Halide Edib Adıvar. Dağa Çıkan Kurt

Benzer belgeler
HALİDE EDİB ADIVAR VURUN KAHPEYE ROMAN

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Bilmece ŞİPŞAK BİLMECELER DEYİM VE ATASÖZLERİ. 2. basım. Resimleyen: Ferit Avcı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

Bilgin Adalı HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mustafa Delioğlu SÜMBÜLLÜ KÖŞK

Cem Akaş BUMBA İLE BİBU. Resimleyen: Reha Barış

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ASLAN KRAL KORK. Resimleyen: Sedat Girgin

KIRMIZI KANATLI KARTAL

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ORMANDAKİ DEV. 4. basım. Resimleyen: Reha Barış

DESTANLAR VE MASALLAR. Samed Behrengi KÜÇÜK KARA BALIK. Masal. Çeviren: Haşim Hüsrevşahi resimleyen: Mehmet Sönmez

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut GÜNAYDIN! GÜNAYDIN! Resimleyen: Burcu Yılmaz

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HÂLÂ HARİKA

Delal Arya HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mert Tugen YEDİ DENİZLERDE 2. 2 Basım İSKELET SAHİLİ NDEKİ SIR

BİZİM SOKAKTA ŞENLİK VAR

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Koray Avcı Çakman. Öykü FLAMİNGO GÜNLÜĞÜ. 1. basım. Resimleyen: Reha Barış

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süreyya Berfe. Şiir ÇOCUKÇA. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

MATBAACILIK OYUNCAĞI

DESTANLAR VE MASALLAR. Muhsine Helimoğlu Yavuz HILE İLE DILE. Masal. KÜRT MASALLARI Resimleyen: Claude Leon

Tanşıl Kılıç ŞEKERLİ SİNEK. Resimleyen: Vaghar Aghaei

BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI

ZİYA OSMAN SABA CÜMLEMİZ BÜTÜN ŞİİRLERİ

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Tanşıl Kılıç. Roman ŞEKERLİ SİNEK. 12. basım. Resimleyen: Vaqar Aqaei

HALİDE EDİB ADIVAR YOLPALAS CİNAYETİ

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

HAYAT BENİM BİLDİĞİM KADAR MI?

İletişim Yayınları SERTİFİKA NO

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

AĞAÇLARIMIZA NE OLDU?

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Ülkü Tamer. Öykü PULLAR SAVAŞI. Kapak Resmi: Gözde Bitir

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Delal Arya HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Sedat Girgin PERA GÜNLÜKLERİ. 5 Basım SIRLAR OTELİ. 2. Kitap

Kocaman Bir Set! 3. Her sene milyonlarca turist Çin Seddini görmeye gelir. 4. Turisler duvarın üstünde yürümeyi çok severler.

İhmal Amca DESTANLAR VE MASALLAR BOYALI KIRLANGIÇ. Masal. Resimleyen: Turgut Keskin

BİL BENİ BİLEYİM SENİ

Hazırlayan ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Şengül Karaca. Şiir HAİKU. 1. basım. Resimleyen: Sedat Girgin

Kara Kışın Ortasında. 1. Bölüm. Tam Kara Kışın Ortasıydı ve küçük Limonlu

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Güngör Dilmen DESTANLAR VE MASALLAR MAVİ ORMAN. Masal. Resimleyen: İsmail Gülgeç

Sem Okulu Sevmiyor. Sophie Martel. Christine Battuz. Yalçın Varnalı. Resimleyen. Çeviren

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

küçük İskender THE GOD JR

En Güzel Hediyesi Noel

MAVİ KUŞU GÖREN VAR MI?

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 238. HALİM SELİM İLE 40 ESMA Mehmet Yaşar

İletişim Yayınları SERTİFİKA NO Κρατύλος

Tuğrul Tanyol. Beyaz at. Sönmüş kentleri dolaştım sessizlikte Boş meydanları, kirli sokakları Herkes kendi yankısının peşinde

Ay Yine Gecikti. Ferhat Şahnacı

MELİKE UZUN Soğuk ve Temiz

Özdemir Asaf Yapıtları: Şiir: Etika: Öykü: Otokopi, Deneme: Çeviri:

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Can Göknil. Öykü ORMANDAKİ ARKADAŞ

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Eski Dostum Kertenkele

DESTANLAR VE MASALLAR. Lev Tolstoy KÜÇÜK ŞEYTAN. Masal. Çeviren: Füsun Tayanç Resimleyen: Vaqar Aqaei

İnsan Okur. Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR

YILDIZ ve KELEBEK GRUPLARI MART AYI BÜLTENİ

Cornelia, şarkı söylemek isteyen kaz

Delal Arya. Resimleyen: Sedat Girgin PERA GÜNLÜKLERİ SIRLAR OTELİ. 2. Kitap

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

İÇİNDEKİLER GİRİŞ BİRİNCİ KİTAP

YÜZÜMÜZÜ GÜLDÜRENLER DİZİSİ NÜKTEDAN YAHYA AHMET SÜLEYMAN KEMAL RASİM NAZİF

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Çetin Öner. Roman GÜLİBİK. Çeviren: Aslı Özer. 26. basım. Resimleyen: Orhan Peker

Ö. Ç. BİLFEN ANAOKULU 6 YAŞ GRUBU GÜNLÜK EĞİTİM PROGRAMI

Esrarengiz Olaylar. Dangg Dongg Dangg

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

BARBAROS ALTUĞ. biz burada iyiyiz

Orhan Veli. BENİ BU GÜZEL HAVALAR MAHVETTİ Kendi Sesinden Şiirler

TEKİR NOKTALAMA İŞARETLERİNİ ÖĞRETİYOR

UĞURBÖCEĞİ NİN MUTLULUK HAPLARI

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

2016 Tudem Edebiyat Ödülleri Öykü Yarýþmasý Mansiyon Ödülü

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ OCAK

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Feridun Oral (1961, Kırıkkale) Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi nden 1985 te mezun oldu. Yurtiçinde ve yurtdışında birçok sergi, bienal

ÇAĞDAŞ DÜNYA EDEBİYATI. Goscinny / Sempé. Öykü PITIRCIK KÜÇÜK PITIRCIK. Çeviren: Vivet Kanetti. 29. basım

ÜÇ, İKİİİ, BİRR, ATEŞ!

Hans Christian Andersen Tahsin Yücel ( Ayşın Delibaş Eroğlu (

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Bilgin Adalı. Öykü YAVRU ASLAN RENKLERİN KARDEŞLİĞİ. 2. basım. Resimleyen: Mustafa Delioğlu

Küçük Yaşar ın Öyküsü. Alucura Çayevi

HAKAN BIÇAKCI Otel Paranoya

timasokul.com / bilgi@timasokul.com

Arda Alyanak Daniela Palumbo Filiz Özdem Carla Manea

Transkript:

Halide Edib Adıvar Dağa Çıkan Kurt 1

2

HALİDE EDİB ADIVAR DAĞA ÇIKAN KURT 3

2014, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. Can Yayınları nda 1. basım: Nisan 2014, İstanbul Bu kitabın 1. baskısı 3 000 adet yapılmıştır. Dizi editörü: Faruk Duman Yayına hazırlayan: Mustafa Çevikdoğan Kapak tasarımı: Utku Lomlu / Lom Tasarım (www.lom.com.tr) Kapak baskı: Azra Matbaası Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi D Blok 3. Kat No: 3-2 Topkapı-Zeytinburnu, İstanbul Sertifika No: 27857 İç baskı ve cilt: Ayhan Matbaası Mahmutbey Mah. Devekaldırımı Cad. Gelincik Sokak No: 6 Kat: 3 Güven İş Merkezi, Bağcılar, İstanbul Sertifika No: 22749 ISBN 978-975-07-2155-7 CAN SANAT YAYINLARI YAPIM VE DAĞITIM TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ. Hayriye Caddesi No: 2, 34430 Galatasaray, İstanbul Telefon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33 www.canyayinlari.com yayinevi@canyayinlari.com Sertifika No: 10758 4

HALİDE EDİB ADIVAR DAĞA ÇIKAN KURT ÖYKÜ 5

Halide Edib Adıvar ın Can Yayınları ndaki diğer kitapları: Ateşten Gömlek, 2007 Handan, 2007 Mor Salkımlı Ev, 2007 Sinekli Bakkal, 2007 Türk ün Ateşle İmtihanı, 2007 Vurun Kahpeye, 2007 Son Eseri, 2008 Yolpalas Cinayeti, 2008 Tatarcık, 2009 Türkiye de Şark-Garp ve Amerikan Tesirleri, 2009 Âkile Hanım Sokağı, 2010 Kalp Ağrısı, 2010 Zeyno nun Oğlu, 2010 Çaresaz, 2011 Sevda Sokağı Komedyası, 2011 Kerim Usta nın Oğlu, 2012 6

HALİDE EDİB ADIVAR, 1882 de İstanbul da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Koleji nde okudu. 1908 de yazmaya başladığı kadın hakları hakkındaki yazılarından dolayı kimi kesimlerin düşmanlığını kazandı. 31 Mart Ayaklanması sırasında Mısır a kaçmak zorunda kaldı. 1909 dan sonra öğretmenlik, müfettişlik yaptı. Balkan Savaşı yıllarında hastanelerde çalıştı. 1919 da Sultanahmet Meydanı nda, İzmir in işgalini protesto mitinginde tarihî bir konuşma yaptı. 1920 de Anadolu ya geçerek Kurtuluş Savaşı na katıldı. Onbaşı ve üstçavuş rütbeleri aldı. Savaşı izleyen yıllarda Cumhuriyet Halk Fırkası yla fikir ayrılıklarına düştü. Bunun sonucunda 1917 de evlendiği ikinci eşi Adnan Adıvar la birlikte Türkiye den ayrıldı. İlerleyen yıllarda konferanslar vermek üzere ABD ye gitti, Mahatma Gandhi tarafından Hindistan a çağrıldı. 1939 da İstanbul a dönen Halide Edib, 1940 ta İstanbul Üniversitesi nde İngiliz Filolojisi Kürsüsü başkanı oldu, 1950 de Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili seçildi. 1954 te istifa ederek evine çekildi. 1964 te öldü. 7

8

Yayıncının notu Bu kitabı hazırlarken yazarın diline, üslubuna, kelime tercihlerine müdahale etmedik; sadece imlasını günümüz kurallarına uyarladık. Artık pek kullanılmayan Arapça, Farsça kökenli kelimeler için kitabın sonuna bir sözlük ekledik. Yabancı kelimeleri de özgün şekilleriyle yazmaya çalıştık. Gündelik hayata ve döneme dair gerekli bilgiler için sayfa sonlarına dipnot düştük. Dağa Çıkan Kurt ilk olarak 1922 de, Evkaf-ı İslamiye Matbaası nda basılmıştır. Elinizdeki baskı için yazar hayattayken yapılan son baskıyı (1963, Remzi Kitabevi) esas aldık. Gerek gördükçe diğer baskılara da başvurduk. 9

10

İçindekiler Dağa Çıkan Kurt...13 Zeynebim, Zeynebim...19 Tanıdığım Çocuklardan...31 Gündelik Adamlar: Kabak Çekirdekçi...39 Cehennem Dağı, Cennet Dağı...45 Efe nin Hikâyesi...51 Çakır Beyaz Ayşe...59 Duatepe...69 Kırmızıtepe...75 Aziz in Karısı...81 Fadime Nine ile Kerem Dede...83 Mekkâreci Mehmet...89 Şebben in Kara Hüseyin i...99 Vurma Fatma!...111 Emine nin Şahadeti...123 Bayrağımızın Altında...127 Muhlis in Ağabeysi...129 Himmet Çocuk...133 Beyazlı Kadın...141 Kalaba nın Cadısı...149 11

Cin...155 Güzellik İzleri...163 Mustafa Onbaşı...171 Pehlivanlar Güreşinde...177 Kurdun Memleketinde...183 İpek Bayrak...189 Fağfur Kâse...205 YOLCULUK NOTLARI Ayrılırken...211 İstanbul a Mektup...217 Venedik ten Geçerken...223 Verona ya Dair...227 Arenada Heyecanlı Bir Gün...233 Verona Müzesinde...239 Tirol de...247 Tirol de Anadolu Hatıraları...253 Tirol de (2)...261 Sözlük...267 12

DAĞA ÇIKAN KURT Bir Türk şairi, bir gün bana, bilmem hangi Fransız sanatçısının bir kurt parçasını anlatmıştı. Bunu Türkçe bir şiir olarak yazacaktı. Her gün bu kurt masalının yayımlanmasını bekledim. Çıkmadı. Anladım ki şair, benim gibi, anlattığı konuları elinden, kalbinden çıkarıyor. Bir daha onlardan güzellik yaratamıyor. Fakat bu, ormanları, avcıları, ay ışığı, ağaçları, kurtları ve av borularıyla o kadar şiir ve hayat çerçevesindendi ki bu kurdu tanıyor ve seviyor gibiydim. Nihayet başım boş ve içim sınırsız bir sıkıntı içinde, deniz altın bir ışıkla dümdüzken kurt hülyasına daldım. Birdenbire istedim ki Karacaahmet mezarlıkları karşısında harabe halinde bir küçük evin küçük bir çocuğu olayım. Serviler inlerken, taşlar karanlıkta kımıldarken, bekçi uzakta tak tak sopasını vurup bir beşik başında yalnız bir kadın sesi, bırakılmış, unutulmuş bir kimsesizlikle bir ninni tekrar ederken, bitkin bir ihtiyar yüz yıllık bir yorgunlukla mezarlıklardakilere bir Yasin okurken annem bana bu kurt masalını söylesin ve ben büyülenmiş gibi korku içinde uyuyup gideyim. Üsküdar da Paşakapısı nın biraz ötesinde mezarlıkların karşısındaki yamru yumru arsa üzerinde tek, kırık tahta evde oturuyoruz. Kapının önünde çömeldim; siyah 13

servilerin arkasında akşam gölgeleri arasında canlanan taş lara bakarak annemi bekliyorum. Karnım aç, elim ayağım donmuş gibi! Annemin çamaşırdan dönerken yırtık çarşafı altında getireceği ekmeği hayal etmeye çalışırken onun göğsünü söken, gözlerinin etrafını simsiyah yapan öksürüğünü işitiyorum sanıyorum. Fakat eski bir mezar taşı, çılgın bir hücumla geçen rüzgârın etkisiyle yıkılıyor. Garip bir ses çıkarıyor. Gökte siyah toprak bulutları uçuyor, uzak bir şimşek, siyah servi duvarı üzerinden göğü açıp kapıyor. Pek derin bir köpek havlaması var. Gece geliyor, annem gelmiyor. Üsküdar, mezarlık ve dünya üstünde öyle bir yalnızlık, öyle bir kimsesizlik var ki beyaz sakallı siyah cüppeli ihtiyar cenazelerin, siyah saçlı beyaz kefenli genç kadınların ellerini sallayarak, çığrışarak göğe, İmdat, imdat! diye haykırdığını annem söylerdi. İşte bir köpek havlaması, bir hırıltı, uzak bir silah sesi! Şimşek, göğü ve mezarlığı açıp kapıyor. Annem, nihayet takunyalarını sürüyerek geliyor. Anlıyorum ki koltuğunun altında ekmek yok. Artık kaybettiğimiz asker babamı düşünüyor, anlamak istiyorum. O, raftan aldığı üç günlük siyah bir ekmek parçasını elime sıkıştırıyor, beni yatağa fırlatıyor, kirli yorganı başıma çekiyor, sonra oturup dövünüyor. Ben, boğazımdaki yumrunun ekmek mi, annemin sesi mi olduğunu bilmiyorum. Annem başını dövüyor ve inliyor: Yuvalarınız bozuldu, yavrularınız dağıldı, yurdumuzda yas ve zincir var, avcı inlerinizi sardı. Ne dişi, ne yavru, ne iş, ne ekmek ne de ateş kaldı. İnini köpekler basmış kurt yavruları gibi çocukların dağıldı. Bu garip lakırdıların arkasındaki ses bana babamı çağıran bir haykırış gibi geliyor, içim değişiyor, ellerim pençeleşiyor, çenem uzuyor, gözlerim yanıyor, çenelerimin arasında insanoğluna benzemez bir çığlık mezarlığa doğru uzanıp gidiyor. Yanımda annemden daha şekilsiz, 14

yumuşak siyah bir küme benimle beraber dövünüyor, içimizden öyle vahşi, öyle garip bir acıyla uluyor ki... Gece, yatağımın üstünde, iki sarı ateşten göz yüzümü yaktı; uyandım. Rüzgâr durmuştu. Kırık pencereden ay, ışığını donduran bir soğuklukla odaya akıyor. Mezarlığın servi uçları simsiyah diziliyorlardı. Kalbim boğazımda atarak gözlerimi açtım. Annem yanımda yarı tahtaya, yarı kırpıntı bir mindere kıvrılmıştı. Yatağımın üstünde ağır fakat yumuşak bir şey kımıldadı. Ayaklarım bu ağırlık altında kalmıştı. Başımı kaldırdım. O ağır ve kocaman şey yine kımıldadı. Pencereden giren ışığın ortasında parladı, içim karıştı. Nefesim kesildi. Fakat gözlerim iki ateş gibi yanan sarı gözlere sımsıkı bağlandı kaldı. Yaralı kocaman bir bozkurt arka ayakları üstünde oturuyor; korkunç, uzun başı ateşli gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu. Omzundan boz tüyleri üzerine akan kanlar, garip, soluk lekelerle sarı ayın sarı ışığında dalgalanıyordu. Önce uzun uzun titredim, dilim tutuldu. Kafası o kadar uzun ve kocamandı ki, gözleri o kadar derin, o kadar ateşliydi ki, vücudu o kadar bütün kurtların babası gibi büyük ve korkunçtu ki, öyle oturup bakarken bile kendi kendime onun ağzından midesine gireceğim, bir lokma olacağım sanıyordum. Fakat bu kocaman ve korkunç kurdun gözleri, çenesi üstünden akan kanları onun büyük, pek büyük bir savaştan çıktığını gösteriyordu. Bakarken bakarken içimde, gerçekten, o kurdun içine girip çıkmış gibi tuhaf ve tanıdık bir duygunun izleri uyandı. O izler neydi bilemiyorum. Fakat yüzlerce sorunun dolambaçlı, unutulmuş efsanelerine doğru uzanıp gidiyordu. Bu soğuk korku ve sıkıntı içinde tırnaklarım pençeleşiyor, gözlerim ateşleniyor, çenem uzanıyor, uzanıyor, vücudum sıcak ve yumuşak bir kürkle örtülüyor, kalbim tuhaf tuhaf yanıyordu. O izlerin sonundaki sırlı yola vücudumla beraber ulaşmıştım; kocaman, yaralı ve 15

ateşli bozkurdu anlamış, tıpatıp onunla bir olmuştum. Ne zamandı bilemiyorum, fakat ben onu çağırdığımı hatırlıyorum. Çenemi aya doğru uzattım. Gözlerimden uçan kıvılcımların sıcaklığını duyuyordum; boğazımdan, içimdeki yeni duygumu tabiatın ilk sesiyle şakıyacak bir ses çıkmaya çalışıyordu. Kocaman kurt başı da benim küçük başıma doğru geldi, kafalarımız birleşti ve ikimiz de birbirimizi tanıdık ve ayın sarı yüzüne sarı gözlerimizi çevirdik, çenemizi kaldırdık. Sessiz, içten, fakat binlerce yıldan beri uzanıp gelen bir acı ve bir isyanla derin derin ve boğuk boğuk uluduk, uluduk. Ne zamandı acaba? Aynı sesle başını döven bir kadınla beraber, Baba, baba! diye uluşmuştuk. İşte şimdi bu soğuk gecelerde kara servilerden, sarı aydan karşılığını kendisi getirmişti. Kanları henüz sıcak olan bu güçlü, yaralı vücuda sokularak vücudumuzun her zerresinde aynı felaket ve aynı acıyla aya bakıyor, kurt soyunun bozgunculuğuna karşı andını söylüyorduk. Babam, çağırdığım babam ölmemişti. Yanımda, içimde ta topraktan, dağdan, ormandan, kayadan, yabandan, gökten, yıldızdan gelen tabiat sesiyle kurt soyunun andını, kurt soyunun felaket masalını söylüyordu. Kocaman çenelerini ayırdı. Mezarlığa doğru uzanıp giden seslerle yaralı, yanık, yolunmuş sıcak postunun altında çölden gelen hayat gücü kabarıyor, dalgalanıyor, bütün geçmiş gelecek menkıbelerini benim vücuduma, damarlarıma, etime, kanıma söylüyordu: Cengelde bir gün kavga havası çalındı, diye uludu. Fillerin hortumları dimdik, yılanlar külçelerinden ok gibi fırlayarak, aslanlar kükreyerek, kaplanlar ışıldayan gözlerle atılmaya hazır pençeler, ayılar derin öfke homurtuları, çakallar ortalığı karıştıran uluyuşlarla cengeli kapladılar. Kurtlar inlerinden fırlamış büyük sürülerle kavgaya girdiler. Tırnakları ve gagalarıyla yüz yıllık kartallar, kara ormanın parçaladıkları kuşlardan kan ve ka- 16

nat parçaları yağdırdılar. Isıran, parçalayan, koparan, kemiren, pençeleyen, vuran hayvanlar; kükremeleri, homurtuları, ıslıkları, ulumalarıyla yerleri titretirken cengelde kan ırmaklarıyla leşler ve hayvan parçaları aktı. Ne sağlam bir in, ne durgun bir pınar, ne ezilmemiş bir çalılık ne de köklerinden fırlamamış, yaprakları dökülmemiş, dalları yaralanmamış bir çınar kaldı. Kırk uzun gün ve geceden sonra ormanın ulusu, fil, barış borusu çaldırdı. Kara ormanın geyik pınarında bütün hayvanlar toplandı. Hortumu kopuk, dişi kırık, bacağı sakat filler, pençeleri yaralı, derileri parçalanmış aslan ve kaplanlar, perişan ve ezilmiş koca ayılar, koca cüsselerinin yaralarına çalılar dokundukça derin ve pes ıslıklarla öten yılanlar sürüklenerek, kıvrılarak, topallayarak, sürünerek toplandılar. Cengel baştan başa yakılıp yıkılmıştı; ne dişi ne yavru kalmıştı. Fil uzun bir söylev verdi; hayvan dünyası artık savaşı, hileyi, bir bir avlamayı bırakacak; her sürü, her cins kendi bölgesinde, kendi çevresinde uysal ve sessiz yaşayacaktı. Küçük ve zayıf hayvanlar, kuvvetliler tarafından ne haraca kesilecek ne de onların besini olacaktı. Kendisi en başta olmak üzere fil, bütün cengelin büyük ve zorba hayvanlarıyla buna söz veriyordu. Fil öyle çekici, öyle yüreğe işleyici bir sesle bağırdı ki, Ganj daki timsahların kalpleri titredi, gözlerinden yaşlar boşandı. Kaplan ve yılan, körpe ceylanların hayaliyle gözlerini kapadılar. Ot yiyenler pembe hülyalara dalıp giderken et yiyenler derin kaygılarla düşündü. Her büyük hayvan arkasında bir sürü küçük hayvan, çakal, köstebek sürüleri vardı. Hem bunları hem de eski av günlerini düşünerek korkunç bir sessizliğe vardılar. En son bir işaretle büyükler ve çalılar arkasında gizli köpekler birdenbire ayaklandılar. Bu uysallık ve sessizlik, ancak bir tek cins hayvanı herkese yemlik ve av diye feda etmekle sağlanabilecekti. Düşündüler, konuştular; sonunda hep birden cengelde 17

daima korku gölgesi gibi dolaşan bir hayal hepsinin gözünden geçti, hepsi haykırdı: Kurt! Kurt! Yanımdaki uzun, sıcak baş, Cengelde bana ve soyuma hüküm giydirdiler, diye uludu. Hükümden sonra, bu cengeldekiler kurtların diyarına yürüdüler. İnlerimizi çiğnediler, yavrularımızı çaldılar, dişilerimizi parçaladılar, erkek kurtları avladılar; kaplanlar, aslanlar, ayılar, yılanlar, arkasından çakallar, köstebekler bağrışarak etimizi yağma, inimizi yerle bir ettiler. Herkes, tuzak, tırnak, pençe ve her şeyle kurt soyuna saldırdı. Bu eşi görülmemiş bozgun ve yıkım karşısında inlerinden, cengelin av ve tuzak yerlerinden yaralı, bahtsız boşanan kurtlar, soyun öç andını ulumak için dağlara çıktı. Şimdi sarı ay, sarı ateş gözlerimize giriyor; siyah servi duvarının arkasından, boş ufuklardan, korkunç gürültülü ve derin bir uluma bütün dünya kurtlarının uluması bize cevap veriyor gibiydi. İkimizin de uzun çenelerimizden derin bir acı çığlık uzanıp aya gitti ve biz kurt soyunun giydiği haince hüküm kalkıncaya kadar dağda kalmaya ant ettik. Dünyada bir kurt, bir de kurt soyunun acısı vardı. *** Fazlıpaşa da gözlerimi açınca denizin üstünde sarı ay yerine tanyerinin beyaz ışıkları iniyordu. Kanımda, canımda yaşadığım mezarlıklı, kurtlu sıcak efsane gidince soğuk ve boş kalmıştım. Sandım ki bu masalı uzun yıllardan beri yaşıyordum. Bu biraz olağan bir şeydi. Çünkü kurt masalı uzun olur. 10 Ekim 1919 18

19

Uşak a girerken düşündüm, Anadolu da geçen yıllarımda yüz evden otuz eve eriyerek dağılan, ölen, erkeksiz ve kimsesiz köylerde Himmet çocuğun eşlerine rastlıyor, onlara memleketin hayat tarihinde birer ışık ve iz diye bakıyordum. Hayat diye, insanlık diye Anadolu da ne kalmışsa gayretli kadınlarıyla bu küçük gündelik kahramanların insanüstü çalışmasından kalmıştı. Bunlardan bir tanesi kafamda ve kalbimde içimi kanatan bir çivi gibi saplanmış kalmıştır... Dağa Ç ıkan Kurt, Milli M ücadele de sahne arkasında kalan kahramanların kitabı. Bir yandan işgal ordusuyla, bir yandan da açlıkla, hastalıkla savaşan Anadolu halkının ve Kuva-yı Milliye birliklerinin serüvenleri, bu hikâyelerde Halide Edib in cephe gerisi tanıklığıyla sunuluyor. Kaleme aldığı her metinle yeniden tartışılan Halide Edib in bütün eserleri, gözden geçirilmiş baskılarıyla Can Yayınları nda. 20