HAFT. Gelecek. sayıdan itibaren 2. Devlet'te. Milliyetçiliği Fikir sstemi



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Gü ven ce He sa b Mü dü rü

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

Şimdi fazla ileri gitmiş bu gerici diktatörlüğü terbiye etmek, mümkünse biraz değiştirip halka kabul ettirmek istiyorlar.

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

-gi de ra yak- se ve bi lir sin... Öl mek öz gür lü ğü de ya şa mak öz gür lü ğü de önem li dir. Be yoğ lu nda ge zer sin... Şöy le di yor du ken di

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Biz yeni anayasa diyoruz

Gök ler. Uçak lar la gi di lir an cak ora la ra. İn san gök ler de do la şa bil se. Bir ak şa müs tü, ar ka daş la rıyla. Bel ki ora la ra uçak lar

MESLEK HUKUKU. Yahya ARIKAN Serbest Muhasebeci Mali Müşavir

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Sultan Abdülhamid Han hakkında 7 itiraf

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

İş ve Meslek Bakımından Ayırım Hakkında Sözleşme 44

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

TEMEİ, ESER II II II

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük MİLLİ EKONOMİ VE BAŞKENT ANKARA

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Cumhuriyet Halk Partisi

7. Sınıf MATEMATİK TAM SAYILARLA ÇARPMA VE BÖLME İŞLEMLERİ 1. I. ( 15) ( 1) 5. ( 125) : ( 25) 5 6. (+ 9) = (+ 14)

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

STAJ ARA DÖNEM DEĞERLENDİRMESİ AYRINTILI SINAV KONULARI

HAKAN ÇAVUŞOĞLU: YUNANİSTAN İÇİN ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HER ZAMAN HAZIRIZ" Cumartesi, 04 Kasım :31

mer can or ma nı için de do laş mak tay dı. Ka ya la rın ara sın da ki ya rık lar da on la rın yu va la rıy dı. Ha nos de lik ler den bi ri ne bil gi


Bu kısa Z Nesli tanımından sonra gelelim Torunum Ezgi nin okul macerasına.

Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak

Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı

İÇİNDEKİLER. 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım...

Yaz l Bas n n Gelece i

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

İslam da İhya ve Reform, çev: Fehrullah Terkan, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2006.

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

Başbakan Sayın Binali YILDIRIM KANAAT ÖNDERLERİ VE STK İLE BULUŞMASI KAYSERİ

KAMU KURUM VE KURULUŞLARININ YURTDIŞI TEŞKiLATI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME

Yine yapmak istediklerimizden birisi olan, spesifik sektörlerde, belki daha az, ama daha etkin iş adamları seyahatlerini önemsiyoruz ve buna

10. SINIF KONU ANLATIMLI. 2. ÜNİTE: ELEKTRİK VE MANYETİZMA 4. Konu MANYETİZMA ETKİNLİK ve TEST ÇÖZÜMLERİ

Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla giriyoruz Yıl 1983

Eğitimde 'gizli müfredat' dönemi. Hacked By DeLyJoe tarafından yazıldı.

MÜSİAD İFTARI ANKARA

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

Devrim Öncesinde Yemen

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME

Murabaha Nedir? Murabahalı Satış Ne Demek?

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Açış Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

ya kın ol ma yı is ter dim. Gü neş le ısı nan top rak üze rinde ki çat lak la rı da ha net gö rür düm o za man. Bel ki de ka rın ca la rı hat ta yağ

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

KAMU GÖREVLİLERİ ETİK KURULU KURULMASI VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI. HAKKINDA KANUN ileti5176

Burada öteki AKP yöneticelirenden değil, bizlerden söz ediyorum.

Türkiye-Yunanistan İş Forumu. İzmir, 8 Mart Ömer Cihad Vardan DEİK Başkanı

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

Sayın Hava Kuvvetleri Komutanım, Kıymetli konuklar,

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÎLE FEDERAL ALMANYA CUMHURİYETİ ARASINDA 16 ŞU BAT 1952 TARİHÎNDE ANKARA'DA AKDEDİLMİŞ OLAN TİCARET ANLAŞMASINA EK PROTOKOL

T.C. Sıra No Aday No Kimlik No Ad Soyad Lisans Lisans Puanı Mülakat Puanı Nihai Ortalama

alternatif cevabı olabilir fakat anlatmak veya vurgulamak istediğim konu insanların alışveriş merkezlerine ihtiyacı olsun olmasın gitme durumları.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

Siyasette kutuplaşma. Ahval 13/8/2018

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

Çarşamba İzmir Gündemi

T.C. EBELİK, LİSANS PROGRAMI, (ÖRGÜN ÖĞRETİM) EBELİK, LİSANS PROGRAMI, (ÖRGÜN ÖĞRETİM)

Menümüzü incelediniz mi?

ANADOLU TOPRAKLARINDA MEHMETÇİĞİN İMZASI: SİPER HATLARI

Bu metin Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunca 10 Mayıs 1933 tarih ve 101 sayılı karar ile öğrenci andı olarak uygulamaya başlanmıştır.

Altın Ayarlı İslâmi Finans

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

Siyaset ile medya savaşa hazırlanıyor

Geçen ay meslektaşım, eğitmen arkadaşım Gülgün Koç ne güzel hatırlattı Peter Drucker ın meşhur tespitini : Ölçemediğiniz hiçbir şeyi yönetemezsiniz

YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLERİN BANKALAR KANUNU NUN 46 NCI MADDESİNE GÖRE YAPACAKLARI TASDİKE İLİŞKİN USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK

40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve

L BERAL MARX STE FAfi ST NASYONAL SOSYAL ST VE SOSYAL DEVLET

3647 SAYILI ve 2008 (3647/2008) TARİHLİ YUNANİSTAN VAKIFLAR YASASI VE UYGULAMALARI

KOPENHAG ZİRVESİ IŞIĞINDA TÜRKİYE AB İLİŞKİLERİ

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2

Soru şudur: 25 yıldan fazla yaşadığınız bir ülkenin insanı olmaz mısınız?

2018-LGS-İnkılap Tarihi Deneme Sınavı 9

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Transkript:

j^^v li l ^8«8Q5

DEVLET SAY: 333 22 MART 1976 Sayfa: 1 HAFT Anarşi-iki fakülte ve T;. haysiyeti adınaiki davranış Geçen hafta İçinde Ankara Siya sal Bilgiler Fakültesi Dekanı Feyyaz Gölcüklü ile bu fakülteye bağb Basın Yayın Yüksek Okulu Müdürü Reşat Aktan görevlerinden İstifa ettiler. Şu ana kadar da yapılan toplaatılar sonunda boşalan dekanlık ve mo dürlük makamına tek aday bulunamadı. Anarşi kışkırtıcısı basma göre bu olayın sebebi basitti. Anarşiyle müca dele konusunda tedbirler hazırlayan hükümet, gerektiğinde yüksek öğrenim kurumlarına el konabileceğini a- çıklamıştı, bu fakültenin öğretim üye leri «el konacak bir okulda yöneticilik yapamayız» gerekçesiyle göreve talip olmamaktaydılar. Gerçek böyle miydi? Asla. Tam tersi doğruydu. Tam tersi denince, hikâye biraz karışık olduğu için pek bir şey anlaşılacak gibi değil. Bunun İçin meselenin üze rinde kısaca duralım. Gölcüklü ve Aktan, eğitim ve öğ retim faaliyetlerinin huzur içinde de vam etmesini İsteyen, dürüst ve İki öğretim üyesiydi. Ne var ki. anarşinin karargâhı haline getirilen bir fakülte de görev almışlardı. Ve bunun İçin de kollan sıvadıkları gündenberi hep işgal boykot ve anarşiyle karşı kar şıya idiler. İsrarlı ve sabırlı gayretle rine rağmen fakültede eğitim ve öğretim ortamını sağlayamadılar. Zorluk, bu fakültede hakimiyet kurmuş bulunan komünist çetelerden gelmiyordu sadece, öğretim üyeleri, hem de yönetim kuruluna kadar yükselmiş bazı öğretim üyeleri anarşinin a- kıl hocalarıydı, tki idealist ilim ada mim da çaresizliğe iten temel sebep buydu. Yoksa öğrenciler arasında kızıl sultanın hüküm sürdüğünü görevi teslim almadan önce biliyorlardı. Hocalar arasında anarşistlere yoldaşlık pedenlerin varlığını da biliyorlard'.. ama, bu ölçüde, bu açıklıkta ve cârette anarşi koruyuculuğu yapabileceklerini tahmin etmiyorlardı. Komünistlerin, korkakların ve gerçekleri gizlemek için şeytanın aklına gelmedik manevralara başvuranların, şu meşhur yutturmacası, «komandalar olmasa» palavrası SBF'de yürüyecek gibi değlldl.çünkü oraya komünist hakimiyeti kurulmuştu. Ortada komandolar yoktu, derslerin yapılamama sı ve anarşinin kol gezmesi bakımın- AÇKLAMA Sayın okuyucularımız ve temsilcilerimiz, Gazeteniz DEVLET, 8 yıla yakın bir süredir Türk milliyetçiliği dâvasına elinden gelen imkânlarla hizmet etmeye çalışmaktadır. Bu hizmeti yaparken şüphesiz ki en büyük yardım ve desteği siz okuyucularından ve temsilcilerinden almıştır. Gazetemizin yayın hayatına girdiği günleri hatırlayacak olursak, DEVLET'in yıllar boyunca Türk milliyetçiliği dâvasının haftalık tek yayın organı olduğunu görürüz. DEVlet'in bu özeliği yıllar boyu de vam etmiş gazetemiz bütün gücüyle ülkücü camianın basın ihtiyacını gidermeye çalışmıştır. Fakat son birkaç yıldır; milliyetçi görüşleri savunan, Türk milliyetçiliğine hizmet eden günlük gazeteler, haftalık ve aylık dergiler yayın hayatına girmiştir. Bu; hiç şüphesiz sevindirici bir husustur. Bu gelişme, gazetemizin üzerindeki yükü hafifletmiş, fikrimizi kamuoyuna aktarma ve habercilik görevi, bu yayın organları taralından da paylaşılmıştır. Bu sevindirici gelişmenin yanısıra bir de mahzur ortaya çıkmış bulunuyor. > Gazetemiz haftalıktır. Bilhassa son yıllarda Türkiye'deki ideolojik ve siyasi mücadele olağanüstü sür'ate ulaşmış bulunuyor. Yurdun her yerinde ülkücü hareketin güçlenmesi ile haber sayısında da fevkalâde artışlar meydana gelmiştir. Günlük gazetelere göre habercilik bakımından haftalık gazeteler daima geri kalırlar. Bu kaçınılmaz bir neticedir. Aynı durum bizim için de bahis konusudur. Günlük milliyetçi gazetelerde yayınlanan haberler, ancak aradan bir hafta geçtikten sonra gazetemizde yer alabilmektedir. Dolayısıyla «bayatlamış» haberlerin yer aldı gazetenin okunma ve tesir lilik şansı azalmaktadır. Bu husus, okuyucularımız tarafından bize yazılan mektuplarda da belirtilmektedir. Bu durumu gözönüne alan gazetemiz, birkaç haftadır da okuyucularımızın dikkatini çektiği gibi. «haber»den çok yorumu öne alan bir yayın politikasına geçmiş bulunuyor, önü müzdeki sayılarda bu özellik d aha da belirgin hale gelecek DEVLET haberlere eskisine nazaran çok az yer verecek, say falarının büvük kısmını inceleme, araştırma ve yoruma ayıracaktır. Hâl böyle olunca Anadolu'nun her yerinden bize muhabirlerimiz vasıtasıyla ulaştırılan haberlere eskisi gibi geniş* ver verilemiyecektir. Türk miliyetçiliğine bu şekliyle daha çok hizmet edebileceğimize inanıyor, okuyucularımızın duygularına tercüman olduğumuzu umuyoruz. Bugüne kadar büyük fedakârlıklarla gazetemize haber gönderen temsilcilerimize de gayretli çalışmalarının devamı ricasıvla teşekkür ediyoruz. Tanrı Türk'ü korusun. DEVLFT dan SBP şampiyondu Yöneticiler komünistlere karşı devlet kuvvetiyle eğl timi ve öğretimi sağlamaya çalışıyor, her işgale karşı güvenlik kuvvetini çağırıyorlardı. Çağırıyorlardı ama, arkasından «faşist baskılar eğitim İste miyoruz.», «Faşist polis okuldan çık» yaygarası başlıyordu. Hem de şu ile rici, gerçekten özgürlükçü (cidden, şakadan değil) ve de devrimci profla rın orkestra şefliğinde. SBF'de ne yapı labllirdi? öğrenciler arasında anarşist militanlar, yönetim kurulunda onların ustalan hakimiyet kurunca ne yapsın Gölcüklü, ne yapsın Aktan?.. SBF'nln hikâyesi böyleydi ama. ya DTCFnin derdi neydi? Fakülte De kanı bildiri üstüne bildiri yayınlıyor, bu yetmiyormuş gibi fakülteyi kapatıyordu, öğretim üyelerine kaba dav ranıldığından, hakaret edildiğinden söz ediliyordu. Merihten gelmiş bir kişi, DTCF dekanının bildirisini oku sa. yönetim kurulunun fakülteyi kapatma gerekçesini lncelese. «Melâike gibi insanlara bu da yapılır mı» demekte sanırım ki hiç şüphe etmezdi. Merihten gelen adam söylerdi ama, işin içinde iş olduğunu, geçmişleri bl lenler, yâni bu dünyada yaşayanlar «Günaydın..» yahut da «... İşine gelmedi değil mi...» demezler miydi?.. DTCF'de dersler gül gibi yapılıyordu. Ne oldu birden bire? «Efendim dersler yapılıyor, ama, bazı devrimci öğrenciler derslere devam edemiyorlar.» Doğrudur. Fakat «devrimci öğrencilerin» meselesi derslere devam etmek değil ki.. Onların mesleği var. Devrim ellik. Baksanıza ODTÜ'ne, baksanıza SBF'ne Ankara'da değil Türkiye'de «Devrimcilerin» hâkim oldukları, komünist olmayan öğrencilerin devam edemedikte*! iki öğrenim kurumudur. Ama yiıte bu iki kurum, Türkiye çapında derslerin yapılamadığı, anarşi nin. keşmekeşin, zorbalığın taht kur duğu İki öğrenim kurumudur. Bu gerçeği belki menfaati ve beyni icabı göremeyen, adı profesöre çıkmış kişiler olabilir. Fakat, memle ketini ve İnsanı düşünen herkes her şeyi apaçık bilmektedir. Milliyetçi öğ rencinin devam edemediği SBF'de ODTÜ'de ders yapılamaz ama. bir a- vuç öğrenci sıfatlı, marksist meslek ten militanın giremediği DTCF'de dersler huzur içinde yapılagelmektedlr. Belki de Ankara'nın en devamlı fakültesi burasıdır. Herşey güzelce devam ediyordu. Bîrgün milliyetçi bir öğrenci Esklşehlrde komünist kıırşunlanyla can ver di. DTCF'dekl öğrenciler, bu şehit öğrenciyi anmak İçin forum düzenliyorlar. Bu foruma katılmak İsteyen öğ rencilere. bazı hocalar karşı çıkıyorlar. Bunun üzerine dekanın şlkâvet ettiği durum meydana geliyor, öğrencinin hocasına karsı terbiyesizlik etmesini kimse kabul etmes. Ama her davranın, felnrte buhmdu&u şartlara göre değerlenâlrllmezse, anlamını da yitirir. Bu meselenin sadece bir tara fidir. Bir de öbür tarafı vardır ki. daha da kötüdür. DTCF'de anarşi ta 1968'den beri hızlı başladı. Burası 12 Mart 1971'e kadar komünistlerin tam hâkimiyeti altındaydı ve hiçbir milli yetçi öğrenci derslere devam edemiyordu. Hocaları gelince, gün geçmezdi ki, bir hoca tartaklanmasın, hatta ara sıra sille tokat dayak yemesin. Böyle yıllar gördü DTCF. Ama bu haysiyetli (!) yönetim kurulu bir gün için olsun zorbalığı kınamadı., kınaya madı belki de., öğrenciler haysiyetli hocalarının gözleri önünde bıçaklandı, kurşunlandı, yerlerde sürüklendi. Mer divenlerin kanından fakültenin duva rina «Devrim kanla yazılacaktır.» yazısı, nakşedildi. Her Allanın günü bu Siyasal'm kısa hikâyesi bu kadar dır. Ama anarşi kışkırtıcısı basın, hem komünist zorbalığını gizlemek; hem de. hükümete ve Milliyetçi Hare fakültenin önünden geçenler, bu ki ket Partisine çamur atabilmek İçin zü yazıyı utanç içinde okudular.. Aylar hattâ yıllar böyle geçti. Ses etme gerekçe olarak, «Hükümet flniversitele re el koyacağı İçin SBF'de kimse dekanlığı kabul etmiyor» diyordu. Bir gerekçesiyle kapamadılar. Hatta za diler. Bir gün için olsun fakülteyi bu taşla İki kuş... Kabul etmeye mecbu man zaman, komandolar yutturmaca ruz ki, komünistler ve yardakçıları sının arkasına sığınarak kınama bildirileri yayınladılar. Suçlu olarak ders yalan söylemeyi, İftira etmeyi imm ha üne getirmişler ve herkesten iyi blüyorlarken, «vicdan huzuru» içindeydiler. lere giremeyen öğrencileri gösterir <. DTCF'DE PROF'LAR DÖGÜLÜR- tşte Merihten gelen adamın bilmediği eşylerln özeti. KEN SUSMALAR CESARETTEN MtŞ!. Bu hikâyelerden sonra milliyetçi.bir öğrencinin şehit edilmesi üzerine mediğl şeyerin özeti. anma toplantısı yapılmasına tahammülleri olmayanların hesabının ne olduğunu bilmek fazla zor olmasa ge rektlr. Hesap edemezler raiydi ki, «öğrenciler toplansınlar, deşarj olsun lar. Böylece başka İstikametlerde tah rlklere kapılmasınlar.» Hesap ederler tabii bu kadarını. Bunca yıllık tecrü beyi yaşamış İnsanlar bunlar. Ama ne var ki. bahane edilen kabalık, hoca lara hakaret. İşin gösterisiydi. Esası ise. öğrencilerin milliyetçi olmalarıydı. Eğer bunlar milliyetçi değil de, komü nist olsalardı, fakülte kapanabilir, ög rencller bildirilerle tahrik edillrcesine kınanabilir miydi? Asla... tşte İki fakülte, anarşi ve... haysl yeti adına cesur çıkışlar!.. Gelecek sayıdan itibaren Devlet'te Gazeteniz DEVLET Önümüzdeki sayıdan itibaren 2 araştırmanın neşrine başlıyor: 1 ) Yazarlarımızdan Ayhan Tuğcııgil'in Töre dergisinde yayınlanmakta olan ve büyük ilgi toplayan incelemesi: Türk Milliyetçiliği Fikir sstemi 2 ) Erzurum Atatürk Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Eyüp Aktepe'nin, üzerinde çok durulan bir ko nuya açıklık getiren araştır ması: M lift sektörü Kurulacak 9 ışıkçı düzende önemli yeri olacak bu mü essese hakkında yapılan ilk ciddi İnceleme

DEVLET - SAV!: 333 - M MART 1**" 'a: 3 Doç.Dr.Kâmil Tu fan sorularımızı cevapladı m Türkiye Ege'de önüne çekilmek istenen Yunan duvarını yıkmalıdır «Türkiye bugünlerde dış politika bakımından önemli günler yaşıyor. Yulardır takip edilen hatalı politika sebebiyle milletimizin birçok haklı meselesi hariciyemiz tarafından gerektiği şekilde korunamadı. Bu şuralarda Ege Denizi gibi hayati bir dâvamız üzerinde millet lerarası toplantılarda kararlar almıyor. Ayrıca Türkiye'nin yanmasında hiç de önemsiz sayılamıyacak gelişmeler cereyan ediyor, lkücü ha reketin değerli ilim adamlarından, okuyucularımı/ın yalandan tanıdığı Sayın Doç. Dr. Kâmil Turan, gazetemizin dış politika konusundaki sorularını cevaplandırdı. Aşağıda sunuyoruz.» SORU: 1 Türkiye'nin hâ len takib etmekte olduğu dış politika stratejisi nedir? Sizce tenkid edilebilecek noktaları var raidir? CEVAP : l Türkiye'nin belirli bir dıç politikası yoktur. Dış ilişkilerimiz genel mahiyeti itibarıyla her saman bir anti-tez olmaktan ileri gidememiştir. Bir dış po litlkamızın olmamasından ö- türü İlişkilerimizde, başka ülkelerin milli çıkarları için yaptıkları çıkışlarda, biz her zaman meydana gelen yeni gelişmelere karşı alelacele dü zenlediğimiz tedbirlerle ortaya çıkarış. Milletimizin potansiyel gücünü ve dünya dış politikasında oynamamız mümkün olan çok büyük rolü göremiyenler veya meseleye kasten bu açıdan bakanlar Türkiye'yi gücünden mahrum etmek için ülkemizi dış politikası» bırakarak emellerine ulaşmışlardır. SORU: t Devletimizin bugün İçin en «nemli dış me selesi sizce nedir? Önem! ne reden İleri gelmektedir. MİLLÎ DŞ POLİTİKANN UNSURLAR CEVAP: 2 Devletimizin bugün için en önemli meşe leşi: Dünya politikasında kendi menfaatlerine dönük yeni bir dış politika görüşüne hayat verip bu görüşün temsilciliğini üzerine almasıdır. Kuracağımız yeni düzenin hususiyetlerini üç önemli noktada toplayabiliriz. Birin cisi nerede olursa olsun bütün dünya Türklüğüne sahip çıkmak; ikincisi îslâm Alemi nin sömürüden ve haksızlıktan kurtulması İçin sürdürdüğü savaşta bu âleme önder olmak; üçüncüsü İse emper yallzme karşı savaşmış ve onu alt etmiş bir millet olarak hakları için savaşan e- slr. yarı bağımsız ve bağımsız milletlere önder olmaktır. SORU : 3 Bugünlerde Ncvyork'ta dünya Deniz Hukuku Konferansı toplanmak tadır. Bu konferansta Yunanistan, kendi karasularını 12 mile çıkararak Ege Denişini Türkiye'ye kapalı hale getirme arzusundadır. Türkiye bu konuda nasıl bir po Utlka takib etmelidir? Kısaca özetler misiniz? EGE'DE TÜRKİYE'YE ÖRÜLEN DUVAR CSVAP: S Yunanistan ile aramızda bulunan Adalar Denizi ihtilâfı, aslında yüzyıllardan beri Türk milletini Avrupa'dan ve Anadolu' dan sürüp çıkartmak isteyen hristlyan devletlerin politikasının yeni bir safhasıdır. Lozan anlaşmasında Türk diplomasisinin İşlediği affedilmez hata ve 12 adaların 2. Dünya Savaşından sonra İtalyanlardan alınıp Yunanlılara verilişi sırasında Türk diplomasisinin gösterdiği ka jntsızhk bugün Yunanistan tarafından yürütülen Büyük Yunanistan Dâvası taraftar- (Devamı Sayfa 11'de) m m L Soruıanmızı cevaplandıran Sayın Kâmil Turan., &a ÜLKÜ volunon Bilge Erdem.^j Milletten J milliyetçiliğe Milliyetçilik, hiç şüphesiz, çağımızın büyüleyici kelimelerinden biridir; hattâ birincisidir. Hem nasü bir büyü, nasıl bir kudreti Yüzyıllarca süren ve biteceğe de hiç benzemlyen müthiş bir yarışmanın sonunda sosyalizmi, kapitalizmi ve akla gelebilecek diğer bütün «izm»lerl geride bırakmış. Milliyetçiliğe uygun davranışlara hasretliğimiz devam ediyorsa da, üzülmemek gerekir. Ne tarafa bakarsak bakalım biri diğerinden mutlaka daha sıkı. daha koyu milliyetçilerle karşılaşırız. Siyasi partilerimizi düşünün: «Biz milliyetçiler» diye. başlıyan 3üslü nutukların uğultusu kulaklarımızı terkedebilmlş midir? Sanırsınız ki, milliyetçilik kutlu bir ışıktır; siyasi partilerimiz de birer pervane, dö-. ner dururlar. Cezbe halinde olmalarma rağmen hiç birinin henüz tutuşmamış olması sevinmemiz gereken bir tesadüftür! Hasımlarınca «sağcüık»la suçlanan iktidar partisi, hele seçim pazarlarında, yaman bir milliyetçidir. Kiminin solcu, kiminin komünist saydığı, yöneticilerinin lladesine göre sosyalist olan olan TİP de milliyetçiliğe karşı çıkamamıştı. Yalnız eskisi değil, «Demokratik sol»u benimsiyen yeni CHP de «hakiki milliyetçilik» iddiasındadır. NATO'dan ayrılmamayı bağımsızlığımızın vaılık şartı sayan siyasetçinin görüşü hangi temele dayanıyordu? Elbette milliyetçiliğe! Peki, NATO'da kalırsak Amerika'nın kölesi olacağımızı öne sürenlerin gerekçesi ne idi? Tabii milliyetçilik... Gençliğin sesine kulak veriniz: Milliyetçilikle öylesine dolu ki. yabancı bir kelimenin araya sıkışması ne mümkün. Gerçi son yıllarda marksist-lenlnist ve maolst bir zümre ortaya çıkmışta* ama, hâlâ küçük bir azınlıktır. Toplantılar, gösteriler, bildiriler; başına veya sonuna eklenen kuyrukları hesaba katmazsanız, hep milliyetçilik adınadır. Milliyetçilik bayrağının altına toplanıp hışımla sokağa fırlıyor, sövüşmekle yetinmeyip kıyasıya dövüşüyor, hattâ birbirlerini öldürmekten çekinmiyorlar. Kavgaların boykotların, işgallerin yakın zamanlara kadar tek sebebi vardı. Milliyetçilik, ulusal çıkarlarımız, vs. vs. Kastro'nun sakalına özenenler de milliyetçi, Yavuz Selim'ln bıyığını beğenenler de! Türk tarihinin muhteşem macerasına dalınca, yavuklusu ile çeşme başında buluşan köy delikanlısının heyecanına kapılanlar da milliyetçi, haritada yerini bile gösteremlyecekleri bir ülkenin gerillacısı Guevara'nın «Günlük»ünü kutsal bir kitap gibi koyunlarında saklayanlar da. Kim milliyetçi değil ki? Büyük bilginlerimiz, fikir ustalarımız, yazarlarımız, sanatkârlarımız, kısacası yediden yetmişe herkes milliyetçi. Hele solcularımızı Türkün unutulmaz kahramanlarını tarihin çukuruna fırlatıp yerine Vietnam'a Giap'ı oturtmak isteyenler de milliyetçi, her an «Kürşad» diye seslenmenin gururunu yaşamak için yavrularının doğumunu bekleyenler de! Yirminci yüzyv-ia düşman uçaklarına kement savuran îslâmoğlu Osman Batur'un Amerikan uşağı olduğuna hükmedip, Lumumba'ya acıklı ağıtlar yakanların kimliklerini sorarsanız, cevapları hazırdır: Gerçek milliyetçi! Gün geçmez Beyaz Amerikalının zenci düşmanlığına karşı yükseltilen öfkeli çığlıklarla sarsılırsınız! Şaşırmayın; hep milliyetçilik adınadır. Hayvan katarlarına doldurulup Sibirya'ya sürülen soydaşlarımızdan bahsetmenin niçin gericilik sayıldığını mı merak ediyorsunuz? Uzay çağma yakışır bir milliyetçilik anlayışının ifadesidir. «Ulu Hakan Abdülhamit Han» diyenler de milliyetçi, «Kızıl sultan» sıfatını bile çok görecek kadar şovenler del Türk tarihinin her yaprağında yeni bir dünyaya doğmanın hazzını tadanlar ne kadar milliyetçi ise, ecdadın beşbin yıllık şahane macerasına yağma devri damgasını basanlar daha hızlı milliyetçi. Kerküklü Abdülvahlt KUzecioğlu'nun yiğit sesi «Sevmiş bulundum güzelim gayri ne çare» diyen türkülerin en güzeline başlayınca kötü dünyanın bütün dertlerini unutanlar, «yediyüz yıl süren hikâyemizi ihtiyar çınarlardan dinleyip gemiler geçmiyen bir ummanda yine o bestelerin çalınacağını» bekleyenlerin yanında, cazın nağmeleri arasında kendinden geçenler de milliyetçi. Yabancıların bestesine söz uyduran ve Darvin efendiyi haklı çıkaranlar, milliyetimizin adım duymadığı bir takım adamları kanun zoru İle dinletenler, fukara halkımızın ödediği vergilerle açılan bir salona musikimizin «O şafak vaktinin cihangirini» sokmayanlar da milliyetçi, «Tes gel ağam tes gel dayanamirem - Ağam öldüğüne İnanamlrem» türküsünde gurbet acısının tarifsiz hüznünü yaşayanlar da! Ailesinin geçmişinde en azından bir şehit yoksa yetimler glbı boyunları bükük gezenler de milliyetçi, «Mabedinin göğsüne namahrem eli değmemesi için» «Toprağın kara bağrına düşenleri» enayi sayanlar da milliyetçil Bitecek gibi değil ki, sürüsüne bereket. «Kalemin» öztürkçesini aramaktan usanmazken «Nato ülkeleri guvarnörlerinln» toplanacağını haber veren TRT de milliyetçi t Yunuslar, Süleyman Çelebiler hiç yaşamamış, büyük Fuzuli «kamu bîmarına canan - Devâ-yı derd eder ihsan - Niçin kılmaz bana derman - Beni blmar sanmaz mı» beytini sanki hiç söylememiş gibi «kamu» kelimesini uydurmaca sanan üstün zekâlılar da milliyetçi. Kısaca hepsi, hepsi milliyetçi! «Türküm» demeyi milli birliğe aykırı bulanlar, «Türkiye halklarına» hakaret sayanlar da milliyetçi, «Türklük gurur ve şuuru ile tslâm ahlâk faziletini» birleştirenler de. Peygamber efendimizin, İstanbul'un fethi konusundaki Hadls-1 şerifine «Türkler uydurmuştur, sahih değildir» buyuranlar. Arapların adı geçince «kavm-i necp» sıfatının unutulmamasını müslümanlık cabı sayanlar. Türk milletinin yüce faziletlerinden bahis akılınca «dinde kavmiyetçilik yoktur» fetvasını verenler, kendilerine sorarsanız hep milliyetçidir! Yunan-Roma ve Hristlyanlık üçlüsünün eseri olan batı kültürü ile bütünleşme sevdasını güdenlerde milliyetçi, Amerikanın 51. eyaleti olacağımız korkusunu yayıp, 16. Sovyet Cumhuriyeti hâline getirilmemizi kurtuluş sayanlar, İhtiyar bir Çinliye hâşâ tapanlar da milliyetçi! i (Devamı Sayfa 11'de) MMBlıill'lllılıııliı n ' lılllı '' " ^ fflthht UuMıiiku». PUİHlillllüllliK

DEVLET SAV: 333 22 MART 1976 Sayfa: 4 Makina yapan fabrikalar kurmadıkça Türk ekonomisi çıkmazdan kurtulamaz Kalkınmanın fç Tasarruf meselesi olmadı* 1, sanihleşmenin dövize bağ iı olduğu, mantaj sanayii ve tüketim malları sanayii ile Türk Ekonomisinin dar boğazdan çıkmasının im kansızlığını hatırlatırız. Bu günkü sanayileşme politikasının bizi gün geçtikçe dışa bağımlı hale getr ' ve ö- MUZAFFER hvo demeler dengesinin ^ıın geç tikçe aleyhimize geliştiği a- ÜMİD-BİR GENEL BAŞKAN Çikça meydandadır. mmmmmmmm mı L Bugünkü Türk Ekonomisi, Son günlerde, Türk Ekono fabrika yapan makina sanayi r-isinin bir dönüm noktasın lerine sahip olmadıktan sonra, yatırımlardaki dövize bağ da olduğu, ekonomik zeminin bir sıçramayla imkân vere lılık nedeniyle bağımsız bir cek şekilde hazırlandığı şek millî ekonomi olmaktan uzak, linde iddialar ortaya atılmış, sömürge ekonomisi özelliği ve siyasiler arasında tartışma taşıyacaktır. Bir ekonomide konusu olmuştur. yatırımların kapasite artışı ve kapasite yenilenmesi dışa bağlı okluktan sonra o eko Türk Milleti'nin sosyo ekonomik muhtevası her za man bu sıçramayı yapabilecek kapasite ve güçtedir. Ye ter ki imkânlar akılcı ve atılımcı bir zihniyetin elinde kui lanılsm. Ancak bilhassa son 15 yılda bu fırsat birkaç kez en belirgin şekilde ortaya çık tığı halde kullanılamamış, kullanılmamıştır. Özellikle, yurt dışında çalışan işçilerimizin büyük fedakârlıklara devletin hazinesini doldur - dukları dövizlerden yeterin ce istifade edilememiş olması dikkati çekmektedir. Milyarlarca döviz son 5 sene içerisin de tüketim malları ve gıda malları ithali ile eritilmiş, bu büyük imkân yatırımlara ka nalize edilememiştir. nominin bağımsızlığından bahsedilemez. YATRMLARDA DŞA BAĞMLLK ÖNLENMELİ Bunun için yatırımlarda di şa bağımlıhğı ve dövize bağlı lığı giderecek ve bizi teknoloji ve makina ihracatçısı yapacak bir sanayileşme poli tikası takip edilmesi şarttır. Türk Millliyetçilerinin yıllar dan beri tekrarladıkları bir konuyu burada tekrarlamayı zarurî görmekteyiz. Şeker fabrikalarının veya çimento fabı ikalarının hiçbir zaman kendilerini imâl eden fabrikayı üretmesi beklenemez. Bu şu demektir. Biz devam İı olarak bu fabrikaları dışarıdan alacağız. Parçalarını di şandan getirteceğiz. Bu, çıkar yol değildir. Çünkü teknik devamlı gelişmektedir. Ma kineleşmede devamlı yenilik olduğu için zaman içerisinde, üretim teknolojisinde bazı Yasemin Taşer ile Şevket Kuleni Yahnici nişanlandı Geçtiğimi/ günlerde Ankara'da ülkücü camia mutlu bir olaya şahit oldu. Türk milliyetçi ligi dâvasının büyük ismi, rahmetli Dündar Taşer ağabeyimiz ile muhterem eşi Asuman Taşer hanımın kızı Yasemin Taşer Başbakanlık Özel Kalem Müdür Yardımcısı değerli ülküdaşı ıııış Şevket Bülent Yahnici ile nişanlandı. Taşer ailesinin evinde yapılan nişan törenine Baş bakan Yardımcısı ve MHP Genel Başkanı Aipars lan Türkeş, Devlet Bakanı Mustafa Kemal Erko van, MHP Genel ekreteri Osman Albayrak, MHP Genel İdare Kurulu üyelerinden Gün Sazak, ibrahim Metin, Sadi Sonıuııcuoğlu, Yaşar Okuyan ve Turgut Oztaşkın katıldılar. Nişana ayrıca bü yük şair Halide Nusret Zorlutuna, Başbakanlık Müşavirleri Galip Erdem, Acar Okan, Yücel Ha caoğlu. yazar Emine şınsu ile MHP eski Gençlik Kolları Başkanı Ramiz Ongun, MHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Türkmen Onur Gençlik kolları yöneticilerinden Ömer Bağcı ile gazetemiz mensupları da iştirak ettiler. Davetliler ara sında Doç. Dr. İskender Öksüz, gazeteci Muam mer Taylak, Turan Taşer, Ali Taşer Av. Hilmi Barlas, eski bakanlardan Ali İhsan Göğüs ve Muzaffer Özdağ da bulunuyordu. MHP lideri Türkeş'in nişan yüzüklerini tak tığı ülküdoşlarımızı DEVLET gazetesi olarak teh rik eder, mutluluklarının ömür boyu devam et meşini dileriz. makinalar fonksiyonunu kay betmektedir. Kendi makina sanayiimizi kuramaz, üretim teknolojimizi geliştiremezsek, yatırım kapasitesini yenilemekten mütevellit otonom ya tırımları dahi zamanında ger çekleştiremeyeceğimizden ü- retim kapasitemiz de artmayacak ve biz devamlı pazar olacağız demektir. Türk Ekonomisini ve sana İ^M^MflŞfliyltlflltjffifl^^ yiini bu çıkmazdan kurtar- mak için tek yol vardır. HER DEFASNDA AYN FABRİKALARDAN ALMAK İÇİN HARCADĞMZ DO VZLERLE, O FABRİKAY YAPACAK FABRİKAY AL MAK, YAN MAKİNA İMAL SANAYİİ KURMAK... 1 Böylece kısa zamanda, ithalâtçısı olduğumuz makina yi ihraç eder duruma gelece ğimiz gibi, evvelce dışarıdan dövizle aldığımız fabrikayı i- çeriden kendi paramızla almak ve iç tasarrufları değerlendirmek Türk Parasının iç te ve dışta itibarını artırmak mümkün olacaktır. Bu atılımı yapmak için he nüz vakit geçmiş değildir. En fazla 3-5 yıl daha devam edecek olan bu işçi dövizi a- kımı iyi değerlendirilirse en aşırı bir tahminle malî port resi 6 milyar mark'ı geçmeye cek olan bu sanayileri kuranda Alman Bankalarında 5 - mak imkân dahilindedir. 3u 6 milyar mark tutarında orda çalışan Türk işçisinin alın te rinin yattığı düşünülürse bu işte vaktin geçmemiş olduğu anlaşılır. Başbakan Yardımcısı ve MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, bu konuda geçtiğimiz günlerde bir beyanat verdi ve «Türkiye, su yollarındaki millî egemenik haklarından ve Eğedeki coğrafi uzantıya ve bu denizin özelliklerine dayanan kıta sahanlığı ve iktisadi istifade haklarından asla fedakârlık edemez. Bu konuda Türkiye üzerinde hiçbir baskı sonuç vermiyecek, baskıya tevessül edenler Türk tutumuna boyun eğecek- Jeopolitik durumumuz, m üt tetiklerimizin dahi bize karsı hasmarıe tutumu, dünya askerî, siyasî ve iktisadî kon g jonktürü ve tarih', misyonumuz gözönühe alındığında bu hedefe mutlaka ulaşılması ge rektiği anlaşılmaktadır. Türk lüğün şeref ve haysiyetini ko rumak ve yücelmesini sağla H mak bakımından bu bir namus borcu, millî görev telâkki edilmeli ve en kısa zaman rt da işaret ettiğimiz hususlar nazaran alınarak teşebbüv» geçilmelidir. Aksi takdirde gelece 1 -: nesil lcr bugünün idarecilerini ve aydınlarını nefretle anacaklar dır. * Özür Yazarımız Sayın Cezmi Kırımlıoğlu An kara dışında bir seya hata çıktığından yazı sı bu sayımıza yetişe memiştir. Okuyucularımızdan özür dileriz. DEVLET 1 TÖRE DEVLET YAYNLAR SUNAR AK TOPRAKLAR Emine 3. Baskısı Çıktı Fiatı. 15 TL. Dağıtım : ANDA /j/nsu Türkeş, deniz hukuku meselesinde 3. dünya ülkeleriyle işbirliği istedi Geçtiğimiz günlerde Ne\vyork'ta başlıyan Deniz Hukuku Konferansı devam ediyor. Yunanistan'ın Ege Denizinin tamamına sahip olma arzuları, bu konferans dolayısıyla, yeniden ortaya çıktı.-kendi karasularını 12 mile çıkararak Ege denizine tam manasıyla hakim olmaya çalışan Yunanistan, bu konferansa büyük önem veriyor. Türk hükümeti de konferansta Türkiye aleyhinde bir karar çıkması halinde bu kararı tanımayacağını ve her yolu kullanarak Ege'deki haklarını ko- ruyacağını açık bir dille ortaya koydu. crdir» dedi. Başbakan Yardımcısı; çağımızda denizlerin olağanüstü öneme sahip olduklarını da hatırlattı ve 3 hammadde sıkıntısının gözleri deniz diplerine çektiğini, İ ayrıca büyük ticaret yollarını denizlerin teşkil ettiğini i 1 bildirdi. Türkeş daha sonra şöyle devam etti : ü H «Jeopolitik ve deniz ulaşımı bakımından çok önem- i bir coğrafyaya sahip olan Türkiyemiz için deniz hu- f kuku meseleleri hayatî bir önemi haizdir. Ege denizin- deki haklarımız ise sadece çok önemli olmamakla kal- nayıp aynı zamanda Türk-Yunan münasebetlerinin! yarınını ve Türkiyemizin milletlerarası prestijini tayin M edecek mahiyette bir millî davadır.» MHP lideri sözlerini şö-yle tamamladı : «Türkiyenin, Türk milliyetçiliğine dayanan dış po- litikasınm bir gereği olarak, deniz meselelerinde ben- f B zer görüşleri savunan üçüncü dünya ülkeleri ile sağ- f lam diyaloglar kurulmalı, bu meselede onlarla uyumlu i ye millî menfaatlerimize uysun düşen bir genel poli- tika çizgisi tesbit edilmelidir. Artık daha fazla gecij kilmenıelidir.» İMİMİ!»

C kficü Memurlar Derneği Genel Başkanı Fikret Akkuzu ile röportaj "Sloganımız, devletin memuruna, memurun da devletine sahip çıkmasıdır,,! «Ülkücü hareket bugün her kesimde teşkilat anmasını en süratli şekilde dwam ettiriyor. Yurdun her yerinde hergün yeni teşekküllerin şubeleri açılıyor. Türk milliyetçiliği dâvası her kesimdeki insana ulaştırılıyor, benimsetiliyor. Ülkücü teşekkül lerden birisi olan Ülkücü Memurlar Derneği (ÜL KÜM) Türkiye'de önemli bir yekûn teşkil eden ve yıllardır. Her bakımdan ihmale uğramış olan Türk memuruna hitap etmektedir. Aşağıda; kuruluşundan bu yana kısa bir zaman geçmiş olmasına rağmen süratle gelişen ÜLKÜM'le ilgili bir röportaj bulac&ksıraız. Gazetemizin; memur meseleleri ve ÜL KÜ M'üıı düşünce yapısıyla ilgili sorularım cevaplan dıran sayın ÜLKÜM Genel Başkam Fikret Akkuzuya teşekkür ediyoruz.» S. 1: Ülkücü Memurlar Derneğinin halihazırdaki üye ve şube sayısı ile teşkilâtlan ma çalışmaları hakkında bil gi verir misiniz? C. 1: Derneğimiz kışa bir mazisi olmasına rağmen umu lanın üzerinde bir gelişme göstermiştir. Ankara'daki üye sayımız 1273, 68 şubemizdeki üye sayımız ise 4280 olup, toplam 5553 üyemiz mevcut tur. Ankara'da 51 işyerinde O- ba teşkilâtlan, 33 işyerinde de oymaklar kurulmuş olup, bunları Oba yönetim kurulları ile oymak başkanları i- dare etmektedirler. Oba ve Oymak Başkanlığı görevini yürüten ülküdaşlarımız 15 günde bir periyodik olarak Genel.Merkezimizde toplanmakta, meseleler ortaya konulmakta, çözüm yolları a- raştırılmaktadır. Teşkilâtçılıkla ilgili çalışmalarımız Teşkilâtlandırma Sekreterinin idaresinde yürütülmekte dir. Sayısı 68'i bulan şubelerimizin açılmasında azamî dik kat gösterilmekte, milletimize has disiplin, dayamşma ve teşkilâtçılık ruhu her arkada Simıza aşılanmaktadır. S. 2: Sizce Türkiye'de memur kesiminin iktisadi,.sosyal ve kültürel yapısı nasıldır? C. 2: Türkiye'de yıllarca İhmale uğramış tek sosyal di lim memur dilimidir diyebiliriz. Artık «Dar gelirliler» diye bir kesim kalmamıştır. «Dar gelirli memurlar» vardır. Memurun bir sosyal dayanağı yoktur. Gıdasını tam alamamakta, çocuğunu okutamamakta, bir mesken sahi bi olamamaktadır. Sefaletle karşı karşıyadır. Bütün bunların yanısıra umduğunu bu la ma manın ezikliği içindeki memurun tatil yapması, mülk sahibi olması bir hayalden 0 teye gitmemektedir. Yurdumuzda «on senelerde kendisini bariz bir şekilde hissettiren ahlâk buhranı me mur diliminde en büyük tahribatı yapmıştır. Rüşvet, ilti mas, torpil, adam kayırma, bürokrasi, israf, lüks, «Bugün git, yarın gel» zihniyeti almış yürümüştür. L'r zamanların en itibarlı mesleği acı bir gerçektir ki «Adi me mur» deyimiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu, mesleğe İ- hanetin en bariz delilidir. Biz Ülkücü Memurlar olarak bunu; memura iktisadi ve sosyal hakların verilmemesine ve kültür eksikliğine bağlamaktayız. ÜLKÜM amblemi S. 3: Türk düşmanlarıma Türkiye'de ajanlığım yapan bir kısım çevrelerin, kurduk lan çeşitli dernekler vasıtasıy la memurların dertlerini savunur göründükleri dikkati çekmektedir. Sizce bu memur dernekleri samimi midir? Yoksa art niyetli midir? C. 3: Türk düşmanlarının yurdumuzda giriştikleri hareketin memur dilimine de şâmil edilmesi beklenen bir sonuçtu. Nitekim; Mem - Der, Tüm - Der, Tüs - Der, Tüm - Per - Sen - Kon gibi bazı kuruluşlarda ortaya çıkrnış- Ur. Kanatimizce devletimizi yıkmayı, milletimizi bölmeyi amaçlayan Türk düşmanları kendileri için en müsait ortamı memur diliminde bulmuşlardır. Zira : memur yıl larca ihmale uğramıştır. Sos yal ve ekonomik refaha kavuşmamıştır. Umduğunu bulamamıştır. Kısacası istisma ra müsait bir ortam vardır. Dış mihraklı güçler de bu or tamı değerlendirmek çabasın dadır. Bunu doğrulayan hadi seleri geçtiğimiz günlerde a- çıkça gördük. Sungurlu'da bir ülkücü memurun, bir sicilli şahısla münakaşası, bu «atılmışlar tarafından bütün Sungurlu'nun meselesi yapıl mış ve büyük olaylar çıkmıştır. GÖRÜŞLER Nuri Gürgür Çanakkaleden Eğeye Altmış bir yıl önce emperyalist lerin saldırılarını Çanakkale önlerinde püskürtmüş olan Türkiye, bugün Ege'de en tabii haklarından dahi mahrum bırakılmak kendi sa nülerine hapsedilmek isteniyor. Yu nanistan'ın kara sularını 12 mile çıkarma teşebbüsü aleyhimizdeki so nuçları nazarı, itibara alındığı takdirde haklarımızı gasba yönelmiş ye nibir saldırıdan başka bir şey değildir. Devletlerarası münasebetlerin iç ve dış birçok dinamiklere istinad ettiği, doğan sonuçların hiç bir zaman tesadüfi olmadığı, sosyal deter minizmin belki de en büyük isbat alanının bu konu olduğu bilindiği sürece Ege'de ortaya çıkan gelişme ler şaşırtıcı sayılmaz. Devlet adamh ğı ve iyi millî politika, asgari yarım asırlık perspektiflerin büyük zikzak lar çizmeden, önemli yanılmalara yol açmadan yerinde ve zamanında tayinini zaruri kılar Türkiye Osman lı devletinin tasfiye hesaplarında a- çıkça kandırılmış olduğunu yarım yüzyıllık acı deneyleri İçjerisinde artık kabul etmek mecburiyetindedir. Hamasi nutukların, dalkavukça övgülerin tarihin şaşmaz hükümlerine ve milletlerarası politik arenanın acı maşız kurallarına hiçbir tesiri olamı yor. Biz Lozan'a halâ kasidelere yaz makla uğraşırken Kerkük, Kıbrıs. Batı Trakya gibi coğrafi alanlardan, Patrikhane meselesine ve çeşit 11 teknik, kültürel ve ekonomik ko nulara kadar nasıl yanıltıldığımızı yaşadığımız tecrübeler ve karşılaştığımız problemlere rağmen idrak et memekte direniyorsak daha üzücü sonuçlara şimdiden davetiye çıkarmış sayılırız. Ege konusu Lozan'da tuzağa dü sürülmüş olan Türkiye'nin daha sonraki yıllarda dahi değişmeyşn tu tumunun âdeta ısrarla hazırladığı hazin bir tablodur. tklnci Dünya savaşının sonlarında alt üst olan dünya dengesinin kısa bîr an için bile olsa önümüze hazırladığı 12 adalar imkânı; statükoculuğu, pısırıklığı politik bir marifet sayan 1- dare zihniyetinin tutumu yüzünden heba edilirken bu saha üzerinde hak ve çıkarlarımızı Yunanistan' ın tavrına, müsamahasına bağlı bı* DEVLET SAY: 333 22 MART 197S Sayfa: S Bir diğer konu da memurun devletin temsilcu' olmasıdır. Memurun şahsında dev letin yıkılması hedef alınmıştır. Mücadelemiz bu gay rımillî kuruluşların devleti yıkmaya yönelik saldırılarını önlemeyi de kapsamaktadır. S. 4: ULKUM, memura, Memur - Devlet ilişkilerine ve memur meselelerine bakarken nasıl bir tez savun» maktadır? C 4: Devlet - Memur ilişkilerinde esas aldığımız slo gan; «Devletin memuruna, memurun da devletine sahip çıkmasıdır.» Devlet memuruna sahip çıksın, onu gerekil refah seviyesine ulaştırsın ki memur da her türlü yabancı ideolojiye, istismara karşı devleti savunabilsin, devletin temsilcisi olduğunu idrak etsin ve devleti «Baba» bilsin. îdealiraizdekl memurun ortaya çıkması için devletin dü zenli bir istihdam politikası tayin etmesi, adama göre if değil de. işe göre adam istih- (Devamı Sayfa 11'de) rakmış olduk. Millî çıkarların mânâ ve mahi yetini idrak edemiyen Türkiye aydı nı için kuvvete başvurmamak, bedeni ve zihnî büyük yorgunluklar gerektiren milletlerarası manevralara kalkışmamak, statükoyu ne pa hasına olursa olsun korumayı tek amaç edinmek bir marifet sayılabilir ama, bunlar ortaya çıkan sonuç ların aleyhimizdek bunaltıcı baskıla ların aleyhimizdeki bunaltıcı baskı larını izale eden faktörler olamazlar. Ege'de gasbedilmek istenen hak larımızı elde etmenin yolu evvela köklü bir zihnî inkılâbı başarmamı za meselelere bakış tarzımızı değiş tirmemize, «titreyip kendimize gelmemize» sıkı sıkıya bağlıdır. Ege sa nülerine bir araştırma gemisini bl le çıkarmaktan çekinen politik geleneklere bağlı kalmakla hiçbir konu ya çözümleyemeyiz. Milletlerarası konferanslarda a İman kararların ilk müessiri teklif sahiplerinin sahip bulundukları mil lî güçtür. Devletler birbirlerinin askerî imkân ve kudretini en İyi hissedebilen müesseselerdir ve mesnetsiz blöflerin bu alanda ciddi sonuçlar doğurması beklenemez. Altmış bîr yıl önce emperyalist saldırı lan defeden Türkiye'nin önüne ser gilenen yeni tuzaklardan kurtulma sı iç yapısını, çıkarlarını her şekilde savunabilecek kifayetli bir seviye ye çıkarmasına sıkı sıkıya bağlıdır. Bu, bir başka ifadeyle içerde ve di şarda milli ülkülerin mihver kabul edildiği milllvetcl politikanın tatbi katını gerekli kılar. Aksi takdirde günlük politik tatbikatların önümüze getirdiği olup bittiler millî çıkarlarımızı kemirmekte devam eder gider. Türk milliyetçiliği ülküsü, zihinlerin lüzumsuz ve fantazl meşgalesi değil, millet hayatını bütün boyutlarıyla tanzim eden canlı, dinamik ve zaruri bir sosyal nizâmı ifade etmektedir. Gerek İçerde yaşadığımız tecrübeler, gerekse milletlerarası plânda bugüne kadar uğra nılan acı kayınlar bu tatbikatın fik rî ve zihnî sorumluluklarının yanlış larını olduğu kadar milllvetcl görüsün haklılığını ispatiıyan müşafi has belgelerdir. Milletlerarası konferanslar ancak bazı politik manevraların yapıla bildiği alanlardır Esas itibarıyla bu ralarda o ana kadar elde edilebilir sosyal, siyasi, askerî ve iktisadî bîri kimlerin ilânı vanılır. Çözüm millî kudretin fiilî İsbatmın ortaya konu labildiği iç alanlarda cereyan eder. Türkiye son ikiyüz yıldır kendi sini bağlıyan iç tuzaklardan ve iflâs ettiei sabit olan tatbikattan siy nlmadığı sürece devletlerin çetin yasama kavgalarını sürdürdüğü bey nelmilel arenalarda ne yazık ki kazançlı çıkan taraf olmayacaktır.

ff-t»v "Vi* *?. ""-' -Î*,*C- - *? i».r " ^â.'ib**"^ > Sağ ve sol tarifleri üzerine bir incelem Sağ, sol ve sağcı solcu kavramları konuşmalarda bol bol kullanılmaktadır. Ama bir Allah'ın kulu çıkıp da bu kadar zaman dır bu kelimelerin gerçek anlamlan şudur demedi. Bugün Türkiye'de bir kavram kargaşası vardır. Bu durum bazen bilinmiyerek, çoğunlukla da kasıtlı olarak sol ideolojik mikraklarca yaratılmıştır. Kavramların dov ru olarak bilinmesinde sayısız faydalar vardır. Siyasi bir terim olan «Sağ - Sol» kav ramlarının doğru olarak tarif edilmesi ve bunun yerleştirilmesiyle siyasî tercihlerde büyük ölçüde yanlışların önüne geçilebileceğini zannederim. TRT de, gazetelerde ve siyasî konuşmalarda Sağ - Sol sözleri büyük ölçüde yer almasına rağmen gerçeğe uygun, mantıkla çelişmeyen bir tarif maalesef yapılamamıştır. Hele TRT'de «Sağcı hıristiyanlarla - sol cu müslümanlar» nitelendirmesi yapılarak Lübnan'daki çarpışmaların anlatılması ger- çekten garip bir şey oldu. Bu nitelendirmeyi yaparken acaba hangi kriteri kullandı TRT? Buna benzer garipliklere gazete ve siyasilerde de her zaman rastlamak mümkün. Hele sol ideoloji mensuplarının taktik değiştirdiği şu günlerde Sağ - sol terim lerine ekonomik bir anlam verme çabaları gözden kaçmamaktadır. Yıllarca din adam larına veya olaylan dinî telâkkiye göre yorumlayanlara (aşırı sağcı, gerici, yobaz) diye çattıkları henüz hafızalardan silinmemiştir. Bu taktik değiştirmenin sebebi, solcu bir partiye oy veren ve en az yüzde doksanı gerçekten sağcı olan seçmen sayısındaki son seçimlerde görülen bir miktar artmadır. Bunun arkasında, sağ oylara dayanarak sol bir iktidarın gerçekleştirilmesi gayesi yatmaktadır. Bu yazı ile milletdaşlarımızı sağ - sol konusundaki bir kavram kargaşasından kurtarmaya çalışacağız. Türkiye'de, neşriyat vasıtasıyla propogandaya, solun hükim olduğu bir gerçektir. Bunun sebebi emperyalist güçlerin yaşama imkânlarını milliyet kavramını tanımayan enternasyonal sol ideolojilerde mümkün görmelerindendir. Sağ - Sol terimleri, bunların verdiği de ğişik anlamlarda kullanılmaya devam edilmektedir. Karşı propogandalar, bir reaksiyon olmaktan öteye gidememiştir. Kendilerinin solcu olduğunu kabul edenlerin, siyasî konuşma ve gazete yazılarında, kapitalist, sömürücü, halka karşı olan özel çıkar çevreleri sağda ve sağcıdır denildi. Bazen de dinci, şeriatçı, gerici yobaz diye nitelendirdikleri kimseleri sağcı diye vasıflandırdılar. Onlara göre toplumcu, halktan yana olan ve sömürüye karşı olanlar da solcudur. Hemen şunu belirtelim ki, yukarda sağcılığını tanımlamak için ileri sürülen iki iddianın birbiriyle alâkası yoktur: Dinci, şeriatçı veya milliyetçi kişiler zengin de o- labilir fakir de... Bunların içinde sömürüye karşı olanlar da pek çoktur. Üstelik bunlar, zengin değil çoğunlukla fakirdir. Böylece bu iki iddia çelişkilidir. /S Kapitalist - sömürücü kişiyi sağcı olarak, devletçi ve toplumcu kişiyi de solcu o- larak değerlendirmede esas alman referans, BUGÜN TÜRKİYE'DE BÎR KAVRAM KARGAŞALĞ BÜ TÜN ŞİDDETİYLE DEVAM ETMEKTEDİR. AŞR SOL ÇEVRELERİN BİLHASSA YARATMAYA ÇALŞTKLAR VE BÜYÜK ÖLÇÜDE BAŞARL DA OLDUKLAR BU KARGA ŞADAN DOLAY BAZ TABİRLER YANLŞ MÂNALAND- KLMAKTA, BÖYLECE DOĞRU NETİCELERE ULAŞMAK İMKANSZLAŞMAKTADR. İKİ SAY DEVAM EDECEK İN CELEMESİNDE ÇAKAR, HERKESİN DİLİNDE AYR BİR MANA KAZANAN SAĞ VE SOL TABİRLERİ ÜZERİNDE DU K ARAK BİR İNCELEME YAPMAKTADR. OKUYUCULAR MZN ALÂKAYLA KARŞLAYACAKLARN ÜMİD EDİYO RUZ. üretim araçlarının mülkiyetinin kimin elinde olduğudur. Özel sektörün mü> devletin mi? Referansı bu şekilde alanlara göre: E- ğer üretim araçlarının çoğunluğu devletin elindeyse ve ekonomik hayata devlet müda hale ediyorsa bu, halkın yaranna oluyor, öy leyse böyle bir sistem solcu bir sistemdir. Veya, üretim araçları bir zümrenin elindey se, buna da devlet müdahale etmiyorsa, hal kın yaranna olmayan bir sistem, sağcı bir sistemdir. Acaba bu tarif ve değerlendirmeler doğru mudur? Biraz dikkat edilirse bu tarifin hiç de doğru olmadığı ortaya çıkar. TABİRİN İLK MENŞEİ ilk sağcı - solcu tabiri 1791 de Fransada kullanıldı. O tarihte Fransız parlâmento sunda meclis başkanının sağında oturanlara sağcılar, solunda oturanlara ise solcular denilmişti. Peki bu sağda ve solda oturanlar kimlerdir?.. Sağda kralcılar ve rahipler, solda ise liberal kapitalistlerle, köylü temsicillerini oturtmışlardı Görülüyor ki solcuların halkı sömürmekle suçladıkları kapitalistler, buradaki duruma göre solcu diye anılmışlardır. Demek ki ilk sağ - sol ıü- Muharrem Çakar telendirmesi, ekonomik bir temele göre ele alınmamıştı. Bundan sonra da, değerlendir mede neyin esas alındığı belirtilmeden, sağ - sol tabirleri kullanılmaya devam edildi. Halen de edilmektedir. Bu, sistem aşırı bir kapitalizmi mi savunuyordu? Tersine Hitler Kavgam adlı kitabında «Münih'e gittiğimde sefaletle - sefahatin yan yana olduğunu gördüm, buna daha fazla bigâne kalamazdım» diyor. Burdan anlaşıldığına göre Hitler, âdil bir gelir dağılımından yanadır. Bu durum, sistemin adından da görülmektedir: Hitler sosyalizme itiraz etmez, ancak onun nasyonal olmasını istemektedir ki bu kelimeyi, sosyalizmin başına yerleştirmiştir. Böylece Hitler sosyalizmin millîsinden yanadır, kapitalizmi savunmaz. italya'da Mussolini'nin faşizmi için de aşırı sağcı nitelendirmesi yapılır. Peki bu sistemin ekonomik yapısı kapitalizm miydi? Hayır.. Prof. Feridun Ergin'in iktisat ki tabında: Mussolini'nin, Kavalalı Mehmet Alli Paşanın Mısır'da tatbik etmiş olduğu devletçilikten daha ağır bir devletçilik tatbik etmiş okluğunu yazmaktadır. Üstelik faşist devrimi, zenginlerin değil de orta sınıfın yaptığı bilinmektedir. Ayrıca Türk Dil Kurumunun lügati: faşizmi «meslek kuruluşlarına dayanan, devlet sınırlarını genişletme isteğini güden, yetkinin tek elde toplandığı devlet yönetimi» diye tanımlamaktadır. Ne için bazı çevrelerce sağcı ifadesiyle anılır?.. Türkiye'de Milliyetçi Hareket Partisine de solcular tarafından, aşırı sağcı denmektedir. MHP, aşırı bir kapitalizmi mi, hattâ kapitalizmi mi savunmaktadır? Bu solunun da cevabının «hayır» olduğu MHP nin programını okumakla veya yöneticilerini dinlemekle hemen anlaşılabilir. Mensup lan tetkik edilince de kapitalist değil, tersine fakir partisi olduğu açıkça görülür. Sağcı olduğu söylenen bu partiyi niye tutar lar ki?.. Eğer kapitalistlik sağcılıksa, Türkiye' de AP'nin en sağda bir parti olması gerekir. Hattâ destekçilerine bakılırsa, CHP'nin de ileri bir şekilde sağcı parti olduğu görülür, ithalât ve ihracatçıların, zenginlerin bilhassa sosyetenin belki de çoğunlukla bu partiyi desteklediği bir gerçektir. Basında, Hürriyet gibi bir gazete tröstü ve onun doğur-! ması zengin Günaydın gazetesi «Karaoğlan Ecevit» imajını yaratarak CHP hesabına az mı çalışmışlardı?.. ( Hem CHP'nin genel başkanı, Çeşme'de toplanan dünya miilyarderleri, kapitalistlerin gizli toplantısına bir sırdaş olarak katılmamış mıydı? MSP'dc sağcı partiler arasında sayılmaktadır. Bu parti de kapitalizmi savunmuş değildir. Bütün, bu misâller gösteriyor ki, Sağ - Sol tarifi için ekonomik kriter temel olamaz. Kendilerini solcu olarak vasıflandıran-1 lann piyasadaki propogandaları böyledir. Ama kitaplarında sağ - sol tarifini böyle mi yaparlar? Yani kapitalistlik sağcılık, devlet çilik solculuk mu diyorlar? Hayır, propoganda ettikleri gibi yazmıyorlar. Millete an Tattıkları gibi demiyorlar, işte misâller: Bülent Ecevit «Ortanın Solu» adlı kitabında mevcut düzeni koruyorsan sağcısın, mevcut düzeni meselâ 50-60 yıl evveline götürmek istiyorsan aşırı sağcısın, mevcut düzeni değiştirmek istiyorsan soacusun» gi bi bir tarif yapmaktadır. j Sosyalist Doğan Avcıoğlu'nun Türkiyenin düzeni adlı kitabında «devrimciler yani solcular» şeklinde bir ifade kullanılıyor. Orhan Hançerlioğlu ise felsefe sözlüğünde, solculuğu ve sağcılığı daha geniş olarak tarif etmektedir. «Solculuk genel anlamda devrimci ve ileri tutum, genel anlamda solculuğu doğasal ve toplumsal evrim yasasına da yanarak sürekli yenileşme isteğidir.- Hiç bir yenileşmeyi kabul etmiyerek kurulu düzenin olduğu gibi korunmasını isteyen sağcılığm karşısında yer alır. Bilimsel bakımdan solculuk, diyalektik dünya görüşünün ürünüdür. Solculuğa göre temel, devrimdir.. Her devrimcilik solculuk, her tutuculuk (muhafazakarlık) sağcılıktır.» Görülüyorki solcular propoganda ettikleri gibi sağ sol tanımında üretim araçlarının mülkiyetinin kimin elinde olduğunu değil, devrimci olup olmamayı referans olarak alıyorlar. \ Peki, sağ - sol tarifine devrimci olup olmamak temel olabilir mi?. Böyle bir tarif doğru olabilir mi veya mantığa ters düşmez mi? Biraz dikkat edilirse devrimci olup olmamaya göre yapılan bir sağ - sol tarifinin saçmalığı derhal görülecektir. Mademki mev cut düzeni değiştirmek isteyiş solculuktur, o halde komünist ülkelerde mesela Rusya ve Çin'de mevcut düzen komünizm olup, bu düzeni değiştirmeyip; korumak isteyenler, sağcı, değiştirmek isteyenler de solcu olur-' lar. Külahlar bu defa ters döner. Komünist olmayan ülkelerdeki komünist, solcu iken, komünist ülkedeki komünist ise, sağcı olur bu tarife göre... Gerçek ve doğru olmayan, 1 her ülkenin kendine göre bir anlam taşıyan izafi bir sağ düşüncenin birbirine benzediği.

söylenemez. Öyle ise nasıl olur da izafi olan sol telakki mensupları bir yakınlık içinde olabilirler. TÜRK ÜLKÜCÜLERİ AŞR SAĞC M? Mesela, kendi memleketindeki mevcut düzene karşı olan, bundan dolayı da solcu olan Ecevit; mevcut düzeni sosyal demokrasi olup, bu düzeni korumak istemesi dolayısiyle sağcı olması gereken İskandinav ülkeleri ileri gelenleri ve partileri ile işbirliğine nasıl gider? Kendi memleketinde komünizm düzeni bulunan ve bu düzeni korumak isteyen; ama kendisinin sağcı olduğunu kabul eden bir tek komüniste rastladınız mı? De mek ki devrimci olmak da sağ - sol tarifinde referans olamaz. Geçenlerde Prof. Dr. ismet Giritli de, TRT'de seçim sonuçlan üstüne yapılan bir açık oturumda, «sağcı diye adlandırılan partiler içinde, reformcu ve mevcut düzeni değiştirici olanları vardır» demek suretiyle buna işaret etmek istemişti. Burda şu sorular da sorulabilir. Ülkücü Türk milliyetçileri de bu düzeni, Türk milletinin özüne uygun olarak değiştirmek istiyorlar. Peki onlara ne diye aşın sağcı diyorlar? Yukardaki tarif doğru ise, onların da solcu olması gerekmez mi? Devrimciliği kriter alan mantığa göre, bu sorunun ceva bı evettir. Ama onlara sağcı diyorlar. Demekki bu tarif de sakattır. Bir de şunu ilave etmek istiyorum: Bazı ülkücüler ne sağ, ne sol üçüncü yol gibi slogan kullanmaktadırlar. Güya, devletçi sos yalistlik solculuk, liberal kapitalistlikte sağcılıktır da, bundan dolayı milli doktrine uygun karma ekonomi düzeni kastedilmek ü- zere, üçüncü yol diyerek ötekilerden sakınmak isterler. Bu durum gerçekten sağ - sol kavramının belirtilmemesinden doğmaktadır. Üretim araçlarının mülkiyetine göre bir sağ - sol tarifi yapılamıyacağını daha önce söylemiştik. Üstelik karma ekonomilerde ta raftarlarının telakkilerine göre ayrılık gösterirler. Her karma ekonomi, Türkiye'de milliyetçi ülkücülerin ileri sürdüğü milliyetçi e- konomi doktrinine uymaz. Bu duruma göre, bu yolun üçüncü bir yol olduğu nasıl söy lcnebilır? Belki de sekizinci yoldur. İktisatta milli ekonomi doktrinleri, kapitalist ve komünist ekonomi doktrinleri dışında yer almaktadır. Ülkücülerin görüşleri milli ekonomi doktrinleri katagorisine girer ama onlarla aynı değildir. Başkadır. Sağ - sol tarifi için ileri sürülen bir başka refarans da, rahmetli Nihal Atsız'mkidir. Ona göre milliyetçi bütün sistemler sağcı, enternasyonal bütün sistemler solcudur. Atsız, din esasına bağlı olan sistemlerin de solda olduğunu ileri sürmüştür. Halbuki dünyada bütün dinciler sağcı veya aşın sağcı diye nitelendirilmiştir. Yahudi asıllı İngiliz gazetecisi Davit Hotham, ikibuçuk sene kadar önceleri Milliyet gazetesinde tefrika edilen yazısında, «Türkiye'de sağcı partiler arasında en tehlikeli olanı emekli albay Alparslan Türkeş'in Milliyetçi Hareket Partisidir. Din ve milliyet üzerine oynadığından tehlike teşkil etmektedir» demiştir. Bu parti din ve millete büyük değer verdiğine göre; biri sağda, diğeri solda olan iki prensibe mi değer vermiş oluyor. Peki. neye göre sağ - sol'u tarif etmelidir? İlmi, mantıkî ve doğru bir tarif nasıl yapılır? Artık bu sorunun cevabına bir yön vermek için, daha önce yazdıklarımıza ve değerlendirmelerimize bir daha göz atalım. Hit lcr sosyalizmin başına bir nasyonal (milli) kelimesi koymakla sağcı diye vasıflandmldı. Mussolini. devletçi, plâncı müdahaleci bir e- konomi düzeni savunduğu halde faşizm italyan spritüalizmine, italyan milli değerlerine değer verdi diye aynı şekilde sağcı oldu. rlandada kanun dışı RA teşkilatı da mezhebe dayandığından sağcı diye anıldı. Arjantinde, Peroncu yönetime isyan eden din ve milliyetçiliğe değer veren bir havacı subaylar gurubundan TRT'de «sağcı subaylar» diye bahsedildi. Orhan Hançerlioğlunun felsefe sözlüğünden aldığımız yazıda noksan fakat yeni bir değerlendirme daha var. O da solculuğun «diyalektik dünya görüşünün bir ürünü» olduğunu bildirmesidir. Bunun noksan tarafı şu: madem ki sol diyalektik dünya görüşünün ürünüdür, o halde komünist ülkelerin solcu komünistleri ne diye mevcut rejim o- lan komünizmi değiştirmek istemezler de tutucu olurlar ve böylece diyalektiğin bir gereğini yerine getirmezler? Demek ki sola temel olan, bahsedilen dünya görüşünün diyalektik tarafı değil materyalist tarafıdır. Zira bütün materyalistler sola sahip çıkmak tadır. Galip Erdem de belirli bir tarif getirmemekle birlikte, solun müşterek karakterinin materyalist olduğunu" «Suçlamalar» a- dmdaki seri kitabında belirtmiştir. Türkiye'de, aşın solcu diye nitelendirilen kimselerin hepsi, diyalektik bir dünya görüşüne bağlı olduklarını gizlememektedirler. Bunlar, tabiattaki bütün olaylan, diyalektik materyalist açıdan yorumlarlar. Tabiat telakkileri ekonomi, siyaset, eğitim, ve bütün toplumsal olaylar konusundaki görüşlerinin temeli diyalektik materyalist fels^dir. Bütün bu izahlardan sonra «sağ - sol» tarifinin neye göre yapılacağı açıkça ortaya çıkmıştır sanınm. Bir siyasi sistem ve telakkinin sağ mı, sol mu olduğunun tayini, o sistemin dayandığı hayat ve kainat görüşüne, yani felsefesine göre yapılmalıdır. Zira felsefe bütün sistemlerin ötesinde ve onlara yön verici durumda olduğuna göre, bunu referans alarak alıp yapılan bir tarif, en doğru, ilmi ve mantıkî bir tarif olur. Bütün sistemlerin kaynağı olan felsefesi dururken, o sistemin herhangi bir yerine göre tarife kalkmak mantıksız bir şey olur. Bu duruma göre materyalist temele dayalı olan sistemlere solcu, maneviyatçı sistemler ise sağcıdır. Bu sistemlerin aynldığı en önemli nokta, felsefenin temel problemine verilen cevaptadır. Felsefenin temel problemi: Kainat yaratıldı mı, kendi mi vardı sorusudur., işte sağcı sistemde bu sorunun cevabı kainat yaratıldı. Solcu sistemde ise kainat yaratılmadı, kendi vardı, şeklindedir. j Şuurlu bir solcuya göre tabiattaki bütün olayların sebebi maddedir. Tabiat kanunlarının yaratıcısı yoktur. Ama o bütün tabiattaki olaylann yaratıcısıdır, ilk önce nasıl varolduğu bildirilmeyen Hidrojen atomunun muhtelif birleşimlerinden tabiattaki 108 element, her nasılsa bunların tesadüfi bir kombinezonu ile hücre, hücrenin tekamülünden ise diğer canlılar meydana gelmiştir. Allah, ruh ve muhtelif manevî varlıklar, insan zekâsının bir ürünüdür. Bunun böyle olduğu Politzer, Marks, Engels ve diğer diyalektik dünya görüşüne bağlı komii nistlerin yazdığı kitaplardan görülebilir. Or han Hançerlioğlu «Düşünce Tarihi» adlı kitabında: insanın ilk atasının kömür olduğu nu, bundan hücre ve onun tekâmül etmesiyle maymun ve nihayet insanının meydana geldiğini iddia etmektedir. Bu solcu» diyalektik dünya görüşüne inanmaktadır. Genel olarak bir maneviyatçıya yani sağcıya göre, kainat Allah tarafından yaratılmıştır. Bundan dolayı da tabiattaki bütün olaylar ile fizik» kimya ve biyoloji kanunlan, Allah'ın tayini ve dilemesiyle ol* maktadır, ilk insan Hz. Adem'dir. İnsan maymunun tekamül sonucu meydana gelmiş değildir. Din ilâhî bir emirdir. Semavi dinler herhangi bir zekânın eseri değildir. Gelecek Yazı: SlYASt PARTİLERİN SAĞ - SOL YELPAZESİNDEKİ YEfct Mücadele yolundaki insan için, kavgasını yaptığı konularda hiç olmazsa zaman zaman geçici muhasebeler yapa rak ne kadar yol aldığını aşağı yukarı değerlendirmek ister. Bilhassa ümitsizlik anlarında bu iç hesaplaşma, güç tazeleyici bir unsur olur. Gönül hep daha büyük başa rıları görmek, yaşamak, tadmak ister. Kavga yolunda çaba larının meyvesini, elle tutulur sonuçlarını toplamak ister. Fertlerin mücadeledeki yeri Ama çoğu zaman alman yol, yürünülecek yolun yanında çok kısa varılan menzil ana hedefe kıyasla pek ufak görü nür. İnsan Ömrü kısadır. Bir kısmı zaten bu mücadele için ve genel anlamda yetişmek ve hazırlanmak için uçar gider. Son raki bir kısmı da yaşlılığın dert yorgunluk ve bezginliği ile sarılmıştır. Ara yerde biriki on yıllık dönem vardır ki yapılacak herşey oraya sıkıştı rılır. İşte kısa insan hayatının bu daha kısa bölümünün büyük önemi kavga adamını yanıltır. O süreyi adına kavga verdikleri cemiyetin uzun ha yatı ile kıyaslamadan kifayetsizlik duygusuna kapılır. Halbuki cemiyet, insandan çok da ha uzun yaşar, aynı cemiyette daha birçok kavga adamı ye üşmektedir. Üstelik mühim o- lan herkesin kendi kavgasını vermesidir. Hiçbir şeyin, kelimenin katı manasıyla «boşa gitmediği» bir hakikattir ve bugünün değerlendirmeleri, bi linmeyen yarınların değerlendirilmesinde yanlışlarla doludur, bugünkü hareketin hakîkî sonuçları ancak yarın anlaşılabilir. O yüzden ümitsizliğe kapıl mamalı. Değerlendirme seneler sonra yapılabilir ancak. Bugün boşa gitti kabul edilen, hedefe etkisi yok denilen hareketler harcandı gözüyle bakılan insanların daha sonra bir işe ya radığı, bir duvar taşı olduğu görülür. Kimse, bu kısa mesafeli Hesaplaşmalara bakarak umutsuz olmamalı. Boşa giden hiçbirşey olmadığına, ve hele bu gayret Din ve Devlet adına ya pılınca, temiz niyetin Allah ka tında göreceği yardım da dü şünülünce; âciz bir kul olarak, cemiyetin bir ferdi olarak, dâvanın bir neferi olarak üzerimize düşeni elimizden geleni gayret ve inançla yapmalıyız. Tereddüt ve hesâbillk act doğurur. Dava adamının ilk düşüncesi kendi vazifesini hak kıyla yerine getirmek olmalıdır. Tabii ki bu teslimiyet içhı de gayret sarfederken ulaşmayı seçtiği hedeflerin tahakkuk ettiğini görmek; görebile ceği erişebileceği en büyük mutluluk olacaktır. Fakat her kes liderliğe ve başarı şansına aynı derecede sahip olmadığı gibi, herkesin fonksiyonları da ayrı ayrıdır. Pırıl pırıl başarıy la bayraklaşan lider, ulaştığı şeref mevkiine adsız arkadaşla rının omuzları üzerinde gelmiştir. Orada duruşu yine o isimsizlerin yardımı ile olacak tır. Şeref liderd* kişileşir belki ama yalnız ait olmadığı bilinir. Bir nefer olarak üzerimize düşeni yerine getirmeli, bunu yaparken de gevşeklik ve kor kaklığa düşmemeliyiz. Tutumumuz bu olmalıdır. t.

fcvlet SAY: 333 22 MART 1976 Sayfa: 8 jüfilhmyimffi^ rairiranp ^nııııiffmaııiffl«w^^ KAPİTALİST GELİŞMEDE SÖMÜRGECİLİĞİN ROLÜ: 3 ıı ı ı!» MUTU ı um ını--]]i ~r )! ıı mı ı ~ıwııı ı m m! MM um ı mıuju..ı ııuı_jj u. Sömürgelerde sermaye birikimi önlenivor Nehru, ingiliz sömürgeciliğinin Hint sanayiini yıktığını, eğer bu İngiliz müdaha* Tesi olmasaydı, Hindistan'ın kendi millî (büyük) sanayiini kurabiileceğini yazmaktadır (16). Gerçekten, Hindistan da sömürgecilik talanından önce, çağma göre ileri bir iktisadî se viyede ve sanayileşmeyi başarabilecek birikimlere sahip va âyette idi (17). Boyunduruk altına giren ülkelerin eskiden biriktirmiş oldukları ve yeni meydana getirdikleri iktisadî artığın büyük bir kısmım sömürgecilerin alıp götürmesi, bu ülkelerin İlk sermaye birikimlerini gerçekleştirmeleri imkânını ellerinden almak demekti. Bu ülkele rin, öldürücü bir dış rekabet (gümrüklerle sağlanan sömür* gecilerin yıkıcı rekabeti - TA.) ile karşı karşıya kalmaları, yeni yeni palazlanmakta olan sa nayilerini boğazlamaktan baş ka bir tesir icra etmiyordu (18). Sömürgeciliğin, sömürge ülkelerin kalkınmalarım engellemesinin en önemli sebebi, Ba tı'daki üretim güçleri' nin sana yileşme sayesinde gösterdiği üstünlüktür. Böylece Batı kapitalizmi, daha ucuza ve bol miktarda imâl ettiği mallarıyla bütün dünyayı pazarlaştırmıştir (19). Bu, ticarî münasebetlerde bile kapitalist Batı ya tekel gücü sağlamış, ve sömürgeler fakirleşmiştir. Nitekim, sanayi inkılâbındın önce sömürgelerin durumu daha i- yi idi (20). SÖMÜRGE YÖNETÎMli MEDENİYETİN CANAVARLĞ!.. Sömürgecilik* «Beyaz A- dam»ın vüz karası, insanlık ta rihinin kanlı bir «medenilerin vahşeti» dönemidir. Bu utanç verici durum, sadece, sömürgelerin iktisaden soyulması ve geri bırakılmasından ileri gel mez; insanî münasebetlerde de barbarlığın sömürgeci Avrupa'ya ait olduğunu gösteren zu lümler yer almıştır. Kölelik, kö fal!leili!mi!2iffili!!h!!ilm Okuyucularımızın hatırlayacakiarı gibi. Cumhuriyet Halk Partisinin Üniversiteler Kanununun bazı maddeleri- Bin iptal edilmesi İçin Anayasa Mahkemesine yaptığı müracaat karara bağlanmış bulunuyor. CHP'nin, adı geçen kanundaki «Türk gençle rinln Türk milliyetçiliğine, ört ve âdetlerine bağlı şekilde yetiştirilmeleri» emreden hükmünün iptali için açtığı dâvada Anayasa Mahkemesi itirazı kısmen kabul etti. Mahkemenin kararında «Türk milliyetçiliğine bağlı şekilde yetiştirilme» hükmüne yapılan itiraz reddedil di. Böylece CHP'nin; altı um desinden birini teşkil eden «Milliyetçilikken ne ölçüde TAHA AKYOL le ticaretinin «sanayi»eştirilmesi, kırbaç, açlık, soykırım na kadar, yerli işçilerin ücretsı'nda Fransız valisi, 1953 yılı (jenosid), sömürgeciliğin va* lerini, asgarî geçim seviyesinden yüzde 10 daha düşük ola sıfları olmuştur. Gerçekten, sömürgelerde rak tesbit etmiştir. İngiliz Batı ki zavallı halk, sömürülerek Hindistanı'ndaysa yerlilerin üc Avrupa'lılara servetler sağladığı halde, ücret olarak sadece nin olabildiği kadar altına in retleri, asgarî geçim seviyesi zulüm görmüştür. dirilmiştir (22).. Avrupalılar, sömürgelerdeki yerlileri zorla çalıştırmışlardır. Kızılderili ve sarı ırka Ruslar da sömürge Türkistan- Batılılar sömürge Çin'de, mensup tebaaları konusunda da, yerli halkı zorla afyonkeş ispanyollar, Portekizliler ve yapmışlar, böylece hem afyon Hollandalılar aynı derecede satışından kâr sağlamışlar, merhametsiz davranmışlardır, hem de bu milletlerin manevî Amerika'da özellikle Antiller'- ve fikrî potansiyellerini tahrip de Kızılderili nüfusu o kadar etmek istemişlerdir. Sömürge azalmıştır ki, yerlerine zencile halkı, yorgunluktan, gıdasızlık rin ikamesi gerekmiş, kahredici bir esir ticareti Afrika'da zen Filhakika İngilizler, Bengal pi ve bakımsızlıktan kırılmıştır. ci aramış ve büyük kârlar sağlanmıştır (21). kına yedirmemişler ve yüzbinrincini müslüman Bengal hallerce insan açlıktan ölmüştür Avrupalı antropoloji bilginleri, «beyaz ırkın üstünlüğü di menfaatleri için yaptıkları (23). Sömürgeci ülkelerin ken nü» isbat etmek için «teoriler» birçok savaşta, sömürge asker kurarken, Avrupalı tüccarlar leri cephelere sürülmüş, en a- ve sanayiciler, insanları kırbaç ğır ve zayiatlı yerlere bunlar larla çalıştırmışlar. Avrupalı x gönderilmiştir. Rusya'nın Kırım, Türkistan, Kazan gibi ordular» zulmün jandarmalığını yapmışlardır. rkçı, sömürgeci, emperyalist Batı nasyo- ler, hiç de bu anlattıklarımız Türk illerinde yaptıkları zulüm nalizm'lerinin temeli budur ve dan geri kalmaz. Ancak, bu ko «biz de insanız» diye zulme nu başka bir araştırmamızda başkaldıran Şark Milliyetçilikleriyle taban tabana zıttır. etmiyeceğiz (24). incelendiğinden burada tafsil Avrupalı ırkların üstün, diğer milletlerin hor be hakir Asırlarca sürmüş olan bu görülmesi, sömürgecilik mirası olarak Batılılara o kadar te tarihini incelemek, çok geniş sömürü, talan, baskı ve zulüm sir etmiştir ki, sömürge işçilerine, aynı işte çalışan «beyaz» tılının itirafıyla yetinmek isti bir araştırma ister. Biz, bir Ba İşçilerden çok daha düşük ücretler ödenmiştir. Birleşmiş satçı W. Sombart şunları yazyoruz. Meşhur sosyolog - ikti Milletler'in resmî bir yayım, mıştır (25). Afrika'da çalışan yerli ve «beyaz» işçilere ödenen ücretler lar ve milletler bizim için ta «Zengin olduk, çünkü ırk arasındaki adaletsizliği açıklamıştın Kenya'da çalışan yerli talar ıssızlaştı.» mamen öldüler; bizim için ki* lere fert başına 6 dolar, Avrupalılara 209 dolar; Kuzey Ro sömürgeciliğin sömürü ve zul Merhum Mehmed Akif, dezya'da çalışan yerlilere 5 do mü altındaki İslâm Dünyasını, lar, Avrupalılara 292 dolar; «Şark» şiirinde çok duygulu Güney Rodezya'da yerlilere 9 ve canlı bir şekilde tasvir etmiştir; Akif'e göre dolar, Avrupalılara 306 dolar. sömürgeci Prof. F.H. Harbison'un yazdığı na göre, Fransız Batı Afrika- lik ve emperyalizm, kanlı kâbusu» dur: «Garb'ın "örf ve âdiller ile çağdaş ilmin çatışması kabil değildir,, uzaklaştığı ve düşman hale geldiği, hattâ kanun metinlerinden kaldırılmasını istiyecek kadar öfkelendiği orta ya bir kere daha çıkmış oldu. Ancak, Anayasa Mahkemesi kanundaki «örf ve âdet lere bağlı gençler yetiştirilmesi» hükmünü iptal etti. Mahkemenin bu kararı ilim çevrelerinde tepkilere yol aç ti. 44 profesör ve 18 doçent ortak olarak yayınladıkları bildiri ile bu karara karşı çıktılar. Çağdaş ilim ve teknoloji ile örf ve âdetlerin ay rı aya mefhumlar olduğunu, dolayısıyla birbirleriyle çatışmalarının kabil olmadığını hatırlatan öğretim üyele ri, karara karşı görüşlerini şöyle açıkladılar: «Örf ve âdetlerin sosyal davranış kaidesi olması, cemiyetin sanat, iktisat, hukuk ve ticaret gibi faaliyet alanlarında teşekkülünün başlıca sebebidir. Bu hususiyet ve vasıfları ile örf ve âdetler, kültürde,, çağdaş ilimde ve teknolojide en üstün seviyeye ulaşmış birçok ülkelerin yazıb hukukunda bağlayıcı ve emredici bir hn kuk normu olarak yer «imiş tır. isviçre, tngiltere ve A- mertka'da durum böyledir.» Daha sonra, Türk Medeni Kanununda örf ve âdetlerin tatbiki gerekli normlar olarak sayıldığım hatırlatan öğretim üyeleri,aym durumun Borçlar Kanunu ile Ticaret Kanununda da bahis ko nusu olduğunu ifade ettiler. Anayasanın «Türk milliyetçiliği» ve «milli şuur» gibi ilkelere dayandığına işaret eden ilim adamları, örf ve âdetlerin rr ""* şuur ve Türk milliyetçiliğinden ayrılamayacağını belirttiler. Musallat» hiç göz açtırmaz da Garb'ın kanlı kâbusu. Asırlar var ki, İslâm'ın muattal beyni mazusu «Ne gördün, Şark'ı çok gezdin diyorlar. Gördüğüm: yer yer Harap iller, serilmiş hânüman lar, başsız ümmetler; Yıkılmış köprüler, çökmüş kanallar, yolcusuz yollar; Bükülmüş beller, incelmiş boyunlar, kaynamaz kanlar; Düşünmez başlar, aldırmaz yü rekler, paslı vicdanlar; Tegallüpler, esaretler, tahakkümler, mezelletler; Riyalar, türlü iğrenç iptilâlar,, türlü illetler; örümcekler bağlamış tütmez ocaklar,, yanmış ormanlar, Ekinsiz tarlalar, ot basmış ev* ler, küflü harmanlar; Cemaatsiz imamlar, kirli yüzler, secdesiz başlar, «Gaza» namiyle dindaş öldüren bîçâre dindaşlar. p-ıssız âşiyanlar, kimsesiz köy ler, çökük damlar, Emek mahrumu günler, fikr-i ferda bilmez akşamlar. Geçerken ağladım geçtim, dururken ağladım durdum. Duyan yok, ses veren yok, bin perişan yurda başvurdum. (Devam edecek) 16. Bkz. J. Nehru, Mili! Kurtu luş Hareketleri ve Sosyal Devrimler, Ant yayınlan, s. 96 ve 99. 17. Bkz. P. Baran, Büyümenin Ekonomi Politiği, May yayınları, s. 290 ve devamı; Man del a.g.e. s. 154. 18. P. Baran, a.g.e. s. 288-289. 10. Tevfik Çavdar, Osmanlıların Yarı Sömürge Oluşu, Ant yayınlan, s. 17-28. 20. Rostow, İktisadî Gelişmenin Merhaleleri, Ticaret O* dası yayım, s. 103. 21. H. See, a.g.e. s. 42-43. 22. Mandel, a.g.e. s. 174. 23. Nedvi, Müslümanların Yenilenmesiyle Dünya Neler Kaybetti. 24. Şu eserimiz: Sovyet Rus Stratejisi ve Türkiye, iki cilt Ötüken yayınevi. 25. H. See, a.g.e. s. 43. DEVLET ' : =! okuyunuz okutunuz abone oiunuz

DEVLET ŞAYİ: 333 22 MART 1976 Sayfa : 9 Milliyetçi Hareketin Bitlis'teki gelişmesi Böblingen toplantısına katılan MHP heyeti ve Almanya Müfettişi Enver Altaylı MHP Almanya heyetınio gezisioden notlar Okuyucularımızın hatırlayacakları gibi Milliyetçi Ha reket Partisi Genel Merkezinden üç kişilik bir heyet geçtiğimiz ay Almanya'ya gitmişler ve bu tilkideki Türk işçilerinin dert ve dileklerini dinlemişlerdi. Tesbit ettikleri hususları bir ra por halinde ilgili mercilere veren MHP heyetinde Ge nel Sekreter Yardımcısı Ne cati Güllekin, MHP Genel Muhasibi Mehmet Doğan ve Genel idare Kurulu üyesi Ahmet yioldu bulunmaklay di. Ahmet yioldu, Almanya daki gezi ve temaslarına de vam ediyor. MHP Almanya heyetinin bu ülkeye yaptığı gezi basın da tabiî ki yer almadı. Şimdi sizlere bu geziden kısa notlar ve fotoğraflar sunuyoruz: MHP heyetinden Necati Cültekin ve Mehmet Doğan önce Münih'e geldiler. Burada MHP'li işçilerin Bavyera bölgesindeki lideri Necati Uy gür ve çok sayıda isçi tarafından karşılanan heyet üye lcri Münih Milliyetçi Türk Birliği salonunda düzenlenen toplantıda konuştular. Daha sonra Necati Uygur'un refaka tinde Kempten'e geçtiler. Bu radaki toplantıdan sonra Ulm e gelen heyet Ulm Türk işçileri Derneğinin toplantılarına katıldılar, işçilerimizin içinde bulunduğu sıkıntılar hakkın - da bilgi aldılar. Daha sonra Stuttgart böl -. gesine geçen MHP heyeti bu rada Sindelfingen ve Böblin-r gen'de tertiplenen kapalı sa lon toplantılarına katıldı. Böb lingen'dcki toplantının muh' teşem olduğu ifade ediliyor. Beraberlerinde Allmanya MHP Müfettişi Enver Al - taylı olduğu halde toplantıya giren MHP heyetine büyük tezahürat yapıldı. Toplantı - da ayrıca Beden Würtenberg bölgesi ülkücü işçi liderlerin den Kemal Sarıkaya ile Dr. Kâmil Tannkulu da birer ko nuşma yaptılar. MHP heyeti Manheim'deki topllantılara katıldıktan son ra Hannover'de düzenlenen bir toplantıya iştirak etti. Hannover Ülkü Ocakları tara fından tertiplenen toplantıda Necati Gültekin, Mehmet Do ğan ve Enver Altaylı blreı konuşma yaparak Türkiye'nin iç meseleleri, Almanya'deki MHP'li işçiler üzerinde oy nanmak istenen oyunlar ve i} çilerimizin sıkıntıları üzerinde durdular. Bu gezi, MHP'nin yurtdışı* daki işçilerimiz arasında es güçlü fikir ve hareket ha line geldiğinin en son örneği olarak kabul ediliyor. Necati Gültekin, Böblingen'de kendisine armağan edilen Kur'an'ı öperken. Doğu Anadolu'da yıllardan beri sistemli olarak yürütülen ve dış- merkezlerce organize edilen uydurma «kürtçülük» meselesi doğulu gençlerin bir bölümünü kandırarak, doğulu kardeşlerimizi Türk devletine isyan ettirmeye çalışadursun, Milliyetçi Hareket doğu bölgemizin birçok yerinde gittikçe güçlenmekte, doğulu vatandaşlarımız gerçekleri görünce, aşırı sol unsurlar tarafından (yapılan her türlü menfî ve iftiraya dayanan propagandaya rağmen Milliyetçi Hareket'e katılmaktadırlar. Bu yazıda okuyucularımıza Doğu'- nun güzel illerinden birisi olan Bitlis' teki gelişmeleri anlatacak, yukardaki görüşümüzün doğruluğunu ortaya koyacağız. Bitlis ili, bir zamanlar solun kalesi olarak tanımr, kürtçülük hareketinin merkezlerinden birini teşkil ederdi. Baş ta TÖB - DER olmak üzere aşırı solca ve kürtçü kuruluşlar bu bölgemizde ge mi iyice azıya almışlardı. Bir misâlle durumu görelim: CHP'li Ustündağ'ın kuvvetli adamlarından Hüsnü Cila 17 Aralık günü Bitlis'e gel<yor ve TÖB - DER lokalinde bir toplantı tertipliyor. Toplantıda öğretmen meseleleri konuşu lacak. Fakat toplantıya katılanlardan bazıları Cila'ya şöyle sorular yöneltiyorlar: «Yatılı Bölge Okullarını neden açıyorsunuz? Bu okullar kurt çocuklarını Türkleştirmek içindir», «Ana dili kürtçe olan gençlerimize Türkçcyi mecbur tutamazsınız.» Cila diyecek birşey bulamıyor ve toplantıyı terk etmek zorunda kalıyor, ir KZL TERÖR KOL GEZİYOR Aynı sıralarda Bitlis'te kızıl terör kol geziyor. Tek tük de olsa milliyetçiliğini belli edenler dövülüyor, baskılara ve tehditlere maruz bırakılıyor. Ancak, şehirde az da olsa milliyetçi gençler yok değil... Bu gençler Ülkü O- caklarının şubesini açmak için çalışıyor lar. Fakat ilk olarak 12 kişi olarak top lanan gençlere kimse dernek için yer vermiyor, daha doğrusu vermeye kor kuyor Uzun uğraşmalardan sonra bir pasajın içinde küçük bir oda bulunabiliyor ve Şirin Tuncel'in başkanlığında a- çılış yapılıyor. 1 masa ve birkaç sandalyenin ancak sığabildiği şube lokali açılınca komünistlerin telâşlandıkları görülüyor. Fakat çevre illerden getirilen takviye emniyet kuvvetlerinin aldığı olağanüstü tedbirlerle herhangi bir sal diri imkânı verilmiyor. Bitlis'i! ülkücülerin ifadesine göre açılışa 200 den fazla kişi katılmış, bu sayı Ülkü Ocağı yöneticilerinin moralini biraz düzeltmiş ti. BİTLİS'TE BİR GAZETE Bugünlerde Bitlis öğretmen Okulundan mezun olanların tamama yakın kısmı aşırı solcu - kürtçü olarak yetişi yordu. Verilen bilgiye göre şehirde yayınlanırı; \ ta olan «Bitlis'in Sesi» isimli gazete dinsizlik ve yıkıcı propogan-.dayı alabildiğine yapıyor, gazete sahibi hakkında da çeşitli söylentiler ayyuka çıkıyordu. Gazetenin yöneticilerinden Behzat Şerefhanoğlu'nun babası Adil i Şerefhanoğlu Bitlis'in Belediye Başkanıdır. Birkaç parti değiştirmiştir. Son olarak girdiği MSP'den de ihraç edildiği söylenmektedir. Kardeşi olan kişinin Kürtlere bağımsızlık istediği ve daha sonra Lübnan'a kaçtığı bilinmektedir. Bitlis'in Sesi gazetesi ülkücülerin sahneye koyduğu bir piyeste okunan ezan için «köpek uluması» tabirini kullanacak kadar islâmiyet ve Türklük düşmanıdır. Ülkü Ocaklarının kurulmasından sonra eski güçlerini kaybeden komünistlerin kaba kuvvete başvurarak ülkü cüleri sindirmeye çalıştıkları görüldü, irfan Tıkır isimli öğretmen birkaç defa saldırıya uğradı ve dövüldü. Aynı şekil de veteriner Ümit Ülker de başına taşla vurularak ağır yaralandı. Ayrıca öj retmen lisesinde Atatürk büstü kırıldı, bir gece yapılan baskınla okul eşyalarına zarar verildi. Bitlisli ülkücülerin verdiği malûmata göre Ülkü Ocaklarının gösterdiği hızlı gelişme solcuları kaba kuvvete yöneltirken, solcuların içyüzünü öğrenen birçok genç de Ülkü Ocaklarına kaydol du. Daha sonra 21 Nisan 1975 günü «mamoğlu» piyesi sahneye konuldu. 500 kişilik salon tıklım tıklım dolduğu gibi yer bulamıyanların sayın da az de ğildi. Daha sonra da «Günahkâr Baba» piyesi oynandı. Artık görülüyordu W, ülkücü hareket Bitlis'te tutmuştur. Ülkü Ocaklarının kendini kabul ettirmesinden sonra Ülkücü Öğretmenler Derneği kuruldu ve faaliyete geçti. Başkanlığına Zeki Bczirgânoğlu, başkan yardımcılığını Nurettin Gelyan'm yaptığı Ülkü - Bir süratle gelişti. TÖB - DER'in Bitlis'teki tahtı sallanmaya başlamıştı. * MP'YE ÜÇ AŞİRET KATLD Bu arada adı çeşitli yolsuzluylım karışan Belediye Başkanı, işçilerin maaşlarını veremez hale gelince işçiler grev yaptılar. Her zaman lâfa gelince «işçi dostu» görünen komünistlerin sel lerinin çıkmadığı, hattâ işçiler aleyhinde bir tutum takındıkları görüldü. Bu nun üzerine, Bitlis halkı CHP lilerin ve solun riyakârlığını iyice anlıyarak MHP Bitlis Teşkilâtını kurma hazırlıklarına başladı. Geçtiğimiz Kurban Bayramının 2. günü olan 15 Kasım günü Bitlis'te MHP teşkilâtının açılışı yapıldı. Görenlerin ifadesine göre açılış muhteşem olr muştu. Bitlis'in ileri gelen kişilerini» hepsi açılışa katıldılar. Hâlen aşiret dizeninin hâkim olduğu Bitlis'in en güçlü üç aşireti MHP'nin yanında oldukta rını bildirdiler. Bu aşiretler: Bobanü. j Kalo ve Kürümoğulları aşiretleridir. MHP 11 Başkanlığına Bitlislilerin yakın dan tanıdığı ve Bitlis Birlik Gazetesi M hibi Cahit Çelebi getirildi. Yapılan ko~ nuşmalarda temel olarak «Bitlis'i ke-< münist yuvası olmaktan kurtaracağa» fikrinin işlendiği görüldü. Bitlisli ülkücülerin, halkın da yakın desteğini kazanarak sağladıkları başarı, çok önemlidir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki diğer illerimizde de buna benzer gelişmelerin olduğu ha ij tırlanırsa Milliyetçi Hareket'in yakıp bir zamanda Doğu bölgesinde en güçlü fikir hareketi haline geleceğinden kim senin şüphesi olmamalıdır. Hannover toplantısına katılan heyet mensuplarından görünüş. * bir

' DEVLET SAY: 333 22 MART 1976 Sayfa: 10 Fransadakı vatandaş'arımızla ilgili Millî Eğitim Bakanına ikinci mektup Sayın Bakan; Yanılmıyorsam size ilk mektubumuzu haziran ayı içinde gene bu sütun larda yazmıştık. O tarihten bu yana pek çok şey oldu, yeni kararlar alındı, bunlardan bir kısmı uygulanmağa koyuldu. Şüphesiz ki, bakanlığınızca alınan kararların yurt içiyle ilgili olanları tilerine konuşmayacak, yurt dışı, bilhassr Fransa ile ilgili kararlar ve burada çeşitli gayelerle bulunan vatandaşlarımızın dileklerini açıklayacak, görüşlerimizi sunacağız. Sizin de bildiğiniz gibi yurt dışında sadece Almanya'da vatandaşlarımız yoktur. Bunun yanısıra ikinci sırayı Fransa teşkil etmek üzere, Hollanda, A- vusturya, isviçre, Belçika, Danimarka, isveç gibi orta ve kuzey Avrupa devlet lerinde de vatandaşlarımız geleceklerini kazanmağa çalışmakta ve bu arada da memlekete döviz kazandırmaktadırlar. Ama her nedense 70 bin Türk İnsanının yaşadığı Fransa bu devletler arasında gösterilen ilgi bakımından belki de sonuncusudur. Şimdiye kadar gelmiş geç* miş millî eğitim bakanlarından gereken ilgiyi görmemiş Fransa'daki vatandaşla rımızın, bakanlığınızda yurt dışındaki Türk çocuklarının eğitimiyle ilgili çalışmaların yoğunlaştığı bu günlerde gereken ilgiyi bulacaklarım umarak, vatandaşlarımızın dileklerini şöylece sıra hyoruz: 1) Aileleriyle burada bulunana ve okul çağında çocuğu olanlar ki, bunlar büyük bir rakamdır, mecburi olarak ev lfttlarını Fransız okullarına göndermektedirler. Böyle olunca çocuklar birinci yılın sonunda ve ikinci yılın başında fransızcayı tamamen öğrenmekte, bu de fa türkçeyi unutmaktadır. 4. sınıftan sonra bildikleri fransızca yanında çok az bir oran tutan türkçeleri mezuniyet leriyle tamamen kaybolmakta ve ortaokulun başında problem doğmaktadır. Ailelerin çoğu ilk başta bu işe heves et miş, aman çocuğumuz iyi konuşuyor fransızcayı, hiç problemimiz kalmayacak diye düşünmüşlerdir. Ama sonunda çocuklarının anlaşılamayacak kadar türkçeyi kaybettiklerini görünce, başta ki hatâlarım anlamışlardır. Lâkin iş İşten geçmiştir. Burada doğan ve büyüyen çocuklar ise hiç türkçe bilmemektedir. Hattâ ana babalarının hatalı konuştuğu fransızcayı büyük bir ukalâlık la düzeltmekte, onları da fransızca konuşmaya zorlamaktadırlar. Sayın bakan, türkçe konuşamayan birine Türk denebilir mi Bu çocuklar bırakın tarihlerine, kültürlerine, lisanlarına bile yabancı olarak büyürlerse kesin dönüşte neler doğacaktır? Bu soruları uzatmağa lüzum yoktur. Zira so nuçtaki güçlükleri siz de biliyorsunuz. Ancak bir çare lâzımdır, çocuklarımızın fransızlaşmasını önleyecek bir çare. Elbette sizden öğretmen istiyoruz. Sizin de cevabınızı biliyoruz; bütçe mü saade etmiyor, kadro yok, ben ne yapacağım olacaktır. Haklısınız. Fakat biz s'~e bir ucuz yol teklif ediyoruz. Bütün formalitelerini tamamlayarak bir memuru yurt dışında görevlendirmenin devlete neye mal olduğunu bilenlerdeniz. Sosyal asistan sıfatiyle buraya gön derilen ve 8 bin frank gibi korkunç bir aylıkla konsoloslukta odacılık yapan, buna zorlanan din adamlarımızın durumunu da biliyoruz. Ucuz yolumda şöyledir, bakanlık mevcut imkânlar dahilinde Türkiye'den öğretmen gönderme s ğe devam ederken, gerek öğretmen olarak buraya gelmiş, halen işçi sıfatiyle bulunanlar ve öğrenim yapmağa gelen öğretmen menşeli okullardan mezun kişiler den sözleşmeli bir şekilde faydalanmak mümkündür. Bu kişilere ödenecek küçük ücretlerle problem halledile bilir. Zira Fransa'nın hemen her tarafı na bu tip kişiler yayılmış durumdadır. Bunun için önce bakanlık olarak Fransa Eğitim Bakanlığı ile anlaşmanız ve okullarında belli günlerde çocuklarımızın türkçe eğitimi İçin izin almanız gerektir, ilk etapta vatandaşlarımızın çoğunlukta bulunduğu Paris, Strasbourg, Montbeliard, Nancy, Haut Soive, Mouh lus, Colmor gibi büyük kentler ve çevreleri seçilmelidir. Bu bölgelerde hemen hepsinde işçi dernekleri vardır vt bunların çoğu politika dışındadır, onlar la da organize sağlanabilir. 2) ikinci hususta yine yurt dışı ile ilgili alınmış bir karar üzerindeki gö rüşlerimizi söyleyeceğiz. Yapılan açıkla malara göre bu yıl Lefkoşe dışında hiç bir yerde Üniversitelerarası Giriş sına vının yapılmayacağı anlaşılmıştır. Bu kararı biz çok yerinde görüyoruz, çünkü, her yıl usulsüzlük olmakta, sorular önceden alınmaktadır. Bizzat resmi gö revülerin aracılığıyla. Bunu kimse önleyemez, bunu da biliyoruz. Geçen yılki Almanya faciasını bilmeyen yoktur, yurt dışında imtihana girmenin bu a- vantajım bilen azınlık mutluluğun cici çocuklarının da Avrupa'ya gelerek imti hana girme imkânım önlemek bakımından yerindedir. Bir başka husus da burada imtihana giren adayların dil bakımından büyük avantaj sahibi olmaları ve bir filolojiyi işaret ettikleri takdirde yüzde 100 oranında kazanma imkânlarının doğması idi. Bu da bir parça önlenmiş oldu. Bu sebepden dolayı gerek Üniversitelerarası Kurulun ve gerek se başka baskılar sebebiyle yurt dışında imtihan yapılması gibi bir değişikliğe karşılık bakanlığınızı ikaz ederiz. 3) Bu husus Paris'te bulunan kültür ateseliğimiz ve öğrenim müfettişliği ile ilgilidir. Uygulanan sisteme göre, kültür ateşemiz aym zamanda öğren ci müfettişliği de yapmaktadır. Müfettişlik krtasiyeciliktlr. Şöyle ki, iyi bir müfettişin çok iyi fransızca bilmesi ge rekmez, dürüst bir memur, etrafında ça lisanları iyi kontrol eden çalışkan biri bu işi başarır. Ama ateşe öyle değildir,, iyi bir fransızca bilmesi, politikadan an laması, Türk kültürünü çek İyi almış olması ve yerli makamlarla diplomatik gi rişimler yapacak atiklikte bir karakter taşıması lâzımdır. Yani kanunlar elverirse müfettişlikle ateşeliği ayırmanız, bu görevler için iki görevli, ama birbiriyle ahenk içinde çalışan iki kişi görevlendirmeniz lâzımdır. Eski ateşenin ne için görevinden alındığı bizi ilgilendirmez, lâkin isabetli bir tayin olduğunu söylemeden geçemiyeceğiz, ancak şu, anda yerine vekâlet eden zâtın kararnamesi Üstündağ zamanında hazırlan miş, nedense yeni hükümet bu durumu düzeltme yoluna gitmemiştir. O da eski sinin yolundadır. Saygılarımızı sunar, çok başarılı ça Uslarınızın devamını dileriz. M Anı) CEİOGLU,.,*,,..,...«..! -*.,.,..,..» "Enternasyonal sol,, Almanyadan sonra Fransa'da da ülkücüleri Yurt içinde, bazı çevrelerden aldıkları destek ve yardımlarla ülkücülere hergün kanlı saldırı tertipleyen komünistler, Fransa'da da milliyetçi öğrencileri baskı ve terörle sindirmeye çalışıyorlar. Fransa'da bulunan iranlı, raklı, Suriyeli, Fransız komünistleriyle işbirliği yapan Türkiyeli komünistler, ül kücü öğrencilere yeni saldırı lar hazırlamakla meşguller. Fransa'daki okuyucularımı zın bildirdiğine göre olaylar şöyle gelişti: Tours şehrinde ki Türk öğrencilerinin yemek yediği lokantanın kapısına Türk devleti, hükümeti, ordusu ve MİT hakkında ağza alınmayacak küfürlerle do lu afişler asılıyor. Türkçe, fransızca, arapça ve farsça yazılarla Türkiye'ye söven komünistlerin bu hareketi öğ renciler arasında tepkiyle karşılanıyor. Lokantaya gelen ülkücü öğrenciler afişleri indiriyor ve ilgili makamlara teslim etmek üzere alıyorlar. Bu hareket Türkiyeli ve di ğer komünistleri öfkelendiriyor. 26 Şubat akşamı 150 yer li ve yabancı komünist «enternasyonal dayanışmanın» en güzel örneğini (!) vererek, ülkücü öğrencileri yemekhaneye sokmuyorlar. Ülkücü öğrenciler dışarda beklerlerken komünistlerin saldı riya geçtiği görülüyor. Çıkan kavgada 7-8 aşırı soleu ya ralanıyor. Ülkücü öğlenciler hedef seçti daha sonra Paris'e gelerek konuyu ilgili makamlara iletiyorlar. Emellerine ulaşamıyan k«münistler, Fransız Komünist Partisinden aldıkları yardın ve destekle çeşitli bildirileı yayınlıyorlar, bildirilerde üj kücülerin ilericileri öldürdük leri, hükümetten para aldıkları, Türkiye'de demokrasi* nin olmadığı, faşist Türk oj duşunun diktatörlük kurdu* ğu gibi iddialar yer alıyor Verilen bilgiye göre Türkiye li komünistlerin bildirileri Fransız Sosyalist İşçi Sendikaları (C.G.T.) matbaalarında basılıyor. Kurulan kızıl terör yüzüj den ülkücü öğrencilerin sokı ğa bile çıkamadıkları, yemek haneye sokulmadıkları, olay. lar hakkında müracaat edilen öğrenci müfettişleri Hüşeyin Birer ve Ercan Kubilay'ın ise zaten solcu olduk«lan için hiçbir tedbir alma* dıkları öne sürülüyor. Görüldüğü gibi milletlerarası komünizm Almanya' dan sonra Fransa'da da ülkü cüleri kendisine düşman set miş bulunuyor. Türkiyeli k«münistler, Almanya'da oldv ğu gibi Fransa'da da yoldaş* lan ile samimi ilişkiler içinde, devletini ve milletini koruma gayretindeki Türk evlâtlarına insafsızca saldırıyor. Bizim «kanun ve nizamsever» ve de «barışçı» Ecevit ve CHP taifesinden ise ses yok İŞGALE NİHAYFT MBRSA HÜfOTlT] %*Hf ve ÜUtO OCAKLARİ KAPATLSN HALKLARA ÖZGÜRLÜK Şereflerin eı hıyii i Yukardaki afişler yurdun her yerinde duvarlara ve direklere yapıştırılıyor. Gördüğünüz gibi «Kıbrıs'a hürriyet, işgale nihayet», «MHP ve Ülkü Ocakları kapatılmalıdır» ve «Halklara özgürlük» gibi ibarelerin bulunduğu bu afişlerden Merzifon caddelerine yapıştıran bir grup a- narşist yakalandı. Yakalananlar arasında lise öğrencileri Yüksel Gümüşkaya, Timur Bayram, Hakkı Bahar, Sedat Yeşilbhçe ve TÖB - DER'U İsmail BülbüTün oğlu Gültekin Bülbül bulunuyor. Görüldüğü gibi, Türk düşmanı komünistler Türk ordusunun Kıbrıs'ı işgal ettiğini öne sürerek işgalin kaldırılmasını ve «Kıbrıs'a hürriyet» verilmesini istiyorlar. Onların «Kıbrıs'a hürriyet» derken kastettikleri şey, Türk ordusunun Kıbrıs'tan çekilmesi, Adanın Rus nüfuz sahasına girmesi ve yüzbinlerce soydaşımızın tekrar Rum zul mü ne terk edilmesidir. «Halklara Özgürlük» derken Türkiye devletini ve Türk milletini parçalama emellerini ortaya koyuyorlar. MHP ve Ülkü Ocaklarının kapatılmasını ise, bu menfur emellerine sed çektiği için istiyorlar. MHP ve Ülkü Ocakları için ne büyük şeref değil mi? TÜrk devletinin ve milletinin düşmanları MHP ve Ülkü Ocaklarıma dostu olacak değildi ya....

tlkücü Memu lar Derneği Grnel Başkam ile (Baştarafı Sayfa 5'de) dam etmesi gerekmektedir. Bir diğer önemü konu da memurun gerek işiyle ilgili olarak ve gerekse diğer yönlerden eğitilmesi meselesidir. Ülkücü, ahlâklı, milliyetçi, devletin önemini kavramış memurların istihdam edilme si ve yetiştirilmesi meselenin çözümünde büyük rol oynaya çaktır. Bunu yapmak devletin ana görevi olmalıdır. Memurun dertleri bitip tü kenecek gibi değildir. Biz me seleleri sadece çalışkan, dina mik ülkücü kadroların halledeceğine inanıyoruz. 9 şık doktrininin öngördüğü tedbirlerin başında yer alan Me mur Sosyal Güvenlik Teşkilâ tının kurulması, MEYAK'ın arzulanan biçimde kurulması memurun her yönden geliş meşine katkıda bulunacaktır. Memurun meselelerini milletimizin ve devletimizin meseleleri içinde bir parça olarak gördüğümüzden ME YAK'ın yurt ekonomisine kat kıda bulunacak ve memura sosyal refah sağlayacak şekilde kurulması zaruridir. Bu nun sn güzel misâlini 9 şık Doktrininde kaydedilen Millet sektöründe görmekteyiz. Memurlarımızın küçük tasarruflarından meydana gelen büyük sermaye birikiminin ağır sanayie aktarılması ve kurulacak tesislere memurumuzun ortak edilmesi elzemdir. Kurulacak tesislerin elde edeceği kârdan memurun be* erî ihtiyaçlarım karşılayacak bir fon ayrılması, sosyal tesisler (Tatil yerleri, huzur evleri vs.) yapılması tek çıkar yoldur. Bugünkü MEYAK ta sarısı tüketime yönelik, birikimin erimesine sebep olacak bir tasarıdır. Biz bu kay nağın israfına karşıyız. ME YAK iktisadî ve sosyal bir bünyeye sahip olmalıdır. ME YAK kesintilerinin iadesini istiyen iktisat uzmanları - mn (!) bu düşünceleri ise tek kelimeyle ihanettir. Memurumuz bugüne kadar siyasî çevrelerce bir oy aracı olarak kullanılmış, avu tulmuştur. Ne yan ödeme, ne katsayı, ne fazla mesai, ne en az geçim indirimi ve ne de kanun gücündeki kararname ler çözüm yolu olmamıştır. Meselenin ileriye dönük, kök lü tedbirlerle halledileceğine inanıyoruz. Bu da ülkücü kad roların işidir. 9 şık Dotkrininin öngördüğü tedbirler me seleyi kökünden halledecektir. Bunun için de «Millî Dev let, Güçlü iktidar, Ülkücü Memur» prensibini benimse dik. Kısa vadede alınacak tedbirlerin başında ise memur maaşlarıyla, fiat artışları a- rasındaki uyumun sağlanması gelmektedir. Zira fiat artışla rından en çok sabit gelirli memurlar etkilenmektedir. 8. 5:: Derneğini! ne gibi fa aliyetler yanmaktadır? önflmüsdeki dönem için yapmayı düşündüğü faaliyetleri sıralayabilir misin»? ı C. 5: 26.2.1975 tarihinde ku rulan derneğimiz bu zaman zarfında büyük gelişmeler göstermiştir. Disiplin -ve dayanışma ön plânda tutulmuş, memurlarımızın eğitilmesinde imkânlarımız nispetinde aza mî itina gösterilmiştir. Teşkilâtçılık ve dernekçilik konusunda verilen seminer ve konferanslar ülküdaşlarımızm yetişmesini sağlamaktadır. Başlangıcından bugüne kadar Türk toplumlarındaki devlet düzeni konusun da araştırmalar yapılmaktadır. Bunların yamsıra gerek memur meselelerinde ve gerekse büyük ülkümüzle ilgili meselelerde verilen seri konferanslar üyelerimizin yetişmesinde önemli rol oynamaktadır. Eğitim ve propogandamn önemi göz önünde tutularak «ULKUM Basın, Yayın, Eğitim, Propoganda ve Araştırma Komitesi» teşkil edilmiş olup çalışmalarını sürdürmek tedir Aylık yayın organımız «ULKUM» gazetesi ayda 6000 adet bastırılmaktadır. Sık sık yayınlanan bildiri ve bültenler ile gazetemiz yurdumuzun her köşesindeki ulaştırmaktadır. üyelerimize Muhtelif tarihlerde yapılan şölenlerle üyelerimizin aileleriyle bir araya gelmeleri sağlanmış, 300 kitaptan ibaret kütüphanemiz üyelerimizin istifadesine sunulmuştur. Diğer sosyal dilimlerle bütün leşmeyi sağlamak amacıyla çalışmalar ve temaslar sürdü rülmüştür. Hazırlanan çalışma plânlarına uygun olarak aylık ga zetemizin 15 günde bir çıkarılması, aylık bir memur der gisi çıkarılması yolunda çalış malar devam etmektedir. «ULKUM yayınları» adı altında konferans notları ve a- raştırmaları kapsayan broşür ve küçük kitaplar yakın bir gelecekte hazır olacaktır. Memur meselelerinde araştırma yapmak ve çözüm yolu bularak tez olarak ortaya çıkma çalışmaları devam etmektedir. Bu konuda değerli bilim adamlarımızla temaslar yapılmaktadır. S. 6: Gazetemiz aracılığıyla üyelerinize göndereceğini;* bir mesaj var mı? C. 6: Derneğimize göstermiş olduğunuz ilgiye teşek kürü borç bilirken üyelerimi ze şunu bir defa daha hatırlatmakta fayda görmekteyim: Dâvamız büyüktür, kutsal dır. Çalışmak şarttır. Her tür lü sözlü, fiilî saldırıya var gü cümüzle karşı koyalım. Suni olarak yaratılmaya çalışılan «Komando memur, faşist me mur» teranelerine karşı ger çek Türk memuru olduğumu zu çalışmalarımız, hareketlerimiz, herşeyimizle gösterelim. Ülkücülerin yaptığı her işin devletimizin ve milletimi zin yararına olduğunu satılmışların yüzlerine bir defa daha vuralım. Tanrı Türk'ü korusun V» yüceltsin, / DEVLET SAY: 333 22 MART 1976 Sayfa: Kâmil Turan soruları (Baştarafı Sayıa 3'de) larma ve hristiyanlık taassubuna cesaret vermiştir. Yunanlıların karasularını 12 Mile çıkartma istekleri, Türkleri önce Ege denizinden, daha sonra bütün milli topraklarından kovma politikasını temsil etmektedir. Bu konuda Türkiye İçin tek çıkar yol, ne pahasına olursa olsun ve hangi vasıta ile olursa olsun batı kıyılarımızla bizi dünyadan ayırmak İçin Yunanlılar tarafından örülmek istenen duvarı yıkmaktır. Aslında Nevyorkta toplanan Deniz Konferansında karasularının 12 mile çıkarılması hususu devletlerin çoğunca kabul edilmemektedir. Türkiye'nin bu ortamdan yararlanarak Yunan tezinin geçersizliğini diğer dün ya milleterine de kabul ettirmesi gerekir. SORU : 4 Son aylarda komünist biok'ıııı Afrika'da yeni sömürgeler elde ettiği ve bu yolda kuvvete başvurduğu bilinmektedir. Afrika üzerinde komünist yayılmanın sebebi nedir? Dünya ve Türkiye için ne gibi mahzur lar doğurmaktadır? CEVAP: i Komünist ül kelerin Afrika'da kendilerine taraftar idareler yaratmak ve bu idareleri zorla ik tldara getirmek için gösterdikleri gayretlor Sovyet Dış politikasının gereğidir. Sıcak ve açık denizlere ulaşma po Utikası Dell Petro'dan beri Sovyet dış politikasının temel unsuru olduğu gibi. Bal tık, Japon Denizi ve Karadeniz'deki Sovyet donanmalarının açık denizlerde blraraya gelebilme ve kuvvet transferini sağlamak amacını taşımaktadır. Sovyet dış politikası bir taraftan komü nizm aracılığıyla Türkiye'nin siyasi, iktisadi, sosyal ve kül türel dengesini sarsarken, Milletten Sovyetler Birliği ile sıcak de nizler arasında bulunan ve en büyük manla olduğu bir hakikat olan Türkiye'yi mut lak hakimiyeti altına alana kadar şimdilik Türkiye'yi aşarak dış politikasının temel taşı olan açık denizlere ulaşmayı Afrika'yı istilâ etmek vasıtasıyla gerçekleştirmek çabasındadır. Türkiye açısından bu gelişme sonderece endişe vericidir. Şayet Sovyet niyetleri aksamadan gerçekleştirilirse stratejik bakımdan Türkiye bir düşman çemberi içinde kalacaktır. SORU: 5 Lübnan'da aylardır devam eden İç mücadele, geçtlğimls hafta içinde yapılan darbe ile yeni bir mahiyet kazandı. Lübnan' daki çelişmeler, Ortadoğu bölgesinde yeni bir savaşa yol açabilir mi? Bu çelişmelerin Türkiye ye zarar verebileceği söylenebilir mi? CEVAP : 5 Lübnan'daki İç savaş Arapların değil; Arap menfaatleri üzerinde ku mar oynayan ve Orta Doğu sahnesinde arap figüran kul lanan devletlerin savaşıdır. Zaten Avrupa emperyalizmini Ortadoğunun içinde üslendirmek ve buradan Ortadoğuyu bir avuç hristiyan arabı bahane ederek kontrol etmek İçin sun'l bir çekllde kurulan Lübnan devletinin tarihi görevi bu İdi. Arapları bir birine düşürerek zayıflatmak ve tsrail güçlenene kadar Araplara unutturmak İs teyen emperyalist devletler dini ve İdeolojik perdelerin arkasında.lübnan'da bir menfaat savaşını araplara 8ürdürtmektedirler. Lübnan'ın İç politikası bakımından müslüman arapların şikâyetçi olmalarında hakları vardır. Zira mevcut Lübnan Anayasası Lübnan' da demokrasiyi değil, hristiyan tahakkümünü temsil et mektedlr. Ortadoğuda meydana gelebile her huzursuzluk gibi, Ltib nan'dakl karışıklıklar da bir Ortadoğu ülkesi olan Türkiye İçin her nevi fitne tohumunu barındırmaya müsait bir ortam yaratmıştır. Türkl ye'nin seyirci kalması, Ortadoğu'daki karışıklıklarda Tür klye aleyhine neticelerin doğ masına mani olamıyacaktır. SORU: 6 Doğu komşumuz îran'ın son yıllarda devamlı olarak silâhlandığı ve bölgede en güçlü devlet haline gelmeye çalıştığı malûmunuzdur, iran'ın silâhlanmasını neticede Türkiye'ya yöneldiği iddiaları sizce dof ru mudur? İran'ın dış politt kasında Türkiye'ye karşı tut» munu nasıl görüyorsunuzt * İRAN Nl'Dl-A SİLAHLANYOR CEVAP: 6 Tarihin der»* lerini değerlendirecek olur* sak ve dünyanın en hassas stratejik bölgelerinden birim olan Ortadoğu'nun liderlik mücadelesini hatırlarsak şart lar ne olursa olsun, gittikçs güçlenmekte olan Türkiye'^ nin liderliğinin her zaman Mısır ve îran tarafından km kançlıkla takib edildiğini gür inekteyiz. Dolayısıyla İrası dış politikasının gittikçe güt lenen bir Tüıklye gerçeğini katlanmasını beklemek safı dilik olur. Bu gerçeklerin gözönünds tutulması kaydıyla yine ds Lübnan anayasalı Lübnan*-! iran'daki yoğun silahlanma hareketinin doğrudan doğ ya ve yakın bir gelecekte Tür klye'ye yöneldiğini iddia et-* mek biraz acelecilik olur. Ka naatimlze göre İran'ı silâhlan maya götüren iki önemli se-ı bep bulunmaktadır. Bunlardan birincisi İran'ın Basrai körfezi üzerindeki tarihî d-t di asıdır. Basra körfezindeki küçük fakat petrol zengini devletler İran dış politikası-! mn İştahını tahrik etmekts dir. Dolayısıyla İran askeri gücünün İstilâ niyetlerini* gerçekleştirilmende hazıra landığı akla gelmektedir. İkin el sebep ise İran'ın iç yapısındaki şartlardan doğmakı tadır. Bir avuç farslımn nü-! füsun yarısından çoğunu tef kil eden Türkler ve kuvvetli bir azınlık olan ermeniler üas rinde hakimiyet kurmasının llanihaye devam edeceğine t««ranh yöneticiler dahi inanma maktadır. Azerbaycan, Hora* san, Kaşgay Türklerine Türk dış politikası?!mdlllk el s-» zatmasa da, tran'dakl fars etiketi taşıyan hakimiyetin* İran tacının prestiji İle daha uzun yıllar devam ettirilemt yeceğl bilindiğinden nun dem silâhlarla teçhiz edilen ran ordusu bu hakimiyetin devamında bir vasıta olarak kullanılacaktır. Milliyetçiliğe (Baştarafı Sayfa 3'de)' önemsiz bir noktayı da hatırlatalım : Adı geçen ve geçmeyen bütün hızlı milliyetçilerden hemen hepsinin birer de kuyruğu var. İşte size, kısa bir liste :, Sosyalist milliyetçiler, sosyal demokrat milliyetçiler, ileri milliyettiler, devrimci milliyetçiler, demokratik milliyetçiler, mec'nlyetçl milliyetçiler, insani milliyetçiler, aşırı milliyetçiler, ılımlı milliyetçiler, gerçek milliyetçiler, kapita-ı Ust milliyetçiler, muhafazakâr milliyetçiler, mukaddesatçı milliyetçiler, hattâ komünist milliyetçiler! Merak ediyorum, başınız dönmedi mi? Neslimizin talihsizliğine yanarım. Ustalıkla hazırlanmış kelimelerin kölesiyiz. Çocuklara benziyor, yabanın masalları İle uyuyoruz, öyle bir karışıklık ki; akıl ermez, sır vermez. Türk çocuğu ne yapsın, kime inansın? Elma ile armudun toplanamıyacağını İlkokul sıralarında öğretmişlerdi ya, galiba unutuldul Şimdi bâzı çok akıllılar, armutl» uçağı topluyor! Kısaca çizdiğimiz manzara bir başka millete alt olsaydı sıkıntılarımızı giderir, doyasıya gülerdik. Yazık ki. hiç duyulmamış böylesine saçma lâflar ülkemizde söyleniyor. Ağlamasını becerecek bir ruh zenginliğin* sahip olmasak bile. düşünmek zorunda olduğumuzu unutamayız. Eğer milliyetçilik bu kadar çeşitli İse. aslında hiç yok demektir. Böyle bir durumda ortak bir ülküden nasıl söz edilir? Nihayet düşünmesini bilenleri kahrından çatlatacak bir İddia: «Milliyetçilik hiçbir şahsın, hiçbir zümrenin imtiyazında değildir!» Sormak gerek : Milliyetçilik anlayışınız nedir ve kimsenin imtiyazında olmasını istemediğini* nasıl bir milliyetçiliktir? Gelecek yazımızda başlıca millet görüşlerini İnceleyeceğiz.

, -., -. SOLUN SONU t CHP Millet Meclisi Grup BaşkanvekiUeri Ali Nejat Ölçen ve Hayrettin Uysal 29 O- cak günü düzenledikleri basın toplantısında DEVLET gazetesinden seçtikleri bazı yazılan delil olarak göstererek MHP nin Türk Devletini ele geçirme ye çalıştığını iddia ettiler. Pren sip olarak şahıslara hele bu tip şahıslara cevap vermek gibi bir yolu hiç bir zaman takip etmemekle birlikte sözü ge çen gazetede yayınlanan ve bay Uysal ve bay ölçen tarafından akılları sıra delil diye kullanılan yazılann bir kısmının bana ait oluşu, beni bu cevabı vermeye mecbur etmiştir. Esasen DEVLET gazetesi gereken ce» vabı haddini bilmezlere vermiştir. Bununla birlikte bazı i- lâveler yapmayı uvsıın buldum. Yazının aslı DEVLET gazetesi arşivlerinde mevcut olduğuna ve birkaç hafta önce de tekrar yayınlandığına göre burada yeniden yayınlamayacağım. Okuyucular yazının esasını zannediyorum ki hatırlayacaklardır. Bay Uysal ve Bay ölçcn'in düzenledikleri basın toplantısında_«mhp'nin Devleti ele geçirme plâm» olarak niteledikleri ve çirkin itha mve iftiralara baş vurduklan yazının bir plân olup olmadığı hususunu evvelâ tetkik etmek gerekir: 1 Eğer bir «plân» inşaat plânı veya köye su getirme plâm değilse, yani iddia edildiği gibi «Devleti ele geçirme plâ nı» ise en azından bunun «gizlilik» içinde olması ve ancak belirli kişilerin bilmesi gerekir. Oysa DEVLET gazetesi gibi bir çok okuyucusu bulunan ve hemen herkesin okuyabileceği bir gazetede yayınlanan bir yazının her hangi bir plânla bir ilişkisi olamaz. Olsa olsa bir düşüncenin ifadesi, bir konunun yorumu veya bir fikrin dile getirilişi olur. Bu basit ger çeği bile anlamaktan aciz kişilerin nasıl oluyor da, Devleti yö netmeye talip olmalan gerçekten düşünülmeye değer. Ama biz CHP yöneticilerinin bundan daha da basit gerçekleri bi le anlamakta güçlük çektikleri ni veya anlamamazlıktan geldiklerini çok iyi bilenlerdeniz. Şu kadarını da ilâve edelim ki, büyük (!) basında sözcülüklerini yapanlar bile «güncel gazete kupürlerini delil diye gösteren ler» şeklinde dalgaya alınmışlardır. 2 Esasen yazının bizzat kendisi bile gerekli cevabı vermeye yeter de artar bile. O kadar açık ve seçiktir. Fakat buna rağmen halâ yüzleri kızar mıyorsa O.nlara bir «Erenler fıkrası» anlatmamız gerekecek: Erenlerden birine niçin namaz kılmadığı sorulur. Bektaşi dedesi, kılamam çünkü bu konuda âyet var der. Aman e- renler böyle âyet olur mu? denilince Erenler: «Sarhoşken na maza yaklaşmayın» mealindeki» ayetin yalnızca «namaza yaklaşmayın» bölümünü okur Bay ölçen ve Bay Uysal Bek taşî dedesi gibi davranmışlar yazının bir bölümünü alarak hüküm vermeye kalkmışlardır. Oysa her yazı» her makale bir bütündür. Nasıl ki, kanunun bir bölümü ile hüküm ver mek bizzatihi hukukun kendisi ne aykırı ise, bir makalenin yalnız bir kısmı ile hüküm vermek veya itham etmek de en azından ahlâk kurallarına aykırıdır. Ama insan bir kere solcu olmaya görsün ne ahlâk, ne örf, hepsi rafa kalkar... 3 Bu yazım 16 Temmuz 1973 tarihinde yayınlandı, O günden bu yana 2,5 sene geçti, hiç sesini çıkarmayanların (kendi iktidarlan dönemi de dahil) bu gün ortaya çıkmalan asıl onların bir «plân» içindo olduklarını göstermez mi?... Ama nafile... Türk milleti aç tavuk misali kendini harmanda gören zavallılara gereken dersi vermekte tereddüt etmeyecektir. Delil diye gösterilen ikin» ci yazım 15 Nisan 1974 tarihinde yayınlandı. O yazı, yakasına Bozkurt rozeti taktığı için başına vurularak öldürülen 16 ya şındaki genç ülküdaşım içil yazılmıştı. Alınan cümle şu : «Artık Türkiye'de sağ-sol çatı} ması yok, Türk olanla Türk olmayanın çatışması vardır.» Buna kim yalan diyebilir?. Tabii solcu basınla, solcu mu«halefetten başka... Hem baylar bu cümleden niçin alınıyorlar?.. Türk olanla olmayanın çatışmasıdır elbet. Mahkeme kararlan, ele geçen belgeler, Türk'e düşman kuruluşların yayınladıkları bildiri ve beyanatlar hep bu gerçeği doğrulamıyor mu?.. O halde kendini Türk bilenlerin Türk' ün yanında yer alması tabii hakkı ve görevi değil midir?... Ama kendini Türk saymayan için bir diyeceğimiz yok tabii... Çok çok şeyler yazmamız mümkündür. Ama değer mi?. Zannetmiyorum. Fakat Türk milleti için mutlu, sahipleri için felâket dolu bir gerçek ortaya çıkmıştır: Sol ve onun hâmisi can çekiştirmektedir. «Bir atımlık barutları» da bitmiştir. Kafasını çarpacak büyük kaya aramaktadır. Arayan Mevlâsını da, belâsını da bulacaktır. Böyle biline... Metin ö\ı:v Dev- Genc'in izindekiler.- r» -» T-'şr - 13 mart günü Ankara'da aşın solcular tarafından bir yürüyüş yapıldı. Taşınan pankartlardan; yürüyüş İçin Diyarbakır'dan Trabzon'a kadar heryerden adam getirildiği anlaşılıyordu. Yürüyüş İçin gelen aşrı solcular üzerinde yapı-; lan aramalarda bol miktarda tabanca ve patlayıcı madde ele geçtiği açıklandı. Komünistlerin Maocusu, Lenincisiyle tam kadro katıldığı ve yurdun her yerinden adam taşıdığına bakarsak, Türkiye çapındaki bir gövde gösterisi için 5-10 bin kişi, hiçbir şey sayılmazdı. * Yürüyüşte' ilginç pankartlar gördük. «Halklara özgürlük», «Kıbrıs'ta işgale nihayet» gibi herkesçe bilinenlerin yanında daha enteresanları da vardı. Meselâ yanda gör-* dükleriniz gibi. Biz Dev-Genç'in Sıkıyönetimce kapatıldığını ve mensuplarının yargılandığını biliyorduk. Bu anarşi teşkilâtının İşlediği suçlar ve verilen cezalan sağır sultan bile duymuştu. Demek ki şimdiki komünistler Dev-Genç'in «şanlı mfras»ını savunuyorlar, izinden gittiklerini göstermek istiyorlardı. Devletçe bir zamanlar «anarşi mihrakı» kabul edilen Dev-Genç'in halefleri sokaklarda gösteri yaparken bugünkü anarşinin sebebini aramaya sebep ne ola k1? i* DEVLET EV TyıüiMr <!>ı>;i', DON. Sahibi İBKAUtM MLTtN Mmıumf^umıhm.M.»!»»!!»»»" '.m««ımmnmihi«im 1 ıb,)ll,,, whl((mwwb,w,.1llmmiııııı.imiıııııihiıihh4iihi<ıimiııııı.ı-uimiuımıı ı mıı>«ııııııntınıııııı«t«>ıııı Yası işleri Müdürü TEVFK FİKRET KLÇKACA Neşriyat Müdürü SADİ SOMUNCÜOGLG rdare Müdürü OSMAN ÇAKR Hanerteşme Adresi PR 284 BAKANLKLAR ANKARA idare Yeri: BEDESTEN İÇİ BEDESTEN BAN KAT: 4 Nü. 7 KONYA Ankara Bürosu : TEL: 29 58 20 Abone YLLK : 120 X. 6 AYLK : 60 TL. DŞ ÜLKELER İÇİN: İKİ MİSLİ Posta Çeki No 1002184» Yurt dısr için navale nu : AKBANK GENÇLİK CAD. ŞUBESİ HESAP Nü: 4011 Dizgi Tertip - Baskı Halkçı Matbaacılık işletmek Tel 24 04 22 ANKARA flftn Tarifesi ARKA KAPAK ÇİFT RENK : / 6000 TL. - TEK RENK 4000 TU İÇ SAYFA TAM 3000 Tl* SANTO* SÜTÜNÜ W TL. MK MH ı.ıııııı ı,«w«.w<mwtttw.oimhrtmttwmmınmwtt»h<ımtmt»ıııwwtıikhihhwm«tih»ıimhrnıtmmmıtıııifmw»»ı««.m»r