BÜLTEN Nisan 2013 Sayı 45 Milli Saraylar İSTANBUL VALİSİ HÜSEYİN AVNİ MUTLU BEYLERBEYİ SARAYI'NI GEZDİ İ stanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, 19 Mart 2013, Salı günü TBMM Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Yasin Yıldız'ın konuğu olarak Beylerbeyi Sarayı'nda ağırlandı. Restorasyon ve Teknik Uygulamalar Başkanı Sinan Bölek'in de bulunduğu kahvaltılı toplantının ardından Vali Mutlu, Saray'ı gezdi. Özellikle II. Abdülhamid'in Odası, Kaptan-ı Derya Odası ve Mavi Salon'da vakit geçiren Hüseyin Avni Mutlu, Saray'ın tarihçesi, mimarîsi, iç mekânları ve süslemeleri hakkında detaylı bilgiler aldı. Beylerbeyi Sarayı'nı ilk kez gezdiğini ifade ederek, memnuniyetini dile getiren Vali Mutlu'ya Milli Saraylar yayınlarından örnekler de takdim edildi.
Haber-Konser Sırbistan Meclis Başkanı Dolmabahçe'de Ağırlandı Sırbistan Meclis Başkanı Nebojsa Stefanoviç, beraberindeki heyetle 16 Mart 2013, Cumartesi günü Endonezya'ya gitmek üzere ülkemizden transit geçiş yaptı. Aynı gün Dolmabahçe Sarayı'nı ziyaret eden konuk Meclis Başkanı ile beraberindeki heyet, TBMM Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Yasin Yıldız tarafından karşılandı. Ziyarette Genel Sekreter Yardımcımız Dr. Yasin Yıldız ile Müzecilik ve Tanıtım Başkan Yardımcısı Halil İbrahim Erbay'ın da yanlarında bulunduğu heyet, Dolmabahçe Sarayı'nı gezerek bilgi aldı. Saray'ın şeref defterini de imzalayan Sırbistan Meclis Başkanı Stefanoviç, karşılamadan ötürü Dr. Yasin Yıldız'a teşekkürlerini iletti. Dolmabahçe Sarayı'nda Hacı Arif Bey Besteleri Yankılandı Hacı Arif Bey in unutulmaz bestelerini, Ahmet Özhan'ın kadife sesinden dinlemek isteyenler, Dolmabahçe Sarayı Medhal Salon'da düzenlenen "Hacı Arif Bey" konserinde buluştular. 22 Mart 2013, Cuma akşamı saat 20.00'de gerçekleştirilen konserde, Solist Ahmet Özhan'a, İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu saz sanatçıları Lütfiye Özer (kemençe), Hasan Esen (sine keman), İhsan Özer (kânûn), Özata Ayan (tanbûr), Günay Uysal (çello) ve Serdar Bişiren (dâire) eşlik ettiler. Tanbûrî Cemil Bey'in Kürdîlihicazkâr Peşrev'iyle başlayan konser programında, güftesi Şeyh Galip, Hacı Arif Bey, Sa di, Fehmi Hüsam Dede, Mehmet Sâdi Bey ve Namık Kemal'e ait eserler yer aldı. Kürdîlihicazkâr, Nihavend, Hicaz, Hüzzâm ve Segâh makamındaki şarkıların bestakârı ise, 19. yüzyılın en önemli Klasik Türk Müziği bestekârlarından biri olan Hacı Arif Bey. Hacı Arif Bey Kimdir? (1931-1885) Küçük yaşlarda Zekâi Dede Efendi ile besteci Eyyubî Mehmed Bey'den ders alan ve Müzika-i Hümâyûn'u bitirdikten sonra sarayda uzun yıllar görev yapan bestekâr, Kürdîlihicazkâr makamını terkîb etmiş, Müsemmen usulünü bulmuştur. Bine yakın eser bestelediği söylense de sadece 337 parçası notalarıyla günümüze kalmıştır. Bunun 327'si şarkı, 10'u öteki formlardaki eserlerdir. Bu 10 eserin de 6'sı ilahi, biri tevşih, biri durak, biri beste, biri de Yürük semaidir. Hacı Ârif Bey, eşi Zülfinigâr Hanım ın hastalığıyla çâresiz acısını pek çok kez notalara dökmüştür. Meşhûr Segâh bestelerinden biri, Nâmık Kemâl in sözleriyle şöyledir: Olmaz ilâc, sîne-i sâd-pâreme, Çâre bulunmaz bilirim, yâreme, Baksa tabîbân-ı cihân, çâreme, Çâre bulunmaz bilirim, yâreme. 2
Sergi-Konferans "Zâhirin Sırrı" Sergisi Zâhirin Sırrı, günümüz hat sanatının önemli ismi, ebru ustası Fuat Başar'ın öğrencilerinden hattat Levent Karaduman ve ebru ustası Tülay Taslacıoğlu'nun Dolmabahçe Sanat Galerisi'nde açtıkları karma serginin adı... Zâhir, Kur'an-ı Kerim'de geçen Allah'ın 99 adından biridir. Zâhir, görünen, varlığından hiç şüphe olmayan, varlığı her şeyden âşikâr olandır. Her yaratık, yaratanın görülen bir şâhididir. Gözümüzle göremediğimiz, duyularımızla algılayıp kavrayamadığımız pek çok şeyin özelliklerini bilmiyor, keşfedemiyoruz. Dolayısıyla, insanoğlunun zihinsel kapasitesi ulvî öze dair hakikatleri kavramakta yetersiz kalıyor. Öte yandan, görünende yani zâhirde -ki, bunlar Allah'ın izini taşır- "Her fikir farklıdır. Farkın olmadığı tek yer ise 'iç dünyalar'. Buradaki 'sır' perdesi ise benlik ve nefsanî arzulardır, beklentilerdir. Zâhir aslında çok da zâhir değildir. Zâhirin ardında bir görünmeyen vardır, işte bu sergide o görünmeyenin sırrını keşfetmeye gayret ediyorum." diyor Levent Karaduman. Rumeli Türkleri Vakfı'nın düzenlediği sergide, 107 eserden 67'sini ebru, 40'ını hat levhaları oluşturuyor. Sergi, 24-31 Mart 2013 tarihleri arasında ziyaretçilerin beğenisine sunuluyor. Saray Konferansları'nda, "Mektuplar Işığında Fatma Sultan" SARAY KONFERANSLARI Mektuplar Işığında tma Sultan ve Kız Yeğenleri Prof. Dr. Tülay Artan Tarih: 28 Mart 2013 Perşembe, Saat: 16:30 Yer: Dolmabahçe Sanat Galerisi, Beşiktaş-İstanbul Saray Konferansları nda bu ay, Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Tülay Artan "Mektuplar Işığında Fatma Sultan (1704-1733) ve Kız Yeğenleri: 'Çok Meçhullü Muadeleler'" konusunu ele aldı. Dolmabahçe Sanat Galerisi'nde 28 Mart 2013, Perşembe günü düzenlenen konferansta Prof. Dr. Tülay Artan, Osmanlı tarihinin 1718-1730 periyodu özelinde, Sultan III. Ahmed'in Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'ya yazdığı yaklaşık 40-50 mektuptan yola çıkarak, Sultan III. Ahmed, kızı Fatma Sultan ve damadı İbrahim Paşa'ya dair bilgiler aktardı. Klasik ve son dönem Osmanlı üzerine yaptığı önemli çalışmalarla tanınan Prof. Dr. Artan, Osmanlı Türkçesinde "varak", "tezkire", "name", "risale", "tebrikname" gibi çeşitli isimler verilen mektupların, özellikle de edebî mektupların, bireylerin duygularını, düşüncelerini, yaşantılarını yansıtmalarının yanı sıra, dönemin özelliklerini, gelenek ve adetlerini günümüze aktarmaları bakımından önemli olduğunu belirtti. Daha dört yaşındayken dillere destan bir düğünle Silahdar Ali Ağa ile surî (göstermelik) olarak evlendirilen, eşinin şehit olması üzerine 12 yaşında dul kalan, ikinci evliliğini 50 yaşlarındaki Nevşehirli İbrahim Paşa ile yapan ve Patrona Halil isyanında 26 yaşında iken katledilen Fatma Sultan'ın bahtsız hayatına dair bilgiler veren Prof. Dr. Artan konuşmasında, mektuplar ışığında baba-kız-damat üçgeninde yaşanan ilişkiyi yorumladı. Artan, Sadrazam'ın, Fatma Sultan etrafında sevgiyle ve idare etmekle ilgili neler söyleyebileceğini veya söyleyemeyeceğini, Fatma Sultan'ın küçük yaşta bir hanım olarak kendi özgür iradesiyle akıllıca kendini yönetimini, babası yaşında damat adayı karşısındaki korkularını, Sultan'ın kızına yaklaşımını, Valide Sultan'ın annesinin kararlarını ve bunun gibi aile içi pek çok konuyu mektuplardan öğrenmenin mümkün olduğunu dinleyicilerle paylaştı. 3
Eğitim Personele İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimi Tüm mesleklerde çalışanların sağlıklarını sosyal, psikolojik ve fiziksel olarak en üst seviyede tutmak, çalışma şartlarını ve üretim araçlarını sağlığa uygun hale getirmek, onları maruz kaldıkları iş kazalarından ve meslek hastalıklarından korumak, güvenli ortamlarda ve koşullarda çalışmalarını sağlamak için iş sağlığı ve güvenliği kavramı oldukça önem taşıyor. Hatta bugün gelişmiş ülkelerde bağımsız bir bilim dalı olarak kabul görüp, uygulayıcıları için bir meslek tanımı bile yapılıyor. İş sağlığı ve güvenliğinin artık ülkemizde de önem arz ettiğini özellikle son dönemlerde yapılan mevzuat değişiklikleriyle açıkça görüyoruz. İş kazalarını / meslek hastalıklarını azaltmak ve çalışma ortamını iyileştirmek amacıyla, 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu bu önemi kanıtlıyor. İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik gereğince, Kurumumuz ve ÇAS- GEM iş birliği ile ilki 2012 yılında, 420 çalışanımıza ücreti karşılığında verilen İş Güvenliği Eğitimi, bu yıl 5-27 Mart 2013 tarihleri arasında, Restorasyon ve Teknik Uygula- malar Başkanlığı bünyesindeki tüm çalışanlarımıza kurum personelimiz Ahmet Özturan, Zeynep Kılıç ve Ayşenur Çelebican tarafından verildi. Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı ve Yıldız Şale olmak üzere üç merkezde verilen eğitimlerin konuları ise şöyle: Genel iş sağlığı ve güvenliği kuralları, iş kazaları ve meslek hastalıkların sebepleri ve işyerindeki riskler, kaza, yaralanma ve hastalıktan korunma prensipleri ve korunma tekniklerinin uygulanması, iş ekipmanlarının güvenli kullanımı, çalışanların yasal hak ve sorumlulukları, yasal mevzuat ile ilgili bilgiler, işyerinde güvenli ortam ve sistemleri kurma, kişisel koruyucu alet kullanımı, ekranlı ekipmanlarla çalışma, uyarı işaretleri, kimyasal, fiziksel ve biyolojik maddelerle ortaya çıkan riskler, temizlik ve düzen, yangın olayı ve yangından korunma, termal konfor şartları, ergonomi, elektrik, tehlikeleri, riskleri ve önlemleri, ilk yardım, kurtarma. Risk tespit çalışmalarını tamamlayan Kurumumuz, ilgili yasanın gereklerini yerine getirme aşamasında hızla ilerliyor. (Bilgi: Ayşenur Çelebican) Kafeterya Çalışanlarına Servis Hizmetleri Eğitimi İdari ve Mali İşler Başkanlığı'na bağlı İktisadi İşletmeler birimi tarafından, 21 Mart 2013 Perşembe günü, Milli Saraylar bünyesinde bulunan tüm kafeteryalarda aşçı ve servis elemanlarına yönelik hijyen, sanitasyon, besinlerin saklanması ve besin hijyeni konusunda; 28 Mart 2013 Perşembe günü ise, satış teknikleri ve halkla ilişkiler konusunda eğitim verildi. Kafeteryalarda çalışanlara yönelik eğitimler önümüzdeki aylarda da düzenli olarak verilmeye devam edilecek. Böylece servis hizmetlerinin müşteriye belirli kurallar dahilinde uygun araçlarla sunulması, gıdaların ve kullanılan malzemenin hijyen standartlarına uygun hale getirilmesi, personelin daha verimli olabilmesi ve ISO 22000 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi'ndeki şartlara göre kafeteryalarımızın hazır hale getirilmesi planlanıyor. (Bilgi: Neslihan Yıldır) 4
Eğitim TBMM Personeline Milli Saraylar Gezisi 13-16 Mart 2013 tarihleri arasında, TBMM İdari Teşkilatı birimleri çalışanlarına yönelik "TBMM Başkanlığı Milli Saraylar Teşkilâtını Tanıma Eğitimi" verildi. TBMM İnsan Kaynakları Başkanlığı tarafından, Milli Saraylar'dan sorumlu Genel Sekreter Yardımcılığı ile işbirliği içerisinde gerçekleştirilen eğitim programı, Köşk ve Kasırlar Sorumlusu Ünal Karıncalı'nın verdiği Milli Saraylar Teşkilatı Bilgilendirme Toplantısı ile başladı. Katılımcılara, Müzecilik ve Tanı- tım Başkanı Bülent Arı tarafından "Osmanlı İdari Yönetim Geleneği" ve "Türk Yönetim Geleneğinde Memurluğun Gelişimi"; Dolmabahçe Sarayı Sorumlusu T. Cengiz Göncü tarafından da "19. Yüzyıl Osmanlıda Saray Teşkilâtı" konulu seminer verildi. Program kapsamında, Milli Saraylar'a bağlı Dolmabahçe ve Beylerbeyi Sarayları, Yıldız-Şale, Ihlamur, Aynalıkavak, Maslak ve Küçüksu Kasırları ile İstanbul'un farklı tarihî mekânları gezildi. (Bilgi: Oya Sarıtepe) Milli Saraylar Polisine Atış ve Temel İlk Yardım Eğitimi Milli Saraylar Koruma Şube Müdürlüğü'nde görevli tüm personelin; modern atış teknikleri olan hareketli ve sabit hedeflere atış, seri silahlı ve şarjör değiştirme usulleri ile tüm atış yöntemleri konusunda eğitilmeleri kapsamında; 30 personele daha Emniyet Genel Müdürlüğü'nün Atış ve Atışın Geleceği projesi kapsamında, 18-22 Mart 2013 tarihleri arasında TBMM Koruma Daire Başkanlığı'nca görevlendirilen eğiticiler tarafından Polis Temel Atış Eğitimi Kursu düzenlendi. Ayrıca, Başkanlık korumaları ile saray, köşk ve kasırlarda görevli tüm polisin karşılaşabileceği acil durumlar karşısında hayatta kalma becerilerini geliştirmek amacıyla temel ilk yardım kursları düzenlendi. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü gözetimi ve denetiminde yürütülen ilk yardım eğitiminde, Temel Yaşam Desteği ve Uygulamaları, Yaralanmalarda İlkyardım ve Uygulamaları; Yanık, Donma ve Sıcak Çarpmalarında İlkyardım; Kırık, Çıkık ve Burkulmalarda İlkyardım; Bilinç Bozukluklarında İlkyardım; Zehirlenmeler ve Hayvan Isırmalarında İlkyardım; Göz, Kulak, Buruna Yabancı Cisim Kaçmasında İlkyardım; Boğulmalarda İlkyardım ve Hasta Taşıma Teknikleri konuları işlendi. (Bilgi: Umut Kuruöz) 5
Çevre Hasbahçe'nin Heykelleri Temizlendi Müzecilik ve Tanıtım Başkanlığı'nın talebi üzerine, Restorasyon ve Teknik Uygulamalar Başkanlığı'na bağlı Taş Atölyesi tarafından, 7 Mart 2013 Perşembe günü Dolmabahçe Sarayı'nın Hasbahçesi'ni süsleyen mermer heykellerin, temizliği ve bakımı yapıldı. Atölye ustası Metin Benli'nin koordinasyonunda, taş ustaları Ömer Uzun ve Remzi Kılıç, hem mermer vazo ve aslan heykelinin temizlenmesi işlemini gerçekleştirdiler, hem de Yıldız Teknik Üniversitesi Milli Saraylar ve Tarihi Yapılar Meslek Yüksekokulu öğrencilerine uygulamalı olarak anlattılar. Heykellerin yüzeyinde oluşan küf, mantar, yosun gibi katmanların temizlenmesi işlemi şu şekilde yapılıyor: Önce arıtılmış bol saf su ve Arap sabunu kullanılarak kıl ya da plastik fırçalar yardımıyla heykel yıkanıyor, suda çözünen ince tabaka kir ve lekelerden arındırılıyor. Çıkmayan kirler için kimyasal madde uygulanıyor. Piyasada AB 57 olarak bilinen EDTA amonyum bikarbonat içine hamur kağıdı (yapışkan olmayan) veya sodyum karboksimetil selüloz (CMC) (yapışkan) karıştırılarak, elde edilen jöle kıvamındaki karışım heykellerin üzerine kaplanıyor. Merkezi Roma da bulunan Kültürel Değerleri Koruma ve Restorasyon Çalışmaları Merkezi tarafından geliştirilen ve içinde katalizör, emici, ağartıcı, temizleyici malzeme ve su bulunan bu karışımla, temizlik çalışmalarında çok olumlu sonuçlar alınıyor. Heykeller üzeri kaplanmış vaziyette 1,5-2 saat bekletildikten sonra suyla yıkanıyor, en son olarak da eksik ve çatlak yerler plastik maddeyle onarılıyor. Heykellerin temizlenmesi işlemi ihtiyaç duyulması halinde (genellikle 3-4 senede bir) tekrarlanıyor. Mermer ve küfeki taşı üzerinde, arıtılmış saf suyu yaklaşık 140 o C'de buharlaştırarak püskürtme yöntemi de uygulanıyor. Yine aynı yöntemle, geçtiğimiz ay içinde Veliahd Dairesi'nin bodrum kat iç mekânlarında bulunan mermer yüzeyler ile çeşmeler, birinci katın hamam kısmı; 2012 yılında binanın Başbakanlık binasına bakan kuzeydoğu cephesi; 2010 yılında Dolmabahçe Selamlık ön cephesinin denize bakan güney kanadı temizlendi. (Bilgi: Metin Benli, Ömer Uzun) 6
Personel Milli Saraylar'da "Dünya Kadınlar Günü" Kutlandı Dünya Kadınlar günü münasebetiyle, 8 Mart 2013 Cuma günü İdari ve Mali İşler Başkanlığı'nda görev yapan personel tarafından bir kahvaltı etkinliği düzenlendi. İdari binada görev yapan yaklaşık 25 ka- dın personel, toplantı salonunda biraraya geldi. Keyifli geçen kahvaltılı sohbetin ardından, Müzecilik ve Tanıtım Başkanı Doç. Dr. Bülent Arı, Restorasyon ve Teknik Uygulamalar Başkanı Sinan Bölek ile İdari ve Mali İşler Başkanı Dr. Kemal Kahraman salona gelerek, "Dünya Kadınlar Günü"ne özel kutlama mesajlarını ilettiler ve tek tek kutlayarak çiçek buketleri takdim ettiler. Kutlamadan memnun ayrılan personelimiz, Milli Saraylar'da ilk kez yaşanan bu etkinliğin, gelecek yıllarda daha geniş katılımla gerçekleşmesini dilediler. Personel Haberleri Dolmabahçe Sarayı Koruma Memurlarından Fatih Gözen'in babası vefat etmiştir. Merhuma Allah'tan rahmet, ailesine ve yakınlarına baş sağlığı dileriz. Beylerbeyi Sarayı Koruma Amir Vekili Mehmet Karadeniz'in babası vefat etmiştir. Merhuma Allah'tan rahmet, ailesine ve yakınlarına baş sağlığı dileriz. Koruma Şube Müdürlüğü'nde görevli Polis Memuru Murat Kaya'nın kayınpederi vefat etmiştir. Merhuma Allah'tan rahmet, ailesine ve yakınlarına baş sağlığı dileriz. Koruma Şube Müdürlüğü'nde görevli Polis Memuru Selahattin Yalanız'ın kayınvalidesi vefat etmiştir. Merhumeye Allah'tan rahmet, ailesine ve yakınlarına baş sağlığı dileriz. TBMM Milli Saraylar Adına Yayınlayan: Dr. Yasin YILDIZ TBMM Genel Sekreter Yardımcısı Milli Saraylar Yayın Kurulu Adına Editör: İlhan KOCAMAN İletişim Koordinatörü: Mehmet Ali GÜVELİ Yayına Hazırlayan: Nesrin TAŞER Fotoğraf : Suat ALKAN İletişim: Tel: +90 212 236 90 00-1116 Faks: +90 212 236 60 98 Baskı: Scala Matbaacılık www.scalamatbaa.com Tel: +90 212 281 62 00 Faks: +90 212 269 07 34 7
Tarihten Notlar Florya Atatürk Deniz Köşkü nde Kopan Fırtına Yaptığı harf inkılâbının akamete uğramasını istemeyen Atatürk kâh yurt gezileri esnasında hükümet konağı önüne kurdurduğu kara tahtaya rastgele seçtiği kimseleri kaldırıp onları imtihan etmiş, kâh gittiği gazinoda eğlencenin bir yerinde eline aldığı kağıt parçasına "Yanımızda şarkı söyleyen Mehdiyetu l-mehta Hanım cidden eserinde muvaffak oluyor... kabilinden birşeyler yazarak, bunu okuması için ortamdakilerden birilerini sınava çekmiş. Yeni harflerin kabulü ve öğrenilmesi şöyle dursun, öz Türkçenin korunması için de gecesini gündüzüne katan Atatürk an gelmiş Sadi Irmak la tıbbî terimlerin Türkçeleştirilmesi için kafa yormuş, an gelmiş Uluğ İğdemir in hatıratında belittiği gibi, tek bir kelimenin o sözlük senin bu sözlük benim etimolojik incelemesini yaparak, Türkçe karşılık vermeye çalışmış. Yaveri Sami Yanardağ ın anlattığına göre Rize mebûsu Hasan Cavit Bey yeni harflerle okuma yazmayı bilmediği için Ata'nın hışmına uğramaktan korkar ve Atatürk ün yanındayken dersini çalışmayan öğrencinin sınıfta sindiği gibi sinermiş. Her biri kendi çapında küçük bir çalıştay olan bu gibi dil faaliyetlerinden biri de, Florya Deniz Köşkü ndeki akşam yemeğinde Atatürk, Osman Ergin ve hâzirûn arasında geçen Niyazi Ahmet Banoğlu ndan öğrendiğimiz şu hatıradır:* Florya Köşkü nde mutât akademik toplantıların yapıldığı bir gecedir. Atatürk ün huzurunda bir çok ilim adamları vardır. Vali ve Belediye Reisi Muhittin Üstündağ da sofrada hazır bulunanlar arasındadır. Konu, dil devriminin gittikçe ilerlemekte olan araştırmalara intikal etmiştir. Muhittin Üstündağ, ilmine ve fazlına çok inandığı Osman Ergin den bahsediyor, ziraî terimler üzerinde çok orijinal bir inceleme yapmış olduğunu söylüyor. Atatürk bundan son derece memnun oluyor ve: - Çağıralım buraya!.. buyuruyor. Osman Ergin, o zaman Büyükada da oturmaktadır. Florya Köşkü nden kalkan bir motor, Osman Ergin i getirmek üzere yola çıkıyor. Muhittin Üstündağ: - Son hazırladığı ziraat makalesini de beraberinde getirsin, haberini gönderiyor. Büyük bilgin Osman Ergin, gece yarısı Muhittin Bey'in haberini alınca, telaşlanıyor. Nereye, niçin davet edildiğini anlamıştır. Atatürk ün huzuruna davet edilmesini, hayatında bir uğur sayıyor. Ömrü boyunca, mütevazi köşesinde sadece ilim aşkıyle çalışmanın mükâfatını ancak bugün görecektir. Kendisini yakından tanıyan ve hürmet eden Muhittin Üstündağ a da, böyle bir zemin hazırladığı için minnet duymaktadır. Osman Ergin, motora binerek Florya Köşkü ne gelinceğe kadar geçirdiği zaman, büyük ilim adamına sonsuz bir huzur vermiştir. Ilık bir rüzgâr esmekte, motor, denizi yara yara, mesafeleri yutmaktadır. Motor, köşkün iskelesine yanaştığı zaman memurlar, polisler koşuyor, iskeleye çıkan Osman Ergin i hürmet ve tâzimle selâmlıyorlar. Haber veriliyor ve Osman Ergin derhal içeri alınıyor. Atatürk ün gözlerinde neşeli pırıltılar yanıp sönmektedir. Muhittin Üstündağ, Osman Ergin i Büyük Ata ya takdim ediyor. Atatürk: - Muhittin i bunun için severim. İlim adamlarını buluyor, onları himaye ediyor... Ve Osman Ergin i yanındaki koltuğa davet ediyor. Hazırladığı makaleyi okumasını emrediyor. Osman Ergin makalesini çıkarıyor. Bütün ömrünü bu milletin ve bu memleketin irfan hayatına hizmette harcamış olan büyük bilgin okudukça, Ata takdirlerini saklamıyor, arada bir, bir kelime, bir buluş hakkında kendisi de izahat vererek Osman Ergin in isabetli düşüncelerini alkışlıyor. Makalenin okunması bittiği zaman, herkes memnundur. Herkesin yüzünde, Ata nın memnuniyetinden duyulan hazzın izleri titreşmektedir. Osman Ergin, derin bir nefes aldıktan sonra, makalesini katlayıp cebine koymak üzeredir. Birden bir olay... Hiç beklenmeyen bir olay... Ata nın kaşları çatılmış, biraz önceki tatlı sesi çelik gibi sertleşmiştir: - Ver bakalım Osman Bey şu makale müsveddelerini!.. Bu ses, salonda hazır bulunanların hepsini birden irkiltmişti. Osman Ergin cebine koymak üzere bulunduğu makaleyi Atatürk e uzatmadan önce, hazır bulunanlardan bazılarının yüzlerine şöyle bir bakıyor. Okuduğu anlam, kendisini büsbütün şaşırtıyor ve elindeki müsveddeleri Atatürk e uzatıyor. Şimdi Ata nın kalın kaşları çatılmış, açık alnı kırışıklarla dolmuştu. Hiç kimsede ne ses, ne küçük bir hareket vardır... Muhittin Üstündağ başını önüne eğmiş, Ata nın sofrasında daha fazla imtiyazı olanlar, daha bir dakika önce bizzat Atatürk ün içten takdirlerini toplayan Osman Ergin e acır gibi bakıyorlar. Bu derin sukûtu, ruhları ürperten, sert, ordusuna ölüm, dirim komutasını veren bir askerin gür sesi, Atatürk ün asabî olduğu kadar heyecanlı sesi ihlâl ediyor: - Siz, Bay Osman Ergin, benim bu memlekette bir harf devrimi yaptığımı bilmiyor musunuz? Bu derin sukûtun muamması artık çözülmüştü. Fakat, hakikaten özlü, büyük bir çalışma neticesinde hazırlanmış ve üste, birçok ilim adamlarına ve profesörlere nasip olmayan takdirleri kazanmış bulunan bu makalenin en büyük, hatta affedilmez hatası, Arap harfleriyle yazılmış olmasıydı. Atatürk ün bu husustaki sonsuz hassasiyetini çok iyi bilenlerden biri de Muhittin Üstündağ olduğu halde, nasıl olmuş da hatırlayamamış ve Osman Ergin e bu noktayı bildirmemişti. İlerleyen dakikalarda Atatürk elindeki bu notları buruşturacak ve elindeki kalemi yere fırlatacaktır... Burada bütün bu teferruata girmek istemiyoruz. Bir aralık ortamdaki bir sivil tarafından dışarı çıkarılarak iskeleye götürülen Osman Ergin devamını şöyle anlatıyor: Motora, boş bir çuval gibi düşmüştüm. Derin derin nefes alıyor ve birkaç dakika içinde geçen olayı kafamda toplamaya çalışıyordum. Bir aralık aynı polis yaklaştı: - Adaya gidecek bir paşa var, onun için biraz bekleyeceksiniz... dedi. Paşa niçin gelecekti, ben ne kadar daha bekleyecektim?.. Bunlardan bir sonuç çıkaracak halde değildim. Kımıldamadan uzanmış, yıldızlara dalmıştım. Bu halde ne kadar bekledim, ne kadar zaman geçti, bilmiyorum. Bir aralık bir ayak sesi duydum. Gayri ihtiyarî başım o tarafa döndü. Bakar bakmaz da, kelimelerle izahı mümkün olmayan anî ve müthiş bir sarsıntı geçirdim. Çünkü köşkün iskelesinden bana doğru ilerleyen bizzat Atatürk tü ve yalnızdı. Bir düş görmekte olduğumu sandım. Korkunç derecede ağırlaşmış olan elimi güçlükle kaldırarak gözlerimi oğuşturdum. Hayır, gördüğüm düş değildi. Atatürk, kısa kollu bir gömlek giymişti ve ağır adımlarla bana doğru geliyordu. Benim için yapacak en küçük bir hareket yoktu. Esasen bir şey düşünemiyordum. Belki hava almaya çıkmıştı, beni görmeden dönebilirdi, imkân yoktu. Atatürk bana doğru yönelmişti. Birkaç adım sonra motorun yanında durdu ve elini bana uzattı. Sert, fakat tatlı, müşfik bir sesle: - Osman Bey, dedi, sizi biraz kırdım... Cevap veremedim. Elimi sıkmıştı, iltifat ediyordu. Ben, yerimden kalkamıyordum. - Böyle yapmaya mecburdum. Yazınız beni cidden memnun etti, çok çalışmışsınız, çok güzel buluşlarınız vardır. Yalnız, bilmelisiniz ki, bu millet için yaptığımız devrimleri, her türlü mânii yıkarak yaşatmaya mecburuz. Bu devrimin esaslarını tatbik etmekle mükellef olan kimseler de bunu böylece bilmelidirler. Binaenaleyh, içerdeki olay, daha fazla onlara, orada hazır bulunanlara bir ders olsun diye vukua gelmiştir. Senin şahsına karşı istemeyerek yapılan bu hareketi hoş görmeniz lâzımdır. * Niyazi Ahmet Banoğlu, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, İnkılâp ve Aka Kitabevleri, İstanbul. Erkan Avşar