TanerKaya. baharın, yeniden doğuşuyla birlikte herkese merhaba! Değerli Okurlarımız,

Benzer belgeler
Ayak ve cilt sorunları

Diyabetik Ayak Bakımı. Diyabet

Diyabet ve göz sorunları

Diyabet ve egzersiz TÜRKİYE ENDOKRİNOLOJİ VE METABOLİZMA DERNEĞİ DİABETES MELLİTUS ÇALIŞMA VE EĞİTİM GRUBU

Sağlıklı Kan Basıncı Sağlıklı Kalp Atımı

Diyabet ve diş-dişeti sorunları TÜRKİYE ENDOKRİNOLOJİ VE METABOLİZMA DERNEĞİ DİABETES MELLİTUS ÇALIŞMA VE EĞİTİM GRUBU

Prof. Dr. Pınar AYDIN O DWEYER

DİYABET NEDİR? Özel Klinik ve Merkezler

KADIN VE AİLE SAĞLIĞI HİZMETLERİ İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SAĞLIK VE SOSYAL HİZMETLER DAİRE BAŞKANLIĞI SAĞLIK VE HIFZISSIHHA MÜDÜRLÜĞÜ

DİYABETİK AYAK NEDİR? FİZYOPATOLOJİK SÜREÇ

Administrator tarafından yazıldı. Cumartesi, 16 Haziran :16 - Son Güncelleme Cumartesi, 16 Haziran :25

Hisar Intercontinental Hospital

GÖZ HIRSIZI GLOK M (=GÖZ TANSİYONU)

Diyabetik Retinopati Tanı, Takip ve Tedavisi

Endometriozis. (Çikolata kisti)

Kan basıncının normalden fazla olmasıdır. Büyük tansiyon 140 mm Hg veya küçük tansiyon 90 mm Hg dan fazla ise yüksek tansiyon olarak kabul edilir.

Baş ağrısı, başta ve bâzen de boyun veya sırtın üst kısmında gerçekleşen ağrılara verilen ortak isimdir. Yaygın ağrı şikâyetlerinden biridir ve hemen

Kansız kişilerde görülebilecek belirtileri

DAMAR HASTALIKLARINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR

Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri. Sena Aydın

Epilepsi nedenlerine gelince üç ana başlıkta incelemek mümkün;

Diyabetik Ayak Bakımı

YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR. Prof. Dr. Mehmet Ersoy

Diyabet ve komplikasyonlarıyla. yla mücadele uzun bir yolculuk gibidir. Binlerce kilometrelik bir yolculuk bile, r. Lao Tzu MÖ 600

Hemoroid (Basur) Nedir?

PROSTAT BÜYÜMESİ VE KANSERİ

DİYABETTE AYAK BAKIMI VE ÖNEMİ

Prof. Dr. Lale TOKGÖZOĞLU

DÜŞÜK KAN ŞEKERİNİN BELİRTİLERİ VE TEDAVİSİ

Diyabet ve Ayaklarımız Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Eğitim Hemşiresi Serpil Esmen

09/11/2015 BEYAZ KAN HÜCRELERİ. Lökosit ya da akyuvarlar olarak adlandırılan beyaz kan hücresi, kemik iliğinde üretilir.

MEME KANSERİ. Söke Fehime Faik Kocagöz Devlet Hastanesi Sağlıklı Günler Diler

PIHTIÖNLER (KAN SULANDIRICI) İLAÇ KULLANIM KILAVUZLARI }EDOKSABAN (LİXİANA)

GÜNLÜK HĠJYEN ALIġKANLIKLARI

DİABETLİ HASTALARDA CİNSEL SAĞLIK

Şeker düşürücü ilaçlar

Gebelik nasıl oluşur?

Sigara sağlığa zararlı olmasına rağmen birçok kişi bunu bile bile sigara kullanmaktadır. En yaygın görülen zararlı alışkanlıkların içinde en başı

Hipertansiyon. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı. Toplum İçin Bilgilendirme Sunumları 2015

KULLANMA TALİMATI. Etkin Madde: Mepiramin maleat, lidokain hidroklorür, dekspantenol.

DİYABETES MELLİTUS. Dr. Aslıhan Güven Mert

BÖBREK HASTALIKLARI. Prof. Dr. Tekin AKPOLAT. Böbrekler ne işe yarar?

Çene Eklemi (TME) ve Yüz Ağrıları Merkezi

Prof. Dr. Ferit Çiçekçioğlu, Yrd. Doç. Ertan Demirdaş, Yrd. Doç. Dr. Kıvanç Atılgan

Kan Kanserleri (Lösemiler)

ERGENLİKTE HİJYEN SAĞLIK VE KİŞİSEL BAKIM. Hazırlayan Okul Rehber Öğretmeni İrem YILDIRIM

SINCAN İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ

Günümüzde diş ve diş eti hastalıkları bütün dünyada yaygın ve önemli bir sorundur. Çünkü ağız ve diş sağlığı genel sağlığımızla yakından ilişkilidir.

ELEKTRONİK NÜSHA. BASILMIŞ HALİ KONTROLSUZ KOPYADIR.

Periodontoloji nedir?

VÜCUT BAKIMI VE TEMĠZLĠĞĠ

Reflü Hastaları Ne Yapmalı?

ÇEVRESEL SİNİR SİSTEMİ SELİN HOCA

DOĞUM SONU EVDE BAKIM (ANNE EĞİTİMİ) Hazırlayan: Aysun Çakır Acıbadem Kadıköy Hastanesi Eğitim ve Gelişim Hemşiresi

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

KOAH VE EGZERSİZ KOAH TA EGZERSİZ TAVSİYELERİ

Diyabette Bakım,Takip ve İzleme. İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ABD Endokrinoloji,Diyabet ve Metabolizma Uzm.Hem.

NEFRİT. Prof. Dr. Tekin AKPOLAT. Genel Bilgiler. Nefrit

SİNÜS - AĞRI, BASINÇ, AKINTI

REVİZYON DURUMU. Revizyon Tarihi Açıklama Revizyon No

DIŞ KULAK YOLUNDAN YABANCI CİSİM / POLİP ÇIKARTILMASI AMELİYATI HASTA BİLGİLENDİRME VE ONAM (RIZA) FORMU

EKLEM HASTALIKLARI. Romatizmal Eklem Hastalığı

Hipoglisemi-Hiperglisemi. Dr.SEMA YILDIZ TÜDOV Özel Diabet Hastanesi İstanbul

Gebeliğiniz süresince Doğum Öncesi Bakım Hizmetleri;

Diyabette düşük ve yüksek şeker

Pankreas, midenin arkasında karın içine yerleşmiş bir organdır. Gıdaların sindirim ve kullanımında büyük rol alır. Vücut için önemli hormonlar

GRİP İSTANBUL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ EĞİTİM ŞUBESİ 2008

Hammertoe Düzeltme Sistemi

KULLANMA TALİMATI. VENDİOS 600 mg tablet Ağızdan alınır.

ÇINLAMA KONUSUNDA EN SIK RASTLANAN SORULAR

Eğer metabolizmanızda bir sorun varsa, başta kilo kontrolünüz olmak üzere vücudunuzdaki pek çok şey problemli hale gelir.

İNME. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak

SICAK ÇARPMASI ELEKTRİK-YILDIRIM ÇARPMASI. Dr. Mehmet TUĞRUL İ.Ü.İstanbul Tıp Fakültesi Anesteziyoloji AD.

Kemoterapi Hastalarında Tedavi Uyumunun Arttırılmasında Eczacı Danışmanlığı

Karolinska Üniversite Hastanesi Onkoloji Kliniği, DOCETAXEL TEDAVİSİ HAKKINDA BİLGİLENDİRME

KULLANMA TALİMATI. VİROSİL %5 krem Haricen kullanılır.

KULLANMA TALİMATI. Bu ilacı kullanmaya başlamadan önce bu KULLANMA TALİMATINI dikkatlice okuyunuz, çünkü sizin için önemli bilgiler içermektedir.

Bakteriler, virüsler, parazitler, mantarlar gibi pek çok patojen hastalığın oluşmasına neden olur.

MULTİPL MYELOM VE BÖBREK YETMEZLİĞİ. Dr. Mehmet Gündüz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji B.D.

Besin Glikoz Zeytin Yağ. Parçalanma Yağ Ceviz Karbonhidrat. Mide Enerji Gliserol Yapıcı Onarıcı. Yemek Ekmek Deri Et, Süt, Yumurta

Kırık, Çıkık ve Burkulmalar

KULLANMA TALİMATI. RUPAFİN 10 mg tablet Ağızdan alınır.

Zehirlenmelerde İlkyardım. Zehirlenmeler. Doç. Dr. Şule Akköse Aydın Acil Tıp AD

Tırnak Mantarının Özellikleri

MENİSKÜS ZEDELENMELERİ

KEMOTERAPİ NASIL İŞLEV GÖRÜR?

KULLANMA TALİMATI. Bu ilacı kullanmaya başlamadan önce bu KULLANMA TALİMATINI dikkatlice okuyunuz, çünkü sizin için önemli bilgiler içermektedir.

YARA VE YARA ÇEŞİTLERİ. Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL

TC. SAĞLIK BAKANLIĞI SAKARYA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ. ERİŞKİN İSTMİK SPONDİLOLİSTEZİS (Bel Kayması) HASTA BİLGİLENDİRME BROŞÜRÜ

KULLANMA TALİMATI. ROBİSİD 500 mg film tablet Ağızdan alınır. Etkin madde: Bir film kaplı tablet 500 mg sodyum fusidat içerir.

Adet döneminin gecikmesi ile beraber göğüslerde aşırı şişkinlik ve hassasiyet oluşur. Gebelik ilerledikçe göğüsler büyür ve göğüs uçları koyulaşmaya

KALP KRİZİNDE İLK MÜDAHALE VE STENTLİ HASTANIN YAŞAMI. Uzm.Dr. Selahattin TÜREN Kardiyoloji Bölümü

Ankilozan Spondilit BR.HLİ.065

09/11/2015 ANEMİ (KANSIZLIK)

HASTANESİ KARDİYOLOJİ KLİNİĞİ KALICI KALP PİLİ TAKILMASI İÇİN HASTANIN BİLGİLENDİRİLMİŞ ONAM (RIZA) BELGESİ

PARKİNSON HASTALIĞI. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak

BOYUN VE BEL FITIKLARI

KULLANMA TALİMATI. SİSTRAL Krem. Cilt üzerine, haricen uygulanır.

Vücudumuzda oluşan tümör hücrelerini yok etmek için uygulanan ilaç tedavisine kemoterapi denir.

DİABETES MELLİTUS YRD. DOÇ.DR. KADRİ KULUALP

Transkript:

İmtiyaz Sahibi: Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Dr. F. Hülya KURBAN Reklam ve Tanıtım Müdürü: Derya BATMAZ ÜNEY Yayın Kurulu Doç. Dr. M. Vedat KOCA Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ Op. Dr. Ali Fuat PAKER Uzm. Dr. Ali Sait ÇAL Op. Dr. Bektaş Kemal ASLAN Op. Dr. Bülent AYMELEK Uzm. Dr. Caner YILDIZ Op. Dr. Deniz GÜLERYÜZ ÇAKMAK Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN Uzm. Dr. Fatma AKKAN Op. Dr. Gürsu ÖZER Uzm. Dr. Handan İLKDOĞAN Uzm. Dr. Harun YILMAZ Uzm. Dr. Hülya AKDENİZ ÜNTUT Uzm. Dr. İhsan MAĞUNACI Op. Dr. Meftun ALİCAN Op. Dr. Murat CERAN Uzm. Dr. Mustafa ERCAN Op. Dr. Mustafa SEZEN Uzm. Dr. Nuran CELİLOĞLU Op. Dr. Osman Okan YAMAN Uzm. Dr. Önder BEKAR Op. Dr. Ruhi SAYAR Uzm. Dr. Seyfi KAMBEROĞLU Op. Dr. S. Sinan KEJANLIOĞLU Op. Dr. Tevfik ÖNCAN Op. Dr. Uğur Barış ÖZKAL Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU Dr. Göksel DORA Dr. Hüseyin YILDIZ Dr. Sabir ZEYVER Uzm. Ecz. Enver SARAÇOĞLU Dt. Funda DÖNMEZ Dt. Metin AYAN SAYI : 7 YIL: 3 OCAK - NİSAN 2013 Yazışma Adresi : Özel Bursa Anadolu Hastanesi İzmir Yolu No:105 Nilüfer / BURSA Tel: (0224) 451 09 09 Fax: (0224) 451 53 00 E-mail: reklam@bursaanadoluhastanesi.com www.bursaanadoluhastanesi.com Görsel Tasarım ve Baskıya Hazırlık: AERONORM Advanced Creativity FSM Bulvarı Gazi Sk. Özkaya Apt. No: 8/1 Nilüfer / Bursa Tel: (0224) 242 22 88 E-mail: aeronorm@aeronorm.com www.aeronorm.com baharın, yeniden doğuşuyla birlikte herkese merhaba! Değerli Okurlarımız, Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA Mesul Müdür / Başhekim Her işin başı sağlık... Sağlık, her zaman hayatımızın ilk ve en önemli gündem maddesidir. Sağlığımıza ne kadar dikkat edersek edelim, yolumuz mutlaka bir gün hastaneye düşer. Bu sıkıntılı dönemlerde Özel Bursa Anadolu Hastanesi ailesi olarak hizmetinizdeyiz. Özel Bursa Anadolu Hastanesi nin kuruluşundan beri en temel hedefimiz, nitelikli ve kaliteli sağlık hizmeti sunmaktır. Hizmet verirken her zaman hasta haklarına ve etik kurallara uyarak, hastalarımızın koşulsuz memnuniyetini sağlamaya çalışıyoruz. Bu amaçla, her alanda eğitimli ve uzman bir kadro ile hizmet veriyoruz. Biz birlikte çalıştığımız ve hizmet verdiğimiz insanları önemsiyor; mükemmeliyet, etkinlik ve kabiliyete önem veriyoruz. Hastalarımızın ve hasta ailelerinin haklarını koruyor ve onların haklarına saygı gösteriyoruz. Dergimizin 7. sayısında sizlere; diyabet hastalarının sorunları, yutma güçlüğü, düşük tansiyon, kadında kısırlık gibi ilginizi çekeceğini düşündüğümüz sağlık problemleri ile ilgili bilgiler vereceğiz. Genel Cerrahi Uzmanımız Op. Dr. Gürsu Özer in objektifinden uzakdoğunun sihirli ülkesi Hong Kong u tanıtmaya çalışacağız. Satırlarımı Mevlana nın güzel bir sözüyle bitiriyorum. Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim. Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur... Ben dostlarımı ruhumla severim. O ne durur, ne de unutur... Baskı : Renkvizyon Matbaa Reklam Tanıtım Hizmetleri Anadolu Mah. Karlıdağ Cad. No: 32 Yıldırım/Bursa Tel: (0224) 251 04 14 Fax: (0224) 251 04 15 E-mail: info@renkvizyon.com www.renkvizyon.com.tr Sevgiyle kalın... TanerKaya

Sabahattin TOPRAK Yönetim Kurulu Başkanı 2013 ün Parlayan Yıldızı Olmak Yıllar su gibi geçer mi bilinmez ama, 2012 su gibi geldi geçti. Şimdi yeni yıldayız. Her yeni yıl bir muhasebe yapma fırsatıdır. Bu muhasebe elbette sadece hesap kitap muhasebesi değil. Ciddi bir değerlendirme, adeta bir yaka paça olma durumudur. Ne yaptık, ne yapamadık? Yaptıklarımızdan neler elde ettik? Başarılarımız nedir? Yanlışlarımız ve eksiklerimiz nelerdir? Bu ve benzeri soruları hem kendimiz, hem kurumlarımız için sormalıyız. Daha da ötesinde bir toplum olarak bu sorulara cevaplar aramalıyız. Anadolu Hastanesi yeni yıla böyle bir muhasebe ile girme bilinci içindedir. Sağlık hizmetlerinin insani yönünü ve benzeri olmayan hassasiyetlerini hiçbir zaman dikkatlerimizden kaçırmadan, yapılabileceklerin en iyisini yapmanın peşinde olduk daima. Bunun pek çok göstergesi mevcuttur. Hasta memnuniyetinin yüksekliğinden hasta sayımızdaki istikrarlı artışa, hasta yakınlarından alınan çok olumlu geri dönüşlerden kamuoyundan alınan bire bir güzel haberlere, resmi kurumların takdirinden sivil toplum kuruluşlarının taltifine kadar nice işaret bizlere gurur vermektedir. Başarılı olmak önemlidir, lakin başarılı kalmak daha da önemli ve bir o kadar da zordur. Başarılarımız bizlere daha büyük sorumluluklar yüklemekte, yeni atılımlar yapmaya yönlendirmektedir. Anadolu Hastanesi ailesi olarak, gerçekten de başarılı ve verimli bir yılı geride bırakmış olmanın rehavetine kapılmadan, gözlerimizi daha parıltılı başarılara dikmekteyiz. Yıldırım da yeni ve her şeyiyle modern bir hastanenin temelleri yükselmekte ve biz şimdiden sizlere orada vereceğimiz harikulade hizmetlerin heyecanını yaşamaktayız. Evet, derler ki gideceği limanı bilmeyen bir gemiye hiçbir rüzgar yardım etmez. Rotamızın belli, güzergahımızın net olması başarı için elzem. İster kişi olsun, isterse kuruluş; yönünü tayin etmeli, amaç ve hedeflerini belirlemeli ve bunun için gerekli donanıma sahip olmalıdır. Anadolu Hastanesi, Büyük Türkiye nin yıldız şehri Bursa da sağlık sektörünün yıldızlarından olmayı hedeflemiş ve bunu başarmanın yoluna girmiştir. Geçmişe sadece olası hata ve noksanlarımızı görmek için bakıyoruz. Bizi asıl ilgilendiren gelecek. Kurum olarak geleceği en güzel şekilde planlayıp, en doğru yol haritasıyla kalıcı başarılara uzanmanın davasını güdüyoruz. Yöneticilerimiz, doktorlarımız, teknik personelimiz, hemşirelerimiz, hasta bakıcılarımız ve diğer tüm personelimiz buna inanmış bir aile olarak ortak geleceğimizi birlikte inşa etmenin gayreti içindedirler. Bizim başhekimimizden bekçimize kadar her birimiz, Anadolu Hastanesi ne gelen herkesin burayı sımsıcak bir yuva gibi hissetmesi için ne gerekiyorsa yapmaya çalışıyoruz ve daha da iyisini yapmaya hazırız. Çünkü hizmet ettiğimiz insan. İnsan ise kainatın biricik varlığı. Zaten kainattaki her şey insana hizmet etsin diye yaratılmamış mı? 2013 hepimiz için yeni bir başlangıç. Bu yeni yılın Bursamıza, ülkemize ve tüm insanlığa barış, huzur ve esenlik getirmesi en büyük dileğimiz. Biz bunun için bize düşeni yapmak için elimizden gelenden fazlasını ortaya koymaya hazırız. Anadolu Hastanesinin adını, 2013 de daha yükseklere yazdırdığımızda, esasında bu, sizlere daha üstün hizmetler etmiş olduğumuzu ifade edecektir. Bizim için bundan daha güzel ne olabilir? Sabahattin Toprak 3

Dr. Hülya KURBAN Başhekim Yardımcısı / Editör Yeni sayımızda yine sizlerin bazı sağlık sorunlarınızı aydınlatmaya, sizlere değişik yöre ve ülkeler tanıtmaya çalıştık. Anadolu Sağlık Dergisi olarak başladığımız yayın hayatımızda 7. sayımıza ulaştık. Sağlığınızla ilgili bir çok sorununuza ışık tutmaya, yön gösterici ve bilgilendirici olmaya çalıştık. Bunu ne kadar başardığımızı siz değerli okurlarımızın takdirlerinize bırakıyoruz. Dergimizin sayfalarında sizlere Dünya nın, Türkiye nin ve Bursa nın ilginç ve güzel yörelerini tanıtmaya çalıştık. Amatörce çıktığımız bu yolda başarı ile bugünlere geldik. Sağlık, içi çok fazla doldululabilecek geniş bir kavram. Biz de dergimizle sağlığın içini bir nebze doldurmaya çalışıyoruz. Sağlık insanların başında öyle bir taç ki, bunu sadece sağlığını kaybedenler görebiliyor. Bugünlerde yaşadığım bir sağlık sorunu ile bunu bir kez daha yürekten hissettim. Bu nedenle sağlığımızı hasta olmadan korumanın önemini bir kez daha vurgulamak istiyor, siz okurlarımızın doktorlarımızın verdiği bilgilerle aydınlanacağınızı umuyorum. Önümüzdeki aylar, baharın büyük bir coşkuyla bizleri karşıladığı aylar. Biliyorsunuz ki bahar doğanın yeniden uyanışını ve doğuşunu simgeler. İçimiz büyük bir sevinç ve yaşama heyecanı ile dolar. Sizlerin de bahar aylarının verdiği bu sevinç ve coşkuyla sağlıklı ve mutlu yaşamanızı diliyorum. Bu arada tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı nı içtenlikle kutluyorum. Sağlıklı kalın. Hayat sizi hep güler yüzle karşılasın... Hülya Kurban 4

5

6 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ

7

Ayakkabı Seçimi Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Ayakkabının üst kısmı deri, kanvas veya delikli bir materyalden yapılmış olmalıdır. Bu malzeme hava geçiren, terleme ile ayakta oluşan nemi dışarı atabilen malzemeden yapılmış olması önemlidir. Plastik gibi yapay maddelerden kaçınılmalıdır. Çocuklarda Ayakkabı Seçimi Çocuklar büyümeye başladıkları ve ilk adıma yaklaştıkları dönemde ailelerin ilk aklına gelen sorulardan biride çocuğuma nasıl bir ayakkabı almalıyım olmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken birkaç kriter vardır. Öncelikle ayakkabıların uzunluğuna, genişliğine, yüksekliğine ve kullanılan malzemenin kalitesine dikkat edilmelidir. Çocukların hızlı büyüme dönemlerinde her 3-4 ayda bir yeni ayakkabı ihtiyacı olabilir. 16 ay altında çocuklarda, ayak 2 ayda 2 numara büyüyebilir.16-24. aylarda ayaklar 3 ayda 2 numara büyürken, 24-36 aylık küçük çocuklarda 4 ayda 2 numara, 2 yaşından sonra 4-6 ayda 2 numara büyür. Taban içinin ter emici bir maddeden yapılmış olduğundan emin olunmalıdır. İç kısmı destekli taban tercih edebilirsiniz. Aslında çocukların çoğu böyle bir desteğe ihtiyaç duymazlar. 18 ay altındaki bebeklerin hemen hepsi düz tabandır. Ayak taban gelişimi 12 yaşına kadar devam etmektedir. Ayakkabının tabanı yeri sağlam tutan, kaymayan ve esnek bir malzemeden yapılmış olmalıdır. Sert ve yüksek tabanlar küçük çocuklarda sendelemelere ve düşmeye neden olabileceğinden kaçınılmalıdır. Bebeklerde ayakkabıda topuğa ihtiyaç yoktur. Düz taban yürümeye yeni başlayan bebeklerde yürüyüşü kolaylaştırır. Daha büyük çocuklarda 2 cm yi geçmeyen topuklar kullanılabilir. Daha yüksek topuklar ayağın öne doğru kayarak parmakların bükülmesine neden olur. Çocuk ayakkabısını sabah saatlerinde değil, öğleden sonra satın alın. Çünkü çocukların da ayakları büyüklerde olduğu gibi gün içinde şişebilir. Bu da ayağı normalden daha büyük gösterir. Böylece ayağa büyük numaralı ayakkabı alma riski artar. Çocuğunuz yanınızda olmadan ayakkabı almayın. Küçük çocukların da ayakkabı alırken denemesi gerekir. Ayakkabının ucuna baş parmağınızla bastırarak, ayakkabının çocuğunuzun ayağına tam oturup oturmadığını, büyük gelip gelmediğini anlayabilirsiniz. Ayakkabı en uzun ayak parmağından bir baş parmak ölçüsüyle uzun olmalıdır. Bu esnada çocuğunuzun ayakta durması gerekir. Erişkinlerde Ayakkabı Seçimi Erişkinlerin günlük hayatın önemli bir kısmını ayakta ve ayakkabı ile geçirdiğini düşünürsek sağlıklı bir gün geçirmek için sağlıklı ayakkabı seçiminin ne kadar önemli olduğunu anlarız. O nedenle seçeceğimiz ayakkabı giydiğimizde rahat olan ve günü rahat şekilde geçirten ayakkabıdır. Bunun içinde ayağımızın büyüklüğüne ve anatomik yapısına uygun olmalıdır. Ayakkabı seçerken dikkat etmemiz gereken kriterler; Ayağınızın büyüklüğüne ve genişliğine uygun ayakkabı seçin. Alacağınız ayakkabının topuğu 6 santimetreden yüksek olmamalıdır. Alacağınız ayakkabıyı gün sonuna doğru alınki alacağınız ayakkabı günün verdiği şişkinlikte bile ayağınızı sıkmasın. Ayakkabının içinde parmaklarınız kadar topuğunuzda rahat olmalıdır. Ayakkabı alırken iki tarafı birlikte deneyin. Ayakkabının ucuyla en uzun parmağınız arasında 1cm boşluk olmalıdır. Ayakkabı büyük ayağınızın(çoğunlukla ayağın biri diğerinden büyüktür) ölçülerinde rahat olmalıdır. Yeni ayakkabıları denerken biraz yürüyünüz ve iyi oturduğundan ve rahat olduğundan emin olunuz. Ayakkabının içinde parmaklarınızı rahatça hareket ettirebilmelisiniz. Ayakkabı rahatsız edici derecede sıkı ise, zamanla gevşer diye düşünüp satın almayınız. 8

Dirsekte Ulnar Sinir Sıkışması Op. Dr. Tevfik ÖNCAN Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Elin 4. ve 5. parmaklarının hissetmesi ve hareketlerini sağlayan Ulnar sinir dirseğin iç kenarından geçtiği tünelde bazen sıkışır. En sık nedeni dışarıdan bası oluşmasıdır. Bu bası uyku sırasında, ameliyatlarda, bilinç kapalıyken kolun sert bir yere dayanması, şoförlerde ve tekerlekli sandalyedeki hastalarda kollarının sürekli dayanması nedeniyle oluşabileceği gibi; travma, bağ dokularının kalınlaşması, yumuşak doku veya kemik tümörleri, kireçlenme nedeniyle oluşmuş kemik çıkıntılar nedeniyle de oluşabilir. Elin 4. ve 5. parmaklarının hissetmesi ve hareketlerini sağlayan Ulnar sinir dirseğin iç kenarından geçtiği tünelde bazen sıkışır. En sık nedeni dışarıdan bası oluşmasıdır. Bu bası uyku sırasında, ameliyatlarda, bilinç kapalıyken kolun sert bir yere dayanması, şoförlerde ve tekerlekli sandalyedeki hastalarda kollarının sürekli dayanması nedeniyle oluşabileceği gibi; travma, bağ dokularının kalınlaşması, yumuşak doku veya kemik tümörleri, kireçlenme nedeniyle oluşmuş kemik çıkıntılar nedeniyle de oluşabilir. Belirtileri Küçük ve yüzük parmakta uyuşma, karıncalanma, ağrı (Şekil 1) ve kavrama gücünde azalmadır. Üç derecesi vardır; 1. Derecede sadece duyu kaybı varken, 2. Derecede kaslarda zayıflık mevcuttur. 3. Derecede ise tamamen bir felç durumu söz konusudur. Şikâyetleri yeni başlayan hastalarda; Dirsek dayama nedeniyle oluşacak basının önlenmesi, dirseğin bükülmesini engelleyen cihaz ve dirseklik kullanımı, aktivitelerin düzenlenmesi ve ağrı kesiciler ile tedavi edilebilir. Ancak ilerler ve uzun süre geçmezse ameliyat gereklidir. Boyun fıtığı veya unlar sinirin Şekil 2 başka bölgelerde (örneğin bilekte Guyon kanalında) sıkışması da benzer durumları ortaya çıkarabileceğinden, ameliyat öncesi mutlaka EMG tetkikiyle tanı kesinleştirilmelidir. Ameliyat genellikle koltuk altından kolun uyuşturulması ile ve kanamayı önlemek için turnike kullanılarak yapılır. Ulnar sinir dirsek iç tarafında bulunduğu kanaldan çıkarılarak ön tarafa taşınır (Şekil 2 ve 3). Yaralar 2 haftada iyileşir ve dikişler alınır, ancak sinir fonksiyonları etkilenmenin derecesine göre hemen dönebileceği gibi dönmesi aylar da sürebilir. ulnar sinir median sinir Şekil 1 Şekil 3 9

Düşük Tansiyon (Hipotansiyon) Uzm. Dr. Önder BEKAR İç Hastalıkları Uzmanı Düşük tansiyon olarak bilinen hipotansiyon, herhangi bir semptom vermeyebilirken, birçok kişide baş dönmesi, gözlerde kararma, bayılma gibi semptomlar da yapabilir. Bazı vakalrda hayatı tehdit edici olabilir. Kan basıncının oluşturduğu etkiler kişiden kişiye değişmekle birlikte, sistolik (büyük tansiyon) tansiyonun 90 mm hg, diyastolik (küçük tansiyon) tansiyonun 60 mm hg altında olması olarak tanımlanır. Düşük tansiyonun sebepleri basit bir dehidratasyondan (vücudun susuz kalması) ciddi dahili ve cerrahi hastalıklara kadar değişebilir. Düşük tansiyon tedavi edilebilir bir durum olmasına rağmen asıl önemli olan sebebinin bulunması ve tedavi edilmesidir. Tansiyon düşüklüğü, özellikle aniden geliştiğinde kişide ciddi belirti ve bulgular verebilir. Baş dönmesi, konsantrasyon bozukluğu, göz kararması, bulantı, soğuk bir deri, hızlı soluma, yorgunluk, depresyon, susama hatta bayılma bunlar arasındadır. Ne Zaman Doktor Görmelidir? Çoğu zaman tansiyon düşüklüğü ciddi bir hastalığa bağlı olmaz. Tansiyonunuz düşük olmasına rağmen kendinizi iyi hissediyorsanız, ciddi bir baş dönmesi, bulantı, fenalık hissi, gözlerde kararma yoksa basit önlemlerle - mesela su kaybına, aşırı terlemeye bağlı oluşmuş olabilir sıvı almakla birlikte şikayetleriniz gerileyebilirtansiyonunuz yükselir. Eğer sıvı alamkla yükselmiyor ve ciddi bir baş dönmesi, bulantı, fenalık hissi, gözlerde kararma şikayetiniz devam ediyorsa veya süreklilik gösteriyorsa bir doktora görünmenizde mutlak fayda vardır. Nedenleri Nelerdir? Sistolik Tansiyon: İlk olarak okunan ve büyük tansiyon olarak değerlendirilen değer, kalbin kanı atarken damarlarda oluşturduğu basıncın yansıması olarak değerlendirilir. Diyastolik Tansiyon: İkinci okunan ve küçük tansiyon olarak değerlendirilen değer ise kalp atımları arassında, kalbin dinlenmesi sırasında damarlarda oluşan basıncın yansımasıdır. Son rehberler bu iki değer için idealin 120/80 mm hg olduğunu belirtmekteler. Ancak kan basıncı çok kısa süreler içinde, normal sınırlarda kalmak şartıyla ciddi değişiklikler gösterebilir. Bu durum vücut pozisyonunuzdan, soluma hızınızdan, stres düzeyinizden, fiziksel durumunuzdan, aldığınız ilaçlardan, yediğinizden içtiğinizden etkilenebilir. Bazı durumlar tansiyon düşüklüğüne yol açabilir. Gebelik: Kadın dolaşım sistemi gebeliğin İlk 24 haftasında genişler, bu da büyük tansiyonda yaklaşık 10, küçük tansiyonda yaklaşık 10-15 mm hg düşüşlere neden olur. Gebelik sonrası normale döner. Kalp Hastalıkları: Düşük kalp hızı, kalp krizi, kalp yetmezliğinde, dolaşım sisteminin kalbi çok yormaması için çeşitli mekanizmalarla damarlarda genişleme yaparak tansiyonu düşürebilir. Endokrin Hastalıklar: Hipotiroidizm-guatr bezinin az çalışması, hipertiroidizm-guatr bezinin çok çalışması, adrenal (böbrek üstü bezi) yetmezlik, hipoglisemi-kan şeker düşüklüğü, diabet-şeker hastalığı Dehidratasyon-susuz kalmak: İshal, bulantı kusma, uzun süre susuz kalmak, idrar söktürücü kullanmak. Kan Kayıpları ve Sepsis: (ciddi enfeksiyonlar) Anafilaksi: (ciddi allerjik reaksiyonlar) İlaç alerjileri, yemek alerjileri, böcek sokmaları. Yetersiz Beslenme : Vitamin B12 eksikliği, folat eksikliği, demir eksikliği. Çeşitli ilaçlar: Diüretikler (idrar söktürücüler), çeşitli tansiyon ilaçları, parkinson hastalığı ilaçları, antidepresanlar (depresyon ilaçları) Düşük Tansiyon Tipleri Ayağa kalkınca olan tansiyon düşmesi (postural ya da ortostatik hipo tansiyon): Adında anlaşılacağı gibi, kişinin otururken ya da yatarken aniden kalkma sonrası olan tansiyon düşmelerini anlatır. En sık sebepleri, susuz kalma, uzun süreli yatak istirahati, gebelik, diabet, kalp hastalıkları, yanıklar, aşırı sıcak, büyük variköz damarlar, nörolojik hastalıklardır. Aynı şekilde birçok tansiyon ilacı, depresyon ilaçları, parkinson ilaçları da postural hipotansiyon yapabilmektedir. Yaygın olarak yaşlı popülasyonda, özellikle 65 yaş üstünde görülmektedir. Fakat aynı zamanda tamamen sağlıklı genç bireylerde de otururken ya da yatarken ani kalkmalarda bu tansiyon düşüklüğü görülebilir. Postprandiyel hipotansiyon: Daha çok yaşlı kişilerde görülen özellikle yemek sonrası olan ani tansiyon düşmelerini tarifler. Bu olay yemek sonrası vücdumuzdaki kanın sindirim sistemimize yönelmesi ile ilgilidir. Sağlıklı kişilerde gerek kalp hızının 10

artması, gerekse kan damarlarının kasılması ile bu tansiyon düşüklüğü engellenir. Ancak bazı kişilerde, özellikle yaşlı kişilerde bu mekanizma çalışmazsa, düşük tansiyon ile baş dönmesi, göz kararması, halsizlik olabilir. Nörolojik kaynaklı hipotansiyon: Bu olay daha çok genç bireylerde görülebilecek bir durumdur. Özellikle uzun süreli oturma sonrası ya da yatma sonrası ani ayağa kalkma ile ilişkilidir. Burada ani kalkışla, bacaklara toplanmış kan aniden kalbe geri döner, bu kalpte tansiyonun yükseldiğine dair yorumlanır ve beyine tansiyonu düşür diye sinyal gönderir. Kalbin bu yanlış algılaması ani tansiyon düşüklüğüne neden olur ve gözlerde kararma, baş dönmesi yapabilir. Risk faktörleri: Düşük tansiyon birçok kişiyi etkileyebilir. Neden olabilecek bazı risk faktörleri vardır. Yaş: Özellikle yaşlı popülasyonda (65 yaş sonrası) ayaktayken veya yemek sonrası tansiyon düşüklüğü olabilir. Ortastatik hipotansiyon hızlı ayağa kalkışlarda ve yemek sonrası görülebilir. Nörolojik kaynaklı hipotansiyon ise daha çok genç bireylerde hızlı yaşam ve harekete bağlı görülebilir. Ilaçlar: Tansiyon ilacı alan herkes tansiyon düşüklüğü için adaydırlar. Bazı hastalıklar: Parkinson hastalığı, diabet, bazı kalp hastalıkları. Tedavi ve İlaçlar Eğer sizi rahatsız edecek kadar semptom veren tansiyon düşüklüğünüz varsa, asıl önemli olan bu düşüklüğe sebep olabilecek durumu saptamaktır ( susuz kalmak mı? kalp hastalığı mı? Seker hastalığı mı?, guatr hastalığı mı? ). Eğer kullandığımız ilaçlara bağlı bir tansiyon düşüklüğü varsa doktorunuzla konuşarak doz azaltımına gidilebilir. Eğer tansiyon düşüklüğünü açıklayabilecek yeterli bulgumuz yoksa, yapılacak olan sağlık durumumuza, var olan hastalıklarımıza, yaşımıza bağlı olarak düşük tansiyonumuzu yükseltmeğe çalışmak ve var olan şikayetlerimizi en aza indirmektir. Bunun için birçok yol vardır. Daha fazla tuz almak: Diyetteki tuz miktarını arttırmak tansiyonumuzda anlamlı bir artış sağlayabilir. Ancak kalp hastalığı olan, yüksek tansiyonu olan ve özellikle yaşlı olan hastaların doktorlarına danışarak bunu yapması daha uygundur. Daha fazla su içmek: Bu öneriden herkes fayda sağlayabilir. Su kan hacmini artırarak dehidratasyondan (vücudun susuz kalmasından) vücüdu korur. Hem tansiyonu yükselterek hem de dehidratasyondan koruyarak tansiyonu yükseltir. Bacak basınç çorapları: Özellikle geniş variköz venleri (varisleri) olan kişiler fayda görür. Genişlemiş bacak damrlarında toplanmış kanın kalbe dönüşünü kaolaylaştırarak tansiyon düşüklüğünü azaltırlar. İlaçlar: Kronik ortostatik hipotansiyonu ve ciddi semptomları olan hastalar doktor kontrolünde çeşitli ilaçlar kullanabilirler. (örn. steroidler) Yalnız tedavide asıl önemli olan, altta yatan sebebi bulup ona yönelik yaşam tarzı değişikliğini ve tedavisini yapmaktır. Yaşam tarzı değişiklikleri: Sonuç olarak düşük tansiyonunuzu yükseltmek için yapılabilecekleri şöyle sıralayabiliriz. Bol su için alkol alımını azaltın; Alkol vücut su oranını azaltarak tansiyonu düşürür. Su ve diğer sıvılar ise kan hacmini arttırarak tansiyonu yükseltir. Sağlıklı beslenin: Sebze, meyve balık ve tavuk eti içeren besinlere ağırlık verin, doktorunuzun önerisiyle gerektiği kadar diyetteki tuz oranını arttırın. Vücut pozisyon değişikliklerini yavaşça yapın: Özellikle yatar ve oturur pozisyondan ayağa, ani olarak kalkmayın. Özellikle sabah yataktan kalkarken derin bir nefes alın ve kalkmadan önce bir kaç dakika yatakta oturun, sonra kalkın. Uyurken başınızı biraz yüksek tutun. Eğer tansiyon düşüklüğü semptomları hissederseniz (baş dönmesi, göz kararması, halsizlik) düz bir zemine uzanarak ayaklarınızı, bacaklarınızı bir sandalye veya benzeri bir yüksek yere koyun. Bu hareket kanı bacaklarınızdan kalbe ve beyine yönlendirecektir. Sık sık yiyin, karbonhidrat içeriği az yiyecekler tüketin. Bu yeme tarzı özellikle ağır yemeklerden sonra oluşacak tansiyon düşmelerini engelleyecektir. Öğünlerinizin karbonhidrat (patates, pirinç, pasta ve ekmek) içeriğinin az olmasına dikkat edin. Aynı zamanda bilinen bir yan etki olmadığı sürece çay ve kahve içmek düşük tansiyonunuzun yükselmesinde fayda sağlayacaktır. Yalnız unutmayın ki özellikle kahve kalp hastalarında ciddi yan etkiler (çarpıntı, tansiyon yükselmesi) yapabileceğinden doktorunuza danışmadan kahvenin fazla tüketimine gitmeyiniz. 11

Diabetes Mellitusta Ayak Problemleri Uzm. Dr. Harun YILMAZ İç Hastalıkları Uzmanı Diabetes Mellitus (şeker hastalığı) insülin salınımının eksikliği, salınan insülinin biyolojik etkisinin azalması veya her ikisinin birlikte sebep olduğu çok önemli bir hastalıktır. Dünyada ve ülkemizde Diabetes Mellitus görülme sıklığı her geçen gün artmaktadır. Diabetes Mellitusta ortaya çıkan metabolik düzensizlik, diabetli hastalarda çok önemli sağlık sorunları ortaya çıkarır. Diabetes Mellitus diyaliz gerektiren son dönem böbrek yetmezliğinin, erişkinlerde ortaya çıkan körlüğün ve alt ekstremite ampütasyonlarının travmadan sonra en sık nedenidir. Diyabetes Mellitus Ayak Sağlığını Nasıl Etkiler? Sinir Hasarı: Diyabetli Hastalarda Periferik Nöropati olarak adlandırılan bacak sinirlerinde hasar meydana gelir. Periferik duysal nöropati ağrı, soğuk ve sıcağın algılanmasını engeller. Hasta ayağındaki yara, yanık ve kesileri ağrı duyusu azaldığı için farketmez. Motor ve Duysal Nöropati anormal ayak kası mekaniklerine ve ayakta yapısal değişikliklere neden olur (çekiç parmak, pençe parmak deformitesi, çıkıntılı metatars başları gibi). Otonom nöropati ayakta anhidrozise ve yüzeyel kan akımının değişmesine yol açarak derinin kurumasını ve çatlak oluşumunu hızlandırır. Damar Hasarı (Kan akımının azalması): Diabetli hastalarda ayak veya bacağın kan akımının azalması ikinci önemli sorundur. Yaraların iyileşmesi güçleşir. Bu soruna PDH (periferik damar hastalığı) adı verilir. Sigara içilmesi bu sorunları hızlandırır. Diyabetes Mellituslu Hastalarda En Sık Görülen Ayak Sorunları Nelerdir? Atlet ayağı ve mantar infeksiyonu: Genelde parmak aralarında ya da ayağın altında başlayan ve ayak tırnaklarına yayılabilen bir cilt hastalığıdır. Sıkı ayakkabı ya da çorap giymek veya ayağı yıkadıktan sonra parmak aralarını kurulamama yüzünden nemli kalan ayaklarda üreyen bir çeşit mantar bu soruna neden olur. Bu hastalığın belirtileri ciltte kuruluk, pullanma, kaşıntı yanma ve su toplamasıdır. Bu hastalıktan korunmak için ayakları her gün ılık su ve sabunla yıkamak, parmak aralarını iyice kurulamak ve çorap değiştirmek gerekmektedir. Su toplanması: Genelde ayakkabı vurmasından kaynaklanır. Sakın patlatmayın. Üzerini bantlayın ve kendi kendine boşalmasını bekleyin. Ayağınızı kuru tutun ve ayakkabınızın vurmasını önlemek için mutlaka çorapla giyin. Eğer su kabarcığı kendi kendine patlarsa bu bölgeyi yıkayın, antiseptik solüsyon sürün ve üzerini bantlayın. Hallux valgus deformitesi ve bunyon: Hallux valgus; başparmağın, diğer parmaklara doğru eğilmesi sonucu, başparmak ile 1. tarak kemiğinin birleşme yerinin dışa doğru büyüyerek belirgin ve deforme bir hal almasıdır. Genellikle kalıtsaldır. Bu bölgede uygun olmayan ayakkabı giyilmesi sonucu kızarıklık, şişlik ve infeksiyon (bunyon) gelişebilir. Özellikle sivri burunlu ve çok dar ayakkabı giyilmesi, durumu daha da kötüleştirir. Rahatlatıcı yöntemler bulunmakla birlikte, esas tedavi cerrahi girişimdir. Nasır: Kalınlaşmış deri tabakasıdır. Ayak cildi üzerindeki aynı bölgeye sürekli basınç gelmesi veya tekrarlayan sürtünmeler sonucu nasır oluşur. Ayaktaki nasırların en sık nedeni uygun olmayan ayakkabılardır. Zaman zaman acı verebilirler. Evde kendi kendinize nasırları çıkarmayı denemeyin, kolaylıkla infekte olabilirler. Hemen doktorunuza başvurunuz. Ayak kokusu: Ayakta bulunan 250.000 ter bezinin aşırı çalışması sonucu oluşur. Günlük hijyen çok önemlidir. Her gün ayakkabılarınızı çıkararak kurutun ve gerekirse gün içinde çoraplarınızı 12

değiştirin. Ayak pudrası, terlemeyi önleyici ürünler ve sirkeli su ayak kokusunun azalmasına yardımcı olur. Pençe ayak: Ayak parmaklarından birinin pençe şeklinde kıvrılmasıdır. Genelde bunyon gelişen başparmak nedeniyle ikinci parmakta oluşur. Uygun olmayan ayakkabı giyilmesi sonucu görülür. Cerrahi müdahale ile parmaklar düzgün şekline kavuşturulabilir. Topuk ağrısı: Genelde topuk kemiğine, bağlara ve sinirlere çok fazla bası olması sonucu oluşur. İnce tabanlı ayakkabılar ile, yürürken ya da zıplarken bası artabilir. Fazla kilolu olmak da bu soruna neden olabilir. Bunların dışında artrit (eklem iltihabı), gut ve dolaşım bozukları da topuk ağrısına neden olabilir. Topuk dikeni: Ayak taban kaslarının topuk kemiğine yapışma yerinde aşırı zorlanma nedeniyle oluşan aşınma ve bu aşınmanın sürekli bir hal almasıdır. Çekilen röntgen filminde, yara üzerine biriken kireç nedeniyle topukta dikenimsi bir görüntü oluşur. Bu görüntüden dolayı hastalık topuk dikeni olarak anılmaktadır. Egzersiz, ortopedik malzemeler, iltihap giderici ilaçlar ve kortizon injeksiyonu gibi yöntemler ile tedavi edilir. Batık tırnak: En sık ayak başparmağında görülen ve tırnağın yatağından farklı bir yol izleyerek yumuşak doku içinde ilerlemesi ile ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Pek çok nedeni vardır. Bazen tırnak çok büyük olduğu için oluşur. Bazı kişilerin tırnakları kenarlarından kıvrılır (genetik özellikler veya artrit den kaynaklanır), bu kişiler tırnak batması için adaydır. Travma, ayağı çarpmak veya üstüne basılması gibi durumlar tırnağın derinin içine batmasına yol açar. Uzun süre koşmak, tırnağın yanlış kesilmesi, sıkı çorap ya da dar-sivri burunlu ayakkabı giyilmesi tırnak batmasına sebep olur. Diyabetli Hastalar Ayak Sağlığını Korumak İçin Neler Yapmalıdır? Ayağınızı her gün ılık su ve nötral beyaz sabun ile yıkayın. Suyun çok sıcak olmamasına dikkat edin. Ayağınızı nemli tutmayın. Özellikle parmak aralarını iyice kurulayın. Her gün ayaklarınızda çatlak, yara, nasır kızarıklık veya başka bir sorun olup olmadığını kontrol edin. Ayaklarınızda sinir hasarı veya kanlanmada azalma olmuşsa, kontrol çok daha önemlidir. Eğer ayağınızı, kendinize çekemiyor veya kıramıyorsanız ayna kullanın. İyi göremiyorsanız bu kontrolü yapması için eşinizden veya bir yakınınızdan yardım isteyin. Cildiniz kuru ise, yıkayıp kuruladıktan sonra losyon veya yumuşatıcı krem sürün. Parmak aralarına losyon sürmeyin. Nasırları törpü veya ponza taşı ile dikkatli bir şekilde, hafifçe törpüleyin. Ayak tırnaklarınızı haftada bir kesin. Kesme işlemini ayaklarınızı yıkadıktan sonra tırnaklarınız yumuşayınca yapın. Tırnaklarınızı çok kısa (dipten) kesmeyin, parmağınızın şekline uyumlu kesin, köşelerini törpüleyin. Mümkünse kendi pedikür takımınızı kullanın. Ayaklarınızı sakatlanmalardan korumak için yalınayak yürümeyin, terlik veya ayakkabı giyin. Su toplanmasını önlemek için çorap giyin. Diz hizasında veya çok sıkı diz altı çorap giymeyin. Ayağınıza iyi uyan ayakkabılar giyin. Yeni ayakkabılarınızı günün sonunda ayağınız şişken alın. Yeni ayakkabılarınızı ilk günlerde her gün yalnızca 1-2 saat giyin. Gerekiyorsa tabanlık kullanın. Spor ayakkabılar günlük ayakkabılardan daha geniş olmalıdır. Yaralanmaları önlemek için ayakkabınızı giymeden önce içinde herhangi bir yabancı cisim olmadığından emin olun. 13

Diş Beyazlatma (Bleaching) Dt. A. Funda DÖNMEZ Diş Hekimi Diş beyazlatma yöntemleri genel olarak canlı dişlerde beyazlatma ve cansız dişlerde beyazlatma yöntemleri olarak sınıflandırılabilir. Canlı dişlerde beyazlatma yöntemleri, kullanılan beyazlatma jelleri dişin yüzeyine uygulanır.cansız dişlerde beyazlatma ürünleri dişhekimi tarafından dişin pulpa boşluğuna uygulanır. Dişlerdeki Renklenmenin Nedenleri Dış kaynaklı renklenme: En önemli sebebi, boyar madde içeren yiyecek ve çay, kahve kola gibi içeceklerin sık tüketilmesidir. Bu şekilde mine yüzeyinde açık kahverengi-siyah renklenmeler görülür. Sigara, pipo kullanımı ile daha çok servikal bölgelerde sarımsı kahverengiden siyaha kadar oluşabilen renkleşmeler oluşabilir. Tütün çiğnenmesi ise minedeki mikroçatlaklarda koyu renk oluşumuna ve yumuşak doku hasarlarına neden olur. Mikroçatlaklarda oluşan renklenmelerin giderilmesi hemen hemen imkansızdır. İç kaynaklı renklenme: Bazen dişler sürmeden önce renklenme oluşabilir. Etkilenmişlerdir. İç renklenmeler dişlerin gelişimi sırasında alınan bazı antibiyotikler, fluorür gibi bazı ilaçlardan, diş gelişimi döneminde geçirilen ateşli çocuk hastalıkları ya da genetik hastalıklardan kaynaklanabilir. Ayrıca kanal tedavileri ve amalgam dolgular da dişlerde renklenmeye neden olabilir. Diş Beyazlatma Yöntemleri Diş beyazlatmanın sakıncalı olduğu durumlar; Geniş pulpalı dişlerde Dişeti çekilmesi durumunda Ortodontik tedavi sırasında aşırı hassasiyet Ağır mine kaybı Ağızda porselen kuron gibi pahalı restorasyonlar varsa diş beyazlatma dişhekimi kontrolünde yapılmalıdır. Hidrojen peroksite alerjisi olan kişilerde Hamilelik ve emzirme döneminde diş beyazlatma yapılması uygun değildir. Klinikte Diş Beyazlatma (Office Bleaching) Bu diş beyazlatma yöntemi; dişhekimi tarafından klinikte ve genellikle 40-50 dk kadar süren tek seanslık bir işlemle uygulanır. Yöntem hidrojen peroksitin ısı ya da ışık ile aktive edilmesi temeline dayanır. Dişe sürülen beyazlatma jelinin üzerine çoğu yöntemde beyazlatmayı hızlandıran bir ısı veya ışık kaynağı uygulanır. Klinik Diş Beyazlatmanın (Office Bleaching) Avantajları Bir saatlik tek seans sonrası ortalama 8-12 ton beyazlama İşlem sonrası hassasiyet hissi çok düşüktür. Elde edilen renk uzun süre korunur. Dişhekimi tarafından uygulandığında ağız dokuları korunur. Günlük alışkanlıklardan vazgeçmeden iyi sonuç alınır. (sigara, çay, kahve v.b.) Klinik Diş Beyazlatmanın Dezavantajları Diğer yöntemlere göre pahalıdır. Bu şekilde yapılan beyazlatmanın başarısı, renklenmenin nedenine ve miktarına bağlıdır. Yaşlanma ile olan renklenmelerde, fluoroz renklenmesinde çoğunlukla 1 seans yeterli olmaktadır. Tetrasikline bağlı renklenmelerde ise 3 hatta 4 seans gerekli olabilir. Evde Diş Beyazlatma (Home Bleaching) Ev diş beyazlatması veya matris beyazlatma olarak da bilinmektedir. Uygulaması oldukça kolay, güvenli ve etkin bir beyazlatma yöntemidir. Evde Diş Beyazlatma Yönteminin Avantajları Bu yöntemin tek avantajı diğer yönteme göre daha ucuz olmasıdır. Evde Diş Beyazlatmanın Dezavantajları 2-4 hafta süresince uygulama zorunluluğu, Uygulama dışındaki zamanlarda kahve,kola,çay gibi renkli içecekleri kullanmamak, Uygulama süresince tütün ve türevlerini kullanmamak Dikkatsiz uygulamalar sonucunda dişetlerinin zarar görmesi Yöntem vakumla şekillendirilmiş ağız içi kalıba yerleştirilen beyazlatma malzemesinin tercihen gece boyunca uygulanması temeline dayanır. Yöntemde %10-15-20 karbamid peroksit kullanılır. Ağız ortamında zararlı herhangi bir bileşik oluşturmadığı için 14

oldukça güvenlidir. Beyazlatma maddesindeki etkin kimyasal klinik beyazlatmada uygulanandan daha düşük olduğu için evde diş beyazlatma tekniğinin uygulama süresi daha uzundur. En uygun süre 2 ile 6 hafta arasında değişir. Bu süre günde ortalama 7 saat uygulama için düşünülmüştür. Diş beyazlatma süresinin kısaltılması günlük kullanım süresinin uzatılmasına bağlıdır. Yine kullanılacak jelin konsantrasyonuna, üretici firmanın ve diş hekiminizin tavsiyelerine göre bu süre değişebilmektedir. Etkili Olduğu Durumlar Sarı, turuncu ve açık kahverengi renklenmeler Kahverengi fluoroz renklenmeleri Mine opasiteleri. Aslında mine opasitesine etki etmemesine rağmen, minenin diğer bölümleri beyazladığı için opasite daha az dikkat çekici hale gelir. Ön dişlerin çoklu renklenmeleri Travma geçirmiş canlı dişlerdeki renklenmeler Lazerli Diş Beyazlatma Fototermal Diş Beyazlatma: Bu yöntemde de yine bir miktar özel bir jel kullanılır. Ancak kimyasal malzemelerle yapılan diş beyazlatmadan farklı olarak yüksek enerjili özel bir ışın demeti uygulanır. Işık kaynağı bir seri LED veya diyot-lazerden oluşabilir. Mutlaka dişhekimi gözetiminde yapılmalıdır. Fotokimyasal Diş Beyazlatma: Bu diş beyazlatma tekniğinde, beyazlatma jeli bir UV-lamba (mavi ışık) veya bir KTP lazeri (yeşil ışık) kullanılarak harekete geçirilir. Bu metodu diğerlerinden ayıran özellik ise kullanılan ışık kaynağının da ayrıca dişi beyazlatıcı etkisinin olmasıdır. (foto oksidasyon) Bu yöntem, dişler üzerinde daha derin bir beyazlatma sağlar. UV-Işık kullanırken çevre dokular (dudaklar, dişetleri, dil vb.) muhtemel yanık yaralanmalarına karşı iyi korunmalıdır. KTP lazeri kullanırken ise yanma riski yoktur, ancak dişetlerinin beyazlatma jelinin sızıntılarına karşı korunması gerekir. KTP lazeri ile beyazlatmanın büyük bir avantajı da; yapılan bilimsel araştırmalar sonucunda diş minesi üzerinde yan etkilerinin gözlenmemiş olmasıdır. Diş beyazlatma işlemi sonrasında yapılacak fluorid uygulanması diş minelerini güçlendirir ve çürümeleri önler. Diş Beyazlatma Ne Kadar Süre Etkilidir? Farklı diş beyazlatma (bleaching) metotlarıyla beyazlatılan dişler 6 ay ile 2 yıla kadar beyaz kalır. Fakat bu süre kişiden kişiye değişir. Yeme-içme alışkanlıkları, sigara ve fırçalama alışkanlığı ile dişlerdeki renkleşmenin nedenleri dişlerin beyaz kalma süresini etkiler. Şu unutulmamalıdır ki, diş beyazlatma her zaman istediğiniz beyazlığı sağlamayabilir. Beyazlama oranı dişlerinizin beyazlatma işlemi uygulanmadan önceki tonuna bağlıdır ve kişiden kişiye değişir. Bu yüzden dişhekiminiz ile beklentilerinizi önceden konuşmalısınız. 15

Dış Kulak Yolu Enfeksiyonları Op. Dr. Bülent AYMELEK Kulak Burun Boğaz Uzmanı Dış kulak yolu yaklaşık olarak 2,5 cm uzunluğundadır. Bu kanalın fonksiyonu, sesin orta kulağa iletimi ve orta ve iç kulak yapılarının yabancı nesne ve çevresel etkilerden korunmasıdır. 1/3 dış kısımda kıkırdak vardır ve aşağıda yukarıda ve arkada yer alır, oysa 2/3 iç kısımda kemik bölümü vardır ve aşağıda ve önde yer alır. Kemik ve kıkırdak birleşim yeri isthmus olarak adlandırılır ve dış kulak yolunun en dar kısmını oluşturur. Genellikle enfeksiyonun en sık başladığı yer de burasıdır. Kemik kanaldaki cilt kalınlığı 0,2 mm dir ve bu kulak zarı epiteli ile devamlılık halindedir. Bu kısımdaki deri kıkırdak kısımdan oldukça incedir. farklılığı; serumenin görünüşü, kıvamı, immünglobulin ve lizozim içeriği gibi fiziksel karakteristiğinde değişikliklere neden olabilir. Üretilen cerumen kademeli olarak dışa doğru göçer ve buradan dışarıya dökülür. Bir takım etkenler, eksternal otitin görülmesini sıklaştırabilir. Sık aralıklarla duş alımı veya havuzda yüzme sonucunda kulak yoluna fazla miktarda su girebilir. Su, kulak yolunun hemen girişindeki ter ve yağ bezlerinden salgılanan ve kulak kiri olarak bilinen koruyucu tabakayı yok etmektedir. Böylelikle bakterilerin ve mantarların üremesi de kolaylaşmaktadır. Kulakların sık aralıklarla temizlenmesi aynı şekilde kulağın koruyucu tabakayı yok eder ayrıca dış kulak yolu cildini inceltir ve iltihaba neden olur. Eğer, kulağınızı kulak yoluna parmak veya herhangi bir sert madde ile yaralarsanız kulak yolunun cildinde oluşacak çok küçük çatlaklardan mikroplar girer ve iltihap gelişebilir. Psöriasis gibi vücudun diğer bölgelerinde de görülebilen cilt hastalıkları kulak yolunda da gelişebilir ve kulak yolu iltihabının gelişmesini ve tekrarlarına neden olabilir. Dış Kulak Yolu İltihabının Belirtileri Dış kulak kanalının kaşınması Kulak ağrısı Kulakta sarı veya yeşil sarı kötü kokulu cerahat oluşması Başın hareketiyle kulakta ağrı duyulması İşitme kaybı. Teşhis Eğer kulağınızda kaşıntı, kulağınızın içinde pullanma ya da kulak kanalınızda ağrı varsa, bunlar dış kulak yolu iltihabının göstergesi olabilir. Çoğu kez kulaktan dışarı doğru sarımsı ya da sarımsı-yeşil bir akıntı olur ve bazen bu akıntıdan sonra ağrı hafifler. Eğer iltihap ya da dokudaki şişme kulak kanalını tıkarsa işitmede bir azalma olabilir. Çoğu dış kulak yolu enfeksiyonu rahatsızlık duygusu yaratsa da, uygun tedavi edildiklerinde genellikle tehlikeli değildirler. Bu enfeksiyon,özellikle şeker hastalarında tedavi edilmezse çevre kemiklere ve kıkırdaklara yayılarak hasar verebilir. Eksternal otit, esas olarak auricula ve dış kulak yolunun enfeksiyon ve inflamasyonunu içerir. Dış kulak yolunu döşeyen derinin ve kulak zarının dış yüzeyinin iltihablanmasıdır. Dış kulak yolu sıcak, karanlık ve nemli bir sahadır. Bu durum bakteri ve mantarların üremesini ve kolayca hastalık yapmasına sebep olabilir. 16 Cerumen, dış kulak yolunda yapılan salgıdır. Bu kulak akıntısı asidik bir tabaka oluşturur ve dış kulak yolunun enfeksiyondan korunmasında yardımcı olur. Genetik ve ırksal özelliklerin

Tedavi Eksternal Otit tedavisinde amaç; Enfeksiyonu yok ederek dış kulak yolunun bütünlüğünün sağlanması ve dış kulak yolunun sağlıklı durumuna getirilmesidir. Tedavide ilk ve en önemli basamak dış kulak yolunun travmatize edilmeden temizlenmesidir. Özellikle kalın, kabuklanmış, yapışmış dokular varsa bunların kanal derisinden ayrılması da faydalıdır. Hastanın uyumu temizliğin yapılabilmesi için gereklidir. Ancak kısa sürede bile çok ağrılı olabilir. Bu durumda temizliğin etkili olması için analjezi gerekebilir. Kulak deliğine çeşitli kalınlıkta ilaçlı pamuklar koymak başlangıç tedavisidir. Bunlar çeşitli şekillerde bükülmüş pamuk veya bez parçalarıdır. Bunlar hem ilacın daha uzun süre temasını sağlar hem de dış kulak yolunun daha fazla daralmasını önlerler. Topikal damlalar günde 3-4 kez kullanılabilir. Temizliğin sıklığı kanal tarafından üretilen sekresyon veya tıkanmanın miktarıyla uyumlu olarak değişebilir. Gerekirse haftada bir ciddi şekilde temizlemek gerekebilir. Enfeksiyon ajanlarına karşı, kültür ve antibiyogram sonucunda en etkili ilaçların kullanılması gereklidir. Tedavide hasta hekim uyumu çok önemlidir. Eksternal Otit Nasıl Önlenebilir? Dış Kulak Yolu İltihabı nı önlemenin en güvenli yolu, kulak yolunun savunma mekanizmalarının iyi çalışmasını sağlamaktır. Bazı ipuçları yardımcı olabilir. Kulak çubuğu, ataç, sıvı veya sprey maddeler veya parmağınızı kulak yoluna sokmayın. Bu işlem dış kulak yolu derisini zedeleyebilir. Eğer, kulağınız kaşınırsa doktorunuza danışınız. Kulak kirini çıkarmaya çalışmayın. Eğer, işitmenin etkilendiğini hissediyorsanız, herhangi bir diğer nedenin bulunup bulunmadığını değerlendirmek amacı ile doktorunuza danışınız. Kulaklarınızı mümkün olduğu kadar kuru tutmaya çalışın. Yüzme veya duş almadan sonra kulaklarınızı havlu ile kurulayın. Başınızı ve kulak kepçelerinizi hareket ettirmeye çalışarak suyun dışarı akmasını sağlayın. Sık tekrarlayan dış kulak yolu iltihabınız oluyorsa yüzme sırasında başlık kullanarak suyun kulaklarınıza kaçmasını engelleyebilirsiniz. 17

Diyabet ve Göz 18 Op. Dr. Meftun ALİCAN Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanı Diyabetli kişilerin vücutlarında, pankreas dokusundan salgılanan insülin üretim ve kullanımında sorun vardır. Dolayısıyla, diyabetli kişiler aldıkları besindeki şekeri yeterince kullanamazlar. Bu da, kanda şeker miktarının artmasına yani hiperglisemiye yol açar. Kandaki şeker miktarının devamlı yüksek olması böbrek yetmezliği, kalp-damar hastalığı ve körlük gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Dünyada, her on saniyede bir kişi diyabete bağlı bir nedenden dolayı hayatını kaybetmektedir. Diyabet, gelişmiş ülkelerde, erişkinlerde görme azalması ve kaybının en önemli nedenlerinden biridir. Diyabetli kişilerde görme neden azalmaktadır? Diyabet, gözün arka bölümünde görme işleminde çok önemli bir yeri olan retina tabakasındaki (ağ tabaka) damarlara hasar verir. Retina tabakasının tutulmasına Diabetik Retinopati denir. Retina damarlarında oluşan hasar, makulada (görme merkezi) ödeme yani su toplanmasına yol açarak yavaş ve ilerleyici bir şekilde görmeyi azaltabilir. Bunun dışında, göz içerisinde kanama yaparak ani görme kayıplarına yol açabilir. Ayrıca, retina tabakasına verdiği hasar dışında, erken yaşlarda katarakt oluşumuna ve görmenin azalmasına yol açabilir. Diyabetik retinopatinin başlangıç döneminde gözde meydana gelen problemlerin temelinde retina damarlarındaki geçirgenliğin artması, yani damarların, kanın içindeki bazı maddeleri sızdırması yatar. Diyabetik bir hastanın göz dibi bulguları arasında mikroanevrizmalar, sert eksudalar, retina ödemi, kanamalar görülebilir. Retina dışında gözün başka bölümlerinde de hasar oluşturabilir mi? Görme siniri tutarak görme azalmasına yol açabilir. Glokom dediğimiz göz tansiyonu artışına yol açabilir. Ayrıca, kafa sinirlerini tutarak göz kaslarının felcine yol açabilir. Ayrıca kan şekeri dalgalanmalarına bağlı olarak geçici görme bozuklukları ve bazen katarakta da neden olabilir. Diyabetli kişiler hastalığın gözlerine vurduğunu nasıl anlarlar? Diyabetli kişiler genellikle görmeleri azaldığında göz doktoruna muayeneye gitmektedirler. Ancak, unutulmamalıdır ki gözdeki hasar başladığında hastaların hiçbir şikayeti olmayabilir. normal göz Bu da diyabetli kişilerin göz şikayetleri başlamadan göz doktoruna gitmelerinin ve doktorun tavsiye ettiği sıklıkta düzenli takip edilmelerinin önemini göstermektedir. Buluğ çağı, gebelik, katarakt ameliyatından sonra insülin kullanımına geçiş gibi dönemlerde muayeneler daha sık yapılmaktadır. Hastaların kan şeker düzeyleri çok iyi kontrol altında tutulsa bile, retina muayeneleri mutlaka yapılmalıdır. Erken safhada yakalanan hastaların tedavilerinde daha başarılı olmaktayız. Eğer kan şeker düzeyi yüksek seyrederse, gerekli tedaviler yapılmazsa diyabetik retinopati ilerler ve körlükle sonuçlanır. Damarsal değişiklikler ve tıkanıklıklar artar ve retina kendisini beslemek için normal damarlardan daha ince, kolay kanayabilen ve çok çabuk dallanabilen yeni damarlar oluşturmaya başlar. Diyabetik retinopati tablosuna, beslenmenin az olmasından dolayı, sinirlerde iletinin durmasını gösteren, pamuk kümelerine benzeyen madde birikimleri (yumuşak eksudalar), yeni damar oluşumları, birtakım maddelerin artması sonucu retina üzerinde zarların oluşumu, retina önü ve vitreus içi kanamalar görülebilir. Diyabete bağlı göz hastalığı oluşumunda rol oynayan risk faktörleri nelerdir? En önemli risk faktörü diyabetin süresidir. Hastalığın süresi arttkça, hastalığın retina tabakasına verdiği hasar riski artmakta ve görme azalmaktadır. 15 yıllık diyabet hastası olan birinde diyabetik retinopati gelişme riski %80 in üzerindedir. Kan şekerinin iyi kontrol edilememesi de hastalığın gelişimine ve ilerlemesine yol açmaktadır. Özellikle glikolize hemoglobin(hba1c) düzeyinin diyabetik göz artması diyabetin göze hasar verme riskini arttırmaktadır. Hipertansiyonun kontrol altına alınamaması, kan yağlarının (kolesterol,trigliserid) yüksekliği, sigara içimi, gebelik ve böbrek hastalığı da hastalığı olumsuz yönde etkilemektedir. Hangi tetkikleri yapmaktayız? En kolay ve ilk yapılması gereken oftalmoskop ile detaylı gözdibi muayenesidir. Bu muayenede retinopati veya şüpheli bir durum saptanırsa en sık kullandığımız tetkik retina (FFA) anjiografisidir. Retina anjiografisinde, koldaki toplardamarlardan boya

verilerek gözün filmleri çekilir. Retina damar yapısını incelememizi sağlar. İşlem sırasında bazen bulantı olabilir. Ayrıca, 1-2 gün boyunca hastanın cilt rengi sararır ve idrar rengi koyulaşır. Diyabetik retinopatisi olan hastalarda kullanılabilecek diğer bir tanı yöntemi de Optik Koherens Tomografidir. (OKT) OKT de herhangi bir madde vermeden gözün filmleri çekilir. Retina tabakasını ince kesitler halinde incelememizi sağlar. OKT diyabetik makula ödemi gibi patolojilerde hastalığın evresi, tedavi endikasyonu ve tedavi sonrası takiplerde yol gösterici olmaktadır. Diyabetik retinopatide ne gibi tedaviler uygulanmaktadır? Göze yönelik sorunların tedavisiyle beraber kan şeker seviyesinin iyi kontrolü gerekmektedir. Kan şekeri seviyesinin sıkı kontrolü diyabete bağlı komplikasyon gelişme riskini azaltır ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatır, ancak durdurmaz. Yüksek kan basıncı ve artmış kan yağlarının kontrolü de çok önemlidir. Bu risk faktörleri iyi bir şekilde kontrol altına alındığında, göze uygulanan tedavinin sonuçları daha iyi olmaktadır. Lazer Tedavisi Diyabete bağlı retina tabakasındaki hasar için göze en sık uygulanan tedavi lazerdir. Diyabetli kişiler göz doktoruna ne kadar erken başvururlarsa lazer ile elde edilen başarı oranı o kadar artmaktadır.lazer tedavisinin etkinliği 40 yıllık çalışmalarla ortaya konmuştur. Erken evrede lazer ile tedavi edilen hastaların %85-90 civarındaki bir grubunda körlüğü engellemek mümkündür. Lazer tedavisi ile göz içerisinde kanama, glokom, görme merkezinde ödem (makula ödemi) oluşumu gibi komplikasyonların gelişimi ve ilerlemesi engellenmeye çalışılmaktadır. Görme merkezinde oluşan ödemi gidermek için yapılan lazerde tekrar tedaviler gerekebilmektedir. Bu tedaviyle hastaların görmelerinin azalması durdurulmaya çalışılmaktadır. Lazer fotokoagulasyon, hastanın hastanede yatmasını gerektiren bir durum değildir. Hasta oturur pozisyondayken yapılır ve işlem sonrasında hasta evine gönderilir. Lazerden sonra hafif ağrı ve görmede bir miktar azalma olması normaldir. Diyabetli kişilerin gözlerinde yeni anormal damarlar oluşabilmektedir. Bunlar göz içerisine kanamakta ve glokoma yol açarak körlükle sonuçlanmaktadır. Lazer tedavisi, glokom ve göz içerisinde olabilecek bir kanama riskini etkin bir şekilde azaltmaktadır. Bu olgularda, çevre retinaya yoğun lazer tedavisi yapıldığından, tedaviden sonra görmede azalma olabilir ama sıklıkla bir süre sonra eski düzeyine döner. Ayrıca, görme alanı daralabilir, renkli görme ve karanlık uyumu kötüleşebilir. Vitrektomi Tedavi için geç kalmış ve bazen lazer tedavisine rağmen ilerleme gösteren hastalarda göz içerisinde kanama oluşursa ve belli bir süre içinde kendiliğinden açılmazsa Vitrektomi ameliyatı ile göz içerisindeki kanama temizlenmelidir. Son yıllarda, cerrahi aletlerin teknolojik gelişmesine paralel olarak ameliyat sonrası elde ettiğimiz sonuçlar daha da yüz güldürücü olmuştur. Ameliyat sonrası elde edilecek görme düzeyi, diyabetin retina ve görme sinirinde oluşturduğu hasara bağlı olarak değişmektedir. Ve ancak ameliyattan sonra belirlenebilir. Yeni gelişmeler var mı? Görme merkesinde ödemi (makula ödemi)olan ve görmesi azalan hastalara göz içerisine özel ilaçlar enjekte etmekteyiz. Bu ilaçlar kortizon ya da anti-vegf içermektedir. Yapılan birçok çalışmada bu ilaçlarla iyi sonuçlar alındığı gösterilmiştir. Ancak, en büyük dezavantajı belli bir süre sonra etkilerini kaybetmeleri ve tekrarlanma gereksinimidir. Ayrıca, özellikle kortizon bazen göz içi basınç yükselmesi ve katarakt oluşumuna yol açabilmektedir. Nadiren bu enjeksiyonlardan sonra enfeksiyon oluşabilmektedir. Ağızdan alınan ilaçlarla diyabetin göze verdiği hasarı azaltmaya yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. Bu tedavilere cevap vermeyen bazı özel olgularda vitrektomi ameliyatını uygulamaktayız. Özellikle, geliştirilen dikişsiz vitrektomi tekniği sayesinde, ameliyat sonrası iyileşme dönemi ve operasyon süresi kısalmış, hasta konforu artmıştır. Diyabet hastaları hangi sıklıkla doktora gitmelidir? Tip I veya Tip II diyabeti olanlar retinopati gelişmesi açısından risk altındadır. Diyabeti olan her hasta, en azından yılda bir kez hiçbir şikayeti olmasa bile detaylı göz dibi (fundus) muayenesi yaptırmalıdır. Hamilelik, diyabetik retinopati riskini arttırır. Dolayısıyla diyabetik hamilelerin, mümkün olan en erken zamanda göz dibi muayenesi yaptırmaları önerilir. 5 yıldan fazla diyabetik olanlar ve risk faktörleri taşıyan hastalar 6 ayda 1 göz doktoruna gitmelidirler. Diyabetli hastalar üzerinde yapılan çalışmalar, kan şekeri kontrolünün, retinopati gelişimini ve ilerlemesini yavaşlattığını göstermektedir. Kan şeker düzeyini normal sınırlar içerisinde tutmak, hem göz hem de diğer organ hastalıkları riskini azaltacaktır. Normal düzeylerdeki kan şekeri aynı zamanda lazer tedavisi ihtiyacını da azaltacaktır. 19

Kısırlık (İnfertilite) Nedir? Op. Dr. Deniz Güleryüz ÇAKMAK Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Çocuk istemelerine ve bir yıldır düzenli cinsel ilişkiye rağmen çocuk sahibi olamamaya kısırlık (infertilite) denir. Toplumda kısırlık problemi ile karşılaşma oranı %15 civarında görülmektedir. Herhangi bir problemi olmayan çiftlerin düzenli ilişkiye girmelerine rağmen aylık gebe kalma oranları %12-25 arasında değişmektedir. Genel olarak kısırlık nedenleri %30-40 kadına bağlı, %30-40 erkeğe bağlı, %20-30 ise açıklanamayan nedenler olarak gruplandırılmaktadır. Çocuk Sahibi Olmada Etkili Faktörler Kadında yumurtalıkların normal çalışması ve yumurtalıklarda patoloji olmaması, Kadın yaşı, Erkeğin sağlıklı sperm üretebilmesi, Rahimde gebeliğin oluşumunu engelleyecek bir anormalliğin olmaması, Rahim kanallarının en az birinin açık olması, Normal cinsel yaşam ve normal cinsel ilişki sıklığı, Doğru zamanda ve düzenli cinsel beraberlik bozukluğu başlıca 4 ana grupta incelenir: Birinci grupta yumurtalıkları uyaran hormon eksikliği söz konusudur. İkinci grupta polikistik over sendromlu hastalar yer alır. Adet görememe ve seyrek adet görmeye ilaveten kadındaki androjen hormon fazlalığı ile karakterize cilt değişiklikleri (tüylenmede artma, yağlı cilt, sivilcelenme) görülmektedir. Üçüncü grupta erken menopoz hastaları bulunmaktadır. Bu grupta her türlü yumurtayı uyarıcı ilaç ve protokol başarısızdır. Bununla birlikte, bu hastaların bir kısmında ( % 10) ilk 5 yılda yumurtalık fonksiyonlarında geri dönme olabilmektedir. Dördüncü grupta prolaktin denilen süt yapıcı hormon fazlalığı söz konusudur. Prolaktin hormon fazlalığında yumurtlama gerçekleşmez. Prolaktin düşürücü tedavi ile yumurtlama fonksiyonu geri dönebilmektedir. 20 Kadında Kısırlık Nedenleri Kadında kısırlığa yol açan en önemli sebepler; adet düzensizliği ve yumurtlama bozuklukları, endometriozis, polikistik over hastalığı, erken menopoz, tüplerin kapalı olması ve doğuştan kadın organlarında olan yapısal anomalilerdir. Bir de nedeni bilinmeyen yani açıklanamayan kısırlık söz konusudur. Yumurtlama bozukluğu: Kadında en sık görülen kısırlık sebebi olup, yumurtlamanın hiç olmaması veya düzensiz ve seyrek olması anlaşılır. Normal koşullarda, her ay yumurtalıklardaki olgunlaşmamış yumurtalardan bir tanesi gelişip büyüyüp çatlar ve yumurtlama meydana gelir. Adet düzensizliği ve kısırlığın en önemli nedenlerinden biri yumurtlama olmamasıdır.yumurtlama Tüplerin tıkalı olması:tüplerin tamamen veya kısmen tıkalı olması durumunda sperm ve yumurtanın tüp içerisinde döllenmesi engellenerek gebe kalınamaz. Kadında kısırlığa yol açan nedenlerin %30 unu oluşturur. Tüplerdeki yapışıklık; geçirilmiş enfeksiyon, endometrıozis(çikolata kistleri) veya geçirilmiş ameliyata bağlı karın içi yapışılıklara bağlı olabilir. Gelişmiş ülkelerde cinsel yolla bulaşan hastalıklar tüplerdeki hasarın en önemli nedenidir. Rahim içi yapışıklıklar ve kitleler: Geçirilmiş küretaj ve enfeksiyonlar, myom ameliyatı gibi nedenler yapışıklığa yol açabilir. Rahim içi kitleler ise, myom ve poliplerdir. Tüp bebek