NASR SÛRESİ Nuzul 111 / Mushaf 110 Surenin Adı: Sûre zafer garantili yardım mânasına gelen adını ilk âyetinden alır. İlk mushaf ve tefsirlerde bu adla yer alır. Buhârî nin Hz. Aişe den naklettiği bir rivayette ilk âyetinin tamamıyla anılır. Tirmizî Feth adıyla anar. İbn Mes ud, Rasulullah ın vefatını ima ettiği için Tevdi (Veda) adını vermiştir. Surenin Nuzul Zamanı: Nasr sûresi Medine de nâzil olmuştur. MEDİNE 1
MEDİNE Ancak nüzul tarihi konusunda üç ayrı görüş vardır. Taberî ve Taberânî nin İbn Abbas tan rivayetlerine göre, Hicrî 7. yılda Hayber dönüşü nâzil olmuştur. Katade den gelen Rasulullah ın vefatından iki yıl önce indi rivayeti de bunu destekler. Vahidi nin yine İbn Abbas tan nakline göre, Huneyn den dönüşte nâzil olmuştur. Bezzar, Beyhaki ve İbn Ebi şeybe nin naklettiği sorunlu İbn Ömer rivayetine göre, Veda Haccı günlerinin tam ortasında nâzil olmuş, Rasulullah bundan sonra üç ay yaşamıştır. Bu rivayetlerden metnin bağlamıyla en uyumlusu ilkidir. Zira mazi fiilin başına gelen izâ şartı fiilin zamanını geleceğe çevirir. Sûre geleceğe dair ihbardır. Diğer görüşleri dikkate almak, olayı olup-bitmiş kabul etmektir. Kaldı ki, sûredeki feth in Mekke nin fethi olduğunda ittifak vardır. Surenin Konusu: Sûrenin konusu zafer ahlâkıdır. Sûre geleceğe ilişkin mucizevi ve gaybi bir ihbarla başlar. Bu müjde gelecekte gerçekleşmesi mukadder olan zaferin ve fethin müjdesidir. Zafer in anlamı bellidir: mücadeleyi kazanmak. Peki fetih nedir? İşte o da anlamını ikinci âyette bulur: İnsanların Allah ın dinine dalga dalga girmeleridir. Bunun adı yürek fethi dir. Tıpkı Fetih sûresinde olduğu gibi, burada da mücadelenin amacının insanla İslâm arasındaki engeli kaldırıp yürekleri fethetmek olduğu vurgulanır. 2
Fakat bütün bunlar gerçekleşirken, muzaffer ordunun başkomutanına, her muhatabı iliklerine kadar titreten bir uyarı yapılır: Hamd zatına mahsus olan Rabbinin mutlak yüceliğini dillendir ve O ndan bağışlanma dile; zira O dur tüm içten tevbeleri kabul eden! İşte zafer ahlâkı dediğimiz de budur: Özünüzü-ömrünüzü tüketerek kazanmak ve başarmak. Sonunda Ben çalıştım ben kazandım deme yerine estağfirullah demek. Tıpkı Fetih günü başı devesinin boynuna değecek kadar eğik, gözleri yaşlı Nebi nin kıpırdayan dudaklarından dökülen istiğfar gibi. 3
RAHMÂN RAHÎM ALLAH IN ADIYLA ب س م للا الر ح من الر ح يم ا ذ ا ج اء ن ص ر للا و ال ف ت ح ١ 1 ALLAH IN zafer garantili yardımı(1) ve Fetih geldiğinde,(2) (1) Özellikle nasr sıradan bir yardımı değil zafer garantili yardımı ifade eder. Krş. Zafer garantili yardım başkasından değil yalnızca Allah katındandır (Enfal: 9). (2) el-feth deki belirlilik bilinen ve beklenen bir fethe delalet eder ki, o da Hayber in fethi ardından yüreklerin kapısını İslâm a açan Mekke nin fethidir. Esasen feth in ilk anlamı maddîdir ve kale kapısı zaferle açıldığı için zafere feth denilmiştir. Fakat Kur an Fetih sûresinin girişinde olduğu gibi kelimeyi mânevî alana taşımıştır. Fethin müjdesi, bu âyetlerin inişinden yaklaşık bir yıl önce inen Fetih 27 de açıkça verilmişti. İlk mü minlerin askeri başarısı ve İslâmi fetihler, vahyin rolü hesaba katılmaksızın anlaşılamaz ve açıklanamaz. Âyetteki nusret fethin sebebi, fetih nusretin sonucudur. 4
(Nuzul 110 / Mushaf 48 : Fetih 27 Aşağıdadır.) ل ق د ص د ق للا ر س ول الر ء ي ا ب ال ح ق ل ت د خ ل ن ال م س ج د ال ح ر ام ا ن ش اء للا ام ن ين م ح ل ق ين ر س س م م و م ق ص ر ين ا ت خ او ون و ل ل م م ا ل م ت ل ل م وا و جل ل م ن د ون ذل ك و ت ح ا ق ريب ا ٧٢ 27 DOĞRUSU Allah, gördüğü rüyayı gerçekleştirmek sûretiyle Elçisini tasdik etmiştir(34) Elbet Allah dilerse Mescid-i Haram a güven içerisinde, başlarınız tıraşlı veya kısa kesilmiş olarak ve asla korkuya kapılmadan gireceksiniz: (35) çünkü O sizin bilmediğinizi bilmektedir ve bundan ayrı olarak yakında gerçekleşecek bir fetih takdir etmiştir. (34) Rasulullah ı Hudeybiye anlaşmasıyla sonuçlanan sefere çıkaran rüya buraya kadar gerçekleşmiştir. Gerisinin gerçekleşmesi bir yıl sonraya ertelenerek mü minlerin kalbi sınanmıştır. (35) İnşaallah, Allah yokmuş gibi konuşmamanın anahtarıdır. Hayatı, Allah ı akılda tutarak planlamanın ifadesi. و ر ا ي ت الن اس ي د خ ل ون و ى د ين للا ا و و اج ا ٧ 2 Ve insanların kitleler halinde Allah ın dinine gireceklerini gördüğünde, (senin görevin de tamamlandı demektir): (3) (3) Parantez içi açıklamamız İbn Abbas a dayanmaktadır (Taberî). Veciz bir yapıya sahip olan 2 ve 3. âyetler birbirine en güzel bu şekilde bağlanmaktadırlar. Üstelik son âyetin başındaki takibiyye fâ sı da böylece işlevini bulmaktadır. Baştaki izâ şartının da delalet ettiği gibi bu kitlesel ihtida hareketleri, müjdelenen feth ile ne anlaşılması gerektiğini de izah eder. Bu müjde fethin ardından aynen gerçekleşti. Hz. Peygamber, Mekke fethinin ardından Kâbe nin kapısında durup vahiy tarafından önceden verilen müjdeleri îmâ ederek Lâilahe illallâhu vahdeh, ve nasara abdeh, ve hezeme l- ahzâbe vahdeh (Allah tan başka kulluk edilmeye lâyık varlık yok, O dur kuluna yardım eden ve O dur müttefikleri tek başına hezimete uğratan). 5
Burada müjdelenen kitleler halinde dine giriş bölge insanıyla başlamış, fakat onunla kalmamıştır. Yedhulûne muzârî fiilinin de işaret ettiği gibi, bu günümüze kadar sürmüş ve bundan böyle de sürecek olan ilâhi bir müjdedir. 6
و س ب ح ب ح م د ر ب ك و اس ت غ ف ر ا ن م ان ت و اب ا ٣ 3 Artık durma, tesbih et Rabbini hamd ile birlikte(4) ve O ndan mağfiret dile;(5) zira O dur tüm içten tevbeleri kabul eden!(6) (4) Tesbih tenzihe ve nefye, hamd teşbihe ve isbata delalet eder. İlki celal ikincisi cemal tecellisidir. Allah Rasulü nün dilinde bu emir bir virde dönüşmüştür. Rasulullah tan mevsuk olarak gelen Subhânallahi ve bihamdihi estağfirullahi ve etûbu ileyh (Buhârî) virdi budur. (5) Rasulullah ın sûreyi okurken burada durup, ardından devam ettiği rivayet edilir. Yine Rasulullah, vahiyle diyaloga girerek bu sûreyi namazda okuduğunda şöyle mukabele ederdi: Rabbimiz! Seni hamd ile tesbih ederim; bana mağfiret et! (Buhârî). Meleklerin emrine âmâde kılındığı insan, kendisinin yaratılışına Biz seni hamd ile birlikte tesbih ve takdis edip dururken diye itiraz eden meleklerden geri kalmamalı, o da hamd ile tesbih etmelidir. Hamd ile beraber tesbih etmek bütün bir varlığın gayesidir: O nun ululuğunu övgüyle dile getirmeyen bir tek nesne dâhi bulunmamaktadır (İsra: 44). Hz. Peygamber Kalbime bazen anlık bir gaflet gelir de ben Rabbime yüz defa istiğfar ederim (Müslim, Zikr 48: 12) buyurur. (6) Nasıl ki tesbih hamdsiz olmazsa, istiğfar da tevbesiz olmaz. Mukatil in nakline göre bu sûre indiğinde sahabe sevinirken Hz. Abbas ağlamaya başlamıştı. Peygamberimiz amcasına ağlamasının sebebini sorduğunda Sana vefat haberin veriliyor demiş, peygamberimiz de bunu doğrulamıştır. Bu âyet, zafer ahlâkını inşa eder. Kulun zaferi Allah a, yenilgiyi nefsine hamletmesi kulluk adabındandır (Nisâ: 79). (Nuzul 68 / Mushaf 17 : İsra 44 Aşağıdadır.) ت س ب ح ل الس مو ات الس ب ع و ا ا ر ض و م ن و ي ن و ا ن م ن ش ی ء ا ا ي س ب ح ب ح م د و لم ن ا ت ف ق ون ت س ب يح م ا ن م ان ح ل يم ا غ ف ور ا ٤٤ 44 Yedi gök ve yer ve onlarda yaşayan her bilinçli varlık O nun sonsuz yüceliğini dillendirirler; daha da öte, (lisan-ı hâl ile) onun ululuğunu övgüyle dile getirmeyen bir tek nesne dâhi bulunmamaktadır; (60) ve fakat siz onların ululayan dilini anlamamakta (ısrarcısınız); (61) buna rağmen O sizi cezalandırmada hiç acele etmeyendir, eşsiz bir bağışlayıcıdır. (60) Zımnen: Varlık bir dildir O nu söyler; bir kitaptır O yazar ve O nu yazar; âlem bir şahittir O na şehadet eder. (61) Parantez içi açıklamalar sözgeliminden çıkarılmıştır. Israrcısınız açıklamamızı, âyetin son cümlesi neredeyse zorunlu kılmaktadır. (Nuzul 106 / Mushaf 4 : Nisa 79 Aşağıdadır.) م ا ا ص اب ك م ن ح س ن ة و م ن للا و م ا ا ص اب ك م ن س ي ئ ة و م ن ن ف س ك و ا ر س ل ن اك ل لن اس ر س و ا و م فى ب ا لل ش يد ا ٢٧ 79 Uğradığınız her iyilik Allah tandır; başınıza gelen her kötülük de kendinizdendir.(99) BİZ SENİ bütün insanlığa elçi olarak gönderdik; ve buna (birinin şahid olması gerekirse), en büyük şahit olan Allah yeter. (99) Bu varlıkta iyiliğin asli kötülüğün arızi olduğuna delalet eder. Her şey mâ hulika leh i (yaratılış gayesi) istikametinde hareket ettiği sürece iyidir. Bu iyilik eşyanın kendisinde var olan değil, yaratanın ona yüklediği bir iyilik olduğu için Allah a atfedilmelidir. 7