kriz ve savaş: işsizlik, açlık, ölüm kapımızı çalıyor



Benzer belgeler
BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Devrim Öncesinde Yemen

HAZİRAN 2012 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

OCAK 2012 FAALİYET RAPORU. Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak

KASIM 2011 FAALİYET RAPORU. Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Eylül 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

Vergide son gün yarın

Değerli Çekmeköy Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrencileri

SAYIN BASIN MENSUPLARI;

JCI BURSA e-bülten Mart-Haziran 2015

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük


Türkiye nin köklü şirketlerinden PET HOLDİNG 40 yaşında

129 KADINI TEMSİLEN 129 KADIN MHP YE ÜYE OLDU

7. dönem çalışma raporu SOSYAL ETKİNLİKLER. EMO Kocaeli Şubesi

İNSANLIĞIN SAVAŞI YENDİĞİ YER; ÇANAKKALE SAVAŞ ALANLARI PROJESİ (TR R5)

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012


Bin Yıllık Musiki Kültürümüze Katkı Sunuyoruz. 14 Ocak 2014 Kürdilihicazkâr Faslı Beraber ve Solo Şarkılar Konseri

KASIM 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Kahraman Kit Misafirlikte

Bakanımız, Çocuk Bakım Kuruluşları Öz Değerlendirme Toplantısında

2014 YEREL SEÇİM FAALİYET RAPORU

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

AHMETLER İLKOKULU. Okul Binası

MİLLİ MÜCADELE TRENİ

EUROSTUDENT ULUSAL ARAŞTIRMASI: TÜRKİYE SONUÇLARI

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü.

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

EKİM 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti

SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ

7. dönem çalışma raporu TMOOB KOCAELİ İKK ÇALIŞMALARI. EMO Kocaeli Şubesi 146

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

ABD'nin iki seçeneği kaldı: Ya gücünü artır ya da Taliban'a göz yum

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI

Kamplardaki sığınmacı sayısı 152 bin 51

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz

GAZ ANTEP KOLEJ VAKFI ÖZEL OKULLARI

BURSA KENT KONSEYİ BURSA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ NİN KATKILARIYLA

EYLÜL - EKİM BÜLTENİ

Kuzey Irak'a harekat

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Bush, Suudi Kralıyla petrol fiyatı konuştu

KÜLTÜR VE SOSYAL IŞLER MÜDÜRLÜĞÜ FAALİYETLERİ HAZİRAN 2015

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

ŞUBAT 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

ASLI DEGİRMEN NİN SIRASI BOŞ SINIFINDA HÜZÜN

NEVŞEHİR MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ. Nevşehir de Göçmen Eğitimi Uygulamaları ve Sorunları

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

TÜRKİYE DE BULUNAN SURİYELİ MÜLTECİLER

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

En büyük gücümüz teşkilatlarımız

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

1.TEOG Öncesi Test Çözüm Teknikleri ve Son 2 Haftayı Nasıl Değerlendirmeliyiz.

HAFTALIK VELİ BÜLTENİ 16 HAZİRAN Tüm öğrencilerimize ve öğretmenlerimize sağlıkla geçirecekleri mutlu bir tatil diliyoruz.

Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı

MAYIS 2010 YAŞASIN 1 MAYIS ALANLARDAYIZ!

Vakıfların toplumsal yaşamımızdaki hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz. 1. Dini hizmetler. 2. Sağlık hizmetleri. 3. Eğitim ve öğretim hizmetleri

2015 KIZILAY Haftası İlköğretim sınıf Takdimci El Kitabı

MART 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Niğde Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Topluluğu Başkanı Okan Aktaş Toplulukta Görev almak bir İletişimci olarak bana çok faydalı oluyor

Bodrumlu seçmenden yoğun katılım

BODRUM DA SAĞLIK ÇALIŞANLARI GREVDE

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...


1) Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yazım yanlışı yapılmamıştır?

Oxford Big Read İç Anadolu Bölge Finalistleri. Yabancı Diller Festivali 2016

ORGANLARI 5 KİŞİYE HAYAT VERDİ

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

EMİN GEÇİN PROJELERİ ANLATTI

Araştırma Notu 15/179

1-Okul yönetimi ile işbirliği yaparak kermes düzenledik, gelir elde ettik. Kermes etkinliğine katkıda bulunan herkese teşekkür ediyoruz.

Böylesine anlamlı ve sevinçli bir günde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Türkiye İş Bankası adına sizleri kutluyorum.

Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi

Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.

TEMMUZ 2012 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Osmanlı dan Cumhuriyet e Adım Adım!

Şerafettin TUĞ Kaymakamı

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

Sadakataşı Derneği, kurulduğu 2010 yılından bu yana yardımsever insanımızın yaptığı bağışları, medeniyetimizin paylaşmayı tavsiye eden

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Transkript:

OCAK-ŞUBAT SAYI 2009 1-2 kriz ve savaş: işsizlik, açlık, ölüm kapımızı çalıyor panel: Gözleriyle Filistin şubelerden: izmir Şubesi Etkinlikleri konuk yazarlar: Meksika izlenimleri 1

İÇİNDEKİLER mülkiye den yeni bir sayıyla merhaba... 3 danışma kurulu toplantısı... 4 Mülkiyeliler Birliği nin Bir Başka Çınarı: Hikmet ÖZÇINAR / Bahri ÖKTEM... 5 Ayhan Açıkalın, Fazıl Kafadar ve Kamil Erdeha yı Anma Toplantısı... 7 Yeryüzü Nazım a Şarkılar Söylüyor... 8 mülkiye de öğrenci olmak Ajan S.A. Ağabey... 9 Münir Raif Güney... 10 dosya: Filistin filistin de neler oldu? / A. Raif FALCIOĞLU... 13 filistin la ville martyre / Emirhan OĞUZ... 18 gazza nin ufacık bayrakları / Remzi DERVİŞ... 19 kudüs ün gönüllü sürgünleri / Ayşe KARABAT... 20 panel: gözleriyle filistin... 21 şubelerden izmir şubesi Söyleşi ağlayan dağ, susan nehir... 24 anadolu düşüncesi ebrudur?... 25 bir konserin ardından... 27 konuk yazarlar kapitalist yıkım kıskacındaki dünyanın hâl-i pür melali / Temel DEMİRER... 28 ezln in birinci dünya saygın öfke festivali nden notlar / Sibel ÖZBUDUN... 49 şöfor mahallinden ulaşım politikası tek seçenek mi? / Eser ATAK... 54 türkiye de ve dünyada küresel bungunluğun nedenleri / Yüksel ÇETİNER... 58 kentlerin tarihinden: ankara galatlar döneminde ankara / Mehmet ÖZER... 60 şiir seçkisi memleketimden insan manzaları / Nazım HİKMET... 61 fotoğrafın diliyle: mülkiye E-Bülten Mülkiyeliler Birliği nin Yayınıdır. Mehmet ÖZER tarafından hazırlanmaktadır.

mülkiye den Yeni bir sayıyla merhaba, 150. Yılımıza girmiş ve de ilk birbuçuk ayını geride bırakmış bulunuyoruz. Program ve planlama çalışmaları geçtiğimiz yıldan beri heyecan ve coşku içinde devam eden 150. Yıl kutlama etkinlikleri, yıl boyunca devam edecek. Okulumuzda, Birliğimiz Genel Merkezinde ve şubelerimizde çok çeşitli ve camiamıza yakışır etkinlikler düzenlenecek. Bu etkinliklerle ilgili internet ana sayfalarımızda ya da şubelerimize ait internet sayfalarında bilgiler bulabilirsiniz. Biz de, gerek bu etkinliklerden programı belli olanları mümkün olduğunca önceden duyurmak, gerekse de yapılan güzel işleri camiamızla paylaşmak için bültenimize taşımaya gayret edeceğiz. Bu nedenle de yine sizlerin desteğine ihtiyacımız olacak. Tüm şubelerimizden, gerek yapılacak etkinliklerin duyurusu, gerekse de yapılan etkinliklerle ilgili kısa bilgilendirme yazılarını bekliyoruz. Ülkemizde yapılacak yerel seçimlere çok az bir süre kaldı. Asıl yapılması gereken insana ve topluma saygılı, her durumdaki insanın rahatça kent yaşamına nasıl katılabileceği, yaratılan rantın birilerinin cebine değil de sosyal projelere ve kentlerin insani standartlara uygun olarak geliştirilmesine gideceğini vs. içeren, akademik yanı da olan bir program ortaya koymak ve seçimden hiç değilse 1 yıl önce belirlenecek adaylarla bu program ve projeleri insanlara anlatmak olmalıydı. Oysa görüyoruz ki kendisine sosyal demokrat diyen partiler bile böyle zahmetli bir çabaya girmediler. Bütün partiler daha yararlı olacak değil seçilme ihtimali olduğunu düşündükleri adayları son dakikada açıklayıp, bu insanları da çoğunu hazırlıksız biçimde kamuoyunun önüne gönderdiler. Bu adaylardan bir kısmı son derece değerli kişiler olsa da yerel yönetim anlayışı böyle olmamalı. Bu sayımızda yerel seçimlerle ilgili de yazılar bulacaksınız. Gelecek sayıda yayınlanmak üzere yeni yazılar da bekliyoruz. 1.300 den fazla Filistinli öldürüldü. Bu saldırılarda Hamas vb örgütlerin rolü, Hamas vb örgütlerin niteliği ve üzerlerindeki çeşitli şaibeler, İsrail in kendini savunma refleksi ya da problemin tarihsel arka planı gibi konular elbette tartışılmalıdır ve ciddiyetle ele alınmalıdır. Fakat her savaşın en ağır bedeli ödettiği ve yaşamlarını daha güvensiz hale getirdiği çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve bedensel engellilerin yaşadığı insani dram bana göre her şeyden önce geliyor. İnsanlık tarihi, maalesef, insanın insana ve doğaya uyguladığı vahşetin de tarihidir ve bu vahşet insanın kendi sonunu da hazırlıyor. Ülkemizde krizin etkileri günlük yaşamda artık iyiden iyiye hissedilmeye başladıysa da, konuyla ilgili uzmanların söylediği henüz daha krizin başlarında olduğumuz. İstatistikler 2008 in son çeyreğinde yaklaşık 550.000 (beşyüzellibin) kayıtlı çalışanın işsizler ordusuna katıldığını gösteriyor. Bu durumun çalışanlar üzerinde yarattığı baskıyı vs. dile getirmeye bile gerek yok. Herkes biliyor ki, ülkede çalışanların büyük çoğunluğu kayıt dışıdır ve krizde ilk gözden çıkarılacaklar da bunlardır. Demek ki sadece işsizlikle ilgili veriler bile gerçeği tam yansıtmıyor. Bu krizin aslında kapitalizmin krizi olduğunu ve sürekli olarak yineleneceğini bilsek de, en azından şu aşamada güçlü bir alternatif in eksikliğinin herkes farkında. Bültenimizle ilgili oldukça iyi eleştiriler alıyoruz. Arkadaşlarımızdan gelen katkılardan da memnunuz. Bunlar, bize, doğru ve iyi şeyler yaptığımızı düşündürüyor. Elbette önemli olan güzel şeyleri ortaya koymak kadar bunun sürekliliğini de sağlayabilmektir. Bunun için sizlerin katkılarının da sürekliliğini bekliyoruz. Yeni sayıda buluşmak dileğiyle. A.Raif FALCIOĞLU Geçen ayın en önemli gündemi İsrail in Gazze ye düzenlediği yeni saldırı idi. Bu sayımızda Filistin konusuna da yer ayırdık. Çeşitli saldırıların sorumlusu Hamas gibi dinci örgütleri hedef aldığını iddia eden İsrail, 27 Aralık 2008 de, Gazze ye büyük bir operasyon başlattı ve kelimenin tam anlamıyla yerlebir etti. Bu saldırılarda, çoğu da sivil ve çocuklardan oluşmak üzere, açıklanan rakamlarla 3

DANIŞMA KURULU TOPLANTISI Kasım ayında yapılan toplantıda, Mülkiye Sitesi Merkez Binası ile ilgili gelişmeler ve hazırlanan avan (ön) proje ile şartnameye ilişkin taslaklar değerlendirmiş ve üyelerce önerilen uzman kişilerden bir komisyon oluşturularak bu komisyona ihale süreciyle ilgili metinlerin hazırlanması görevi verilmişti. O toplantı sonunda alınan karara uygun olarak ve komisyonca hazırlanan ilgili metinleri değerlendirmek üzere Danışma Kurulu (Ortak Kurullar) Toplantısı, Mülkiyeliler Birliği Genel Merkezi nde 08 Şubat 2009 pazar günü yapılmıştır. Toplantıda Genel Başkan Ali ÇOLAK ve danışma kuruluna davetli, ilgili kurullarda görevli üyelerin büyük çoğunluğu hazır bulunmuştur. Toplantının başlangıcında Genel Başkan Ali ÇOLAK çalışma sürecine ilişkin kısa bir bilgilendirme konuşması yaparak, sözü, metinleri hazırlayan komisyona verdi. Komisyon üyeleri adına yapılan konuşmalarda metinler hazırlanırken nasıl bir çalışma yapıldığı, metinlerin ruhu ve mantığı ile ilgili bilgiler verildi. Daha sonra üyelerin konuşmalarına geçildi ve komisyonca hazırlanan ilgili metinler sırasıyla ve ayrı ayrı değerlendirildi. Söz alan kurul üyeleri, metinlerin içeriği ya da şekli ile ilgili görüşlerini belirterek, eksik bırakılmış ya da düzeltilmesi gereken, yeterince net ifade edilmemiş ya da yanlış anlaşılmaya neden olacak noktaları ifade ettiler. Bir üye de, Türkiye de yaşanan bazı olumsuz örnekleri aktararak yap işlet devret modelinin sakıncalarından bahsetti. Komisyon üyeleri ya da Genel Başkan Ali Çolak konuşmalar sırasında ihtiyaç doğdukça gerekli açıklamaları yaparak konuya açıklık getirdiler ya da metinlerin son hale getirilmesinde dikkate almak üzere gelen önerileri not aldılar. Yapılan oturumda, oldukça ayrıntılı bir şekilde incelenen metinler, birlik, vakıf ve camianın çıkarlarını koruma adına daha eksiksiz bir hale getirilmeye çalışıldı. Komisyon, toplantıda yapılan önerilere uygun olarak metinlerde gerekli değişiklikleri yapmak üzere çalışmalarına devam edecek. Gerekli görülürse yeniden ortak kurulları toplama kararı alınarak toplantı sona erdirildi.

Mülkiyeliler Birliği nin Bir Başka Çınarı: Hikmet ÖZÇINAR Bahri ÖKTEM Yanda fotoğrafı var. Tanıdınız değil mi? Ben, mülkiyeli oldum olalı kendisini tanıdığım, çalışkan, sevecen insan Mülkiyeli kadar Mülkiyeli; Mülkiyeli kadar Arapkir li bir insan Hikmet Özçınar. Onu ya Mülkiyeliler Birliğinin katlarında, bahçesinde görürsününüz, ya da ne bileyim, nerede mülkiyeli varsa küçücük bir katkı sağlamak için elinde çantası ile gezer durur bakanlıkların koridorlarında. Buna özveri, bu ne fedakarlık Hikmet Özçınar, hala görevinde Mülkiyeliler Birliğinde ve ilerlemiş yaşına rağmen aynı gayret ve azimle çalışıyor, Mülkiye için, Mülkiyeliler için. Ayhan ağabeyin evlatlarından biri, o da Mülkiyeliler Birliğinin diğer çalışanları gibi. Ayhan ağabeye son görevini yaparken, gözlerinde akan yaşlarda gizliydi O na olan sevgisi ve saygısı. Bilenlere anlatmaya gerek yok sevgili Hikmet ağabeyi ama bilmeyenler için Mülkiye Bülteninin 1992 yılı Haziran ayı sayısından aldım aşağıdaki satırları. Okuyalım hep beraber bakalım kimmiş Hikmet Özçınar. 1965 yılında askerlik görevimi tamamladığım sıralarda, o zaman Siyasal Bilgiler Fakültesi Yurt Daire Amiri olan Mehmet Çavuş aracılığıyla Mülkiyeliler Birliği Yönetim kurulu Üyesi Çalışma Bakanlığı Mütercimi Ertuğrul Baydar ile tanıştım. Kendileri bana Birliğin büro işlerinin düzenlenmesi, üye aidatlarının toplanması işini teklif ettiler. Ben de kabul ederek 18.03. 1965 tarihinde Adakale Sokak 20 numaradaki eski kiralık binada göreve başladım. Burada benden iki yıl önce başlamış olan emekli binbaşı Halis Aytekin ile tanıştım. Ve sekiz yıl birlikte çalıştım. Bu eski binadan onbeş gün sonra bugün bulunduğumuz, Konur Sokak 1 numaradaki binaya taşındık. Bina onarımdan geçirilerek giriş katı lokanta, iki katı oturma ve yönetim odası, ikinci katı oyun salonu ve üçüncü katı oniki yataklı misafirhane olarak yeniden düzenlendi. O günlerde Birlik Başkanı Sırrı Kırçalı idi. Ayhan Açıkalın ikinci başkan, Yılmaz Ergenekon Genel Sekredter, Beycan Tavus ise Sayman olarak görev almışlardı. Üyeler ise Ertuğrul Baydar, Fikret Alkış ve Neylan Teker den oluşuyordu. Bu ekip yeni alınan bu binanın finansmanı için bir kampanya başlattılar. Bu kampanya her biri 2.5 TL olan Eşya Piyangosu Bilet satışı şeklindeydi. Bu biletler Vali ve Kaymakamlar eliyle tüm yurt çapında yaygınlaştırıldı. Böylece bu binanın borcu iki yıl gibi bir sürede ödenmiş oldu. Daha sonra yönetim değişikliği oldu. Genel Başkanlığa Ayhan Açıkalın getirildi. Açıklalın yeni bir Mülkiye sitesi Projesi başlattı. Bu proje ile bugün otel olan Yüksel Caddesindeki 12 numaralı bina ile ilk taşındığımız binanın bitişiğindeki Konur Sokak 3 numaralı binanın satın alınması çalışmaları başlatılmış oldu. Bu yeni binaların finansmanı da aidat ve bağışlar dışında yeni bir eşya piyangosu ile sağlandı ile sağlandı. Yeni binaların katılımıyla tekrar bir iç düzenlemeye gidildi. İlk çalışmaya başladığım yıllarda, binalarla ilgili çalışmaların yanında, tüm kamu ve özel sektörde çalışan mezunları saptama ve üye kaydetme işlerini üstlendim. O günlerde üye sayısı 700, 800 civarında, üye aidatı ise 1,-TL idi. Bu çalışmalarla üye sayısını artırarak ayda 1400.TL aidat ve bağış topladım. Bunun üzerine o zamanki başkan Sırrı Kırcalı tam istediğiz adam diyerek beni kutladı. Proje kapsamındaki piyango çalışmaları sürerken bir yandan da gelir elde etmek, üyeler arasındaki 5

dayanışmayı sağlamak için her yıl tekrarlanan geleneksel 4 Aralık balolarının organizasyonu ve bilet satış ile ilgilendim. İlk balo şu anda THY binası olan o zamanki Gar Gazinosunda yapıldı. O baloda eski yeni öğrenciler arasındaki sıcak ve samimi ilişkiler, yakınlık ve yardımseverlik beni çok etkiledi ve duygulandırdı. Kendimi bu camiaya daha yakın hissederek ailem gibi görmeye başladım. Öyle ki bundan sonraki çalışmalarımda hiçbir zaman saate bağlı kalmayıp, gece gündüz demeden çalıştım. Aynı ilgi ve sevgiyi ülke yönetiminde en büyük makamdan en küçük makama kadar yer almış Mülkiyelilerden gördüm. Bu sayede 700, 800 olan üye sayısı bugün 7000 i aşmış bulunuyor. 22 yılık çalışma yaşamında hiç unutmadığım bir anımı sizinle paylaşmak isterim. 1977-1978 yıllarında üç ayda bir yayınlanan Mülkiyeliler Birliği Dergisinde çeşitli makale ve haberlerin yanında vefatlara da yer veriliyordu. O sıralarda İş Bankası nda Teftiş Kurulu Başkanlığı yapmış ve emekli olan Yaşar Hayri Aktan ın vefatını öğrendik. Ben İller Bankasına giderek dergide yayınlanmak üzere bir fotoğrafını buldum. Vefatını dergide yayınladık. Dergimizin dağıtımı tüm üyelere yapıldı( o zaman dergi üyelerimize ücretsiz olarak dağıtılırdı). Derginin yayınlanmasından üç ay gibi bir süre sonra bir gün Yaşar Hayri Bey elinde dergiyle Birliğe geldi. Hepimiz şok olduk. Oğlum Kuş Ayhan ne yaptınız yahu? Beni öldürdün ama mezardan çıktım, işte karşındayım diyerek Başkan Açıkalın a çattı, sonrada sarılıp kucaklaştılar. Üzüntümüz o anada utanca ve sevince dönüştü. Çok sevdiğimiz bir üyemiz üç ay sonraki dergide yeniden hayata döndürdük. Görev yaptığımız süre içinde Sırrı Kırcalı, Ayhan Açıkalın, Güngör Aydın, Cevat Geray, Alper Aktan, Alpaslan Işıklı başkanlığında çeşitli yönetimlerle çalıştım. Mülkiyeli camiasının en eski mezunlarından en yeni mezunlarına kadar tanıştım, görüştüm. Onların duygularını paylaştım. Onlara özgü deyimleri, espirileri öğrendim, kendime düstur edindim. En mutlu günlerinde düğünlerine, derneklerine katıldım. Vefatlarında son yolculuklarına uğurladım. Bu camiayı çok sevdim ve saydım. Çok nezih bir camia olduğunu yaşayarak gördüm, öğrendim. Mülkiyelilik ruhu bana da geçti. Mülkiyeye her giren öğrenci dört senede mezun olurken ben 27 yıldır öğrenci olup hala mezun olamadım. SINIFTA KALDIM. İşte böyle arkadaşlar; Mülkiyelileştirdiklerimizden Hikmet Özçınar ve onun yaşadığı döneme ilişkin Mülkiyeliler Birliğinin tarihinden bir kesit. Bu röportajı yapan Mülkiye Bülteni editörü ne demiş bakın: Sevgili Hikmet ağabey, bizler Mülkiyeliler Birliğine ilk adım attığımızda seni gördük ve tanıdık. Biz seni çok sevdik ve saydık. Daha çok uzun yıllar birlikte olmak ve Mülkiyelilik ruhunu paylaşmak dileği ile çok teşekkür ediyoruz. Hikmet Özçınar hala görevde sevgili Bilay lılar, bu satırların yazıldığı tarihte meslek hayatının 42. Yılını yaşıyor. Alpaslan ağabeyin başkanlık döneminden sonra Arslan Kaya, Alper Aktan, Fisun Çiçekoğlu Oralp, Mehmet Kesimoğlu ve Ali Çolak başkanlarla görev yaptı ve daha da yapacak. Sağ olasın Hikmet Ağabey biz Bilay lılar gerçekten seni çok seviyoruz. Ankara, 25.05.2007 Bu yazı bilayvakfı.org.tr adresinden alınmıştır. 6

Mülkiyeliler Birliği ve Mülkiye Spor Vakfı nın birlikte düzenlediği Ayhan Açıkalın, Fazıl Kafadar ve Kamil Erdeha yı anma toplantısı 11 Şubat 2009 çarşamba günü birliğin konferans salonunda gerçekleştirildi. Prof. Dr. Gencay Şaylan, Prof. Dr. Metin Kazancı ve Savaş Sönmezin konuşmacı olarak katıldığı anma toplantısına çok sayıda Mülkiyeli katıldı. Mülkiyeliler Birliği ve Mülkiye Sporun kurumsallaşmasında değerli emekleri olan Ayhan Açıkalın, Fazıl Kafadar ve Kamil Ederha nın Mülkiye camiasınca unutulmadıklarını, gelecek kuşaklara da aktarılması gerektiğini söylediler. 7

Yeryüzü Nazım a Şarkılar Söylüyor Mülkiyeliler Birliği, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonunun 18 Şubat tarihinde saat19.00 da düzenleyeceği Yeryüzü Nazım a Şarkılar Söylüyor etkinliğine şair Ahmet Telli ve Nazım Hikmet araştırmalarıyla tanıdığımız Emin karaca katlıyor. Etkinlik kapsamında yapılacak olan sinevizyon gösterisini AFSAD Mehmet özer Toplumcu Gerçekçi Belgesel Fotoğraf Atölyesi Hazırlıyor. Nazım Hikmet fotoğraflarının yer aldığı bir sergi ve şiir dinletisini fotoğrafçı-şair Mehmet Özer gerçekleştirecek. Etkinlik genel merkez binamızın konferans salonunda yapılacak. Üyelerimizin katılımını dileriz. 8

mülkiye de öğrenci olmak Ajan S.A. Ağabey 1958 yılında, Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi ni bitirip, Siyasal Bilgiler Fakültesine girdiğimde, onyedi yaşındaydım ve daha önce Ankara yı hiç görmemiştim. Lise arkadaşlarımdan, bu sınavı kazanan kimse olmadığından, ilk günler çok yalnızlık çektim. İçlerinden birisi Karşıkaya Orta Okulu ndan sınıf arkadaşım çıkmaz mı? Demek ki onunla, sonradan hiç kesintiye uğramayan arkadaşlığımız şimdi kırkaltı yılını dolduruyor. Diğerleri ise kırk yıl oldu. İzmir den gelenlerin çoğunluğunu oluşturan, Atatürk Lisesi mezunları, kendilerini herkesten üstün görürlerdi ve doğallıkla kanıtlamayı amaçlayan, okumaya öğrenmeye yönlendirici, oluımlu bir yarış. Bu yarış sanırım, hepimizin bilgi-kültür düzeyini, okul ve ortalamasının bile üzerine çıkarttı. Başlangıçta, orkestra çalgılarının akort seslerini, uvertür sananlarımız bile, özellikle Dil Tarih Coğrafya Fakültesi salonundaki, klasik müzik konserlerini kaçırmaz oldu. Adı, Siyasal kelimesi ile başlayan bir okulda, mümkün müdür politika dışı kalmak? Hayır mümkün değildir. Daha ilk günlerden kendimizi doğal Cumhurbaşkanı adayı gibi görenlerimiz pek çoktu. Okul arkadaşlarımızın nerdeyse tamamı, sonradan başka siyasi çizgilere geçmiş bile olsalar, Mülkiye nin^geleneksel çizgisi olan, Atatürkçü ve devletçi düşünceyi veya onun biraz daha solunda sayılabilecek görüşleri benimsemişlerdi ve Mülkiye, solcu okul sayılırdı. O günlerde, solcu sayılanlar, mutlaka izlendiklerini düşünürlerdi. Gerçekten, ders yıllarının daha ilk günlerinde, üst sınıflardaki ağabeylerimiz beni de üçüncü sınıftaki başka ağabeyimize karşı uyardılar. Adı S.A. olan ağabeyimi, bizleri izlemekle görevliymiş. Görevi hemen bitmesin diye, sınıf geçmesine, kolay izin verilmezmiş. Yedi yıllık öğrenciliği sonunda, ancak üçüncü sınıfa gelebilmiş. S.A. ağabey yaşı otuza yakın, orta boylu, seyrek kumral saçlı, ince çerçeveli gözlük kullanan, soğuk ve titiz görünüşlü birisiydi. Kuşkusuz, hakkında söylenenleri bilir ama aldırmazdı. Önceleri, epey korkmama karşın, dost olmakta gecikmedik, Çünkü ikimiz de geceleri geç yatmayı ve satranç oynamayı seviyorduk. S.A. nın ajanlığına aldırmayan, birkaç satranç severle birlikte satranç başında sabahlar olduk. En iyimiz S.A. ağabeydi ve ben onu arada bir de olsa yenebilmiş olmayı hala övünç sayarım. Sanırım gerçekten de ajandı. Ama S.A. ağabeyin izlemekte görevli olduğu bizler, sonradan ya kaymakam olduk ya müfettiş. Genel müdür, vali, müsteşar, hatta bakan olduk. Yoksa, S.A. ağabeyim, görevini yapmadı mı dersiniz? Erdinç GÖNENÇ Gazete Ege, 9 Mart 1998 *İZMİR İM II kitabından alınmıştır. 9

Münir Raif Güney Mülkiyeli Oluyorum: 1946 yılı Haziran ayında Erzurum Lisesi edebiyat şubesinden mezun oldum. Daha önceleri askeri okula gitmeyi düşünürken, lisenin ikinci sınıfından itibaren SBO Mülkiye ye girmeyi ideal edindim. Babamın devlet memuriyeti nedeniyle, bucak, ilçe yönetimi ve kamu hizmetleri hakkında izlenimlerim vardı. Birkaç yıl bucak müdürlüğü ve kısa sürelerle kaymakam vekilliği yaptığını da anlatırdı. O tarihlerde bucaklarda okul olmadığından Eruh ilçesine Nüfus Memuru olarak tayinini yaptırmıştı. Eruh tan sonra Beytüşşebap a geldik. İlçe kaymakamı, sonradan vali olan rahmetli Kazım Atakul idi. O küçük yerde, bayramlarda frak ve silindir şapka giyer, elinde gümüş bastonuyla irticalen nutuklar söylerdi. Biz öğrencilerde hayran hayran izlerdik (Mülkiye de o devirlerde son sınıf öğrencilerine frak verildiğini, ata binmenin öğretildiğini sonraki yıllar öğrendim.) Liseden mezun olduğumuz yıllarda, Fakülte ve yüksek okullara giriş sınavı yapılmazdı. Lise bitirme sınavlarında başarılı olmak, lise mezunlarına tanınan haklar için yeterli idi. Yüksek öğrenim yapabilmek için, yine liselerde yapılan olgunluk sınav ında da başarılı olmak ve diplomayı da almak zorunluydu. Genel durum böyle olmakla beraber, bunun iki istisnası vardı. İstanbul Teknik üniversitesi, Ankara Siyasal Bilgiler okulu. Her iki kurumda açtıkları sınavlarda başarılı olan adayları alıyorlardı. Her iki diplomam, bu iki kırım dışında tüm fakülte ve yüksek okullara girmeye hak veriyordu. Ankara Hukuk Fakültesi bursunu kazanmıştım. Askeri Hukuk da kayıt işlemine başlamıştı. Ama büyük idealim Mülkiye ye girmek ve idareci olmaktı. Okul şanlı tarihiyle ünlü ve o günkü durumuyla da çok mümtaz ve cazipti. Bu nedenle yüzlerce aday sınavlara başvuruyordu. Ne var ki, sınavlar oldukça çetindi. Aile içinde eğitimle ilgili dayım, Münir o okula milletvekilleri ve ileri gelenlerin çocukları alınıyor, iyisimi sen tıbbiye veya hukuka yazıl Dayı bey dedim, bizim milletvekilimiz yok ama Allah büyüktür. Sınavlar için aday kaydımı yaptırırken, pencerelerini kenarlarını ateş çiçeklerinin süslediği mermer sütunlu büyük salonun, kitaplığın, dersliklerin kısacası tüm okulun görkemli havası altında büyülendim. Çok sayıda aday kaydını yaptırmaktaydı. Bir bölümü benim gibi taşradan mezun olan mütevazi adaylar Bir bölümü de koltukların altında kalın kitaplar taşıyan kolej veya büyükşehir liselerinden mezunlar Güzel giysililer, şapkalılar hatta pipo içenler. Bunlar arasında sınav nasıl kazanacaktık? Azmimiz, ideallerimiz vardı. Erzurum lisesinde öğretmenlerimiz tarafından çok iyi yetiştirilmiştik. Örneğin 1946 yılında 96 mezun arasından TBMM Başkanı, 4 bakan, 3 vali, 12 profesör, doçent ve öğretim üyesi, 27 yüksek mühendis, 16 tıp doktoru, 19 hukukçu ve diğer arkadaşların tümü çeşitli meslek sahibi oldular. Ankara ve İstanbul da açılan Mülkiye giriş sınavlarına yüzlerce aday katıldı. Sınav sonuçlarını Ankara Atatürk Lisesi nde bir heyet değerlendiriyordu. O yıl okula 100 yatılı olmak üzere 150 öğrenci alınacaktı. Sonuçlar ilan edildiğinde yatılı kazanan 100 öğrenci arasında olduğumu öğrenince büyük bir sevinç duydum. Mülkiyeli olmak elbette çok gurur verici ve imrendirici bir mazhariyetti. Hatırlıyorum, sevincimizi paylaşması için Harbiye de okuyan ağabeyime müjdeyi vermek için sınavı kazanan ve orta okuldan sınıf arkadaşım olan Fuat Bilgin le yola çıktık. Otobüs ya da dolmuş bulamadık. Sıhhiye ye kadar yürüdük. Sıhhiye de ara ç bulamayınca Kızılay a oradan da Harb okuluna kadar yürüdük. İşte Mülkiye sınavlarını kazanmanın sevinci!! Okulumuz Ocağımız : Hemen okul kaydını yaptırdım, birinci sınıf öğrencisi oldum. Artık Mülkiyeliydim. İlk iş bir okul rozeti alıp parlatarak yakama takmak oldu. Yatılı okulumuzda her sınıfın yatakhanesi ayrıydı. Dershaneden ayrı etüd -- çalışma - odaları vardı. Keza, yemekhanede de her sınıfın yeri ayrıydı. Yemek masaları dört kişilik ve örtüleri beyazdı. 10

Yemekhaneye, yemekler mutfaktan küçük asansörle taşınırdı. Her öğünde üç çeşit yemek olur, turfanda sebzelere de yer verilirdi. Bazı günlerin özel menüleri olurdu. Mesela Perşembe günleri mercimek unu çorbası, kinci yemek garnili uskumru balığı ve sonra tahin helvası. İkinci Dünya Savaşı sırasında yatılı okuduğumuz lisede çay verilmez onun yerine sabahları yalnız siyah mercimek çorbası, diğer öğünlerde de çoğu kez kapuska veya patates yemeği olurdu. Ekmek karneyleydi. Tabii, Allah devlete zeval vermesin, böylece lisede okuyabildik. Bundan sonra Mülkiyede yatılı olmak, beş yıldızlı otelde yaşamak gibi geldi. Demek istediğim o ki, rahat öğrenim yapmak için her türlü ortamımız fazlası1yla vardı. Sınıflarımız ferah, etüd odalarımız rahattı. Dershanelerde, etüd odalarında ve yemek hanelerde, sene başında kim nerede oturmuşsa, ders yılı sonuna kadar aynı yerde oturdu. O zamana göre oldukça zengin bir kitaplığımız vardı. Ayrıca belli başlı yayınların bulunduğu gazete odamız ve salonda tarihi büyük bir radyo mevcuttu. Yorgun radyo bazen susar, arkadaşlar birkaç kez sallayarak tekrar seslendirirdi. Okulda revir, berber, terzi, çamaşırhane ve ütü odası vardı. Her öğrencinin yılda bir elbiselik kumaş hakkı vardı. İlk yıllarımızda gözlük alımına, ayakkabı pençesi yaptırmaya yardım edilirdi. Son sınıf öğrencilerden bir heyetin yönettiği tüketim kooperatifinden bazı ihtiyaçlarımızı kolayca sağlardık. Okulda jimnastik dersi olmadığı halde çok güzel bir kapalı salon vardı. O tarihlerde Ankara da yalnız üç yer böyle salona sahipti. Mülkiye de basketbolun geleneksel bir spor dalı olmasında, şampiyonluklar kazanmasında bu salonun rolü büyüktü. Her öğrencinin bir ölçüde eli topla buluşur, sınıflar arası müsabakalar yapılırdı. Okul takımımız oldukça ünlüydü. Büyük kulüplerin takımlarıyla rahatlıkla başa çıkardı. Ama en büyük rakip Harbiye Spor du. Harbiyeliler disiplinli çalışır, okuldan mezun olan başarı basketbolcuları takım komutanı olarak okulda bırakırlardı. Mülkiye Sporun böyle şansı yoktu, mezun olan okuldan ayrılırdı. Mülkiye-Harbiye maçlarının heyecanını unutmak mümkün değil. Okulumuza yeni başladığımız günlerdi. Bir gün akşama doğru Talebe Cemiyeti Başkanının, birinci sınıfa hoş geldin ziyaretine geleceği söylendi. Sınıfımızda toplandık. Başkan rahmetli İsmet Vardal dı. Candan bir ağabey tavrı ile çok samimi bir şekilde bizleri kutladıktan sonra, Mülkiyeyi, Mülkiye geleneklerini anlatmaya başladı. Mülkiyelilikte karşılıklı sevgi ve saygının, devamlı yardımlaşma ve dayanışmanın, taşıdığımız onurlu rozetimizin itibarını gözetmenin esas olduğunu söyledi. Mesela yolda bir Mülkiyeli büyüğümüzle karşılaştığımızda onu selamlama, düzgün ve kravatlı kıyafetle sokağa çıkma ve mutlaka rozetimizi takma gibi geleneklerimizden bahsetti. Bir arkadaşımız ama ağabey, dedi, sizin yakanızda rozetiniz yok? Başkan benim bugün acele işim vardı. Kravatsız çıktığımdan takmadım bak rozetim var.. diyerek ceketinin yakasının arkasına iliştirdiği rozetini gösterdi. Gösteri hoşumuza gitmişti. Başkanımız güçlü ve etkileyici bir konuşmacıydı. Mülkiyemizin sıcak havası bizi sarmaya başlamıştı ve ilk günden bize gösterilen samimi ilgi çok moral vericiydi. Okula başladığımızın birinci ayında, son sınıfların, birinci sınıflar için gelenek haline getirdikleri tanışma çayında hazırlanan uzun masanın bir tarafında son sınıflar, diğer tarafında biz birinci sınıflar karşılıklı olarak yer aldık. Pasta, çay ikramları esnasında genel bir iki konuşma yapıldı. Birimizde sınıfımız adına teşekkürlerimizi sundu. Bundan sonra karşılıklı sohbet başladı. Her son sınıf öğrencisi, karşısındaki birinci sınıf öğrencisine okulu, hocalarımızı, sınav sistemini, gelecekteki beklentileri anlatıyordu. Ve karşımızda bulunan son sınıf öğrencisi, sene sonuna kadar ağabeyimiz olur, okul ile ilgili tereddütlerimizde ve sorunlarımızda bizi aydınlatır, yardımcı olurdu. Benim karşımdaki ağabey rahmetli Abdurahman Lami Gözen di. Okulumuzun Sıcak Havası Bizi Sarıyor. Mülkiyeliliğe İntibak Etmeye Çalışıyoruz: 11

4 Aralık 1948 Cumhurbaşkanı İsmet İnönü nün okulumuza teşriflerinde öğrencilerle. 4 Haziran 1950 Veda yemeğimize katılan Ulaştırma Bakanı Tevfik İleri ve hocalarımızla birlikte sınıfta. 23 Mayıs 1949 Rahmetli hocamız Mesut Aslan la 14 Şubat 1950 Sömestr tatilinde İstanbul a düzenlenen geziye katılan son sınıf öğrencilerinden bir grup, ceza hukuku hocamız Prof. Dr. Burhan Köni nin başkanlığındataksim deki Atatürk anıtına çelenk koyduk 13 Nisan 1949 Nisan 1947 den Nisan 1948 kadar görev alan talebe cemiyeti başkan ve üyeleri. Soldan Sağa, Hayrettin Demetoğlu, Ayhan Açıkalın (muhasip üye), Mustafa Güngör (sekreter üye), Kemal Şenol (başkan vekili), Adnan Bulak (başkan), Fikret Nazillioğlu (üye), Oral Karaosmanoğlu (üye), Aslan Başarır (üye), Münir Raif Güney(üye ve kültür kolu başkanı), Şevket Doğan (üye) 4 Haziran 1950 14 Mayıs 1950 de iktidara gelen ve geleneksel veda yemeğimize katılan DP erkanı. TBMM Başkanı Refik Koraltan, Bakanlar İçişleri Bakanı Rüknettin Nasuhioğlu, Ticaret Zühtü Velibeşe, Milli Eğitim Bakanı Avni Başman (arka sırada kır saçlı) ile değerli idare hukuku hocamız Prof. Dr. İsmail Hakkı Göreli 12

dosya: Filistin FİLİSTİN DE NELER OLDU? Bu yazıda niyet, Filistin sorununa bir yaklaşım sunmak, çözüm üretmek ya da tarihsel/sosyal yanlarıyla çözümleme yapmak değil; yalnızca Filistin de yaşananlara dair ve bilinenler ışığında çok kısa bir tarih özeti yapmak ve bazı insani temel noktaların altını kabaca çizmektir. Cetvelle çizilen sınırlar Bugün Ortadoğu ve Afrika haritasına bakan çoğu kişi, cetvelle çizilmiş gibi sınırlarla birbirinden ayrılmış birçok devletin varlığını görünce mutlaka şaşırmıştır. Gerçekte de sömürgeciler arası anlaşmalara göre çoğu cetvelle çizilmiş olan bu sınırlar, bölge halklarına atılmış kesiklerin yaralarını da temsil etmektedirler. Bu düzgün çizgiler, birçok ulus gibi, aslında bölgede nüfusu 200 milyonu geçen bir ulusu oluşturan Arap halkını da çok sayıda devlete bölmüştür. Bu manzara, sömürgeci sistemin, özellikle de İngiltere nin, geride bıraktığı böl-yönet taktiğinin bir mirasıdır. Bu taktikle sömürgeciler birçok yerde bölge halklarını da birbirine düşürmüş ve birbirine düşman ederek güçsüz bırakmıştır. Bu şekilde ülkeleri bölünmüş ve birbirine düşman edilmiş birçok ulus, emperyal bir dış gücün müdahalesine sürekli açık bir şekilde yaşamaya devam etmektedir. Yunanlıların eski İbranicedeki kıyı bölgesini belirtmek için kullandıkları Ken an ülkesinin yeni adı olan Filistin, İslam ın doğuşuna kadar İran, Mezopotamya, Grek, Mısır, Roma ve Makedonya devletleri arasında el değiştirdi. Halife Ebubekir zamanında Araplara geçen ülke yönetimi, Yavuz Sultan Selim zamanında Mercidabık zaferi sonrasında ise Osmanlıların eline geçti (1516). Osmanlı devletinin gerilemeye başladığı dönemde bu bölgeler Mehmet Ali Paşa nın oğlu İbrahim Paşa komutasındaki bir ordu tarafından alındı ve Filistin 1840 yılına kadar Mısır ın yönetimi altında kaldı. Fakat daha sonra tekrar Osmanlı yönetimine bağlanan Filistin, 1. Paylaşım savaşına kadar Osmanlı yönetiminde kaldı. Filistin topraklarının bulunduğu coğrafyanın bütün dinlerde özel bir önemi ve yeri bulunmaktadır. Bu 13

da birçok peygamberin orada yaşamış veya hayatının bir bölümünü orada geçirmiş olmasından ve kutsal kitaplarda bu toprakların kutsal kılınmış olmasından kaynaklanmaktadır. Filistin sorununun önemli bir nedeni, bu toprakların tarihteki bu rolü ve statüsünden ileri gelmektedir. Siyonizm Düşüncesi ve Filistin de İsrail devletinin kuruluşu Çeşitli dönemlerde yaşadıkları yerlerde baskıya uğrayan ve göç etmek zorunda bırakılan Yahudiler, 19. yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde Fransa, İngiltere, Amerika gibi ülkelerde topluma entegre olmuşlar fakat Doğu Avrupa ve Rusya gibi ülkelerde baskılara uğruyorlardı. Siyonizmin ortaya çıkışı da bu döneme denk düşmektedir. Yaşadıkları toplumlarda özellikle ticareti ve parayı kontrol eden rolleriyle öne çıkan Yahudi burjuvazisi, Siyonizm ile bağımsız bir burjuva devlet ideolojisine kavuşuyordu. Yahudilerin binlerce yıl önce sürülmüş oldukları vaat edilmiş topraklar a geri dönmeleri ve tüm dünya Yahudilerinin tek bir devlet altında birleşmeleri fikri olan Siyonizm, soykırımların ve sürgünlerin artmasının ardından giderek daha güçlü bir ideoloji haline geldi. Siyonizm, ilk etapta diasporadaki Yahudilerin durumunun iyileştirilmesi ve geri dönüş fikrinden ibaretken Halkı olmayan bir ülkeyi, ülkesi olmayan bir halka devredin diyen Israel Zangwill Siyonist hareketin gerçek tavrını açıkça ortaya koymaktadır. Avusturyalı bir Yahudi gazeteci olan Theodor Herzl, Yahudi Devleti fikrinin babası olarak bilinir. Herzl, 1896 da yayınladığı Yahudi Devleti adlı kitabında, Yahudilerin kurtuluşunun ancak bir Yahudi devleti kurmalarıyla mümkün olduğu fikrini ortaya atmıştır. Herzl, zamanın Osmanlı padişahı II. Abdülhamid e seslenerek Yüce Sultan bize Filistin i verdiği takdirde biz de buna karşılık Türkiye nin mali işlerini yoluna koyma görevini üstlenebiliriz. Orada barbarlara karşı ileri karakol rolü oynayacak bir uygarlık kurmalıyız diyordu. Fakat bu talep II. Abdülhamid den yakınlık ve ilgi göremedi. Teodor Hertzl in anılarında ifade edildiğine göre, II. Abdülhamid, konuyla ilgili aracılık yapan kişiye şu cevabı vermiştir: Ben bir karış dahi olsa toprak satamam. Türk imparatorluğu bana ait değildir. Türk milletinindir. Ben onun hiçbir parçasını veremem. Bırakalım yahudiler milyarlarını saklasınlar. Benim imparatorluğum parçalandığı zaman onlar Filistin i hiç karşılıksız ele geçirebilirler. Fakat yalnız bizim cesetlerimiz taksim edilebilir. Ben canlı bir beden üzerinde otopsi yapılmasına müsaade edemem. 1897 de İsviçre de toplanan ilk Siyonist kongrede, Filistin toprakları üzerinde bir Yahudi devleti kurma ve bütün Yahudileri oraya toplama kararı alındı. 1917 ye gelindiğinde Yahudi sayısı 20 binlerden 50 binlere çıktı. Aynı dönemde Arapların sayısı 650 bin civarındaydı. İngiltere, 1. Paylaşım Savaşı nda Osmanlıya karşı kendisini desteklemeleri karşılığında, Filistin de dahil Arap topraklarına bağımsızlık sözü verdi. Fakat 1916 da Fransa ile İngiltere arasında imzalanan Sykes Picot anlaşmaları, Arap topraklarının bu iki emperyalist ülke arasında nasıl paylaştırılacağını hükme bağladığı halde, Filistin, barındırdığı kutsal yerler nedeniyle özel bir statüye tâbi tutularak bağımsızlık tanınmadı. Anlaşmanın Filistin le ilgili maddesinde şöyle deniyordu: Diğer ortakların ve Mekke şerifinin muvafakati alındıktan sonra Rusya ile de istişare yapılarak bu bölgede uluslararası bir yönetim kurulsun. Bu anlaşmalarda herhangi bir Yahudi devletinin kurulması ise öngörülmüyordu. Ne var ki 1917 tarihli Balfour Deklerasyonuyla, İngiltere nin Filistin de bir Yahudi devletinin kurulması için çaba göstereceği açıklanıyor, böylece İngiltere, hem Araplara hem de Yahudilere mavi boncuk dağıtıyordu. Savaşın ardından Filistin, İngiltere nin egemenliğine girdi. 1922 de Milletler Cemiyeti Filistin için manda statüsünü benimseyen bir karar çıkardı. Gerçekte bu karar, Filistin in Yahudi vatanı olması lehineydi. Fakat Osmanlı egemenliğindeyken Filistin de Yahudi devleti kurulmasına sıcak bakan İngiltere, bu topraklar kendi egemenliğine geçtiğinde tam tersi bir tutum takındı. 1921 de ve 1929 da Filistin de kışkırtılan Yahudi karşıtı ayaklanmalarda hem Yahudi hem de çok sayıda Arap öldürüldü. İngiliz yönetiminin baskılarına ve devam eden toprak kayıplarına karşı Filistinliler, 1936 yılında başlayan ve üç yıl süren bir ayaklanma başlattılar. Talepleri Filistinlilerin yönetiminde demokratik bir hükümet, Siyonist yerleşimlerin durdurulması ve Siyonistlerin toprak alımlarının yasaklanması ydı. Köylülerin ayaklanıp dağa çıktığı, komşu Arap ülkelerinden Arap milliyetçilerinin mücadeleye katılmak üzere Filistin e geldiği bu ilk İntifada, aynı zamanda genel grev silahının kullanıldığı ve vergi ödememe kararının alındığı bir eylemdi. İntifada ya İngiliz hükümetinin tepkisi çok sert oldu; çok sayıda Arap katledildi, evleri yakılıp yıkıldı, silahlı bir Yahudi polis gücü oluşturarak bunu İntifada yı bastırmak için kullandı. Böylece Yahudilerle Araplar iyice birbirine düşürülmüş oluyordu. İngiliz hükümeti ayaklanmayı kontrol etmekte zorlanınca, 1939 da Yahudi göçünü sınırlayan ve 14

on yıl içinde Filistin e bağımsızlık öneren bir rapor yayınladı. Böylece İngiltere ye bağlı bir Arap kukla devletinin yolunu açılacak, bu tampon devlet sayesinde, Ortadoğu nun kontrolü garanti altına alınacaktı. Rapor Milletler Cemiyeti tarafından reddedilmesine rağmen, 2. Paylaşım Savaşı nın yarattığı boşluk nedeniyle İngiltere 1947 ye dek bildiğini okudu. Bu dönemde Avrupa da Yahudilere karşı izlenen ve anti-semitizmde somutlaşan tutumlar, tek kurtuluşun Siyonizme sarılmak olduğu yolundaki inancı Yahudiler arasında güçlendirdi. 1945 te radikal Siyonist gruplar Filistin de İngilizlere karşı da silahlı mücadele başlatınca İngilizler sorunun çözümü için Birleşmiş Milletlere başvurmak zorunda kaldılar. Bu tarihte Filistin de Yahudi nüfus 600 bine ulaşmıştı ve bu sayı toplam nüfusun üçte birini oluşturuyordu. BM Genel Kurulu 1947 de Filistin topraklarının Araplar ve Yahudiler arasında bölünerek, Kudüs e uluslararası statü tanınmasını onaylandı. Buna göre nüfusun % 70 ini oluşturan ve toprakların % 92 sine sahip olan Araplara ülkenin yaklaşık % 45 i verilecekti. Birleşmiş Milletler in bu kararı 33 lehte, 13 aleyhte ve 10 çekimser oyla kabul edildi. Bu karar doğrultusunda da 14 Mayıs 1948 de bağımsız İsrail Devleti ilan edildi. Kararı kabul etmeyen Araplar, İngiltere nin de teşvik etmesiyle silahlanarak Yahudilere savaş açtılar. İngiltere nin planı, çıkacak Arap-Yahudi savaşı sonucunda İngiltere nin arabuluculuğunun kabul edilmek zorunda kalacağıydı. İngiltere Filistin deki güçlerini çekmeden önce kara sınırlarını açtı ve böylece çevredeki Arap ülkelerinden Filistin e insan ve silah gelmesini de kolaylaştırdı. Ne var ki aralarında Suriye, Irak, Ürdün, Lübnan ve Mısır ordularının bulunduğu Arap kuvvetleri yenilgiye uğradılar ve İsrail devletinin daha geniş topraklar üzerinde, daha güçlü bir şekilde kurulmasının yolu açıldı. Savaş sonrasında 700 bin Arap Filistin topraklarından kaçtı ya da sürüldü. Kalanlar topraklarından mahrum bırakıldı. Arap devletleri İsrail i tanımayı reddettiler. İzleyen yıllarda, benzer şekilde, Fas, Cezayir, Tunus gibi Müslüman Arap ülkelerinden de 600 bin civarında Yahudi İsrail e sürüldü ya da gitmek zorunda bırakıldı. ABD ve İngiltere, bölgedeki çıkarları gereğince İsrail e tam destek vermeye başladılar. ABD nin amacı bölgedeki üstünlüğü zayıflayan İngiliz emperyalizminin yerini doldurmaktı. İngiltere ise, her biri diğerinden istikrarsız olan Arap devletleri yerine İsrail i desteklemenin daha garantili olacağını düşünmüştü. Yahudilerin bölgede toprak sahibi olmaya başlamaları konusundaki yaygın bir yanlış kanaate de değinmek lazım. O da Filistinlilerin kendi yurtlarını kendi elleriyle Yahudilere sattıkları iddiasıdır. Oysa bu iddia, tarihi gerçeklere birebir uygun değildir. Öncelikle Yahudi göçmenleri sahip oldukları toprakların çok az bir kısmını ilk sahiplerinden satın almışlardır. Yahudilerin toprak sahibi olmalarına birinci derecede İngiliz işgalciler sebep olmuşlardır. İngiliz işgalciler Filistinlilerin mülklerine oldukça ağır vergiler koyuyor, bu vergileri ödeyemeyenlerin de mülklerine el koyuyor, sonra buraları ya Yahudilere bağışlıyor ya da sembolik fiyatlarla satıyorlardı. Bunun dışında Siyonistler kendilerine aracılık etmeleri için bazı emlakçilerle işbirliği yapıyor, onlar da arazi sahipleri çoğu zaman herhangi bir yahudiye satılmaması şartıyla verdikleri halde, bazen bu anlaşmayı bozarak, bazen de ikinci bir aracı devreye sokup sonra da asıl talip olan yahudiye satarak işi yürütüyorlardı. Fakat bütün bunlara rağmen, 1948 de Siyonist işgal devleti kurulduğunda Yahudi göçmenlerin sahip oldukları arazi iki milyon dönümdü ve tüm Filistin in % 7 sine karşılık geliyordu. Bunun 650 bin dönümünü yani üçte birini Osmanlı devleti döneminde mülk edinmişlerdir. 60 yılın kısa hikâyesi İngiliz bakan Arthur Balfour, 1917 de Siyonistlerin lideri Lord Rotshild e resmi bir mektup yazdı. Bu mektupta Balfour kendisinin ve İngiltere nin Filistin de bir Yahudi devleti kurulması için Siyonistleri sonuna kadar destekleyeceğini yazıyordu. Bu mektup Balfour Deklarasyonu olarak tarihe geçti ve bölgedeki olayların başlangıcını oluşturdu. Bu deklarasyon uyarınca başlayan planlı Yahudi göçü ve bunun sonucunda Filistin de çoğalan Yahudi nüfusuna karşı bir tepki olarak Nisan 1920 de iki büyük Filistin ayaklanması yaşandı. 1947de İngiltere, Filistin sorununun çözümünü Birleşmiş Milletler e devretti. Birleşmiş Milletler Filistin i iki parçaya bölüp çoğunluk kısmını Yahudilere vermeyi teklif etti. Filistin bu fikre sıcak bakmamasına rağmen, 33 ülkenin oyuyla bu plan kabul edildi. Yahudi militanlar Filistin in Arap köylerinde etnik temizlik başlattılar ve binlerce Filistinli Lübnan, Mısır ve Batı Şeria ya kaçtı. Ardından İsrail bağımsızlığını 14 Mayıs 1948 de ilan etti. İsrail i ilk tanıyan ülkelerden birisi de Türkiye oldu. İsrail bağımsızlığını ilan ettikten bir gün sonra Ürdün, Mısır, Lübnan, Irak ve Suriye, İsrail e saldırdı, ama İsrail orduları onları geri püskürttü. Bu savaşlardan 15

sonra Mısır Gazze yi, Ürdün Kudüs etrafında küçük bir bölgeyi ve Batı Şeria yı aldı. Bunlar Filistin in yaklaşık % 25 iydi. Ürdün, Suriye, Lübnan, Mısır, Katar, Kuveyt ve Irak tan oluşan Arap devletleri, 1964 te toplanan Arap Konferansında Filistin halkını ayrı bir kimlik içinde örgütleme kararı aldılar ve bu doğrultuda FKÖ yü kurdular. FKÖ nün başkanlığına ise, Birleşmiş Milletler de Arap birliği genel sekreter yardımcısı olan Ahmet Şukayri yi getirdiler. FKÖ nün asıl kurulma amacı, İsrail in saldırgan politikalarına karşı yükselmeye başlayan halk hareketini denetim altına almaktı. FKÖ nün askeri kanadı olan Filistin Kurtuluş Ordusu, Arap devletlerinin ordularında görevli Filistinli askerlerden oluşuyordu ve Filistin halkına hareket serbestisi tanınmıyordu. Diğer taraftan Filistin in kurtuluşunun ancak silahlı mücadeleyle mümkün olabileceği görüşü temelinde ve Yaser Arafat önderliğinde, 1958 de, Kuveyt te, El Fetih örgütü kurulmuştu. Bu örgüt 1965 yılında ilk silahlı eylemini gerçekleştirmiş ve bu tarihten sonra otoritesi artmıştı. 1967 Arap-İsrail savaşında Arapların yenilmesi üzerine, kuruluşundan beri FKÖ nün başkanlığını yürüten Şukayri istifa etti. 1968 Kasımında aralarında El Fetih in de bulunduğu pek çok gerilla grubu FKÖ nün Meclisi niteliğinde olan Filistin Ulusal Konseyine girdiler ve Yaser Arafat FKÖ nün başkanlığına seçildi. Bu tarihten sonra FKÖ nün politikası değişmeye başladı ve daha mücadeleci bir örgüte dönüştü. 1974 te Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi ndeki ilk konuşmasını yapan Yaser Arafat, barışçıl isteklerini vurguladı. Arap - İsrail savaşlarının en geniş çaplısı Altı Gün Savaşı diye de anılan 1967 Haziran savaşıdır. Bu savaş İsrail in 5 Haziran 1967 sabahı Mısır a saldırmasıyla başladı. İsrail uçakları önce Akdeniz üzerinden Mısır ın batı tarafındaki hava alanlarını bombalayarak üç saate yakın bir süre içinde 300 kadar Mısır askeri uçağını yerde imha ettiler. İsrail uçaklarının bu saldırı esnasında Akdeniz deki Amerikan filosundan ikmal yaptıkları ve Mısır hava kuvvetlerine sızmış ve üst düzey görevlere kadar yükselebilmiş İsrail ajanlarının varlığı dile getirilmiştir. İsrail uçaklarının 5 Haziran sabahı erken saatlerde başlattıkları saldırıda hiç bir direnişle karşılaşmamaları ve Mısır radarlarının dinlenmeye çekilmiş olmaları bu yöndeki iddiaları doğrulamaktadır. Mısır ın bütün askeri uçaklarını üç saatlik bir süre içinde daha yerdeyken imha eden İsrail, hemen ardından Gazze bölgesine ve Sina yarımadasına doğru karadan ve havadan saldırıya geçti. Mısır askerleri bu saldırı karşısında ciddi bir direniş göstermeden Gazze yi ve Sina yı İsrail e teslim ettiler. Bu olayda zamanın Mısır devlet başkanı Cemal Abdünnasır ın bir ihanetinin de söz konusu olduğu ileri sürenler olmuştur. İsrail, Mısır ı etkisiz duruma getirdikten ve Süveyş kanalına kadar olan bütün toprakları ele geçirdikten sonra Ürdün ve Suriye tarafına yöneldi. Bu ülkeler tarafından da ciddi bir direnişle karşılaşmayan İsrail kuvvetleri Ürdün den Batı Yaka yı Suriye den de Golan tepelerini işgal ettiler. O zaman Suriye hava kuvvetleri komutanı ve Genelkurmay başkanı olan Hafız Esed in devlet başkanı olma emelini gerçekleştirmek için ABD ile anlaşarak Golan tepelerini bile bile teslim ettiği de ileri sürülmüştür. Orta Doğunun haritasını da değiştiren 6 gün savaşından sonra, 22 Kasım 1967 tarihinde BM Güvenlik Konseyi Filistin meselesiyle ve İsrail in son işgalleriyle ilgili 242 sayılı bir karar çıkardı. Kararın metni İsrail e dost olarak bilinen İngiltere ve Fransa tarafından hazırlanmıştı. Karar İsrail in bu savaşta kazandığı toprakları işgal edilmiş olarak kabul ederek bir an önce çekilmelerini istiyor ve İsrail e 1948 de işgal ettiği sınırlar içinde yaşama hakkı tanıyordu. Yani BM, siyonist İsrail yönetiminin 1948 de işgal ettiği toprakların tamamı üzerinde bu ülkenin hâkimiyetini meşrulaştırmak için bir kılıf bulmuş oluyordu. Üstelik bunu barış yanlılığı ve bölge ülkelerinin tümünün meşru haklarının savunulması gibi göstererek yapıyordu. Mısır, Lübnan, Ürdün ve İsrail bu kararı kabul etti, FKÖ ve Suriye reddetti. Ancak İsrail, 500.000 Filistinli nin mülteci durumuna düştüğü bu savaş sonucunda işgal ettiği topraklardan çekilmedi. 1977 de Irgun ve Lehi örgütlerinin mirasçısı Likud, İsrail seçimlerini kazanıp iktidar partisi oldu. Likud, Israil in bütün vaadedilmiş topraklara (Ürdün, Filistin, Irak, Suriye, Lübnan ve Mısır ile Türkiye ve İran ın bir bölümü) yayılması gerektiğini savunuyordu. O zamanki 16

tarım bakanı olan Ariel Şaron da Likud partisindendi. 1979 da Mısırlı başkan Enver Sedat İsrail le barış anlaşması imzaladı ve böylece Mısır, İsrail i tanıyan ilk Arap ülkesi oldu. Bu anlaşma çerçevesinde Gazze Filistinliler e verildi. Mısır la gerçekleştirilen barış anlaşması sonucunda İsrail 1982 de Sina dan çekildi. Fakat hemen ardından Haziranda Lübnan a saldırarak Beyrut u işgal etti. 3 Eylülde Lübnanlı Hıristiyan faşist Falanjistler, İsrail le işbirliği yaparak, Beyrut taki Sabra ve Şatilla kamplarını bastılar ve çocuk, kadın, yaşlı demeden 3.000 den fazla Filistinliyi katlettiler. Bu sırada İsrail birlikleri de kampın etrafını kuşatarak çıkışları engelliyor. Çok uzun ve kanlı geçen Lübnan İsrail savaşı sonucunda, FKÖ nün Sabra ve Şatilla kamplarını boşaltıp Lübnan ın kuzeyine ve Tunus a çekilmeyi kabul etmesiyle İsrail Beyrut tan çıktı, fakat güney Lübnan ı işgal altında tutmaya devam etti. Sabra ve Şatilla kamplarında öldürülen sivillerin görüntüleri, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçti. 1987de Gazze de Intifada başladı. Kısa bir süre sonra intifada Batı Şeria ya da yayıldı. Aynı yıl, Filistin de İslâmi Direniş Hareketi (HAMAS), Şeyh Ahmed Yasin in önderliğinde kuruldu. HAMAS, Müslüman Kardeşler cemaatinin Filistin kanadının oluşturduğu bir harekettir. Daha mücadeleci bir tutum takınmış gibi görünen Hamas ve İslami Cihad gibi örgütlerin ilk ortaya çıkışları, FKÖ nün askeri eylemlerini arttırdığı 70 li yılların ortalarına denk düşmektedir. FKÖ nün gücünü kırmak için bu örgütlerin de aralarında bulunduğu FKÖ karşıtı güçleri finanse eden İsrail, ABD nin Afganistan da SSCB ye karşı Usame bin Ladin i besleyip güçlendirme politikasını, bu tür örgütler aracılığıyla Filistin de uygulamıştır. 1988 de Filistin Özgürlük Topluluğu Arafat ın liderliğinde Birleşmiş Milletlerin 242. kararını ve Filistin de iki devlet fikrini kabul etti. 1992 de Israil de İşçi partisi iktidara gelince bir barış süreci de başladı. 1993 te İsrail ve Arafat Oslo Barış Anlaşmasını imzaladılar. Bu anlaşmanın sonucunda Arafat sürgünden Filistin e geri döndü. 1994 te Filistin Özgürlük Hareketi ve İsrail Kahire de görüştü. Bu görüşmelerde yapılan anlaşmanın sonucunda İsrail in Gazze nin çoğunu ve Batı Şeria daki Erila şehrini Filistin e bırakmasına karar verildi. 2000 de Ariel Şaron un Mescidi Aksayı ziyaret etmesi, Filistinliler arasında büyük bir öfkeye ve protesto gösterilerine yol açtı. Filistin halkındaki tepkilerin aktif bir direnişe dönüşmesi 2. İntifadanın başlangıcı oldu. 2006 2007 yılları arasında Bu kez El Fetih ve Hamas arasındaki çatışmalar gündeme demgasını vurdu. Bağımsız Filistin için mücadele eden bu iki gücün birbiriyle çatışması elbette İsrail in de çok işine yaradı. 2007 yılında Arafatın ölümünden sonra yerine geçen Mahmud Abbas ile Şimon Peres, Annapolis te bir araya geldi. Gazzeye Yapılan Son Saldırı 27 Aralık 2008 de İsrail, Yahudilerde birçok şeyi yapmanın yasak olduğu cumartesi günü Gazze ye büyük bir operasyon başlattı. Dünyanın en büyük toplama kampı olarak nitelendirilen Gazze ye, havadan başlayan bombardımana bir hafta sonra kara birlikleri de katıldı. Özellikle gerçekleştirilen intihar saldırılarının sorumlusu Hamas gibi dinci örgütleri hedef aldığını iddia eden İsrail in tonlarca ve son derece etkili bombalar attığı Gazze de ölü sayısı 1.300 ü geçti, neredeyse sağlam yapı kalmadı ve altyapı sistemleri tamamen çökertildi. İsrail in iddialarının aksine ölenlerin çoğu da sivil ve çocuklardan oluşuyor. İsrail in uyguladığı sınırsız terörün zemin hazırladığı bu intihar saldırıları, büyük bir umutsuzluk ve çıkışsızlık içinde bulunan, yakınlarını İsrail saldırılarında gözleri önünde kaybetmiş olan gençlere intikam yolu olarak görülmekte ya da sunulmakta, sorunun çözümü bireysel eylemlerde aranmaktadır. Savaş, her ne kadar erişkinler arası bir politika yöntemi ise de her zaman en ağır bedeli, kadınlar, yaşlılar ve bedensel engellilerle birlikte özellikle çocuklar ödüyor. Kadınlarla çocukların gelecekleri daha güvensiz hale geliyor, evleri başlarına yıkılıyor, suları kesiliyor, yaşam alanları kalmıyor, evdekilerin karnını doyurmak çok daha güç bir hal alıyor ve çoğunlukla o bombalar gelip savaş dışındaki kesimi buluyor. Ortadoğu gibi günümüzün enerji kaynaklarının merkezi durumundaki ve bu nedenle emperyalist güçlerin sürekli cirit attığı bir bölgede ne savaşlar sona erecektir ne de problemler. Filistin halkı bu koşullarda bağımsız bir devlete kavuşsa bile, yıllardır tutsak halde yaşayan bu halkın sorunu bugün için ancak kısmen ve geçici olarak çözülebilir. Ama gerçek bir çözüm ortaya konulamadığı sürece Filistin her an yeni işgallere, katliamlara ve saldırılara gebe bir ulus olarak varlığını sürdürecektir. Yazı içerisinde kullanılan bilgiler için değişik kaynaklardan yararlanılmıştır. A.Raif FALCIOĞLU 17

FİLİSTİN LA VILLE MARTYRE 1- la vılla martyre Ölüm bataryaları sarmış ufkunu barınakların çökertilmiş bütün sokakların namlu ağzı duvarlardan alazı geçiyor ateşkes sonrası yangınların kaplarının kapısında/kuşatılmışsın silah çatmış pusuya durmuş düşman üçayaklılar yeşil beli gölgeni tarıyor ayağını sürüyerek uzaklaşıyor gecenin içinden bir partizan göğsünde al gelinciklerle/ağılı bir kurşun değiyor vuruluyor, ondokuzunda ana kızkardeşin gül ağzına bebesinin kan boşalıyor süt damarlarından 2- deir yasin tel zaatar.. sabra şatilla Yüreğin/mülteci barikatlarından almış rengini Konduğun her yer sınır boyudur artık Sürgün mevsimidir yurt tuttuğun her iklim Sularına ölümcül ağılar akıtılır Salgınlar basar sığınaklarını yüreğin/mülteci barikatlarından almış rengini iki bahar göremezsin aynı ırmağın aynı kıyıda çağıldadığını aynı tarlada ikinci kez yeşermez su verdiğin başak göçmen kartalım kanatların yaralı aşağılanır, horlanır, vurulursun da sen yurdun bu kibya tal zaatar karantina bir uçtan bir uca yurdun bu/alnında eksilmeyen kanla serince şafak mı olur kuş uçmaz kuşluk vakti ya da mor bir ışıkla sahraya inerken akşam silahlarına el konulur kovulursun ana toprağından dağıtılır müfrezelerin silahlarına el konulur sen/bir mülteci karanfil çatkınının kıyısında ilk göçten bu yana bozgun ilk göçten bu yana utkun bir şibil/kara gözleriyle omuzlar artakalmış silahlarını incecik bir kum tanesidir/kayar ayaklarının altında göç yolu kardeş topraklara yürürsün saçlarında esen sahra rüzgarıdır gözlerine yıkılır dumanlar içinde sureti kentin göçersin limana inen caddeler boyunca bir hınçla savrulur veda türküsü-hoşça kal! Arından gebe karın ağlar Nişanlın, toprak tenli anan, sevgilin Nereyi bıraksan Orada bir barikatlar öreni Sen gidersin türkülerin söylenir Ağlar ardından tarakalarla la ville martyre 3- gecenin bir yeri metris Yüreğin/mülteci barikatlarından almış rengini kıyımlarla erimeyen çelik Filistinli kardeşim Öfke böylesine ayaklanırken içimde nasıl bağdaştırayım, gözlerinin ışıltısıyla bir bozgunu daha seninle kışlık sarayın merdivenlerinden çıkacağız uzun yürüyüş lere çıkacağız daha seninle kardeşçe üleşip acıları bir korugan akdeniz den şeria ya omuzbaşınad sürgün halkların yüreğim/göçmen kartalım kıyımlardan dönüyorsun yine ağır yaralarınla diretmişliğinle utkun Ekim 82 Emirhan Oğuz 18

GAZZA NIN UFACIK BAYRAKLARI Geliyorlar duvarlardan sıyrılıp. Okullardan, yetim evlerinden, aş ocaklarından kaçarak, yükseliyorlar ölülerin bağrından, dulların kucağından yerdeki çatlakların ölüm ve hüzün türkülerinden sıçrayarak kalkıyorlar şaha. Tarih kitabından ve Kuranı Kerimden sıyrılıp ve dolapların aralığından kaçarak dikiliyorlar ayağa Yükseliyor incir ve hurma ağaçlarından yaraların tarlasında doğmuş bebekler gibi Benzerken yaraların bahçesine kentin alanı tepinip bağırıyordu dikiş iğneleri: DAYANIYOR, DAYANIYORUZ! Tarih ve coğrafya kitaplarında, bir ışık ipliğinin kurbanlarında, ve dikiş iğnelerinde DAYANIYOR, DAYANIYORUZ! Nişan yüzüklerinde ve kurşun kaleminde ve çarıklarda ve bavullarda ve her şeyimizde, kurtarıcı bir anın kurbanlarında, DAYANIYOR, DAYANIYORUZ! Süzülüp gelen ölümde, öğleye doğru, ve her iğnede ve her dikişte ve putların tahtasında DAYANIYOR, DAYANIYORUZ! (çev. A. Kadir Süleyman Salom)...Ve ant içerim ki, Bir mendil işleyeceğim yarına kadar, Gözlerine sunduğum şiirlerle süslü, Ve bir tümceyle, baldan ve öpücüklerden tatlı: Bir Filistin vardı, Bir Filistin gene var! Gözleriyle Filistin, kollardaki, göğüslerdeki dövmelerde Filistin, adıyla sanıyla Filistin, Düşlerin Filistin i ve acıların, ayakların, bedenlerin ve mendillerin Filistin i, sözcüklerin ve sessizliğin Filistin i ve çığlıkların, Ölümün ve doğumun Filistin i, taşıdım seni eski defterlerimde şiirlerimin ateşi gibi. Kumanya bibi taşıdım seni gezilerimde. Koyaklarda çağırdım seni bağıra bağıra, inlettim senin adına koyakları: Mahmut DERVİŞ Remzi DERVİŞ 19

KUDÜS ÜN GÖNÜLLÜ SÜRGÜNLERİ Ayşe KARABAT Vefa yer yatağında uyuyor. Annesi horluyor. Ağabeyi yatağın içinde bir o yana bir bu yana dönüyor. Kapı kırılıyor birden. Fırlıyor Vefa. Gördüğü ilk şey, burnuna inen bir asker postalı Çocuk Vefa nın dili tutuluyor korkudan. Annesine sarılmak istiyor ama çok geç. Annesinin etrafı sarılmış bile. Başını örmeye çalışıyor, beyaz uzun geceliğinin düğmelerine yapışıyor. İsrail askerleri bağırıyor : Oğlun nerde kadın? Orada işte abisi. Direnmiyor, ama dipçik darbeleri yağıyor üstüne. Daha on altı yaşında oysa ki. Şaşkın ve uykulu gözlerine, üzerinde bir atlet ve pijama olmasına aldırmıyor askerler. Annesinin şaşkınlığı geçiyor. Bağırıyor, ağıt yakıyor. Ama kimse yardımına gelmiyor. Vefa, o anda bir İsrail askerinin önünde asla ağlamamaya yemin ediyor. Nefret ediyor bütün Yahudilerden artık. Askerler, abisinin ellerine arkadan kelepçe vuruyorlar. Gözlerini de bağlayıp götürüyorlar. Nereye..? Kimse bilmiyor Aylarca haber alamıyorlar abisinden. Bu sahne intifada boyunca dört kez tekrarlanıyor. Abisi en sonunda sekiz yıla mahkum oluyor. Ama Oslo Anlaşmasıyla birlikte serbest bırakılıyor. Fakat Vefa hiç unutmuyor yaşadıklarını. İlk seferinde ve daha sonraki seferlerde de, abisi götürülüp götürülmez, bir kovaya su doldurup, ortalığa dökülen kanı temizliyor annesi ağlarken Babası çoktan ölmüş Vefa nın. Evin erkeği de götürülünce iş Vefa nın başına düşüyor Günlerce abisinden bir haber alabilmek için çırpınıyor. Yalnız olmadığını anlıyor kısa sürede, cezaevleri önünde İlk intifada Filistin kadınlarını işte böyle acıyla terbiye ediyor. Onları zorla olgunlaştırıyor. Her geçen gün daha dirençli, daha güçlü bir kadın oluyor Vefa. Ve daha öfkeli Çocukluktan çıkıp, okuma yazma bilmeyen annesiyle oluşturdukları küçük ailenin reisi, abisi yokken o artık. Abisini ararken iyice bileniyor Vefa, El Fetih in (1958 de Arafat ın önderliğinde kurulan Hareketi Tahriri Filistin Filistin kurtuluş Hareketi adlı örgüt) gençlik ve kadın kollarında çalışmaya başlıyor. Abisi, uzun süren gözaltına alınmalardan sonra eve dönünce engellemeye çalışıyor Vefa yı. Abisi geri dönünce eski çocuk haline döner gibi oluyor ama yeni bir gözaltıyla yine o yırtıcı kadın haline dönüşüyor. Kocasıyla da, siyasete bulaştığı günlerde tanışıyor. Abisinin bir arkadaşı Ailelerden onay alıp evleniyorlar. Ne düğün ne b aşka bir şey. Zaten Vefa, mutlu olabileceği her şeyden kaçıyor. Mutlu olmak öfkeyi dindiriyor çünkü Vefa Filistinli bir mülteci İkinci kuşak olmasına, Ramallah ta doğup büyümesine rağmen, hiç görmediği, büyük annelerinden ve delerinden dinlediği, Tel Aviv yakınlarındaki köylerine dönmeyi umut ediyor. O topraklar Filistinlilerin ve Vefa nın doğuracağı çocukların çünkü. Filistinli kadınların görevlerinden biri de, direnecek çocuklar doğurmak vefa ya göre. İki kez hamile kalıyor. Ama İkisinde de düşük yapıyor. Bu düşükler evliliğini de gölgelemeye başlıyor Zaten zorunluluk yıllarında edindiği davranışlar, kocasına biraz fazla özgür geliyor Kadınlarını mücadele sırasında yanlarında görmeye alışık Filistinli erkekler, iş, ev içi yaşama gelince, kadınların erkeklere sormadan ekmek bile almasına karışıyor çünkü İsrail askerlerinin hapishane önlerinde aşağıladığı kadınlarının ne giyeceğine, kimle arkadaşlık edeceğine bile onlar karar vermek istiyorlar. Vefa çocuk sahibi olabilmek için uzun bir tedavi sürecinden geçiyor. Ama en sonunda doktorlar ona anne olamayacağını söylüyorlar. Yıkılıyor Vefa. Nefreti büyüyor Kocası da Vefa yı aşağılamaya başlıyor: Kısır kadın! Dayanamıyor Vefa. Bir gün abisi, o canından çok sevdiği abisi karşısına geçiyor ve kocasının çocuk sahibi olabilmek için ikinci bir kadınla evlenmeye karar verdiğini, bunun için kendisinden izin istediğini anlatıyor. Garip, abisi bu ikinci evliliğe izin verdiğini söylüyor sakin sakin. Deli oluyor Vefa. Boşanıyor. Sonra da abisinin iki çocuğu, yengesi ve yaşlı anneleriyle yaşadığı, o eve geri dönüyor. Abisinin bütün itirazlarına rağmen, intifada başladıktan hemen sonra açılan hemşirelik kurslarına yazılıyor. Ağabey, kısır olduğu artık bilindiği için bir daha evlenme şansı kalmayan kız kardeşini sıktıkça sıyor. Koca baskısı bitiyor, ağabey baskısı başlıyor. Ama Vefa, en gözü kara hemşirelerden biri olup çıkıyor. Çatışmalar devam ederken ve İsrail askerleri ambulansları bile hedef alırken, yaralılara yardım etmek için kendi canını sık sık tehlikeye atıyor. Ölse de umursamayacak çünkü. Hatta ölse daha iyi (Vefa binlerce Filistinli kadından yalnızca bir tanesi. Filistinli kadınlar, her gün yaşamı yeniden üretiyorlar, anne, eş, kız kardeş ve direnişçi kadın olarak. İşgalci israil e karşı direnirken, erkek egemen yaşam biçimleriyle de mücadele ediyorlar. Vefa ikinci intifada da feda savaşçısı olarak yaşamına son veriyor. M.ö.) (122-125 sayfalardan) Ayşe KARABAT Kudüs ün Gönüllü Sürgünleri carpe diem kitap İstanbul 2007