HAR Ahd-i Mazi Üzerine Bir Oyunlaştırma Denemesi. Murat Uyurkulak ın Har: Ahd-i Mazi Romanından Uyarlayan: Özgür Akarsu



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Murat Çelebi 2. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Gülmekten Öldüren Fıkralar - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır.

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül :55

Küçüklerin Büyük Soruları-3

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Samed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar

tellidetay.wordpress.com

Yýldýz Tilbe 1 ADAM OLSAYDIN. Söz-Müzik: Yýldýz Tilbe. Sevdim olmadý yar, küstüm olmadý yar. Kendini arattý, beni bulmadý yar

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

EYLÜL AYI BÜLTENİ(İnci Taneleri)

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

Hikaye uzak bir Arap Alevi köyünde geçer. Ararsanız bambaşka versiyonlarını da bulabilirsiniz, hem Arapça hem Türkçe.

gece bana gündüzleri uğramaz gece uykudayken gelir şşşşşşt deyince ağzı şarap tadındadır hatıralarım karışır

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

AYLA ÇINAROĞLU MİĞFER

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

Parlar saçların güneşin rengini bana taşıyarak diye yazıvermişim birden.

tellidetay.wordpress.com

Doğru bildiğini her yerde haykıran, kimseye eğilip bükülmeyen birisiydi Neyzen Tevfik..

İntikam. Ölüm Allah ın Emri

iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi.

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

KİŞİLER SOFİ: SES: IŞIK: EFE: DENİZ:

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

nevi den ( Mes 9şirli) r H i k â y ele

25. Aşağıdaki deyimlerle anlamca üçlü bir grup oluşturulduğunda hangisi dışta kalır? A) eli bol B) eli açık C) eli geniş D) eli kulağında

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) almıştır?

AYLA ÇINAROĞLU HOŞ GELDİN ESİN PERİSİ

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

2. SINIF İŞİTME ENGELLİ ÖĞRENCİLERİ İÇİN TEST ÇALIŞMASI. Hazırlayan Engin GÜNEY İşitme Engelliler sınıf Öğretmeni

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ OCAK

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

MİNİK PATİKLER ANAOKULU

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

kural tanımayan cafer Adı-Soyadı:...

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

OKULUMUZDAN HABERLER. -Çakma Külkedisi. Okulumuzda yoğun bir sınav haftası geçti. Bu sayımızda sizden gelenler daha çok yer vereceğiz.

Okutunuz ve defterlerine yazdırınız 1 abla abdest kablo Sabri tablo tablet tabla kablo baba bakır kaba soba bayrak kabak badem bakkal Banu bal balık

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

Her hakkı saklıdır. Ticarî amaç ile basılamaz ve çoğaltılamaz. Copyright

ŞAHISLAR: Anne:Zişan, Baba:Orhan, Abla:Fehiman, Abla:Güzin, Abi:Osman, Küçük Kardeş:Fikret

Umutla, harabelerde günlük turuna çıkmış olan bekçi Hilmi Efendi yi aramaya koyuldu. Turist kalabalığı Efes sokaklarına çoktan akmaya başlamıştı.

Filmin Adı: Şaban Oğlu Şaban. Oyuncular: Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Şener Şen. Filmin Yönetmeni: Ertem Eğilmez. Senaryo: Sadık Şendil

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Sevgili dostum, Can dostum,

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI. Nİsan AYI BÜLTENİ. Sevgİ Kİlİmlerİmİz

Yukarıdaki diyalogda kaçıncı cümlede diğerlerinden farklı türde bir fiilimsi kullanılmıştır?

Son Matine Senaryo : Ali CEYLAN

Transkript:

HAR Ahd-i Mazi Üzerine Bir Oyunlaştırma Denemesi Murat Uyurkulak ın Har: Ahd-i Mazi Romanından Uyarlayan: Özgür Akarsu

Bu metin, Murat Uyurkulak ın Har -Ahd-i Mazi- romanı temel alınarak 2006 yılı Ağustos ayında Özgür Akarsu tarafından oyunlaştırılmaya başlanmış, daha sonra topluluktan gelen görüş ve önerilerle aynı yılın Ekim ayında son halini almıştır. Sahnelemeyi düşünen toplulukların Seyyar Sahne ile irtibata geçmeleri rica olunur (info@seyyarsahne.com) Arkadaşlığıyla ve hoşgörüsüyle yanımızda olan Murat Abi ye sevgilerimizle,. Seyyar Sahne -2006 2

Kişiler: Numune 13 Araftakiler (1-2) Tefail Hür (3.Gerilla) 1. Gerilla 2. Gerilla İhtiyar köylü Çocuk Gerilla Komutanı Gerillalar 3

SAHNE 1 TETKİK- (Eski bir garaj ya da boş bir arsa arası bir yer. Yerde kırılmış sandıklar, tahta parçaları. Salaş giyimli iki kişi. Birisi sürekli olarak kokoreç, nohutlu pilav yer, diğeri telaşla sahneyi arşınlar, seyircileri gözler, biran önce oturmalarını ister gibidir) 1: Pişt (Çaktırmadan, diğerini dürter) Pişt. Baksana. 2: Ne! (aldırmadan yemeğe devam eder) 1: Sana diyorum. Bak! (Seyircileri gösterir) 2: Ben de sana diyorum. Bak! (Sofrayı gösterir). 1: Yeter artık yediğin. Anlatacaklarımız var daha. 2: Tamam Sen başla ben arkadan sana yetişirim. 1: Olmaz! 2: Olur! 1: Olmaz! 2: Ne acelen var? 1: Ne demek ne acelen var? Bu ne biçim soru? 2: Basbayağı bir soru. Ne acelen var? Tabağındakini bitir ilk önce. 1: Olmaz. Hadi başlayalım. Vaktimiz daralıyor. 2: Valla benim vaktim bol. Onların vakti daralıyor. Onlar düşünsün. 1: Buradaki işimiz bitince başka şehirlere de gideceğiz daha. Unutma! 2: Kafam kadar taş düşsün başına, bir rahat yedirmedin şu kokoreçi. Al işte yemiyorum. Al! Al! (Ekmeğini sofraya atar, o sırada gözü midye dolmaya takılır, ondan bir parça alır) 1: Başlıyorum (Heyecanlı). 2: (İlgisiz) Başla, başla. 1: (Boğazını temizler, sandalyeyi düzeltir, hafifçe bir selam verir. Işıklar çok yavaş kararmaya başlar, uzun bir sessizlik) Bu ülke ki, Netamiye derler adına, ulu bir ejderhanın mide fesadından doğdu. Biz ordaydık gördük her şeyi. Kıyametin yarım boy küçüğü bir alamet gündü. 2: (Hala bir şeyler atıştırmaktadır.) Yalan elbet, ulu falan değildi ejderha. Kanatlarından irin saçan, pespaye bir yaratıktı aslında. Hastaydı, uçarken kusuyordu sürekli. Şöyle bir kez titredi, süzülürken ağzını açtı ve macunumsu fokurdak bir sıvıyı, uzun ince kilimler misali, kadim suyun ortasına seriverdi. Ejderha, olgun bir armut gibi yere düşerken, macunkilim de hızla katılaştı, kabarcıklarından dağlar, vadiler, denizler hâsıl oldu. İşte Netamiye böyle vücut buldu. 1: Biz hiçlikten gelip hiçliğe giden, hiçin içerisinde bir hiç olan, duyan, gören ama konuşamayan; koşan, coşan ama uçamayan 2: Hiç oğlu hiçler 1: Ordaydık gördük her şeyi, sadece Netamiye yi de değil, tüm yeryuvarı Tanık olduk, kızgın alevler, kara bulutlar içerisinden belirmesine görkemli dağların, yemyeşil ormanların ve bilumum mahlûkatın. 2: Büyük karanlıktan sonraki ol yaradılışa tanıklığımız bizi muteber kıldı mı? Ne gezer, biz hiçlikten kurtulamadık. Hiçtik, hiç olarak kaldık. Ama bu sırada âlemleri koca bir deftere temize çeken Büyük A boş durmadı. Defterin ilk satırına ağır mı ağır bir küfür, zikredilmekten korkulan bir beddua yazdı. İnsan. Bundan önceki ilk kelimem dirime övgü oldu da ne oldu? Cümle âlemler başıma geçti. Bu kez ilk kelimem İnsan dedi Büyük A ve kutlu kalemini kızıl çamura batırıp âlemlerin lisanında pisliğin içinde boğulmak demek olan insan ı yazdı.. İnsan da ismine yakıştı. Pek tuhaf bir mahlûk halinde zuhur etti. 4

1: Yegâneliğini vurgulamak gayesiyle Yeryuvardaki her canlıyı çift olduran Büyük A, insanı da iki cins yaratmıştı. Bir yanda çüklüler, öbür yanda rahimliler Çüklülerin içi, rahimlilerin dışı kuvvetliydi. Rahimliler selimdi, usluydu, rahimdi. 2: Lakin çüklüler pek bir fenaydı. Onları zapt etmek mümkün değildi. Nerede bir delik görseler, büyük-küçük, hem cins-zıt cins, nebat-hayvanat demeden önlerindeki kamışı sokmaya çalışıyorlardı. Ne kadar vahyedilirse edilsin, nice hakikatler zerk edilirse edilsin, onlara çük adabı bir türlü öğretilemedi. 1: Hakikat gitti mi de, kıyamet gelirdi. 2: Velhasıl Büyük A baktı insanlara izah işlemiyor, ilk insan postasını coşkun sularda boğdu. 1: Olan güzelim rahimlilerle, eriklere ve tilkilere oldu. Seçilmiş mahlûkatın çift çift gemiye bindirildiği o ıslak afet sırasında, biz de hiçlikle hayatta kalıp, vücutsuz ve manasız yaşadık. Gemi Strandağ ına oturduğu vakit, yüksek katlara çağrıldık. 2: O günden sonra bizim vazifemiz milim, milim edep adap öğrenme istidadı gösteren ikinci posta çüklülerden seçilmiş elçi adaylarını takip etmek yeryuvarın bize bırakılan kısmını tetkik etmek oldu. 1: Havadar seyahatler eşliğinde insanın acemi macerasına şahitlik yapıp sayısız hikâye topladık. 2: Lakin topladığımız onca hikâyeyi Büyük A dan başkasına anlatamadık. Dilimiz bağlanmıştı zira. İlahi piramidin tüm mahlûkatlarına bahşedilen anlatma kabiliyeti esirgenmişti bizden. Biz yarı görünmez esirler olarak kesif bir bulut kafilesi halinde, semalarda sittim sene dolaştık durduk. Bağlanan sadece dilimiz değildi üstelik biz de birbirimize bağlanmıştık.çok, lakin tektik. Yalnız lakin kalabalık. Cürmu meçhul köleler..gökler âleminin paryalarıydık. (Sadece ikisi aydınlıkta kalırlar) 1: Lakin bir vakit Devriye gezerken iki tarafındaki suların birbirine karışmadığı, mümin ahalisinin sürekli birbirini boğazladığı kuru mu kuru, ağır mı ağır, kahır kahır, nereye göre Doğu olduğu belli olmayan Doğu alemlerinde 2: Nur-u bozuk bir sesin kükremesiyle olduğumuz yere çakıldık. (Derinlerden hırıltılı ulu bir ses, rüzgâr, toz duman ve bulutlar kaplar sonrasında yoğun bir beyazlık) TEFAİL: Vukuat var mı lan düdükler? Büyük A gitti gideli uğramaz oldunuz. Nasılsınız eşek sıpaları? (Karanlığın içinden yavaşça belirir, bulutlardan yapılma bir döşekte nargile içmektedir, teni kara, gözlerinin altı mor, otuz mumluk ampül kadar fer saçan bir melektir) 1-2: Buyur ey Tefail. TEFAİL: Hele yaklaşın bitkuruları! Hadi yaşadınız yine, size bir müjdem var. (Sessizlik) 1: Dökül Tefail, arlıyla arsız, nurluyla nursuz çıksın ortaya. TEFAİL: Yeni bir aday var. 1: Aday mı? 2: Doğu dan doğan o sürmeli, yürekli, bilge tüccardan beri aday olarak önümüze sürülenlerin hepsi kof çıktı. Ortalık kendilerini haybeden elçi ilan eden şarlatanlardan geçilmez oldu. TEFAİL: Bu mendeburluk da neyin nesi? İşte size iş, işte size aday, daha ne? Aylaklığa fena alışmışsınız siz 1: Yok Tefail, biz aslında demek istedik ki 2: Büyük A Ahdini unuttu, yazdığımız onca rapora, sayıp döktüğümüz bunca felakete rağmen asırlardır bir nezaket ziyaretini dahi neden çok görmekte yeryuvara? 5

TEFAİL: Siktirin lan! Size mi düştü Büyük A. nin işini sual etmek? Siz kendinizi ne sandınız köftehorlar? (Güçlü bir rüzgârla kükrer, 1 ve 2 savrulurlar) 1: Tövbe Tefail, tövbe. Bize mi düşer âlemlerin tekerine çomak sokmak. Biz ne biliriz, ne ederiz. Görür, duyar, gelir size dillendiririz. Aslında demek istediğimiz 2: Karşılığında ne verilecek? TEFAİL: Hımm Bu sefer görevinizi başarıyla tamamlarsanız, her rapor başına bir soru hakkı. 1: Kabul! TEFAİL: Yalnız üzerinize vazife olmayan işlere sakın bulaşmaya kalkmayın. Hiçbir vukuata müdahale etmeyeceksiniz. Zira görev alanınızdaki Netamiye ülkesi öyle böyle değil, çok netameli, pek hassas bir yerdir. Herkesin binbir türlü takıntısı, çeşit çeşit sapıklığı, ruhundan söküp atamadığı kötü hatıraları vardır. Tarihini hatırlarsa infilak edecek bir ülkedir. Seçilmiş kişimiz ülkenin batısından bir genç Selim tabiatı, keskin zekâsıyla, ailesinin muvaffakiyet projesi, pek tatlı bir velet. Bu sefer sağlam toprağa kazık çakıyoruz haberiniz ola. İşiniz çok mühim, harfiyen duymak istiyorum adayımızın yediği her haltı. Aylaklık yaparsanız ya da rahat durmayıp ortalığı karıştırırsanız sizi kürdan yerine kullanır, sonra da ortadan kırıp çöpe atarım. Haydi, yürüyün şimdi, yeryuvar sizi bekler (Korkunç bir rüzgar eşliğinde kaybolur) 1-2: Lööö SAHNE 2 -TETİK- (İki asker, siperde. Birisi uzanmış ayak ayaküstüne atmış kestirmektedir, şapkası yüzünü kapamaktadır. Diğeri bıçağıyla toprağı eşelemektedir.) NUMUNE: Hişt, oğlum, doğru mudur lan birliği Strandağ ına yollayacaklar mı? 13: Dört aydır göt büyütüyon. Kaç defa diyecem sana, yollayacaklar tabi. Bizi ancak Strandağ paklar. NUMUNE: Napçaz oğlum. Orası terörist kaynıyor. Sağ çıkamayız oradan. (Sessizlik) NUMUNE: Hemen şimdi kalkalım. Ufak ufak sıvışıp gidelim. Elbet buluruz kapağı atacak bir yer. (Sessizlik) NUMUNE: Ya da yapalım koftiden bir kavga, birbirimizi ayaklardan vurup geçelim. En az 3 ay rahatız. 13: Olmazzz. Saçmalama NUMUNE: Sıçayım ağzına. Sen bir şey söyle o zaman. (Sırtını dönüp uzanır, 13 şapkasını yavaşça kaldırır, doğrulur, bir sigara yakar) 13: Numune, oğlum senin ne işin var bu boktan dağın tepesinde. NUMUNE: Sana ne lan! 13: Söyle oğlum. Hangi rüzgâr attı seni buraya. (Numune doğrulur, 13 ün sigarasını alır elinden) NUMUNE: (sırıtarak) Çok mu merak ediyon? 6

13: Ya anlat işte, manyak mısın nesin..sormayacağım sana da bir şey. NUMUNE: Yeni gelmiştik birliğe, sırayla künyeler bağırılıyordu. Ben bağırır bağırmaz, karşımızda beton gibi duran ast subay, acayip bir heyecana kapıldı. Künye faslını kesip beni bir adım öne çıkardı. Sen dedi. Şehit ast teğmen bilmem kimin nesi oluyorsun?. Abisiyim dedim şaşkın. Astsubayın anında gözleri yaşardı, başladı kardeşimi övmeye. Bunca senelik ordu hayatımda ben onun kadar dürüst, onun kadar namuslu, onun kadar becerikli, onun kadar fedakâr, onun kadar temiz, onun kadar disiplinli Onun kadar ların sonu gelmek bilmiyordu. Sonra astsubay işi iyice azıtıp beni omuzlarımdan kavradı, kucakladı, iki gözümden şapır şupur öptü ve benden de kardeşim gibi şahane bir askerlik beklediğini söyledi. Boku yemiştim. Sevgili kardeşimin kusursuz sicili peşimi bırakmamış, bir anda beni birliğin örnek askeri yapıvermişti. Numune adını da o zaman uydurdular bana. 13: Hadi ya, çok matrak oğlum Kim lan senin kardeşin? NUMUNE: Sözümü kesme hayvan! O günden sonra, aylarca rahat yüzü görmedim. Ast subay en beter işlere beni koşturuyor, en belalı görevlere beni yolluyordu. Bana numunelik bahşeden bu ast subay sadece bana değil, bütün birliğe belaydı. Her haltı fazla ciddiye alır, abartılı tavırlarıyla herkesin canına okurdu. Operasyon dönüşlerinde biz yorgunluktan bitmişken, karşımıza dikilir başlardı ders verip, nutuk atmaya: Xırbo ların tek gayesi, kendilerine ait saydıkları dört parça işe yaramaz toprağı birleştirip hür olmaktı, bizim tarafta yaşayan ve Xırbo olup olmadıkları bile şaibeli olan cahilleri de bu hayale kaptırıp kandırmışlardı. Yani ülkemiz bölünme tehlikesiyle karşı karşıyaydı Hakkını yemeyeyim, adam kafayı çekip yanımıza oturduğu zamanlar muhabbetine doyum olmazdı. Hele karı kız muhabbetinde üstüne yoktu. Hey gidi günler, biz Başşehir de tuttuğumuzu sikerdik diye başladı mıydı bütün birlik başına toplanırdı. Müzmin bekârdı, gururlu bir adamdı. Sonra geçen sonbahar, bir operasyonda mayına bastı, anında iki bacağı havaya fırladı. Bize bir ömür gibi gelen yarım saat boyunca kıvrandı. Öldürün beni diye bağırdı. Sonra teröristlerin iki kurşunu, bir kalbine bir de beynine saplandı. O gün orada başka kurşun atılmadı. 13: Siktir ya Yazık olmuş lan adama. NUMUNE: Öyle... Ölmeden iki gün önce albayla konuşup beni cesaretimden dolayı sınır görevine verilmemi önermiş. O yüzden buradayım işte. 13: (Gülerek) Hassiktir... Giderayak sıçmış oğlum ağzına. Kardeşin kim lan senin? General mi? NUMUNE: Hayır be! Onu sonra anlatırım. 13: Amaan, senin de muhabbetine sıçayım. Ağzından bıçakla alıyoz lan lafı. NUMUNE: Yat zıbar. (Sessizlik) 13: Numune, hişt oğlum uyudun mu? Bak aklıma çok iyi bir fikir geldi. Hişt oğlum kalksana!. Dinle bak. Süper bi planım var. Öyle bir operasyon yapacaz ki Strandağı ndan en garantili, en hafif şekilde yırtacaz. Hatta belki komple askerlikten kurtulacaz. Ama yanlış anlamak, darılmak, gücenmek yok. (Numune toparlanır, meraklı gözlerle 13 e bakar) 13: De bakalım, askerlikte lafı bile edilmeyecek, adamın kellesini kopartacak hangi vukuatlar var? NUMUNE: Hırsızlık. 13: Geç oğlum daha ağırını söyle. NUMUNE: Cinayet 13: Kaza dersin, zayiye sayarlar. Başka? NUMUNE: İhanet. 7

13: Şu sefil erliğinle düşündüğü şeye bak herifin. Ulan nükleer ajan mısın sen? Ulan hainlik mertebesini kim kaybetmiş de sen bulmuşsun? İhanet edecek halin mi var senin? NUMUNE: Eee..benden bu kadar. 13: (Yaklaşır fısıldayarak) Oklava lavuğunu hatırlıyor musun? NUMUNE: Şu karayağız badisiyle duşta basılan askeri mi diyorsun? 13: He NUMUNE: Ne olmuş Oklava ya? 13: Ne olacak? Eline çürüğü verip salmışlar hastaneden. Yani eve dönüş, nihai kurtuluş. Oklava meselesi henüz tazeyken, iş bi öpüşmeye bakar oğlum. (Numune kalkmaya yeltenir) 13: Lan oğlum, kim hatırlayacak üç gün sonra. Mezarda, erkek mi olmak istersin, yoksa bir süreliğine ibne mi? Vakti gelince numara yaptık deriz, biter gider. Hem sonra kendimizi bilmiyor muyuz lan? İki öpüşmeyle götü kaybedecek halimiz mi var? Hani senin varsa bilmiyorum yani NUMUNE: Siktir lan. Bi daha konuşma benimle. (Uzun bir sessizlik, 13 sigara yakar, Numune arkasını dönüp uzanır. 13 ilkönce kıkırdamaya sonra gülmeye başlar.) NUMUNE: Ne oluyo len? Niye gülüyon? (13 katıla katıla yerlerde debelenir) NUMUNE: Hişt söylesene lan! 13: Bir öpücük versene (Numune de gülmeye başlar. Yerlerde tepinirler, sonra siperden çıkıp koşmaya başlarlar, eşyalarını atarlar, koşarlar) SAH NE 3 -MAHALLEDE- (Arsa, ortalık ısınmaya başlamıştır) 1: Üflemesiyle Tefail süzüldük iki yakası bir türlü bir araya gelmeyen Devşehrin gri semalarında. Evlerin birbirinin tepesine bindiği, insanların sabahları işe gitmek için birbirini ezdiği, eski mi eski, sisli mi sisli bir mahallede, dört yanımızı kaplayan ferahlığa şaşırdık. Fırından aldığı ekmeğin topuğunu kemire kemire evine giden nur yüzlü bir gençle, rutubet kokulu bir sokağın başında karşılaştık. 2: Doğruya doğru O bizi görmedi ama biz onu görünce, sokağın başında halı yıkayan kadınların köpüklerinin, terlerinin arasında eridik, bittik, aktık, yittik. Biz biz olalı, biz hiç olalı, böyle bir tebessüm görmemiştik. Yüzüne bakan insanın dertlerini unuttuğu, fitneyle fesadın toz olup kuruduğu bu küçük mucizeye daha yakından bakabilmek için bir serçenin iki kanadının arasına girip hüzünlü hüzünlü baktığı pencerenin dibine konduk. 1: O serçeye baktı biz ona, O serçeye baktı biz doğduğu gün eve gelen berekete bolluğa, O serçeye baktı biz cebindeki parayı çalanları abisinin dayağından korumaya çalışan yaşlı gözlere, O serçeye baktı biz tüm okullarını birincilikle bitiren hocalarının göz nuru, arkadaşlarının can dostu, sokaktan geçerken dul kadınların pencereye koştuğu yakışıklı yeni yetmeye, 2: O serçeye baktı biz muhtardan gelen askerlik belgesine bakan endişeli gözlere Noluyor, ne bitiyor demeye kalmadan davul, zurna sesleri kapladı dar sokakları. Tüm mahalleli toplanıp onu havalara fırlattı. Kornalar çaldı, gençler camının önünde kahramanlık türküleri yaktı. 8

1: Telaşlandık. Napıyorsunuz dedik. Elçi adayının askerde ne işi var dedik. Ne gam. Kimseye sesimizi duyuramadık. Pılımızı pırtımızı topladık soluğumuzu Tefail in yanında aldık. (Gökgürültüsü, dumanlar ve nargile fokurtusu) TEFAİL: Demek bu kadar muhterem, bu kadar güzel bir insan. Hiç mi falsosu yok bu keratanın. 1: Yok Tefail, yemin billah yok. Biz hiç olalı böyle bir elçi adayı görmemiştik. TEFAİL: Tövbe, tövbe. Herifçioğlu resmen bir üretim hatası. Eeee, siz niye geldiniz böyle telaşla? 1: Şey Tefail Biz Nasıl desek TEFAİL: Ne geveliyorsunuz ağzınızda keçi bokları! 2: Adayımızı askere aldılar. TEFAİL: Ne dedin sen? 1: Adayımızı askere aldılar. TEFAİL: Vay. Bu kadar çabuk olmasını beklemezdim ya, eninde sonunda olacaktı. Ha şimdi ha sonra Nolmuş yani? Siz devam edin görevinize. 2: Nasıl yani? Askerden elçi adayı olur mu? Müdahale etmeyecek mi Büyük A bu işe? TEFAİL: Ne bağırıyorsun lan? Ben mi yolladım askere. Siz görevinizi yapın başka işe karışmayın. Gözünüzü dört açın. Hiçbir şeyi kaçırmayın. Haydin Netamiye ye. SAHNE 4 -TERKİP- (Dağlık bir yer, bir dere kıyısı, yorgun argın girerler, suya atlarlar, kana kana içmeye başlarlar) 13: Su, su NUMUNE: Offf ya...firari olmak çok zor işmiş oğlum. Askerde en azından suyumuzu konservemimizi hazır ederlerdi. Geberiyorum lan açlıktan. 13: İstersen birliğe geri dönüp durumu açıklayalım. Biz firar ettik ama acıktığımız için geri döndük, yemek yiyebilir miyiz? diye soralım teğmene. NUMUNE: Hişt, 13 gel lan, böğürtlen var lan. Yaşadık oğlum. Böğürtlen. (İkisi de çalılığa kapanırlar, elleri yüzleri mor lekelerle dolar) 13: Ya badi. Ya şu senin kardeşini hala anlatmadın, geberttin beni meraktan kim lan bu senin ünlü kardeş? (Numune durur, 13 e bakar) NUMUNE: Benim kardeş vuruldu oğlum. Şehit düştü. Klamdağı nda. 13: Hadi ya. Başın sağolsun. İyi de, Numune oğlum sen manyak mısın neden yararlanmadın kardeş durumundan, yırtabilirdin askerden. NUMUNE: Babama diyemedim. 13: Nedenki lan. Baban senden çok istemez miydi? Bir evladını kaybetmiş ikincisini kaybetmek istemezdi.. NUMUNE: İsterdi. 13: Niye istesin oğlum deli misin? NUMUNE: İsterdi badi, sen benim babamı tanımıyorsun. 13: Nasıldı baban çok mu sertti. NUMUNE: Öyleydi badi öyleydi. 9

13: Madem o kadar meraklıymış kendisi gelseymiş askere. NUMUNE: İzin verseler gelirdi. 13: Nah gelirdi. NUMUNE: Anam avradım olsun gelirdi. Ya eskiden böyle değildi. Bizimki emekli memur. Kahvede kağıt kırat etmekten başka bir şey bilmezdi. Kardeşimi çok severdi. Bi o değil ki herkes acayip severdi. Sevilmeyecek gibi de değildi. Ben mahallenin serserisi, o öğretmenlerin gözdesiydi. Gören kucağına alıp sevesi gelirdi. Benim çopu izbandutluğumun yanında, o narin bir güzeldi. Ya badi, toprağı bol olsun, öyle böyle değil. Hakikaten pek bir tatlı, çok şeker, fazla iyi bir veletti. 13: Oğlum ne cins ailen var lan senin.. NUMUNE: İşin kötüsü, beni güç bela koleje yazdırdılar, yoksulluk kontenjanından, O na sıra gelince kolej kapıdı kapılarını. Para da yetmeyince dandik bir mahalle okuluna gidiverdi. O derslerinden geçti, ben haytalıktan. İçimden hiç gelmedi okumak. O ise en boktan okullarda okumasına rağmen üniversiteye kapağı atıverdi. Babam sürekli olarak onun hakkını çalmışım gibi davranırdı. Hakkı da vardı, o takdirdamelerle, ben tasdiknamelerle dönerdim. Onların gözünde ben şerre kadem basmıştım. Ama, acayip severdim keratayı, ölümü benim için ayrı bir felaket oldu. Bizimkilerin gözünde hayırsız bir haylazdan, lanetli bir mahlûk mertebesine terfi ettiğimi gördüm. O sıralar fena dağıldım. Zamanında okulu bitirip askere gitsem, onun askerliği tecil edilecek, belki de parlak istikbaline devam edecekti. Bizimkilerin hali de bir haraptı. Önceden, suya sabuna ilişmeyen babam, evin her köşesini kardeşimin irili ufaklı fotoğraflarıyla, Ulu Önder in büstleri ve tabloları ile donattı. Her önüne gelen asker cenazesinde, törende kendisi gibi acılı ihtiyarlarla vatanperverlik gösterileri sergilemeye girişti. Xırbo olarak tanıdığı bizim sokağın başındaki kebapçı ile muzcu olmasına rağmen, bir anda oğlunun zayiinden tüm Xırbo ları sorumlu tuttu. Xırbo kelimesini ülkesinin canına kastetmiş hainlerin parolası saydı. O kelimeyi ağzına alanlara ana avrat düz gitmeyi hiç ihmal etmedi. Annem de kendini dine imana verdi. Günün birinde Ben kutlu bir ışık gördüm diyip, salonun ortasına seccade serdi ve bir daha da onun üzerinden zorda kalmadıkça kalkmadı. 13: Vay anasını ya. Badi, yine de sorsaydın bi, bence kesin kabul ederdi. NUMUNE: Bizim peder, ölümünden saatler önce, Okulunu bitir, askere git, evlen, senden son isteğim bu, sana vasiyetim budur dedi. O an, aha şurda birşeyler çatırdadı. Soramadım. İhtiyar yıllarca yılmadan adam etmeye çalışıp diş geçiremedi bana. Ama giderayak hizaya çekiverdi. 13: Senin hizaya çekilmiş halin bu mu koçum? Asker kaçağısın, açsın, böğürtlen yemekten maymundan beter oldun, teröristler bulursa üzerindeki elbisenden dolayı, askerler bulurlarsa da kaçak olduğun için seni olduğun yerde mıhlarlar. Ha ha. Koparttın beni. Hadi kalk bakalım, yeter bu kadar gevezelik, şu üzerimizdekilerden kurtulmamız lazım. Yoksa Strandağ ından kaçalım derken kısa yoldan cehennemin dibine bilet alacaz. (Kalkarlar, yürümeye başlarlar, sesleri yavaşça kaybolur, kuş sesleri kalır) 13: Üzüldüm lan kardeşine, yazık olmuş. NUMUNE: Öyle.. 13: Bok yoluna gitmiş zavallı. NUMUNE: Doğru konuş lan. 13: Hişt oğlum şu karşıki tepenin ardından duman geliyor bak. Anam avradım olsun. Bir köy var orada. SAHNE 5 10

-TERCİH- (Baştaki boş arsa, sıcaktan dolayı üzerlerindeki çıkartırlar) 1: Süzüldük Uçtuk Devşehrin mahşer kalabalığından, Başşehrin kasvetli binalarından Surkukent in kadim surlarından geçtik. (2 yorgun, bitkin terini sile sile girer) 2: Havanın puslu mu puslu olduğu. Yığınla gencin heba olduğu diyarlara geldik. 1: Geçtik, uçtuk. Uçtuk, geçtik Hızmalı, sürmeli, kara kaşlı güzellerin, yiğit bakışlı karayağız cengâverlerin köylerine gidelim dedik ama 2: Cayır cayır yanan ormanlar, bombalanan kasabalar karşıladı bizi. 1: Yorulunca ulu bir çınarın yanından akan buz gibi bir derenin kenarında mola verelim, suların içinden süzülen balıklara merhaba diyelim dedik ama 2: Yan yana dizilmiş taze asi cesetleri, toprağa devrilmiş fidan gibi ordu askerleri gördük vazgeçtik. 1: O taş senin bu nehir benim, o dağ senin, bu yayla benim, nur yüzü aradık. Aradık ama bulamadık. 2: İçine girmediğimiz tank, uçak, siper, karargâh kalmadı, ama yoktu elçi adayı. 1: Aradık taradık, taradık aradık, duman ve kan kokusu üzerimize sindi de sindi. En ulu çağlayanlarda yıkansak da çıkmadı. Ne kadar zaman geçti anlayamadık. Savaş dediğin eninde sonunda biter dedik. Ulu bir ağacın kovuğunun içinde saklandık. 2: Yattık, uyuduk, kalktığımızda buluruz adayımızı dedik. Ama savaş bitmedi. bitemedi. Bir ay mı 11 ay mı ne kadar zaman geçti anlayamadık. Son bir umut Klamdağı na gidelim de oradan gözleyelim dört yanı dedik... 1: Demez olaydık. Nur yüzlü, adayımızı elinde silahı, bir manga askerin önünde, dağa tırmanırken bulduk. 2: Bulduğumuz gibi de kaybettik... 1: Biz daha ne olduğunu anlamadan, asilerin açtığı ilk ateşle ilk önce adayımız vuruldu. O kanlar içinde yere yuvarlanırken, gökler toprağı titreterek, gürledi ve şiddetli bir sağanak başladı. O muhterem insana son bir defa bakmak için üzüntüyle alçaldık. Gözyaşlarımız sağanağa karıştı, aşağıya doğru aktı. Asırlar sonra, gelecek vaat eden bir adayın raporunu yazma imkânından mahrum kaldık. Naaşı taşıyan uçağı, adayımızın doğduğu liman kentine kadar izledik. Yağdı yağacak bir bulut misali, cenazeye katıldık. (1 inhareketleri ağırlaşır, düşünmeye başlar) 2: Sonra da adayımızla ilgili ilk ve son raporumuzu vermek üzere gökkatlarına yükselmeye başladık. Biz hiçlerin, bir hiç uğruna başladığı bu görevin bu kadar kısa sürmesine biz bile şaşırdık. Birden birbirimize dönüp 1-2: Dur! 1: Diye bağırdık. (Netamiye semaları, rüzgar ve kuş sesleri) 2: Yine ne var? Neden durdun? 1: Bu kadar kolay bitmemeli bu iş. 2: Çoktan bitti. Hem, asırlardır hangi aday elçi olabildi sorarım? İnsani ve ilahi ahval dibe vurmuşken, o çocuğun elçi olabilme şansı var mıydı? Bir an olsun inandın mı buna? 1: Evet inandım. Her şeyi yerli yerine koyacak mükemmel bir elçi olacaktı. 2: Safım benim. (Gülerek) 1: Cenazede rahmetlinin abisini gördün mü? 2: Evet, gördüm. 1: Ablak suratlı, iri yarı bir gençti. Fena birine benzemiyordu. 2: Bu kadar mühim bir adayın abisi it kopuk olacak değil ya? 1: Bir şey diyeceğim, O elçi olsa ne olur? 11

2: Saçmalama! Öyle şey olur mu? Beynin sulandı senin. 1: Haklısın canım. Tefail i, hadi bırak onu, Büyük A yı kandırmak kimin haddine? Göz göre göre yok mu olmak istiyoruz? (Birbirlerine bakarlar) 2: Hadi gidelim Tefail in yanına bitirelim bu işi. Zaten karşılığında dişe dokunur bir şey alamayacaktık, şimdi bir şey kaybetmedik. 1: Bizi asıl ilgilendiren şey, tekrar işe koyulmak, meşgale sahibi olmak değil miydi? (Sessizlik) 2: Bizi asıl ilgilendiren soru hakkıydı. 1: İyi ya işte. İster gerçek aday olsun ister olmasın, biz raporumuzu sununca soru hakkımızı ve hız tılsımımızı alacaz mı almayacaz mı? 2: Baksana, O çocukla abisi arasında çok fark var mıydı? 1: Aslında... Yoktu. (Sessizlik, 1 büyük bir heyecanla 2 ye bakar, yavaşça yere eğilirler) 2: Ey büyük A, sen günahlarımızı şimdiden affet. Bil ki sen burada, başımızda olsaydın, aklımızın kıyısından bile geçmezdi, böyle bir kabahat işlemek. Fakat bizim de arzularımız, bizim de duygularımız var. Sonumuzu hayret. Tefail e karşı bize kuvvet ver, yardımcımız ol ey Büyük A (1 hoplamaya zıplamaya başlar) 1: Bekle ey insanlık. Yeni kurtarıcın geliyor. Dinle bak, şimdiden duymaya başladım davulları, erbaneleri, zilleri, zurnaları. Cümle ahali adayımızı karşılamaya hazırlanıyor. Bulutların arasından yeni bir güneş doğuyor, ışıklar ovaların üzerinden süzülüp kardeşlik şarkıları söylüyor. 2: Yürü başımın belası, yürü! (1 i ite kaka çıkartır) SAHNE 6 -TEDAVİ- (Köpek sesleri, ıssız bir köy, kerpiç evler) 13: Hişt, badi, nerede bu millet? NUMUNE: Ne bileyim oğlum. Bir evin kapısını çalsak mı ki? 13: Ne bileyim be! NUMUNE: Badi, burası terörist köy olmasın. Bizi bu üniformalarla görürlerse mıhlarlar oğlum. 13: Doğru konuş be. Aha! Bak birisi geliyor! (Uzaktan bir ihtiyar belirir, homurdana homurdana bastonuyla çok yavaş yürümektedir) 13: Sen bu işi bana bırak. Ben az buçuk anlarım bunların dillerinden. Anlatırım derdimizi. Dayı dayı, ver elini öpem! (İhtiyar durur, ikisini süzer, bastonuyla 13 ün kafasına bir tane geçirir, yürümeye devam eder) NUMUNE: Belli belli anladığın. 13: Dayı biz beş gündür açız. Ekmek nerden bulabiliriz dayı. (ihtiyar durur, bir daha süzer, bastonuyla tekrar geçirir, homurdana homurdana yürümeye devam eder) NUMUNE: Ne diyor ne diyor? 13: Siktirin gidin diyor. (Bir çocuk sesi gelir) ÇOCUK:Aney, aney, dedem dağa kaçiy, dedem dağa kaçiy (Çocuk sahneye dalar) ÇOCUK: Hassiktir. NUMUNE: Ne dedi? Ne dedi? 12

13: Hassiktir dedi. NUMUNE: Genç, gel bakalım buraya? ÇOCUK:(Böğürerek) Aney aney askerler geliy. Aney aney. 13: Numune yakala şunu. NUMUNE: Gel lan buraya bir şey yapmıycaz. (Çocuğu yakalarlar) 13: Adın ne senin? ÇOCUK: Ben bir şey yapmadım abe. Ben bir şey bilmem. Biz ekmek felan vermedik kimseye. NUMUNE: Evladım sus. Bir şey yapmıycaz. (Ağzını kapatır) 13: Bana bak. Biz asker değiliz. Sana soru sorup bırakacağız. Bağırma! (Çocuk başını sallar, Numune ağzını açar) ÇOCUK: Aney, beni götürmeyin abe. Ben bir şey bilmem. Bırakın beni abe. Valla billa bilmem abe. NUMUNE: Sus lan sus! Seni bir yere götürmeyeceğiz! ÇOCUK: Babama soru soracaz dediniz götürdünüz beni götürmeyin abe 13: Evladım biz götürmedik. Susarsan babanı getiririz söz. (Çocuk bir anda susar) ÇOCUK: Sen biliyon babamın nerede olduğunu? 13: Biliyorum tabi. Geçen gördüm onu. ÇOCUK: Abe! Babamı gerçekten getirir misin abe? 13: Getiririm tabi. Bak baban ne yolladı. ÇOCUK: Babam bana bir şey mi yolladı? 13: Numune, ver bakalım emanetimizi. NUMUNE: Ne emaneti lan? 13: Emanet Numune emanet. NUMUNE: Ne diyon lan sen? Ne emaneti? 13: Emanet Numune emanet sıçtırtma ağzına (Zorla Numunenin kolundaki saati çıkartır) Bak bunu sana baban yolladı. ÇOCUK: Gerçek? 13: Gerçek tabi. Öyle değil mi Numune? NUMUNE: Ağzına sıçayım senin. (Çocuk saatle oynamaya başlar) 13: Adın ne senin? ÇOCUK: Adım yok benim. 13: Olur mu öyle şey? Herkesin bir adı vardır ÇOCUK: Yok işte. 13: Söyle oğlum, nedir adın senin? ÇOCUK: Söylemem. 13: Niye? ÇOCUK: Komutan yasak dedi. Adını bir daha birisine söylersen seni de, dedeni de vururum dedi. 13: Tövbe, tövbe. Deden ne diye çağırır seni? ÇOCUK: Dedem beni çağırmaz. O konuşmuyor kimseyle. 13: Anan yok mu senin? ÇOCUK: Var. 13: O ne diye çağırır? ÇOCUK: Söylemem. 13: Tamam. Söyleme. Anandan, dedenden başka kimse yok mu köyde? 13

ÇOCUK: Yok 13: Diğerleri nerede? ÇOCUK: Göçtüler. NUMUNE: Siz niye gitmediniz? ÇOCUK: Dedem dağa çıkacam diyor, şehre inmem ben diyor. Anam da babam gelmeden gitmem diyor. Abim zaten (susar) NUMUNE: Nolmuş ağabeyine.. ÇOCUK: Söylemem. NUMUNE: Ya ne inatçı çocuksun sen böyle. 13: Genç senin babanın eski kıyafeti var mıdır? ÇOCUK: Vaarr... 13: Bize verir misin, bir pantol, bi de gömlek. ÇOCUK: Olmaz. 13: Neden ki? Bak baban burada olsaydı verirdi. Biz ondan emanet taşıdık sana. ÇOCUK: Olmaz. Babam gelsin o versin. NUMUNE: Niye olmaz? Niye? 13: Bak evladım. Babanı başka türlü almaya gidemeyiz. ÇOCUK: Olmaz Anam kızar. NUMUNE: Deden nerde senin, onunla konuşalım biz en iyisi. ÇOCUK: Olmaz. NUMUNE: Niye olmaz? ÇOCUK: Olmaz işte. O sizi anlamaz ki. NUMUNE: Olsun biz anlatırız. Nerede o? ÇOCUK: Hem dedem dağa çıktı. NUMUNE: Ne dağı? Daha demin bu tarafa gitti. ÇOCUK: Emme Hüsoların damını dağ sanir, ona çıktı. Sizi görürse kafanıza tezek atar. NUMUNE: Sıçayım ben böyle köyün içine. Oğlum bunların hepsi kafayı yemiş. 13 kalk gidelim buradan. 13: Dur iki dakika. (Uzaktan dedenin sesi gelir) NUMUNE: Ne diyor? Ne diyor? 13: Anlamadım, sus iki dakika. NUMUNE: Ne diyor deden? (Çocuk ayağa kalkar, koşmaya başlar) ÇOCUK: Abem geliyor. Aney, aney abem geliyor. (Çocuk dedenin yönüne doğru çıkar) NUMUNE:13 oğlum anladın mı sen bu işten bir şey. 13: Ne bileyim be! Evini bulalım bari anasından isteyelim. GERİLLA: Durun olduğunuz yerde! (Elleri silahlı gerillalar, dede ve çocuk girer) ÇOCUK: Abe, abe ağabeymi gördünüz mü? Abe (Bağırarak, dede bir şeyler söylemektedir, üniformalarını çekiştirmektedir, bir tanesinin poşusunu almaya çalışır) GERİLLA: Dede dur çekiştirme. NUMUNE: Hassiktir. Şimdi ayvayi yedik. 13: Sen bana bırak Ben hallederim. Hoş geldiniz dostlar! Biz de tam ÇOCUK: Abe! Babamı askerler götürdü. Abem nerde? Abe! 13: Biz de tam oturmuş soluklanıyorduk. NUMUNE: 13 sus oğlum sus! Geberttircen bizi. 14

GERİLLA KOMUTANI: Kesin lan sesinizi!, Susun hepiniz! Siz yatın yere! Adın ne senin? NUMUNE: Yanmaz. GERİLLA: Soyadın. NUMUNE: Çakmak. GERİLLA: Dalga mı geçiyorsun lan sen benimle! Götürün bunları. SAHNE 7 -TEŞNE- (Arsa, bunaltıcı bir sıcak) 1: Durmadan aktı zaman, 2: Durdurmaya çalıştık durmadı. 1: Hızlandırmaya çalıştık hızlanmadı. 2: Bir o yana savrulduk bir bu yana. Bir gökkatına çıktık Tefail den papara işittik, bir geçtik yerin dibine cehennem sıcağında yemek pişirdik. 1: Bir baktık adayımızın abisi de elinde silahı savaşa gidiyor. 2: Yeter artık dedik, bağırdık, çağırdık, otobüsünün lastiğine çivi sapladık, şoförün kafasına sakız attık. 1: Durmadı, duramadı. Adayımız elinde silahıyla siperde yatmaya başladı. 2: Umutsuz bir türkü tutturduk, el ele, kafa kafaya bahtsız başımıza bir ağıt yaktık. 1: Sonra bir de baktık ki, adayımız atmış silahı o dağ senin bu dağ benim koşturuyor. İlkönce gözlerimize inanamadık, ama o ana kadar yaşadığımız her şeyin büyük bir planın parçası olduğunun farkına vardık. Gerçek aday abisi olamaz mıydı? Tüm insanlığı doğru yola sokamaz mıydı? 2: Sokamazdı ama olsun. Böyle düşünmek bile bize güç verdi. İlk gördüklerimizi Tefail e elimizden geldiğince anlattık. (Gökkat) 1: Çapula el atmadı 2: Sabilere fiske vurmadı, 1: Bazen insanlığın çektiği acılara dayanamadı, gözyaşlarıyla toprağı ıslattı. 1: Artık kimseyi öldürmek istemediğini anladı. 2: Büyük A nın verdiği canı O ndan başkası alabilir miydi? 1: Savaş kötüydü, savaş belaydı, savaş ki, sevginin ve inancın düşmanıydı. 2: Ve öldürmediler Adayımızla ilk havarisi, kalplerinden ilahi bir merhametle, yağmur gibi yağan kurşunlara aldırmadan yürüdüler hayırlı bir meçhule. 1: Kuş gibi hafifleyip, sanki sırtlandıkları ilahi vazifenin çoktan farkına varmışçasına, mutlulukla, dağ taş demeden ceylanlar gibi sekmeye başladılar. Şafak sökerken ve gün mağrur ışıklarıyla aydınlatırken, yoksul mu yoksul bir köye vardılar. Adayımız toprağı öptü. Öptüğü yerde bir karanfil bitti. Elini göğe kaldırdı serin bir yağmur toprağı ıslattı. 2: Davullar çaldı, zurnalar tüm ovayı çınlattı. Gökten bereket yağdı, topraktan bolluk fışkırdı. 1: İhtiyar bir köylü kadim dualar eşliğinde adayımızı gözlerinden öptü ve kulakları sağır eden bir alkış eşliğinde Yollarınız açık olsun diye buyurdu TEFAİL: Bitti mi raporunuz? Bu kadar mı? 1-2: Evet bu kadar ey ulu Tefail. TEFAİL: Asker değil miydi bizim adayımız? Nasıl vazgeçer savaşmaktan? 1: Söyledik ya Tefail, içi elvermedi. TEFAİL: Nasıl izin verdiler bunun böyle silahı bırakıp çıkıp gitmesine? 2: Kaçtı Tefail kaçtı Dağ bayır dolaşıyor şimdi. TEFAİL: Askerken hiç mi falso yapmadı? Tetiğe yanlışlıkla basmadı? 15

2: Yok Tefail! Yok! Böyle vicdanlı bir asker, böyle insaflı bir kahraman görmedik. İçi elvermedi, Büyük A nın verdiği canı almaya. TEFAİL: Nerde, şimdi ne yapıyor adayımız? 1: Dağ, tepe dolaşıp derin düşüncelere dalıyor. TEFAİL: Hiç bir şeyi kaçırmadınız değil mi? Nereye gitse peşinden gittiniz? 1: Bir an ayırmadık gözümüzü. Hep onunlaydık. O uyudu biz başında bekledik. O yürüdü biz peşinden gittik. O konuştu biz dinledik. TEFAİL: Tamam, tamam. Peki, öyle olsun bakalım. Gökkatlarda tanıdığım en iyi aday raportörü sizlersiniz. Beni yanıltmayın görevinizi layıkıyla yapın. Ben kaçıyorum işim başımdan aşkın. 2: Ama Tefail! Sorumuzu sormadık daha. TEFAİL: Doğru ya soru. Her neyse çocuklar bunu defterinize yazdım. Bir dahaki raporda iki tane sorarsınız. Bir yere kaçmıyoruz ya buralardayız. 2: Ama Tefail!!! TEFAİL: Hala burada gevezelik mi yaparsınız eşek sıpaları! (Güçlü bir rüzgârla birlikte sahne kararır) SAHNE 8 -TESPİH- I (Bir kayanın dibi, 13 ve Numune yerde yatmaktadır. Bir ağaca zincirle bağlıdırlar. Tam karşılarında bir gerilla vardır. Silahı kucağında sigara içmektedir. Numune doğrulurken silahını Numune nin suratına doğru tutar) NUMUNE: Kardeş sakin ol. Tamam... Bizim size zararımız dokunmaz. Biz firariyiz kardeş. (sessizlik) NUMUNE: Ben Devşehirliyim, sen nerelisin kardeş? (sessizlik) NUMUNE: Dilimizi bilmiyor musun? (sessizlik) NUMUNE: Bizim semtte bi seyyar var, adliyenin köşesinde muz kivi satar, tanıyo musun sen onu? (sessizlik) NUMUNE: Midyeci kırığı tanır mısın? Vapur iskelesinde durur (sessizlik) NUMUNE: Bi de pos bıyık var, yukarı hastanede hademe, ama her işi yapar kerata, bilir misin? (Gerillanın kaşları çatılır) 1. GERİLLA: Ya sabır... NUMUNE: Bizim orada inşaatta çalışan beyzade kardeşler vardı Mevsimden mevsime fındık tütün pamuk da toplarlardı ailecek...bir genç vardı sonra., Agora birahanesinde komi, yahu gözler aynı gözler, bak onu tanıyorsundur kesin 1.GERİLLA: Kardeş! Tanımıyorum kardeş, ben bir tek cumhurbaşkanını tanırım (Üzerine yürür, bir tane vurur, Uzaklaşır. Uzaktan konuşma ve tartışma sesleri gelir) 13: Bizi dağa çıkarıp çıkarmayacaklarını tartışıyorlar. NUMUNE: Tartılarına koyayım orospu çocukları. Vura vura kafa bırakmadılar. 13: Firari olduğumuzu anladılar, o yüzden ne yapacaklarına karar veremiyorlar bi türlü. Kıymetli mal değiliz onlar için. NUMUNE: O yüzden sıçacaklar çarkımıza. 16

13: Merak etme, bizi tutup bırakırlar, asıl ondan sonrasını düşün sen, asker kaçağı Bu arada Buralarda akraban var mı lan senin? Ben adını söyleyince herifin suratı değişti. Sanki seni tanıyormuş gibi davrandı. NUMUNE: Hani söylemeyecektik, allah belanı versin. Ben boşuna mı yedim lan enseme. 13: Ulan Çakmak Tükenmez diye ad uydurursan kim inanır sana salak. Herifler kıçlarıyla güldüler bize. NUMUNE: Ne bileyim be! O an geldi işte aklıma. (İki gerilla yaklaşır. Ellerindeki giysi yığınını fırlatırlar.) 2. GERİLLA: Alın giyin üstünüze birşeyler. Sonra da hazırlanın gidiyoruz. (Numune ve 13 elbiselerden birşeyler seçerler. Numune pantolonu koklar, yüzünü buruşturur) NUMUNE: Başka pantolon yok mu? (Gerillalardan biri bir tokat atar Numune ye) 1. GERİLLA: Ulan sen ne gıcık adamsın! Vurayım mı lan seni, ha vurayım mı? 2. GERİLLA: Sakin ol, heval sakin ol. (yeltenirler) 13: Bi dakka bakar mısın kardeş? (Gerillar kulak asmaz uzaklaşırlar.) NUMUNE: Ne diyecektin adama? 13: Ne demek ne diyecektim? Ne diyeceksem diyecektim Muhabbet kurmak lazım, heriflerin suyuna gitmek lazım, fırsat kollamak lazım. (Işık kararır) II (Işıklar açıldığında başka bir ağacın dibinde mola vermektedirler. 13 ve Numune ayakkabılarını çıkarmış bacaklarını ovmaktadır. Gerillalardan biri önlerine lavaş koyar. Diğer gerilla da bir yandan lavaş yemekte, diğer yandan radyonun anteniyle oynamaktadır. Cızırtılı radyodan zar zor bir spiker sesi duyulur) NUMUNE: Ya oğlum, firari olmak askerlikten beter be. Öldüm ben yürümekten. 13: Yaklaşmıyorlar bize pezevenkler konuştuklarını duyarız diye. SPİKER: Maçın son otuz dakikası sayın dinleyiciler.bülbüllerin, Kaplanlar karşısındaki iki göllü cazırrrrr..devam ediyor 1.GERİLLA: Hay sıçayım çarkınıza. Hangi ara yediler iki gol. 13: Kıvırcık Zarifi sokmak lazım oyuna. (Numune güler) 13: Zarif i oynatacaksın, Haco yu da sağ kanada çekeceksin bak o zaman nasıl olacak. 1.GERİLLA: Zarif i baştan sokarsan, altmışa kalmaz çıkarırsın, nefesi yetmez o kadar. Son on beş-yirmi dakikayı beklemek lazım. Belki yapar bir şeyler. 13: Zarif i orta sahadan geriye geçirmeyeceksin, bırak dolansın, on sekizin oralarda... Farz et ki yemişsin kırmızıyı, 10 kişi kalmışsın. SPİKER: Haco Haco uzaktan çok sert vurdu. Aman allahım. Gol mü?..cazııırrr (1. Gerilla ayağa kalkar) CAzıırr direkten dönen top Cazıırrr Küfür ün önünde. GOOOOOLLLLL. 1.GERİLLA: (Zıplar) Goooolll. (Diğer gerillaya sarılır. Numune ve 13 de ayağa fırlarlar) - Goooolll 1. GERİLLA: Oturun lan! Oturduğunuz yerde. Başımızı belaya mı sokacaksınız. 13: Napalım kardeş, sevincimizden. (Radyonun sesi kesilir). 1.GERİLLA: Çalış, ya, bir kez olsun çalış. (Diğer gerilla çıkar) 13: Bi dakka bakar mısın kardeş? Yanlış anlama ama, bi maruzatım olacak.. 17

1.GERİLLA: Söyle 13: Ben acayip sıkıştım kardeş. 1.GERİLLA: Yap ağacın dibine. 13: Yapamam kardeş. 1.GERİLLA: (Radyoyla uğraşmaktadır) Neden? Beğenemedin mi? 13: Büyüğüm geldi kardeş. Hepinizin ortasında yapamam. Şu zinciri çözsen de, şu çalılığa gideyim. 1.GERİLLA: Başka dileğin, istersen, özel tuvalet de getirelim mi senin için. 13: Yok istemem kardeş, ama şu zinciri biraz salsan. İshalim. Şu oturduğumuz mübarek toprağı, badimin elini yüzünü boka bulamayayım. Hani diyorum ki, birazcık 1.GERİLLA: Tamam kes sesini. (Zinciri açmaya çalışır, doğru anahtarı bulamaz) 13: Benim de anne tarafı buralara dayanır kardeş (Sessizlik) 13: Vaktiyle göçmüşler deniz tarafına (Sessizlik) 13: Çok sıkıntı çekmiş garipler (Sessizlik) 13: Ya sen nerelisin kardeş? 1. GERİLLA: Kes sesini! Çek bacağını şunun içinden. Açıldı mı? (13 yavaşça doğrulur arkasında sakladığı taşla gerillanın kafasına vurur.) 13: Numune koş lan koş çabuk. (Kaçarlar, dışardan bağırış ve küfür sesleri gelir, sonra da 13 ve Numune nin yalvarmaları önde 13 ve Numune, arkadan 2. Gerilla girerler) 13: Yalvarırım vurmayın, valla şeytana uyduk NUMUNE: Bir daha yaparsak canım çıksın. Abi kafama vurma salak ettiniz adamı ya SPİKER: Hakemin son düdüğüyle maç sona erdi. Bülbüller maçı ezici bir üstünlükle 4-1 cazırrrı.dılar. (Hepsi durur) 13: Yenilmişiz oğlum ya. NUMUNE: (İnleye inleye ağlar) Vur ya, vur bi de sen vur zaten çakmışlar 4 tane. 1.GERİLLA: Oğlum yenildik diye ağlıyor lan bu. 2. GERİLLA: Ya tamam kes zırlamayı, vurmuycam kafana bir daha. NUMUNE: Abi yine yemişler 4 tane ya. Yıllardır bıktım artık ya. 1. GERİLLA: Herif bizden de fanatik çıktı. (Işıklar kararır) SAHNE 9 RAPOR (Eski boş arsa. Alev alev yanmaktadır her yer. 2, eski bir sandığın üzerine çilingir sofrası kurmuştur) 1: Netamiye nin üzerinde nurlu bir bulut dolaşmaktaydı. Biz de o bulutun peşinde, ona hayran başka bir bulut, o dağ senin bu dağ benim dolaştık durduk.. 2: Onlar yürümekten biz onları takip etmekten yorulmadık. Karşılığında hiçbirşey almasak da rapor üstüne rapor yazdık. 1: Onlar yürüdü biz yazdık, biz yazdık Tefail dinledi. Tefail dinledi biz yazdık. 2: Her defasında daha ayrıntılı bir rapor istedi bir tek sorumuza cevap vermeden bizi Netamiye ye postaladı. 1: Ancak, uzun ve serin bir akşamüzeri, sabahtan beri demlenmekte olan Tefail in keyfi yerine geldi. 2: Uzun uzun süzdükten sonra bizi Sorun bakalım ne soracaksanız diye lütfetti. 18

(Gök kat, bir sedirde uzanmaktadır Tefail, kafası bulanıktır) 2: Tefail, de bize, Başşal cin midir melek mi? TEFAİL : (Şaşkın) Keratalar, nerden de buldunuz bu soruyu. 2: Geçen, uçarken havada, geldi aklımıza. Sormasak olmazdı. Senden başkası da bunu cevaplayamazdı. TEFAİL: Başşal Büyük A nın huzurundan lanetlenerek kovuldu. O günü hiç unutmam, giderken bir yandan yana yakıla ağlıyor, diğer yandan intikam yeminleri ediyordu. Ama gücü yüksek katlara yetmeyince insanlara taktı, onları yoldan çıkarıp ruhlarına edebi azap zerk etmek için elinden geleni ardına koymadı. 2: Bu anlattıklarını zaten biliyoruz. O dönem de biz de vardık. Sorumuza cevap değil ki bu. Biz sana Başşal ın büyük karanlıkta melek olarak mı yoksa cin olarak mı yaratıldığını sorduk. TEFAİL: (Durgunlaşır) Karanlık dönemi anlatmayı beklemeyin benden, değmezsiniz. Ama zevkli bi hikâye dinlemek isterseniz anlatayım. 1: Aman diyelim anlat sen... TEFAİL: Ne yalan söylemeli, Başşal a hayrandı herkes. İlahi katların en parlak, en renkli, en becerikli simasıydı. Mesela Yeryuvar daki ilk posta fani mahlûkatın üç günden fazla yaşayamamasının sebeplerini o bulup çıkarmıştı. Besin diye yaratılan yeşillikleri yiyen mahlûk hemen ölüyordu. Başşal dinazorlar, mamutlar, ejderhalar yaşayabilsin diye topal kalmayı göze aldı ve yeşilliklere kendi diz iliğinden dirim ateş koparıp kattı. Sonra birbirlerini de yiyebilsinler diye Yeryuvar a canından kan akıttı. O günden sonra Büyük A ile Başşal ın içtiği su ayrı gitmez oldu. En çetrefilli işler, en alengirli görevler Başşal a verildi. Ta ki insan yaratılana dek. Uğruna dengesini ve kanını feda ettiği mahlûkların yok edilip yerlerine ismi küfürden, cismi çamurdan menkul varlıklar yaratılacağını öğrenince Başşal deliye döndü. İşte ondan sonra Büyük A nın ona hediyesi olan irade, felaketi haline geldi. 2: Anlayamadığımız bir şey var Tefail. Büyük A bunca esaslı günahlar işleyen Başşal ı neden yok etmedi? TEFAİL: Kim bilir Belki içi el vermedi, zira çok severdi Başşal ı. 2: Ama Başşal ın Yeryuvar ın başına bela kesileceğini tahmin etmesi gerekmez miydi? TEFAİL: Ulan şapşallar, Büyük A nın hikmetinden sual etmek size mi düştü? İlahi kararların ne ince hesaplarla alındığını bilmiyor musunuz siz? 1: Töbe Tefail, töbe. Kusura bakma yani öyle demek istemedik... TEFAİL: (Fısıldayarak) Aslında bu konuda bazı tuhaf dedikodular yok değil... 2: (Fısıldayarak) Ne gibi dedikodular? TEFAİL: Rivayete göre, huzurundan ayrılmadan önce bi ahid önermiş Başşal, Büyük A ya. 2: Ne ahdi? TEFAİL: İnsanların üç çeyreğinin eninde sonunda hakiki manasına kavuşturabileceğini, Büyük A nın yolundan döndürebileceğini iddia etmiş ve eğer başarırsa ilahi huzura tekrar kabul edilmeyi istemiş 1-2: Eeeee. TEFAİL: Büyük A da kavuştur da görelim demiş ve ahdi kabul etmiş Başşal ın bugün hayatta olmasının sebebi buymuş. 1: (büyük bir heyecan ve şaşkınlıkla) Yani şimdi Başşal, Büyük A nın müsaadesiyle mi faaliyet gösteriyor? TEFAİL: İnandınız mı lan anlattıklarıma? Saftirikler Ha ha.. 2: İtiraf et, itiraf et. Başşal aslında bir melek değil mi? Sizin soyunuzdan değil mi? TEFAİL: (Gözden kaybolurken kahkahaların arasından) Ateş olan yerden duman çıkar, ama Başşal yine de bi cindir..çünkü hakikat boş bi kağıttan ibarettir, yanıverir. 19

(Rüzgar ve gökgürültüsüyle Tefail kaybolur) SAHNE 10 I (Işıklar açıldığında 13 ve Numune yara bere içinde uzanmaktadır. Botlarını çıkarmışlardır, zincirle bir ağaca bağlıdırlar) NUMUNE: Oğlum ben cidden öleceğim. Günde hiç durmadan 14 saat yürünür mü ya. 13: Hişt. Şuraya bak. Sen böyle güzel bir sabah gördün mü lan? Güneşe bak ne güzel doğuyor anasını satayım. NUMUNE: Sıçarım sabahına. Ne geldiyse senin yüzünden geldi başımıza. Eski nöbetçi hiç olmazsa halden anlıyordu biraz Yeni gelen mendebur ayıyla kolaylık dilerim. Bir soluklandırmadı bile bütün gece boyunca. 13 bir ricam olacak senden bir daha kaçmayı deneme. 13: Hiç merak etme sen Onu da tavlarım. Asıl sert tipler kolay gelir gaza Ayrıca ayı da olsa tıfıl lan bu yeni terörist Hişt yemek getiriyor, bak şimdi. (Gerilla girer) Buranın adı neden Salkım kardeş? Bağ falan mı var etrafta? (Sessizlik) Benim dedemin de bağları varmış, gözünün alabildiği kadar. Hepsini öylece bırakmışlar. (Sessizlik) Kardeş, lavaş yemekten kabız oldum başka bir yiyecek yok mudur acaba? (3.Gerilla ters ters bakar, karşılarına oturur) 3. GERİLLA: Yarın sizin için içli köfteyle, dolma yaparım, ister misin? 13: Valla olsa iyi olur ama zahmet etme kardeş, senin de işin, gücün var. 3.GERİLLA: Ya havle.. 13: Bu arada Numune iddiayı kaybettin koçum NUMUNE: Ne iddiası? 13: Sen dediydin ya, bu kardeş kesin dilsiz diye, iddiaya girdiydik hani NUMUNE: Ha evet! 13: Kaybettin, çıkar bakalım sigaraları. NUMUNE: Çıkaralım bakalım 13: Sen de mi kaplanları tutuyorsun kardeş? 3. GERİLLA: Evet. 13: Tebrik ederim kardeş. Ya diğer arkadaşlar neden bizden uzakta duruyorlar. Size rahatsızlık vermeyelim kardeş. 3. GERİLLA: Bana bak, bana bi daha kardeş deme, kırarım ağzını burnunu.. 13: Niye ki? 3. GERİLLA: Ben senin nerden kardeşin oluyorum lan? (13 e sağlam bir tokat geçirir, sonra uzaklaşır) 13: Haydaa, ne biçim vurdu lan Durduk yere çıldırdı herif. Ulan tam muhabbete girmişken. Eli de ağırmış itin. NUMUNE: Cevap ver bakalım 13 Nerden kardeşin oluyo bu it senin kardeşin. 13: Numune sus. (Işık kararır) II (Işıklar açıldığında, Numune ve 13 uyumaktadır. Gerilla patates getirmiştir) 20