Medya ve siyasetin iç içe olmadığı ortama ihtiyaç var Haziran 08, 2012-12:37:51 Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Medya ve siyasetin iç içe olmayacağı, birbirlerine alıp satmayacakları, birbiriyle pazarlık yapmayacakları, daha duru, daha temiz, daha steril bir ortama ihtiyaç var'' dedi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Bir arkadaşımız bir dizide bir yanlışlık, eksiklik veya rahatsız edici bir sahe, durum bulabilir ama bunun bir başkası tarafından çok beğenildiğini de unutmamak lazım'' dedi. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nca, ''Türk Sivil Toplum Kuruluşları Buluşması'' etkinlikleri kapsamında bir otelde düzenlenen, ''Medya, İletişim ve Siyaset'' konulu oturuma katılan Arınç, toplantıyı çok önemsediğini belirterek, davet edilmekten duyduğu mutluluğu dile getirdi. Anadolu Ajansı, TRT, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM) ile RTÜK'ün kendisine doğrudan bağlı kuruluşlar olduğunu dile getiren Arınç, üzerine yüklenen sorumluluğu yerine getirme konusunda önemli çalışmalar yaptıklarını vurguladı. Bu kapsamda söz konusu kurumların sağlam ayaklar üzerinde durabilmesini amaçladıklarını belirten Arınç, yasal mevzuata ilişkin çalışmalara değindi. Başbakan Yardımcısı Arınç, basının sansür edilemeyeceğine inandıklarına işaret ederek, anayasadaki ilgili hükümler içerisinde, ''Basın hürdür, sansür edilemez'' sözünün mutlaka bulunduğunu söyledi. ''Yeni şeyler yapma gereğine inandık'' Arınç, şöyle devam etti: ''Ancak bizim anayasalarımız, genelde 'ama, ancak, fakat'la başlayan cümlelerle anayasa
olmaktan çıkıp 'amayasa' haline gelince bu söz de zaman zaman değerini kaybetti. Bakarsanız bir kaşıkla verilen bazen kepçeyle geri alınmış. Dolayısıyla basının gerçekten özgür olmasını temin etmek, basına yeni imkanlar temin etmek, onu güçlendirmek, çalışanlarının haklarını gözetmek, özellikle dijital medya gündeme geldiğinden bu yana, sosyal medya güçlendiğinden bu yana, insanların bütün dünyada bütün kanalları izleyebilecek noktaya geldiğinden bu yana geçmişin durağan düşüncelerine saplanıp kalmamak ve yeni şeyler yapma gereğine inandık.'' Anadolu Ajansı, TRT, BYEGM ve RTÜK hakkında bilgi veren Arınç, Büyük Atatürk tarafından kurulan AA ve BYEGM'nin özellikle kuruluş dönemlerinde çok önemli görevler ifa ettiklerini dile getirdi. RTÜK için AB medya yönergesinin de dikkate alındığı bir kanuna ihtiyaç olduğunu belirten Arınç, bugün AB standartlarına adapte edilen yeni kanunun uygulandığını vurguladı. Türkiye'de 250'ye yakın yerel, bölgesel ve ulusal bazda TV kanalı bulunduğuna dikkati çeken Arınç, bunun ciddi bir rakam olduğunu, özellikle uydu lisanslarını da vermeye başladıktan sonra TV'lerin uydudan yayın yapmaya başladığını dile getirdi. Yerel, bölgesel ve ulusal bazda ana dilde yayın yapmak isteyen radyo ve televizyonlara da artık serbest olduğu için lisans vermeye başladıklarını belirten Arınç, ''Sayısı 20'yi geçen Ermenice, Arapça, Kürtçe ve Kürtçe'nin lehçelerinde yayın yapan radyo, TV kuruluşları var. Bu da Türkiye için bir zenginliktir. Biz onlara geçmişte yarım saat ve 45 dakika olan yayın sürelerini sınırsız hale getirdik. Eskiden olan bazı kısıtlamaları da 2009 Kasım'daki yönetmelik değişikliğiyle ortadan kaldırdık. Demokratikleşme başka bir bahisle anlatılırken, bunları da söylememiz gerekir'' diye konuştu. ''Her kanala frekans'' RTÜK'le ilgili kanun çıktıktan sonra kurulun yapacağı tek şeyin, karasal yayın yapan TV'lerin lisanslarını vermek olduğunu ifade eden Arınç, 16 senedir yapılmayan bu işi bugün yapacak noktada olduklarını, konunun planlamasının gerçekleştirildiğini belirtti. Arınç, ''Belki önümüzdeki yılbaşından itibaren ihaleleri gerçekleştireceğiz, her kanalın sahip olduğu frekansı onlara tahsis edeceğiz'' dedi. RTÜK'ün zaman zaman haberlere konu olan meselesinin dizilerde, haberlerde yayın ilkelerinin ihlal edilmesi karşısında verdiği müeyyideler olduğunu dile getiren Arınç, şunları kaydetti: ''Dizilerde istediğimiz tek şey yayın ilkelerimize uygun hareket edilmesi. Eğer şikayet ihbar, sayısal kayıt arşivi takibi sırasında kanunun ihlalini gözlemlersek, rapor tanzim ediliyor, dosya açılıyor ve kurul bunlar hakkında karar veriyor. Hepimizin yaşam biçimleri, düşünceleri, dini inançları, dindarlık dereceleri, aile ve toplum yaşayışları farklı olabilir. Dolayısıyla tek yönlü bir yayın yapmadığımızı, topluma hitap ettiğimizi, toplumdaki genel geçer kuralların da farkında olduğumuzu bilmenizi istiyorum. Bir arkadaşımız bir dizide bir yanlışlık, eksiklik veya rahatsız edici bir sahne, durum bulabilir ama bunun bir başkası tarafından çok beğenildiğini de unutmamak lazım. Dolayısıyla yayın ilkelerimiz içinde eğer bir yorum yapma ihtiyacını duyuyorsak, bu yorumu çağdaş ve özgürlükçü noktada yapıyoruz. O yüzden pek çok dostumuzu memnun edemiyoruz belki ama artık çağ bunu gerektiriyor. Mesela bir tarihi dizinin, mutlaka tarihteki gerçeklere uygun olmasını şahsen istiyorum ama kurulumuz benim bu düşünceme aykırı karar veriyor. Onlar diyor ki 'Hayır başkan, sen yanlış düşünüyorsun. Bu, bir belgesel değil, bir dizidir. Bunun içine pek çok fantastik işler de karışabilir, aşk da karışır, entrika da karışır, eller cepler birbirine karışır' diyor. Ben
farklı kanaatteyim ama ne yapalım ki kurulumuzun başında profesör olunca bu düşünceleri arkadaşlarımızla görüşüyorlar. Biz hop oturup hop kalkıyoruz ama kurul bize inat ters kararlar vermeye devam ediyor.'' Oturuma, Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Kemal Öztürk, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü Murat Karakaya, RTÜK Başkanı Davut Dursun da katıldı. RTÜK'ün dünyadaki bütün düzenleyici kurumlarla ilişkisi olduğunu belirten Arınç, Gabon'da yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı Enformasyon Bakanları Toplantısı'nda teşkilat içinde düzenleyici kurullar birliği oluşturulmasının istendiğini ve Türkiye'nin bunda öncü rol üstlendiğini söyledi. Avrupa Konseyi'nin de bu konuda bazı organizasyonlarının bulunduğunu belirten Arınç, onlara da katkı vermeye çalıştıklarını bildirdi. Arınç, yurt dışı ziyaretlerinde, RTÜK Kanunu'nun yapılmış olmasının takdirle karşılandığını gördüğünü ifade etti. ''AA 100. yılına büyük bir projeyle hazırlanıyor'' Anadolu Ajansı'nın çalışmalarına değinen Arınç, ajansın 100. yılına büyük bir projeyle hazırlandığını söyledi. ''Şüphesiz ölçü değil ama İslam ülkeleri içerisinde en güçlü haber ajansı Anadolu Ajansı'dır'' diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Yurt içindeki muhabirleriyle, yurt dışındaki temsilcilikleriyle, dijital ortamdan yaptığı farklı dillerdeki haberciliğiyle Anadolu Ajansı gittikçe güçlendi. 2020'ye geldiğimizde dünyadaki 5 ajanstan biri olmak azmiyle yeni bir yol haritası çizdi. Yani, bir AP, bir Reuters gibi ve diğerleri gibi... Bunlardan bir eksiğimiz yok. Biz özellikle son bir yıl içerisinde dünyadaki en sıcak bölgelerden, en kritik haberleri anında dünyaya taşıyan bir ajansız. Libya'dan da Tahrir Meydanı'ndan da... Afganistan'da özellikle çatışma bölgelerine ilk girenler hem TRT hem Anadolu Ajansı'nın muhabirleri olarak ilk röportaj yapanlar, ilk haber geçenler, hatta bazen muhaliflerle diğerleri arasında çatışmada kalarak hayatlarını riske atan arkadaşlarımız oldu.'' Arınç, 2020'ye giderken AA'yı güçlendirmeye çalıştıklarını belirterek, ''Bütün dünyada güçlü, itibarlı, saygın bir ajans olma yolundayız. Bulunduğumuz her yerde, büyük ölçüde, belki 'her yerde' demek iddialı olur ama Anadolu Ajansı adına haber yapan bir arkadaşımız mutlaka vardır'' dedi. TRT'nin çok sayıda kanalının yayında olduğunu ifade eden Arınç, bunların arasında Kürtçe ve Arapça yayın yapan kanalların da bulunduğunu anımsattı. TRT'nin kanallarının, farklı uydulardan yayın yapıldığı için farklı kıtalardan izlenebildiğini dile getiren Arınç, TRT Avaz'ın 8 farklı dilde yayın yapan önemli bir kuruluş olduğunu söyledi. Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü'ne (BYEGM) ilişkin çalışmalara da değinen Arınç, kurumu, kanun hükmünde kararnameyle güçlendirdiklerini vurguladı. ''Medyanın gücü yadsınamaz''
Arınç, kamu diplomasi koorditörlüğüne de yardımcı olan BYEGM'nin, bir taraftan sözde soykırıma karşı Türkiye'nin yapabileceği dünya çapındaki bir kamu diplomasi çalışmasını, bir taraftan da ülkenin yakın tarihiyle ilgili araştırmaları gözetecek kurumlardan biri olduğunu söyledi. Medyanın gücünün kimse tarafından yadsınamayacağını ifade eden Arınç, şöyle konuştu: ''Yasama, yürütme, yargıdan sonra medyanın gücünü kimse yadsıyamaz. Profesör kılıklı bir adam var Türkiye'de. O, 'üç güç' dendiği zaman 'benim üç gücüm, kara kuvvetleri, hava kuvvetleri, deniz kuvvetleri' diyor. Kendisi sivil bir adam, profesör etiketi de var ama yasama, yürütme, yargı yerine onun kabul ettiği üç tane erk kara kuvvetleri, hava kuvvetleri ve deniz kuvvetleri...'' ''Medyaya sipariş verenler...'' Medyanın, iletişim ve siyasetle birbirine eskiden beri bağlı olduğunu dile getiren Arınç, geçmiş dönemlere bakıldığında, medya patronları, gazeteciler ve köşe yazarlarının siyasilerle sıkı fıkı olduğunu, kalemlerini konjonktürel olarak siyasi güçlerle birlikte kullandıklarını belirtti. ''Şunu veya bunu itham etmek gereksiz çünkü herkes her şeyi biliyor'' diyen Arınç, şöyle konuştu: ''Türkiye'de devam eden davalardan bir tanesinin de andıçla ilgili olduğunu, sanal alemde bazı internet siteleri kurularak, bu sitelerden yayın yapmak suretiyle hükümeti yıpratma ve düşürme amaçlı olduğunu sağır sultan duydu. Son zamanlarda çok kötü örnekleriyle hükümetler düşürmek ve yerine hükümetler getirmek noktasında birtakım çabaların gözlemlendiğini hepimiz biliyoruz. Siyasette güç sahibi olmayı amaçlayanlar medyaya sipariş vermişlerdir. Medyadan da bunu açık bir sipariş olarak kabul edenler sadece ücreti belirleme noktasında pazarlık yapmışlardır. Kimin ne yazdığını ve kimin bu gücü ne şekilde kullandığını hepimiz çok iyi biliyoruz.'' İngiltere örneği Konuyla ilgili eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in yaşadıklarına ilişkin örnek veren Arınç, Blair'in, telekulak skandalı üzerine kurulan komisyonda ifade verdiğini vurguladı. Arınç, Blair'in, ifadesindeki şu sözlerini aktardı: ''(Eğer büyük medya gruplarıyla aranızı bozarsanız ondan sonra başınıza gelecekler konusunda çok dikkatli olmanız gerekir. Çünkü size insafsızca ve acımasızca saldıracaklardır. Medya ile karşı karşıya gelmek yerine onlarla iyi geçinmeyi tercih ettim. Çünkü hayatı benim için çok hale getirebileceklerini biliyordum. Açık konuşacağım, İşçi Partisi olarak 92'deki seçimleri medyanın bize şiddetli saldırıları yüzünden kaybetmiştik ve bu alnımıza kazınmıştı. Bir siyasi lider olarak medyayı idare etmeye, onunla zıtlaşmamaya karar vermiştim. The Sun ve sağ eğilimli Daily Mail çok güçlüydü. Özellikle de hemen pozisyon değiştirebilen The Sun. Korkuyordum, onlardan çekiniyordum.)'' Blair'in sözlerinin bir İngiltere gerçeği olduğuna dikkati çeken Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, şunları kaydetti: ''Wall Street Journal'ın Amerika'da yazdığının ne anlama geldiğini, biraz daha geniş düşünmeye başlarsanız orada da bir başka örneğini bulacaksınız. 'Türkiye'de iktidar veya başbakanla birtakım medya kuruluşlarının bir türlü durulmayan tartışma, çatışma ortamı var' derseniz, herhalde Türkiye'nin başbakanı, Tony Blair olmak istememiş. Onlarla iyi geçinmek, uzlaşmak ve anlaşmak yolunu değil, çatışmak ve tartışmak yolunu seçmiş. Dolayısıyla medya, siyasetin iç içe olmayacağı,
birbirlerine alıp satmayacakları, birbiriyle pazarlık yapmayacakları, daha duru, daha temiz, daha steril bir ortama ihtiyaç var. Bu gerçekleşir mi bilmiyorum. Herkesin kendi işini yaptığı ve kendi işini daha iyi yapmaya çalıştığı bir ortam, Türkiye ve dünya için herhalde çok daha iyi bir ortamdır diye düşünüyorum.''