AYLIK FİKİR VE SANAT DERGİSİ DOÇ. DR. TURAN YAZGAN Devlet Görevi ve İnsan Hakkı Olarak Sosyal Güvenlik DOÇ. DR. MEHMET ERÖZ Türk Yemek Adetleri YETİK



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

ETKİNLİKLER/KONFERSANS

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE HUKUK

SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda:

Bilim,Sevgi,Hoşgörü.

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER

TEMEİ, ESER II II II

Mustafa ARGUNŞAH-Hülya Hülya ARGUNŞAH (2007), Gagauz Yazıları, Türk Ocakları Kayseri Şubesi Yayınları, 296 s., Kayseri

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Harf üzerine ÎÇDEM. Numara

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir.

KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR?

Yrd. Doç. Dr. Ali GURBETOĞLU İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

* Cümle içinde, tırnak içinde verilen cümleler büyük harfle başlar. Tolstoy, Amaç olmayınca hayatın da bitmesi gerekir. demiştir.

8. SINIF T C İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ

DERS YILI MEV KOLEJİ ÖZEL ANKARA ANADOLU LİSESİ VE FEN LİSESİ 10. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI DERSİ YARIYIL ÖDEVİ

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

Fatma Atasever.

BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR

SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ

Taliban Esaretinden İslam a

Yunan, İzmir'e üç buçuk mil yaklaştı!..

IV.HAFTA XX.YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU

Türk Eğitim Tarihi. 2. Türklerin İslam Öncesi Eğitimlerinin Temel Özellikleri. Dr.

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Aslında bugün İbrahim in Mihrac Ural ın kıçındaki ihanet kılıçları yazısının ikinci bölümü sitede yer alacaktı, ama ne yapayım!

Bozkır hayatının başlıca ekonomik faaliyetleri neler olabilir

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK TARİHİ TEST

frekans araştırma

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Selam vermekle karşımızdaki kimseye neyi ifade etmiş oluruz?

III. ÜNİTE: İLK TÜRK DEVLETLERİ 2. KONU: ORTA ASYA DA KURULAN İLK TÜRK DEVLETLERİ

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş

Dr. Öz ün Yunan Kahvesi Tanıtımına Karşı İmza Kampanyası Saturday, 04 May :23

Aruzla şiire başlayan sanatçılar, Ziya Gökalp in etkisiyle sonradan hece ölçüsüyle yazmaya başlamışlardır.

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

İÇİNDEKİLER. 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım...

İnci Hoca YEDİ MEŞALECİLER

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

İçindekiler. 1PERESE adalet

PROF. DR. MESERRET DĐRĐÖZ

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN ASKERLİK HAYATI

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Sunum ve Sistematik 1. BÖLÜM: MUSTAFA KEMAL İN HAYATI

Siirt'te Örf ve Adetler

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

DESTANLAR VE MASALLAR. Muhsine Helimoğlu Yavuz HILE İLE DILE. Masal. KÜRT MASALLARI Resimleyen: Claude Leon

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Ali Rıza Malkoç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Cumhuriyet Halk Partisi

Sultanım, müsaade buyurun, ben İstanbul'un çevresini dolaşıp, mevcut suları bir inceleyeyim!.

Mübariz İbrahimov tek başına 45 Ermeni asker ve subayı

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak Üçlü İtilaf...

Türk Eğitim Tarihi. 1. Türklerin İslam Öncesi Eğitimlerinin Temel Özellikleri. Yrd. Doç. Dr.

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

MEHMET RAUF - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ( )

SEN SURAT OKUMAYI BİLİR MİSİN?

YAZAN: VOLKAN ÇAĞAN RESIMLEYEN: MERT TUGEN

YAZAN: VOLKAN ÇAĞAN RESIMLEYEN: MERT TUGEN

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI:

Prof. Dr. İlhan F. AKIN SİYASÎ TARİH Beta

DİKTE METNİ 1 DİKTE METNİ 2

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

Filmin Adı: Şaban Oğlu Şaban. Oyuncular: Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Şener Şen. Filmin Yönetmeni: Ertem Eğilmez. Senaryo: Sadık Şendil

Hikaye uzak bir Arap Alevi köyünde geçer. Ararsanız bambaşka versiyonlarını da bulabilirsiniz, hem Arapça hem Türkçe.

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

Yeryüzünde Çocuklar. Sınıfa girmeden önce çocuk fotoğraflarını yerküre üzerinde farklı yerlere yerleştiriniz.

Transkript:

AYLIK FİKİR VE SANAT DERGİSİ DOÇ. DR. TURAN YAZGAN Devlet Görevi ve İnsan Hakkı Olarak Sosyal Güvenlik DOÇ. DR. MEHMET ERÖZ Türk Yemek Adetleri YETİK OZAN Kırık Çiçekler DR. TUNCER GÜLENSOY Eski Türk ve Moğol Askeri Teşkilatının Benzeyen Taraflarıyla Çinggis Khan'ın Büyük Yasasındaki Askerî Cezalar ARİF NİHAT ASYA Beyaz Atlı MEHMET ŞAHİN Milli Sterotipler A. ERGENEKON Hangi Derdim Söyleyem MEHMET ÇINARLI Sanatçı Dcstlanm I. Munis Faik Ozansoy ACLAN SAYILGAN Aşık Veysel M, SERÇİNLİOĞLU Aşık Veysel'de Göçtü AŞIK KEMÂLOĞLU Yetik Ozan'a EVLİYA ÇELEBİ Temaşa-1 Sanepıa N. YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU Dede Korkut Destanından SUAT IŞIKLI Milli Musikîmiz Hakkında

SADIK KEMAL TURAL Milli Estetik Meselemiz MURAT BARDAKÇI İsmail Baha Sürelsan İle Bir Konuşma OĞUZATA ALTAYLI Türkiye J de Yeraltı Sineması SABAHATTİN ENGİN Tiyatro Eseri ve Değeri AYŞE KAHRATLI Sanat'dan Haberler MUSTAFA KARAPINAR Bize Gelen Kitaplar ŞEVKET BÜLENT YAHNİCİ Uçurumun Kenaırındaki Türkiye ve TÖS Dosyss: AHMET METİN ŞAHİN Değişik 'Sesler TARIK BUĞRA Kemal Tafıir İçin YIL 5 SAYI 24 DEVRE 2 M AYIŞ 1973 Kurucusu : HALİDE NUSRET ZORLÜTUNA Sahip ve Neşriyat Müdürü : EMİNE IŞINSU İdare Müdürü MUSTAFA KARAPINAR Merkez Temsilcisi : DENİZ DAĞOĞLU Merkez Sekreteri : RUHl ÖZKANLI Ankara Temsilcisi : ŞEVKET YAHNİCİ Her türlü haberleşme adresi TÖRE PK. 211 Kızılay ANKARA Havale 1007197 numaralı posta çeki İLAN : ÖZEL ŞARTLARA TABİDİR ABONE ŞARTLARI Altı aylık 30 TL. Yurt içi yıllık 60 TL. Yurt dışı yıllık 120 TL. Dergimizdeki yazılar, dergimizin ismi ve yazının çıktığı sayı ve sayfa belirtilmeden iktibas edilemez. Merkez ; İstanbul Şube : Ankara

DOÇ. DR. TURAN YAZGAM v /'t a U. TM &r/n&*7 fak //est DEVLET GÖREVİ VE İNSAN HAKKI OLARAK SOSYAL GÜVENLİK Sosyal güvenlik, insanlık tarihinin ince tecrübelerine bağlı olarak bir insan hakkı ve devlet görevi olarak kabul edilmiştir. «Atlantik Şartı» ve «İnsanlık Hakları Evrensel Beyannamesi» ve hemen hemen bütün millî anayasalar bunu teyit ve ilân etmiştir. Sosyal güvenlik ihtiyacı ile karşı karşıya olan insanların çoğu kendi güvenliklerini kendi güçleriyle karşıiayamıyacak kadar yoksuldurlar; karşılayabilecek güçte olan insanların çoğu da yeteri kadar basiretli değildirler. Bundan dolayı da insanlık, bilhassa sanayi inkılâbından sonra, koyu sefalete boğulmuştur. Halbuki sanayi bu sefaleti ortadan kaldıracak kaynaklara potansiyel olarak her zaman sahip olmuştur. Bu potansiyelin tam mânâsı ile harekete geçirilmesi; insanların kendi kusurları, arzu ve iradelerinin dışında bir takım sebeblerden dolayı sefaletin kucağına düşmemesi, ihtiyaçlarının esiri olmaması, pahalı ve yüz kızartıcı tecrübelerden sonra, mümkün olabilmiştir. 3

TURAN YAZGAN Bugün de insanların büyük bir çoğunluğu sosyal güvenlik hakkına ancak kâğıt üzerinde sahiptir. Yeryüzü hâlâ kendi iradeleri dışındaki sebeblerden dolayı ihtiyacın esiri olan insanlarla dolu bulunmaktadır. Buralarda sosyal güvenlik ile iktisadî kalkınma birbiriyle çatışan iki uç kabul edilmekte ve devletler sosyal güvenliği baskı guruplarının sosyal talebi olarak değerlendirip bu gurupların baskıları ölçüsünde ve sadece bu guruplar için, üstelik bazan lüks seviyede karşılayarak diğer grupları yetersiz, sürekli olmayan, belirsiz ve garanti teşkil etmeyen sosyal yardımların himayesine terketmektedirler. Kalkınmış ülkeler ise sosyal güvenliği «Millî yaşantılarının başlıca unsuru», millî politikalarının en başta gelen konusu saymaktadırlar. A. G. B. Fisher 1945'te yayınladığı bir eserinde şöyle demektedir: «Sosyal güvenlikle iktisadî kalkınma arasında bir çatışma varsa bile ikincisi birincisine feda edilmeli, yahut en azından makul bir güvenlik seviyesi garanti edilinceye kadar tehir edilmelidir.» Arthur Levvis de bu konuda şunları söylemiştir : «... İşsizler, yaşlılar, yetimler... işgöremezler için gerekli hizmetlerin çatısını kurmak, daha fazla radyo ve bisiklet imâl etmek için gerekli fabrikaların inşasına ayrılacak tasarruflar kadar önemlidir... Sabırsız iktisatçıların tavsiyelerini kabul etmiş olanlar, kendilerini ihtilâl içinde bulurlar.» Kaldı ki sosyal güvenlik; beşeri sermayeye bir ilâve, şahsi tatmin ve yardımdan emin olma şeklinde gayrimaddî bir istihsal, mecburi bir tasarruf vasıtası olarak yatırımların hızlandırıcısı, ekonomide talep istikrarının sağlayıcısı, gelirin adil dağılışına yol açarak millî istihsalin faydasını azamîleştiren bir mekanizma kabul edilmektedir. Başka bir deyişle sosyal güvenlik meselâ eğitim gibi sadece sosyal talep açısından değerlendirildiği gibi insan gücü açısından da değerlendirilebilir ve iktisadi kalkınmanın bir unsuru haline getirilebilir. Ondan farklı olarak da : 1 ) Hiç eğitim ihtiyacı duymayan bir cemiyet düşünülebilir, fakat sosyal güvenlik ihtiyacı duymayan bir cemiyet düşünülemez. 2 ) Her cemiyet, devlet ilgilensin ilgilenmesin, kendi şartlarına göre sosyal güvenlik ihtiyacını mümkün olduğu ölçüde karşılamaya çalışır. Bu görevi devletin üzerine alması cemiyete bütünüyle yeni bir yük yüklemek anlamına gelemez. 3 ) Sadece eğitim, insanın müstahsil' olması için yeterli olsa bile verimli olması için yeterli olamaz. İnsanın yarın endişesinden hiç değilse insan haysiyetine yaraşır bir ölçüde uzak olması gerekir. 4

DEVLET GÖREVİ 4 ) Eğitim beşerî sermayeyi kıymetlendirir, sosyal güvenlik hem beşerî sermayeyi kıymetlendirir hem de tasarruf yoluyla maddî sermaye yaratabilir. 5 ) Sosyal güvenliğin yarattığı «tatmin» derhal, eğitimin uzun va delidir. Sosyal güvenliğin, devletçe, en az eğitim kadar, aslî bir görev kabul edilmesi için başka hususlar da ileri sürülebilir. Ancak sosyal güvenliğin süratle benimsenis ve yayılışına bakarak, onun getirdiği «munzam yük» ün her cemiyet için katlanılmağa değer olduğunu ve insan hakkı - devlet görevi olarak kabulünün zaruri olduğunu söyleyebiliriz. Bizim Anayasa'mızda da bu zaruret aynen kabul edilmiştir. Ancak fiili durum farklıdır. Memleketimizde bir taraftan sosyal güvenlikle iktisadî kalkınma arasındaki çatışma münakaşaları devam ederken, diğer taraftan sosyal güvenlik alanında önemli adımlar atılmaktadır. Ancak bu adımlar mütemadiyen teşkilâtlı baskı guruplarını hedef almakta, diğer gurupların ise adetâ insan olduğu ve insan olarak onların da bu hakka sahip olduğu unutulmaktadır. Bundan dolayı sosyal güvenlik, siyasetin bir vasıtası haline getirilmiş bulunmaktadır. Üstelik Türk sosyal güvenliği geliştirilirken, millî ve sosyal şartlar da dikkate alınmamış, sistem olmaktan uzak, tasarrufu baltalayıcı geliri «düşük gelir guruplarından» «orta ve yüksek gelir guruplarına» doğru tersine yeniden dağıtan, temaruzu ve sahtekârlığı teşvik eden muayyen gurupları imtiyazlı hâle getiren, iktisadî şartlarımıza da uymayan bir acaip müesseseler topluluğu olmuştur. Bu «özelliklerini» ileride ayrı ayrı ele alacağız. Yepyeni bîr «mîllî sosyal güvenlik sis Şimdiden şunu söylemeliyiz: temi» kurmanın zamanı gelmiştir, Uçurumun Kenarındaki Türkiye : 1 TÖS DOSYASI'NI Okudunuz mu? TÖRE - DEVLET YAYİNLARİ - PK. 151 Bakanlıklar - Ankara 5

DOC. DR. MEHMET ERÖZ TÜRK YEMEK ÂDETLERİ Bu yazımızda, maddî ve maddî olmayan kültürü birleştiren bazı eski Türk yemeklerinden ve yemek etrafında teşekkül etmiş olan yemek geleneklerinden bahsedeceğiz. Bunların çoğu kaybolmuş ve kaybolmakta bulunan, Türk kültür yadigârlarıdır. Yerlerini, şehir «yaşantı» sının ve sanayileşmenin getirdiği, biraz da zaruri olan, «benzi solmuş sandöviç», tost, hamburger almıştır. Heyecanlı, acele^ ci bir hayat tarzının getirdiği, ayak üstü yeniveren yemeğin, eskisi ile kıyaslanması mümkün değildir. Türk töresinde yemeğin yeri büyüktü. İçtimai hayatın hemen her safhasında, sosyal münasebetlerin çoğunda, yemek işin esası olurdu. Doğumlar, sünnet düğünleri, düğünler, bayramlar, yağmalı toylar, imece toplantıları ve ölüm hâdiseleri hep yemekle bir arada gidere di. Geleneğin tesbit ettiği şekilde, sofralar hazırlanır, yemekler çıkarılır, bütün oymak, boy veya köy halkı birlikte yer, birlikte eğlenir veya acıyı paylaşırdı. Anadolu'da halâ bu gelenek yaşamaktadır. Yağmalı toylarda, verilen ziyafetten sonra, ayrılan şeyler potlaçvarî bir şekilde yağma edilirdi. Bu bir Oğuz geleneğidir ve diğer Türk ulus ve uruklarında da mevcut olmuştur. Kımızların sağdırılıp, tapeler gibi etlerin yığ^ dırıldığı ve herkesin doyumlduğu şr>lenlerde, güreşler, yarışlar, eğlenceler hep yemekten sonra olurdu. Ekin biçme işinde, eşi dostu, konu komşuyu davet eden tarla sahibi, imeceye gelenlere ziyafet verir, emeklerinin karşılığını dar iktisadî düşünceler ötesinde, tatlı tatlı söyleşip, tatlı tatlı yenilen yemekle mükâfatlandırmış olurdu. Doğumlarda, sünnet düğünlerinde, herkesin damakları tatlandıktan sonra, gönülleri tatlanır, eğlenilir, gülünür oynanılırdı. Ölüm hadi- 6

TÜRK YEMEK sesi meydana gelmiş evin acısına katılmak için oraya önce komşuların yemekleri gider, sonra komşular giderdi. Birlikte yemek yenilir, birlikte acı duyulurdu. Yakınını kaybetmiş olan üçüncü veya yedinci günü, bir horoz veya kudreti varsa oğlak veya koyun keser, pilâv ve diğer yemekler hazırlanır ve bütün oymak veya köy halkı davet edilirdi. Buna Göktürk kitabelerinde «Yuy» denmektedir. Kaşgarlı Mahmud, bundan «Yoğ» ve «Yoğ-basan» diye bahseder. Bugün Türkiye'de bundan «ölü yemeği», «ölü aşı», «can aşı», «hayır aşı», «hayır» veya «üç hayrı», «yedi hayrı», «kırk hayrı» adı verilir. Göktürk Kitabelerinde «Aş», «yemek» manasına geliyor. Aydın taraflarında, bir dilekte bulunan kimse, isteğine erince, adak olan horoz veya koyunu keser, bir kazan bulgur pilâvı pişirir ve mahallenin çocuklarını çağırır, her çocuk kaşığını alıp bu ziyafete koşar. Buna «Dede aşı» adı verilir. Alevî Türkmenlerin bir Hıdırellez şenliğinde, yemeğin nasıl eğlencenin, inançların tezahür şekli olduğunu yakından müşahade etmişizdir. üzeri, önümüze her evden Akşam yünden dokunmuş bir sofra içinde birkaç yemek konuyordu. Birkaç lokma alıyor, dua ediyorduk. Bu sofralar küçük topluluklar halinde çayırlara oturmuş guruplara giderek devrolunuyordu. Yemeği yiyen hayır dua ediyor, yemekten hem yiyen hayır görüyor, hem sofra sahibi ev hayır görüyordu. Yemek etrafında şekillenmiş kaideler, yalnız istihlâk yollarını, yemek adabını değil, birçok kültür motifini de ihtiva ediyordu. Şimdi kısaca ele almış bulunduğumuz bu yemek geleneğinden sonra, eski Türk yemeklerinden bazılarını ele alalım. Alfabe sırası ile, bazıları hakkında kısa bilgi verelim. Akıtmaç : Yörük ve Türkmenlerin saç üzerinde yaptıkları hafif bir hamur yemeğidir. Deve veya koyun sütü ile olur. Deve doğurunca alınan ilk sütten (Ağın'dan), veya koyunun ilk sütünden (Ağız) yapılır. Bu süt unla karıştırılır ve saç üzerinde hazırlanır. Bulamaç : Un, yağ ve yoğurtla yapılır. Kaşgarlı'nın Divan'ında «pişirmek» demek oluyor. «Bula», Keşkek : En iyi buğdaydan ve etle pişirilerek yapılır, delikanlılar tarafından kepçelerle döğülür, lâstik gibi olunca, üzerine kırmızı biberle eritilmiş yağ gezdirilir ve düğünlerin zerde ve pilâvla birlikte gelen baş yemeği, lezzetli, haşmetli yemeğidir. Höşmerim : Yörüklerin meşhur peynir tatlısıdır. Yağ ve şekerden de yapılır. Edremit ve Tekirdağ'da tatlıcılar tarafından yapılıp satıldığını gördük. Rize taraflarında «Höşmerli» diye anıldığını da işittik. 7

MEHMET ERÖZ Mantı : Çok eski bir Türk yemeğidir. Orta Asya'da bu yemeğe «Menti» denilir. Kazak ve Uygur Türklerinden böyle dendiğini işittik. Kayseri taraflarında çok meşhur olmuştur. Başka yerlerde «Tatar Böreği» de elenmektedir ve çok çeşitleri vardır. Samsa : Uygur Türkleri, kuru boğaca şeklindeki bir hamur yemeğine «Samsa» derler. Buna, bu satırların yazarının ninesi «Yaylankı» derdi. Osman Gazi'nin silah arkadaşlarından birinin adı «(Samsa Çavuş» idi. Türkiye' de «Samsa Tatlısı» bilinmektedir. Bulgaristan Türkleri, baklava dilimine «samsa» derler. «Bir samsa baklava», «bir samsa koymuş tabağa» şeklinde söylenir. Tutmaç : Kaşgarlı Mahmud, bu yemeği şöyle anlatır : «Türklerin tanınmış bir yemeği. Bu yemek Zülkarneyn'in yaptığı azıklardandır; yapılmıştır: Zülkarneyn, şöyle karanlıktan çıktıktan sonra azıkları azalmış; Zülkarneyn'e açlıktan yakınmışlar; ona (bizi aç tutma) demek olan (bizni tutma aç) diyerek (yolumuzu aç, biz yurtlarımıza gidelim) gibi sözler söylemişler. Zülkarneyn, bilginlerle konuşmuş, bu yemeği çıkarmışlar, işbu yemek, bedeni kuvvetlendirir, yüze kırmızılık verir, kolaylıkla sindirilmez. Tutmaç yenildikten sonra suyundan da içilir. Türkler bu yemeği gördükten sonra (Tutmaç) demişler. Aslı (Tutma aç) tır» (Diban, 452). Tutmaç çöpi : tutmaç yapılmak için kıyılan yufka parçalarının herbiri«(divan, III, 119). «Ol tutmaç bulgadı = o tenceredeki turnacı bulandırıcı, karıştırıcı» (Divan, III, 289). Yumurtalı hamurdan yapılmış yufka, et, tereyağı ile yapılan güzel bir yemektir. Bulgar Dağlarında yaylıyan bütün Yörükler ve Konya Ereğlisi'nda oturan Bekdik oymakları, halen biliyor ve yapıyorlar. Bekdik oymağında, analar çocuklarına sağrısını sallandırsın», «ata binip, atın yani kuvvetli olsun diye tutmaç yedirir. Büyük Türk hakanı Tuğrul Beğ de, Türkmen oymakları arasında yediği tutmacı çok sinde «Senin için böyle güzel tutmaç pişirdim. Sen kibirleniyor, yemiyorsun... Tutmacın hamurunu beğenmiş. Bunu okuduğumuz yeri hatırhyamıyoruz. Mevlâna'nın Mesnevi'- istemezsen suyunu ye, kendine gıda et» deniyor (M. Zeki Oral, Selçuk Devri Yemekleri, Türk Etnografya 31). Dergisi, II, Yufka : Yörüklerin, Türkmenlerin ekmeğidir, Saç üzerinde yapılan, mayasız ekmektir. Bin üç yüz yıl önce Türklerin bu ekmeği yediklerini Göktürk kitabelerinden anlıyoruz. Orada, «Yuyka» diye geçer (H. N. Orkun, Eski Türk Yazıtları, I, 104). Yoğurt : Eski bir Türk yiyeceğidir. Bulgar'lar kendilerine mal etmek istiyor. Onlara da Sılavlaşmadan önceki Bulgar Türklerinden kalmıştır. Kaşgar- 8

TÖRE DEVLET YAYIN VE DAĞITIMI 1 MİLLİYETÇİ EĞİTİM SİSTEMİ Doç. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu İlaveli ikinci baskısı hazırlanıyor H-f>$ V^-fflTs^ İsteme Adresi : Konur Sokağı No:57 c/8 Bakanlıklar Ankara ve Türk Ermeni Münasebetleri «Dokuz Işık» açısından Tarım ve Toprak Reformu 2 MESELE Dündar Taşer 25 TL. Kurucu Meclisin Perde Arkası İnsan ve Teknik 9 Işık üzerine incelemeler Uçurumun Kenarındaki Türkiye 3 3 Uçurumun Kenarındaki Türkiye 1 TÖS DOSYASI 10 TL. 5 Uçurumun Kenarındaki Türkiye 2 TİP DOSYASI 10 TL 4 Huri Aşkı Dilaver Cebeci 5 TL. Iı Mahmud, bu meşhur Türk yiyece- dir. Yoğurt da böylece bizden geçmişğinden «Yoğurt» diye bahsetmekte- tir. dir (Divan, I, 182, 208, II, 189, III, 164, Burada kısaca bahsettiğimiz Türk 190). Rumeli Türkleri patlıcan salatasına «Köpoğlu» derler. Romanyalılar yemek geleneği ve yemekleri ile, Türk Almanya ve İngiltere'ye sevkettikleri kültürünün kaybolmakta olan bir yökonservelerinden birinin adı «Köpogli» nüne birazcık ışık tutmak istedik. 9

KIRIK ÇİÇEKLER Üç bıçak, üç çığiik, üç ölü çocuk Ve bir yalçın dağın varılmazlığı.. Kana katmış taşır, uykusuz oluk Düşman kinindeki durulmazlığı. Kör, sağır gecenin kafatasından Silkinirken güneş, ana yasından Sırıtır suç ile öç arasından Bir dikenli telin kırılmazlığı. Nice ki hıncı var; kök, bir gün taşar, Işkın ışkın kara toprağı aşar, Her dalın ucunda dikence yaşar Kırık çiçeklerin dirilmezliği. YETİK OZAN Rodop kurbanlarına v*>. & 10

DR. TUNCER GÜLENSOY Türk ve Moğol Askerlik Teşkilâtının Benzeyen Taraf lanyle Çînggîs Khan'mn Büyük Yasası'ndaki Askeri fezalar Zamanımızdan yüzlerce yıl önce Orta Asya'nın doğusunda Çin Şeddi ile Baykal Gölü (Tenggis) arasında «Moğol»; batısında Ural Altay Dağlarının münbit eteklerinin uzandığı geniş sahalarla Hazar Denizinin kuzey ve kuzey-doğu bozkırlarında «Türk» adı verilen iki büyük millet yaşıyordu. Yeryüzünde büyük imparatorluklar kurmuş olan bu iki milletin müşterek yönleri lisaniyatçı, tarihçi ve etnologlar tarafından araştırma mevzuu yapıldı. Dil yönünden, Ural-Altay dil grubunun Altay koluna bağlı olduğu bugün için su götürmez bir gerçek olarak ortaya kondu. İTürk ve Moğol türeyiş efsânelerinde görülen benzerlik de üzerinde durulması gereken bir husustur. Türk yaratılış ve türeyiş efsânesinde görülen «kurt» ve «geyik» motifleri Moğolların Gizli Tarihi adlı büyük Moğol tarihi ile yine bir Moğol kroniği olan Altan Tebçi'de «Börte Çino=Bozkurt: çino çinoa» ve «Goa maral=beyaz dişi geyik» olarak görülmektedir. Bu gibi benzerliklerin yanında, bozkır kütürü ile yoğrulmuş bu iki milletin aile düzeni ve yaşayışlarındaki benzerlikleri şöyle gösterebiliriz : Türklerdeki «oba» veya «oymak» teşkilâtı Moğollarda «obok - omok» olarak görülür- Her oymağın bir başkanı, oymaklar birliğinin de bir hakan'ı (Moğolca: kağan >ka'an, kan ka) bulunur. Aileler Türklerdeki gibi «yurt» adı verilen arabalı çadırlarda yaşarlar. Büyük kurultaylarda (kurultay < Moğolca: kuriltahu=toplanma) hakan'ın sağında hatun (Moğolca,- katun kadım < Türkçe) yer alırdı. Bu kadar benzerliklerle bezenmiş bu iki milletin askerî teşkilâtlarının da benzemesi yadırganacak bir husus değildir. ilk defa Hun Türkleri tarafından tatbik edilip sonraları Uygurlar, Göktürkler, Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılar tara- 11

TUNCER GÜLENSOY fından geliştirilen «onlu sistem»e Moğol askerî teşkilâtında da rastlıyoruz. Bu onlu sistemdeki rütbeler şöyledir : Türklerde onbaşı (manga komutanı) yüzbaşı (bölük komutanı) binbaşı (alay veya tabur komutanı) tümen komutanı Moğollarda harban-u noyan (harban arban=on; noyan=bey, prens) cagun-u noyan (cagun>ca'un=yüz) mingkan-u noyan (mingkan< Türkçe: ming, bîng, bin) tümen-ü noyan (tümen < Türkçe-: 10.000) Bunların yanında Moğollarda, Çinggiskahan tarafından kurulan «hassa ordusu»nun kepte'ül «Gece vazife gören muhafızlar» < kebtegü=yatmak. turkah (çoğulu: turka'ut): «gündüz vazife gören muhazıflar.» keşikten (çoğulu: keşiktü) «kebte'ül ve turkah'ın hepsine birden verilen isim»: keşik, kesek «kısım, kıta, nöbet». Keşikten adı verilen bu «hassa ordusu», Moğol noyan (=memur, komutan, asilzade, efendi, prens, bey)'ları arasından ve binliklerden seçilen kuvvetlerden teşekkül eder ve Moğol hanının elinde kuvvetli bir silâh olarak bulunurdu. Noyanlar, kabilenin büyüğü, soyun reisi sıfatiyle değil, kuvvetli, becerikli ve idareli oldukları için hakimiyeti elde ediyorlardı. Çinggis zamanında ise, ister küçük, ister büyük olsun, bütün askerî beyler bir tek adla, yâni noyan ile anılırlardı. Bunlar ekseriya kendilerinin kim olduklarını gösteren lâkaplar da taşırlardı : bagatur «bahadır»: Naçin-bakatur, Yesügei-bagatur «Çinggis'in babası» (Moğolların Gizli Tarihi). seçen «akıllı»: Dei-seçen (M.G.T.) mergen «usta, nişansı»: Koriçar-mergen (M.G.T.) bilge «hakim» : Senggun-bilge (M.G.T.) boko bökö büke «pehlivan» : Böribökö (M.G.T.) v.b. gibi. Çinggis-kahan zamanında bütün Moğol askeri ve dolayısiyle Moğol halkı da eski bozkır örf ve âdetine göre iki kola ayrılıyordu: 1. Sol kol (Moğolca : ce 5 ün<cegün gar), 2. Sağ kol (Moğolca : bara'un<baragun gar). Sağ ve sol koldan başka, ayrıca merkez kısmı da bulunurdu. Bu ordu binliklerinin başında devletin en tecrübeli kumandanlar bulunur; bundan başka, bütün ordunun başında kağanla beraber bir başkomutan (Moğolca: yeke noyan=büyük komutan) da yer alırdı. Meselâ: Çinggis-kahan zamanında oğullarından Tuluy, başkumandandı. İlhanlılar zamanında bu mevkie bilhassa liyakatli generaller geçerdi. Tümen'i, yâni 10.000 kişilik kolorduyu büyük kabileler grupu teşkil ediyor ve bu tümene kendi adlarını veriyorlardı. Meselâ T Uriyangkan tümen (rrrurenhalar tümeni veya kavmi) gibi. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi tümenleri «tümen-ü noyan» idare ederdi. Daha yüksek askerî kumandanlar kagan'ın muhitinden çıkardı ki, bunlara nököd (nökör nöker'ib çoğulu) adı verilirdi. Bunlara karşı mahiyetindeki kumandan ve askerler bir nevi vassallık mahiyetinde idiler. Moğol ordusu son derece disiplinli idi İtaatsizlik gayet nâdir görülür ve ekseriya ölümle cezalandırılırdı. Her askerî kumandan, yâni noyan, âmirinin emrine itaate mecburdu. Hele kendi hanına ihanet etmek er» büyük suçtu. Moğolların Gizli Tarihi'nde (s. 149) geçen şu konuşma bu konuda en güzel örnektir <! 12

ESKI TÜRK «Biz, Tarhutai-kîriltug'u yakalamış ve sana geliyorduk. Fakat ona ihanet edemedik: (Öz hanımızı nasıl olur da göz göre göre ölüme sürükleyebiliriz?) diyerek onu serbest bıraktık ve Çinggis-kahan'ın emrinde hizmete geldik-» «Bunun üzerine Çinggis-kahan i (Hanınız Tarhutai'yı yakalayıp getirmiş olsaydınız, sizleri, kendi hanına ihanet eden köleler gibi bütün akraba ve yakınlarınızla idam ettirmiş olurdum. Kendi hanınıza el kaldırmayarak doğru hareket etmişsiniz) dedi ve Naya'a'yı taltif etti». Moğol ordusu savaşa çıkarken askerin önünde manglai adı verilen uç (öncü) kolu bulunur; uçlar da ileriye keşif kolları (karakol postaları: kara'ul < karagül = bekçi, nöbetçi, karakol karşılığı. Türkçe: karagül karaul, karakol <karamak «bakmak») çıkarırlardı. Ayrıca bir de sa'urin kara'ul (saürin, Moğ. «yer, taht, mevki») adı verilen sabit keşif kolları vardı. Arkadan gelen asıl ordunun önünde kağan'ın «dokuz parçalı tuğ»u bulunur; kağan, muhafız kıtası ile beraber savaşa katılırdı- Çinggis-kahan, muhafız kıtasının seçimine çok önem verirdi. Bu husustaki bir emri şöyledir (Moğolların Gizli Tarihi, s. 224): «Binlik, yüzlük, onluk komutanları ve erat, bu emrin tebliğinden sonra itaatsizlik gösterdikleri takdirde cezalandırılacaklardır. Yanımızda muhafızlık yapacak askerlerin içersinde vazifesinden kaçınan, isteksizlik gösteren veya artık vazife göremeyecek vaziyete düşenler olursa, bunların yerine başkaları tayin edilecek, fakat (suçlular da) cezalandırılarak uzak memlekete sürülecektir. Kendi arzusuyla bize gelerek hizmet etmek isteyenlere engel çjıkarılmasın». Çinggis devrinde, askerî emir ve cezalardan yazılı olarak elimizde bulunanlar şöyledir (bk., Moğollar Gizli Tarihi, s. 227) : A. Kıta komutanı (nöbetçi subayı), kendisine düşen muhafız kıtasının tekmilini alarak (vazifesi başına gidecek) üç gün sonra değişecektir, 2. Muhafızlardan biri yoklamada bulunmazsa üç değnek vurularak cezalandırılacaktır, 3. Yine aynı adam hasta olmayıp, veya komutanından izinsiz üçüncü defa yoklamada bulunmadığı takdirde, otuzyedi değnek vurularak cezalandırılacaktır, 4< Bundan sonra bu adam, artık yanımızda hizmet görmeye lâyık olmadığından uzak bir mıntakaya sürülecektir, 5. Kıta komutanları, her üç günde bir, nöbetin değişimi esnasında bu emri muhafız kıtalarına tebliğ edeceklerdir, 16. Bu emrin tebliğini ihmal eden kıta komutanları cezaya çarptırılacaklardır, '7. Tebliğden sonra itaatsizlik gösteren veya yoklamada bulunmayanlar, emir gereğince cezalandırılacaklardır, 8. Kıta komutanları, emirleri altında bulunan muhafızlarımızı, «üstümi» diyerek bizden habersiz azarlamasınlar. Kanuna aykırı hareket edenleri doğruca bize bildirsinler. Eğer onların suçu kafalarının kesilmesini icabettiriyorsa, biz onların kafalarını keseriz, tevbihleri icabediyorsa, tevbih ederiz. «Üstümi» diyerek muhafızlarıma karışır, onları el, ayak veya değnekle döverseniz, sizirp her değneğinize karşı değnekle ve her yumruğunuza karşı yumrukla ceza verilecektir. Çinggis-kahan'ın muhafızları da ayrı blf statüye tâbi idiler. Onlar : 1. Hariçteki binbaşılara karşı üst sayılırlar, 2. Onların emrinde bulunanlar da, hariçteki yüzbaşı ve onbaşılara karşı üst sayılırlardı. 3. Silâhşorlar (Moğolca: korçin) ve gündüz muhafızları, yerlerini alarak vazifelerini gördükten sonra, güneş batmadan önce yerlerini gece nöbetçilerine terkederek, dışarda gecelerler, A. Dışarda gecelemiş olan silâhşorlar, gündüz nöbetçileri ve aşçılar, kağan sabah* 13

TUNCER GÜLENSOY.çorbasını (Moğolca; şulen «çorba») içerken, tavla civarında toplanarak gece nöbetçileriy- 1e karşılaştıktan sonra nöbeti teslim alırlar, 5. Sabah çorbasından sonra silâhşorlar silâhları başına, gündüz nöbetçileri nöbetleri başına ve aşçılar da mutfağa giderlerdi. Nöbet devir ve teslimi her defasında böyle cereyan ederdi ki, bu Çinggis-kahan'ın.emri idi (bk. M-G.T., s. 229). Yine gece muhafızları : 1. Saray hanımlarına (Moğolca: Çerbin),.saray gençlerine, deve çobanlarına dikkat ederler, % Tuğ, davul, mızrak ve mutfak edevatı da onların nezaretinde bulunurdu, 3. Saray mensuplarının yiyecekleri ve içeceklerine bakarlar, taze etin, gece esnasında, pişirilmesine nezaret ederler, 5. Saraya (Moğolca: ordo ger=hükümdar evi, saray) giriş çıkışı yine bunlar tanzim eder, 6. Birisi kapının dibinde, iki kişi de büyük şarap fıçısının başında bulunurlardı. «BÜYÜK YASA»DAKİ ASKERİ CEZALAR : Moğollar Çinggis-kahan tarafından siyasî bir birlik haline getirilinceye kadar, yaz'lmajnış örf ve âdet hukukuna göre yaşamakta îdiler. Bu büyük cihangir, kendisinin bir millet hâline getirdiği bu göçebe kavme ilk yazılı hukuku da verdi. «Büyük Yasa» (yasak. casak) adı ile anılan bu yasanın orijinal metni bugün elimizde bulunmamakla beraber, bunun bazı parçaları veya muhtevası hakkında İranlı ve Arap tarihçileri ile Avrupalı seyyahların hatıralarından bilgi edinmekteyiz. Yasa'nın elde mevcut 36 maddelik kısmının :tam metin olduğu şüpheli olmakla beraber,.mevcudiyeti şüphesizdir. Makrizîye göre, Yasa'nın metni Çinggiskahan'ın emri üzerine çelik levhalara kazılmıştır (ki, bu kayıt doğru ise o zaman Uygur yazısı kullanılmış olmalıdır) ve yazılış tarihinin 1206 1210(?) olması ihtimali vardır. Yasa, yalnız Moğolistan'da değil, ele geçen bütün ülkelerde yürürlüğe konulmak üzere hazırlanmışsa da Moğolistan dışında pek güç uygulanabilmiştir. Yasa'nın Moğollarda ne kadar zaman yürürlükte kaldığı bilinmemekte ise de yürürlükte bulunduğu sıralarda olağanüstü saygı gördüğü kaydı vardır. Çinggis, Yasa'nın demir gibi hükümleri ile milletinin birliğini koruyabilmiş, sükfln ve intizamı temin ettiği gibi, büyük fetihlerini de bu sayede gerçekleştirebilmiştir. Yasa'daki askerlikle ilgili (6, 7, 9, 20, 22, 23, 24, 27 ve 32. maddeler) hükümler şunlardır : 6. madde : Kim esir alanın izni olmadan bir esire yiyecek veya giyecek verirse ölümle cezalandırılır. 7. madde : Kim kaçmış olan bir köleyi veya esiri bulur ve onu eski zilyedine geri vermezse ölümle cezalandırılır. 9. madde : ister saldırıda, ister geri çekilmede olsun bir kimse savaşta çıkınını, yayını veya eşyasından bir şeyi düşürürse, arkasındaki adam attan inmeli ve bunu ona vermelidr. Bunu yapmayan ölümle cezalandırılır. 20. madde : Seferden dönen birlikler hükümdara belli vergiler vermek mecburiyetindedirler..22. madde : Birliklerin başında her bin, yüz ve on er için bir lider bulunur. 23. madde i Eğer birlik liderlerinin en yaşlısı yanlış bir iş yapar ve hükümdar onu cezalandırmak için hizmetçilerinden en sonuncusunu ona gönderirse, o bu berikine teslim olmalı ve ölüm cezası bile olsa ceza infaz edilinceye kadar önünde diz çökmelidir. 14

ESKİ TÜRK 24. madde ; Birlik liderleri hükümdardan başka kimseye baş vuramazlar, yoksa ölümle cezalandırılırlar, izin almadan yerini değiştiren de ölümle cezalandırılır. 27. madde : Askerler ihmalden ötürü cezalandırılmalıdırlar; sürek avında bir hayvanı vuramayan avcılar sopa ile veya ölümle cezalandırılmalıdır. 32. madde s Çok yemek yemekten ötürü kim kusarsa, onu çadırda sürüklemeli ve hemen öldürmeli. Bunun gibi, ordu komutanının çadırının eşiğine ayakla basanı da öldürmeli. Yukarıdan beri izah etmeye çalıştığımız gibi, Türk ve Moğollarda askerî teşkilât bir çok yönden benzerlik göstermekte; gerek kuruluş ve gerek disiplin, bu iki büyük milletin cihan imparatorlukları kurmasında en önemli âmil olarak yer almaktadır. Bugün büyük Türk ordusunu ayakta tutan disiplin temelini binlerce yıllık kültürünün günümüze kadar gelmiş olan ahlâk ve" töresinde aramak gerekmektedir. BİBLİYOGRAFYA 1. Ahmet Temir, Moğolların Gizli Tarihi, L Tercüme. Ankara 1948. 2. Bertold Spuler, İran Moğolları. (Çeviren ; Cemal Köprülü), Ankara 1S57. 3. B. Y. Viladimirtsov, Moğolların İçtimaî Teşkilâtı. (Çeviren : Abdülkadir înan), Ankara 3944. 4. Curt Alinge, Moğol Kanunları. (Çeviren; Coşkun Üçok), Ankara 1667. KUTLUĞ YAYINEVİ MİLLİYETÇİ ESERLERLE YAYIN HAYATINA BAŞLAMIŞTIR. İstanbul, Cağaloğlu, Babıâli Cad. P.K. 1260, Sirkeci İstanbul 1S

520 inci yıl I-V r~3&*.--?» ftp*> BEYAZ ATLI Kıvrak atı deryada köpüklerle savatlı, Fatihlerin en gencini gördüm beyaz atlı... Hayran sana ceddin ki, dedim, kaldı Fırat'da. «Oldu Fırat'lı.» 16

Tarihte bir resmi geçit şimdi alınlar, Yifcler ve göğüsler ki zaferlerle beratl'ı. Göklerde Sinan, onlar için kendi eliyle Asude saraylar hazır etmiş yedi katlı. Gördükleri rüyada bu imanlı yürekler Allarla mübeşşerdi, yeşillerle muratlı.. Hiddetleri, şiddetleri, savletleri korkunç; Sohbetleri tatlı. Yüzlerce fetih destanının en güzelinde Fatihlerin en gencini gördüm beyaz atlı. Dağdan aşarak indi Donanma-yı Hümayun Kalyonları durgun suya yelkenli, halatlı.. Gülsün kıyı, açsın suda bakir nilüferler: Zincirli Haliç artık azatlı! * Bir dil konuşur Kayser'e toplar topu Şâhi Dev lehçeli, tehdit lugatlı. Şarkî Roma'nm burcuna tırmandı Hasan'lar; Yoldaşları, «Şahin», «Ali», «İsa», «Hızır» adlı.. Ellerde kılıçlar, yatağanlar ki su içmiş Seyhun'dan, Aral'dan; Kızılırmak'iı, Murat'Iı. Onlardı gelenler karadan çığ gibi âni; Onlardı kopan her köşeden atlı, pusatlı. Atlar var, o yıllar yılı göçlerde sabırmış; Atlar var, akınlarda kanatlı. Türk ırkı bu.. Genç Osman açar Bağdad'ı orda; Bayrak diker İstanbul'a burdan Ulubat'lı! Fethin yüce serdarı gelip girdi Bizans'a.. Bir yüz ki güzel, taze., fakat bârika hatiı. Yüzlerce fetih destanının en güzelinde Fatihlerin en gencini gördüm beyaz atlı! ARİF NİHAT ASYA

<y^fawac/t-fty(a cz'topn- t 1933 (N=100) Yıllar 1950 (M=333y Amerikalılar MİLLÎ STEROTÎPLER Çalışkan Zeki Maddeci İhtiraslı İlerici İngilizler Sportmen Zeki Görenekci Gelenek aşığı Muhafazakâr 48 m 33 33 27 53 46 34 31 30 30 32 37 21 5 21 2S 25 42 22 Zenciler MEHMET ŞAHİN Batıla inanan Tembel Kaygusuz Cahil Müziksever 84 75 38 38 26 41 31 17 24 33 Yahudiler Amerika'da basılmış bir kitapdan okuyorum: «Her ferdin rastladığı veya işittiği diğer fertlerin kaliteleri ve özellikleri hakkında kafasında dosya tutamayacak kadar dünya karmaşık bir haldedir. İnsan beyni sınırlı bir kapasiteye sahip olduğuna göre sterotiplendirme (kalıplandırma) gibi kestirme yollara başvurmak gerekir. Halklar kategorilere ayrılır ve biâhere bu kategoriler çeşitli halk grupları hakkında düşünülürken kullanılır. G.M. Gilbert millî sterotipler (kalıplar) hakkında yaptığı bir deneyde fakülte talebelerinden, belirli millî ve etnik gruplara atfettikleri özelliklerin listesini yapmalarını istemiştir. Bu deneyin 1932 de ve daha sonra 1950 de elde edilen sonuçları aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Bu veriler Amerikalıların kafasındaki bazı sterotiplerîn yapısına ait bir göstergedir.» Cinfikirli Menfaatperest Çalışkan Haris Zeki İtalyanlar Sanatkâr ruhlu Atılgan Ateşli Sinirli Müziksever Almanlar Bilimsel kafalı Çalışkan Duygusuz Zeki Metodik 79 49 48 34 29 53 44 37 35 32 78 65 44 32 31 47 28 29 17 37 28 19 25 15 22 62 50 10 32 20 18

MÎLLÎ STEROTİPLER Japonlar Çinliler Zeki Çalışkan ilerici Cin fikirli Kurnaz 45 43 24 22 20 11 12 2 13 21 Batıla inanan 34 ıs Kurnaz 29 4 Muhafazakâr 29 14 Gelenek aşığı 26 26 Aileye bağlı 22 35 İrlandalılar Kavgacı Sinirli Nüktedan Mutaassıp Dürüst Türkler Zalim, kıyıcı Mutaassıp Hain Şehvete düşkün Cahil 45 39 38 29 32 47 26 21 20 15 24 35 16 30 11 Yukardaki tablo birkaç bakımdan çok ibret vericidir. Dikkat edilirse her millete iyi ve kötü özellikler atfedilmektedir. Batıda ençok horlanan zencilerin bile az bir puan da almış olsa bir müsbet özellikleri; müzikseverlikleri zikredilmiştir. Türklere ait sayılan özelliklerin ise hepsi menfidir. Burada hemen şunu belirtmek gerekir ki Türklere ait bu menfi fikirler sadece Amerikalıların değil bütün Batılıların müşterek fikirleridir. Zaten Amerikan milleti Avrupa'dan göç etmiş insanlardan meydana geldiğine göre bu tartışmasız bjr gerçektir. İleriki yazılarımda diğer Batılı milletlerin de kafalarındaki Türkler'e ait olumsuz fikirler hakkında değişik örnekler vermeye çalışacağım. 12 6 3 4 7 Yukardaki tablo üzerinde biraz duralım: Acaba Batılıların Türkler hakkındaki bu menfî fikirleri nereden gelmektedir? Birinci sual budur. İkinci sual ise k ; Türkler buna karşı ne yapmaktadırlar? Şu bir gerçektir ki Batılıların Türkler'e karşı tutumlarının temelinde halâ Haçlı Seferleri zihniyetinin kesin izleri bulunmaktadır. Asırlarca inanç yönünden ve askerî bakımdan Avrupayı tehdit altında bulundurmuş olan Türkler, dün olduğu gibi bugün de Avrupa'nın hışmından kurtulamamaktadırlar. Hıristiyan taassubunun zirvesinde olan bir Avrupa, Türkler'i imha etmek, inançlarını yeryüzünden kaldırmak için tarihin en gaddar. en zalim seferlerini düzenlemişlerdir. Haçlı Seferleri muvaffak olamayınca da Türkler'in Avrupa'da ilerleyişlerini durdurmak ve kendi milletlerinin islâmiyetin cazibesine kapılma-' sini önlemek için korkunç bir iftira kampanyasını sürdürmüşlerdir. Politikacıların ve papazların yürüttüğü bu kampanya asırlarca Avrupalı'nın kafasını kirlendirmiştir. Son iki asırda ise Avrupalı'nın kafasındaki bu kin Yunanistan'ın bağımsızlık savaşında ve bilhasa Bayron'la zirveye ulaşarak Türkler'in adım adım Avrupa'dan atılıp imha edilmeleri plânının kaynağı olmuştur. Bu kin Avrupalıya, Kuzey Afrika'da, Arabistan'da, Balkanlar'da, Çanakkale'de ve Anadolu'nun işgalinde Türkler'e karşı giriştikleri en zalim imha hareketini mazur göstermiştir. Türkler yok olursa Eski Yunan ihya olacaktır, Bizans ihya olacaktır. Batıda her İncil kitabının arkasında, Filistin'i, Lübnan'ı, Suriye'yi ve bütün Anadolu'yu içine alan bir Mukaddes Topraklar haritası vardır, ilkokul kültürünü kilise mekteplerinde alan Avrupalı, bu Mukaddes Toprakları ellerinde tutan Türkler'e karşı sinsi bir kinle yetişir, eğitilir. Avrupalı Amerika'ya gittiği zaman bu kin orada devam etmiştir. Son iki asırda Yunanlıların ve Ermenilerin de kitleler halinde oraya yerleşmesiyle Türkler aleyhinde propoganda yoğunlaşmış ve Türkleri insan eti yiyen yamyamlar olarak görmeğe pek he- 19