As A Treatment Plant Reflection of the Rose in Divan Poetry



Benzer belgeler
BURDUR GÜLÜNDEN ELDE EDİLEN MAMÛLLER VE DÎVÂN ŞİİRİNDE GÜL MAMÛLLERİ

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

Tıp Tarihine Yaklaşım

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...

Eyup AKŞİT. arapcadersi.com

HAYALİ, EFSANEVÎ VARLIKLAR VE İLİMLER

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

YRD. DOÇ. DR. ABDÜLKERİM GÜLHAN /4508.

Fakat bazı şeyleri yeyip içmek, insanlara zararlı, hikmet ve ihtiyaca aykırı olduğu için İslam dininde haramdır.

Yayın Değerlendirme / Book Reviews

PROF. DR. MESERRET DĐRĐÖZ

PROF.DR. MUSTAFA İSEN İN ÖZGEÇMİŞİ VE ESERLERİ

ODUN DIŞI ORMAN ÜRÜNLERİ

Organ bağışında bulunan herkesin organları kullanılabilir mi?

DOĞUM SONU EVDE BAKIM (ANNE EĞİTİMİ) Hazırlayan: Aysun Çakır Acıbadem Kadıköy Hastanesi Eğitim ve Gelişim Hemşiresi

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası

Biyosidal Ürünler ve Ara Ürünler. Abdullah YILMAZ Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü. Ankara

Klâsik Türk Şiirinde Şifâlı Bitkiler Üzerine Bir Deneme

temlerini işlediği şiirlerinden bazıları: Yol Düşüncesi, Sessiz Gemi, Rintlerin Akşamı, Ufuklar, Mehlika Sultan.

Hacı Bayram-ı Velî nin Torunlarından Şair Ahmed Nuri Baba Divanı ndan Örnekler, Ankara Şehrengizi ve Ser-Güzeşt i

Brassica(Süs lahanası) Yapraklar gösterişli ve dekoratiftir. Süs lahanası,tohumla üretilir. Tohumlar,Temmuz-Ağustos aylarında ekilir.

ADIM ADIM TEMİZLİK İSTANBUL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ EĞİTİM ŞUBE 2008

Insanı başa taç yaptım. Ne eğildim, ne de saptım. Acılardan ilaç yaptım. Aşık Şahturna Hayatı ve Şiirleri

SEDEFKÃ R. Adres. : r /4

*Edebi Sanatlar ve Örnekleri Mecaz. Teşbih

YANIT S ANIT S YF ARI

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda:

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

İki dilim baklavaya yarım litre su

-Rubai nazım şekli denince akla gelen ilk sanatçı İranlı şair.. dır.

Sayfa 130,131,132,133,134,1 35,136,137 Sular

Karolinska Üniversite Hastanesi Onkoloji Kliniği, FEC TEDAVİSİ HAKKINDA BİLGİLENDİRME

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

Sağlıklı, lezzetli, pratik

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

(d.1286/1869-ö.1319/1902) âşık

SU KASÎDESİNDEN BEŞ BEYİT ÜZERİNE BİR ŞERH DENEMESİ

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Cenâb-ı Hak geçmiş ümmetleri çeşitli cezalar ile cezalandırmış,ağır imtihanlarla,ince elekten eler gibi elemiştir.

yuvarlak masa yeşil erik üç kalem ihtiyar adam

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

CANLILAR VE YAŞAM BEŞ DUYUMUZ DUYU ORGANLARI VE GÖREVLERİ

CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI

Gerçek yaşam, minik minik değişiklikleri hayata geçirmeyi başardığınızda yaşanmaya başlanır. - Leo Tolstoy

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

Muhammed ERKUŞ. Sefer Ekrem ÇELİKBİLEK

Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.

SİNÜS - AĞRI, BASINÇ, AKINTI

Ve Brahman bir felsefedir ve o çeşit anlamlarıyla felsefi ve edebi yazılarda kullanılır.

Aşkı Yorgunluktan Koruyan ve Taze Tutan 6 Kural - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Adı Soyadı :. Numarası :.

Dengeli Beslenme. Efe Kaan Fidancı

Ömer Turhan. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

ÖZGEÇMİŞ. Yasemin ERTEK MORKOÇ

KADIN VE AİLE SAĞLIĞI HİZMETLERİ İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SAĞLIK VE SOSYAL HİZMETLER DAİRE BAŞKANLIĞI SAĞLIK VE HIFZISSIHHA MÜDÜRLÜĞÜ

Sultanım, müsaade buyurun, ben İstanbul'un çevresini dolaşıp, mevcut suları bir inceleyeyim!.

Konumuzla ilgili olarak tespit edebildiğimiz âdet, inanç ve uygulamalar ile günlük hayatın içinde var olan hususları şöylece sıralayabiliriz.

HEKİMLERİN MECBURİ HİZMET YÜKÜMLÜLÜĞÜ

T.C. IĞDIR ÜNİVERSİTESİ Akademik Teşvik Düzenleme, Denetleme ve İtiraz Komisyonu

İ.Ö 100 Temel Eser. Kategori: Şiir Salı, 11 Ağustos :32 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF. Çanakkale içinde aynalı çarşı

BİLMEN LAZIM BİTKİLERİN VE HAYVANLARIN DÜNYASINA TEFEKKÜR PENCERESİNDEN BAKALIM

Bir Tatlı Kaşığı Ortodonti (Önleyici Ortodontik Tedavi)

ADIM ADIM TEMİZLİK İSTANBUL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ EĞİTİM ŞUBE 2008

İmam-ı Muhammed Terkine ruhsat olmayan sünnettir der. Sünnet-i müekkededir.[6]

Defne ağacı, bahçeye güzellik verir. Defne yaprağı, yemeklerinize lezzet katar. Defne yağlı sabunu ise cildinizi güzelleştirir

TÜRK EDEBİYATI 10. SINIFLAR 17 Nisan 2015

SYMBOL OF LOVE: APPLE

Azrail in Bir Adama Bakması

2. Kozmetik Kongresi, Subat 2012, Antalya. Prof.Dr. Mustafa BĐRĐNCĐOĞLU

MARMARA ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM FAKÜLTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ BÖLÜMÜ PDR ANA BİLİM DALI 2018 BAHAR YARIYILI TÜRK EĞİTİM TARİHİ DERSİ İZLENCESİ

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

KULLANMA TALİMATI. Etkin madde: Her bir ml sinde (=20 damla) 1 mg ketotifene eşdeğer bazda mg ketotifen hidrojen fumarat içerir.

Șarbon. Nedir? Nasıl Korunmalıyız?

Şeb-i Arus İstanbul da: Mevlana nın vuslat gecesi bu yıl yine aşkın başkentinde!

DİĞER NOKTALAMA İŞARETLERİ

Müşterek Şiirler Divanı

MERYEM SURESİNDEKİ MUKATTAA HARFLERİ كهيعص

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...4 GİRİŞ...5 BÖLÜM 1: YAŞ

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

Bitkiler genel olarak 4 temel kategoride incelenir.

Cenab Şahabettin. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

09/11/2015 BEYAZ KAN HÜCRELERİ. Lökosit ya da akyuvarlar olarak adlandırılan beyaz kan hücresi, kemik iliğinde üretilir.

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ GÜZ DÖNEMİ VİZE PROGRAMI

Müslim Uyğun. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

KASIM AYI VELİ BÜLTENİ

KULLANMA TALİMATI. METSİL damlanın her ml de mg simetikon bulunur ve her ml yaklaşık damlaya eşdeğerdir.

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

ÇALIŞKAN ARILAR EKİM AYI EĞİTİM PROGRAMI 1.HAFTA NELER ÖĞRENECEĞİZ HAFTANIN KONUSU:OKULUMUZ

EGE ÜNİVERSİTESİ Personel Spor Müsabakaları

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Erkan DEMİR 2. Doğum Tarihi: Ünvanı: Yrd. Doç. Dr. 4. Öğrenim Durumu: Doktora. Tezler. 5.

Novasta. Renkler ve bizde uyandırdıkları hisler. Tarih : Haber İsmi :

Ramazanın Kokusu " GÜL" Aşkın ve sevginin sembolü olarak kullanılan, kokusuyla herkesi mest eden gül, bu ay Parkim Trendbox'ta mercek altında...

SELANİK ALACA İMARET CAMİSİ

GEBELİKTE YETERLİ ve DENGELİ BESLENME

Transkript:

BİR TEDAVİ BİTKİSİ OLARAK GÜL ÜN DİVAN ŞİİRİNDEKİ GÖRÜNÜMLERİ * As A Treatment Plant Reflection of the Rose in Divan Poetry Ömer ÖZKAN * ÖZET Bu makalede, eski tıp anlayışından söz edilmiş ve gül ün, ondan elde edilen çeşitli maddelerin hekimlikteki kullanımları üzerinde durulmuştur. Tıbbî alandaki bu pratiklerin şiirlere yansımaları ve şiirlerde birer mazmun ve benzetme unsuru olarak kullanılışları örneklerle izah edilmiştir. Anahtar Kelimeler: gül, hastalık, devâ. ABSTRACT In this study; it is mentioned old medicine concept and focused on chemical matters from rose and its usage in medicine. Its reflection of medicine seems and shown as marvellous examples in poems. Key Words: rose, illness, treatment, healness GİRİŞ Eski inanışa göre evren dört ana unsurdan meydana gelir. Anâsır-ı erba a olarak bilinen ve dört sır manasına gelen bu unsurlar su, toprak, ateş ve havadır. İnsan bedeninde bu dört unsurun her birinin karşılığı olduğuna inanılır ve bunlara hılt adı verilir. Hıltların karışımından müteşekkil insan bünyesine ise mizâc denmiştir. Her bünyede bu karışımlar değişik oranlarda bulunduğundan, insanların mizâcları da farklı farklıdır. Bir bünyede hangi mizâc hâkimse bünye onunla anılmıştır. Safravî mizâc, sevdâyî mizâc, demevî mizâc ve balgamî mizâc gibi 1. * Arş. Grv. Dr., AKÜ, Fen Edebiyat Fakültesi, TDE Bölümü, 03200 AFYONKARAHİSAR. 1 Dilimize bir deyim olarak yerleşen kara sevdâya tutulmak ifadesi de yine; eski tıp anlayışında belirtilen insan bünyesinin karakteriyle bağlantılı olmalıdır. Nitekim Ahmet Paşa da şu ifadelerinde sevdâyî-mizâc olmak tabirini âşık olmak ve hasta olmak anlamlarına gelecek şekilde dile getirmiştir: Çün dili miskîn zülfün kıldı sevdâyî-mizâc Ey müferrih-leb buyur şehd-i şifân ile ilâc Ahmed G24/1

Sosyal Bilimler Dergisi 31 Dört Unsur İnsandaki Karşılığı Özellikleri Su balgam soğuk, nemli Toprak sevdâ soğuk, kuru Ateş safra sıcak, kuru Hava kan sıcak, nemli Bu dört maddenin soğuk, sıcak, kuru, nemli vs. özellikleri de vardır ve eski tıp anlayışına göre, bunların insanın bünyesine göre denge hâlinde bulunması sağlıklı olmaya ve aksi ise hastalığa delalet eder 2. Evrenin ve insan bünyesinin esasını teşkil eden anâsır-ı erba a nasıl ki sıcak, soğuk, kuru, nemli vs. özellikler taşıyorsa besin maddelerinin, bitkilerin de aynı özelliklere sahip olduğu düşünülmüştür. Böylelikle hekimler her zaman evvela hastanın mizâcını teşhis etmişler ve devamında da bu mizâca uygun olan bitki ve ilacı belirlemek ya da terkip hâline getirmek yoluna gitmişlerdir. Tıp imkanları günümüzdeki gibi gelişmiş olmadığından, ilaçlar veya devaların teşkili söz konusu bitkilerin taşıdığı yararlı maddelere göre belirlenmeyip daha çok onların sıcaklık, soğukluk, kuruluk vs. özellikleri ile hastalıklı bünye arasında bir münasebet oluşturmak biçiminde olmuştur 3. Yüzlerce çeşit diğer bazı bitkiler gibi, eskiden hekimler gül ü ve ondan elde edilen nemli, soğuk mizaca sahip kimi maddeleri, bazı hastalıklı bünyelerin dengesiz mizâcları için tedavi maksatlı olarak kullanmışlardır ki çalışmanın esasını da gül ün, hekimlikteki bu kullanımının divan şairlerinin dilinde bir mazmûn olarak yer alışı oluşturacaktır. Yabancı dillerde rosa, rose, rosa gallica, rosaceae gibi adlarla bilinen gül, yaz mevsiminin ilk aylarında açan; en başta pembe olmak üzere, kırmızı, sarı vs. renkleri bulunan güzel kokulu ve sapı dikenli bir bitkidir 4. Bahçeleri ve evleri süsleyen bu bitkinin bir süs eşyası olmaktan başka, tıbbî 2 Erzurumlu İbrahim Hakkı, insan bedeninin temeli olan dört maddeyi (kan, balgam, safra, siyah köpük/sevdâ) saydıktan sonra; vücudun bu maddeleri nasıl ürettiğiyle ilgili görüşler ileri sürer. Mesela kanı, uygun yiyecek ve içeceklerin oluşturduğunu; safrayı sıcak, latif, tatlı ve yağlı gıdaların oluşturduğunu vs. bir bir sayar. Neticede de insan bünyesindeki karışıklıkların, sıcaklık ve soğukluk oranları farklı olan bu maddeler nedeniyle doğabileceğini; hatta kötü düşüncelerin dahi bu dört karışımı harekete geçirebileceğini vurgular (İbrahim Hakkı 2003:218-219). Hacı Paşa da da benzeri bilgiler ele alınmıştır (Önler 1999:11-12). 3 Bir ilacın sıcak ya da soğuk olduğu söylendiğinde burada, ne o ilacın temelde çok sıcak ya da çok soğuk olduğu, ne de insan vücudundan daha soğuk ya da sıcak olduğu kast edilmektedir. Aksi takdirde, söz konusu edilen istenmeyen bir sonuç ortaya çıkacaktır; ancak burada hazırlanan bir ilacın, kesin olarak insan vücuduyla aynı mizaçta olması gerektiği belirtilmektedir. (İbn Sînâ 1995:11). 4 Gül ün tarihi ve türleriyle ilgili Cevat Rüştü nün ilgili yazılarına bakılabilir (Polat 2001:125-146).

Ömer ÖZKAN 32 sahada kullanılması ve belirli işlemlerden geçirilerek geleneksel olarak kimi ritüellerde yer almasına kadar geniş ve zengin bir boyutu vardır. Tıp kitapları gül ü başlı başına bir ilaç olarak değerlendirip onun; ağız yangısı, çıban, ishal, sindirim bozuklukları, bayılma, yüksek ateş, çeşitli cilt hastalıkları vs. rahatsızlıklar için iyi bir deva bitkisi olduğunu ileri sürmüşler. Bu türden rahatsızlıklara sahip kişilere çeşitli reçeteler sunmuşlardır. Tıbbî imkanların geliştiği, modern tedavi usûllerinin hâkim olduğu günümüzdeki alternatif tıp kitapları da bu bilgileri teyit ederek gül ve onun türevi sayılan ürünlerin farklı rahatsızlıklar için kullanılabileceğini vurgulamışlardır 5. Gül den elde edilen başlıca maddeler, en başta gül suyu olmak üzere gül şerbeti, gül yağı ve gül yapraklarından elde edilen bir nevi macun olan gül-şekerdir. Ayrıca gül yağı ya da gül suyu diğer birçok macun ve ilacın terkibine de dahil edilmekteydi. Gül ün, divan şairlerinin de şiirlerine yansıyan, klişeleşmiş kullanımları ise daima; baş ağrısına iyi gelmesi, bünyedeki harareti teskin etmesi, gönül derdini gidermesi ve el-yüz, ağız temizlemede kullanılması yönleriyle olmuştur. Şairler divanlarda gül, gül-âb, cüllâb, gül-şeker, gül-be-şeker gibi kelimelerle gül suyuna veya gülden yapılmış macunlara, şerbetlere işaret etmişler ve genellikle bu kelimelerin yer aldığı beyitlerde sayru, hasta, bîmâr, dert ve devâdan söz etmişlerdir. Yine hastalık ya da hastalık alameti sayılan sudâ, ihrâk, derd-i ser, illet-i dil, haste-dil vs. kelimeleri tenasüp hâlinde dile getirmişlerdir. Aşağıda, gül ün hekimlikle bağlantılı olan bu kullanımları en yaygın olanından başlayarak örneklerle izah edilecektir. Gül suyu (gül-âb/cüllâb) ve baş ağrısı (sudâ ), ateş (ihrâk) Divan şiiri metinlerinde gül-âb ya da cüllâb şeklinde dile getirilen gül suyu, gül yapraklarının belirli işlemlerden geçirilmesiyle elde edilen bir nevi şerbet veya süs eşyasıdır. Şairler bu eşyayı rengi, kokusu, elde edilişi, şişede saklanışı, misafirlere sunuluşu, süslenme maddesi olarak kullanılışı gibi farklı yönleriyle şiirlerine almışlardır 6. Ancak biz burada sadece tıbbî yönü ağır basan kullanımları değerlendireceğiz. 5 XI. Yüzyılın ünlü tıp âlimlerinden olan İbn Sînâ da ve XV. Yüzyıl tıp bilginlerinden Hacı Paşa da bir deva bitkisi olan gül ün, bu sayılan rahatsızlıklarda kullanımlarıyla ilgili geniş bilgiler yer alır (İbn Sînâ 1995:152, 236, 237, 239, 240, 258). Günümüzde kaleme alınmış, bitkilerle tedaviye dayanan bazı hekimlik kitapları da bu bilgileri doğrular niteliktedir. Örnek olarak şu çalışmalara bakılabilir: Ülken 1999:63-64, Yalçın 1998:113, Covsin 2003:59-62. 6 Adnî Divanı ndan alınmış aşağıdaki beyit bu türden kullanımlar için örnek gösterilebilir. Şair burada, sevgilinin yanaklarını, rengi itibariyle kırmızı gül yaprağına benzetmiş ve yanak üzerinden akan teri de bu yaprakların süzülmesiyle elde edilen gül suyu gibi tasavvur etmiştir.

Sosyal Bilimler Dergisi 33 Beyitlerdeki ifadelere göre gül suyu, baş ağrısına iyi gelmekte ve ateşi, harareti teskin etmektedir 7. Nitekim, bu alakayla gül-âb ya da cüllâb kelimelerinin geçtiği beyitlerde zaman zaman baş ağrısı demek olan sudâ kelimesi veya yine aynı anlama gelen derd-i ser terkibi zikredilmiştir. Çâkerî ye ait aşağıdaki ifadelerde sevgilinin yanağı, kırmızı rengi münasebetiyle bir gül yaprağına benzetilmiş, yanak üzerindeki ıslaklık veya ter ise gül suyu gibi düşünülmüştür. Şairin, sevgilinin gül yanağındaki terin derd-i ser kıldığını ifade etmesi de aslında, sevgiliye kavuşma arzusunu dile getirir. Beyitte, âşığın derdi sudâ yani derd-i ser ve çaresi de sevgilinin vuslatına denk düşen gül suyu olarak ortaya konulur. Dil gül yanagınun arakın derd-i ser kılur Benzer ki var sudâ i diler def ine gül-âb Çâkerî G3/2 8 Gül suyunun bünyedeki ateşi teskin etmesiyle ilgili değişik bir kullanım da Mesîhî nin aşağıdaki beytinde görülmektedir. Sevgilinin dudakları, yine rengi nedeniyle gül şerbetine benzetilmiş ve aşk ateşiyle canı yanan âşık, sevgiliden bu ihrâkı/ateşi; cüllâb-ı aşk olarak tasvir ettiği la l şerbetini sunarak teskin etmesini, gidermesini talep etmiştir. Beytin arka planında yer alan temel arzu ise yine âşığın vuslat arzusudur ve aynı şekilde bu beyitte de yukarıdaki örnekte görülen bağdaştırmalara başvurulmuştur. Çünki yakdun cânumı sun bâri la lün şerbetin Tâ ki bu ihrâkı teskîn itsün ol cüllâb-ı ışk Mesîhî G122/2 9 Baş ağrısı, ateş ve bunun devası kabul edilen gül suyunun şiirlerindeki bu gibi kullanımlarıyla ilgili çok sayıda örnek vardır. Fakat, buraya en ilgi çekici olan ve mevzuyu en güzel örneklendirenler alınmıştır. Necati Bey de aşağıdaki beyitte, sevgilinin yanağını gül yaprağı veya gül gibi tasavvur edip onun üzerindeki teri ya da ıslaklığı gül suyuna benzetmiştir. Şair, sevgilinin gül suyuna benzettiği vuslatının Lâle haddünde arak gördükce cânâ dir gönül Âb-ı güldür kim süzülüp sürh-i vâlâdan geçer Adnî G4/5 (Yücel 2002) 7 Müntahab-ı Şifa da geçen aşağıdaki ifadeler, gül suyunun bu özelliğini teyit etmektedir: Baş tamarından kan alduralar ve çok akıda ve eger bununla sâkin olmazsa hacâmet etdüreler ve sovuk ve ter nesneler yeyeler gül gibi gülâb gibi ve benefşe gibi ve başına dahı yaku edeler ve gülâb ve sandal ve benefşe ve kâfûr ve karanful ve şâf-ı mâmişâ ve nîlûfer bu kamusın dögeler ve başını yülideler sirkeyile ve gülâbile başına yaku edeler nâfi ola.. (Önler 1999:46). Ayrıca bk. Karabulut 1994, II:294-296 8 Aynur, 1999. 9 Mengi 1995 Benzeri bir kullanım için yine aynı şaire ait şu beyte bakılabilir K7/11.

Ömer ÖZKAN 34 gerçekleşmemesi hâlinde kendisinde sudâ, yani baş ağrısı illeti meydana geleceğine işaret etmiştir. Dôstum hadd-i arak-rîzinden ermezse gül-âb Gülşen-i cennet güli virür Necâtî ye sudâ Necâtî G262/5 10 Beyitte, İslâmî itikatta yer alan, Müslümanların Cennette Allah ı görebilmeleri, ru yetullâh inanışına da gönderme yapılmıştır. Ru yetullâh, Cennetin en üst makamıdır. Bu makamdaki kişiler dîdâr-ı İlâhîyi temâşâ ederler. Şair, buna işaretle eğer Cennette sevgilinin vuslatı yani dîdâr temâşâsı gerçekleşmezse Cennetteki gül bahçesinin kendisine sudâ, baş ağrısı vereceğini söyler. Beyitlerde, gül-âbın baş ağrısını gidermek maksatlı kullanıldığını ifade için zaman zaman sürmek ya da aşağıdaki beyitte geçtiği gibi penbe ile akıtmak yani pamukla yüze damlatmak söyleyişleri yer almıştır. Emrî aşağıda, baş ağrısını teskin etmek için yüz üzerine pamukla gül suyu süren ya da akıtan bir insan resmeder. Bu insan, beyitteki tasavvura göre, âşığın gözleridir. Gözyaşları gül suyu, pamuk ise gözlerdeki beyazlık (ak) tır. Gördi gamında derd-i serüm dîde-i sefîd Penbeyle rûyum üzre gül-âb akıdur dilâ Emrî G4/3 11 Bülbül, gül bahçelerinin vazgeçilmez müdavimidir. Onun aslî mekanı burasıdır ve daima ötüp durur. Onun ötüşü, güle ya da goncaya serenat kabul edilmiştir. Şairlerin sürekli işledikleri bu mazmunu Behiştî, aşağıdaki beytinde ilginç bir tabloya dönüştürmüştür. Buna göre, bülbülün ötüp durması sanki goncayla kavga etmesidir. Nitekim bu kavga neticesinde oluşan gürültüden, goncanın başına ağrı girmiş olacak ki şeb-nem, tedavi için onun başına gül suyu sürmektedir 12. Ârız olmışdur diyü gavgâ-yı bülbülden sudâ Goncanun başına şeb-nem sürdi gülşende gül-âb Behiştî G41/2 13 10 Tarlan 1963 11 Saraç 2002 12 Hayâlî ye ait aşağıdaki ifadelerde de aynı hayal vardır. Kâse-i nergisde etti gözleri yaşın gül-âb Gördi bülbül goncanun başın agırdur nâleler Hayâlî G55/2 (Tarlan 1992 ) 13 Aydemir 2000

Sosyal Bilimler Dergisi 35 Gül suyu ve sudâ kelimelerinin tenasüp içerisindeki kullanımlarıyla ilgili son bir örnek Aynî ye ait şu beyittir. Şair burada, gül suyunun baş ağrısını gidermesinin tecrübe edilmiş bir bilgi olduğunu hatırlatarak rakîbi, âşığı rahatsız eden baş ağrısına ve sevgilinin yüzünü de gül suyuna benzetir. Çeşm-i rakîbi dûr ide şâyed yüzünden aglanuz Dirler mücerrebdür bu kim def -i sudâ eyler gül-âb Aynî G50/3 14 Gül suyu ve göz hastalığı (remed) Remed, bir çeşit göz hastalığıdır 15. Aşağıdaki beyitte tasvir edilen hayale göre, lalenin gözleri ağlamaktan dolayı remed illetine kapılmıştır. Bu yüzden jaleler, tedavi amaçlı olarak her seher onun gözüne gül suyu damlatmaktadır. Ruhın çün aglamakdan kıldı tahsîl-i remed lâle Gül-âb akıtsa tan mıdur gözine her seher jâle Emrî G70/1 16 Gül şerbeti/şurubu ve titreme hastalığı (irti aş) Nâbî nin bir beytinde geçen maraz-ı irti âş terkibi, titreme hastalığı anlamına gelir. Şair burada, âşığın maraz-ı irti âş a yakalandığını söyleyerek bunun devası için, sevgilinin dudaklarıyla eşdeğer gördüğü gül-i mükerrer i dile getirir. Dudakların, bir deva şurubu olan gül-i mükerrer ile beraber düşünülmesi ise şekil, renk bakımındandır ve aynı zamanda bir mazmun olarak daima şiirlerde hayat kaynağı, âb-ı hayât gibi tasavvur edilmesi ilgisiyledir. Dudaklar her zaman vuslatı sembolize eder ve şairin de esas söylediği aslında sevgiliye kavuşma arzusudur. Maraz-ı irti âş ve gül-i mükerrer ise bu isteğin görünen sebepleri durumundadır. Âşık gül-i mükerrer ile eylesün devâ Gördükce la lüni maraz-ı irti âşına Nâbî G684/2 17 Gülden yapılan macunlar (Gül-şeker/Gül-be-şeker) ve illet-i dil, haste-dil, ciger Gül-be-şeker/gül-şeker, gül yaprağı ve bal karışımından elde edilen; balgamı kestiği, ciğeri kuvvetlendirdiği ve yemeği hazmettirdiği düşünülen 14 Mermer 1997 15 Ş.Sâmi 2001:670 16 Saraç 2002 17 Bilkan 1997

Ömer ÖZKAN 36 bir çeşit macundur 18. Aynı zamanda bir şekerli gül tatlısı olan bu macun eskiden kuvvet şurubu olarak da kullanılırmış 19. Şiir metinlerinde sık sık sevgilinin bir şekere ya da bala benzetilen dudaklarıyla birlikte düşünülen gül-be-şeker bazen de gül-şeker olarak zikredilmiş ve ilac, sıhhat, hasta, bîmâr, dil-hasta, haste-dil, devâ, sayru ve dert gibi kelimeler de mutlaka tenasüp içerisinde beyitlerde yer almıştır. Ahmet Paşa nın şu ifadelerine göre sevgili, hokkaya benzetilen dudağına gül-şeker doldurmuş olduğu hâlde, gönlü hasta olan âşıkları tımar etmeye, yani onların dertlerine derman yetiştirmeye gitmektedir 20. Doldurur hokka-i la line lebün gül-şekeri Ya ni dil-hastelerün derdine tîmâra gider Ahmed G76/6 21 Kadı Burhaneddin, gül-şekerin ciğer için iyi bir ilaç olmasına işaret etmiştir. Şair, sevgiliye sunduğu gülü onun öpüp tekrar verdiğini söylemiş ve bir şeker gibi tasavvur ettiği dudaklarla gül yaprağı birlikteliğini, ciğerine deva olacak gül-şeker gibi düşünmüştür. Eline sundum güli öpdi vü virdi bana Pes cigerüme devâ gül-şeker olmış durur K.Burhaneddin G1181/8 22 Bir şifa maddesi olarak kabul edilen gül-şeker ya da gül-be-şeker ile ilgili kullanımlara diğer bir örnek de aşağıdaki beyittir. Ahmedî ye ait bu ifadelerde, sevgilinin dudaklarıyla birlikte düşünülen gül-şekerin gönül illetine deva olduğu dile getirilmiştir. Şairler, âşıkların derd-i dil olarak tasvir ettikleri sıkıntılarını bazen somut bir hastalık gibi düşünmüşler ve bunun çaresi olarak da sevgilinin gül-şekere benzetilen dudaklarını göstermişlerdir. Em lebinden buyur ol yârun devâ derdüme kim Gül-şeker olur ilâc-ı illet-i dil iy tabîb Ahmedî G48/4 23 18 Önler 1990:184 19 Onay 1996:245 20 Sevgilinin, hasta olan âşığa gül-şeker getirmesi imajı Şeyhî ye ait aşağıdaki beyitte de dile getirilmiştir: Ya ni ki gönül ü cân tabîbi Sayrusına gül-şeker getürdi Şeyhî G174/5 (Tarlan 1964 ) 21 Tarlan 1966 22 Ergin 1981 23 Akdoğan 1979

Sosyal Bilimler Dergisi 37 Bazen de şairler, gül-şeker yerine gül-be-şeker ifadesini tercih etmişlerdir. Bu ifadeyi de yine sevgilinin şekere ya da bala benzettikleri dudakları ile birlikte ele alarak onun hasta gönüllere deva, çare olduğunu söylemişlerdir. Ben hasta-dile şehd-i lebün şerbeti emdür Sayruyı görün hâtırı gül-bâ-şeker ister Dâî 219/5 24 Gül suyu ve ağız (dehân/dehen), yüz temizliği Gül-âb veya cüllâb, bazı beyitlerde temizleyici bir sıvı olmasıyla ön plana çıkarılır. Bu durum, gül suyunun çok etkili bir antiseptik ve havalandırıcı madde olmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Nitekim modern tıp kitaplarında dahi özellikle kimi cilt hastalıkları için zaman zaman bu geleneksel temizleyiciye müracaat eden reçetelere rastlanmaktadır 25. Yine göz hastalıklarının tedavisinde de gül suyunun antiseptik olarak kullanıldığı görülmektedir 26. İbn Sînâ, gül yağıyla karıştırılmış suyu yüze serpmenin üzüntü, bayılma veya yüksek ateşin zayıflattığı güçleri uyardığını söyler 27. Divan şairlerinin de bazı beyitlerde gül suyuyla ilgili tam bu doğrultuda, sürekli tekrar ettikleri kullanımlar vardır. Örneğin şairlerin, sevgilinin ismini ağza almadan ya da onun övgüsünü dile getirmeden önce ağzı gül suyuyla pâk eylemek veya yumak gerektiğini söylemeleri oldukça yaygın söylemlerdendir. Onlara göre, gül suyuyla yıkanan ağız hem temizlenecek hem de mis kokularla donanacaktır ki ancak bu sayede müstesna bir konuk olan sevgili orada ağırlanabilecektir. Ayrıca, şairlerin ifadelerine göre ölen bazı kişiler de kefenlenmeden önce gül suyuyla yıkanıp temizlenirmiş. Divan şiirindeki bu türden kullanımların arka planında, hiç şüphesiz; gül suyunun ya da gülden üretilen kimi maddelerin tıbbî alanda, tedavi maksatlı kullanılması vardır. Anlaşılıyor ki toplumda, gül suyunun veya gül yağının eskiden; günümüzde insanların ferahlamak ve temizlik maksatlı kullandıkları kolonyalı mendiller benzeri bir yeri de vardı. Nizâmî, gül suyu ve misk ile ağzını yüz yıl yıkasa dahi ağzının, sevgilinin yanağının ve saçlarının zikrine layık olamayacağını söyler. Zülf ü izârı zikrine lâyık degül henûz Yüz yıl yur isem agzumı müşk ü gül-âb ile Nizâmî G106/5 28 24 Özmen 2001 25 Covsin 2003:59, 62; Ülken 99:63 26 Yalçın 1998:113 27 İbn Sînâ 1995:152 28 İpekten 1974

Ömer ÖZKAN 38 Gonca şekli ve rengi itibariyle genellikle sevgilinin dudaklarına benzetilir. Bu alakayla Adnî kişileştirme (teşhis) yapar ve goncanın, sevgilinin dudaklarına benzetildiği ve bu yüzden ona layık olmak arzusuyla seher vaktinde ağzını gül suyuyla yıkadığını ifade eder. Vermege lâyık olam diyü nişânın lebünün Dehenin gonce gül-âbıla seher pâk eyler Adnî G2/2 29 Hayâlî nin resmettiği aşağıdaki tabloya göre ise dâye, her sabah, çocuklara benzetilen goncaların yüzlerini gül suyuyla yıkayıp temizlemektedir. Beyitte rüzgar, seher vakti gül bahçesinde esmesi ve bitkileri hareketlendirmesi münasebetiyle teşbih yoluyla dâyeye benzetilmiştir. Goncaların üzerindeki çiğ damlaları da gül suyu gibi düşünülmüştür. Dâye-veş bâd-ı sabâ goncaların gülşende Her seher tâze gül-âb ile yüzün pâk eyler Hayâlî G180/4 30 Gül ve gülden üretilmiş çeşitli maddeler sudâ, ihrâk, derd-i dil, derd-i ser vs. belirli rahatsızlıklarla birlikte şiirlerde ele alınmaları dışında bazen de genel olarak devâ, çare ve ilaç yerinde değerlendirilmişlerdir. Divan şairleri, sevgilinin dudaklarını çoğunlukla âb-ı hayat olarak tasavvur eder 31 ve gamze veya bakış oklarıyla can veren âşığı yeniden dirilten hayat kaynağı gibi düşünürler. Bu yaygın mazmundan hareketle Cem Sultan aşağıdaki beyitte, sevgilinin dudaklarını bir dârü ş-şifâya yani hastaneye benzetir ve dudaklar üzerindeki siyah beni de bu hastaneyi açıp kapatan bir görevliye teşbih eder. Beyitte geçen Hindû kelimesi Hintli, siyah anlamlarına gelir ve şairin hayaline göre bir Hintli, siyâhî olduğu anlaşılan görevli gelip hastaneyi açmış ve gül suyu isteyen yok mu diye etrafa seslenmiştir. Leblerün dâru ş-şifâsını açup Hindû benün Çagırur iy teşne diller kanı cüllâb isteyen Cem G254/3 32 29 Yücel 2002 30 Tarlan 1992 31 Âyet-i rahmet lebindir kim verir cân lezzetin Ölü diriltirse tan mı âb-ı hayvân vaktidir Şeyhî G 46/3 32 Ersoylu 1989

Sosyal Bilimler Dergisi 39 Şairler bazen gülü, bülbülün yaralı gönlünü iyileştirmeye çalışan bir cerraha veya nergis çiçeğinin hasta gözlerine tedavi uygulayan bir tabibe benzetmişlerdir. Penbe üzre sürh merhemdür koyup cerrâh-veş Bülbülün eyler dil-i mecrûhına tîmâr gül Lâmiî 33 Hâk-i pâyi kühlini şâhun sabâdan isteyüp Bugün eyler nergis-i bîmârına tîmâr gül Lâmiî 34 SONUÇ Sonuç olarak gül şekli, rengi, kokusu, ondan elde edilen maddeler vs. münasebetiyle divan şairlerince vazgeçilmez bir teşbih unsuru olarak çok geniş bir yelpaze içinde benzetmelere konu olmuştur. Ele aldığımız bu çalışma da gül etrafında oluşturulan bu teşbihler ve mecazlar dünyasının farklı bir yönünü ortaya koymuş; gülün eski toplum hayatında sadece süs/süslenme eşyası yerinde kullanılmayıp aynı zamanda tıp sahasında bir tedavi bitkisi olarak da yer aldığını vurgulamış ve onun bu kullanımlarının şairlerin diline birer mazmun olarak yerleşmiş olduğuna işaret etmiştir. KAYNAKÇA 33 Yılmaz 1996:82 34 Yılmaz 1996:240

Ömer ÖZKAN 40 Ahmed-i Dâî (1996). Tıbb-ı Nebevî, (Hazırlayan: Önder Çağıran), İstanbul. AKDOĞAN, Yaşar (1979). Ahmedî Divanı ve Dil Hususiyetleri: Gramer, Sentaks, Sözlük, İstanbul Üniversitesi, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul. AYDEMİR (2000), Yaşar. Behiştî Divanı, Ankara. AYNUR, Hatice (1999). 15. Yüzyıl Şairi, Çâkerî ve Divanı, İstanbul. AYVAZOĞLU, Beşir (1997). Güller Kitabı/Türk Çiçek Kültürü Üzerine Bir Deneme, İstanbul. BİLKAN, Ali Fuat (1997). Nâbî Dîvânı, İstanbul. COVSİN, Pierre Jean (2003). Doğal Reçeteler, İstanbul. ERGİN, Muharrem (1981). Kadı Burhaneddin Divanı, İstanbul. ERSOYLU, İ.Halil (1989). Cem Sultan ın Türkçe Divanı, Ankara. ERÜNSAL, İsmail (1983). The Life and Works of Taci-zade Ca fer Çelebi: with critical edition of his Divan, İstanbul. Erzurumlu İbrahim Hakkı (2003). Mârifetnâme, (Hazırlayan: Durali Yılmaz), İstanbul. GEMİCİ, Sabiha (1990). Mihri Hatun Divanı, Uludağ Üniversitesi, Basılmamış Doktora Tezi, Balıkesir. İbn Sînâ (1995). El-Kânûn Fi t-tıbb, (Çeviren: Esin Kâhya), Ankara. İPEKTEN, Halûk (1974). Karamanlı Nizâmî, Hayatı, Edebî Kişiliği ve Divanı, Erzurum. KARABULUT, A.Rıza (1994). Tıbb-ı Nebevî Ansiklopedisi I-II, Ankara. KURNAZ, Cemal (1996). Gül, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, C.14, s.219-222. MENGİ, Mine (1995). Mesîhî Divanı, Ankara. MERMER, Ahmet (1997). Karamanlı Aynî ve Dîvânı, Ankara. ONAY, Ahmet Talât (1996). Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, (Hazırlayan: Cemal Kurnaz), İstanbul. ÖNLER, Zafer (1990). Celâlüddin Hızır (Hacı Paşa)/Müntahab-ı Şifâ I/Giriş-Metin, Ankara.

Sosyal Bilimler Dergisi 41 ÖNLER, Zafer (1999). Celâlüddin Hızır (Hacı Paşa)/Müntahab-ı Şifâ II/Sözlük, İstanbul. ÖZMEN, Mehmet (2001). Ahmed-i Dâ î Divanı (Metin-Gramer- Tıpkı Basım), Ankara. POLAT, Nazım Hikmet (2001). Türk Çiçek ve Ziraat Kültürü Üzerine Cevat Rüştü den Bir Güldeste, İstanbul. SARAÇ, M.A. (2002). Emrî Divanı, İstanbul. Şemseddin Sâmi (2001). Kâmûs-ı Türkî, İstanbul. TARLAN, Ali Nihad (1966). Ahmed Paşa Divanı, İstanbul. TARLAN, Ali Nihad (1964). Şeyhî Divânını Tedkik, İstanbul. TARLAN, Ali Nihad (1963). Necatî Bey Divanı, İstanbul. TARLAN, Ali Nihad (1992). Hayâlî Divanı, Ankara. ÜLKEN, M.Celal (1999). Hipokrat tan Bu Yana Ege ve Çevresinde Dr. Ot, İstanbul. YALÇIN, Ayhan (1998). Fitoterapi, Öldüren/Yaşatan Bitkiler, İstanbul. YILMAZ, Ali (1996). Kânûnî Sultan Süleyman a Yazılan Kasideler, Ankara. YÜCEL, Bilal (2002). Adnî Divanı, Ankara.