29 Rabiulahir 1429 / 04 Mayıs 2008

Benzer belgeler
Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

05 Cemaziyelevvel 1429 / 09 Mayıs 2008

07 Ramazan 1429 / 06 Eylül 2008

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

Ezan Vakti/Kuran-ı Kerim Pro [Faydalı Android Uygulamalar]

Muhammed Aleyhisselam ın Dilinden Dualar

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Wessalatu wesselamu ala Rasuluna Muhammedin we ala alihi we sahbihi ecmain. Allahumme Rabbena ya Rabbena takabbel minna inneke entessemiul alim.

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir.

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

M VE NAZARDAN KORUNMA VE KURTULMA YOLLARI. lar aha beteri. dir veya 7 2. Y. 4. a bakarak " " dersek h 6. olarak sadaka verme.

NİÇİN EVLENMEDEN ÖNCE İNSANIN KENDİNİ TANIMASI ÇOK ÖNEMLİDİR? YA DA KENDİNİ TANIMAK NEDİR?

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

İbadetin Manası ve Çeşitleri

25 Zilkade 1429 / 22 Kasım 2008

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

Prof.Dr. Jeffrey H. Lang ın İlk Namazı


Sevgili dostum, Can dostum,

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

dinkulturuahlakbilgisi.com Konu Anlatımı MELEKLER Hazırlayan Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Herkes bir arayış içinde

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

Rahmân ve Rahîm Ne Demektir?

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

HOŞ GELDİN RAHMET AYI RAMAZAN!

5. Gün. Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak onu hiç aramamak demektir

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül :55

Bu yazı sitesinin sahibi hacı Mehmet Bahattin Geçkil tarafından hazırlanmıstır Herhangi bir medyada yayınlanması

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

1. EÛZÜ ÖĞRENELİM ANLAMI. 1. Kovulmuş Şeytan dan Allah a sığınırım.

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Eziyet Eden Birinden Vaaz Eden Birine


ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE ORUÇ

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

30 Ramazan 1428 / 10 Ekim 2007

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun.

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Okunuşu: Sübhaneke allahümme ve bihamdike ve tebareke kesmüke ve teala ceddüke vela ilahe gayrük.

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

İmama Sonradan Yetişen Namazları Nasıl Kılar? Cumartesi, 16 Ocak :02. Müdrik

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

17 Şevval 1428 / 27 Ekim 2007

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

20 Derste Eski Türkçe

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

Muhammed Salih el-muneccid

Eziyet Eden Birinden Vaaz Eden Birine

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

Esmâu l-hüsnâ. Çocuklar ve Gençlere, 4 Satır 7 Hece

Değişen Değerlerimiz. Çizim: Nat Wibberley

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

1. Lütfen Araştırın!

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

ilkokul Yeşilcan la Temiz Hava

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Tasavvufun Tarihçesi Ve Kaynağı Perşembe, 07 Ekim :36

SEN SURAT OKUMAYI BİLİR MİSİN?

Dua ve Sûre Kitapçığı

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

KENZÜL ARŞ DUASININ FAZİLETİ

Birazdan, 2018 / 3. (13/10/2018) Döneminde yapılan SMMM Staja giriş sınavı sorularına ve çözümleri bakacağız.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Yeşilcan la. Temiz Hava. İlkokul

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

DEPRESYON VE İNKAR. Şeyh Bahauddin Efendi nin 1 Şubat 2015 Sohbeti

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP:

Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız. (Kur an 50/16 Kaf)

Windows 7 Format Atma ve Kurulumu (Resimli Anlatım)

Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulu Öğrencilerinin Sorularına cevaplarımız

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?


Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 238. HALİM SELİM İLE 40 ESMA Mehmet Yaşar

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Edeb Yahu! Edebli ve Hayalı Olmak

iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi.

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

Transkript:

Yılmaz Dündar 29 Rabiulahir 1429 / 04 Mayıs 2008 Bugün farklı bir bakışla, önceki anlatımı bir basamak ilerletip tasavvuf literatürüne uygun bir yere taşıyacağız. Belki ileride, bu anlatacağımızı da daha da ileri tasavvuf literatürüne taşıyacağız. Bazı mübarek arkadaşlarımız tefekkür şemalarını özetleyebilir miyiz? demişlerdi, onların düşüncelerinin bir bildiği vardır inşaallah diye düşünüp, geliştirerek bir özet yapalım. Tefekkür Şeması 2 den Bakın bir daire var. Bu daire İhlâs Suresi nin dairesi, o İhlâs Suresi! İhlâs Suresi ni böyle bir daire olarak hiç görmediniz! İhlâs Suresi ni böyle görmek, salâtlarda okurken ve zikrederken, size onun tefekkürünü daha kolaylaşmış ve yeni açılımlar yapıyor hale getirebilir. Neden İhlâs Suresi ni ele alıyoruz? Kur an-ı Kerim de Allah kendini iki şekilde anlatır: Birisi bizim bildiğimiz yollardan, bu dünyada bildiğimiz misallerle anlatımdır. Bir de doğrudan kendisi kendini tarif eder. Kendini bizzat kendisinin tarif ettiği sure İhlâs Suresi dir. KuL HUvAllahu Ehad, Allahus Samed, Lem yelid ve lem yuled ve lem yekün lehu küfüven ehad. İhlâs ı sure olarak okuyabileceğiniz gibi, [başındaki kul; de kısmını söylemeden] bir tefekkür zikri gibi de okuyabilirsiniz; HUvAllahu Ehad... Onu, Kur an-ı Kerim in bir suresi olarak okuyacağınız zaman Eûzü Billahi mineş şeytanir racim, KuL HUvAllahu Ehad, Allahus Samed, lem yelid ve lem yuled ve lem yekün lehu küfüven ehad diyerek veya Euzü den sonra Besmele ekleyerek de okuyabilirsiniz. Biraz önce yalnızca Eûzü ile okudum. Neden? Çünkü Kur an okumaya başlarken, Kur an okurken Eûzü gerekir. Şart olan odur, Besmele değil. Ama Besmele yi ekleyerek okumanın da farklı bir manası ve açılımı vardır. Eûzü Billahi mineş şeytanir racim, Bismillahi r Rahmâni r Rahiym; KuL HUvAllahu Ehad, Allahus Samed, Lem yelid ve lem yuled ve lem yekün lehu küfüven ehad. İhlâs Suresi bir dairedir, bir döngüdür! Bu daireyi anlatan ayet kul ile başlıyor, de diyor. Demek ki, surenin başında bir tavsiye var; bir şey yap, şöyle de diyor. Örneğin size, sabah kalkınca yere üç defa dokun diye bir tavsiye yapılsa, siz de sabah kalkınca üç defa yere dokun, sabah kalkınca üç defa yere dokun diye bunu söylüyor olsanız ne manası olur? Kur an ayetlerini yalnızca okumak bile bilemeyeceğimiz sevaplar ve etkiler oluşturur, bu tamam, buna imanımız tam elhamdülillah. O haliyle okumak da güzel, öyle okumanın da bir açılımı, bir enerjisi olduğuna inanıyorum. Ama orada bize bir öneri de var; bir şey yap, şöyle söyle diyor, sabah kalkınca yere üç defa dokun diyor, bir de onu yapmak lazım değil mi? Belki de esas onu yapmamız için söylenmiş olabilir mi? Sabah kalkınca üç defa yere dokunalım diyedir belki de? Onu yapmadan sadece okumak da bir fayda getirir, çünkü bu bir ayet, bir sure! Ama yalnızca okumakla kalırsan, bu hal seni yaşarken yapman gerekenden, esas yapman gerekenden perdeli ve uzak tutarsa?! İhlâs

İhlâs Hayat Döngüsü Suresi ne dikkat ediniz, kul yani de diyor. Eğer yalnızca okumamız isteniyor olsaydı, orada kul diye bir tavsiye olmayabilirdi. Oysa surede bize; şöyle de! diyor. Peki, hiç yapıyor muyuz onu? Biz İhlâs Suresi ni yalnızca okuyoruz! Yani az önceki örneğe benzetirsek, yere üç kere dokun diyoruz, ama yere hiç dokunmuyoruz! Oysa orada söylenileni de yapmak gerekir, değil mi? Esas amaç belki de o! Sure böyle başlıyor: Kul; de, öyle de! Bunu kime diyeceksin? Hatırlayacaksınız, konuyu hep buraya getirmeye çalışıyoruz; bir şey söyleyeceğin zaman, bir işaret yapacağın zaman birisini arama, kendin yetersin, sen yetersin, kendine söyle! Örneğin Kafirun u okumak için birini arama! Kafirun u okumak için sen kendin yetersin, Kafirun u kendine oku. Bu önemli! Kâfirun da direk kâfir diyoruz, kâfir dendiği zaman bu ağır geliyor insana. Kâfir kelimesi gerçekten de çok ağır, insan kendine konduramıyor, hemen tepki veriyor; ben kâfir miyim ki kendime okuyayım? Peki, kâfir ne demektir? Kâfir, örtendir; bir şeyi, gerçeği örtendir! Öyleyse gerçeği örten bir yapın varsa o yapıya onu okuman gerekir. Yani o bir ilaçsa, sende de bir şeyi örten bir hastalık varsa, demek ki o ilaç sana lazım, Kâfirun sana lazım! İslamiyet te önerilen şeylerin hepsi, örneğin İslam ın Beş Şartı kişinin tanrılıktan kurtulup Allah ı tanıması içindir. İslam'ın Şartlarına böyle bakınca iş çok değişir. Bilirsiniz, Hac ve Umre de Kâbe nin yanında ikame edilen iki rekâtlık salâtlarda sürekli Kafirun-İhlâs okunur. Kafirun un ne kadar önemli olduğunu buradan fark edebiliriz. Yakalanması gereken gerçeği fark etmek için, sizi gerçek hayattan uzak tutan sizdeki örtücüye o salâtların ilk rekatında Kafirun okur onu etkisizleştirirsiniz, ikinci rekâtında İhlâs okur İhlas yaşantısına girersiniz! Sende İhlâs yaşantısını örten kâfir yana Kâfirun okuyup onu yok ediyorsun, sonra İhlâs okuyor o yaşantının içerisine giriyorsun. Bu işi yaptığın bir laboratuvardır Kâbe! O yaşantıya girmek nedir, bahsedeceğiz. İhlâs Suresi nde Allah kendisini kendisi tarif ediyor dedik. Böylece biz, o tariften Allah ın nasıl anlaşılması gerektiğini anlıyoruz. Bunu Ayet-el Kürsi gibi ayetlerdeki tariflerden de anlıyoruz ama, oralarda daha çok Allah ın bizim gibi olmadığını anlıyoruz! Örneğin Ayet-el Kürsi de; la te huzuhu sinetün ve la nevm; ne uyur ne uyuklar geçer. Şimdi uyku nun Allah tarifiyle ne ilişkisi var, uyku bizimle ilgili bir şey. Demek ki, bu tarifler, öyle bir şeyin O nda olmadığını anlamamız için! Ama İhlâs Suresi ndeki tarif, bizzat kendisini kendisinin tarifidir! Kendisini bizzat kendisinin tarifi neden önemlidir? La ilahe illallah mesajını anlamak için! La ilahe; yok! Ne var? İlla Allah! Hatta var kelimesini de kullanmıyoruz; illa Allah, başka bir şey yok! Demek ki, hayat [yani var olan şey] illa Allah! Var olan şey illa Allah! Bu idrakla, var olana hayat diye, yaşadığımız bir döngü diye bakarsak, o illa Allah! Yaşadığın hayat döngüsü illa Allah sa, o döngüyü tarif etsen nasıl tarif edersin? Yaşanılan hayat döngüsü illa Allah ise, o döngüyü İhlas Suresi yle tarif edebiliriz. İşte böyle düşünene, böyle inanana İhlas Suresi seslenir: Söyle (de), o hayata şöyle de: HUvAllahu Ehad, AllahusSamed, Lem yelid ve lem yuled, ve lem yekün lehu küfüven ehad. Yaşadığın hayatı şöyle tarif et, ona de/kul: HUvAllahu Ehad, AllahusSamed, Lem yelid ve lem yuled, ve lem yekün lehu küfüven ehad. Demek ki hayat döngüsünün tarifi bu! Bu tarif İhlâs Suresi için farklı bir bakış açısıdır! Bir daire gibi çizdiğimiz bu döngü bizim hayat döngümüz olup, hayat döngümüzün İhlâs Suresi yle tarifidir! Bu tanımlarda iyice hemfikir olduktan sonra ileride bazı detayları konuşacağız inşaallah. O zaman konuşacağımız detaylardan birisi A ma halidir. A ma halini kimse çizmemiştir, biz de anlatabilmek sadedinde çiziyoruz. A ma Halini size şimdilik bir benzetmeyle anlatayım: Fotoğraf makinasının flaşını

Yılmaz Dündar düşünün. Bir fotoğraf makinam var, onun da flaşı var. Resim çekmediği zaman flaş kapalıdır değil mi? Flaşın normal hali odur! Bir resim çekerken yandısöndü; esas haline döndü; A ma da! Bir resim çekmeyi düşündü; yandısöndü; A ma da! Bakın fotoğraf makinesi/flaşı da kendine göre A ma da. Çünkü öyle yaşıyor! Düşündü, resim çekeyim dedi, yandısöndü A ma da! Fark ettiniz mi? Allah A ma da: Evreni diledi/düşündü: A ma da! Düşündü [o oldu] A ma da. Efendimiz in A ma tanımı üzerine, Hazreti Ali radıyallahu anh diyor ya: El an öyle, zaten öyle, O nun hayatı o; A ma da! Altında ve üstünde hava olmayan A ma da. Kendi ne göre bir an düşündü, bir sistem çalıştı, bitti. Ama o anın içinde bize göre bir döngü, bir evren, bir hayat, bir bekleyiş, bir ölüm, kabir, kıyamet, cennet, cehennem, bir sürü şey var, bize göre! Bu süreçler ve kavramlar, o an çekilen o tek kare resmin içinde, o resme göre! Bu daire, bu şekil bize göre olan süreci gösteriyor: HU Allahu Ehad, Allahüs Samed kısmında henüz insan yok. Sürecin o kısmına takılıp kalmayın, EhadusSamed i şimdilik hızlı geçeceğiz. Biz HUvAllahu Ehad, AllahüsSamed i şimdi hızlıca geçiyoruz. Ve Lem yelid ve lem yuled noktasındayız: Bu noktadan itibaren yaratılanlar var, insan var! İnsan var olunca Yaradanı için bir şey söylemesi gerekiyor ve lem yelid ve lem yuled; doğurmamış ve doğrulmamıştır diye bir tespitte bulunuyor. Bir tespit varsa, onu tespit eden birileri vardır! İşte burası birilerinin olduğu yerdir, burada Yaradanını tarif eden birileri var! Tarif ediyor; lem yelid ve lem yuled; bizim gibi değil, doğurmamış, doğrulmamıştır! diyor. Bu varlık, daha sonra çalışmalarıyla [Biiznillah] ulaştığı bir noktada doğurmamıştır doğurulmamıştır idrakını, tespitini geçip Ehad ismini anlama yolunda ilerliyor. Nihayet bir şeyi tespit ediyor diyor ki; Ve lem yekün lehu küfüven ehad. Geldiği gerçeğe tekrar ulaşmış, dönmüş oluyor. Bu döngüyü başaralım inşaallah! A ma dan itibaren görülen bu aşamalar hep birer İdrak Noktasıdır! B 0 dan itibaren ki süreçler Hayat Noktalarıdır! Mesela, sürekli B Takdiminde olan lem yelid ve lem yuled idrak noktasındadır, Nefs-i Mutmainnedir. Bu kişi Mutediller sınıfındadır. Mukarrebun a, [Öncüler e] doğru ilerliyorsa, oraya doğru ilerleyen kısma gelmişse belki Nefs-i Radiye dediğimiz noktadadır. Daha ilerlerse, Takdim in bitip ve lem yekün lehu küfüven ehad ın başladığı noktadan itibaren Nefs-i Mardiye dir. Belki onun da ilerisi Nefs-Safiye dir. Bunlar birer idrak noktasıdır. Nefs mertebeleri dediğimiz noktalar, kavramlar hayatta yaşarkenki idrak noktalarıdır.

Yılmaz Dündar İhlâs Suresi nin döngüsü esas döngüdür, esas hayat budur! Peki, fark etmemiz gereken nedir, neden bu döngüyü anlamaya çalışıyoruz? O kadar önemli bir şey ki o, bu döngüyle fark etmeye çalıştığımız şey o kadar önemli ki... Defalarca söyledim, ama şimdi farklı bir şekilde söylemeye çalışacağım bu şey o kadar önemli ki! Eğer bu önemli şey; idrakta hemen açılıyorsa, onu hızla değerlendirmek lazım. İdrakta hemen açılamıyorsa onun açılması için çok dua etmek, açılmasını istemek, hem de çok istemek lazım! Önce onun bir açılması lazım; şu B Noktası idrakının kişide açılması lazım! Çünkü bu noktadan itibaren varlıklar var, insan var! Ve bu noktadan itibaren; birisi mağdubi aleyhim veladdalliyn yönünde, diğeri de sırat elleziyne en amte aleyhim yönünde lem yelid velem yuled istikametinde ilerleyen iki yaşantı var. Bu iki yaşantı da BEN Lİ YAŞANTI dır, ikisinde de BEN diyen bir takdim vardır! Özellikle tasavvufla ilgilenenler, genellikle BEN Lİ YAŞANTI yı kötü görürlerse, yalnızca A Takdimi BEN i var sanırlarsa, hep bir çıkmazın ve ikilemin içinde kalırlar; tasavvufun yükünü yüklenirler, onu yaşayamaz ve uygulayamazlar! Hep uygulayan birileri var, biz de uygulama yolundayız öğreniyoruz gibi bir düşünceyle geçer hayatları! Çünkü manzaranın yarısını görüyorlar. Hep diyoruz ya, önce manzarayı, Tefekkür Şeması 2 doğru biçimde ve aynı pencereden, Tevhid Penceresi nden tanımlamamız gerekiyor! BEN Lİ HAYAT; BEN takdimi olan hayattır. Hem A Takdimi ni, hem B Takdimi ni, ikisini birden içerir. Bu sürece neden BEN Lİ HAYAT diyoruz? TAKDİM olduğu için, orada takdim var! İnsanın var olduğu noktadan itibaren takdim başlıyor, kişi kendisini hayata BEN diyerek takdim ediyor, takdimli bir hayat var burada. Bu takdimle kendisini anlatmaya çalışırken kendisini anlatma yolu BEN dir, BEN demektir. Sapan kısım da, İhlâs dairesinin içindeki kısım da BEN der ve ortaya takdimli hayat çıkar. Ama bu takdimli hayatta iki farklı takdim var! Kişi kendisini bu iki yoldan, iki takdimden biriyle takdim eder. Birisi takdim ederken İhlâs Yolu ndan sapar. Sapan takdime A Takdim Formu demiştik. Eğer kişi kendisini İhlâs Suresi nde buluyor ve takdim ediyorsa, hayatı İhlâs Suresi nin normal döngüsü içerisinde gidiyorsa ona da B Takdim Formu dedik. Bu takdimleri A ve B diye isimlendirirken, bir diğer hedefimiz takdimi ikiye ayırmaktı. Bir diğer neden, A takdiminin; İhlâs Suresi ne Asi olmuş, İhlâs Suresi ne sırt çevirmiş, kendisini Asi olarak takdim eden bilinç olması, B Takdiminin ise Bismillahi r Rahmâni r Rahiym in B si, Amentü Billahi nin B si, Amentü Bilkaderi nin B sinde yerini

Yılmaz Dündar 143 bulmuş, kendini B sırrında takdim etmiş olmasıydı! Şu önemlidir: Bu noktada kişi kendisini nasıl takdim ediyorsa o takdimin hayatını yaşar! Ve A Takdim Formu nun yaşantısı cehennem ehlinin yaşantısıdır; kesin! Bu kesin! A Takdim Formu nda olan yaşantının ismi ve bu yaşantının akıbetinin adıdır cehennem! B Takdim Formu nun, yani kendini İhlâs Suresi Döngüsü nün içerisinde takdim eden kişinin ve onun yaşantısının akıbetinin ismidir ki cennet! Bu da kesin! B Takdim Formu na dikkat kesilelim. Bu kişinin, estağfirullah el aziym ve etûbü ileyh dediğini duyarsınız. Ya Rabbi ört, ört! Yanlışlarımızı, razı olmadığın şeylerimizi ört. Yani Veri Tabanımızda onları ört setret! diye yakarışını fark edersiniz. Allah örtendir setredendir ya, bu yüzden; estağfirullah; ört Allahım, veri tabanımda onları ört. Ört de dışarıya öyle bir görüntü çıkmasın diye bir yöneliştedir: Ve etûbü ileyh; dönüşümüz sanadır! A nın da aynı şeyleri söylediğini, estağfirullah el azim ve etûbü ileyh dediğini duyabilirsiniz, o da söyler. Söylemesine söyler ama o nasıl dönsün, nasıl olabilir, etûbü ileyh burada nasıl cereyan edebilir? Olamaz! Etûbü ileyh ancak İhlâs Suresi Döngüsü içerisinde olur, A Takdim Formu nda mümkün değil! Bu yüzden o, ancak B Takdim Formu nun yalvarma biçimiyse bir anlam ifade eder! Ancak orada etûbü ileyh gerçekleşir. Çünkü o bir süreç! B sırrı yapısı o süreci, o yolu gördü. Başarır veya başaramaz, tamamlar veya tamamlayamaz, ama biliyor ki yol budur! Ve yolculuk başlar... Tefekkür Şeması 2 den Bizim öncelikle A Takdim Formu nasıl şekilleniyor, nasıl oluşuyor, kişi buraya nasıl giriyor, onu bilmemiz gerekiyor. Allah A ma da: Evreni yaratmayı diledi, istedi; KÜN fe YEKÜN; OL dedi OLDU. Peki, nerede yarattı evreni? Hani esprili olsun diye denir ya; şöyle bir baktı, geniş bir alan var, buraya uzayı yaratayım, melekler şurada şöyle ordu gibi olsun, şeytanlar da şurada karşımda dizilsinler! Sonra ruhları yarattı karşısında, onlara seslendi sizin Rabbiniz kim? Onlar da; sensin dediler... Böyle mi oldu bu iş, böyle mi cereyan etti? Özellikle Muhammedi olmayı hedefleyenler elbette hayır diyecektir. Çünkü evet öyle yaratıldı, öyle oldu diyenler Muhammedi olamaz. Ama hayır, öyle olmadı! demek ne demektir? Hayır, öyle yaratılmadı demek; Allah dışında bir şey yok demektir. Allah dışında bir şey yok! Allah var ve başka bir şey yok! Ötede, beride bir evren kabul etmiyorsun! Allah var ve O dışında bir evren yarattı bakışını kabul etmiyorsun. Bunu kabul etmemek; Allah ın kendi dışında, ötesinde, uzağında yarattığı ve uzaktan da gözlediği bir evren yok demektir veya öyle bir Allah yok demektir. Ne öyle bir Yaradan, ne böyle yaratılmış bir şey var diyorsun. Çünkü yaratılan şey Allah tan gayrı değil, O nun dışında olan bir şey değil dedin, öyle değil mi? Ama yaşarken böyle miyiz? Yaşarken yaşantımız buna uygun mu, değil mi? Uygun değil!

144 İhlâs Hayat Döngüsü Neye benziyor bakın: Bunu ilkokuldaki bir olaya benzetelim. Matematiğe yeni başlıyoruz, çarpma bölme yapmak için Kerrat Cetveli ni ezberledik. Kerrat Cetveli bir anlaşmadır! Ben hatırlıyorum, ilkokul üçte dörtte uykuya dalarken dalıncaya kadar kerrat tekrar ederdik. Kerrat Cetveli ne göre, yani anlaşmaya göre çarpma bölme yapacaksan dört kere dört; on beş diyemezsin! Dört kere dört on altı diye anlaştık, iki kere iki dört diye anlaştık, öyleyse çarpma yaparken iki kere ikiye dört yazacaksın. Öyle anlaşma yapmadık mı? O anlaşmayı yapıp da işlem yaparken başka bir şey yapamazsın! Olmaz! Ama biz yaşarken onun aynısını yapıyoruz. Bir anlaşma yapıyoruz; anladım ki ötede beride, Allah ın dışında bir evren yok diyoruz ve farklı açıdan tarif ederek; ötede beride bir tanrı yok der gibi ötede beride, dışarıda bir evren yok diyoruz. Zaten ötedeyse, dışarıdaysa ne fark eder, ha evren demişsin, ha tanrı demişsin. Dışarıda bir evren yok ve yaratılan Allah tan gayrı değil böyle inanıyoruz! Ama yaşarken, yaşarken ne yapıyoruz? Hepimiz Hakikat te yaratıldığımız halde, O nun dışında olmadığımız halde, O nun dışı zaten muhal olduğu halde, bakın ne yapıyoruz? Kendimizi bu sistemin dışında tarif ediyoruz! A Takdimi dediğimiz yapı budur! A diye bahsettiğimiz; kişinin yaşarken, kendisini takdim ederken kendisini bu sistemin dışında sanıp öyle tarif etmesidir, kendini hakikatin dışında müstakil bir birim olarak tarif ediyor. Burası anlaşıldı mı, izah edebildim mi? - Neden öyle hissediyor, öyle sanıyor? Öyle hissetmesi gerekiyor! İşin hikmeti bu! Allah dilemeden böyle bir takdim olabilir mi? İşin hikmeti öyle! Yani neden öyle? diye sorulursa cevap; öyle dilendiği için dir. Çünkü öyle dilenmiş! İşin hikmetini [neden öyle olduğunu] ayrıca ele alacağız. Kişi kendini böyle hissediyor, hem de kurtulmak istediği halde öyle hissediyor, bir türlü o histen de kurtulamıyor! Neden öyle olduğunu göreceğiz inşaallah. Biz önce var olan manzarayı tesbit ediyoruz, durum tesbiti yapıyoruz. A takdimindeki kişi kendisini sistemin dışında nasıl tarif ediyor? Ben müstakil bir varlığım diyerek: Benim kendime ait bir aklım var, benim kendime ait bir iradem var, benim kendime ait bir hayatım var, benim kendime ait bir ruhum var, kendime ait bir bedenim, kendime ait karar verme yeteneğim ve verdiğim kararı uygulama gücüm var! Sonuçta; ben varım ve kendime ait gücüm var diyor. Kendini varım ve güç sahibiyim diye takdim ediyor. Kendini böyle takdim ettiği için, o hale uygun bir dünya kuruyor, yani var olan hakikat dışında bir dünya tarif ediyor. Böyle bir takdim içinde olan kişi hakikati kabul edebilir mi? Edemez! Niye? Çünkü hakikat onun takdimine uymaz, kendini takdim ettiği halle çelişir. Dolayısıyla hakikati kabul edemez! Kabul ederse çelişki oluşur, o zaman tanrılar dünyasında yaşayamaz! İnanışla [hakikati kabulle] ilgili alternatifler nelerdir, bir liste yapalım: Kişi inançsız olabilir. Hiçbir şeye inanmayan, herhangi bir Yaradan kabul etmeyen kişi, gücü nispetinde kurduğu dünyanın yöneticisidir o dünyayı yöneten kendisidir! Gücü yetse tüm dünyayı yönetebilir, ama kendinde ne kadar güç ve yetenek varsa o çerçevede bu dünyanın sahibi odur. İnançla ilgili bir alternatif budur. Bir diğer alternatif; bir şeye inanmak isteyendir. Eğer kişinin genlerinde inanması gerektiği varsa, o bir şeye inanmak ister. O zaman o, kendi kurduğu dünyada bir tanrı uydurur. İnanması için ona bir tanrı lazım, dolayısıyla bir tanrı uyduruyor, ötesinde berisinde bir tanrı uyduruyor. Dünyanın birçok yerinde ona farklı isimler verilebiliyor. Eğer bir müslüman ülkedeyse kendi dünyasında uydurduğu o tanrıya Allah diyor. Ona nasıl yaranıldığını araştırıp bir paket program buluyor ve o programın gereğini de yapıyor. Ama ismine Allah dese bile kendi uydurduğu o tanrıyı kendisi yönetir. Hiçbir zaman kendisinden daha üstün bir tanrıya inanmaz, inanamaz! Ancak, dara düştüğü zaman, kendisine bir üst makam lazım olduğu zaman ona daha üstün, daha kuvvetli bir üst tanrı nazarıyla bakar. Gücü yettiği sürece o

Yılmaz Dündar 145 Allah tan daha güçlüdür! Çünkü kendi uydurduğu varlık kendisinden ileri olamaz! Onu kendi uydurdu. Ona Allah demesi veya başka inanışlardaki isimleri vermesi bir şey değiştirmez! Hiç önemi yok! Kendisi ondan daha kuvvetlidir ve onu kendisi yönetir! Öyle bir tanrı ki; aslında kendisi daha önemli! İşte inandığını sanan bir kişinin kendini A takdimiyle takdim ederek kendine ait bir dünya oluşturup saptığı nokta, bu takdim noktasıdır, Takdim Noktası nda böyle düşünerek sapar. Peki, saptığı bu yolda tehlike nedir? Saptığı bu yolda önemli olan tek tehlike, halledilmesi gereken tek şey tanrılık ilan ediyor olmasıdır. Onu biraz açalım: Biliyoruz ki insan/halifetullah bir Esma ül Hüsna terkibidir. Bu Esma ül Hüsna terkibinde bir de Rabb gücü var! Bu terkibin montajı, bu terkibin düşündüklerini yapma gücü, bu terkibin kendisini ifade eden hali o yapıdaki Rabb Gücü dür aslında. Kişi varlığını hissettiğinde kendini takdim ederken kendindeki bu Rabb Gücü ne benim gücüm der. Bu Rab bın kendinde olan miktarını alır, bu bana ait bir güçtür der. Ben varım ve bu güçle yaparım, hallederim der. Dolayısıyla, Rabba sahip çıkmış olur! Gayet açık söyleyelim; Rablığını ilan eder! Kendinde var olan yetenekler çerçevesinde Rablığını ilan eder. İster farkında olsun, ister farkında olmasın, A Takdim Hali kişinin rablık ilanıdır, ben Rabbım demesidir. Kendinde var olan Rabbın müstakilliyetini ilan etti çünkü! Bu rablık ilanı yüzünden, A Takdim Formu hayatının adı tanrılar dünyasıdır, orası ben rabbım diyenlerin âlemidir. Tefekkür Şeması 2 den A Takdim Formu na ait hayatın tamamı tanrıların yaşantısıdır. Buradaki her insan birer tanrıdır. Şeklimizde gördüğümüz B 0 Noktasından sola dönen yola, o dönemece girmiş olan her insan bir tanrıdır, Rablığını ilan etmektedir. Bu dönemeçle başlayan hayat Rablığını ilan etmişlere, tanrılara göredir. Buradaki hayatın tamamı tanrı yaşantısı olunca, tanrılık normalleşir ve fark edilemez. Tanrılar dünyasındaki hayat onlara normal gelir. İşte dünya hayatı budur! Tanrılık ilanıyla birlikte ortaya dünya hayatı çıkmış oldu, yaşadığımız dünya hayatı gözüktü. Dikkat edin, bir suçlu aramayın. O tanrılığını ilan edecek ki, Allah orada özelliklerini seyretsin! Sistem böyle, dünya hayatının gereği, gerçeği bu! İşte Hazreti Âdem aleyhisselam ın bu takdim noktasında yasağı çiğnemesiyle bu sapma başlamıştır; işte o hal A takdimidir! Hazreti Âdem asi takdimle yasağı çiğnemiş, yasaklanmışı A Takdimiyle yapmıştır. Sonra onu fark edip bize B Takdim Yolu nun açılmasında kolaylık sağlayacak bu tövbeyi öğretmeye vesile olmuştur; Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ ve inlem tağfir lenâ ve terhamnâ le nekûnenne minel hâsirîn e vesile olmuştur. Hazreti Âdem aleyhisselam o hareketiyle, bize doğru yola geçmeyi öğreten bir ayete vesile olmuştur. İşte A Takdimi yolu dediğimiz sapan bu yaşantı vehim halinin karanlığıdır, Vehmin Zulmeti dir, onu suiistimaldir. Bakara Suresi 257: Allahu veliyyullezine âmenü yuhricühüm minez zulumâti ilen nûr. Allah inananların Veli sidir, onları zulmetten, Vehmin Zulmetinden, vehmin karanlığından alır, aydınlığa nura çıkarır. Allah onları bu sapılan yerden alır, İhlas Hayat Döngüsü ne; Nur a getirir ki, burası bizim İhdinas sıratal müstakiym derken talib olduğumuz yoldur, yerdir. İhdinas sıratal müstakiym, sırat elleziyne en amte aleyhim, gayril mağdubi aleyhi ve led daalliiyn: Bu sapılan yoldan gitmeyelim Allahım, bu yol olmasın! Mağdubi aleyhim ve led daalliyn yolu

146 İhlâs Hayat Döngüsü olmasın! Sapılan yol olmasın, nankörlerin yolu, sapanların yolu olmasın! Yolumuz sıratı müstakim/sıratellezine en amte aleyhim olsun derken istediğimiz yol İhlâs Suresi Hayat Döngüsü nün içerisidir! Salâtta Fatiha yı onun için okuyoruz, onu bu bilinçle okumak gerekiyor. İstenilen, talip olunan şey; sapmanın olduğu yerden/zulmetten kurtulup Sıratı Müstakim e, Doğru Yol a girmektir! Doğru Yol diyorsun, ama doğru yol ne? Bilmiyorsan şimdi bil: Doğru yol, sıratı müstakim; İhlâs Suresi nde tarif edilen hayat tarzıdır, doğru yol/sıratı müstakim o dur. Tasavvufta çok rastladığınız, okuduğunuz ama ne olduğunu tarif edemediğiniz ama tam tarif etmek istediğiniz bir şey var; nefse zulm! Şimdi onu çok net göreceğiz! B 0 Noktası ndan sapmanın başladığı, yolun İhlas yaşantısından sapıp A Takdim Formu na ait yaşantının başladığı hal nefse zulüm halidir. Nefse zulmetmek; A Takdim Formu nda yaşamaktır. Birisi için nefsine zulmediyor deniyorsa, o kişi A Takdim Formu nda yaşıyor demektir. Zulüm; bir şeyin hakkını vermemek, onun hakkını görmezden gelmek, hakkını örtmek, hakkını engellemek, hakkını vermemektir. Zalim zulmedendir! Kişi kendisini A olarak takdim ederken Rab gücüne sahip çıkıp onu örtünce nefsinin hakkını vermemiş oluyor, nefsinin hakkını vermeyen bir hayat kuruyor; nefsine zulmediyor. Nefsinin hakkını vermeden, nefsin gücünü de işgal ederek bir hayat oluşturduğu için nefsine zulmetmiş oluyor. Nefsine zulmedenler bunlardır! - O yola, dünyaya gelen herkes sapıyor mu? Hayat o, mecbur! Hayat, dünyadaki hayat [dünya hayatı] o! Bu yüzden, A Takdim Yolu yokuş aşağı akan su gibidir; tatlı tatlı akar. B Takdim Formu na giden yol yokuş yukarı tırmanan su gibidir. Zordur, tırmanamazsınız! Çünkü dünyadaki hayat A Takdim Formu üzerinedir. Aksi halde bu hayat olmaz ki! Bu A Takdim Formu alanında paralel yol, paralel cadde dediğimiz bir yer var. Orada olanların bir özelliği vardır ve o özellik önemlidir. A takdimi nefse zulüm alanıdır, değil mi? A takdiminde, yani nefse zulüm alanı içerisinde İhlâs Hayat Döngüsü ne paralel bu kısımda, orada bir yaşantı vardır ve orada yaşayanların bir özelliği vardır: A Takdim Formu nda yaşıyordur, ama onların gözü yan caddededir, oraya hevesleniyordur! Kendisi bu caddede, ama aklı fikri yan caddede ah şu caddede olabilsem diyor. Arzu ettiği yere paralel bir caddede yaşıyor, o caddenin dışında ama orayı istiyor! İçinde bulunduğu caddenin sonunu bildiği için ilerleyemiyor! Korkuyor, ileri de gidemiyor, yerinde durmaya çalışıyor. Bu yüzden, sapmış bu yolda devam edip kuvvetli bir A Takdim Formu hayatı oluşturamıyor! Korkup ilerleyemiyor. Haramlardan korkuyor, haramlara meylederse A yolunda ilerleyeceğini biliyor, bu yüzden yan caddede ve ibadetle meşgul... Bir yandan haramlar ona cazip geliyor, ama haramlara kapılırsa ibadet adı altında yaptıklarından koparak A da ilerleyeceğini biliyor. O yolda ilerlemek istemeyişinin sebebi, haramlara karşı tedbir! Haramlara meyilli olmamaya çalışıyor. İşte paralel yolda yaşayan bu kişinin hali farklıdır. Onun halini, özelliğini konuşacağız. -Burada yaşayan kişi için Yunus aleyhisselam ın tövbesi uygun mudur? Yunus aleyhisselam ın tövbesi her aşamada geçerlidir. Burada zorda olana da geçer, o ilacı hangi sıkıntın için kullanırsan orada işe yarar. Tesbit çok güzel, evet, burada da geçer. Buradaki kişi o tövbeyi ısrarla ve sabırla kullanırsa çok etkili olur. Hz. Yunus un tövbesi her zaman kullanılabilir. Kendini sistemin dışında tarif edip tanrılığını ilan edene, kendine tanrı uyduran kişiye, A ların dünyasında yaşayan kişiye merhamet edilmişse; o bir ortama, bir mekâna rastlar. Veya onda açılıma sebep olacak bir yazıya çiziye kavuşur. Bir insana, bir ele dokunur. Bir ses duyar. Bir şey olur ve bakışı, hayatı değişmeye başlar. Bu etkiye yol açan sebep herkes için farklıdır. Bu yüzden, Ehlullah a verilen sebep olma lütufları da farklıdır.

Yılmaz Dündar 147 Gerçeğin, hakikat tohumunun insanlarda açılmasına sebep oluşlar farklı farklıdır. Bazı kişiler vardır konuşmaz, bir şey söylemez, ama gider elini öpersin, dokunmakla hayatın değişir! Bu etki bazı zatların yazısına bakmakla, onların yazdıklarını, yazdırdıklarını okumakla olur. Biiznillah, o yazıya o kadar feyiz verici bir özellik kazandırılmıştır ki; görenin okuyanın bakış açısı değişir. Herkesin frekansına göre etkilendiği şeyler değişir. Bazılarının ilmi bakış açısı etkili kılınmıştır. Öyle bir ilmi yaklaşımla bakar ki, bir anda sizi afallatır; aradığım buydu, hiç öyle duymamıştım, hiç böyle düşünmemiştim dersiniz! Hiç böyle düşünmemiştim demek ilmî bir açılımdır, ilim yollu bir açılım demektir. Bu o kadar önemlidir ki! Bakın, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Hazreti Ali ye bir duada bulunuyor: Senin ilim yollu [ilim yoluyla] Allah ı anlamanı, tanımanı isterim. Sizin hiç böyle düşünmemiştim dediğiniz haller, Rasulullah ın duasıyla ilgili çok önemli bir lütuf olarak karşınıza çıkar, size ilim yollu bir açılım sunar. Bazısının da yanına gidersiniz, Kâbe nin yanı gibidir. Onun yanında durmak tesir eder, ona da öyle özellik verilmiştir. Allah nasıl bir lütufta bulunmuşsa öyle olur! Böyle vesileler olmadan da olabilir! Veya bir rüya ile olabilir. Hatta bu rüya işi çok enteresandır. Bir doktor düşünün, sigara içiyor, sigarayı bırakmak istiyor ama bırakamıyor. Niye doktor diyorum? Sigaranın zararlarını çok iyi bilir de o yüzden. Bildiği halde bırakamıyor. Rüyasında aksakallı bir pîr-i fâni gelse yavrucum, sen yarından itibaren sigara içme dese, kalkar sigarayı bırakır. Ya, sen bu kadar tahsil yaptın, bu işi bilip görüyordun, ne oldu da bıraktın? Rüyamda böyle oldu der, sigarayı bırakır. Rüyanın insana böyle enteresan bir tesiri vardır. Rüyanın bu tesirinden Rahmani de yararlanılır, şeytani de. Şeytani yöntemler, kişileri rüyayla amel ettirerek onlara yanlış işler yaptırırlar! Rahmani olarak da yararlanılır. Mesela kişi namazın faydalarını bilir ama bir türlü namaza başlayamaz. Rüyasında bir şey olur, birini görür, bakarsın ertesi gün ben bir daha abdestsiz gezmeyeceğim demeye başlar. Ya ne oldu? Rüyamda şöyle oldu, böyle oldu der. Birisi doğru yoldadır, ibadetlerini yapıyordur, ama biraz hafif gevşeme olur, ona hoş bir rüya gösterirler, iki ay daha sıkı sıkı sarılır, devam eder, yeniden enerji bulur, şevk bulur. Rüyaların tesiriyle böyle Rahmani hediyeler gelir insana. Bunlar rüyada Rahmani bir açılımın hediyeleridir. İşte böyle bir vesile oldu diyelim, A ların dünyasında yaşayan kişi bir anda vay be, hiç böyle düşünmemiştim, meğer ötede beride, uzakta bir tanrı yokmuş dedi ve ötede beride, uzakta zannederek inandığı şeyden rahatsız oldu, öyleyse ne yapacağım? dedi. İşte şimdi ona yeni bir hayat başlar, başlıyor. Vay be, ne yapmalıyım? demekle, o rahatsızlığı duymakla hemen Nefs-i Levvame başlar, kişi artık oraya girmiştir! Nefs-i Levvame bahsettiğimiz o paralel caddedir, kişi yanlış inanışından [tanrılığından] rahatsız olur olmaz hemen bu paralel yola, nefs-i levvame yoluna düşer. Nefs-i levvameye, yani paralel caddeye gelir gelmesine, ama ana caddeye geçmesi lazım! Çünkü asıl cadde [İhlâs Hayat Döngüsü] yan taraftır. Ulaşılması gereken cadde, paralel olan esas caddedir! A ların dünyasında yürüdüğü caddeyi kişi uydurdu, o kendi zannı, o sanal! Orada yürüyor ya, bakın ne yapar? Tanrıyı ötede beride biliyordu, duydu ki öyle değilmiş; şimdi ne yapacağız, ötede beride değilmiş, onu nereye koyacağız, koyacak yer yok! Arar ve bir yer bulur; içimde, bende der. Zaten o yüzden, yani bende, içimde dediği için o caddededir. Çok dikkat edin BENde diyor, hala A takdiminde: Ben müstakil bir birimim, Yaradan da bende! Aslında onu içine alarak, Yaradan ın kendisinde olmasından yararlanarak güç bile ilan ediyor; bende Yaradan var! Ben o kadar önemli bir şeyim ki, Yaradan bende! Bu nedenle içinde tutmak daha hoşuna gider, dışarıda ona bir faydası yoktu, şimdi içinde! Ne değişti, değişen bir şey var mı? Önceden dışındaydı şimdi içinde: Yani sen istedin dışarıdaydı, şimdi sen istedin içeride, içinde! Öyle bir şey olabilir mi? Öyle bir şey yok işte! Bunları hep, kendini sistemin dışında sanan bu yapı uyduruyor! Aslında sistemin dışı diye bir

148 İhlâs Hayat Döngüsü şey de yok! Öyle bir şey olur mu? Ama o, sistemin dışında bir hayat uyduruyor, tarif ediyor ve yaşıyor. Eğer Allah ın gayrındaysa, ister ötede beride düşünsün, ister yok desin, ister hiçbir şey yapmasın, ister içine alsın, fark etmez; çünkü uydurduğu bu dünyanın esas tanrısı kendisidir, esas Rabb kendisi! Bu kişi biraz daha okursa, yeni şeyler öğrenir: Esma ül Hüsna diye bir şeyler varmış, biz onlardan habersizmişiz, hemen onları araştırayım der, sonra da; meğer biz Esma ül Hüsna terkibiymişiz! der. Peki, Esma ül Hüsna lar nerde? O da BEN de, hepsi onda! Hep müstakil bir BEN var ve o hiçbir şeyi dışında bırakamıyor: Esma ül Hüsna terkibi de bende, ben Esma ül Hüsna terkibiymişim aslında... Yani diyor ki; BEN varım, BEN de bir Esma ül Hüsna terkibi var ve BEN de bir de hakikat var! Bakın hepsini topladı. Neden? Hala A Takdimi nde olduğu için! O yüzden nefsine zulmediyor, nefsinin hakikatini vermiyor. Niye? O hala müstakil! Bir müstakillik var! Biraz daha okursa bu sefer de; anladım ki, BEN im hiçbir şeye gücüm yetiyormuş der. Şimdi zavallı rab seviyesine geldi. Hala tanrı, ama hiçbir şeye gücü yetmeyen tanrı; silahlarını bırakmış tanrı oldu, çünkü hala o VAR! Tanrı duruyor, silahlarını bırakmış ama tanrı hala var! Niye? Çünkü A Takdim Formu nda! Bu A Takdim Formu nun hiçbir şeye gücü yetmeyen halidir; Allah büyük, ben küçüğüm diyen ve kendini küçük sanan, BEN varım ama BEN küçüğüm Allah büyük! Varım ama küçük tanrıyım diyen formudur! İdrakını, idrakındaki değişimleri anlatmaya çalıştığım bu kişi şimdi bir şeyleri biliyor; cenneti, İhlas Hayat Döngüsü nü, hakikati duydu. Ama hala kendi pozisyonuna paralel olan ana caddeye, İhlâs Suresi yoluna da sıçrayamıyor. İhlâs Hayat Döngüsü nün kokusunu alarak, onu özleyerek paralel o caddede yaşıyor! Yanlış yerde olduğu için ilerleyemiyor, korkuyor. İlerlemesi için İhlâs Yolu nda olması, o caddeye geçmesi lazım! O caddeye de geçemediği için iki arada bir derede kalır o! nasibinde varsa bu duayla tanışır: Allahım beni arada bırakma, Allahım beni ara yerde bırakma. Bu hadis o halden kurtulmak için önemli bir duadır. Efendimiz öğretiyor bu duayı; Allahım beni ara yerde bırakma! Çünkü ara yer de bırakılanın dünyada işi zordur. Dünya A Takdimi üzerine kurulmuştur, bu yüzden ya A Takdiminde yaşayacak ve zulmünle kuvvetli duracaksın ya da B Takdim Formu nda olup orada ilerleyeceksin: Ve la havle ve la kuvvete illa Billâh deyip güce kuvvete sahip çıkmayacaksın, birimdeki kuvvet o birime ait değil noktasında olacaksın. Ama ara yerde kalırsan zordur ve tam zavallı yeridir! Dünyaya göre, dünya yaşantısı için zavallı olursun! Tasavvufta okuduğunuz girdaplar hep bu ara yerde, bu paralel yolda yaşanır. Çünkü İhlâs Hayat Döngüsü nde girdap olmaz, oraya girince girdap olmaz. Oranın yolu yordamı her şeyi bellidir; girince her şey yağ gibi akar! Çünkü orada işleri sen tarif etmiyorsun! Burada sen tarif ettiğin için o tarifinle girdaba düşüyorsun! Kendini Rab ilan etmen girdaptır zaten, asıl girdap odur zaten! Ara yerde kalanlar la ilgili olarak Fâtır Suresi 32. ayet bir tanımlama yapar. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem in o ayeti açıklamasına bakalım. Fâtır Suresi nde Yaradan buyuruyor ki: Sonra biz o kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık. İşte onlardan [kitabın miras bırakıldığı kişileri sayıyor Yaradan] kimi Nefsine Zulmeden dir, onların bazısı Mutedil dir, onlardan bir kısmı da Allah ın izniyle Hayratta Öncü Olan dır. O üç grup bunlardır; nefsine zulmedenler, mutedil olanlar, öncüler, önde olanlar. Şimdi, tefekkür paylaşımı için neden yan yana geliyoruz, ona ilişkin bir parantez açalım: En tesirli şey sohbet tir, çünkü Rasulullah Yöntemi dir, fikir alışverişi Rasulullah Yöntemi dir. Konunun sohbeti tefekkürdür, birinci derece ibadettir ve çok önemlidir! Mümkün olacak, bu işi yüz bin kat artan bir enerjiyle Kâbe nin yanında yapacaksın! Hac cın,

Yılmaz Dündar 149 Umre nin Kâbe nin esas yararlanılacak yanı bu: Yüz bin kat artan bir enerjiyle idrakların açılması! Ve kalkıp Kâfirun, İhlâs okuyarak salât ikame ediyorsun. Bu tarifi, bu tefekkür paylaşımını Kâbe nin yanında uygulamak çok önemli, çok başka bir şey! Kitap bu üç gruba miras bırakılmıştır; Nefsine Zulmedenler, Mutedil olanlar ve Öncüler. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bu ayeti açıklıyor, buyuruyor: Bunların hepsi, bu üç grup, aynı makamdadır, hepsi de cennettedir. Bu Rasulullah açıklamasıdır! Bu ayeti ve bu hadisi Efendimiz in bu müjdesi nedeniyle dile getirdik: Bunların hepsi aynı makamdadır, hepsi de cennettedir. Bu ne güzel müjde! Bu saydığımız üç grup için Efendimiz buyuruyor; paralel caddedeki nefse zulmedenler [ara yerde kalanlar], mutediller ve mukarrebun; bu grupların üçü de aynı makamdadır, hepsi cennettedir. Kütüb-i Sitte den, hadislerden Efendimiz in Fatır Suresi 32. ayeti açıklamasına baktınız, orada bu hadisle ilgili yorumda, âlimlerin nefse zulmedenler hakkında tartıştığına rastlayacaksınız. Daha önce de hafifçe değindiğimiz bu konuda yapacağımız açıklama, karşılaşacağınız ikilemi ortadan kaldırmak açısından belki bir ilktir! Âlimlerin bazısı; nefse zulmedenler cennette olamaz, diğerleri de; hayır, Efendimiz böyle açıklamıştır; nefse zulmedenler cennettedir! diyorlar. Hangisi doğru? Her ikisi de! Her iki açıklamanın da doğru olduğunu bize Tevhid öğretiyor! Beyinde açılan Tevhid hücreleri sistemde bunu size okutur. Sünnet üzere olan, doğru yolda olan âlimlere bakıyorsunuz, biri onu, biri de bunu demiş. Ben onu kabul etmem, bunu kabul ederim derseniz yanlış olur! O da doğrudur, bu da! Çünkü ikisi de sünnet üzereler ve doğru yoldalar! Tevhid le baktığın zaman; eğer fikir beyan edenler Hanîf se, Tevhid ehliyse yanlış söyleyemezler! Sen o söylenenlerin hepsini birleştirirsen en doğruyu bulursun! Bakın nasıl iki görüş de doğru, görelim: Âlimlerin bir kısmı nefse zulmedenler de cennet ehlidir, çünkü Rasulullah öyle söylüyor der. Doğrudur. Bu kapsamdaki nefse zulmedenler kavşağı dönmemiş olanlardır, arada kalmış olanlardır! Onlar ibadetle, zikirle meşguller, nefse zulümden kurtulma telaşındalar, korkuyorlar, ama iddiacı BEN i de atamamışlar. Bir kısım âlimler de nefse zulmedenlere cennet yoktur der, bu da doğru. Neden? Çünkü bu âlimlerin kast ettiği nefse zulmedenler; tanrılar dünyasında olup, BEN varım ve muhtarım diyen ve öyle yaşanlardır, onlara cennet yoktur! Bu nefse zulmedenler den kasıt; paralel caddedekiler değildir! Kavşaktan dönüp kendilerine başka bir yol çizmiş olanlardır! Anlatabildim mi? Nefse zulmedenler de cennete gidebilecektir diyenlerin işaret ettikleri, kavşağı geçmemiş olanlardır: Onlar ibadetteler, zikirdeler, meşguller... Kavşağı geçmekten korkuyorlar, ama tanrılık ilanındaki BEN den de kurtulamamışlar. Onun elinden silahlarını almışlar, onu zavallı tanrı haline getirmişler, ama tamamen yok edememişler. Onu yok etmek İhlâs Hayat Döngüsü nün içine düşmek demektir! İşte bunlar, tanrılık iddiasındaki BEN i zavallı tanrı haline getirmişler, ama tamamen yok edememişler. Şemamız, Fatır Suresi ndeki nefse zulmedenler, mutediller ve mukarrebun idraklarını, hallerini, onların yakinlerini tablo olarak gösteriyor, bakılabilir. Efendimiz bu gruplarla ilgili açıklamasına devam ediyor: Öncülere gelince bunlar cennete hesap vermeden girerler. Mukarrebun diye adlandırılan grup için öncülere gelince, bunlar cennete hesap vermeden girerler buyuruyor. Mutedillere gelince; bunlar kolay bir hesaptan sonra cennete girerler. Nefslerine zulmedenlere gelince; bunlar mahşer boyu hapsedilirler. İşte bu nefse zulmedenler paralel yoldakilerdir! Harama bulaşmaktan korkan, tanrılıklarını zavallı hale getirmiş, ama ondan kurtulamamış, doğruyla meşgul olanlardır. Kendilerindeki iddiadan kurtulamadıkları için Hakikati içlerine hapsetmişler! Çekil aradan, çıksın Yaradan

150 İhlâs Hayat Döngüsü sözünü bir yaşayabilseler, kurtulacaklar. Aradan çekilemedikleri için Yaradan içlerinde; hapsetmişler onu! Çekil aradan diye arada kalmış olanlara denir: Çekil aradan çıksın Yaradan. Bunlar henüz aradan çekilememişler! İşte bu haldeki nefslerine zulmedenlere gelince bunlar mahşer boyunca hapsedilirler.. Efendimiz müjdelemeye devam ediyor: Sonra Allah onların eksiklerini Rahmetiyle telafi eder. Hani halledemedikleri, kurtulamadıkları tanrılık vardı ya, Allah onu Rahmetiyle telafi eder. Bunlar Fatır Suresi 34. ayette belirtildiği üzere şöyle diyen kimselerdir; bizden tasayı gideren Allah a hamdolsun. Rabbımız çok affedici, çok nimet vericidir. Hadis burada tamamlanıyor. Şimdi onların halini bir hayal edelim: Cennete girmeden önce gördükleri hapis diye ifade edilen muamele sırasında onları bir tasa alıyor. Biz bu işle meşguldük, bu kadar korktuk, kaçındık, uzak durduk, kendimizi cenneti hak etmek üzere hazırladık diye tasalanıyorlar, öyle bir tasa oluşuyor. Ama o varsa cennet yok, onunla girilmez! Çünkü cennetin kapısında ne yazıyordu? La ilahe illallah! Bu ifade, bir koşuldur; bu ortama girecekseniz haliniz bu olmalıdır manasına bir şarttır! Kapısında silahla girilmez yazan bir yere, üzerinizde silah varken, sırf o yazıyı okuduğunuz için girmeniz mümkün mü? Detektörler yakalıyor, çünkü silahla girilmez! Yazıyı gördüğünüz halde silahla girmek için inat eder misiniz? Ederseniz Tefekkür Şeması 10 geçemezsiniz, yakalarlar! Ne yapacaksınız? Silahı bırakacaksınız! O yazıyı gördünüz ve tekrar ediyorsunuz; silahla girilmez, silahla girilmez, silahla girilmez... Defalarca tekrar ettiniz, kapıya da geldiniz; BEN aşk ile şevk ile bin defa; silahla girilmez dedim! Olabilir, ama silahın var! Öyle derken bıraksaydın derler. Bıraksaydın! Aşk ile şevk ile söylerken o aşkla terk etseydin! Deriz ya; aşk ile şevk ile Kelime-i Şehadet! Ne aşkıyla? Allah aşkıyla! Allah aşkıyla Kelime-i Şehadet söylemek iddiacı BEN i bırakmaktır! Aşk ile söylemek; onu bağırarak söylemek, tekrar tekrar söylemek, terleyerek söylemek, yoruluncaya kadar söylemek değil ki. Aşk ile, Allah aşkıyla demektir! O aşk yoksa neye yarar! O aşk yoksa? Bu yüzden; silahı kapıda bıraksaydın geçerdin. Bin defa söylemen gerekmezdi, bir kere söylesen geçerdin derler. Bir kere söylesen geçerdin! Çünkü Mirac da Efendimiz le bize gönderilen bir hediyedir bu: Bir kere La ilahe illallah diyen cennete girer. Bir kere! Bir sürü kere değil, bir kere! Yani silahını bir kere çıkardıysan yetiyor, bir kere! Kapıdaki koşulu sağlamış da geçmişsen bitti! Ama şart bu;

Yılmaz Dündar 151 tanrılığınla giremezsin, o eksikle geçilmez, demek ki bu bir koşul! Efendimiz in bir hadisi var: Cennetin ücreti/bedeli La ilahe illallahtır buyurur. O ortam için istenen bedel bu, şart bu, bu hal varsa o ortam var! Kapıda böyle bir koşul var; La ilahe! Onu birlikte manalandırdık ve dedik ki; La ilahe; tanrı giremez, İllallah! Kendisini tanrı ilan eden, rablığını ilan eden buradan giremez, İllallah! Orası İhlâs Suresi nin Hayat Döngüsü dür, o döngüden sapmışsan giremezsin; La ilahe! Nefsine Zulmedenler hala ilahlık ilanında oldukları için giremiyorlar, bekletiliyorlar. İşte onların bu noksanını Allahu Rabbülalemiyn merhametiyle, rahmetiyle telafi ettikten sonra bu tasaları kalkıyor ve bizden tasayı kaldıran Rabbimize hamd olsun diyorlar; Fatır Suresi 34. ayet açıklıyor bunu. Böylece o noksan kalkınca, kapıdan geçme koşulu gerçekleşince, tanrılık ilanı kalkınca onlara da cennet hali oluyor! İşte cennetlik üç grup; nefse zulmedenler, mutediller, mukarrebun. Demek ki: Cennet ehli olan nefse zulmedenler A hayat çizgisinde ilerleyenler değil! Bir kısım âlimlerin bunlar cennete giremez dediği grup, geri dönüşsüz A yapısında olanlardır, nefse zulm halleri geri dönüşsüz olanlardır. Cennete girecek olan nefse zulmedenler ise arada kalmış olanlardır, onlar paralel cadde ehlidir. La ilahe denilen A Takdim Formu nda tanrılara göre bir hayat vardır. İllallah ortamı olan B Takdim Formu nda ise bir başka hayat var! Efendimiz in okuduğu budur: La ilahe İllallah! İkra bismi rabbikellezi halak; yaratan Rabbinin adıyla/adına oku ile okunan La ilahe illallah tır! Tanrılar dünyası ve oraya ait hayat La ilahe dir! İhlâs Döngüsü hayatı illallah! Ve; La ilahe illlallah aslında La havle ve la kuvvete illa Billah tır. Bu okuma için antrenman olsun diye kendimizde şöyle bir tefekkür ve uygulama yapalım. Bizde bir A yapısı var; Rablığını ilan eden, bir güç ilan eden, Rab bın gücüne sahip çıkan yapı var. Şimdi kişinin esas yapısı olan ve B hayatına talip olan yapısı, ondaki A Takdim Formu hayatına; la havle ve la kuvvete diyor. La havle ve la kuvvete derken nefesle A halini atıyor ve illa Billahil aliyyil azim diyerek B Takdim Formu nu nefesle içine çekiyor. Bu tefekkür, aslında hemen aklımıza Salât-ı Tesbih i getirir. Salât-ı Tesbih: Bu salât A Takdim Formu nu yok eden, B Takdim Formu nun veri tabanını açan en güzel duadır, yöneliştir, salâttır! Siz orada en önemli üç zikri; Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber zikirlerini yapar, sonra da A Takdim Formu ndan kurtuluş için ve la havle ve la kuvvete illa Billahil aliyyil azim dersiniz: Benim güç kuvvet, varlık iddiam yok Rabbim! Ben A Takdim Formu nda değilim, ben asi değilim. Ben vehmin zulmetini istemem, güç iddiasında değilim! La havle ve la kuvvete; la ilahe! İlla Billahil aliyyil azim; illa Allah! Güç kuvvet Allah a aittir, bunun farkındayım, bilincindeyim. İşte böyle bir itiraftır o! Böyle bir itirafla, o itirafın getirdiği arzu ve istekle yeni bir hayat oluşur; o İhlas Hayatı dır! Bu farklı bir hayattır, B tarafı farklı bir yaşantıdır! Buradaki hayatı, bu döngüye nasıl girilir, bu hayat nasıl yaşanır? deyip önemseyip, mutlaka araştırıp bulmamız gerekir, mutlaka ulaşılması gereken bir yaşantıdır o! O, bu yaşadığınız dünya ve hayat değildir! O hayatla birlikte her şeyiniz değişir, tüm dosyalarınız değişir! Mesela A yolunda namaz kılarsınız, ama B yolunda salât ikame edilir. Çünkü B Takdim Formu hayatı salâttır, o yaşantının ismi salâttır. Ve bu noktada şunu yaşar kişi: Nefsini bilen Rabbini bilir; nefsini bildi, Rabbini bildi. O hadis çok açık görülür burada. Kişi dünya hayatına ben rabbim diyerek, nefsine zulmederek başladı. Sonra kendisine Allah lutfetti ki, nefsinin hakikatini bildi, Rabbini bildi. Yani onu işgal etmedi, o gücü kendi gücü olarak ilan etmedi; nefsini bildi; dolayısıyla Rabbini bildi. Bu çok önemli bir makamdır! Bu anlattıklarımı başka kaynaklarda okuduğunuzda ne kadar önemli makamlar olduğunu görürsünüz, şu an yaşadıklarınızın, şu an fark ettiklerinizin ne kadar önemli makamlar olduğunu anlarsınız. Onları makamlar olarak

152 İhlâs Hayat Döngüsü söylemiyoruz ki; kişiler yanlış bir gurura girebilirler, yanlış bir makam takibine girebilirler, yanlış bir yarışa girebilirler. Sen hangi makamdasın? sohbeti başlar, yanlış olur. Ama ileride kişi A hayatından kurtulursa, beşeri yarış işinden kurtulursa, bulmaca çözme işini aştıktan sonra bunları makamlar olarak okumasının hiçbir sakıncası yoktur. Çünkü o zaman oralarda hep geride bıraktıklarınızı okuyorsunuzdur! Alimin söyledikleri kendisinden yukarıda, arif ise söylediklerinden yukarıdadır denir. Bu hali fark edip yaşadığınızda siz âlim değil ârifsinizdir artık! Arif fark ettiğinin, okuduğunun, söylediğinin üstünde bir hayatı olandır. Dedik ya; nefsini bilen Rabbini bilir o cümle aynı zamanda şudur; nefsini bilen Rabbine döner. Çünkü: Yol bu yoldur! Rabbine yönelene, B ye doğru çark edene, o yola yönelen kişiye, yani inanan ama hala o tanrıyı da atamamış kişiye bir ayet seslenir: Ya eyyühellezine amenü, aminü Billahi. Ey inandım diyen, doğru inan, B ile inan, kendini B ile takdim et! Bakın inanana sesleniyor; ya eyyühellezine amenu, Aminu Billahi: Ey inanan, ama yan caddede olan; kendini B ile takdim et! Ayet böyle diyor! Kişi bu emre ittiba edip B takdimiyle İhlâs Hayat Döngüsü yoluna girmişse, kendisine bu nasip edilmişse onun yaşantısı ve la havle ve la kuvvete illa Billâh yaşantısı olur, o yaşantının adı budur. Bu yaşantıda o kişi gittikçe FAKR laşır. Fakr dır o! Bırakın tanrılık iddiasındaki BEN liği, onda durum tespiti yapan BEN bile kalmaz. Yok! Tanrısı da yoktur onun, takdim ettiği BEN i de! Bu yolda gittikçe Fakr Hali başlar, Kurbiyet başlar. Artık onun söyleyen dili, gören gözü, tutan eli O olur. Daha önce de O idi! Ama ona sahip çıkıldığı için fark edilmiyordu! Fark edildiğinde idrak paralel caddeye gelir. Bu noktalarda kişi bazen şöyle düşünür: Bir çalışsam, gayret etsem de benim tutan elim O olsa, gören gözüm O olsa! Allahım ne olur, tutan elim sen ol, gören gözüm sen ol, söyleyen dilim sen ol. Niye? O hale bir geleyim, güçlü olayım da insanlara bir göstereyim! Aslında ben ne kadar haklıymışım, insanlar bir görsünler. Çok gayret ediyordu, gördünüz mü güçlenmiş desinler. Bazen böyle düşünceler gelir, ama yanlıştır, hedef bu değildir. Tamamen güç kaybetme yoludur bu yol! Ne kadar güç istiyorsan o kadar cehennem istiyorsun! Güç istemek budur! O yüzden, o gücü bıraktıracak kadar ateş alırsın! Ateşinin kuvveti, senin sahip çıktığın güçlerle ilgilidir! O güç senden sökülünceye kadar ateş alırsın! Sökülmüyorsa, o güçle o ateş beraber yaşar... Güç ateşi ateş gücü körükler, beraberleşirler, birbirlerinin olurlar. Cehennem yakıtını oluşturmak, ateşini yanında taşımak budur, kişiler böylece ateşlerini yanlarında taşımış olurlar. B Takdiminde gören gözü, tutan eli, söyleyen dili O. A takdiminde sen bırakmıyorsun, benim diyorsun, öyle dediğin için tanrılığını ilan ettin ya! Gören göz benim, tutan el benim diyorsun. Bırakmıyorsun ki hakikat açığa çıksın! Bırakmıyorsun; örtüyorsun; örtücüsün! Her halükarda gören göz O nun, söyleyen dil O nun, tutan el O nun. Ama sen suistimal edip o gücü işgal ettin, ona sahip çıktın: Rablığını ilan ettin, Rabsın! İşte B takdiminde artık rablık yok, suistimal olmadığı için kendiliğinden Hakikat gözükür. Söyleşilerimizde bir yılı aşkın süredir A Takdim Formu ve B Takdim Formu nu anlatıyoruz. Bu iki farklı BEN i anlayıp hemfikir olduk gibi? Bu yüzden, artık A ve B Takdim Formu başlıklı tartışmayı geçmemiz gerekiyor. Ama bunun için konuda tam hemfikir olmalıyız ki, bulunduğumuz paralel yoldan kurtulup B Takdim Formu yolunda ilerlemeyi deneyelim. Çünkü biz nereye gelmeye çalışıyoruz, biliyor musunuz? Sıfır Noktası na; B 0 a ulaşmaya çalışıyoruz. Matematikten örnek vereyim. Bir sayı skalamız var, ortada sıfır ve bir, iki üç, dört... diye devam ediyor. Bir de negatif sayılar var; eksi bir, eksi iki, eksi üç... diye devam eden. Vehmin Zulmeti olan yaşadığımız bu hayat sıfırın negatif yanı gibidir; biz bu tarafa sapmış hayatı yaşıyoruz! Önce bu sapmışlığı fark edip Sıfır Noktası na; B 0 a geleceğiz, sonra

Yılmaz Dündar 153 da B Takdim Formu na gireceğiz. Yani şimdi biz sıfıra gelmeye çalışıyoruz! Bu fark edilmezse negatif kısımda uğraşılır, gerçek hayat o zannedilir ve İslamiyet in önerileri orada uygulanmaya çalışılır, ama yanlış olur! Yapılan da bu zaten, insanlar bununla meşguller, maalesef! Dikkat edin; vehmin zulmetinde olduğunu fark etmeden İslamiyet i uygulamanın o kişiye gelecek için bir faydası yoktur! Fark edip Sıfır Noktası na gelmek için uygulamak ve Sıfır Noktası ndan sonra uygulamak faydalıdır. Esas İslam Dini denen yer Sıfır Noktası ndan sonra başlar! Allah indinde Din İslam dır, Allah İslam dan başka din kabul edeni istemez, o dini kabul etmez, Ondan başka bir dinle meşgul olan hüsrandadır gibi ayetleri birleştirirsek ve örneğimize benzetecek olursak; Sıfır Noktası ndan sonraki sayıların olduğu yer Allah İNDinde DİNdir ve makbuldür. Ayete göre, eğer diğer sayılarla uğraşıyorsanız kabul olmaz manası çıkar! Din diye, sistem diye eksi sayılarla meşgulseniz o kabul olmaz, onu yapanlar hüsrandadır! Ancak Din İslam dır. İslam ı size İhlâs Hayat Döngüsü diye anlatmaya, İhlâs Suresi nden yararlanarak göstermeye çalışıyoruz. Allah indinde sistem orasıdır. Onun dışındaki uğraşlar kabul olmaz, çünkü dışında bir sistem yok! Dolayısıyla, bizim bu iki hayatı birbirinden ayıracak somut karineleri ortaya koymamız lazım! Ben kendimi yarından itibaren B Takdim Formu nda tutacağım demekle hemen olmuyor! Öyle nasıl yaşanır? A Takdim Formu ndan nasıl kurtulunur? deyip onu öyle bir didiklemeniz incelemeniz gerekiyor ki Bu 24 saatinizi vermeniz gereken bir uğraş olmalıdır! Farklı bir hayat var çünkü ve bu farklı hayatın içindeki çeşitli zorluklardan birisi de şudur: A Takdim Formu hayatını yaşamak için işler o kadar kolay ki, o hayat içerisinde herhangi bir şeyi yapmak için sizin birilerini, birilerinin de sizi zorlaması gerekmiyor. Özel dersler almanız, feyz almanız gerekmiyor, kendinizi bıraktınız mı o hayat su gibi akıp gidiyor. Ama B Takdim Formu yolundaki hayat öyle değil! Orada sürekli kendinizi motive etmeniz ve sizi motive edecek, sizi uyaracak birileri veya bir şeyler gerekiyor. Devamlı! Mesela A Takdim Formu na ait cazibe gittikçe artan bir cazibedir! B Takdim Formu na ait cazibenin enerjisi ise gittikçe sönen bir enerjidir. Onun için herhangi bir konuda bir ay kadar zikir yapıyorsunuz, bir şeyler hissediyorsunuz, biraz bıraktığınız zaman eski haline dönüyor, yerinde tutamıyorsunuz onu. Ama dünya hayatını yerinde tutmak için hiç öyle uğraşmıyorsunuz. Dünya hayatı dediğimiz, dünyadaki hayatın zulmetidir! Dünya hayatı yanlıştır demek istemiyorum! Dünya Hayatını legal e çevirmek önemli, onu eksi skaladan sıfıra ve sonra da artıya getirmek gerekiyor! Fark edin, dünya hayatının İslam Sistemi ne göre meşru olmayan hali için bir çaba gerekmiyor, kendiliğinden, coşkuyla yapılabilir olarak o karşınıza geliyor. Ama dünya hayatının meşru olan hali için kendinizi zorlamanız gerekiyor, böyle de bir handikap var. Dolayısıyla A Takdim Formu nun yaşantısını o kadar iyi bilmek lazım ki, ilan edilen tanrılık fonksiyonsuz hale getirilebilsin. Yine B Takdim Formu nun hayat tarzını de öyle bilmek lazım ki, B Takdim Formu zorlanılarak değil, kolay yaşadığınız bir şey haline gelsin. B hayat tarzının dili, davranışları, o hayatın herşeyi bize ayet ve hadislerde öğretilir. Mesela, Efendimiz den öğreniyoruz ki Allah İNDinde şundan daha sevimli bir dua yoktur: Sağlık, sıhhat ve afiyet istemekten daha sevimli bir dua gelmez Allah a. Efendimiz bize bir dua öğretiyor ve içinde afiyet var. Biz genellikle A gözüyle bakar ve Afiyet i hayatın içerisinde yanlış uygularız. Onu yalnızca sofrada kullanır, afiyet olsun arkadaşlar deriz. Afiyet olsun ne demektir? Bir defa, onun yabancı dillerde karşılığı yok! İyi sindirimler, iyi gıdalar olsun, yarasın gibi düşünülüyor. Halbuki afiyet olsun öyle geniş spekturmlu bir duadır ki, aslında o her şey için kullanılabilir. Onu yemekle sınırlı da olsa kullanalım ama manasını doğru oluşturalım: