Mahkûm Olduk Netekim Bir Avukatın 12 Eylül Anıları ISBN 13: 978-975-6201-93-0 Liberte Yayınları / 181 1. Baskı: Eylül 2014 2014, Liberte Yayınları 2014, Yayın Yönetmeni: Selçuk Durgut Tashih: Arda Akçiçek Sayfa Düzeni: Liberte Yayınları Kapak Tasarımı: Sevinç Kıvrak Kapak Uygulama: Muhsin Doğan Baskı: Tarcan Matbaası Adres: Zübeyde Hanım Mah. Samyeli Sok. No: 15, İskitler, Ankara Telefon: (312) 384 34 35-36 Faks: (312) 384 34 37 Sertifika No: 25744 HASAN ÜREL 1949 Ordu doğumlu. Trabzon da Eğitim Enstitüsü nde öğretmenlik eğitimi aldı. Gaziantep, Bitlis ve Ankara da öğretmenlik yaptı. 12 Mart darbesinden sonra tutuklandı ve öğretmenlikten atıldı, Ankara Hukuk Fakültesi ne girdi. 1978-1980 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığında yönetici olarak çalıştı. Hükümet değişikliği nedeniyle görevden alındı. Ankara da serbest avukatlık yapmaya başladı. 12 Eylül den sonra Sıkıyönetim Askeri Mahkemelerinde görülen çok sayıda davada savunma görevi yaptı. Bu mahkemeler kapandıktan sonra Devlet Güvenlik Mahkemelerinde, 141, 142 ve 163 maddelerin kaldırıldığı 1991 yılına kadar bu görevini sürdürdü. 2006-2008 yılları arasında Ankara Barosu nda Başkan Yardımcılığı yaptı. Görev yaptığı dönemde aldığı notları bir araya getirdiği bu anılarının 12 Eylül tarihine küçük de olsa bir katkı yapacağını umuyor. Adres: GMK Bulvarı No: 108/16, 06570 Maltepe, Ankara Telefon: (312) 230 87 03 Faks: (312) 230 80 03 E-mail: info@liberte.com.tr Web: www.liberte.com.tr Sertifika No: 16438 Liberte Yayınları Liberte Yayın Grubu nun tescilli bir markasıdır.
İÇINDEKILER SUNUŞ 11 ÖNSÖZ 15 4 Nisan 2012...19 Bağlar Caddesi...24 Kafa Karışıklığı...28 Parti Seni Beğendi...31 İlk Gençlik Yılları ve Trabzon...33 Hoca, Saatin Kaç?...42 Devrim Devrim Dediniz......47 Abdi İpekçi Parkı...49 Öğretmenler Bölünüyor...52 Halit Bey, Sorguları Kısa Keselim!...54 Fırtına Geliyor...61 Başlıyoruz...68 Pirin Palas...74 Avukat Hüseyin Albay...78 Devleti Tanımak...80 İşkence...83 Dava Başlıyor...89 İLKSAN...93 Jandarma, Biz Sosyalistiz...97 Fethiye...101 Dişçi Cengiz...105 Nihat Boğan...110
Dışkı Yedirme Davası...112 abece...116 Konya...121 Kutlu ve Sargın Dönüyor...124 141, 142, 163... Nihayet...134 Yeni Demokrasi Hareketi...142 Bekir Yavaş...146 Sivas Yangını Davası...149 Gümüşhane...153 Susurluk Kamyonu...160 Vural Savaş...172 Serçe Kuşu...174 Hrant...178 Evren den Davacıyız.............................................................................183 Mizahın Gücü (Taşı) Deler...192 Benim Babam Duayen Değildi...204 Mustafa Asım Hayrullahoğlu............................................................. 210 Hayır Efendim... Cevap Yok......212 Darbe Lâzımdı Netekim...224 Lânetlenmiş Miras...231 Söz Aldım ve Şöyle Dedim...237 Karar...240 Son Yerine...243 DIZIN 245
SUNUŞ, bu kitabı neden yazdığını çok yalın bir cümleyle ifade ediyor: Unuturum, ne olur ne olmaz! Çok yalın, sâde, ama basit bir cümle değil bu. Bende yaptığı çağrışımı paylaşmama izin verin lütfen. Bir şiirin anahtar dizesi, bir romanın ilk, belki de son cümlesi, hatta bir roman adı: Unuturum, ne olur ne olmaz! Şimdi bu çağrışım üzerinden yürüyebilirim., unutmadıkları na ilgi duyacak birçok kişi gibi, ülke tarihinin en hareketli, en çatışmalı dönemlerinin tanığı, fâili ve tabiî ki mağduru oldu. Hasan Abi yle aramızdaki aşağı yukarı on yaş farka rağmen kendimi de içinde hissettiğim bizim kuşak, Unutmayacağız, Hesap Soracağız! pankartını az taşımamış, bu sloganı az dillendirmemiştir. Zamanın akışı bu direniş kipini, kimi hayatlarda bir pankartın donukluğuna terk etmiş olabilir. Ancak unutmamak, bu kuşağın neredeyse bir takıntısı oldu. Takıntı derken, sözcüğün patolojik anlamına vurgu yapmıyorum elbette. Israr ve inadın biçimlendirdiği bir iradeden söz ediyorum. Bunu şöyle de tercüme edebiliriz: Unutmuyorum, o hâlde varım! Mahkûm Olduk Netekim 11
Evet tam da böyle. Unutmamak, bir eylemin çok ötesinde var oluş sorunu oldu bu kuşak için. Unutmadığı sürece, var oluş kendini yeniledi, yeniledikçe daha farklı ısrar ve inatların sâhibi oldu. Bunun, yazıldığı kadar kolay ve zahmetsiz bir süreç olmadığının iyi anlaşılması gerekiyor. Bu yılın Ocak ayında kaybettiğim şair dostum Adnan Azar ın dizeleri, ne demek istediğimi çok iyi anlatıyor: unutmak, dedi, ayaz gibi işliyor içe hatırlamak, dedi ağır hastalık Bir tercih, bir seçimdir unutmamak. Her türden zorbalığa ve tahakküm ilişkilerine sessiz bir direniş biçimi. Gülüşün ve Unutuşun Kitabı nda Kundera nın söylediği de bu değil midir? İnsanın iktidara karşı savaşımı, belleğin unutuşa karşı savaşımıdır. Bu direnişi besleyen duygunun ne olduğunu, kendime de sordum elbette. Zamana yayılmış kin ve intikam duygusu mu? Kin tutabilmek de şüphesiz unutmamayı canlı tutar. Bir gün kötüler den, iyiler in intikamının alınacağı ümidi, tabiî ki hâfızanın gıdası olabilir. Ne var ki bu gıda ne kadar besleyici olursa olsun, uzun vâdede sağlığa zararlı yan etkileriyle baş başa kalıyoruz. Adâletin bu intikam duygusuyla gerçekleşeceğine ilişkin beklenti veya öngörü, ruhumuzu teslim alıyor, hiç farkında olmadan cellâdımıza benziyoruz. Kötü olana karşı isyanımızla, giderek biz de kötülüklerin içinde bulabiliyoruz kendimizi. Aziz dostum in anılarını besleyenin ne olduğuna gelince... Neşeli iyimserlik diyorum buna ben. Mizahı elden bırakmayan üslûbuna bakarak söylemiyorum bunu. Okuyacağınız anılarda, Hasan Abi nin bize aktardığı kimi anekdotlar, bizi güldürecek ölçüde mizah dolu. İyi ki de öyle! Benim neşeli iyimserlik dediğim, eskilerin deyimiyle bunun fevkinde bir şey. Geçmişle, dünle kurduğu ilişki biçiminde gördüğüm bir edayı kastediyorum. Şöyle! Ricoeur, benim çok yararlandığım başyapıtı Hafıza, Tarih, Unutuş ta, İnsan bir şeyi anımsadığında, kendi kendini anımsar der. kendini hatırlarken, kendisi de dâhil olmak üzere birilerine ne ders veriyor, ne de öğüt. Sözünün eleştirel gücünü sâhipleniyor sadece. Üstelik bu gücün karşısına ilk olarak kendisini koyuyor. Eleştirisini değerli kılan en önemli özellik de burada zaten. Bir diğerini de eklemeliyim: Eleştirisini kişilere değil, durumlara, olgulara, ilişkilere yöneltiyor. Eleştirisinin karşısına ilk olarak kendisini koyuyor, demiştim. O hâlde bunu şöyle düzeltmeliyim. Durumlar, olgular ve ilişkilerin önünde önce kendisini arıyor ve bulduğu yerde sözünü sakınmıyor. Yargılamıyor, mahkûm etmiyor, dışlamıyor. Daha da önemlisi, kendisini temize çekmeye çalışmıyor. Sonuçta, bir bilginin hatırladıkları değil okuyacaklarınız. Yazarken bile öğrenmesi gerektiğini idrak eden bir bilgelikten söz ediyorum. Bir Roma atasözü, bilmesi gereken insan dâima çıraktır, der. Kendisini hâlâ mesleğin ve hayatın çırağı gören bir derviş, bizi zamanın içinde bir yolculuğa çıkarmış. Hepsi bu! Akif Kurtuluş 12 Mahkûm Olduk Netekim 13
ÖNSÖZ Ben yazar değilim, avukatım; ama yaşadıklarımı yazmak istedim. Biraz da kendim için yazdım. Yaşlılığın kapısından da içeri girdim artık. Anılarımın benimle birlikte gitmesini istemedim; ayrıca anlatmanın bana iyi geleceğini düşündüm. Sanırım hikâyesini anlatmak herkesi rahatlatır. İnsan yaş ilerledikçe kendisine karşı daha dürüst olabiliyor; en azından ben öyleyim. Yazarken samimî olmaya çalıştım; yine de hâlâ kendime bile itiraf edemediğim şeyler olmuştur. Hatırlatırsanız onları da düzeltirim, söz veriyorum. Ne zaman yazmaya karar verdim? Aslında yıllardır küçük notlar alıyordum kendim için. O karabasan yıllarında Kenan Evren in, darbecilerin yargılanacağını söyleseler asla inanmazdım. İşte o an gelmişti. Kenan Evren in sanık olarak mahkemede kamera marifetiyle de olsa karşımıza getirildiği an, o an yazmaya karar verdim. Yatakta boylu boyunca yatıyor, üzeri beyaz çarşaflarla örtülmüş, kolları dışarıda, ölümün rengi düşmüş yüzüne, tedirgin ama hâlâ bana bir şey yapamazlar havasında... 12 Eylül sabahı, siyah-beyaz televizyon ekranından tehdit eden gür bir sesle Bu şartlar altında Türk Silâhlı Kuvvetleri, kanunların kendisine verdiği yetkiye dayanarak bu geceden Mahkûm Olduk Netekim 15
itibaren yönetime el koymuştur dediğinden bu yana kaç yıl geçmişti? İşte bu adam o adamdı. Bu sahneyi görünce geçmiş otuz yılda belleğimde kalanları mutlaka yazmalıyım dedim ve işe koyuldum. Dediğim gibi biraz da kendim için yazdım. Unuturum, ne olur ne olmaz! Dedem, Hasan Çavuş, on üç yıl süren Yemen Savaşı dâhil hayatındaki her şeyi berrak bir hâfıza ile hatırlarken birdenbire son beş yılını hiçbir şey hatırlamadan, kimseyi tanımadan, ismini dahi unutarak yaşadı. Ben o günlere kalmadan yaşadıklarımı anlatmak istedim. 12 Eylül herkese bir biçimde dokundu. Bence darbenin karabasanı kendisine değmiş herkes yazmalı yaşadıklarını. Kaybolanlar ile fâili meçhullerin yakınları, hapis yatanlar, işten atılan 1402 likler *, öğretmenler, gazeteciler, hatta o dönem mahkemelerinde görev yapan hâkimler, avukatlar, yargılananlar... Herkes yazmalı ki gerçek tarihe katkı olsun. Kimse bunu küçümsememeli. O dönemdeki tanıklığımız yazılmazsa, bu tarih içinde yer almazsa eksik kalır diye düşünüyorum. ** da tarihin malzemeleridir. Anıların, tarih gibi kuru metinlere insanî sıcaklık kattığını düşünüyorum. 12 Eylül artık tarihe mâl olmuş sayılır mı? Belki de henüz yeterli zaman geçmedi üzerinden. Tarih Nevalesini soğuk yermiş derler ya Yazarlar, siyaset bilimciler 12 Eylül üzerine çok yazdılar, âdeta bir külliyat oluştu denebilir, ama bizim gibi sıradan insanların yaşadıkları anlatılmazsa 12 Eylül ün fotoğrafı bence eksik kalır. 12 Eylül üzerine daha çok konuşulmalı, daha çok yazılmalı ki, tarihe not düşülsün. İş bu yazdıklarımın 12 Eylül tarihine katkı vermesi dileğiyle Benimle aynı dönemde yaşayanlar da yazsın isterim. Tarih sadece metinlerden, tarihçilerin yaptığı tespitlerden ibaret olamaz, olmamalı. Yaşayanların gördükleri, tanıklıkları, anıları * 1402: Cunta gelir gelmez 1402 sayılı sıkıyönetim kanununu değiştirerek komutanlara bölgelerindeki devlet memurlarını, üniversite öğretim görevlilerini meslekten atma yetkisi tanıdı. Böylece görevden atılanların dava açma ve itiraz haklarını da yasaklamıştı. ** Yaşanan tarihin öznesi insandır. Tarihî oluşum, insanın düşünceleri, duyguları ve eylemleriyle gerçekleşir. Öyleyse her insanın düşünce, duygu ve eylemlerini anlatan biyografik eserleri, öznellikleriyle birlikte tarihin en önemli tanıklıklarıdır. Bu eserler, yaşandığı dönem içinde toplumun gerçek hâlini anlamamıza yardımcı olur. Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız 16 Mahkûm Olduk Netekim 17
4 NISAN 2012 Sabahın erken saatleri, Ankara Adliyesi nin önü kalabalık Bengi ile buluşacağız. Doğan Öz ün kızı... Kendisini daha önceden tanımıyorum. Sarışın güzel bir kız görürsen, o benim abi dedi telefonda. Hakikâten de târif doğru; kalabalık içinde buluyoruz birbirimizi, Doğan Abi nin gözleri kalmış aklımda. İnsan bu kadar mı babasına benzer! Sağ sol bütün gruplar mevzilerini almışlar; flamalarla, bayraklarla gösteri yapan sol gruplar Dil Tarih Coğrafya Fakültesi tarafında, sağ grup ve partiler diğer tarafta... Sloganlar atılıyor, konuşmalar yapılıyor, basın açıklamaları okunuyor. Canlı yayın araçları hazır, gazeteciler ilgili, önüne gelene soru sormakla meşgûl. Polis adliye girişine barikat kurmuş ama kimseye karıştığı yok. Zaten gösteri yapan grupların yaş ortalaması kırkın üstünde; aralarında pek az genç var. Öyle ya, kaç yıl geçti 12 Eylül den bu yana! Otuz iki yıl, dile kolay... Dernek, federasyon, parti flamaları etrafında toplanan gruplar uzaktan muharip gâziler gibi görünüyor. Onlara bulaşmıyoruz. Doğrudan mahkeme kapısına yöneliyoruz; geç kaldık zaten. Mahkûm Olduk Netekim 19
Ama polisin barikat oluşturduğu mahkemenin kapısından içeri girmek mümkün değil. Güvenlik âmiri: Efendim siz? Ben avukatım, müvekkilim de müdâhil diyorum Bengi yi göstererek. Sâdece soruşturma aşamasında şikâyetçi olanlar içeri alınıyor diyor ama buradaki insanların büyük kısmı daha önce şikâyetçi olmamışlar. Kaldı ki şart da değil; duruşmaya katılıp müdâhil olmak isteyebilirler. Emir böyle Aklıma Fethiye nin (Çetin) dilekçesi geliyor. Doğan Öz için bir yıl önce İstanbul dan savcılığa kapsamlı bir dilekçe göndermişti. Biz şikâyetçiyiz, müdâhiliz diyorum, güvenlik âmirine. Duruşma salonunda da izdiham var; zar zor giriyoruz. Müdâhil avukatlar bölümü dolu, basına ayrılan bölüme oturabiliyoruz ancak. Darbeyi yapan beş generalden üçü öldü, geriye ikisi kaldı. Onlar da duruşmada yok. Hastanedeyiz gelecek durumda değiliz. diye rapor göndermişler. Dışarıdaki sol dernek ve federasyonların avukatları, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ve daha savcılık aşamasında darbecilerden şikâyetçi olmuş Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) avukatları, bir de bizim gibi kimseyle bağlantısı olmayan 12 Eylül mağdurları var. Sâdece iki baro, Mersin ve Muğla Baro temsilcileri burada. Öğleden sona Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar da geliyor. Darbeciler en büyük kötülüğü Kürtlere yaptı, bu davada müdâhil olmak en çok onların hakkı. Burada bulananların büyük kısmı bu yargılamayı mümkün kılan 2010 Referandumu nda * HAYIR oyu verilmesini istemişlerdi. Darbecilerin yargılanacağına önce inanmadılar, dava açılınca da sevinemediler. Değil mi ki davayı açan savcılar hükûmetin emrinde Bu davadan bir şey mi çıkar, burada tiyatro seyretmeye geldik. diyenler bile var aralarında, sırf Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) karşıtlığı üzerinden okuyorlar durumu. Silivri de Ergenekon ve Balyoz darbecileri yargılanırken yesinler birbirlerini deyip davalara destek olmayanlar, Silivri toplama kampıdır, Türk Silâhlı Kuvvetleri hükûmetin saldırısı altında diyen partiler, asıl darbeyi yapan Evren ve arkadaşları niçin yargılanmıyorlar, AKP onları yargılayamaz, sırf kendisine karşı olan askerleri ve kesimleri susturmak için yargılama yapıyor diyenler, şimdi müdâhil kuyruğunda. Olsun... Doğrusu bu. Ama samimî görünmüyorlar. Davanın açılmış olmasına * 2010 Türkiye anayasa değişikliği referandumu, Türkiye de anayasada yapılan birtakım değişikliklerin 12 Eylül 2010 tarihinde halk oylamasına sunulmasıdır. 26 maddelik bir değişikliği içeren paket, TBMM tarafından kabûl edildikten sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından referanduma sunuldu. Referandum sonucunda %58 evet ve %42 hayır oyu çıkarak anayasa değişiklikleri kabûl edildi. 20 Mahkûm Olduk Netekim 21
memnun olmamışlar gibi. Bunda referandumdaki hayır cılıklarının yanlışlanmasının yanında, iddianamede vurgulanan sol eleştirisinin de payı var sanıyorum. İddianameyi de beğenmediler çünkü orada darbeye giden süreçte cuntanın devletin içindeki karanlık odakları kullanmak suretiyle sağ ve sol grupları, manipüle ettiği tespiti yer alıyor. Zira sol kesim durumu hâlâ 1970 model solculuk ile okuyor, 12 Eylül ün mağduru değil muhatabı olduklarını iddia ediyorlardı. 12 Eylül öncesinde çarpıştıkları ülkücüler le şimdi müdâhil kürsüsünde yan yana gelmekten rahatsızlar; aralarında laf atmalar yaşanıyor. Dışarıdan bakan bunların derdi darbeyle mi yoksa birbirleriyle mi diye düşünür. Müdahale için şimdi kendilerine ön safta yer kapmak isteyenlerin bir kısmı daha bir yıl önce, liberal ve muhafazakâr aydınların aklı başında solcularla birlikte düzenledikleri yetmez ama evet toplantılarını basmışlar, konuşanların üstlerine yumurta, kırmızı boya atarak tâcizde bulunmuşlardı. Ankara Barosu Dergisi nde makalesi yayınlanan bir ceza hukuku hocası, darbeciler için bunlar kurucu iradedir, zaten suçta zamanaşımı vardır, geçici 15. madde darbecilere milletvekilliği dokunulmazlığı gibi yargılanamazlık getirmiştir, kaldırılması dahi onların yargılanacağı anlamına gelmez diyerek fetva vermişti. Olsun ama... Her şeye rağmen biz buradaydık, beklediğimiz günler gelmişti. Asıl darbeciler de halefleri gibi yargılanmalı, bu zihniyetle hesaplaşılmalıydı. Yıllar sonra da olsa darbeciler yargılansın ki bir daha kimse darbeyi asla aklından geçirmesin. Bizim görevimiz, mahkemeye sonuna kadar yardımcı olmak. Herkes yerleşmeye uğraşırken, ben bundan otuz iki yıl öncesinde mesleğe yeni başlamış bir avukat olarak yaşadığım 12 Eylül günlerine geri döndüm. 22 Mahkûm Olduk Netekim 23
BAĞLAR CADDESI Herkesin bir 12 Eylül ü vardır kendine özgü yaşadığı. O günlerde bende kalan en önemli duygu güvensizlik. Neşe hâmile... Bağlar Caddesi nde oturuyoruz. Caddenin alt kısmında öğrenci yurtları var; o bölge ülkücülerce tutulmuş... Üst kısmında devrimciler var; ortasını da onlar kurtarılmış bölge yapmaya çalışıyorlar. Bizim bulunduğumuz yer çarpışma hattı, geceleri bombalar patlıyor. Bakanlıkta çalışıyorum, siyasetten de geri kalmıyorum. Türkiye Komünist Partisi nin * (TKP) öğretmen örgütleri içinde oluşturduğu Birlik Dayanışma grubunun Ankara yürütmesinde görevliyim. Akşamları mutlaka toplanılıyor, sıklıkla geç kalıyorum. Gene bir akşam geciktim, eve doğru yürüyorum. Bizim evin olduğu yer toz-duman Karşıda bir kırtasiyeci var, güya faşistmiş. Onun dükkânına bomba atılmış. Eve girdim. Neşe nin gözleri yerinden fırlayacakmış gibi, beni bekliyor. Çok korktum, çok korktum diyerek bana sarılıyor, zaten hasta olan yüreği yerinden çıkacakmış gibi çarpıyor, göğsüme vuruyor. Bereket yanında aynı mahâlleden öğretmen arkadaşımız Mukadder varmış. O da telâşlı Evime gitmem gerek diyor. * TKP, 10 Eylül 1920 yılında Bakü de yapılan kongre ile. Mustafa Suphi ve arkadaşları tarafından kurulan Türkiye nin ilk komünist partisi. Her gün Kızılay a işe giderken ülkücülerin denetimindeki bölgeyi geçmek zorundayım. Bugün de atlattık çok şükür, böyle düşünüyorum her seferinde. Bana bir şey olursa Neşe ne olur, çocuk ne olur! Ankara da evlerin çoğu bizimki gibi sobalı. Neşe nin maaşının tamamı kiraya gidiyor. Türkiye Öğretmenler Sendikası * (TÖS) zamanında kurulmuş Avni Aytan ve Hulusi Gökçe nin yönetiminde olduğu TÖYKO ya ** beş yüz lira giriş aidatı ile kaydolduk, Sincan da ev yapacak bize... Özellikle 1980 in yaz aylarında olaylar had safhaya ulaştı. Günde ortalama yirmi kişi saldırılarda hayatını kaybediyordu; terör artık önlenemez boyutlara ulaşmıştı. Bakanlıktaki görevimden alınınca istifa edip Avni ve Hulusi Hocaların yönetiminde olan İLKSAN a *** geçtim. Evden yürüyerek Kurtuluş taki işyerine gidebilirim ama o zaman ülkücülerin kurtarılmış bölgesinden geçmek gerekiyor, mecburen dolmuşla Ulus a oradan da bir başka arabayla işyerine gelebiliyorum. Özellikle evde kendimizi hiç güvende hissetmiyoruz. Kooperatife gittim, Avni Hoca ya dedim ki Avni Abi, ben kooperatiften çıkacağım. Ne oldu dedi Hoca, İyi etmezsin, evler yapılacak bak, arsalar alındı. Kolay yoldan ev sâhibi olursun. Başka türlü memurun ev sâhibi olması imkânsız; bak ben yirmi beşinci yılı çalışıyorum hâlâ kiradayım, iyi düşün. Ama ben kararlıyım. * TÖS; 1961 Anayasası ndaki memurların sendika kurma hakkı kapsamında ilk kurulan ve en büyük memur sendikası. 12 Mart darbesinden sonra yöneticileri tutuklandı ve sendika kurma hakkı ellerinden alındı. ** TÖYKO, TÖS üyesi öğretmenlerin 1967 yılında kurdukları Tüketim ve Yardımlaşma Kooperatifi. *** İLKSAN, 1943 yılında kurulan İlkokul Öğretmenleri Yardımlaşma Sandığı 24 Mahkûm Olduk Netekim 25
Yahu Hocam, benim paraya ihtiyacım var. Hayırdır? Silâh alacağım. Aldım paramı ama beş yüz liraya silâh alınır mı, onu bile bilmiyorum. Ama ben silâh almaya dahi teşebbüs edemeden 12 Eylül oldu. Zaten aylardır Kırmızı Pazartesi nin Santiago Nasar ı * gibi önceden bilinen âkıbetimizi bekliyorduk. 12 Eylül günü öğleden sonra siyah-beyaz televizyon ekranında arkasında dört general ile Kenan Evren belirdi ve herkesi tehdit eden bir sesle Dün geceden itibaren ordu yönetime el koymuştur, partiler ve parlamento dağıtılmıştır, yurtta kan dökülmesinin önlenmesi için vatandaşların emirlere uymasını ve ikinci bir emre kadar sokağa çıkılmamasını emir ve ilân etti. Günlerden Pazar... Sokağa çıkma yasağı var. Pazartesi yasak kalktı, işe yürüyerek gittim. Yollar sessiz sâkin; pleb faşist takımından eser yok. Nereye kayboldu o kadar militan devrimci, Turan ın yiğitleri? Karşılıklı çatışma, korsan miting, yol kesme, haraç alma hepsi bitmişti. Sokaklar derin sessizlik içindeydi. İyiymiş bu iş dedim içimden. Henüz işin nereye varacağı açık net görünmüyor. Sıkıyönetim daha da sıkılaştı. Ecevit, Demirel ve Erbakan o gece gözaltına alınmışlar. MHP Genel Merkezi basılıyor, Türkeş bulunamıyor, saklanıyor üç gün; sonra bir bodrum katında bulunup gözaltına alınıyor. Darbeciler net bir fotoğraf vermekten çekiniyorlar. Hem ülkücüler hem de devrimciler gözaltına alınıyor. Şimdi anlıyorum ki önceden kararlaştırılmış dört başı mamur bir plân yürürlüğe konuluyor ve gerçekten başarılı da oluyor. Ülkeye huzur ve güven ortamı geri geliyor. Ben Avni Hoca dan aldığım beş yüz lira kooperatif aidatını geri yatırdım, tabanca almaktan filan vazgeçtim. Tabanca alsam ne yapabilirdim ki! Askerlik bile yapmadım; tabancayı asla kullanamazdım. Çaresizlik işte * Santiago Nasar, Gabriel Garcia Márquez in Kırmızı Pazartesi kitabının kahramanı. Öldürüleceği romanın daha ilk satırlarından bellidir ve kendisi dışında hemen herkes bunu bilmektedir. 26 Mahkûm Olduk Netekim 27
KAFA KARIŞIKLIĞI Cuntanın öncelikli hedefi silâhlı mücadeleyi esas alan Dev-Yol, Dev-Sol, TKPML, Halkın Kurtuluşu gibi sol örgütler oldu. Aynı anda birçok terör olayının baş fâili gösterilen ülkücü harekete karşı da geniş bir tutuklama hareketi başlattı. Meclis ve tüm siyasî partiler kapatıldı. Aynı gün Meclis te bulunan ve adı solcu ya çıkmış milletvekilleri Askerî Dil Okulu na topladı. Zaten 1979 dan beri faaliyette olan Mamak Cezaevi ise diğer örgütlere tahsis edildi. Sıkıyönetim Askerî Mahkemelerinde verilen idam cezaları infaz edilmeye başlandı. Evren, Muş Meydanı nda halka Asmayalım da besleyelim mi! Bir sağdan bir soldan asıyoruz, böylece adâleti sağlıyoruz. diye seslendi. Bu arada Alpaslan Türkeş in üç gün saklandığı bodrumda bulunup tutuklanması, MHP ve ülkücü kuruluşlara soruşturma başlatılması kafaları karıştırdı. Daha yılın başında Evren ve dört kuvvet komutanı Cumhurbaşkanı Fahrî Korutürk e bir muhtıra vermişler, Eğer bu söylediklerimiz yapılmazsa TSK olarak yönetime el koymak zorunda kalırız. demişlerdi. O zaman Adalet Partisi (AP) azınlık hükûmeti işbaşında, CHP döneminde bürokrat olup görevden alınan birisine rastladım, etekleri zil çalıyordu. Muhtıranın Demirel e verildiğini, askerler yönetime el koyarsa yeniden görevine döneceğini ve her şeyin düzeleceğini sanıyordu. Henüz her darbenin kötü olduğu fikri kabûl görmüş değildi. Bazılarına göre 27 Mayıs iyi darbe ydi, yeni bir darbe niye olmasın ki... Halkın yıllardır çocuklarını kurban verdiği, 1 Mayıs 1977 (Kanlı 1 Mayıs), Maraş, Çorum kitlesel kıyımlarına neden olan, aydınları, yazar ve çizerleri hedef alan terör belâsı 12 Eylül ün ertesi günü bıçak gibi kesilmişti. Halkta temkinli bir memnuniyet vardı, dur bakalım ne olacak bâbında. Cuntanın sağ-sol ayrımı yapmaksızın tüm silâhlı örgütlere yönelik operasyonları terör ve anarşi den ürkmüş toplumdan destek de buldu. TKP dâhil birçok sol grup ya da parti önceleri cuntaya faşist damgası vurmaktan çekindi. Bilmiyorum ama darbenin iyisi kötüsü olduğu sanılıyordu herhâlde. Meselâ o zamanlar 27 Mayıs bizim gözümüzde iyi darbe. Demokratik haklar getirmiş, iyi bir anayasa yapılmış... Böyle bakıyoruz. Sonraları öğrendik, darbenin iyi sinin olamayacağını. Dedem Hasan Çavuş, harp darp görmüş... Hepimiz ondan korkuyoruz. Bizi bırak, yeri geldiğinde babamı bizim gözümüzün önünde tokatlıyor. Acımasız bir adam... Menderes i çok seviyor. 10 yaşlarında olmalıyım; bir gün çarşıdan (Ordu dan) geldi, ağlıyor. Dedem gibi bir adam ağlar mıymış; hayret ettim. Bana döndü, hiç konuşmaz aslında bizimle: 28 Mahkûm Olduk Netekim 29
Menderes i asmışlar Hasan dedi. Menderes i bildiğim yok ya, dedem de bizim gibi ağlarmış diye düşündüm. Sonra yıllar geçti, biz okuduk solcu olduk, 27 Mayıs ı beğendik. Dedem câhil adam, Menderes de asılmayı hak ediyormuş diye düşündük. Şimdi dedeme hak veriyorum. Demek ki iyi darbe yokmuş. PARTI SENI BEĞENDI Ankara Polisi 1981 in Nisan ayında TKP üyelerine karşı büyük bir operasyon başlattı. Parti yasal olmadığı için üyelerinin kimler olduğu polisin hangi ölçüye göre insanları gözaltına aldığını henüz bilmiyorduk. Ben, TKP yanlısı Birlik Dayanışma grubunun Ankara örgütlenmesini yöneten yürütmesine seçilmiştim; aktif olarak çalışıyordum ama parti üyesi değildim. Acaba bize kadar genişleyecek mi endişesi duymaya başladım. Parti üyesi olmamamın hikâyesi de şöyle: 12 Eylül den hemen sonra, bir gün çalıştığım işyerine bu gruptan tanıdığım ama hazzetmediğim birisi geldi. Ben parti adına geldim. diye söze başladı: Parti seni izledi, araştırdı, yapılan değerlendirme sonucunda parti çatısı altına alınmana karar verildi. Sana tüzüğümüzü getirdim, partimizin ilkelerini biliyorsun. Bu tüzüğü oku, yarın geleceğim. Eğer evet dersen seni partiye üye yapacağım, ben görevlendirildim. O zaman anladım ki TKP de Birlik Dayanışma dan böyle üye devşiriyormuş. Hâlbuki daha iki ay önce Çerkeş te beni hizaya çekmek 30 Mahkûm Olduk Netekim 31
için parti toplantısı yapmışlar, bana hakaret edip, seni Birlik Dayanışma dan atarız demişlerdi. Ne olmuştu da şimdi beni beğeniyorlardı? Darbe olmuş, Kenan Evren, Solculara gününü göstereceğim, bu, bu gibiler, netekim... diye televizyondan bas bas bağırıyor, bütün olan bitenin sorumlusu olarak solcuları gösteriyor. İnsanlar topluca gözaltına alınıyor, sekiz yıldır bekleyen idam kararları arka arkaya infaz ediliyor. Gerçi TKP hâlâ Cunta nın rengi konusunda net bir açıklama yapmış değil ama benim için mal belli! Neyse ertesi gün bu vatandaş geldi. Ben bu arada kararımı vermiştim, asla üye olmayacaktım. Demek üyelik böyle oluyormuş, hayret! Yahu siz derneğe mi üye kayıt ediyorsunuz, tüzük falan ne bu! dedim içimden. Adama hayır da demeyip, Şimdilik hazır değilim, düşünmüyorum dedim. İyi, ikiletmedi; tüzüğünü, kâğıtlarını aldı gitti. İLK GENÇLIK YILLARI VE TRABZON Önemlidir hâtıralar. Günahıyla sevabıyla. Bir iç hesaplaşmadır. Kendini sigaya çekme muhasebe etmektir. Yaşanmışlığı kayda geçmektir. Hayatı yazmak kendinden sonra gelenlere karşı aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Elif Çakır Şimdi sizi biraz daha eskilere götüreyim. Kişiliğimin oluşmasında Trabzon un ayrı bir yeri var. Üniversite sınav puanıma göre fakülteye girebiliyordum ama babamın köyde borç para aldığı köyümüzün kasası Sâdık Amca babama Sen üniversitede çocuk okutamazsın demiş. Eee haklı adam, üniversite eğitimi pahalı çünkü. Biz de mecburen Trabzon a yatılı okula kaydolduk, burada her şey devletten. On yedi yaşındayım, 1968 lerin havası içinde kendimizi solda görmeye başladık. Öğrenci derneği var, seçimler, listeler, sandık konuluyor önümüze; adam yerine konuluyoruz artık, çocukluktan çıktık. Okulda Kıyı isimli bir edebiyat dergisi yayınlanıyor (hâlâ çıkıyor), çıkaran arkadaşlar aklı başında insanlar, güzel konuşuyorlar. 32 Mahkûm Olduk Netekim 33
Okumaya başlıyoruz, sol kitaplara ulaşmak daha kolay. Bir gün Trabzon a Fakir Baykurt geldi, üniversitede konuşma yapacak, gittik. Ben hayatımda bu denli tane tane, akıcı, anlaşılır ve derli toplu bir konuşma dinlememiştim o güne kadar. Hayran oldum. Artık ben de solcu idim, kendimi öyle hissediyordum. TİP il binasında toplantılar yapılıyor, oraya gidiyoruz hafta sonları. Akçaabat ta sosyalist bir hâkim var, Ali Faik Cihan. Sosyalist Türkiye kitabının yazarı. Bizim için işin alfabesi gibi anlaşılabilir bir kitap. Daha sonra Hasan Gürkan dan öğrendim, kitabını Şebinkarahisar da hâkimlik yaparken yazmış, bilimsellik yönünden eleştirenlere karşı kendisini Ben bu kitabı dağın başında yazdım diye savunurmuş. Şebinkarahisar nere, Marksizm nere? Adam haksız mı! Memleketin sorunu çok, hem de yakıcı. Nasıl kurtuluruz? İşsizlik, yoksulluk, sağlık, eğitim, eğitimde fırsat eşitliği... (Puanım yettiği hâlde üniversiteye de giremedik ya içimde ukde kaldı.) Bütün bu sorunların nasıl çözüleceği tartışılıyor. Ali Faik Cihan yargıç olmasına rağmen TİP il binasına gelir, toplantılara katılırdı, bir gün sorunlara çözüm önerileri tartışılırken, Çocuklar, bütün bu dertlerin reçetesi sosyalizmdir; sosyalizm gelecek, sorunlar bitecek. Bizim görevimiz ülkeye sosyalizmi getirmek, hepimiz bunun için mücadele etmeliyiz dedi. Bu reçete hoşumuza gitti. Gençlik kafası enine boyuna tartışmayı sevmez, genellemecidir biliyorsunuz. Demek ki söylendiği gibi çalışmakla bu sorunların üstesinden gelinemezdi. Çalışmak son tahlilde patronlara yarardı. Ülkede patronlar ve işçiler olmak üzere aralarında antagonist çelişki bulunan iki sınıf vardı. Tıpkı öğrendiğimiz fizik kanunları gibi toplumun da kanunları vardı. Karl Marx diye bir filozof bütün bunların sırrını çözmüştü. Okuldan mezun olunca artık solcuyuz. Solcu olmak bize bir kimlik sağlıyordu her şeyden önce. Bir fikre adanmış olmak başkalarının gözünde seni daha değerli kılıyor, fark ediliyorsun. Genç bir ergenin kendini göstermesi için en iyi yol bu. Zaten sol fikirlerin doğruluğundan da eminiz. Artık eyleme de hazırdık. 1969 da Ordu da yapılan fındık mitingine Erzurum da okuyan çocukluk arkadaşım Nami (Gözüdok) ile birlikte katıldık. Sâhil yolunu trafiğe kapatan grubun içindeydik. Evdekiler kızdılar bana, hatta babam: Bir kök fındığı olmayan pezevenkler bağırıp duruyorlar; hakkımızı alacağız, hakkımızı! diyerek bizimle dalga geçti ama köydeki yerimiz değişti. Artık adam oluyorduk. Öğretmen olup Antep e atanınca derhâl TÖS e üye oldum. Hatta o kadar aktiftim ki sendika yöneticileri sürgün edilince mesleğe yeni başlamış olmama rağmen bir dönem yönetime bile seçildim. Ayrıca Dev-Genç * var, ona da üyeyiz. TÖS o kadar faal değil, hatta lokalde oyun oynanıyor, biz genç öğretmenler buna şiddetle karşıyız. Biz (Dev-Genç paralelindeki öğretmenler) yönetime gelirsek derhâl oyunu kaldıracağız. Nitekim yaptık da ama kimse uğramaz oldu, TÖS te eskiden oturacak yer bulunmazken koskoca lokal bize kaldı. Her hafta sonu Dev-Genç te sosyalist düşünceyi iyi bildiği- * Devrimci Gençlik (DEV-GENÇ), 1965 in sonlarında kurulan FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu) içerisinde yer alan öğrenciler tarafından kurulan, üniversiteli sosyalist gençlik örgütlenmesi. 34 Mahkûm Olduk Netekim 35
DIZIN # 12 Eylül 15, 16, 17, 19, 21, 22, 23, 24, 26, 29, 31, 36, 39, 53, 55, 56, 64, 80, 85, 87, 88, 89, 91, 93, 98, 106, 113, 116, 121, 124, 126, 127, 136, 137, 143, 146, 172, 183, 184, 189, 193, 194, 195, 197, 202, 204, 205, 206, 207, 209, 214, 215, 218, 219, 226, 227, 231, 235, 237, 240, 241 12 Eylül Davası 87, 88, 226 12 Eylül Referandumu (2010) 21 12 Mart Askerî Muhtırası 39 17 Aralık [2013] 240 27 Mayıs 30 27 Mayıs (1950) Askerî Darbesi 29, 40, 97 1982 Anayasası 192 2010 Referandumu 21, 235, 238 A abece 55, 116 Adalet Partisi (AP) 29, 39 Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 21 Adana 45, 46, 74, 76, 159 Adıgüzel, Ayla 164 Adıgüzel, Muzaffer 164 Adıyaman 66, 74, 75, 77 Agos 178, 179, 180, 181 Ağar, Mehmet 161 Ağca, Mehmet Ali 188, 215 Akad, Asaf Savaş 144 Akbal, Oktay 207 Akçura, Belma 191 Ak, İsmail 70 Aksın, Nermin 134 Aktan, Gündüz 178, 180, 181 Aktar, Mehmet Emin 21 Akyol, Taha 144 Alkan, İlhan 54, 116 Almanya 118, 125 Alphan, Sema 164 Altan, Çetin 192, 207 Mahkûm Olduk Netekim 245
Altan, Mehmet 144 Amasya Cezaevi 193 Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 38, 186 Anavatan Partisi (ANAP) 144, 229 Anayasa Mahkemesi (AYM) 81, 142, 212 Ankara 24, 25, 31, 36, 47, 49, 52, 53, 59, 61, 62, 66, 70, 71, 75, 80, 82, 87, 88, 94, 98, 100, 101, 105, 106, 108, 112, 114, 115, 121, 122, 126, 127, 131, 135, 139, 141, 146, 149, 150, 154, 164, 168, 178, 180, 185, 186, 189, 197, 198, 200, 207, 210, 219, 224, 225, 243 Ankara Adliyesi 19, 56, 89 Ankara Barosu Dergisi 22 Apaydın, Rüştü 67 Aren, Sadun 125, 144 Arjantin 227, 229 Armstrong, H.C. 231 Askerî Yargıtay 57, 91, 99, 100, 186, 211, 220, 221, 222 Aslangil, Sebu 126 Aslan, Yusuf 40 Atamer, Bülent 164 Atatürk, Mustafa Kemal 43, 198, 199, 200, 202, 231, 236 Avrupa Birliği (AB) 145 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 115, 142, 143 Avşar, Bektaş 38 Aybar, Mehmet Ali 134 Aydar, Zübeyr 114 Aydın, Cafer Can 149 Ayhan, Hasan 173 Aytan, Avni 25, 27, 67 Azar, Adnan 12 B Bahçelievler Katliamı (1978) 80, 160 Balkan, Ali 68 Balyoz 21 Balyoz Harekâtı 39 Barış Derneği 57, 172 Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) 20 Barolar Birliği 150, 151 Başal, Halis 89, 90 Başbağlar Katliamı 152 Batu, Mustafa 137 Bayar, Celal 97 Baykal, Deniz 147 Baykurt, Fakir 34, 96 Bayramoğlu, Ali 144 Belen, Bahri 126, 127, 137 Belge, Murat 224, 240 Belli, Mihri 40 Berfo Ana 212 Berkarda, Bülent 154 Betil, İbrahim 144 Bildirici, Faruk 87 Bilge, Uğur 198 Bilgili, Mustafa 207, 209 Bilim Sanat 116 Bilim ve Sosyalizm Yayınları 36 Birlik Dayanışma 24, 31, 32, 52, 53, 69, 75, 94, 101 Boğan, Nihat 110, 111 Boran, Behice 124, 125 Boyner, Cem 144, 145 Bozışık, Mehmet (Boz Mehmet) 130 Bozkurt, Ali 116, 117, 118, 231 Bucak, Sedat 160, 162 Bulutgil, Mehmet Aydan 89, 91 C-Ç Castro, Fidel 36, 38 Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (CMUK) 130 Ernesto Che Guevara 36, 37 Cihan, Ali Faik 34 Cinmen, Ergin 164, 165, 168, 210, 211 Coşar, Ahsen 164, 225 Coşar, Zülal 164 Coşkun, Atilla 126 Coşkun, Ülkü 117, 137 Cumhuriyet 87, 88 Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 20, 29, 117, 147, 151, 178, 181 Çağdaş Avukatlar Derneği 150 Çağlayan, Cafer Tayyar 113, 115 Çapcı, Hasan 89 Çatlı, Abdullah 160, 220 Çayan, Mahir 40 Çaylıgil, Gülçin 134 Çebi, Adalet 101 Çelenk, Ekrem 81, 118 Çelenk, Halit 54, 56, 134 Çetin, Fethiye 20, 101, 102, 103, 104, 126, 128, 178, 179, 184 Çıtak, Bayram 116 Çiftçi, İbrahim 185, 186, 187, 220 Çolak, Hüseyin 128 Çorum Olayları/Katliamı (1980) 29, 184, 213 D Danışman, Mehmet 68 Dedeoğlu, İbrahim 62, 84 Demiral, Nusret 117, 127, 128, 137, 138, 140 Demirel, Süleyman 26, 29, 39, 232 Demirel, Tanel 225, 226, 230 Demirtaş, Metin 38, 117 Derin Araştırma Laboratuvarı (DAL) 61, 62, 63, 80, 81, 83, 84, 86, 91, 96 Deringöl, Nevzat 146 Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) 82, 117, 118, 121, 246 Mahkûm Olduk Netekim 247
122, 127, 130, 131, 136, 137, 139, 140, 149, 151 Devrimci Gençlik (DEV-GENÇ) 35, 39, 42, 44, 45 Devrimci Sol (DEV-SOL) 28, 80 Devrimci Yol (DEV-YOL) 28, 53, 70, 80, 81, 193 Dicleli, Zülfü 145 Dil Tarih Coğrafya Fakültesi (DTCF) 19 Dink, Hrant 131, 178, 179, 180, 181 Dişçi, İlhan 43 Diyarbakır Cezaevi 87, 112, 235 Doğan, Orhan 114 Doğan, Yalçın 87, 88 Doğru Yol Partisi (DYP) 149, 160 E Ecevit, Bülent 26, 47, 186, 219 Efirli Cezaevi 109 Ege, Sedat 36 Ege, Süleyman 36 Eken, Korkut 161 Elekdağ, Şükrü 178, 181 Enginyurt, Kaşif 159 Erbakan, Necmettin 26, 47 Erbey, Paşa 132 Erdem, Tarhan 147 Erdinç, Fahri 159 Erdoğan, Mustafa 225, 230 Erdost, Gül 87 Erdost, İlhan 86, 87 Erdost, Muzaffer 86, 87 Ergenekon Davası 21, 148, 170 Ergenekon, Necabettin 74 Ergündoğan, Yalçın 138, 141 Ergün, Hüseyin 145 Ergün, Recep 81 Erim, Nihat 214 Ermeni Soykırımı 241 Ertuğrul, Feyzullah 54 Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) 20, 21 Evren, Kenan 15, 21, 26, 28, 32, 81, 86, 88, 101, 155, 183, 184, 187, 192, 193, 197, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, 223, 230, 231, 235, 241 F Fatsa (Ordu) 193 Fertan, Necla 134 Fırat, Ümit 145 Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) 35 Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) 44 Fransa 118 G Gaziantep 35, 37, 39, 42, 43, 44, 45, 49, 51, 55, 144 Gazioğlu, Gültekin 56, 116 Genelkurmay 98, 236 Gezi Olayları 240 Gezmiş, Deniz 40, 43, 54 Gladyo 185, 207, 238 Gorbaçov, Mihail 125 Gökçe, Hulusi 25, 93 Göle, Nilüfer 145 Gözüdok, Nami 35 Gül, Abdullah 21 Gülen, Fethullah 240 Gül, Hayri 40 Gümüş, İsmail 198 Günday, Ali 153, 154, 155 Günday, Türkan 153, 155, 158 Gündoğmuş, Nezahat 126 Günsan, Üstün 64 Gürkan, Hasan 34, 53 H Halkın Kurtuluşu 28, 80 Hayrullahoğlu, Mustafa Asım 210, 211, 221, 238, 243 Hepbenzer, Hayriye 128 I-İ Işık, Hasan Esat 62 İLKSAN 25, 93, 94, 110, 187 İnan, Hüseyin 40 İngiltere 90 İnsan Hakları Derneği (İHD) 113, 114, 116 İpekçi, Abdi 49, 183, 184, 187, 188, 189, 191, 204, 206, 207, 214, 215, 216, 218, 219, 238, 243 İpekçi, Nükhet 184, 189, 204, 206 İspanya 227 İstanbul 20, 53, 93, 102, 104, 125, 126, 128, 139, 140, 141, 143, 154, 155, 160, 164, 181, 184, 187, 188, 210, 218, 221, 222, 223 İşbulur, İnci 126 İşçinin Sesi 83 İşyar, İbrahim 54, 57 İtalya 167 J Jivkov, Todor 86 K Kahveci, Adnan 124 Kanar, Ercan 36 Kanar, Haşim 69 Kanlı 1 Mayıs (1977) 29, 116, 184, 213 Kanra, Gültekin 154 Kaplan, Hasip 114 Karapınar, Türker 191 Kasa, Musa 128 248 Mahkûm Olduk Netekim 249