor onun şiiri. Her duygu, her içsel hal kendi bedeni, kendi kalbi ve kendi nefesiyle var oluyor onun anlatımında. Bu sözler şu anlama geliyor: Yapayı ve yapmacığı atık haline getiriyor Madak ın şiiri, onu bünyesine asla kabul etmiyor. Maharetle çıkılmış bir yol, bunca emekle çatılmış bir yapı ve bunca estetikle dokunmuş bir ürünü çerçeveleyen mana ne yazık ki yeterince belirgin değil. Didem Madak şiirinin, bana göre tek eksiği bir dünya görüşü ile sağlamlaştırılmamış olması. Düşünsel düğümleri gevşek, bu yüzden en yetkin söyleyişler zaman zaman bir boşlukta gibi yapayalnız kalabiliyor. Böylesi bir şiir tutumunu gerçek şiir tutumu olarak görenlerin olduğunu biliyorum. Tabii ki tercih meselesi. Nerede durursanız dünyaya oradan bakarsınız.

16 2 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP B R K TAP B R F LM Tatar Çölü TUNCA ARSLAN Genç bir teğmen olan Giovanni Drogo, ilk görev yeri olan iç karartıcı Bastiani Kalesi ne geldiğinde burada fazla kalmamayı, hatta ilk günden tayin istemeyi düşünür. Uçsuz bucaksız bir taş çölünün sınırındaki kaledekiler, neredeyse sürekli alarm halindedir; tekinsiz ve uğursuz görünüme sahip çölden her an bir saldırı gelebilir ve kaledekiler her an tetikte olmak zorundadır. Fakat tuhaf bir çekiciliği de vardır kalenin. Drogo, dört ay gibi bir süre kalede kalmaya ikna eder kendini. Sonrasında yüksek mevkideki aile dostlarının da yardımıyla nasılsa daha eğlenceli bir görev yeri bulacağına emindir. Bilmediği, Bastiani deki her subayın benzer bir süreçten geçtiği, alışkanlıkların uyuşturucu etkisine kapılıp gittikleri bu yerde ömürlerini tükettikleridir. O da askerlik gururu ve askerliğin gündelik ritülleriyle dolu büyük bir boşluğun cazibesine kapılıp gitmenin etkisiyle, öte tarafında ne olduğunu, kimlerin yaşadığını bilmediği çöl sınırını bekleyecektir yıllar boyu. Çölden kaleye yönelik tehlike ise hep vardır ama beklenen saldırı bir türlü gerçekleşmez. Ünlü İtalyan yazar Dino Buzzatti nin (1906-1972) ilk romanı olan Tatar Çölü (Il deserto dei Tartari), 1945 te yayımlandığında şaşırtıcı bir sarsıntıya yol açmış; insanın yalnızlığı, görev duygusu, yabancılaşma, anlam ve anlamsızlık, kader gibi kavramlara getirdiği ilginç açılımlarla Kafka, Sartre, Camus gibi büyük yazarlarının yapıtlarının yanında yer almayı başarmıştı. Zavallı kale, basit sihrin çabuk çözüldü, kuzey çölü hep öyle bomboş kalacak, asla düşmen gelmeyecek, asla hiç kimse gelip de senin zavallı surlarına saldırmayacak diyen Buzzatti, mucizevi bekleyiş içinde tuttuğu başkarakteri aracılığıyla insanoğlunun içinde bulunduğu kısırdöngüden çarpıcı kesitler sunar, okuru unutulmaz portrelerle tanıştırır. Buzzatti nin romanı, bir başka İtalyan usta, Valerio Zurlani nin (1926-1982) eliyle sinemaya da aktarılır ve ortaya romanın başdöndürücü sükunetini, kaledekilerin heyecan verici sıkıntısını mükemmel biçimde yansıtan, aynı adlı bir film çıkar. 1976 yapımı filmde Teğmen Drogo yu, günümüzün ünlü Fransız oyuncusu Jacques Perrin canlandırır. Vittorio Gassman, Giuliano Gemma, Philip Noiret, Fernando Rey, Max von Sydow, Laurent Terzieff, Jean Louis-Trintignant, Francisco Rabal gibi isimlerden oluşan harika bir kadro da kendisine eşlik eder. 1977 de Zurlini ye İtalya da en iyi yönetmen ödülü getiren ve bilinmeyen bir ülkede bilinmeyen bir zamanda geçen Tatar Çölü, günün birinde Kral ın saldırı falan olmayacağına kanaat getirip kaledeki asker sayısını azaltmaya karar vermesiyle, dramatik biçimde noktalanır. Buzzatti nin romanını okuyup, Zurlini nin filmini seyredenler için, klasik deyimle, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. ÜZERİNDE GÜNEŞ BATMAYAN KATLİAM Emperyalizm ve kıtlığın ekoloji-politiği MERİÇ SERİMOĞLU Dünyamızda gözlenen en güçlü periyodik iklim dalgalanması olarak kabul edilen El Nino, Pasifik Okyanusu nda geniş ölçekli ısınmayla bağlantılıdır ve yaklaşık bir yıl boyunca süren her El Nino olayı, öldürücü fırtınalara, bunaltıcı sıcak hava dalgalarına, yangınlara, sellere, kuraklığa ya da dondurucu soğuklara neden olmaktadır. 1997-98 de görülen son El Nino tahmini olarak 32 milyar dolarlık zarara yol açmıştı. Peki, ortalama olarak her sekiz dokuz yılda bir tekrarlanan bu küresel felaket, İspanyolca tanımının çevirisinde olduğu gibi yalnızca Yaramaz Çocuk olarak kabul edilebilir mi? Elimizdeki kitabın yazarı 1946 doğumlu ABD li Marksist tarihçi ve siyasal eylemci Mike Davis, Bizim uğraşımız, dünya tarihinin devinimsiz sularında öylece unutulmuş açlık diyarları na bakmak değil, tropikal kuşak halklarına ait emeğin ve ürünlerin, sınırları belli bir zaman diliminde (1870-1914) Londra merkezli dünya ekonomisinin içerisine nasıl zoraki eklemlendiğini ele almaktır. Milyonlar, modern dünya sistemi nin sınırları dışında değil, bu sistemin ekonomik ve siyasi yapılarına zorla dahil edilmelerine yönelik sürecin tam da içinde öldüler. Onlar, liberal kapitalizmin altın çağında, Smith, Bentham ve Mill in kutsal ilkelerinin tanrı buyruğu biçiminde hayata geçirilmesi ile katledildiler diyor ve sözünü ettiği zaman dilimine, Victorya döneminin son çeyreğine dönerek, El Nino kıtlıkları ve Üçüncü Dünya nın açlıkla inşası na bakıyor. Üzerinde Güneş Batmayan Katliam, ele aldığı dönemden itibaren iklimle ekonomik süreçler arasındaki etkileşime dair örnekler sunarak, dünyada yoksullaştırılmış ve açlığa karşı savunmasız hale getirilmiş milyonların röntgenini çekiyor. 1870 lerde tropikal kuşağın dört yanında ve Kuzey Çin deki muazzam kuraklık tarımı enkaza çevirirken, 50 milyondan fazla insanın canına mal olmuştu. Bir zamanların yemyeşil toprakları kasvetli çöllere dönüşmüş, Etiyopya, Çin ve Brezilya nın bazı kesimlerinde günümüzün nükleer katliamlarını akla getirecek ölüm oranları ortaya çıkmıştı. Mike Davis, büyük veba salgınından beri görülmemiş ölçekte bir trajedi doğurduğu halde, bu felaketin tarihi ve dünyanın ekonomik gidişatı üzerinde bıraktığı etkilerin gözlerden saklandığını belirterek, doğa ananın bu denli büyük bir katliamı tek başına düzenleyemeyeceğini vurguluyor. Davis e göre El Nino nun suç ortakları altın standartı ve emperyalizmden başkası değil. Geleceğin üçüncü dünyası nın, yani insanlığın sahip olanlar ile sahip olmayanlar şeklinde bölünüşünün ana hatlarının 19. yüzyılın alacakaranlığında, iklim ile dünya ekonomisi arasındaki ölümcül etkileşimler eliyle çizildiğini idda eden yazar, şu yaşamsal (ya da ölümcül) soruları yöneltiyor: Üstelik söz konusu olan, milyonlarca yoksul köylüyü kırıp geçirmiş, dehşetli bir ölüm değil sadece. Ölümün onları buluş şekli ve nedenleri, on dokuzuncu yüzyıl ekonomi tarihine dair yerleşmiş anlayışı büyük ölçüde yalancı çıkarıyor. Yüzyılın ikinci yarısında, barış dönemlerinde bir daha görülmemek üzere Batı Avrupa yı terk eden açlığın, aynı sırada sömürgeleştirilmiş dünyanın büyük kısmında bu kadar yıkıcı bir etkiye ulaşmasını nasıl açıklayacağız örneğin? Aynı şekilde, Britanya Hindistan ı başta olmak üzere, milyonların demiryolu boylarında veya tahıl ambarlarının merdivenlerinde ölüp gittiğini bilirken, buharlı taşıtların ve modern tahıl piyasalarının hayat kurtaran faydalarına dair burnu büyük iddiaları nasıl değerlendireceğiz? Çin de imparatorun İngiltere den ve diğer büyük güçlerden gelen modernleşmeye kapıları açmaya zorlanmasına koşutolarak devletin yeterliklerinde ve halkın refahında gözlenen baş aşağı düşüşü neyle açıklayacağız? Geleneksel öyküleyici tarih yaklaşımının üstesinden gelme perspektifiyle kaleme alınan Üzerinde Güneş Batmayan Katliam, yerküre iklim sistemimdeki olağanüstü gelişmeler ile geç Viktorya dönemi dünya ekonomisinin ölümcül şekilde iç içe geçmesi üzerinden iletiyor tezlerini. Bunun, tarihin en önemli değişikliklerinden biri olduğunun üzerinde duran Davis, bu kanlı tarihte doğanın oynadığı role de ayrıca değer biçmeyi ihmal etmiyor. Ama kıtlık karşısında savunmasızlığa neden olan ve nihayetinde kimin hayatta kalıp kimin kalmayacağına karar veren arka plan güçleri, kuşkusuz ki hep bir adım önde yer alıyor. Üzerinde Güneş Batmayan Katliam / Mike Davis, Yoram Kitap, Çev: Umut Haskan, 456 s.

Aydınlık KİTAP ÇOCUKLAR Ç N Karıncalardan öğrenecekleriniz var İREM NUR HALIÇ Tudem Yayınları ndan çıkan, genç ve usta yazar Toprak Işık ın çocuklar için yazdığı son iki romanından biri olan Çiftçi Karıncalar Köleci Karıncalara Karşı, çalışkan ve üretken çiftçi karıncaların, yuvaları işgal edip kölelik yapacak yavru karınca toplayan savaşçı karıncalara karşı direnişini anlatıyor ve konusu ve anlatımıyla çocuklar için klasik olabilecek nitelikte bir kitap. Karıncaları çalışkanlıklarıyla biliriz. Ancak Toprak Işık bize onların arasında da çalışmayıp, çalışanları sömürenler olduğunu gösteriyor. Atalarından öğrendiklerini uygulayan bu köleci karıncalar yıllardan beri aynı sistemi sürdürüyorlar, güç kullanarak korku yaratıyorlar ve namları tüm karınca yuvalarına yayılmış, biri hariç. Kendi ürünleri olan mantar tarlasının ortasına kurdukları yuvalarında yaşayan Anakarınca, Teyzekarınca, Çıtır ve arkadaşları sürekli çalışarak, üreterek, düzenli bir hayat yaşıyorlar. Dışardan yuvaya dahil olan Aylak da onların neşesi oluyor. Bir gün savaşçı karıncalar bu yuvadan haberdar oluyorlar ve işgale geliyorlar ancak bu defa hiç görmedikleri bir direnişle karşılaşıyorlar. Yavrularını teslim etmek istemedikleri için mücadeleye başlayan kahraman karıncalarımız yaratılışları ve görevleri farklı olduğu halde mücadele esnasında tek vücut oluyorlar. Savaşçı karıncaların köleleri de bu mücadelede aslında gerçek kardeşleri olan masum karıncalara karşı savaştırılıyorlar. Ancak yaşlı bir kölenin uyanışıyla köleler de direnişe katılıyorlar. Ayrıca Toprak Işık bu mücadelenin arasına küçük masum bir aşk hikayesi de sıkıştırmış. Bu direniş öyküsünü okurken aslında ayağımızın altında olup biteni görüyoruz. Akıcı ve duru bir dille yazıldığı için de hayal gücümüzü zorlamadan gözümüzün önünde bir animasyon film gibi canlandırabiliyoruz. Karakterler sevimli, daha da önemlisi gerçekçi. Yani gerçekte var olmayan yaratıkların, cücelerin, cadıların anlatıldığı masallarla çocukların hayal dünyasını bulandırmak yerine, bilimsel gerçeklerle destekleyerek karıncaların küçük dünyalarındaki büyük kahramanlıklarını önümüze getiriyor Toprak Işık. Bu yönüyle konusu önemli ve öğretici. Fakat bence kitaptaki en büyük farklılık konusundan ziyade dili. Akıcı ve anlaşılır olmasının yanısıra çocukların parlak zekasına hitap edebilen kelime oyunları ve esprili ifadeler kullanmış yazarımız. Bu konu çocuk kitaplarında sıkıntı yaratabiliyor, çünkü çocukların hayal dünyasına erişebilmek her yazarın harcı değil. Özellikle yabancı dilden Türkçeye çevrilen çocuk kitaplarında deyimlerin ve kelime oyunların tam karşılığını bulmak zor olduğu için kuru, sıkıcı, anlamsız ifadeler oluşabiliyor. Çocukların dilinden anlayan Toprak Işık gibi yazarlar bu boşluğu dolduruyorlar ve ortaya eğitici olduğu kadar samimi ve keyifli kitaplar ortaya çıkıyor. Bu yüzden Çıtır, Aylak, Miniminnacık ve Camkanat da her çocuğun kütüphanesinde yer almayı hak ediyor.

18 2 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP YENİ ÇIKANLAR Uluma Sırça Anahtarlar Korku Siyaseti ve Siyaset Korkusu Turing in Hezeyanı Allen Ginsberg Alt k rkbe Yay nlar Çev: Melisa Oflas 100 s. Uluma ve Öteki Şiirler Amerikan edebiyatında bir dönüm noktası ve bir manifesto kitap olarak karşımıza çıkıyor. Beat Kuşağı nın ve özellikle Frisco Şiir Rönesansı nın lokomotifi olmuş iki şiir ve öncül bir şair: Allen Ginsberg in America sı ve Howl u. İkisi de bu kitapta yer alıyor. Basıldığında Amerikan hükümetince yasaklanmış ve yayıncıları mahkemede yargılanmış, serbest kaldığındaysa defalarca baskı yapmış bir kitap. Tom Waits gibi pek çok büyük müzisyenin de yorumladığı şiirler hâlâ önemini koruyor. Hepsi birbirinden farklı el yapımı ciltleriyle 6.45 özel bir baskı sunuyor okuyucuya. Dashiell Hammett Everest Yay nlar, Çev: Sinan Fi ek, 258 s. Demokrasi denen politik oyunun kulisinde sahnelenen karanlık bir oyun. Oyunun başrolünde iki erkek. Bileğine sıkı, gözü kara. İki yeraltı adamı. İki sıkı dost... Önlerinde fırsatlar. Güç ve para... Zirveye uzanan merdivenler. Omuz omuza tırmanılacak basamaklar... Ama aşk denilen bela. Tıpkı cinayet gibi planları bozmak için vardır. Hayatın o benzersiz mantığını bize dayatması için. Ve yazgı kendi lisanınla konuşmaya başlar. Politik çıkarlar. İnsan olduğunu söyleyen mahlukların ne menem canavarlar olduğunu gözler önüne sererken, dostluklar da aşkın mihenk taşında bir bir sınanır, iç içe açılan entrika dolu odaların kapılarının kilitleri sırça anahtarlarla açılır. Karşımıza çıkan gerçek hiç de güzel değildir... Ama yaşam ne kadar sert olursa olsun yine de güzeldir... Elbette yeterince cesur olanlar için... -Ahmet Ümit- Halis Çetin, leti im Yay nlar 400 s. Korku mu siyaseti yaratmıştır yoksa siyaset mi korkuyu yaratmıştır? Korkutan, korku ve korkan arasındaki ilişki mi siyasettir yoksa iktidar, meşruiyet ve itaat arasındaki ilişki mi korkudur? Tanrı mı korkuyu yaratmıştır yoksa korku mu Tanrı yı yaratmıştır?.. İnsan korkudan korunmak için mi iktidar üretir yoksa iktidarlar insandan korunmak için mi korku üretir? Neden ve Niçin korktuğumuz mudur siyaset yoksa Neden ve Niçin sorularından korkutulduğumuz mudur siyaset? Korku siyasetinin ve siyaset korkusunun izini sürüyor bu kitap. Güncel ve politik tansiyonu yüksek bir alana, siyaset felsefesinin görüş derinliğini getiriyor. Edmundo Paz Soldan Ayr nt Yay nlar Çev: Zeynep Öztekin Y ld r m 288 s. José Edmundo Paz Soldán Turing in Hezeyanı adlı bu romanında neoliberal posta bürünmüş antidemokratik iktidarların karakteristiğini, sanal dünyada bir nevi gerilla savaşı sürdüren hacker lar üzerinden anlatıyor. Yedi karakter arasında gidip gelerek aktarılan hikâye kimi zaman başkent sokaklarında kimi zaman ülkeyi kasıp kavuran sofistike bir bilgisayar oyunu olan Playground un sanal dünyasında, polisiye bir kurguyla baş döndürücü bir tempoda ilerliyor. Felsefi, ahlaki, toplumsal ve kültürel pek çok alana doğru genişleyen hikâyesinde suçluluk ve travma, kişisel ve kolektif sorumluluk gibi temaları ele alan ve yanı sıra, bir diktatörün ayakta kalmak için bürokrasi ve orta sınıflarla kurduğu suçortaklığını da teşhir ediyor. Yaklaşan İsyan Bütün İsimler İnsan ve Uygarlık Türkiye yi Düşünmek Görünmez Komite Çev: R. I k Güngör Sel Yay nc l k 120 s. Son otuz yılın krizler le geçmesine, işsiz kitlelere ve iyiden iyiye yavaşlayan büyümeye rağmen hâlâ ekonomiye inanmamızı bekliyorlar. Ekonominin krizde olmadığını, ekonominin kendisinin bir kriz olduğunu artık görmemiz gerek... Görünmez bir komite tarafından kaleme alınan kitap dünyanın üzerinde dolaşan isyan hayaletini gözler önüne seriyor. Paris ve Londra banliyöleri, Atina sokakları, Puerta del Sol ve Tahrir meydanları, ekonominin kalbi Wall Street... Yaklaşan İsyan, hepsini birleştiren ruhun manifestosu. Jose Saramago K rm z Kedi Çev: Nesrin Akyüz 256 s. Don José, yirmi beş yıldır Nüfus Kayıt Merkez Arşivi nde çalışmaktadır. Sağların ve ölenlerin kayıtlarının tutulduğu, hiyerarşik bir düzenin uygulandığı Arşiv de, günlerini doğum, evlilik, boşanma ve ölüm belgeleriyle geçirir. Ancak Don José nin herkesten sakladığı bir tutkusu vardır: Gazete ve dergilerden kestiği, ünlü kişilerle ilgili kupürleri biriktirmek. Koleksiyonuna eklemek için Arşiv den gizlice aldığı dosyaların arasına meçhul bir kadının fişinin karışmasıyla Don José nin sıradan hayatı yön değiştirir. Araştırmaya devam ettikçe meçhul kadınla ve kendisiyle ilgili sarsıcı şeyler öğrenecektir. Cafer Tiryaki Berfin Yay nlar 508 s. - Tarihe uygarlık kurucu olarak giren topluluklarla onları yağmalayarak yaşayan ekonomiler... - Tarihe yön veren ve insana boyun eğdiren kadim güç cesaretin öyküsü - Zorun ve köleliğin tarihsel kökleri -İnsanlık, yabanıl doğadan kapitalist ulusal parka nasıl geldi? -İnsanı sürüden topluluğa, kabileden halka ve sonunda ulusa götüren sürecin zorunlu toplumsal ve genetik yasaları... İnsan ve Uygarlık, bütün bunları yaratan nedensellik zincirini halka halka irdeleyerek odağında insanın doğruluk ve özgürlük tutkusunun yer aldığı bu hem görkemli hem de alabildiğine trajik tarihsel sürece köklü ve devrimci bir açıklama getiriyor. Feridun Andaç Bilgi Yay nevi 288 s. Feridun Andaç ın Türkiye yi Düşünmek kitabı bir edebiyat insanının, çağının çağdaşı olmak düşüncesinden hareketle yaşadığımız günlere bakışını, dünyada ve Türkiye deki değişim süreçlerini anlama ve yorumlama biçimini yansıtıyor. Tarih bilinci, güncele bakış, tarihsel kültürel dokunun insan yaşamındaki yeri ve anlamı, yaşanan değişim/dönüşüm süreçlerinin toplumsal hayattaki izleri, yansıları bir bir irdeleniyor kitapta. Türkiye üzerine düşünen bir edebiyat insanının bakışı, gözlemevine yansıyanların dile getirilişi olarak da okunabilir.

YENİ ÇIKANLAR Aydınlık KİTAP 2 MART 2012 CUMA 19 Türk Toplumbilimcileri İzlanda Balıkçısı Büyük Dedem Karl Marx Nehirde Kayan Yıldızlar Emre Kongar Remzi Kitabevi 816 s. Emre Kongar ve arkada lar bu kitapta, Türkiye de toplumbilimin geli mesine katk da bulunmu dü ünürleri inceliyor ve ara t r yorlar. Böylece Türkiye de toplumbilimin geli me a amalar n da saptamaya çal yorlar. Bir ortak çaba n n ürünü olan bu çal man n amac yeni ku aklara, eski ku aklar n birikimini aktarmak olarak ifade ediliyor. Bir ulusun kültürü belli birikimleri olu turabildi i ölçüde ve toplumsal bilimleriyle yak n bir ili ki içinde geli ir, serpilir. Bu aç dan, Türk Toplumbilimcileri, Türk toplumbilimine oldu u kadar kültürümüze de yönelmi bir çal mad r. Pierre Loti Can Yay nlar, Çev: Bar Behramo lu 208 s. İzlanda Balıkçısı, bir aşkın öyküsü, aynı zamanda da denizin destanıdır. Kendisi de bir denizci olan Pierre Loti, kitapta Bretagne bölgesindeki Paimpol kasabasını anlatır. Burada her avlanma mevsimi öncesinde hummalı bir çalışma vardır. Yıl ikiye ayrılır: balıkçıların kasabada olduğu aylar ve denize gittikleri zamanlar... Onlar yokken ne kadar kaygılı bir bekleyiş egemense döndüklerinde de o kadar mutluluk vardır (ya da dönemeyenlerin kasabanın üzerine çöken matemi)... Romanın fonunda bir balıkçı kasabası olsa da İzlanda Balıkçısı üç aileye odaklanır: Kuşaklar boyu denizci olmuş Gaos lar, Moan lar ve zengin bir aile olan Mevel ler... Asıl adı Louis Marie Julien Viaud olan Fransız yazarın bu romanı Barış Behramoğlu nun çevirisiyle yeniden okura sunulmuş. Robert-Jean Longuet Yordam Kitap Çev: Renan Akman 224 s. Robert-Jean Longuet, Büyük Dedem Karl Marx adlı kitapta büyük dedesinin ve Marx ailesinin yaşamını tanıtıyor. Robert-Jean Longuet; Le Populaire adlı günlük gazetenin kurucusu ve sosyalist önder Jean Longuet nin oğlu, Jenny Marx ile komünar Charles Longuet nin torunu, Karl Marx ın torununun oğlu. Sade, kolay okunur bir biyografi özelliği taşıyan kitap, Longuet in aileden olmasının getirdiği imkanlardan da faydalanarak yapılmış yoğun bir araştırmanın ürünü. Kitap, aile bireylerinin, ayrıntıları canlandıran anılarına da başvurarak, hem Marx ın araştırmalarına, bilimsel çalışmalarına ve olağanüstü siyasi etkinliğine hem de kişiliğine, özel düşüncelerine ve aile yaşamına dengeli bir şekilde yer veriyor. Hakan Karahan Alt n Kitaplar, 256 s. Hakan Karahan son romanı Nehirde Kayan Yıldızlar aracılığıyla pek çok soru yöneltiyor okuruna, üstelik hiç cevap beklemeden. Aile baskısının en naif ve en korumacı halini yaşayıp kariyerini buna göre düzenleyen kahramanının yaşlılık zamanlarını derin bir yüzleşmeye ayırıyor. Karahan ın kahramanı Cem, çocukluğunun ve gençliğinin otoriter figürü babasının kansere yakalanmasıyla birlikte, kendi geçmişi ile karşı karşıya kalıyor. Ailesi, başarıları, aşkları ile yürüttüğü bu hesaplaşmada her köşe başında kendisi ile yüzleşiyor. Bu yüzleşme sırasında ilk gençliğinde yaşadığı bir macera aklına pek düşmüyor ama o macera gelip onu buluyor. Hayat, her zaman son sözü söylüyor 2666 Öldürmeyeceksin Sherlock Holmes ve Ölülerin Bilgeliği Osmanlı Anonim Şirketleri Roberto Bolano Pegasus Yay nlar Çev: Zeynep Heyzen Ate 992 s. ilili romanc Roberto Bolaño, ölümünden hemen önce tamamlad kitab 2666 da, kötülü ün en yal n halinin günümüz Meksika s ndan bir gazete haberiyle ba layan hikâyesini anlat yor. Hikâyenin geçti i Santa Teresa da ya anan olaylar buray adeta bir cehenneme çevirirken ayn zamanda da bir ayna i levi görüyor; sürekli bir de i im içinde olan zengin ve yoksul yanlar yla Amerika n n gayet hüzünlü bir aynas. Hermann Hesse Yap Kredi Yay nlar Çev: Kamuran ipal 228 s. Öldürmeyeceksin, Hermann Hesse nin yazd çok say da denemeden yap lm bir seçkiyi içeriyor. Kitap be bölümden olu uyor: Erken Dönem Dü ünceler, Birinci Dünya Sava na Dair Siyasi Görü ler, Dünya Görü üne Dair, Edebiyat Yaz lar, Geç Dönem Dü ünceler. Türk okurunun özellikle Bozk rkurdu, Boncuk Oyunu, Siddhartha adl kitaplar yla tan d Hermann Hesse nin bu kitab Almanca asl ndan Kamuran ipal taraf nda çevrildi. Rodolfo Martínez thaki Yay nlar Çev: Sinan Okan, 304 s. Ünlü dedektif, garip bir kimlik aldatmacası vakasının ardından, şeytani tarikatlar, efsanevi Altın Şafak ve Mısırlı masonlar arasında müthiş bir büyü kitabının peşinde süregiden zalimce entrikaların ortasına düşer. Bu emanet, cehennemin kapılarını açabilecek kudrette, El Azif, Çölün Ruhları Kitabı, Ölü İsimler Kitabı veya Necronomicon gibi çok değişik isimlerle bilinen bir kitaptır. Rodolfo Martinez, en büyük iki edebi efsaneyi yanyana koyuyor: Baker Sokağı nın dedektifi ve İlahi Yalnız. Sonuç, o ünlü peri fotoğrafını çeken ve Arthur C. Doyle a tapan birine ait olabilecek hararetli bir anlatı. Celali Y lmaz Scala Yay nc l k 455 s. Celali Yılmaz ın hazırladığı kitap, sermaye piyasalarının gelişmesinde rol oynayan anonim şirketlerin tarihini derinlemesine inceliyor. Geçmiş anonim şirket tecrübeleri sadece finans tarihi açısından değil, ticaret hukuku tarihi açısından da büyük öneme sahip. Osmanlı anonim şirketleri tarihi konusundaki bilinmezlerin sayısının azaltılmasını sağlayacak bu çalışma, üç kitaplık bir serinin ilk cildi olarak planlanmıştır. Diğer ciltlerde Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren, ancak OAŞ niteliğinde olmayan şirketlerin kapsanması hedefleniyor.

SAHAF Aydınlık KİTAP 2 MART 2012 CUMA 21 Mor Jokai ve dünyaya yayılan hikayeleri 1825 de doğup 1904 te ölen Macar yazar Mor Jokai, yaşamı boyunca yüzden fazla roman, pek çok kısa hikaye yazmış. Hukuk öğrenimi gören 1848 İhtilaline katılan Jokai nin yazarlığının 30. yıldönümü 1896 da kutlanmış ve bu münasebetle yüz ciltlik külliyatı yayımlanmış. Almancadan İsveççeye, Finceden Japoncaya, Ermeniceden İbraniceye kadar neredeyse tüm dünya dillerine çevrilmiş bu ünlü yazarın yapıtları. Hatta Esperanto dilinde de iki kitabı varmış. Macar edebiyatına egzotik bir zevk armağan ettiği söylenen Jokai nin 20 Yıl Sonra başlığını taşıyan bir kitabına rastladık, sahafların en alttakileri arasında sürdürdüğümüz yolcuğumuz sırasında. Necmi Seren in 1968 yılında Macarca dan çevirdiği kitapta Jokai nin 15 hikayesi bulunuyor. Elimizdeki kitaba adını veren Yirmi Yıl Sonra adlı hikaye, küçük bir çocuğun tanık olduğu cinayeti aydınlatması sonucu içine düştüğü ölüm korkusunu ve bu korkuyu yirmi yıl boyunca yüreğinde taşımasını anlatıyor. Rüyasız,tatlı bir çocuk uykusundan uyanan küçük kahramanımız, piç kurusu senin yüzünden yirmi yıl bu zincirleri sürükleyeceğim. Dur hele,çıkayım da ben sana gösteririm. tehdidiyle bir kabusun içine dalar. Ama sonuç,jokai nin genellikle tercih ettiği gibi mutlu bitecektir. Afrika savaşlarının korkusuz kralı Birinci Peter in, karısı Aragonlu Elenora dan çektiklerini anlatan bir kadın sözü nişanlısı için mücevher almak için Peşte ye gelen ama matem çerçeveli bir mektup alıp nişanlısının öldüğünü öğrenen ve intihar etmeye karar veren Todor un, kızın bir başka nişanlısıyla tanışmasını anlatan Ölünün Sahibi Kim? ; Abela adlı mavi gözlü bir Arap kızının gözlerine baktığı zman cennetei de cehennemi de gördüğünü söyleyen Ebu Yusuf un serüvenini anlatan Ebu Yusuf adlı öyküler Jokai yi tanımak için yeterli ipuçları veriyorlar. Çin den İspanya ya Arabistan dan Türkiye ye kadar uzanan geniş bir kültür coğrafyasından yararlanmış yazar hikayelerinde. Hemen hepsinde de kadınlar önemli roller üstleniyorlar ve erkek kahramanları çeşitli yönlere sevk etmeyi, kaderleri üzerinde söz sahibi olmayı beceriyorlar. Magribiler devrinde Kurtuba şehrinin duvarları arasında yaşayan hayırsever kişi Don Hurtado Garcias Eceqias Eleazaro de Estalimena el Seneron Beneficentisimo nun maceralarının anlatıldığı Oyuncu yu bilhassa tavsiye ederek bu bahsi kapatalım ve yolumuza devam edelim. ANADOLU DAN KİTABEVİ HALİKARNAS KİTABEVİ / DENİZLİ 1 Lira ya kitap okumaya var mısınız? BEHİYE YARAŞÇI İyi kitaplar okumak, geçmiş yüzyılların en iyi insanlarıyla sohbet etmek gibidir. 2001 yılında küçük bir mekanda serüvenine başlayan Halikarnas Kitabevi, 2008 de Nusaybin de ve 2009 da Denizli Çınar Çarşısı nda iki şube daha açarak adreslerine yenilerini ekledi. Aynı zamanda sahaf olan ve abonelik sistemi ile de çalışan kitabevi, 2 bin abonesine 1 TL karşılığında kitap vererek bir nevi kütüphane görevini de yerine getiriyor. Okuyucuların daha çok çocuk, gençlik ve macera kitaplarına ilgi gösterdiğini söyleyen kitabevi çalışanları, 2012 de hayata geçirmeyi planladıkları bir projeyi de bizlerle paylaştı. Çalışanların anlatımına göre Halikarnas Kitabevi önümüzdeki dönem kitap, sahaf, kırtasiye ve çocuk oyunlarından oluşan beş katlı bir yapı ile kitap severleri ağırlayacak... Amaçlarının gençlere daha çok kitap okutmak olduğunu altını çizen kitabevi çalışanları, açtıkları yeni kitabevleri ile gençlerin uygun fiyata kitap bulmalarını sağlamaya devam edeceklerini vurguladılar.

22 2 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP ALINTI-TEST Okuyaca n z bölümler hangi yazar n hangi kitab ndan al nt lanm t r? 1 2 3 Alman olmak kolay de ildir. Di er Avrupal lar görece a rl ks z seyahat ederken, siz s rt n zda yak n tarihin fazla bagajlar n ta rs n z. Yirminci yüzy l n ortas na rastlayan on iki y l, emsalsiz kötülü ün s radanla t o on iki y l, bin y ll k kültürü ve ba ar lar gölgelemi tir. Bu on iki y l, dünyaya Alman olman n tarifini yapm t r; ço u Alman a Alman olman n tarifini yapm t r. Art k Almanlara güvenilmemektedir. Ve Almanlar bir daha asla kendilerine güvenmeyeceklerdir. Bu güvensizlik her Alman da farkl bir yere odaklan r; her Alman, Alman ya am nda, uyumsuz ve huzursuz edici bir yank lanmas olan bir yan bulur. a) Herman Hesse / Boncuk Oyunu b) Craig Russell / Kanl Kartal c) Stefan Zweig / Yar n n Tarihi d) Ahmet Ha im / Frankfurt Seyahatnamesi e) Jose Pablo Feinmann / Heidegger in Gölgesi BULMACA Soldan sağa 1. Resimdeki yazar - Ben, benlik 2. K l, tüy - Sümerler'de su tanr s - Kad lar 3. Bir seslenme sözü - Kal p izlerini önce kauçu a oradan da ka da geçirmeye dayanan çift kopyal bask yöntemi - Arnavutluk'un plakas - Bir sevinç Benim incecik ahlak defterimde, ba dertte insanlara sald r p kendini temize ç karmak diye bir ey yazmaz. Tan d m komünistlerin ço u, daha iyi bir dünya yaratma çabas nda ki iler olarak görünmü lerdir bana; bir bölü ü budalayd, birkaç da tepeden t rna a z p rd ; yine de bu gerçek, ihbarlara, suçlamalara giri mek ve onlar gazete man etlerine geçirip i hayatlar nda yükselmekten ba ka kayg lar gütmeyen insanlar n eline teslim edecek kan tlar bulup ç karmay gerektirmezdi kesinlikle. Bizim yerli komünistlerin en büyük yan lg lar Ruslara öykünmeleriydi. Amerikal komünistler, Ruslar n kuram ve uygulamas na ate li bir a k gibi sar ld lar, dilini pek bilemedi i için a ndan pek yak namayan bir kad na sar l rcas na; gerçi birçok erke in dü üne girmi tir böyle bir ey ama yatakta i e yarar, siyasa alan nda de il. a) Henry Miller / O lak Dönencesi b) Petros Markaris / Alan Savunmas c) Lillian Hellman / arlatanlar Dönemi d) lya Ehrenburg / Dipten Gelen Dalga e) Malcolm Lowry / Yanarda n Alt nda ünlemi 4. Alt n renginde olan - Dince kutsal say lan bir yeri ziyaret etmek - Ba budamaya yarayan e ri b çak 5. Pi irilerek haz rlanm yemek - Helyum'un simgesi - Bir spor dal nda eri ilmi olan derecelerin en üstünü 6. Zeka - Molibden'in simgesi - Fas' n plakas - Ek çizgisi Ölesiye yaln z, ölesiye mesudum. çim kalabal k çekiyor. nsanlar çekiyor. Çocuklar istiyorum: Ha ar, sar n, esmer, edepsiz Seyahatler çekiyor içim. Dünya yüzündeki tuzlu sularda kl vapurlar n gitti ini, Paris te k rm z l, ye illi, turunculu i aret fenerlerinin bulvarlar boyunca akan köhne taksilere sisi içinde yol gösterdiklerini; caddelerde, meydanlarda gotik binalar n kayalar misali yükseliverdi ini; bisikletine tünemi genç bir kad n n türkü söyleyerek geçti ini; p r l p r l matru bir adam n p r l p r l bir b çakla bonfile kesti ini; yalanc inciler içinde dolgun bir kad n n Napoli de, ark l bir kahvede f st kl dondurma yedi ini; tayyare meydanlar n n lokantalar nda konyak içerek garip valizleriyle yolcular bekle ti ini... a) Salah Birsel / Seyirci Sahneye Ç k yor b) Ernest Hemingway / Ö leden Sonra Ölüm c) Nazl Eray / Kay p Gölgeler Kenti d) John Steinbeck / Tutku Otobüsü e) Sait Faik Abas yan k / Son Ku lar Do ru yan tlar gelecek hafta bu sayfada 7. Tantal' n simgesi - Ceviz - Oturma, oturu 8. Türk Standartlar Enstitüsü (k sa) - Tavlada "iki" say s - Mitolojik bir çalg - Yabanc 9. tterbiyum'un simgesi - Bozk r 10. Bir soru sözü - Çocuk dilinde "umac " - nsan yüzü kal b 11. Kaba baston - Yank, aksi seda - Geri; pe - skambilde "papaz" 12. Sevgili - Boru sesi - Bir tür cila 13. Çal ma, meslek - lk say - Irmak ile dere aras akarsu - Çocuk bak c s kad n 14. Bir çalg türü - Kendi - Eyerin alt na konulan bez - Beyaz 15. Kasidenin son beyti - Bir peygamber ad - Kafiye Yukarıdan aşağıya 1. Kuyucakl Yusuf adl eserin yazar 2. Lübnan' n plakas - Dogma, inak - Notada duraklama i areti - I n 3. Metal olmayan - Bir seslenme sözü - Gezegenimizin uydusu - Tak m (k sa) 4. Kurçatovyum'un simgesi - Erkek hizmetçi - Zehirli bir örümcek türü - Bir kan grubu 5. Bir say - Bir bilgiyi temsil eden semboller sistemi - Yara 6. Zevk ve e lenceye dü kün, uçar - 1980'de ba rolünü Kemal Sunal' n oynad Aziz Nesin'in roman ndan uyarlanan bir film - Yunanca'da bir harf 7. Su içinde ve nemli havada; metallerin, özellikle demirin yüzeyinde oksitlenme sonucu olu an madde - laç, merhem - Argoda "esrar" - Bir geçmi zaman eki 8. "Fena de il" anlam nda bir söz - çeri taraf, dahil 9. Güzel kokular ve baharat gibi eyler satan kimse - Kabaca i te orada 10. Rutenyum'un simgesi - Üvercinka adl iir kitab n n yazar 11. Üzme, s k nt verme - Kiloamper (k sa) - Köpek - Türk Mal (k sa) - Bir i aret s fat 12. Viyola - Cilde yumu akl k vermek veya d etkilerden korumak için sürülen güzel kokulu merhem - Bir i, bir görev için yeti tirilmekte olan kimse, namzet 13. M s r n plakas - Operada tek solist taraf ndan söylenilen ark - Herkes taraf ndan a a lanan kimse, ayak tak m 14. Ordu (k sa) - Fikir, dü ünce - Ba l ca içece imiz - Anadolu'da kullan lan bir dövme türü 15. Garip akmn n temsilcilerinden olan ünlü airimiz