DIL-KÜLTÜR VE EDEBIYAT DERGISI YIL 16 MAYIS-HAZIRAN 2014



Benzer belgeler
"Babürname'de Oryantalistçe Tasvir ve Mesajlar - 2" Yağmur Dergisi, 72. Menderes COŞKUN

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Dua ve Sûre Kitapçığı

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Sevgili dostum, Can dostum,

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 238. HALİM SELİM İLE 40 ESMA Mehmet Yaşar

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya

YASIYOR. MUYUZ. SASIYOR.. MUYUZ? Bismillahirrahmanirrahim MUHİDDİN YENİGÜN. (e-posta: yayınevi sertifika no: 14452

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulu Öğrencilerinin Sorularına cevaplarımız

Resulullah ın Hz. Ali ye Vasiyyeti

Hz.Resulüllah (SAV) den Dualar

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;


Hz. Peygamber'in ilk muhatapları olan Mekkelilerle mücadelesini anlatan Kur'ân'da tam

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.

Kurban Nedir Ve Niçin Kesilir?

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

Azrail in Bir Adama Bakması

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Mucizeleri. ÇOCUKLAR İÇİN Peygamberimizin. M. S i n a n A d a l ı. Resimleyen: Sevgi İçigen

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

Muhammed Aleyhisselam ın Dilinden Dualar

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

Küçüklerin Büyük Soruları-4

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Eziyet Eden Birinden Vaaz Eden Birine

2017 SONBAHAR DÖNEMİ PROGRAMI

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun.

URL: Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün. Dua. Dua İbadetin Özüdür. Niçin ve Nasıl Dua Edilir? Kur'an'dan ve Hz. Peygamber'den Dua Örnekleri BÖLÜM: 2

MERSİN İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI VAİZİN

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

M. Sinan Adalı. İllustrasyonlar: Sevgi İçigen. yayın no: 114 NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR? / 2

Hz. Adem den Hz. Muhammed (s.a.v.)e güzel ahlakı insanda tesis etmek için gönderilen dinin adı İslam dır.

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

2014 YILI KUTLU DOĞUM HAFTASI SEMPOZYUMU HZ. PEYGAMBER VE İNSAN YETİŞTİRME DÜZENİMİZ

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda:

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir.

Çocuk ve Gençlik Romanları Yazarı Tokatlı Hemşerimiz İbrahim Ünsal Uçar İyi yazar olmak isteyen bir gencin 100 roman okuyup bir roman yazması lazım

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

peygamberin (aleyhissalâtu vesselam) bir günü METİN KARABAŞOĞLU

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

Esmâu l-hüsnâ. Çocuklar ve Gençlere, 4 Satır 7 Hece

Risale-i Nuru Samsat-ta Lise öğrencisi iken Teyzem oğlu vasıtasıyla tanıdım.

İlim gıda gibidir. Ona her zaman ihtiyaç vardır. Faydası da herkesedir.

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

EFENDİ BABASI BÜTÜN MÜRİDLERİNDEN HABERDAR İMİŞ!

Ali Rıza Malkoç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Sevda Üzerine Mektup

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre

Küçüklerin Büyük Soruları-2

Nasuh Mitap ı Ankara dan tanırım. Kendisi hakkında bir şey yazmayacağım.

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Maksut Genç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

Metin Edebi Metin nedir?

GADİR ESİNTİLERİ -10- Şiir: İsmail Bendiderya

Ben Allah ın (cc) kitabıyla kendini keşfeden ve O nunla bir anlam ifade eden her insan gibi, Eşref-i Mahlukat bir varlığım.

ALTININ DEĞERİNİ SARRAF, KELAMIN DEĞERİNİ ERBAP ANLAR!.. - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

Prof.Dr. Jeffrey H. Lang ın İlk Namazı

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

Mevlânâ dan Bilgelik Katreleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

ÇAĞIN VEBASI: DÜNYEVİLEŞME(FANİYİ BAKİYE TERCİH) - Uzman Cemil Paslı Kişisel Sitesi Çarşamba, 28 Haziran :05

Kadir Akel "Dert Etme Allah Yeter" diyor. Bunu da neden dediğini bize böyle açıklıyor.

Berk Yaman. Demodur. Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Birinci Söz. By Hamra

İslamiyet in dirilmesi bizden fidye ister. Cenab-ı Hak:

Transkript:

72 DIL-KÜLTÜR VE EDEBIYAT DERGISI YIL 16 MAYIS-HAZIRAN 2014 Her taraf kupkuru çöl deyip ye'se kapılma! Sen hep yeşillendirmeye koş yağmur da yağar; İlahi inayetten kopup gaflete dalma; "Gün doğmadan meşime-i şebden neler doğar." Nihat Dağlı Ağabey Ah! Habil Şentürk Yahya Kemal'e Göre Din, Sanat ve Medeniyet Ilişkisi Sümeyye B. Şeref Barış Kurgu Romanları ve Hikâyeleri Hüseyin Özcan Edebiyatımızda Kerbela Hadisesi R. Şükrü Güngör 19. Yüzyıl Şiirine Bakış Emrah Bilge Merdivan Yanlış Kilitler Ümit Çelik Ihtiyarlık Heykeli Emir Veli Çelik Kelebekler Segâh Sever Gülbahar Reçber H. Şaban Boztaş ile Kurgan Üzerine

Sütun Yayınları ndan iki yeni kitap 6 Syf. 1.5x 1 cm Syf. 1.5x 1 cm ğrenci sesleri arasından, kahkahaların ve rüzg rda uçuşan sararmış yaprakların arasından çocukluğunuza, gençliğinize, yarınlarınıza doğru bir yolculuk Kimi zaman dede, kimi zaman anne, kimi zaman arkadaş, kimi zaman bir öğrenci çıkacak karşınıza. Kendinizden bir şeyler bulacaksınız onlarda. atıralar her daim canlıdır, sesleri çıkmaz belki ama hep yanı başınızda, aklınızda, gönlünüzdedir. nun için hatıraların adı Sessizlik lkesi dir. Bugün algılara yerleştirilmek istenen Yunus, şiirinde söylediklerini içselleştirmiş bir mutasavvıf değil de bağımsız bir rint insanlara dünyanın bir gölgelik olduğunu söyleyen gönül yapıcı değil de bir hümanist olarak sunulmaktadır. Ballar balını buldum/ Kovanım yağma olsun diyen bir Yunus ne sadece bir rint ne de bir hümanisttir u halde kimdir Yunus? Yunus üzerine yapılan çalışmaların kritiğini yaparak işe başlayan bu kitap Yunus şiirleri üzerine ufuk açıcı yorumlarla okuru bir yolculuğa davet ediyor. kitapkaynagi www.sutunyayinlari.com

Copyright Işık Yayıncılık Tic. A.Ş. 2014 Bu eserin tüm yayın hakları Işık Yayıncılık Tic. A.Ş. ye aittir. Eserde yer alan metin ve resimlerin Işık Yayıncılık Tic. A.Ş nin önceden yazılı izni olmaksızın, elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılması, yayımlanması ve depolanması yasaktır. İMTİYAZ SAHİBİ IşıkYayıncılık Tic. A.Ş. Ad. Mustafa Talat KATIRCIOĞLU GENEL YAYIN YÖNETMENİ Abdullah AYMAZ SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Hasan GÖKÇE EDİTÖRLER Yusuf GÜNDÜZ Yalçın YAMAN DANIŞMANLAR Menderes COŞKUN Hüseyin ÖZCAN Mehmet DOĞAN Mehmet GÜMÜŞKILIÇ Mustafa SARI Mehmet KAYGANA Ersin TERES YAYIN KURULU A. Osman DÖNMEZ Hasan ÇAĞLAYAN Osman ALAGÖZ Nihat DAĞLI Hüdayi CAN Kalender YILDIZ Ali ŞANVERDİ M. Said TÜRKOĞLU R. Şükrü GÜNGÖR Seyit N. ERKAL Şemsettin YAPAR Yaşar BEÇENE Yılmaz YILMAZ İMTİYAZ SAHİBİ ADRESİ Bulgurlu Mh. Bağcılar Cd. No:1 Üsküdar / İSTANBUL YAYIN TÜRÜ Yaygın Süreli GÖRSEL YÖNETMEN Engin ÇİFTÇİ GRAFİK TASARIM Veysel DEMİREL YAYIN İLETİŞİM Bulgurlu Mh. Bağcılar Cd. No:1 Üsküdar / İSTANBUL www.yagmurdergisi.com.tr / info@yagmurdergisi.com.tr Tel: 0216 522 11 44 Faks: 0216 522 11 78 ABONE VE DAĞITIM MÜDÜRLÜĞÜ Kısıklı Mh. Aydınoğlu Sk. No:19 Seher İş Merkezi P.K.:95 Üsküdar/İSTANBUL Tel: 0850 222 0 361 Faks: (216) 522 11 78 Avrupa Abone Dagitim World Media Group Ag Erdoğan Güngör Adres: Sprendlinger Landstr.107-109 D-63069 Offenbach am Main Müsteri Hizmetleri : +49(69 )300 34 130 Fax :+49(69) 300 34 105 Mail: dergiler@worldmediagroup.eu-dagitim@eurozaman.de AVUSTURYA DAĞITIM Sürat HandelsgesmbH Rotenturmstr. 1-3/3, 1010 Wien Austria Tel: 01 / 958 00 21 BASILDIĞI YER Çağlayan Basın Yay. Dağt. Amb. San. ve Tic. A.Ş. Sarnıç Yolu Üzeri No:7 Gaziemir / İZMİR Tel: 0 232 274 22 15 Faks: 0 232 252 21 00 BAYİ DAĞITIM DPP A.Ş. BASIM TARİHİ Mayıs 2014 Fiyatı: KDV Dâhil 7,50 TL MÜŞTERİ HİZMETLERİ 0 850 222 0 361 Bütün abone ve dağıtım problemleri için arayabilirsiniz Yurtiçi abone bedeli, 38 TL'dir. Yurtdışı abone bedeli, 1. Grup Ülkeler (Avrupa, Orta Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri ) 30 2. Grup Ülkeler (Uzak Doğu, Amerika, Güney Afrika ve Pasifik ülkeleri ) 48 $ 3. Grup Ülkeler ( Avusturalya ve Yeni Zelenda ) ise 56 $ Abone olmak isteyenlerin abone bedelini; Işık Yayıncılık Ticaret A.Ş. adına, her PTT şubesinden; 5568324 nolu Posta çeki hesabına veya Bank Asya Anadolu Kurumsal Şubesi'nin; TL olarak, 94-54053-40 iban-tr87 0020 8000 9400 0540 5300 40 $ olarak, 94-54053-41 iban-tr60 0020 8000 9400 0540 5300 41 olarak 94-54053-42 iban-tr33 0020 8000 9400 0540 5300 42 numaralı hesabına yatırıp, dekontun fotokopisini, açık isim, adres ve telefon bilgileri ile hangi sayıdan itibaren abone olacaklarını belirten bir yazı ile abone merkezimize posta veya faks ile bildirmeleri yeterlidir. *Yayın Kurulu, yazılarda her türlü değişikliği yapmaya yetkilidir. *Yazılar yayımlansın veya yayımlanmasın iade edilmez. *Yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına aittir. yağmur Yıl:16 Sayı:72 İki ayda bir yayımlanır. facebook.com/yagmurcomtr twitter.com/yagmurdergisi Hasbıhâl Muhterem Okurlarımız, Yoğun geçen iki ayın ardından yine birlikteyiz. Yağmur un 72. sayısı baharın enfes kokularını bürünerek elinizde duruyor şu an. Bugünler birçoğumuz için zor geçse de nihayetinde muştulanan bir geleceğin ferahlatıcı iklimi bahar kokuları gibi gelip ruhumuza değiyor. Hak elbette hiçbir zaman zail olmaz. Bununla birlikte yaşanan her musibet kendimizi sorgulama adına bize yeni kapılar yeni fırsatlar aralar. Başyazımızda da böyle bir iç muhasebesi ile karşılaşıyoruz. Musibetler karşısında peygamberâne bir duruşun nasıl olması gerektiği misallerle anlatılıyor burada; Bazen dünyevî hâdiseler ve dünyalıklar yol vermezler insana; bazen de başa gelenler, altından kalkılamayacak şekilde çetin cereyan eder; eder de yıllar hep Muharrem gibi gelir geçer ve yollar gider Kerbela ya takılır. Ne var ki, Hak tan fermanlı gönüller, görüp duydukları bu şeyler karşısında ne sarsılır, ne sendeler ne de tereddüde düşerler. Geçen sayımızda başlayan bir yazı dizisinin devamını okuyacaksınız bu kez. Babürname de oryantalistlerin etkisinin ele alındığı makale Menderes Coşkun un oryantalizmin kültür tarihimize etkilerine dair araştırmalarının bir ürünü. Bu sayının ilgi çekecek yazılarından birisinde de Barış Kurgu adıyla bir tür önerisi yer alıyor. Sümeyye B. Şeref in yazısı, Bilim Kurgu romanların yaygınlaştığı günümüzde edebiyatımızda neden bir Barış Kurgu türü olmasın ki? sorusunu soruyor. İhtiyarlık Heykeli bu sayımızın kısa ama bir o kadar da vurucu yazılarından biri. Dergimizin en dikkat çekici makalelerinden biri ise Hüseyin Özcan tarafından kaleme alındı. İslam tarihinin en acı hatıralarından olan Kerbela hâdisesi ve Hz. Hüseyin in (r.a.) anlatıldığı edebî türlerden bahseden Özcan, bu acı olayı ve yaşananları anlatan Maktel adı verilen edebî eserleri inceliyor. Hasan Çağlayan ın medeniyetin kadim şehirlerinden Mardin i anlattığı gezi yazısı şehrin tarihî, turistik ve insanî yanlarını bize aktarmasının yanında şiirsel ve akıcı üslubuyla dikkat çekiyor. Bahar sayımızda Kadir Erdal, Ahmet Doğru, Levent Turan, Yaşar Beçene ve Hüseyin Kaya gibi beş önemli ismin şiirleriyle karşılacaksınız. Geçen ayın tatlı koşturmalarından biri Üçüncü İslami Türk Edebiyatı Sempozyumu ydu. Yağmur Dergisi uhdesinde gerçekleşen sempozyumda Edebiyatımızda Peygamberimiz'i [s.a.s] konuştuk. Çok verimli geçen iki günün özetine Eşik sayfalarımızdan ulaşabilirsiniz. Sözü hitama erdirip sizi derginizle baş başa bırakırken sizlere de iyi okumalar diliyoruz. Düzeltme: Geçen sayımızda Prof. Dr. Mehmet Gümüşkılıç ın Öykü Kelimesi Üzerine adlı öykü kelimesinin etimolojisini incelediği yazısının son cümlesi: Öykü kelimesini kullananları ayıplamamakla birlikte, öykü nün, hikâye yi unutturmaya sebep olmaması gerektiğini ifade etmekte de fayda var. olmalıydı. Teknik sebeplerle oluşan bu hatamız için okurlarımız ve yazarımızdan özür dileriz. Bu vesileyle internet sitemiz ve dijital dergimizde bu hatayı düzelttiğimizi okurlarımıza bildirir, saygılarımızı sunarız.

yağmur Allah ve Hâdiseler Karşısında Peygamberâne Duruş Teheccüt Ağabey Ahh Babürname de Oryantalistçe Tasvir ve Mesajlar - 2 Yahya Kemal e Göre Din, Sanat ve Medeniyet İlişkisi Ömürsün Barış Kurgu Romanları ve Hikâyeleri Kapı Aralığı Hacı Şaban Boztaş'la Kurgan Üzerine Röportaj 19. Yüzyıl Şiirine Bakış Yanlış Kilitler Edebiyat Şaheserleri / Gazel Edebiyat Şaheserleri / İlahi İhtiyarlık Heykeli Taşın Saltanat Kurduğu Şehir: Mardin Dünyada Görülen Rüya Edebiyatımızda Hz. Hüseyin ve Kerbela Hadisesi Kelebekler Segâh Sever İslami Türk Edebiyatına Tesiri Bakımından Mevlana Celaleddin-i Rûmî - 2 Firar Kalbin Işıdığı Anlar - 6 Eşik / Kitaplar Arasında Eşik / Kültür - Sanat Eşik / Kalem Erbabı Yarım M. Fethullah Gülen...3 Kadir Erdal...6 Namık Bağlı...7 Menderes Coşkun...10 Habil Şentürk...15 Osman Alagöz...19 Sümeyye B. Şeref...21 Ahmet Doğru...22 Gülbahar Reçber...23 İhsan İlkin...27 Emrah Bilge Merdivan...30 Sezai Gülşenî...32 Alvarlı Efe Hazretleri...33 Ümit Çelik...34 Hasan Çağlayan...35 Levent Turan...40 Hüseyin Özcan...41 Emir Veli Çelik...46 Ahmet Kartal...47 Yaşar Beçene...52 Nihat Dağlı...53 Rüveyda Sudan...58 Mehmet Savaş...60 Nuh Utku...62 Hüseyin Kaya...64 Içindekiler... M. Fethullah Gülen Bu seçkin kimselerin himmetleri öylesine yüksektir ki, ne elde ettikleriyle yetinirler ne de kaçırdıkları fırsatlarla ye se düşer ve paniğe kapılırlar. Başarılarını Allah tan bilir, falsolarını nefislerine verir, her zaman düz durur ve devrilmemeye çalışırlar.. Nihat Dağlı Beyin kanaması sonrasında uykuya yatırılan, bu uykudan uyanamayıp göçen ehl-i aşk, ehl-i dert dostumun oluşturduğu ıssızlıkta oturuyorum şimdi. Kalabalıklarda hissettiğim yalnızlığın tonu koyulaştı. Odama, kitaplığıma kaçışlarla bu koyuluğu seyreltiyorum. Sümeyye B. Şeref Düsturumuz nefret etmemek olsa da; ilk adım, nefret edilecekse içindeki nefrete nefret etmek düsturunu öğrenmek olmalı. Ancak bu öyle bir ilim ki, bunu ancak o toplumda yaşamak öğretebilir. Bunun için barış kurgu sevdalıları topluma değil, en başta kendi hayatlarına katkı yapacaklar. Ümit Çelik Tüm insanlar eriyor da onların eriyiği mi akıyor iki yanımdan? Bir ben mi kaldım bu dünyada erimemiş? Durun bir nefeslik, bir nefeslik çarpmayın, bir nefeslik kelime söyleyin. Bunca kalabalıktan hiç duyanınız yok mu, öldünüz mü hepiniz, hadi hepiniz öldünüz; Hızır da mı öldü?

Allah ve Hâdiseler Karşısında Peygamberâne Duruş M. Fethullah Gülen... Kendini Hakk a adayıp da Allah a dayanan insan, vazife ve sorumlulukları istikametinde dönüp arkasına bakmadan yürür. Bilir o nasıl bir kuvvete dayandığını ve kimin hesabına hareket ettiğini. Emindir hedefinden, yürüdüğü yolun doğruluğundan ve yol boyu bir lahza olsun yalnız bırakılmadığından/ bırakılmayacağından. Bu itibarla da o, hiç mi hiç fikrî, hissî dağınıklığa düşmez, teşevvüş ve tereddüt yaşamaz; mükellefiyetlerini derin bir şuur ve hassasiyetle yerine getirmeye bakar; sonra da ciddî bir iç huzuruyla neticeyi Allah tan beklemeye koyulur; koyulur ve şe n-i Rubûbiyet in gereklerine karışmamaya fevkalade özen göstererek hareket ve faaliyetlerini sadece ve sadece Hak hoşnutluğuna bağlar. O nun rızasını olmazsa olmaz bir esas kabul ederek elinden geldiğince bunun dışındaki bütün değerlere karşı kapanır ve sürekli nefsinin isteklerinden uzak durmaya çalışır. Bir gün gidip yollar bütünüyle sarpa sarınca ve ufuklar kararıp her yanda telaş ve endişe uğultuları duyulunca da, ne yürüdüğü yola kahreder, ne panikler ne de geriye döner; Hakk a dayanır, sa ye sarılır, hikmete râm olur. Hazreti Nuh gibi Yâ Rab yenik düştüm; nusretinle teyit et. 1 der, bütün samimiyetiyle O nun hıfzına, riayetine sığınır ve O nun lütfedeceği çıkış anını ve çıkış noktasını beklemeye koyulur. Hak yolunda bulunmak, herkese Hakk ı anlatıp Hakk ı duyurmak ve yoldakilere yol âdâbıyla alâkalı rehberlikte bulunmak bir ibadet olduğu gibi, her şeyi Allah tan beklemek, beklenmesi gereken hususlarda zamanın çıldırtıcılığına karşı dişini sıkıp sabretmek de bir ibadettir. İnsan bazen, daha ilk hamle, ilk hareket ve ilk şahlanışta hemen tevfîke mazhar olur ve aradığını bulur. Bazen de bir ömür boyu küheylan gibi koşar durur da görünürde hiçbir şey elde edemez. Ne var ki o da sonuçta sabrıyla, ikdâmıyla ve niyetiyle kurtulur. Bazen dünyevî hâdiseler ve dünyalıklar yol vermezler insana; bazen de başa gelenler, altından kalkılamayacak şekilde çetin cereyan eder; eder de yıllar hep Muharrem gibi gelir geçer ve yollar gider Kerbela ya takılır. Ne var ki, Hak tan fermanlı gönüller, görüp duydukları bu şeyler karşısında ne sarsılır, ne sendeler ne de tereddüde düşerler. Her hâdiseyi müteâl iradenin bir muamelesi kabul ederek, başa gelenleri imtihan sayar, imtihanları tevekkül ve teslimiyetle göğüsler, yolunu kesen töre bilmezlere insanlık dersi verir, her hareket ve davranışını ötelerden gelen emirlere uyma inceliğiyle değerlendirir. Bir gözü kendi tavırlarında, diğeri o müteâl kapının aralığında yürür himmetini dağıtmadan yücelerden yüce hedefine doğru Hak rızası olan o hedefe canlarımız kurban olsun ve hayallerini bile her zaman pak tutar ağyâr düşüncesinden. İşte bu çerçevedeki bir sadakat erinin sevda ölçüsünde tek bir derdi vardır; o da, herkesin Allah ı bulup O na yönelmesi, değişik kulluklardan kurtulup sadece O nun bendesi olması. Dur-durak bilmeden dolaşır çarşı-pazar ve sesi-soluğu gönlüne tercüman, bozulmamış her vicdanın kabulüne açık bir üslupla sürekli inler durur; inler durur ve önüne gelen herkese: Vatandaşlarım, gelin yalnız Allah a ibadet edin; edin ki sizin O ndan başka ilâhınız yoktur. Bunu yapmazsanız müthiş bir günün azabının gelip tepenize ineceğinden korkarım. 2 (Bu iniltiler Nuh Nebi ye ait nevhalardan sadece bazıları.) Ey kavmim, sadece ve sadece Allah a kullukta bulunun; sizin O ndan başka bir mâbudunuz yoktur. Hâlâ O na karşı gelmekten sakınmayacak mısınız? 3 (Bunlar da Hûd Peygamber in çığlıkları.) Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; şimdi Allah a karşı gelmekten sakının da beni dinleyin! Ben bu hizmetimden ötürü de sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan Rabbü l-âlemin dir. 4 (Bu samimi ifadeler de o adanmış ruhların müşterek beyanı.) der, her zaman gönlünün nağmelerini duyurur ya da duyuranların yardımına koşar. Koşar da: Ey kavmim, uyun o elçilere, uyun ki, hizmetleri karşılığında sizden bir ücret istemiyorlar ve 3 - Yağmur 72 [Mayıs - Haziran 2014]

kendileri de dosdoğru bir yoldalar. Hem ne oluyor ki bana, ibadet etmeyeyim o beni Yaratana? Ve zaten hepimizin dönüşü de O na. Ben, Cenab-ı Hak dilemeyince, hiçbir zarar vermeyecek olan ve şefaatleri de bir işe yaramayan, nihayet beni kurtaramayan kimseleri mabut edinir miyim? Edinirsem, o zaman apaçık bir sapıklık içindeyim demektir. Şimdi iyi dinleyin; ben o herkesin Rabbi, Rabbimize iman ediyorum. der ve ardından ona: Haydi buyur Cennet e. fermanı gelir (şehit edilir). O ise (derin bir civanmertlik hissiyle): Âh keşke halkım, Rabbimin beni affedip ikramlara mazhar kıldığını bilselerdi! 5 şeklinde mırıldanarak, Allah ve onlar karşısında tavır ve duruşunu ortaya koyar. (Gökte meleklerin soluklarına denk bu gönül çığlıkları da, menkıbelerin Habibü nneccâr diye naklettiği koç yiğite ait.) Bir de firavun hanedanı içinde meçhul mümin vardır ki, ben onun o gürül gürül sesini ne zaman duysam yüreğim hoplar. Bu aslan yürekli yiğit: Ne o, yoksa bir insan (Musa Aleyhisselâm) Rabbim Allah tır dediği için onu öldürecek misiniz? 6 diye söze başlar. En beliğ nasihatlerle insanî duygu ve düşünceler üzerinde sûr sesi gibi tesir icra edecek beyanlarda bulunur. Sinelere haşyet salar, bazı ruhlar üzerinde korkunç bir ürperti, bazıları üzerinde de inşirah hâsıl eder. Sonra da söylemesi gereken en önemli hususu yiğitçe haykırır: Şüphesiz, sizin beni tapmaya çağırdığınız putların, böyle bir çağrıya değer hiçbir yanları yoktur. Hepimizin dönüşü Allah adır (ve o gün) haddi aşan mütecavizler Cehennem i boylayacaktır. Zamanı gelince benim bu söylediklerimi hatırlayacaksınız. Artık ben şimdilik işimi Allah a havale ediyorum; şüphesiz Allah kullarını görüp gözetendir. 7 ifadeleriyle de sözlerini noktalar. Onun/onların bu çerçevedeki civanmertliklerine bazen dalalet ve sefahat diyen, bazen onları yurtlarından yuvalarından çıkarma ile korkutan, bazen intisap edenlerin ellerini, ayaklarını kesme tehdidinde bulunan, bazen inananları toptan hor ve hakir gören, bazen nebilerin peygamberâne tavırlarını putlar tarafından çarpılmaya bağlayan, bazen bu mürşitleri taşa tutacaklarından söz eden ve hemen her zaman Siz de bizim gibi birer insansınız 8 diyerek onları hafife alan olabildiğine azgın, küstah, saygısız, mağrur ve bencil o kin, nefret, öfke yığınlarına karşı bu azim ve irade insanları hep kararlı davranmış ve gürül gürül konuşmuşlardır: Ey kavmim, eğer aranızda bulunmam ve Allah ın âyetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa, bilmiş olun ki ben yalnız Allah a güvenip dayanmışım. Şimdi siz, Allah a ortak koştuğunuz bütün putlarınızı da toplayıp bir karar birliğine varın (varın da, yapmak isteyip yapamadığınız) şeyler içinize dert olmasın. Sonra da aman vermeyin bana, ne yapacaksanız yapınız. 9 (Bu duruş ve gürül gürül ses Tufan Peygamberi ne aittir.) Allah bizi, sizin o bâtıl ve sapık anlayışınızdan kurtardıktan sonra, kalkar da tekrar sizin o çarpık tefekkürlerinize dönersek, Allah a karşı apaçık bir iftira yolunu seçmiş oluruz. Allah göstermesin, böyle bir şeyi yapmamız asla söz konusu değildir. Biz yalnız Allah a güvenir, Allah a dayanırız. Şimdi ey Rabbimiz, Sen bizimle kavmimiz arasındaki problemi çöz; hakkı izhar buyur. Sen problemleri en iyi çözensin. 10 (Bu meydan okuyuş da nebiler hatibi Şuayb Peygamber den.) Ben Allah ı şahit tutuyorum, siz de şahit olunuz ki ben sizin Allah a eş-ortak koşageldiğiniz putların hiçbirini tanımıyorum. Şimdi hepiniz birden, hem de hiç göz açtırmadan bana ne isterseniz yapınız. Ben, sizin de benim de Rabbim olan Allah a güvenip dayandım. 11 (Bunlar da Hûd Nebi nin tavırlarını aksettiren beyanlar.) Ey kavmim, şimdi eğer ben Rabbim den gelmiş delillere dayanıyorsam; O da nezdinden bana güzel bir rızk ve nasip lütfetmişse, (sizin dediğiniz gibi davranırsam) O na nankörlük etmiş olmam mı? Hem ben sizi nehyettiğim konularda (sözlerime) muhalif hareket etmeyi de düşünmüyorum. (Aslında) benim istediğim bir tek şey var, o da gücüm yettiğince toplumu ıslah etmektir. (Bu konuda) muvaffak kılacak da yalnız Allah tır. Onun için ben de yalnız O na dayanıyor ve O na yöneliyorum. 12 (Bu da Şuayb Peygamber den belâgat örneği bir ikaz...) Onların peygamberlere: Siz de bizim gibi birer beşersiniz. demelerine karşılık, onlar da: Evet (dediler), biz de sizin gibi beşerden başka 4 - Yağmur 72 [Mayıs - Haziran 2014]

bir şey değiliz; ne var ki Allah, peygamberlik nimetini kullarından dilediğine ihsan eder. Biz, Allah ın izni olmayınca bir harika gösteremez ve bir mucize de izhar edemeyiz. (Bizim gibi) iman edenler sadece Allah a dayanıp O na güvenirler. Hem biz, neden Allah a tevekkül etmeyelim ki, yürüdüğümüz bu doğru yolu bize O gösterdi. Öyle ise biz de, sizin vereceğiniz her türlü sıkıntıya sabredip katlanacağız. Zaten, tevekkül edenler yalnız Allah a tevekkül ederler. 13 (Bu da, Nuh, Hûd, Salih gibi yüce nebilerin o ulü lazmâne duruşlarından bir kesit.) İş bütün bütün tahammül-fersâ bir hâl alınca, bu defa da bütün benliğiyle Allah a yönelir ve: Ey Yüce Rabbimiz, biz yalnız Sana güvenip Sana dayandık. Bütün ruh-u cânımızla Sana yöneldik ve sonunda Senin huzuruna varacağız. Ey Ulu Rabbimiz, bizi kâfirlerin imtihanına mâruz bırakma, affet bizi; Sen Azîz ve Hakîm sin. 14 (Bunlar da peygamberler babası Hazreti İbrahim den yoldakilere bir demet teslimiyet mesajı.) Aslında, iradeleri sağlam, duruşları da yerinde bu gönül insanlarının hemen bütünü hep aynı hedefi kollamış, aynı çizgide hareket etmiş ve aynı değerlere saygı duymuşlardır. Onların duygu, düşünce ve davranışlarında hep aynı şeyler nümâyan, mesajlarında da aynı dava ve davet birliği göze çarpmaktadır. Ayrı ayrı devir ve ayrı ayrı coğrafyalarda neş et etmiş olmalarına rağmen, hemen hepsinin de aynı misyonun temsilcileri olduğu açıkça müşahede edilmektedir. Bunların en bariz özellikleri ise, hemen bütün faaliyetlerini Allah ın rızasına bağlı götürmeleri, mücadelelerinde sadece ve sadece O nun kudret ve inayetine dayanmaları ve O nun sıyanetine sığınarak O nun namına hareket etmeleridir. Bu kutsîlerin asıl vazifelerine gelince, o da insanları küfür ve dalalet karanlıklarından kurtararak imanın aydınlığına çıkarmak, ruhları uyararak gönüllere Hakk ı duyurmak, eşyanın perde önü ve perde arkasını olduğu gibi göstererek dimağlardaki şüphe ve tereddütleri gidermek, varlığın yüzüne nurlar saçarak onun bir kitap gibi okunmasını, bir meşher gibi temaşa edilmesini sağlamak, bir sanat eseri olarak onu yorumlayıp resmetmek, sonra da çağın idrak ufkuna göre seslendirmek ve bu fâni güzergâhı, bâki âlemlerin bir basamağı, bir köprüsü, bir mezraası, bir pazarı hâline getirmektir. Bu hususların bir bölümünü ifade sadedinde Kur ân, Efendiler Efendisi ne: Bu Kur ân, Rabbinin izniyle insanları, karanlıklardan nura çıkarman ve o üstün kudret sahibi olan, her icraatıyla övgüye layık bulunan Allah ın yoluna iletmen için Sana indirdiğimiz bir kitaptır. 15 ferman etmekte ve bize peygamberlik misyonunun bir çerçevesini sunmaktadır. Bu konuda Efendimiz yalnız da değildir; Hazreti Âdem den Hazreti Musa ya, O ndan da Hazreti İsa ya kadar hemen her nebi aynı hizmeti görmüşlerdir. Kur ân, aynı sûrede mevzuu Hazreti Musa ya bağlayarak şöyle buyurur: Doğrusu Biz, milletini karanlıklardan aydınlığa çıkarsın ve onlara Allah ın (gelecekteki farklı ve önemli) günlerini hatırlatsın diye Musa yı da âyetlerimizle gönderdik. 16 Gerçi, çok ciddi bir sorumluluk duygusu, sarsılmaz bir irade ve sağlam bir karakter isteyen bu yüce misyonun temsilcileri de tıpkı bizim gibi birer beşerdirler; ama azimli, imanlı, olabildiğine doğru; son derece emin, vazifelerinin şuurunda, Hak rızası konusunda fevkalâde hırslı, günahlara karşı her zaman dimdik ve kararlı ve insanları doğru yola çağırmayı da tutku şeklinde yaşayan farklı birer beşerdirler. Dur-durak bilmeden irşad der koşar, her zaman vazifelerini derin bir iştiyakla yerine getirir, bıkma, usanma nedir bilmez, sorumluluklarını fevkalade bir hassasiyetle yerine getirmenin yanında, kat iyen şe n-i Rubûbiyet in gereklerine karışmaz; neticenin hesabıyla asla meşgul olmaz, sadece ve sadece Rabbin teveccühünü beklerler. Hidayeti de, dalaleti de Allah tan bilir şart-ı adi planında iradenin müessiriyeti mahfuz fermanın O na ait olduğunu itiraf eder, O nun hükmüne ve kazasına bin can ile inkıyatta bulunurlar. Bunlar, şer î ve tenzilî hususlara olabildiğince riayetin yanında, tekvinî emirleri görüp gözetmede de fevkalâde titiz davranırlar. Bunların; hem Kur ân, hem kâinat, hem muhatapları hem de Rabbileri karşısında olabildiğine sağlam ve tutarlı bir duruşları vardır; bu duruş, fevkalade ulü l-azmâne ve seçkinlere has bir duruştur. Bu seçkin kimselerin himmetleri öylesine yüksektir ki, ne elde ettikleriyle yetinirler ne de kaçırdıkları fırsatlarla ye se düşer ve 5 - Yağmur 72 [Mayıs - Haziran 2014]

paniğe kapılırlar. Başarılarını Allah tan bilir, falsolarını nefislerine verir, her zaman düz durur ve devrilmemeye çalışırlar. Ezkaza bir sarsılma söz konusu olursa, hemen doğrulur ve yollarına devam ederler. Ne dünyevî imkânlardan kazandıklarıyla aşırı sevinip çılgınlığa girer ne de kaçırdıkları imkânlardan ötürü tasa ve keder yaşarlar. Bütün mazhariyetlerini Hak tan bilir ve bir yandan imtihan ediliyor olabilecekleri mülahazasıyla tir tir titrerken, diğer yandan da bütün iyilikleri, güzellikleri O na bağlayarak, O nun huzur-u mehabetinde her zaman saygıyla iki büklüm bulunurlar. Onların bu sağlam duruşları karşısında da Allah, bu seçkinlerden seçkin kimseleri asla yalnız bırakmaz; onları dünyada nusretiyle teyit ederek Yeryüzü Mirasçıları olmakla şereflendirir; ahirette de, Cennetü l-firdevs in vârisleri kılar. İşte şahidi: Şu bir gerçektir ki Biz, zikirden (Tevrat) sonra Zebur da da: Dünyaya salih kullarım vâris olacak. (ve dünya onların rengine boyanacaktır şeklinde) yazdık. 17 ; İşte gerçek mirasçılar bunlardır. Ve bunlar Firdevs cennetlerinde ebedî kalacak olanlardır. 18 Bu yüce kametlerin iç dinamikleri ve misyonlarının çerçevesi ayrı bir makaleye konu teşkil edecek kadar geniş olduğundan ve müstakilen tahlil edilmesi gerektiğinden konuyu şimdilik burada noktalamak istiyorum. Dipnotlar: 1 Kamer Sûresi, 54/10. 2 A râf Sûresi, 7/59. 3 A râf Sûresi, 7/65. 4 Şuarâ Sûresi, 26/107-109. 5 Yâ-sîn Sûresi, 36/20-26. 6 Mü min Sûresi, 40/28. 7 Mü min Sûresi, 40/43-44. 8 İbrahim Sûresi, 14/10; Şuarâ Sûresi, 26/154, 186; Yâ-sîn Sûresi, 36/15. 9 Yûnus Sûresi, 10/71. 10 A râf Sûresi, 7/89. 11 Hûd Sûresi, 11/54-56. 12 Hûd Sûresi, 11/88. 13 İbrahim Sûresi, 14/11-12. 14 Mümtehine Sûresi, 60/4-5. 15 İbrahim Sûresi, 14/1. 16 İbrahim Sûresi, 14/5. 17 Enbiyâ Sûresi, 21/105. 18 Mü minûn Sûresi, 23/10-11. Teheccüt Karanlık içinde sükûn Ve aydınlığı dermek için Örtüsünden sıyrılan yıldız Örer saçını gecenin Ki vakitleri sağmakla Çağan göğün dalından Sonsuzluğu devşirir Iki el bir başla Zaman gümüş pencere Açılır kıyam içinde Kol olur kanat olur Uçmak için evlere Kadir Erdal 6 - Yağmur 72 [Mayıs - Haziran 2014]

Ağabey Ahh Namık Bağlı... Bir Esmâ-i Hüsnâ kitabına niyetlendik. Her isim bir Esmâ yazsın istiyorum. Diyorum ki, 99 dan birini seç kendine Bir hâlin içindeyim. Kulağıma çarpan, gözlerime konan, kalbimin kapılarından içeri sızan, gelip karşıma dikilen her ne ise bana gelmiş sayıyorum. Gelmişse, Bir yerden gönderilmiş. diyorum. Teklif, hastalık, nimet, şu veya bu, bir yerden çıkmadan bana varmış olamaz. Bir göndereni vardır gelenin. Öyle ise hayır demek olmaz. Varılan ama açılmayan kapı olmak utandırır. Gelen ve olan her ne ise, O ndan değil mi? İncinme ve incitme! diyordu hazret, İncindiğinden ve incittiğine iyice bak! Gördüğünden ve sandığından ibaret değildir o. Görünenden görünmeyene geç, öylece davran Metnin alnına yapıştırdığım teklifinize, bu hâl üzere muamele çektim. Düşündüm bir süre ve yine hayır diyemedim. Her teklif mükellefiyet demek, bunu da öğreneli çok oldu. Yüzüm kendime dönük, derdim kendimle. Başka kulaklara ağız olmak takatimin üstünde. Cümlelerimin hepsi, kulağıma söylediklerimdir. Bütün çabam, olmak! Koşturmam, şuraya buraya sokuluşlarım, heybeme attıklarım ve heybemden düşürdüklerim, hamurumu yoğuran şeyler Daha olan, olmaya devam eden biriyim. Her tarafımdan eksiklik okunuyor. Olmak için bir şeyler yapıyorum, yoksa olmuş bir şey olarak yapan/yapabilen biri değilim. Tekliflere, kendimi karşısında bulduğum işlere ehliyetli olduğumu düşünmüyorum. Gelip beni bulmuşsa o şey, hayır diyemediğim için içine düşmüşüm. Mükellefiyetin altına girerken, yapmış saymıyorum kendimi, içinden geçtiğime dönüşerek olmaya bakıyorum. Kem küm ediyorum işte. Bu karmaşıklığın özünde söylediğim şu: Teklifinize evet dedim, çünkü payıma düşen Esmâ nın kalbime yaptığı yankıya kulak vermek istedim. Bildiğim, içinde oturduğum bir şeyi yazmayacaktım. Hayır, konuların salt kitabi olduklarını düşünmüyorum. Haklarında bilinenleri yazarak konuların hakikatine eremeyiz, bilginin ve bilinenin ötesine geçmek lazım. Konuları hayatın konusu yapmak, onları hayatın içinden geçirerek yazmak ve yaşamak Mesela ağrı! Ağrıları olmayanın, ya da bir biyoloğun ansiklopedik aktarımı ağrıya merhem olabilir mi? Ağrı derken sahiden ağrı kesilmek gerekiyor. İçinden geçilmeyen, evreninde oturulup yaşanılmayan konu kuşatılabilir mi? Özneyi kuşatmayan, içine almayan konu anlaşılabilir mi? Anlaşılmayan konuşulabilir mi, kelamın içinde mücessem hale getirilebilir mi? Teklifinizden hareketle yola çıkınca içimde bu sorular belirdi. Kalbimin sorularıydı bunlar ve şüphesiz doğrulardı. Tefeül yaparak payıma düşeni bulmuştum. en-nâfi çağırıyordu beni. Vardım bu Esmâ nın kapısına. Faydalı ve menfaat verici şeyleri halk eden Allah a işaretti Esmâ. Fayda nın ve menfaat in Allah ta olduğunu gösteriyordu kapı. Meselenin başlangıcı, Bismillah ı böyle! Allah, faydalı ve menfaat verici şeyleri halk edendir. Daha Bismillah! derken buna işaret etmiş oluyoruz. Üstat Bediüzzaman, Sözler inin ilkinde, daha Birinci Söz ünde Bismillah ın hikmetine baktırırken en-nâfi yi düşündürür: Her şey Cenâb-ı Hakk ın namına hareket eder ki, zerrecikler gibi tohum ve çekirdekler başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek, her bir ağaç 'Bismillah' der; hazîne-i rahmet meyvelerinden ellerini doldurup bizlere tablacılık ediyor. Her bir bostan 'Bismillah' der; matbaha-i kudretten bir kazan olur ki, pek çok leziz taam içinde pişiriliyor. Her bir inek, deve, koyun ve keçi gibi mübarek hayvanlar 'Bismillah' der, rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere Rezzâk namına en latîf, en nazîf, âb-ı hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar. Her bir nebat, ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları 'Bismillah' der. Sert olan taş ve toprağı deler geçer. Allah namına, Rahman namına der; her şey ona musahhar olur. ( ) Ey insan! Aklını başına al! Hiç mümkün müdür ki, bütün envâ-ı mahlûkatı sana müteveccihen muavenet ellerini uzattıran ve senin hacetlerine Lebbeyk dedirten Zât-ı Zülcelâl seni bilmesin, tanımasın, görmesin? Madem seni biliyor, rahmetiyle bildiğini bildiriyor; sen de O nu bil, hürmetle bildiğini bildir. Ve katiyen anla ki; senin gibi 7 - Yağmur 72 [Mayıs - Haziran 2014]

zaîf-i mutlak, âciz-i mutlak, fakir-i mutlak, fânî/ küçük bir mahlûka koca kâinatı musahhar etmek ve onun imdadına göndermek, elbette hikmet ve inayet ve ilim ve kudreti tazammun eden hakikat-ı rahmettir. Elbette böyle bir rahmet, senden küllî ve hâlis şükür ve safî bir hürmet ister. İşte o hâlis şükrün ve safî hürmetin tercümanı ve unvanı olan Bismillâhirrahmânirrahîm i de; o rahmetin vusulüne vesile ve o Rahmân ın dergâhında şefaatçi yap. Ahh! diyor kalbim. Fayda ve menfaati merkezîleştiren zamane insanı fayda ve menfaatine mugayir yaşıyor. Hâlbuki zamane insanının bencil olduğunu düşünüyor, etrafında dönen biri olduğuna inanıyoruz. Kendine dönük bir var oluş hâlinin yaşandığını sanıyoruz. Hiç de öyle değil! Nasreddin Hoca nın fıkrasını hatırlayalım. Hoca! demişler, Hanımın ne çok geziyor öyle! Hoca, Olur mu canım! demiş, Gezmiş olsaydı bizim eve de uğrardı bir gün. Bugünün insanının bencilliği biraz böyle, bencil olsaydı kendisinde dururdu azıcık. Oysa çok az uğruyor kendine, çoğunlukla kendinden dışarıda vakit geçiriyor. İçindeki gürültüyle kaldığında ne yapacağını bilemiyor, canı sıkılıyor hemen, dışarıya/oyunlara kaçmakta buluyor çareyi. Allah, faydalı ve menfaat verici şeylerin Yaratıcısı olması bir yana, bizatihi varlığı (varlığının kendiliğinden olması) insanın faydası ve menfaatinedir. Kalp Allah ı ağırlıyorsa, Allah büsbütün kalbi kuruyorsa, kalbin sahibi artık kendi başına bağ(ım)sız değil, varlığın hepsiyle ilgilidir. Toprakla, bitkiyle, hayvanatla, gök kubbenin tümüyle birlikte bir şeydir. Yalnız değildir, varlık denen bünyenin bir parçasıdır. Sahip olmakta değil, şahit olmakta fayda ve menfaati görür. Birey denen şey, şimdilerin insanı bunu kaybetmiş, bağ(ım)sız kalmıştır. Fayda ve menfaatini Allah ta değil, O na yabancılaşmakta, arzularının tatmininde arar hâle gelmiştir. Varlık ona bir bütün, bir aile değildir. Her bir şey -kendi yalnızlığına benzer- bir başınalık içindedir. Kimse, hiçbir şey, birbiriyle ilgili değil; dolayısıyla her bir şey yabancı ve tehlike, alt edilmesi gereken düşman demek Büyük Erdemler Risalesi nin yazarı Sponville, kitaplaşan, Kapitalizm Ahlaki midir? başlıklı sohbetinde şunları söylüyor: Michel Serres e göre religion (din) sözcüğünün kökeninde bulunan Latince deki religo, birbirine bağlamak anlamına gelen religare fiilinden geliyor. Buna göre diyor Serres, din, insanları topluca Tanrı ya bağlayarak birbirlerine bağlayan şeydir. Serres in getirdiği yenilik şu eleştiride: Eğer din bağlayıcı ise dinin karşıtı, dinsizlik değil bağsızlıktır. Bu eleştiriden yola çıkarak, bugün bizi tehdit edenin genelleşen bir bağsızlık çağı, yani bütün basitliğiyle tam bir sosyal bağların çözülmesi durumu olduğunu kolaylıkla söyleyebilirim. Artık herhangi bir şeyle birlik hâline gelemeyen insanların tek yapabildikleri, sosyologların bireyselleşme dedikleri, kendi küçük iç dünyalarını geliştirmek. Bireyselleşmenin zaferi ekonomik sistemi tehdit etmiyor. Bu zafer elbette ki kapitalizmle uyumlu hatta belki de kapitalizmin vücut bulmuş hâli. Zira bireyselleşme iyi tüketiciler yaratır. Evet, ekonomik alt yapı için bir tehlike görünmüyor şimdilik. Ama bu sistem bağ kurmakta güçlük çekecek, bir topluluk ve anlam oluşturmakta başarısız olacaktır. Şimdiye kadar medeniyetsiz toplum görmediğimizi hatırlayalım. Ve kendi medeniyeti yok olduktan sonra uzun süre varlığını sürdürebilen toplum da pek az gördük. Beni endişelendiren, Tanrı nın ülkemizdeki (Fransa) sosyal ölümünün, aynı zamanda Batı da ruhun, yani saygıdeğer her türlü ruhani hayatın sonu demek olması Pazar sabahları kiliseler boş kalırken yapabildiğimiz tek şey süpermarketlere akın etmek. Bu duruma sevinirsek hata etmiş oluruz. Bir ateist olarak şunu söylememe izin verin: Süpermarket kilisenin yerini tutamaz. Ve eğer bir toplumun özellikle de gençlerine verebileceği tek şey süpermarketse o toplumun geleceği geçmişte kalmış demektir. Nietzsche nin söylediği de buydu. Tanrı nın modern insan için kıble olmaktan çıktığına işaretti deyişi, değilse, felsefi tespit yapmıyor ve inancını deklare etmiyordu. Sponville çok haklı; Tanrı yoksa bağ da yok, bağlılık da yok, birlik de yok, anlam da yok! Her şeyin mübah olduğu bir gerçekliğin işaretidir bu; ahlakın ve etiğin belirleyici olmadığı, arzunun tanrısallaştığı Haneke nin filmine başlık yaptığı Kurdun Günü dür yani. İnsanların kurtlaştığı, herkesin birbirinin kurdu kesildiği, kaçınılmaz olarak daha büyük bir kurt olan Leviathan ın zamanı Başka yol yok, insan Tanrı ile mümkündür! Tanrı insanın yurdudur, orada çiçeklenebilir. Allah ın insan için fayda nın ta kendisi olması, 8 - Yağmur 72 [Mayıs - Haziran 2014]

insanın ancak O nunla mümkün olabileceği anlamındadır, kapitalist ekonominin belirlediği bir çıkar a işaret değildir. Allah diyor kalbim Allahım! Sen den gayrı bir yere doğmuş değilim. Doğduğum, içine bırakıldığım evren; aşkının, muhabbetinin ifadesi bir yerdir. Gözüm her neyi görüyorsa, tenimde neyi hissediyorsam, kulağıma çarpan her ne ise, zihnime ve kalbime üşüşen ne varsa hepsi Sen dendir. Gece, gündüz, kış, bahar, gökyüzü, yeryüzü, insan, kadın, erkek; aşk, kavuşma, ayrılık, korku, kaygı; hayat ve ölüm; evet ve hayırların hepsi Sana dair. Ezelden vardın. Bilinmek istedin, görülmek. Zatınla değil, isimlerinle göründün. Her bir ismin, varlığı bir yerinden tutup var etti. Varlık, isimlerinin kendisi, hepsinin toplamı. Kımıldanan her bir şey isimlerinden bir hece, bir kelime, bir satır, bir cümle. Gözlerimiz, ayaklarımız, zihnimiz, kalbimiz, içimizin kuytuları hep isimlerinle temasta. Celal den Cemal e sığınıyoruz; Kahhar dan Rahman a. Şöyle buyuruyorsun: Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah tandır. Sonra size bir zarar dokunduğunda (yine) ancak O na yalvarmaktasınız. (Nahl, 53) Sen den gayrı bir gözümüz, bir elimiz, bir ilmimiz yok. Değilse göz görmez, el tutmaz, ayak bir adım öteye atmaz kendini. Her an her dem yaratıyorsun. Yüzümüzü nereye çevirsek gördüğümüz Sen in veçhindir. Doğu da Batı da Sen indir. Neyi seviyorsak sevdiğimiz Sen sin, çünkü Sen den izler taşıyor. Sevgilerimizin ve korkularımızın kaynağında Sen varsın. Talep eden, irade eden başkası olabilir, ama var etmek Sana mahsus. Yere inen yağmur, nimete yuvalık eden toprak, fakire uzanan el Sen den çıkıp gelmekte. Fayda ve menfaat verici şeylerin Yaratıcısısın. Varlık, her bir şeyiyle bizatihi kötü değil, netice itibarıyla hepsi iyi, hepsi nimet. Kadrini ve kıymetini bilmemek, iyice karşılamamak, Sen den geleni zarara yazıyor. Bu yüzden, hem en-nâfi sin hem de ed-dârr ; faydayı da zararı da yaratansın. Allah sın, Bir sin! Varlık, yani kesret, Birin çoğul hâli; sayıya gelmez isimlerinin hepsi demek. Ama Cemal inde Celal, Celal inde Cemal olduğundan Varlık aynı zamanda Birdir de Bir de çok, çokta Bir sin. Evet, ağabey! Çağırdığınız yerde en-nafi bekliyordu beni. Çağrınız ve buna icabetim üzere yol alışım böyle, kalbimi açtım sadece. Ortaya çıkan metin bir Esmâ yazısı mıdır bilmem, ama kalbimin dile gelişi olduğundan emin olabilirsiniz. Özetle şunu diyorum: Varlığın, var olmanın imkânı Allah tır; isimlerinin tecellisi sayesinde varlık var, insan ol(un)abiliyor. Allah, tüm varlığıyla nimettir; Nimet ten nimetler tadıyoruz. Burada O nun nimetleriyle zevklenmenin lezzeti var şüphesiz, ancak geliyor ve gidiyoruz. Yaş alıyor, yaşlanıyoruz. Beden bir süre sonra yüklendiğini taşıyamayıp toprağa çöküyor, yüklenmiş olan aslına dönüyor. Dolayısıyla nimeti düşünmek lezzeti, mukadder olanla gölgeleniyor. Bu sebeple, Mün im i düşünmek, lezzeti, nimeti düşünmekten daha lezizdir. diyen Üstat Bediüzzaman gibi düşünüyorum. Evet, verilen nimet için sayısızca şükür, nimeti görmezden gelmek olmaz, ancak nimetin de bahane olduğu unutulmamalı. Nimetten de geçmeyi bilmek gerekiyor. O na varmayı dilemek sadece; kendimiz için sevmek değil, O nu sevmekle kendimiz olmayı öğrenmek. Kalbimin konuşması böyle. Zamanın ruhuna açık olduğundan. Kurban Bayramı nın birinci gününde kuruluyor cümlelerim. Malum, kurban içeriğiyle vazgeçişe işarettir. Vazgeçişin adıdır Kurban; şahit ve sahip olunandan O nun için vazgeçmek, O nu merkeze almak Vermek sadece, gerisini düşünmemek Ama sırtına binip ötelere geçmek esas oluyorsa, kesilen kurbandan vazgeçmiş mi ona yapışmış mı olunuyor? Dünya denen şey kalpten düşmemişse, bir koç daha eksilmiş cepten, bir şey fark eder mi? Kurbanı kestikten sonra kalınan yerden devam ediliyorsa, ne yapılmış olunuyor? Hz. İbrahim in bıçağı altına verilen koç bir mecaz olarak duruyordu. Okunası, deşilesi, özüne doğru yolculuğa çıkılası bir şiir. Ama şimdi koç, yani mecaz, hakikat muamelesi görüyor; etiyle/derisiyle anılıyor kurban. Bediüzzaman bir kez daha hakikatin altını çiziyor: Mecaz avamın elinde hakikate inkılâb eder. Kurbanın özü/içeriği değişmiş değil, niyet ve nazarlarda avamlık var. Bütün mesele, fayda ve zararın konusu olan şeye kilitlenmekten çok, onun arkasındaki faile/ hikmete yoğunlaşmak Şey in kendisi arzularımızı güldürmenin veya söndürmenin konusu iken, şeyin fâili/hikmeti bizatihi nefsimizin olmasıyla ilgili. Can ın olması/mükellefiyeti mi, keyfî mi esastır? Olmayan, sırrına vakıf olunmayan can n keyfi mi olur, olsa ne yazar? 9 - Yağmur 72 [Mayıs - Haziran 2014]

Babürname de Oryantalistçe Tasvir ve Mesajlar - 2 Menderes Coşkun *... Tasvir-Telkin İlişkisi Bağlamında Babürname Tasvirle telkin arasında ciddi bir münasebet vardır. Haddizatında her tasvir, bir telkindir. Bir kişiye ahlaksız demekle, onu ahlaksız göstermek (tasvir etmek) arasında ciddi bir fark yoktur. Gayriahlakî olan bir şeyi tasvir etmek, onu bir bakıma yaygınlaştırmak ve meşrulaştırmaktır. Tasvirî metinler, okuyucunun alt şuurunu hedeflerler. Tanzimat tan itibaren Türk insanı, çoğunlukla tasvirî metinlerle, yani hikâye, roman, gazete ve filmlerle dejenere edilmeye çalışılmıştır. Tanzimat ın kudretli yazarları, güya kültürel ve masumane sebeplerle Batı felsefe ve edebiyatını Türk okuyucusuna tanıtmışlardır. Böylece Türk aydını, Yunan mitolojisini, Batı insanının sefihane hayatını ve fikirlerini öğrenmiştir. Batı edebiyatına ait eserleri Türkçeye kazandıran kişiler, Türk okuyucusunun edebiyat bilgi ve kültürünü geliştirmek için böyle bir aktarım hizmetini yaptıklarını ima etmişlerdir. Bazen de bunu muhtemelen objektif ve dindar gözükmek için kısmen eleştirmişlerdir. Zahiren masum gözüken bu tür faaliyetler aslında hafıza ve zihinlerin işgalidir. Bu eserlerle Tanzimat aydınının zihindeki çağrışımlar, referanslar, kriterler, hayaller, değerler, haramlar, helaller değişmiştir. Zihinleri ve hafızaları işgal edilen insanlar hızla inanç, ahlak ve davranışlarını da değiştirmişler, kısmen veya tamamen Frenkleşmişlerdir. Bütün bunlardan dolayı, tasvirî eserleri, masum ve objektif olarak kabul etmek doğru değildir. Zira tasviri musavvirden ayırmak mümkün değildir. Her tasvirin bir mesajı vardır. Tezkirelerde olduğu gibi Babürname de de tasvirlerle ve ima yoluyla tarihteki Müslüman sultanların ve şairlerin sefih ve ahlaksız oldukları mesajı verilmiştir. Zira şarabın çok içildiği, uyuşturucunun çok kullanıldığı, her türlü ahlaksızlığın yapıldığı bir toplumda yetişen bir şairin başka türlü olması çok zordur. Bir insanı dolaylı olarak kötü göstermenin yollarından birisi, onu kötü bir çevre veya arkadaş grubu içine yerleştirmektir. Ali Şîr Nevaî de Babürname de bu şekilde dolaylı olarak değersizleştirilmiştir. Her şeyden önce Nevaî, ahlaksız ve ayyaş bir sultan olarak tanıtılan Hüseyin Baykara nın yakın bir dostudur, arkadaşıdır, emiridir: Mirza nın beyi değil belki musahibi idi. Çocukken bir mektepte imişler. Hususiyetleri çokmuş. Bilmiyorum, hangi kabahatinden dolayı Sultan Ebû Said Mirza onu Herat tan ihraç etmiş. (Arat 2000: 264). Babür ün veya Babür adına eser yazan kişinin, Nevaî yi dolaylı olarak değersizleştirmek için verdiği bilgileri burada şerh etmek istemiyoruz. Zira fıska karşı meyilli olan bir yazarın verdiği bu bilgilere inanmak, muhtemelen Nevaî ye karşı haksızlık olur. Her tasvirin bir telkini vardır. Bazen tasvir ve telkin, tebliğden daha tesirlidir. Babürname telkinleri bakımından incelenince, onun okuyucunun alt şuuruna şu bilgileri yerleştirdiği fark edilir: Hüseyin Baykara gibi Türk ve İslam tarihinin büyük isimleri, hem namaz kılmışlar hem de şarap içmişler, kumar oynamışlar, uyuşturucu kullanmışlar ve her türlü ahlaksızlığı yapmışlardır. Bu tür alışkanlıklar güya onların Müslümanlıklarına engel olmamıştır. İnsanlar istedikleri zaman özellikle de yaşlanınca tövbe ederek bu tür günahlarını temizleyebilirler. Bütün bu tasvir ve mesajların telkini şudur: Ey günaha girmekten korkan mutaassıp Müslüman, sen de ataların gibi gençliğini sefahat, alkol ve uyuşturucu bataklığında geçirebilirsin; yaşlanınca da tövbe edersin. Bütün bunlar Müslümanlığa engel değildir. Görüldüğü gibi bu eser, Müslümanları yavaş yavaş kendi inanç ve ahlaklarından uzaklaştırmak isteyen yerli ve yabancı oryantalistler için oldukça fonksiyonel bir eserdir ve onlar adına her türlü övgüyü hak etmektedir. Rus ve İngiliz Oryantalistlerinin Babürname yi Övme, Yayımlama ve Yaygınlaştırmalarının Sebebi Bir eseri doğru tahlil edebilmenin en kısa yollarından birisi, ona sahip çıkanların, onu 10 - Yağmur 72 [Mayıs - Haziran 2014]

bulup meşhur edenlerin kimliğini araştırmaktır. Babürname yi oryantalistler bulmuşlar ve onu bütün dünyaya tanıtmak için ciddi bir gayret sarf etmişlerdir. İngilizce, Fransızca, Almanca gibi birçok dile çevirmişlerdir. Eser üzerinde hâlâ yorucu bilimsel çalışmalar yapılmaya devam edilmektedir. Batılıların ve onların Doğulu takipçilerinin Babürname ye değer vermelerinin, onu hatırat türünde dünya edebiyatlarının en önemli eserlerinden birisi olarak göstermelerinin, Babür ü Jül Sezar, Saint-Simon ve Jean-Jacques Rousseau ile kıyaslamalarının, hatta onlardan daha üstün tutmalarının elbette mantıklı ve ikna edici bir izahı olmalıdır. Kimisi bu övgüleri, Batılıların objektifliği, İslam tarih ve kültürüne hizmet aşkı ile izah edebilir. Hâlbuki bunun doğru izahı, Batılıların methettiği eserlerin içeriğinde, mesaj ve telkinlerinde gizlidir. Batılıların methettiği biyografik eserlerde çoğunlukla Müslümanları rahatsız; Batılıları ve Frenk-meşrep Doğuluları ise memnun eden gayri İslami ve gayriahlakî tasvirler vardır. Babürname ye İngilizlerin önem vermeleri, onu meşhur etmek için akademik çalışmalar yapmaları tesadüf değildir. Bilindiği gibi Babür ün Hindistan da kurduğu, Babürlüler, Gürganiyye veya Timuroğulları adıyla bilinen devlet, 1858 yılında İngilizler tarafından yıkılmıştır. İngilizlerin Hindistan da kendi hâkimiyetlerini kurabilmeleri için oradaki Müslüman halkı kendi tarih, inanç ve medeniyetlerinden koparmaları gerekiyordu. Zira kendi inanç ve medeniyetine bağlı olan insanlar yönetilemez, köleleştirilemezler. Babürname, Batılıların, Müslümanları kendi medeniyet ve tarihlerinden koparma hedefine tamı tamına hizmet etmektedir. Bu eserin İngilizlerin ihtiyaç duyduğu bir dönemde ortaya çıkması herhâlde tesadüf değildir. Üstelik İngilizlerin tarihi tahrif etmek, Türkleri vahşi, barbar ve ahlaksız göstermek için sahte bilgi ve belgelerle birçok eser ürettikleri de bilinmektedir. McCarthy nin araştırmalarına göre, İngilizler 20. asrın başında Hindistan Müslümanlarının Osmanlı ya olan saygısını azaltmak için Türkleri zalim ve ahlaksız gösteren birçok eser yazmışlar ve bu yalan ve iftiralarla dolu eserleri bütün dünyaya dağıtmışlardır (McCarthy 2003). İnsanların İslam ve Osmanlı tarihi algısını değiştirmek için yapılan bu eserlerdeki iftiralar, güya tarihî ve mevsuk kaynaklara dayandırılmıştır. Babürname de hem ortaya çıkış dönemi hem de mesaj ve telkinleri bakımından Wellington House un ürettiği sahte eserlere benzemektedir. Babürname ile Rus oryantalizminin hedefleri arasında da kuvvetli bir münasebet vardır. Bilindiği gibi Ruslar, 19. asırdan itibaren Müslüman Türk halkını, kendi inanç, tarih ve medeniyetlerinden uzaklaştırmak, hatta onlardan nefret ettirmek için siyasi, askeri, bilimsel, kültürel ciddi bir faaliyet yürütmüşlerdir. Türkleri Hıristiyanlaştırma veya dinsizleştirme projesinde görev alanlardan birisi de Ortodoks Türkolog Nicolas İlminski dir. Babürname yi ilk defa orijinal diliyle 1857 de Kazan da yayımlayan kişi de odur. Zahiren bakılınca İlminski, büyük bir fedakarlık örneği göstererek, Arap harfleriyle yazılmış böylesine hacimli bir metni yazma eser kütüphanelerinden bulmuş ve yayımlamıştır. Tarihinden, inancından koparmak istediği bir milletin tarihine hizmet etmiştir. Görünüşte bir çelişki vardır. Ancak Rusların Türklerle ilgili hedefleri ile Babürname nin mesaj ve telkinleri bir araya getirildiği zaman bu çelişkiler ortadan kalkar. Bilindiği gibi, İlminski ve diğer Rus Türkologlar, 19. asırdan itibaren yaptıkları bilimsel çalışmalarla yeni bir Türk tipi oluşturmak istemişlerdir. Bu tipin en bariz özellikleri, cahillik, eğlenceye düşkünlük, ayyaşlık ve iffetsizliktir. Rusların oluşturmak istediği insan tipiyle, Babürname de sunulan insan tipinin aynı olması tesadüf değildir. Ayyaş ve ahlaksız yapılmak istenen Türk halkına, güya kendi tarihinden örnekler sunulmuştur. Eğer oryantalistlerin bulup meşhur ettikleri bu eserler sahih ise, Ruslar her nasılsa 18. veya 19. asırda birdenbire Müslümanlaşan Türk halkını, 16. asırdaki asıllarına, köklerine döndürmüşlerdir. Abdullah Cevdet, Türk milleti önce kendi klasiklerini, kendi şaheserlerini iyice okumalı derken, Cemil Meriç in zannettiği gibi iyi niyetli değildi. Yerli oryantalist Cevdet, Batılı şarkiyatçıların Müslüman milletleri kendi sözde klasikleriyle yavaş yavaş zehirleme projesinden büyük ihtimalle haberdardı. Burada Cemil Meriç in Abdullah Cevdet le ilgili şu tespitlerini hatırlatmakta fayda vardır: 11 - Yağmur 72 [Mayıs - Haziran 2014]

İLMİNSKİ VE DİĞER RUS TÜRKOLOGLAR, 19. ASIRDAN İTİBAREN YAPTIKLARI BİLİMSEL ÇALIŞMALARLA YENİ BİR TÜRK TİPİ OLUŞTURMAK İSTEMİŞLERDİR. BU TİPİN EN BARİZ ÖZELLİKLERİ, CAHİLLİK, EĞLENCEYE DÜŞKÜNLÜK, AYYAŞLIK VE İFFETSİZLİKTİR. RUSLARIN OLUŞTURMAK İSTEDİĞİ İNSAN TİPİYLE, BABÜRNAME DE SUNULAN İNSAN TİPİNİN AYNI OLMASI TESADÜF DEĞİLDİR. İslamiyeti, Batılılaştırmak istiyordu, doktor. Doğu yu Batı ile zenginleştirecektik, ama Doğu nun büyük değerlerini tanıdıktan sonra. Bütün şaheserleri okuyacaktı halk; kalbi de kafası da genişleyecekti. İhtilâller faniydi, kanla kazanılan zaferler kanla silinirdi. Türkler İslam âleminde 'irfan' öncüsü olmalıydılar. Müslümanlar terakkiyat-ı medeniyeyi [yani fıskı, sefaheti, ayyaşlığı, gayri meşru ilişkiyi] ancak Müslüman bir menbadan istinbat ve kabul ederler. (Meriç 1999: 141). Abdullah Cevdet anladı ki: Önce Osmanlının kafasını değiştirmek lâzım, kafasını ve kalbini Kültür davası halledilmeden siyasetle uğraşmak abesdi. (Meriç 1999: 140). Uzun tecrübeler sonunda gördüm ki, ışık Hıristiyan dünyasından gelirse Müslüman ruhu ona bütün kapılarını kapayacaktır. Biz ki Müslüman damarlarına yeni bir kan akıtmak vazifesini alıyoruz, ileri prensipleri bizzat İslam müesseselerinde aramalıyız. (Meriç 1999: 141). Sonuçlar 1. Şimdiye kadar edebiyat tarihlerinde, ansiklopedilerde, makalelerde ve hemen her mahfilde methedilen Babürname, haddizatında Müslüman Türk sultanlarını ahlaksız, ayyaş, vahşi, barbar gösteren; Müslümanlığı ve Müslümanları açıkça değersizleştiren bir eserdir. 2. Babürname de çizilen Müslüman portresiyle, oryantalist veya İslam düşmanı yazarların görmek ve göstermek istedikleri Müslüman portresi arasında hiçbir fark yoktur. Babürname Rus ve İngilizlerin, Müslüman Türkleri kendi inanç ve tarihlerinden uzaklaştırma projelerine birebir hizmet etmektedir. 3. Türk araştırmacılar, Rus ve İngiliz sömürgeciliğine hizmet eden Babürname nin sahte mi sahih mi olduğunu ciddiyetle araştırmak zorundadırlar. 4. Batılılar, tarihî şahsiyetler adına eser uydurmanın kolaylığını, işlevselliğini ve zevkini 18. ve 19. asırda fark etmişlerdir. Collingwood a göre 17, 18 ve 19. asır tarihçileri, tarihi kurgulamışlardır (Carr 2012: 73, 78). Froude e göre tarih İstediğimiz her kelimeyi yazabileceğimiz, bir çocuğun harf kutusudur. (Carr 2012: 78). Prof. Oakeshott a göre Tarihi yapmanın tek yolu onu yazmaktır. (Carr 2012: 74). 5. Batılı toplum mühendisleri 19. asırda toplumu bir organizma olarak kabul etmişler ve tarihi bilimin içine sokmuşlardır. Bilim artık durağan (statik) ve zaman dışı bir şeyle değil değişim ve gelişim süreciyle ilgilenmeye başlamıştır (Carr 1993: 68). 6. Batı da, hatırat ve seyahatname türünde dünyaca meşhur olmuş bazı eserlerin kısmen veya tamamen uydurulmuş olduğunu iddia eden çalışmalar yapılmıştır. Benzer çalışmalar Babürname için de yapılmalıdır. 7. Babür ün atası Timur a ait olarak gösterilen Tüzük-i Timuri adlı hatıratın aslının kayıp olduğu söylenmektedir. Aslı kayıp olan (veya orijinal nüshası müellif kaydıyla birlikte daha sonra yazılacak olan) bu eser, Melfuzat-ı Timurî adıyla Farsçaya çevrilmiştir. Farsça çevirinin de tahrif edildiği iddia edilmektedir (Akün 1991b: 407; Togan 1985). Babürname nin de önce Farsça tercümesinin, sonra aslının ortaya çıkarılması ilginçtir. 8. Babürname sahih bir eser olsa bile İslami bir eser değildir. Şarabın Müslüman bir sultan ve toplumun elinden sunulduğu bu eser, fikren reşit olmayanlar için zararlıdır. 9. Babürname de tasvir edilen sefih ve barbar Türk toplumu ile, 1858 de İngilizlerin işgal ettikleri topraklarda yaşayan toplum arasında, kanaatimizce ciddi farklılıklar vardır. İngilizler karşılarında dindar bir toplum bulmuşlardır. Yani ata ile torun arasında ciddi bir farklılık vardır. Sosyolojik bir tezat söz konusudur. Babürname de tasvir edilen sefih ve fasık toplum, ne zaman ve nasıl, Müslüman bir toplum hâline gelmiştir? 12 - Yağmur 72 [Mayıs - Haziran 2014]

10. Babürname nin içeriğini destekleyen tezkire ve tarih türünde başka eserler de vardır. İlginçtir ki bu eserlerde de yazarlar, Müslümanları dolaylı olarak olumsuzlama gayreti içindedirler. Yani aynı zihniyette insanlar tarafından kaleme alınmışlardır. Aynı zihniyetle yazılmış eserler, haddizatında tek e indirgenebilir. Yani sayının çok olması önemli değildir; muhakeme ve mukayesede önemli olan farklı zihniyet ve bakış açısıyla yazılmış olan eserlere ulaşmaktır. Mesela İkinci Abdülhamid ve diğer Osmanlı sultanlarıyla ilgili 1900-1940 yılları arasında yazılan çok sayıda makale ve kitabın, çizilen resimlerin yüzde doksanı aynı zihniyet ve bakış açısıyla üretilmiştir; yani bütün bunlar Osmanlı sultanlarını kötülemeye dönüktürler. Bu sözde vesikaların çok olması ve birbirini desteklemesi iki şeye işaret eder. 1- Abdülhamit kötüdür; Osmanlı sultanları ilkel, barbar ve sefihtirler. 2- Bu eserler Osmanlı yı değersizleştirmek için kaleme alınmışlardır; sayıca çok da olsalar güvenilir değildirler. Mesela 16. asırda yazıldığı iddia edilen tezkireler, ortak bir tavırla Fatih Sultan Mehmet i değersizleştirmişlerdir. Bu eserler, bir bakış açısına göre birbirlerini desteklerlerken, diğer bakış açısına göre birbirlerini ifşa etmektedirler. Yani birisinin sahihliği veya sahteliği, diğerleri için referans olacaktır. Hiçbir sahte eser tek başına ortaya çıkmaz. 11. Babürname, şuara tezkireleri gibi, tasvirî eserlerdendir. Bu eserlerde bir sultan, şair veya şeyhe, doğrudan ahlaksız veya riyakâr denmez; ancak onun ahlaksız ve riyakâr olduğu, tasvir ve ima yoluyla gösterilir. Söyleme, tasvir et metodu kullanılır. Bir yazarın önce faziletli ve dindar sıfatlarıyla methettiği bir kişiyi, daha sonra tasvir veya ima yoluyla ahlaksız göstermesi, okuyucuyu aldatmaya dönük art niyetli bir tavırdır. Muhtemelen maksadı hoca, âlim veya dindar kavramını kirletmektir. Sıfatları ve kelimeleri kirletmek, her şeyi kirletmektir. 12. Babürname de Babür ün, romancı ve Hakim-anlatıcı tavrı dikkati çekmektedir. Eserde kahramanlarının bütün zaaflarını bilen, gizli açık bütün günahlarına vakıf olan bir romancı tavrı vardır. Babür, kendisinden aşağı mertebede olan birçok insanın sıradan ve sefihane hayatlarıyla ilgili birçok bilgiyi sadece toplamamış, ayrıca bu bilgileri bütüncül ve edebî bir üslupla kitaplaştırmıştır. Bilgi toplamak zor, toplanmış dağınık bilgileri üsluba çekmek; onları akıcı bir üslupla âdeta romanlaştırmak daha zordur. Babür, kendi toplumu tarafından yaygın bir şekilde okunmadığı anlaşılan bu eseri kim için yazmıştır? 13. Babürname ye göre Babür de, modern Batılı bir insanın özellikleri vardır. Onun otobiyografi ve günlük türünde eser yazması, eğlence meclislerinde kadınlarla şarap içmesi, kendisini dindar olarak göstermesi, yani dini istismar etmesi, (yemek) masası, masa örtüsü, bıçak-kaşık kullanması; biyografi, folklor ve coğrafya ile ilgilenmesi dikkat çekicidir. 14. Oryantalistler ve onların Doğulu takipçileri, Babür ü şöyle idealize ederler ve Müslümanlara örnek olarak gösterirler: Eğlence meclislerinin zevkini yaşayan bir tabiat aşığı, araştırıcı ve gözlemci bir botanist, görmesini bilen bir seyyah, bir etnografya müjdecisi, bir bahçe mimarı ve şehirci, ata binme, ok atma ve kılıç kullanma sanatının efendisi, yüzücülük dahil komple sporcu, hattat, musikişinas, fakih, hararetli bir tezyini sanatlar ve kitap meraklısı, edebiyata damgasını basmış bir şair, dünyanın zevkle, takdirle okuduğu üstün bir hatıra yazarı, hayatı türlü lezzetleriyle bir yaşama sanatı hâline getirmiş bir kimse olmanın bütün sıfatlarını beraberinde taşıyan bir Türk soylusudur. (Akün 1991a: 397). 15. Babür, kendi toplumunun bütün kusurlarını ifşa etmekten zevk alan; sefahat ve ahlaksızlığın tasvirinden rahatsız olmayan Frenkmeşrep bir yazar gibidir. Hakiki Müslümanlar bâtılın ve ahlaksızlığın tasvirinden rahatsız olurlar. Cemil Meriç bu hususta şu bilgileri verir: Batının ilk romanlarından biri Topal Şeytan. Kahraman, evlerin damını açar, bizi yatak odalarına sokar. Roman başlangıcından itibaren bir ifşadır. Osmanlı nın [Müslüman bir toplumun] ne yaraları vardır, ne yaralarını teşhir etme hastalığı. Hikâyeleri ya bir cengaveri edebîleştirir, ya hisse alınacak bir kısa dır 13 - Yağmur 72 [Mayıs - Haziran 2014]

Bir kelimeyle roman, başka bir dünyanın, başka bir ruh ikliminin, başka bir toplumun eseri. Daha zavallı bir dünya, daha dişi bir manevi iklim, daha geveze bir toplum... (Meriç 1999: 19). İnanan bir toplumda, pürüzlerini yok etmiş bir toplumda, hayali çözüm yolları aramaya ihtiyaç duymayan bir toplumda, romanın ne işi var? Osmanlı, Osmanlı kaldıkça Batı romanını anlayamazdı. (Meriç 1999: 120). 16. Hiçbir dinî veya kültürel bir gerekçe olmadan, bireyi anlatması, bireyi ön plana çıkarması (individualizm) bakımından da Babür, çağdaş Batılı bir kişiliğe sahiptir. 17. Babürname de, Asya ya yabancı olan bir seyyahın bakış açısı vardır. Zira Babür ün anlattığı şeyler, kendi toplumu için sıradan veya adiyattan olan, ilgi çekici olmayan bilgilerdir. Bu bilgiler ya başka memleketteki insanlar için ya da farklı bir asırda yaşayan insanlar için ilgi çekici olabilir. Burada sanki Babür, 19. asırda İslam memleketlerini dolaşan Batılı seyyahların bakış açısına, zihniyetine ve misyonuna sahip gibidir. Ayrıca Babür de bir sosyal bilimci tavrı vardır. İslam âleminde sosyal bilimlerle ilgili çalışmalar ise 19. asırda başlamıştır. 18. Kimileri, Babürname gibi eserlerde tasvir edilen anormal Müslüman tiplerini normal göstermek için genelgeçer ifadelere başvurabilirler. Mesela İnsanların kusurları olabilir, tarihî büyüklerimizi kutsamamalıyız. diyebilirler. Genelgeçer ifadeler, tenkide ve muhakemeye kapalı yazarların elinde tehlikelidirler. Elbette insanlar kusursuz değildir. Ancak kusur-fazilet dengesini iyi kurmak gerekir. Bir kişi hem ahlaklı hem ahlaksız olamaz, bu şekilde tasvir edilemez. Böyle bir tasvirde ahlaklı sıfatı anlamını kaybeder. Hiçbir İslam toplumunda fasık bir kişiye dindar ve ahlaklı denmez. Namaz kılmadığı zamanlarda şarap içerdi. gibi bir ifadeyle tasvir edilen insan tipini normalleştirmek için genelgeçer sözleri sû-i istimal etmemek gerekir. Genelgeçer ifadeleri, kimisi izah ve ikna için kimisi de ifsat ve iğfal için kullanır. 19. Bizim maksadımız Babür ü, Fatih i, Mevlana yı ve diğer İslam büyüklerini idealize etmek, onları kusursuz göstermek değildir. Eğer atalarımız İslam dışı inanç, ahlak ve davranışlara sahip idiyseler, onları hakiki ve örnek Müslümanlar olarak görmek ve tanımlamak her bakımdan ciddi bir yanlıştır. Yaşayış, inanç ve ahlak bakımından Müslüman olmayanı, Müslüman göstermek, haddizatında Müslüman sıfat ve kavramını değersizleştirmek ve kirletmek olur. Bizim maksadımız, İlminski gibi kimlikleri ve niyetleri belli olan araştırmacıların ortaya çıkarıp meşhur ettikleri eserlerdeki bilgilere iman ederek kendi tarihimizi ve medeniyetimizi karalamanın, aceleci ve büyük ihtimalle yanlış bir karar olduğunu vurgulamaktır. Bizim maksadımız, kaynak sahih de olsa sahte de olsa, kötüye kötü, yanlışa yanlış diyebilmektir. Bizim maksadımız ahlak dışı tasvirat ve telkinat içeren sözde İslami eserlerin içeriğini teker teker ifşa etmek, böylece bu eserlerin okunmadan methedilmesine ve meşrulaştırılmasına engel olmaktır. Kaynakça: * Prof. Dr., Süleyman Demirel Üniversitesi. Akün, Ömer Faruk (1991a), Babür, DİA, 4: 395-400 Akün, Ömer Faruk (1991b), Babürname, DİA, 4: 404-408 Arat, Reşit Rahmeti (2000), Baburname: Babur un Hayatı, Ankara: Kültür Bakanlığı Bilkan, Ali Fuat (2001), Risale-i Validiyye Tercümesi, İstanbul: Kitabevi. Carr, Edward Hallett (1993), Tarih Nedir, çev. Misket Gizem Gürtürk, İletişim Yayınları, İstanbul Collingwood, R. G. (1990), Tarih Tasarımı, çev. Kurtuluş Dinçer, Ara Yayıncılık, İstanbul Coşkun, Menderes (2011a), Klasik Türk Şairinin Poetikası Üzerine, Bilig, 56, 57-80 Coşkun, Menderes (2011b), Latifi de Oryantalizmin Parmak İzleri: Latifi nin Türk ve İslam Büyüklerini Anekdotlar Vasıtasıyla Değersizleştirme Gayreti, SDÜ FEF Sosyal Bilimler Dergisi, 23, 145-169 Konukçu, Enver (1991), Babürlüler, DİA, 4: 401-404 Köprülü, M. Fuad (1997), Babur, İA, 2: 180-187. McCarthy, Justin (2003), İngiliz Probogandası, Wellington Evi ve Türkler, Türkler, 13: 469-481 Meriç, Cemil (1999), Bu Ülke, İstanbul: İletişim Tanpınar, Ahmet Hamdi (2000), Edebiyat Üzerine Makaleler, hzl. Zeynep Kerman, İstanbul: Dergâh. Tarlan, Ali Nihat (1990), Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan ın Makalelerinden Seçmeler, Ankara: AKM. Togan, A. Zeki Velidî (1985), Tarihte Usûl, Enderun Kitabevi, İstanbul Yücel, Bilal (1995), Bâbür Dîvânı, Ankara: AKM Zahîrüddin Muhammed Bâbür, hzl. Tanju Oral Seyhan (2004), Mübeyyen der-fıkh: Giriş-Metin-Dizin-Tıpkıbasım, İstanbul: Çağrı. 14 - Yağmur 72 [Mayıs - Haziran 2014]

Yahya Kemal e Göre Din, Sanat ve Medeniyet Ilişkisi 1 Habil Şentürk *... Yahya Kemal, tarihî ve sosyal açıdan önemli olayların cereyan ettiği çok kritik bir dönemde yaşamıştır. Osmanlı nın siyaseten ve kültürel olarak yıkılış döneminde doğan, büyüyen Yahya Kemal, dokuz senelik Paris hayatından sonra yurda döndüğünde yirmi sekiz yaşındadır. Bu sırada yönetimi İttihat ve Terakki ele almış, bu siyasi ve sosyal bakımdan çalkantılı yıllarda imparatorluk Birinci Dünya Savaşı na girmiş ve mağlup olarak çok ağır bir mütareke imzalamıştır. Sonra Kurtuluş Savaşı, daha sonra da cumhuriyetin yeni bir devlet sistemi olarak kuruluşunun getirdiği birtakım ekonomik, sosyal, siyasal, fikrî problemlerin yaşandığı yıllar gelecektir. Bütün bu sosyal ve kültürel oluşumlar, elbette onun duygularını, düşüncelerini, sanatını ve kişiliğini etkilemiştir; belli ölçüde şekillendirmiştir. Bu yazıda, şairin din, sanat ve medeniyet anlayışı çerçevesinde, bu kültür unsurları arasındaki ilişkileri nasıl kurduğunu ve değerlendirdiğini, bu husustaki görüş ve yaklaşımlarını bir fikir bütünlüğü içinde sunmaya çalışacağız. Din, kulun Allah la olan inanç ve duygu bağı, bu inanca bağlı ilişkiler sistemi olarak tarif edilebilir. Öyleyse dinin, kişinin sanat ve medeniyet anlayışını etkilemesi ve yönlendirmesinden daha tabii ne olabilir? Bu açıdan Yahya Kemal in eserlerine baktığımızda kültürün unsurlarından olan din, vatan, millet, tarih, sanat ve medeniyet arasında birtakım bağlantılar kurulduğunu, bu yönde bir değerlendirme içine girildiğini görmekteyiz. 2 Süleymaniye de Bayram Sabahı na bu gözle bakacak olursak, Yahya Kemal in anlam dünyasında din, tarih, vatan, millet ve medeniyet kavramlarının iç içe nasıl geçtiğini, bu kültür unsurlarının millet hayatında nasıl yoğrulduğunu görmemek mümkün değildir: Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını Görüyor varlığının bir yere toplandığını; Büyük Allah ı anarken bir ağızdan herkes Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses 3 Ulu mabedde karıştım vatanın birliğine, Çok şükür Tanrı ya, gördüm, bu saatlerde yine Yaşayanlarla beraber bulunan ervahı. Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı. 4 Sanat, insanın estetik duygularını tatmin eden bir faaliyet alanıdır. Estetik duygusu insanda sanatın, sanat faaliyetlerinin psikolojik temelini oluşturur. Estetik, güzellik duygusu, güzelliğin bilimi; 5 seslerin, renklerin, şekillerin ahenginden doğan bir hoşlanma, beğenme hâli ve bu konularla ilgili bilim dalı olarak tarif edilebilir. Seslerin ahenginden şiir ve müzik; renklerin ahenginden resim, ebru ve tezhip; şekillerin ahenginden de grafik, heykel ve mimari gibi sanatlar meydana gelmektedir. Bir de roman, sinema, tiyatro gibi daha karmaşık olan sanat türleri vardır. Bu bakımdan sanatın, insanın güzellik, takdir ve hayranlık duygularını uyandıran; ona hoş, zevkli, eğlenceli anlar yaşatan; bir taraftan psikolojik doyum sağlarken bir taraftan da duygu, düşünce, bilgi, irade gibi çeşitli yönleriyle onu eğiten bir fonksiyona sahip olduğu söylenebilir. 6 Medeniyet ise, kelime anlamı olarak şehirlilik, şehir hayatını benimsemek, hayatta bütün imkân ve şartlardan faydalanarak iyi ve rahat yaşama standartlarına ulaşma seviyesi gibi bir anlamı içerir. 7 Şehir manasına gelen Medine kelimesiyle aynı kökten türediğine göre medeniyet 8 deyince ilk akla gelenler şunlar olmalıdır: Şehirlilik, rahatlık, insan hayatı için gerekli olan her türlü imkân, araç-gereç; eğitim, bilim, teknoloji, sanat, kültür ve edebiyat faaliyetleri; sosyal hayatın düzeni, güven, huzur ve mutluluk için gerekli olan her şey. Yahya Kemal in Hayata ve Olaylara Bakışı Yahya Kemal, hayatın anlamını yakalayabilmek için insanın maddesiyle maneviyatını bir bütün olarak değerlendirmekte, mutluluğun sırrını burada görmektedir. Ona göre birtakım kültür ve medeniyet değerlerinin kişi ve toplum açısından önemi, bu bütüncül yaklaşımla 15 - Yağmur 72 [Mayıs - Haziran 2014]

YAHYA KEMAL E GÖRE, ŞAİR OLMAK İÇİN DOĞUŞTAN BİR ŞİİR İSTİDADI GEREKİR, ANCAK BU İSTİDADIN GELİŞMESİ, KABİLİYET HÂLİNDE ORTAYA ÇIKMASI İÇİN UYGUN ÇEVRE ŞARTLARI, AŞK GİBİ HİSSÎ BİRTAKIM FAKTÖRLERE VE GEREKLİ EĞİTİMİ ALARAK BU ALANDA ÇABA GÖSTERMEYE DE İHTİYAÇ VARDIR. kavranabilir. Başer in de dediği gibi: Tam anlamıyla bir vatan şairi olan Yahya Kemal, vatanın bin bir tecellisini her kültür unsurunda ayrı ayrı yakalamasını biliyordu. Ona göre dinimize ve bu dinî yaşayışımıza da aynı gözle bakılabilirdi. O minarelere, camilere, mahyalara sinmiş bir milliyet-vatan fikrine sahipti. Görülmesi gereken hadise şudur: Yahya Kemal, vatan-milliyet-din-dil-musiki kavramlarını yekpare olarak almakta, bir külli kavrayışla kavramakta, halkına ve aydınlara da bunu salık vermektedir. Bu bütünlük sadece mekânda ve kültürün unsurlarında gerçekleşen bir durum değildir. Şairimiz zamanın da fethedildiğine inanır: 9 Sizlersiniz bu anı ışıklarla Türk eden. Eksilmesin şu mutlu şafaklar bu ülkeden 10 Fakat burada Yahya Kemal in Türk derken kastettiği anlamın Müslüman Türk, hatta sadece Müslüman olduğunu unutmamak gerekir. O, Ezansız Semtler başlıklı yazısında sosyokültürel çevrenin, çocukların dinî ve millî kimliklerini kazanmalarında ne kadar önemli olduğunu vurgularken camilerin, minarelerin, ezanların, evlerde büyüklerin kıldığı namazların, okudukları Kur ân ların, kandil günlerinin kandillerinin, ramazanda iftarlarının, bayram toplarınının önemli figürler ve motifler olarak rolünü hatırlatır. En sonunda der ki, Bayram namazlarına babalarının yanlarında gittiler, camiler içinde şafak sökerken tekbirleri dinlediler, dinin böyle bir merhalesinden geçtiler, hayata girdiler. Türk oldular. 11 Yahya Kemal in bu bakış açısını Itrî şiirinde de görmek mümkündür: Ta Budin den Irak a, Mısr a kadar, Feth edilmiş uzak diyarlardan, Vatan üzerinde hür esen rüzgâr, Ses götürmüş bütün baharlardan, O deha öyle toplamış ki bizi, Yedi yüzyıl süren hikâyemizi, Dinlemiş ihtiyar çınarlardan. Musikisinde bir taraftan din, Bir taraftan bütün hayat akmış; Her taraftan, Boğaz, o şehrayin, Mavi Tunca yla gür Fırat akmış. Nice seslerle gök ve yerlerimiz, Hüznümüz, şevkimiz, zaferlerimiz, Bize benzer o kâinat akmış. 12 Yahya Kemal in Şiire ve Şaire Bakışı Yahya Kemal e göre şiir, bir laf kalabalığı olmayıp darası alınmış, sadece özü kalmış sözdür. 13 Onun şiir anlayışında, şiirin nesirden ayrı, halis şiir olabilmesi için musiki de önemlidir, bu sebeple şiirde nefes ve ses iki temel unsurdur. O, şiirde ritim, derunî ahenk veya iç ahenk, musiki ve öze önem veren saf şiir veya halis şiiri 14 yazabilmek, söyleyebilmek için özel bir gayretin içine girmiştir. 15 Orhan Okay, Yahya Kemal in şiirlerindeki bu şiir dilini incelerken kelime, ses, ritim, iç ahenk, musiki, mısra, bütünlük kavramları üzerinde durmakta; bu kavramların bir mısrada veya şiirde organize bir bütünlük, bir oluşum meydana getirmesiyle şiirin akıcılığı, pürüzsüz söylenişi, dinleyende sanki musiki dinliyormuş gibi bir his uyandırması, haz vermesi gerektiğini belirtmektedir. 16 Ona göre şiirde duygu da çok önemlidir: Şiir, duygunun dil hâline gelmesidir. 17 Şairin, şiir duygusunu lisan hâline getirinceye kadar yoğurması, onu çok toplu bir madde hâline sokması, o kadar ki, mısra güya hissin ta kendisi imiş gibi karie (okuyucuya) samimi bir vehim vermesi gerekmektedir. 18 Bu hususta Kaplan ise, şöyle bir yaklaşım içindedir: Hiç şüphesiz şiir duygunun ta kendisi değildir. Şair için duygu da bir ham malzemedir. Fakat hakiki şiirde öyle bir öz vardır ki, biz onunla karşılaşınca, hayatın ta kendisiyle temasa gelmiş gibi oluruz. Şair, âdeta insanın asıl dili ile konuşmağa başlar. 19 Öyleyse şairin duygusal, hassas bir mizaca sahip olması gayet tabiidir. 16 - Yağmur 72 [Mayıs - Haziran 2014]

Yahya Kemal e göre, şair olmak için doğuştan bir şiir istidadı gerekir, ancak bu istidadın gelişmesi, kabiliyet hâlinde ortaya çıkması için uygun çevre şartları, aşk gibi hissî birtakım faktörlere ve gerekli eğitimi alarak bu alanda çaba göstermeye de ihtiyaç vardır. Nitekim bu konuda o, şöyle diyor: Bu aşk hatırasından bahsetmekle şiirin kuvvetli hislerinden kendi kendine doğduğunu söylemek istemiyorum. Ben buna asla inanmam. Herkes gençliğinde, hatta benim gibi pek erken olarak aşkı duyar. Lakin şiirle ifade etmeği hatırından geçirmez. Hatta geçirse bile istidadı yoksa iki kafiyeyi bir araya getiremez. Ben şiirin en adi görünen tarifiyle, lisan, vezin ve kafiyeyle söylenir bir sanat olduğuna kailim. Şair doğmuş olanlar bile nazmetmek kabiliyetini yavaş yavaş edinirler. Şairin şair olarak doğduğuna dair eski bir itikat vardır ki doğrudur; hiçbir edebî terbiyeye muhtaç olmaksızın yetişebileceğini iddia edenlerin sözleri ise efsanedir. Her sanata olduğu gibi şiir sanatına da vukuf doğuşta olmaz. (Zamanla elde edilir). Ya bir aşk veya bir ideal (Bir harp, bir isyan hâsılı bu neviden bir hadise) bir şairin inkişaf etmesine, hissini ifade etmek için dilinde bir kudret aramasına vesile olabilir. Bu aşk hatırasını zikredişim benim hayatımda ilk ve kuvvetli bir amil oluşundandır. 20 Yahya Kemal in şiir ve şair konusundaki şu ifadesini de naklederek bahsimizi tamamlayalım: Izdıraplar ve şevkler ne kadar coşkun olsalar kendiliklerinden nutka gelmezler. Bu hisleri herkes duyar, yalnız şair söyleyebilir. 21 Yahya Kemal de Din, Sanat ve Medeniyet İlişkisi Yahya Kemal e göre din, bir milletin millet olmasında önemli bir yere ve fonksiyona sahiptir. Çünkü kolektif ruhun yapıcı öğelerinden biri de dindir. Ezansız Semtler yazısında o, millet olmamızın kaynaklarından biri olarak Müslüman rüyasını gösterir ve ezan sesi duyulmayan yeni semtlerde yetişecek yeni nesillerin bu rüyayı göremeyeceklerine üzülür, 22 bu semtlerde, Çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler? İşte bu rüya, çocukluk dediğimiz bu Müslüman rüyasıdır ki bizi henüz bir millet hâlinde tutuyor 23, değerlendirmesinde bulunur. Ona göre Allah a olan imanda birleşen, inanış üslûbu birbirine benzeyen topluluklar ancak, millet olmaktadırlar. Ona göre, millî kimlikle din, mimarî ve şehir hayatının gelenekleri iç içe girmiş, bizi biz yapan kültürel özellikler, bizim olan hayat tarzını oluşturmuşlardır. 24 Ona göre vatanı bütünleyen unsurların en önemlilerinden biri de sanayi-i nefise (güzel sanatlar) ve mimarî idi. Cami ona göre sadece dinî yapılardan biri değildi. Fakat elbette ki vatan aynı zamanda bu dinin yaşandığı yerdir. Din konusu, Yahya Kemal in çok derinden ilgisini çeken konuların başında gelmektedir. Ona göre Ezan-ı Muhammedî nin okunduğu ezanlı semtler vatandı. Hâsılı vatan bir millî peyzajdır ki, iklimi, manzarası ve üzerinde yaşayan halkın birlikte oluşturdukları bu ahenkli tablo vatan tablosudur. 25 Zaten kültür ve medeniyet denilen toplumun hayat tezahürleri, yaşama biçimleri de bu tablonun farklı ifadesinden başka bir şey değildir. Yahya Kemal için İstanbul âşığı 26, hatta İstanbul şairi diyenler olmuştur: Şüphesiz ki vatan sevgisi, millet sevgisi gibi duygular, behemehâl sanatın şartı değildir. Sanat güzelin peşindedir. Ve onu elde etmeye çalıştıkça millet dediğimiz terkip kendiliğinden yeni hüviyetler kazanır. Yahya Kemal in onlardan farkı, İstanbul un şairi olmasıdır. O yaşanan bir medeniyetin hazır çerçevesinden değil, bir ferdiyetin adesesinden, bir daüssılaya benzeyen sevgiden ve bir tefekkürün arasından İstanbul u gördü ve teganni etti. Belki daha ileri gitti: Bu şehrin güzelliklerinde sanatın nizamını aradı. Yahya Kemal in İstanbul sevgisi estetik plandan vatanın manevi çehresine doğru genişler. 27 Bu konuda Tanyol da şöyle der: Yahya Kemal için İstanbul nedir? Çocukluk veya gençlik hatıralarının fısıltılarıyla mısralarda köpüklenen bir ses midir? Hayır. Onun İstanbul a bağlılığı, bu şehri Türk ırkının, Türk medeniyetinin bir kalbi gibi görmesindendir. 28 Banarlı ise, onun, İstanbul a verdiği değeri ve anlamı şöyle belirtmektedir: Bu şehir, Yahya Kemal e göre, Türk vatanının bir 17 - Yağmur 72 [Mayıs - Haziran 2014]

sembolü, Türk medeniyetinin bir özeti, bir muhassalasıdır Nitekim büyük Şair, burada belirtilmeye çalışılan İstanbul anlayışını, kendi hatıraları arasında şöyle anlatır: Yıllar geçtikçe İstanbul, bana sade bir coğrafya olarak değil, tarih olarak da çok derin göründü O kadar ki, İstanbul, bütün Türk tarihinin, Türk coğrafyasının bir terkibi, hulâsası, tecellisi olmuştur. 29 Onun İstanbul a bakışını, bizzat kendi ifadelerinde açıkça görebiliriz: Medeniyetin mıknatısı İstanbul da idi. Bütün mücavir (komşu) milletleri kendine doğru çekiyordu. 30 Yine o, tarihî seyri içinde Türk-İslam medeniyetinin gelişmesini anlatırken şöyle devam eder: Zaten bütün Müslümanlar ahlak, anane ve din itibariyle bir kütle idiler. Hatta az çok mütemeddin (medenî) bütün komşu milletler, yalnız Türkçe de müdevven ulumun ve tabiatiyle Türkçe nin ve Türk medeniyetinin nüfuzu altında idiler. Sultan Cem den sonra gelen padişahların devirlerinde merhale merhale genişleyen Türk ülkesi, Akdeniz in Nil kıyısı Nice den Alp eteklerine kadar, oradan Kazan a, oradan da Asya nın bütün Türk toprağını havzasına alıyor, Hind e, Hind den de ta Cebelitarık a kadar dayanıyordu. Bu ülke içinde Şarkın eski milletleri, Rumlar, Balkan Islavları lisanları, ananeleri, millî ruhları ile hep eridiler. Hepsi Türkçe konuşur, Türkçe düşünür birer Türk ailesi hâlinde yaşıyorlardı. Zaten başka türlü yaşamak kabil değildi. Toprakta tek bir medeniyet vardı, Türk medeniyeti. Garbın müstakil kalmış uzak ve barbar krallıklarında kilise ve taassup, başka türlü millî bir medeniyetin belirmesine set çekiyordu. Türk ülkesinde hayat hür, saf ve nefis idi. Diğer ülkelerde, Türk gençleri gibi kahraman, Türk kadınları gibi güzel, Türk kızları gibi ince, Türk gibi hür yollu darb-ı meseller vardı. 31 Demek ki Yahya Kemal, önemli bir kültür unsuru olarak dinin, bir toplumun millet olması, onun sanatı, edebiyatı, hayat anlayışı ve topyekûn medeniyeti üzerinde büyük etkileri olduğunu, bu bakımdan bizim kültürümüzün İslam la ne kadar içli-dışlı, etle tırnak gibi bir bütün olduğunu şiir ve nesirlerinde çok güzel ifade etmiştir. Dipnotlar: * Prof. Dr., Süleyman Demirel Üniversitesi. 1 Bu makale yazarın, Yahya Kemal ve Din: Psikososyal Bir Yaklaşım, Hondu Akademi Yay., Isparta 2011, adlı kitabından uyarlanarak hazırlanmıştır. 2 A. Süheyl Ünver, Yahya Kemal in Dünyası, Tercüman Yay., İstanbul 1980, s. 35-41. 3 Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz, İstanbul Fetih Cemiyeti Yay., İstanbul 1997, s. 11. 4 Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz, s. 13. 5 Beşir Ayvazoğlu, İslam Estetiği, Ağaç Yay., İstanbul 1992, s. 9-14; Turan Koç, İslam Estetiği, İSAM Yay., İstanbul 2008, s. 69-93. 6 Habil Şentürk, Küreselleşme Çağında İnsan, Din ve Medeniyet Kavramlarına Psikososyal Açıdan Bir Bakış, SDÜİF Dergisi, S: 23, Isparta 2009, s. 111. 7 Mustafa Nihat Özön, Osmanlıca-Türkçe Sözlük, İstanbul 1965, s. 441; Osman Çetin, Medeniyet Maddesi, Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Yay., İstanbul 1990, c. II, s. 493. 8 İzzet Er, Din Sosyolojisi, Akçağ Yay., Ankara 2008, s. 411. 9 Sait Başer, Yahya Kemal e Göre Türk Kimliği ve Görüşlerinin Kamuoyundaki Yansımaları, (İÜSBE Yayınlanmamış Dok. Tezi), İstanbul 1996, s. 127. 10 Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz, s. 37. 11 Yahya Kemal, Aziz İstanbul, s. 121. 12 Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz, s. 17-18. 13 Yahya Kemal, Edebiyata Dair, İstanbul Fetih Cemiyeti Yay., İstanbul 2010, s. 267. 14 Yahya Kemal, Edebiyata Dair, s. 20-21, 26-29, 48, 261-62; Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, MEB Yay., İstanbul 1987, c. II, s. 1197. 15 Alim Kahraman, Yahya Kemal Beyatlı, Kaynak Yay., İstanbul 2008, s. 65, 119-20. 16 M. Orhan Okay, Yahya Kemal de Şiir Dilinin Oluşumu, Hayal Şiir: Yahya Kemal Beyatlı Şiiri Üzerine Makaleler, T. İş Bankası Yay., İstanbul 2008, s. 81-93. 17 Cahit Tanyol, Türk Edebiyatında Yahya Kemal, Remzi Kit., İstanbul 1985, s. 141. 18 Yahya Kemal, Edebiyata Dair, s. 262-63. 19 Mehmet Kaplan, Şiir Tahlilleri II: Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, Dergah Yay., İstanbul 2001, s. 120. 20 Yahya Kemal, Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım, İstanbul Fetih Cem. Yay., İstanbul 1973, s. 94-95. 21 Yahya Kemal, Edebiyata Dair, s. 153-154. 22 Mehmet Narlı, Yahya Kemal in Kolektif Ruhu, s. 37. 23 Yahya Kemal, Aziz İstanbul, s.121. 24 Sait Başer, Yahya Kemal e Göre Türk Kimliği, s. 166. 25 Sait Başer, Yahya Kemal e Göre Türk Kimliği, s.131. 26 Cahit Tanyol, Türk Edebiyatında Yahya Kemal, s. 68-73. 27 Sait Başer, Yahya Kemal e Göre Türk Kimliği, s. 249-250. 28 Cahit Tanyol, Türk Edebiyatında Yahya Kemal, s. 68; Sait Başer, Yahya Kemal e Göre Türk Kimliği, s. 250. 29 Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, MEB Yay., İstanbul 1987, c. II, s. 1192-93. 30 Yahya Kemal, Aziz İstanbul, s. 94-95. 31 Yahya Kemal, Aziz İstanbul, s. 95-96. 18 - Yağmur 72 [Mayıs - Haziran 2014]