Alaturka Laiklik. Alaturka Laiklik: Ey Türk Gençliği! Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

EĞĠTĠM ÖĞRETĠM YILI 8. SINIF DĠN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BĠLGĠSĠ DERSĠ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIġMA TAKVĠMĠNE GÖRE DAĞILIM ÇĠZELGESĠ

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır.

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Azrail in Bir Adama Bakması

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Avrupa da Yerelleşen İslam

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın?

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

3 Hedef 3 Görev BÜLTEN Seçimleri İçin İSTANBUL AZİZ BABUŞCU B İ L G İ. NOTU FİLİSTİN MESELESİ 2 de İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.


Cumhuriyet Halk Partisi

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

T.C. BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ GÖNEN MESLEK YÜKSEKOKULU TURİZM VE OTELCİLİK BÖLÜMÜ İNANÇ TURİZMİ

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Petrus ve Duanın Gücü

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

DİNLER TARİHİ DERSİ ÖĞRETİM ROGRAMI

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine "asif philosopy/mış gibi felsefe" deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar var"mış gibi" hareket edeceksin.

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

HÜSEYİN SEYMEN SORGUNAİHL

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

11. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

03-10TEMMUZ 2015 TOPLUMUN DİN ALGISI VE DİNE BAKIŞI

OSMANLI TARİHİ II.ÜNİTE 8.KONU: REFORM

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

NE OLURSAN OL, ĠZMĠR E GEL

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

İman. Çalışmanın ana fikri. İsa ya iman etmek, zihin, duygu ve iradeyle O na güvenmek, dayanmak demektir. Çizimler: Meghan Burns

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

KAMU YÖNETİMİ PROGRAMI

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

KUPA TEKNĠK BĠLĠMLER MESLEK YÜKSEKOKULUNUN


dinkulturuahlakbilgisi.com BUDİZM Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

Diğer müritlerin neşeyle elindekileri takdiminden sonra, Aziz Mahmut Efendi, boynunu bükerek bu kırık ve solmuş çiçeği üstadına takdim eder.

G Ü Ç L E N İ N! Technical Assistance for Supporting Social Inclusion through Sports Education

Tanrı dan gönderilen Adam

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

Şerif Mardin in tespitiyle bu coğrafyada en etkili faktör : Din

9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Yeşaya Geleceği Görüyor

İ Ç İ N D E K İ L E R

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI BAŞLANGIÇ

Müdafaa-i Hukuk Hareketi bu hakları savunmak ve geliştirmek için kurulmuştur.

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş gazileri ziyaret etti

Ortodoks kilisesinin elinde Muhammed in resmi var mı?

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

Bu metin Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunca 10 Mayıs 1933 tarih ve 101 sayılı karar ile öğrenci andı olarak uygulamaya başlanmıştır.

Patronun hizmetini yapıyor Çalışan kadından bahsediyorum. Ben kocama muhtaç değilim diye evvela ailesini dağıtıyor.

AİLE KURMAK &AİLE OLMAK

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

...Bir kitap,bir mesaj!

1979 Kabe Baskını'nın yeni görüntüleri ortaya çıktı

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

İÇİNDEKİLER. Sayfa.

Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İlahiyat Atatürk Üniversitesi 1979 Y. Lisans Tarih Atatürk Üniversitesi 1981 Doktora Tarih Atatürk Üniversitesi 1985

T.C. BAŞBAKANLIK Diyanet İşleri Başkanlığı. (İl Müftülüğü)

ÖZGÜRLÜĞÜ. ve Dini Hassasiyetler. Serdar Kaya. İfade Özgürlüğü ve Dini Hassasiyetler. Charlie Hebdo ve Hz. Muhammed Karikatürleri.

Senin bir yaşlı piri fani mi yoksa pırıl pırıl istikbal vadeden bir delikanlı yada erkek mi kadın mı olduğunu bilmiyorum.

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Öğretmen: Başak Berna CORDAN. Duvarlar Konuşuyor, Pera nın Ziyaretçileri Dinliyor

Şimdi 'ama' diyeceğim

HATAY BOZGUNCULUĞA VE AYRIMCILIĞA İZİN VEREMEZ!!!

DEMOKRATİKLEŞME VE TOPLUMSAL DAYANIŞMA AÇILIMI

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

Transkript:

Alaturka Laiklik: Ey Türk Gençliği! Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın! 1

Bu kitap Derin Düşünce Fikir Platformu nun okurlarına armağanıdır. 2

3

Ġçindekiler Önsöz... 6 Din Özgürlüğü ne Genel Bir BakıĢ(Mehmet Bahadır)... 7 Din ve Vicdan Özgürlüğü II(Mehmet Bahadır)... 12 Dinin kurumsallaģması ve iktidar sevdası... 12 Din ve Vicdan Özgürlüğü III(Mehmet )Bahadır... 21 Çirkin Cumhuriyet ve Mânâ sız Maneviyat(Mehmet Yılmaz)... 25 Türkçe Ezan, Tercüme ibadet: Kültürel bir Ģizofreni(Mehmet Bahadır)... 36 Bir Ayrımcılık Aracı Olarak BaĢörtüsü Yasağı (Kübra Nur Ayar)... 43 Alevilik açılımını düģünmek ya da sırrı faģ eylemek (Ramazan Akkır)... 47 Alanson un Umresi ve Muhafazakâr Olmayan Ġman(Mustafa Akyol)... 50 Devrimler YanlıĢtır. Kemalist Devrim de YanlıĢtı(Mustafa Akyol)... 52 Zamanın bir yerinde öğrenciydim (Neslihan )Akbulut... 54 BaĢörtülüler BaĢ BaĢa(Özlem Yağız)... 56 Ey cemaat, Alevileri nasıl bilirsiniz? (Neslihan Akbulut)... 89 Madımak(T.Suat Demren)... 92 Gözün örtüsü, baģın örtüsü, kalbin örtüsü(dilaver Demirağ)... 94 Ġthal kavramlar sözlüğü 1: Laiklik (Faruk Saim Akhan)... 100 Bugün hâlâ pazartesi (Nayat Karaköse)... 103 Kapıları açık bırakanlar için... 103 Biz unutamıyoruz, ya siz? (Cemile Bayraktar)... 107 Topluiğne, Cop ve Bıyık (Takunyalı Topluiğne)... 111 Aileni mi seversin devletini mi? Ġmam-Hatipli Bireyin dramı (Okan Arslan)... 114 Atatürkçü/Kemalist mahalle baskısı veya Yıpranan TSK değil, benim!... 117 Bir Pazartesi denklemi çok bilinmeyenli?( Emine Uçak Erdoğan)... 122 Ben Suçlu Değilim!... 123 Sınavına Alınmayan Özgür Bir KiĢiyim!... 123 4

Suudi ġampanyası ve Dayatılan Dinin Sahteliği(Mustafa Akyol)... 124 Ġçeride de Pazartesi, DıĢarıda da (Cafer Solgun)... 126 Ġçerisi, dıģarısı, bizim olmayan önyargılar ve kendi olmaya dair notlar... 126 Senin Özgürlüklerini Vermek Ġstemiyorum Demenin Kurnazcası: Üçüncü Yolcu Olmak(Özlem Yağız)... 131 Felsefî bir pazartesi (Hilal Kaplan)... 134 Bir BaĢörtülünün Felsefi DertleĢmeleri... 134 Yine pazartesi, hâlâ pazartesi(ceren Gökoğlu)... 140 Kendim için Değil Bu Sefer... 140 BaĢörtüsü Yasaklarından Bize Kalan(Özlem Yağız)... 142 Acaba Ģimdi ne olacak? (Cemile Bayraktar)... 146 Öteki Kızın Türküsü(Özlem Yağız)... 149 NorĢin Köyü nün SıradıĢı Kızı(Özlem Yağız)... 151 Orduya Sızma (Mustafa Akyol)... 155 Kemalistlerdeki ALLAH korkusu(mustafa Akyol)... 157 Türkiye de dinin hududu yurttaģ vücudunu aģamaz! (Mustafa Akyol)... 159 ÇağdaĢlık ve T.C (Faruk Saim Akhan)... 162 CHP nin Ġslâm Vizyonu... 165 Misyonerlik, Hukuk ve Özgürlük (Mehmet Akif MenteĢoğlu)... 167 Herkes Ġçin Din Özgürlüğü(Mustafa Akyol)... 172 Kafalara Mayın DöĢemek (Doç. Dr. Serdar M. Değirmencioğlu)... 174 Patrik, Din Özgürlüğü ve Liberallik(Mustafa Akyol)... 177 Hz. Ġsa nın Mesajını Anlamak(Prof. Dr. ġinasi GÜNDÜZ)... 179 Hristiyanlar Türkiye de Özgür mü? (Adil Yapar)... 183 Sorun Misyonerlik mi? (Gökhan Talas)... 188 5

Önsöz Türkiye Cumhuriyeti nde Alevîlere zorla Sünnî Ġslâm öğretilirken Sünnîlerin baģörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fiģliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970 lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır diye ezberletildi bize okullarda. ÇağdaĢ, uygar, geliģmiģ ülkelerin seviyesine çıkmak için gerekliydi. Sakın ha sakınçocuklar! derdi ögretmenimiz, laiklik dinsizlik demek değildir. Fransızlar Vatikan ın baskısından kurtulmak için icad ettiler laikliği. T.C. usulü Alaturka laiklik ise babasının ceketini giymiģ bir çocuktaki gibi iğreti duruyor üzerimizde. Eline sopayı geçiren laiklik adına patlatıyor ötekine. Zenciyi zenciye kırdırmaktan baģka bir iģe yaramadı bu güne kadar: Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları, 28 Ocak... Elinizdeki bu kitap son yıllarda Türkiye nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor. 6

Din Özgürlüğü ne Genel Bir BakıĢ(Mehmet Bahadır) Dini, dili, ırkı fark etmez, din özgürlüğü sorunu yaşayan herkese ithafımdır. (M.B) Din özgürlüğü tabirinden ne anlıyorsunuz? Mesela Ali Babacan Türkiye de Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor demeciyle neyi kastetmiģti? Dinin devlet eliyle kontrol altına alınması, din özgürlüğüne zarar verir mi? Her din, kontrol altına alınması gereken, tehlikeli ve korkunç bir dogma mıdır? Kontrol altına alınırsa ne olur? Alınmaz ise ne olur? Farklı din veya mezhebe mensup kiģilere gerek devlet gerekse fertler düzeyindeki olumlu ya da olumsuz tavırlar din özgürlüğü bağlamında nasıl değerlendirilmelidir? Mesela ülkemizde yaģanan bir gerçeği; Ġncil basıp dağıtanları domuz bağıyla katleden zihniyeti konumuzun neresine sığdıracağız? Bir dizi sorularla ve sorgulamalarla yazıma baģlamak istedim. Evet bu soruların ıģığında din özgürlüğü kavramını ele alacağız bu makalede. Dahası, tarihi süreç içerisinde problemi ortaya çıkaran sebeplere, yaģanmıģ örnek olaylara değindikten sonra, Kur anı Kerim in getirdiği esaslar ve Peygamber Efendimizin uygulamaları ve din özgürlüğünün çoğulcu toplumlarda barıģa nasıl katkı sağladığına iģaret edeceğiz. 7

Öncelikle din özgürlüğü kavramından ne anlamamız gerektiğini ele almamız gerekiyor. Ülkemizde Din Özgürlüğü konusu olunca, malum medyada da yansıdığı üzere yüksek laik dozajlı tepkiler yağıyor. Hemen itirazlar yükseliyor. Bu ülkenin 80 bin camisi açıktır. Günde 5 vakit ezan okunur. Öyleyse geriye ne kalıyor? Şeriat gibi absürt argümanlar gırla gidiyor. Namaz kılana tekme atan, zorla oruç yediren mi var? gibi sığ yorumlar meģgul eder gündemi. Oysa bu tip yaklaģımlar Tek Parti döneminde vaz edilen din sadece vicdanda ve mabed de kalmalıdır anlayıģının sığ bir tezahürü olduğunu söylemem gerek. Oysa yaģadığımız dünyada din özgürlüğü tanımı oldukça geniģletilmiģ. Bakın,10 Aralık 1948 tarihli BM Ġnsan Hakları Evrensel Beyannamesi nin 18. maddesi Ģöyle: Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkı vardır. Bu hak, dini, bireysel veya topluca, kamusal olarak ya da özel biçimde, öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenler yoluyla açığa vurma özgürlüğünü içerir. Yani bu Ģu demek. Din özgürlüğü, bir dine inanma, yaģama, eğitim ve öğretim yoluyla o dini gelecek nesillere intikal ettirme veya tebliğ vasıtasıyla baģkalarına anlatma ve nihayet o değerlere inanan insanların birlikte hareket etmelerini sağlayacak organizasyonlar kurabilme, birliktelikler teģkil etme özgürlüklerinin bütününü içine alan bir kavramdır. Bu unsurlardan bir tanesinin yokluğu din özgürlüğünün o ülkede kâmil manada olmadığı anlamına gelir. İstediğine inan ama inandığın gibi yaşayamazsın, ya da tek parti döneminin üçüncü adamının tabiriyle; Türkiye de din telakkisinin hududu, yurttaş vücudunun cildini aşamaz. (Yani cümleyi biraz daha açarsak din telakkisi tenden çıkıp, toplumsal hayatta kendini ifade edemez demektir bu), bir baģka örnek; AK Parti ye açılan kapatma davası nın iddianamesinde de, BaĢsavcı, dinin kendi alanında, vicdanlardaki yerinde tutulması gerektiğini vurguladığı bir yerde, böylesi sorunlu zihniyetin varolduğu bir zeminde, Kimsenin inancına, namazına karışılıyor mu? Bundan daha iyi din özgürlüğü mü olur? demenin bir manası yoktur. Çünkü Ġnsan Hakları Evrensel Beyannamesi nden de görüldüğü üzere din ve vicdan özgürlüğü 4 temel unsura dayandığı anlaģılmaktadır. 1. Ġnsanların istediği inancı serbestçe seçmeleri (Ġman) 2. Ġnançlarının gereği serbestçe eylemlerde bulunabilmeleri (amel). Kısaca inandığı gibi yaģayabilmesi 3. Ġnançları doğrultusunda eğitim, öğretim yapabilmeleri 4. Sosyal birlik ve cemaat oluģturabilmeleri. ġeklinde özetlenebilir. Meseleye biraz daha hakim olabilmek adına küçük somut örnekler de verelim. Mesela kamil ve olgun bir din özgürlüğünün yaģandığı Türkiye nin caddelerinde 8

yürürken NakĢibendi dergahı tabelalı bir bina veya kapısında Bismillahirrahmanirrahim yazan özel bir Ġslami Kolej görmeniz çok ĢaĢırtıcı veya kimileri için çok korkutucu olmayacaktı mesela. Dahası Cemaat ve tarikatler serbest olur. Kimsenin baģörtüsüne karıģılmazdı. Ve hatta bir cemaat lideri çok sevdiği vatanını bırakıp, yurtdıģına göçmek zorunda kalmazdı diye düģünüyorum. Bütün bu oluģumların da, ülkemizin nevi Ģahsına münhasır laikliğine zarar vereceğini de düģünmüyorum. Hani laiklik adam olmaktır Ģeklinde meģhur bir sözümüz vardır ya. Evet tam da öyledir. Laiklik adam gibi özgürlüktür, serbestliktir. Bütün inançlara (adam gibi) eģit mesafede durmaktır kanaatimce. Yazıyı hazırlarken takıldığım bir nokta da Ģu oldu. Kendi tarihimiz açısından bakarak; Peki, devlet neden dini, vicdanlara ve mabetlere hapsetmek suretiyle kontrol altına almak istesin ki? Sahi din bu kadar korkutucu bir şey midir ki kontrol edilme ihtiyacı duyulsun? ya da Geçmişte hıristiyanlık tarihinde olduğu gibi, dinsel bir şiddet süreci mi yaşamıştık? Din ve mezhep kavgaları mı yapmıştık ya da din ya da klise eliyle engizisyon mahkemelerinde işkence ve zulüm mü görmüştük? (bu da bir sonraki yazının konusu olsun) Konuyla ilgili Derinsular sitesinin yazarı Sayın Serdar Kaya Ģu tespitlerde bulunuyor; Gelenekle ve geleneği çağrıştıran öğelerle bağların koparılmasını esas alan Kemalist devrimcilik, bu prensibinden ötürü, söz konusu gelenekte birincil derecede belirleyici olan İslam diniyle sıklıkla karşı karşıya geldi. Zira yapılan yeniliklerin neredeyse tamamı, İslam diniyle doğrudan ya da dolaylı olarak ilgisi bulunan konulardaydı. Resmi ideoloji, yenilmesi son derece güç olan bu rakiple mücadelesini, onu yok etmekten ziyade, önce kontrol altına almak, ardından da gerektiği şekilde törpülemek üzerine inşa etti. Konumu itibariyle son derece büyük bir temsil gücü olan halifelik kurumunun kaldırılması ve kurulan Diyanet İşleri teşkilatının Başbakanlığa bağlanması bu kapsamda değerlendirilebilir Üniversite öğrencilerin başındaki örtülerden rahatsız olan, bir okul müdiresinin sokakta dahi olsa başını örtmesine tahammül edemeyen zorba bir ideoloji, ibadetlerinin nizamı konusunda hassas olan inanç sahipleri tarafından güvenilir bir merci olarak görülmeyeceğinin elbette farkında. Ama bu ideolojinin niyeti, kendisini güvenilir kılmak değil, sosyal genlerle oynamak ve en büyük düşmanını isteği şekilde manipüle ederek kontrol altına alabilmek. Sayın Mustafa Akyol ise konuya biraz daha derinlik getiriyor ve Amerikalı düģünür Richard John Neuhaus un Çıplak Kamusal Alan (The Naked Public Square) adlı kitabında alıntı yaparak bu soruyu Ģöyle cevaplıyor: 9

Eğer din, sırf bireysel vicdan düzeyine indirgenirse, kamusal alanda sadece iki aktör kalmış olur: Devlet ve birey. Bu ikisinin arasında ahlaki değerler yaratan ve temsil eden ara bir kurum olan din ortadan kaldırılmıştır. Ve artık devletin tutkularını dizginleyecek bir kurum kalmamıştır Bu tür bir laik devlet, sonunda totaliterizme varır. Konumuza dönersek; ben de dikkatleri bir baģka noktaya çekmek istiyorum. Ġslam Devletinin ilk anayasası: Medine Vesikası na. Din ve Vicdan özgürlüğünü esas alan ve dünyanın ilk Ġslam Devletinin anayasası olan Medine Vesikası na Allah Rasulü nün (sas) uygulamalarından hareketle din özgürlüğünün yine dört ana esasa dayandığını görüyoruz. 1948 tarihli Ġnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde de bahsi geçtiği üzere; Ġnanma, inanç esaslarını yaģama, aynı esasları gelecek nesillere intikal ettirebilme, eğitim ve öğretim yapabilme ve örgütlenebilme. Ġlginç değil mi? İnsanlık, Efendimizi (S.A.V) ve getirdiği hakikatleri 1400 yıl geriden takip ediyor dersem gerçeğin bamteline basmıģ olduğumu düģünmekte bir beis görmüyorum. Ġsterseniz daha sonra detaylara inmek üzere bu dört esas, Medine Site Devletinde nasıl uygulanmıģtır? Kısaca bunu iģleyelim. Ama önce konuyla ilgili Kur an hakikatlerine bakalım; Allah, bütün insanlığa inanma veya inanmama özgürlüğünü vermiģtir. Dileyen iman etsin, dileyen inkar. Sizin dininiz size, benim dinim bana. Dinde zorlama yoktur. Eğer Rabb in dileseydi bütün insanlar Müslüman olurdu. Yoksa sen herkesi Müslüman olmak için zorlayacak mısın? ayetleri bu özgürlüğün teminatıdır. Literatürde din ve vicdan özgürlüğü kavramı ile ifade edilen sahada böylesi bir özgürlük alanı insanlığa sunuldu ise özgürlüğün diğer çeģitleri adına nasıl geniģ bir alan açıldığı tahmin edilebilir. Bu ilahi vahiyler doğrultusunda, Efendimizin uygulamaları; hoģgörü ve diyaloğa dayalı, çok hukuklu ve hukukun üstünlüğü temeline dayanan, barıģcı bir ortamda bir arada yaģama modelini sunmuģtur insanlığa. Bilindiği üzere Medine Site Devleti çok dinli, çok kültürlü ve çok uluslu bir yapıya sahipti. Yahudiler, pagan Araplar, Müslümanlar ve az sayıda da hiristiyan topluluklar mevcuttu. Efendimizin bizzat baģkanlığını yaptığı Medine Site Devletinde yaģayan hiçbir topluluk baskıya maruz kalmaksızın kendi dinlerine inanmıģlar, Ġslama geçmeleri içinde hiçbir zorlamaya tabi tutulmamıģlardır. Kilise, sinagog ve havralarında çok rahatlıkla dinî ibadetlerini yapmıģlar, günlük hayatlarında giyim-kuģamdan, evlilik ve boģanmalarına kadar hemen her sahada inanç esaslarını hayatlarına tatbik etmiģlerdir. Beytül midras (Yahudi okulları) adını verdikleri okullarında çocuklarına eğitim ve öğretimlerini vererek, kendi değerlerini gelecek nesillerine rahatlıkla intikal ettirmiģlerdir. Ve son husus, altına imza attıkları Medine Vesikası na muhalefet etmeksizin gerek kendi içlerinde, 10

gerekse müģrikler ve sair din mensupları ile siyasi, kültürel, ekonomik birliktelikler kurmuģlardır. Bazılarının müslümanlar Mekke de zayıftı zorlamada bulunmadı ancak Medine de değil Ģeklinde itirazları olabilir. Ancak bu gerçekleri saptıran büyük bir iftiradır. Belki bununla ifade edilmek istenen 14 asırlık Ġslam tarihi içerisinde cereyan etmiģ savaģlarda yaģanmıģ olabilir. Ancak bunun suçlusu din değil, dini yanlıģ yorumluyan dönemin Müslümanlarıdır. Ülkemizde yaģanan rahip cinayetlerini, Ġncil basıp satanların katlini bu bağlamda değerlendirebilirsiniz. Güzel dinimizi ne hale getirdiklerini ve ergenekon kokan bu eylemleri de esefle kınadığımı belirtmeliyim. Not : Bu makale, Sayın Serdar Kaya nın, Sayın Mustafa Akyol un ve Sayın Ahmet Kurucan ın makalelerinden istifade edilerek yazılmıģtır. 11

Din ve Vicdan Özgürlüğü II(Mehmet Bahadır) Dinin kurumsallaģması ve iktidar sevdası Aranızda en üstün olmak isteyen, sizlere hizmet etmekle yükümlüdür. Kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği görmezsin. Ne zaman kendi gözündeki merteği ortadan kaldırırsan işte o zaman kardeşinin gözündeki çöpü kaldırabilmek üzere oldukça iyi bir görüşe kavuşacaksın. (Hz. İsa Aleyhiselamın Hadisleri) Bir önceki yazımızda din özgürlüğüne dair dört ana esas belirlemiģ ve bu konu etrafında değiģik örnekler vermiģ, dahası ülkemizde yaģanan din özgürlüğü problemlerine değinirken hatırlarsanız Ģöyle demiģtik: Kendi tarihimiz açısından bakarak; Peki, devlet neden dini, vicdanlara ve mabetlere hapsetmek suretiyle kontrol altına almak istesin ki? Sahi din bu kadar korkutucu bir şey midir ki kontrol edilme ihtiyacı duyulsun? ya da geçmişte hristiyanlık tarihinde olduğu gibi, dinsel bir şiddet süreci mi yaşamıştık? Din ve mezhep kavgaları mı yapmıştık? Din ya da kilise eliyle engizisyon mahkemelerinde işkence ve zulüm mü görmüştük? 12

Daha önce yazmıģ olduğum bu satırları, derinlere inmek suretiyle; biraz daha açmayı, sağlıklı bir tahlil yapabilmek adına önemli olduğunu düģünüyorum. Ve meselenin bam teline dokundurmak için; din özgürlüğü problemlerinin, tarihsel olarak baģlangıç noktasına ve kaynağına bir yolculuk yapmak gerekecek. AraĢtırmalar, tarihi süreç içerisinde din özgürlüğü problemlerinin daha çok hıristiyanlıkla ortaya çıktığını göstermektedir. Teorik ve haklı olarak kendini Sevgi dini olarak takdim eden bir dinin, güç ve iktidar sahibi mensupları tarafından, baģka dinlere ve kendi içinde oluģan heretik ve schismatic oluģumlara karģı, tavizsiz ve gaddarane bir Ģiddet politikası gütmesi ve bunun insanlığa sunmuģ olduğu ağır tahribat ve bedeller, ilgili konuyu ve süreci araģtırmaya değer kılıyor. Daha çok batıda geliģen ve insanlığın vicdanını duvara asıp, hayvani (belki de daha aģağı) mertebeye ulaģmada, zirve yaptığı bu süreç, değil baģka bir dine, farklı bir mezhebe dahi tahammülün olmadığı bir süreç olarak, tarihe geçmiģtir. Zira Ortaçağ da kilisenin mutlak bir otorite konumuna hızla yükselme arzusu ve devleti ele geçirme gayretleri nedeniyle bağnazlık ve tahammülsüzlük had safhaya ulaģacak. Ve böylece batı da tek kral, tek devlet ve tek din anlayıģı hakim olacaktı. Olayın baģlangıç noktasına dönecek olursak; Hz.Ġsa ve getirmiģ olduğu ilahi mesajların, ümmeti tarafından yayılma süreci, yaklaģık 310 sene gizli ve el altında gerçekleģmiģ ve bu insanlar o günün zalim cabbarlarına ve oligarģik despotlarına karģı, bu dini gizlilik içerisinde korumaya muvaffak olmuģlardı. Ġmparator Constantin tabandan gelen zorlama neticesinde, hıristiyanlığı din olarak kabul etme ve din özgürlüğünü getirme mecburiyetinde kalmıģtı. Gerçi bu Hıristiyanlık üzerinde kontrolü elde tutmak için yapılan bir kabulleniģtir. Eğer o günün Hıristiyanları, Constantin in bu oyununa gelmeyip, daha çok üst yapı ile ilgilenmeselerdi, ihtimal dinlerini bir süre daha koruyabilirlerdi yorumu getirilebilir. Zira hiristiyanlığın (resmi) din olarak kabul ediliģi, hıristiyanlara indirilen büyük bir rehavet darbesi olmasının yanında, iktidar sahibi zalim ve jakoben yöneticilerin, dini ve siyasi gücü kontrol altında tutma maksadıyla, baskıcı ve despotik yönetimlerinin ilk nüvesini oluģturacaktı. Tabii hiristiyanlığın resmi din olarak kabul ediliģin ardından, hristiyanların bir kısmı eski gerilimlerini (hassasiyetlerini) kaybedip, kelepir sevdasına düģmeleri ayrı bir araģtırma ve inceleme konusu olabilir. Ġmparator Constantin 313 yılında Milan fermanı ile, ferman söylemlerinin aksine dinde toleranssızlığa giden yolun kapısını aralamıģtır. Bir devlette tek din ve din içinde birlik ilkesiyle Constantin, heretiklere karģı savaģta, kiliseyi desteklemiģ ve hatta önderlik etmiģtir. Bu dönemde, heretiklik manevi ve medeni suç olmaktan çıkarılıp, sonu engizisyon mahkemelerine kadar varan bir dizi zülmi cezalara kadar gitmiģtir. Bu dönem kilise ile devletin yetkilerinin kaybolup kaynaģmaya dönüģtüğü bir dönem olarak adlandırılabilir. Daha sonra 380 yılında I.Theodosios ile hıristiyanlık önce devletin resmi dini haline gelmiģ, peģinden de devlete hükmeden bir kurum haline dönüģmüģtür ki 13

buna hiristiyanlığın devletleģmesi ya da Dinin kurumsallaģması tabiri daha uygun düģecektir. Yani Kilise devlet içinde değil, Devlet Kilise içindedir artık. BaĢka bir deyiģle, kilisenin (ruhani kılıcın) devleti ele geçirmesi olarak da yorumlanabilir. Sonuçta, insanlığa kan kusturacak öylesi bir teokratik düzen gelmiģtir ki, bunu Papa VIII.Boniface Ģu Ģekilde izah etmektedir. Kutsal Katolik ve apostolik kilise dışında günahların ne affı ne de onlardan kurutuluş yolu vardır. Mevcut iki kılıç (dünyevi ve ruhani) kilisenin iktidarındadır. Bir devlette iki baş olamaz. Dünyevi otorite, ruhani olana tabidir. Ruhani otorite kral da dahil herkesi yargılayabilir ama o hiç kimse tarafından yargılanamaz. Çünkü onun otoritesi ilahidir. ĠĢte bu aģamadan sonra din özgürlüğü alanındaki felaketler süreci baģlamıģ oluyordu. Bu despotik tekelci yönetim, Ġncil de geçen Ve efendi hizmetçiye dedi; Yollara ve çitlerin boyuna çık. Bulduklarını içeriye girmeye zorla ki evim dolsun. Sözünü kendine referans alarak zora baģvurmanın lüzum ve doğruluğuna inanır. HoĢgörüsüzlük ilke haline getirilir. Ve sonuçta Nietzsche ye AnarĢist ve Hıristiyanın kökeni birdir, Kutsal anarģistler sözünü dedirtecek, Ģiddet ve yüzyılları bulan din ve mezhep kavgalarının fitili ateģlenmiģ olur. Bu kadarla da kalınmaz ve Ruhun kurtuluģu için, her türlü ten cezası, her iģkence hatta ölüm caizdir düģüncesi ortaya atılır ve engizisyon mahkemelerinin fikri alt yapısı oluģturulur ve bu zülüm düzeni devlet eliyle meģrulaģtırılmıģ olur. Dinde zorlamayı makul gören anlayıģın temelinde, Hıristiyanlı/Kilise dıģında kurtuluģ yoktur kuralı dikkate değerdir. Bu kural maalesef kendinden olmayana Ģiddet yolunu açmıģ ve yeryüzünü kana boğmuģtur. Zira öğretiye göre, hiristiyanlığın asıl amacı ruhun ve insanlığın manevi kurtuluģudur ve bunun da tek ve mutlak yolu hiristiyanlıktır. Yani tek bir mutlak doğru vardır. O da kendileridir. Bu kurtuluģa gelmeyen kılıçla yola gelecektir. Dolayısıyla dinde zorlama insanın en kutsal görevidir. Toplumun zor kullanmama sebebinden dolayı topyekün cehenneme gitmektense bireylerin acı çekmesi ve hatta ölmesi gayet normaldir! ĠĢte bu anlayıģ, kendinden olmayan din ve mezheplerle bir savaģın ifadesidir. Zira insanlığın manevi kurtuluģunu hedef almıģ fanatik bir inancın, ne baģka dinlere ne baģka mezheplere ne de kendi içindeki farklı oluģumlara müsaade edeceği beklenemez. Özgürlüğe gem vurma ve zorlama suç olarak değil, kutsal vazife olarak nitelenmiģtir. 14

Hiristiyanlık içinde oluģmuģ her mezhebin kiliseleri de, mutlak hakikatı kendilerinin temsil ettiğini iddia etmiģ ve kurtuluģun sadece kendilerinde olduğuna iman etmiģlerdir. Dolayısıyla kendileri dıģındaki oluģumları heretik kabul ederek, onlarla savaģmayı vazife bilmiģler ve kanlı mezhep savaģları böylece baģlamıģtır. 532 yılında Ġmparator Jüstinyen hipodrom da 40.000 civarında insanı doldurup katletmesiyle vurguladığı Tek devlet, tek kanun, tek din anlayıģının doğurduğu Kral kimse, din o dur. felsefesine inanmıģ ve bunu da vahģetinin gerekçesi yapmıģtır. Artık halk, kralın dininden olmak zorundadır. Hz. Peygamberin (S.A.V), Bizans Kralı Herakleios a gönderdiği mektupta İslamı kabul etmekten kaçınması halinde halkının günahını da üstleneceği Ģeklindeki uyarısı, muhtemelen hıristiyanlıktaki halkın, kralın dininden olması zorunluluğu sebebiyledir. Yoksa Ġslam da hiç kimsenin, bir baģkasının suçunun cezasını çekmeyeceği esaslı bir prensiptir. Ayetlerle de sabittir. Ancak burada Ģunu da belirtmek gerekir ki; insanlığa zulüm ve gözyaģı getirmekten baģka hiçbir iģe yaramayan, yukarda anlatılan öğretiler ve bu öğretilerden müteģekkil zihin yapısı daha çok, iktidar odaklı kurumsallaģmıģ bir dinin, günümüz tabiriyle vatikanizm öğretisinin eseridir. Dolayısıyla Hz. Ġsa (a.s) nın getirmiģ olduğu ilahi mesajla uzaktan yakından alakası yoktur. Çünkü, her türlü müessese gibi, (devlet de buna dahildir) Kiliseler de konformizme, sosyal ve siyasal muhafazakarlığa, yani mevcut durumun her ne pahasına olursa olsun sürdürülmesine tabiatları gereği yatkındırlar. Bunun yanında ilahî mesajın, yani dinin yeryüzünde insanlar tarafından temsil edilen ve yönetilen bir müessesesi olamaz. Bunun yanında; Papa, kardinal, piskopos gibi hiyerarģik otoriteler zinciri Hz. Ġsa nın getirdiği dinde yoktur. Bu durum, Kiliselerin kendilerini bir devlet gibi teģkilatlandırmaları sonucu ortaya çıkmıģtır ki, insanları din değil, bürokratik yapılarla yüz yüze getirmiģtir. Bu hiyerarģik yapı, doğal olarak kendini korumak için din ile hiç alakası olmayan kıymeti kendinden menkul ve kendine ait bir iç kanun ve kurallar bütününü de beraberinde getirmiģtir. Bu nedenle Kiliseler ve kurumsallaģmalar, özünde bir yabancılaģmayı, yani dinden uzaklaģmayı taģımakta ve bireyin yasa ve kurallara boğulmasıdır ki, tarihte yaģanan acı olaylar da bu gerçekliğin yansımasıdır. ġimdi, hristiyanlık tarihinde ve din özgürlüğü problemleri çerçevesinde, tarihte yaģanmıģ bazı olayların altını çizmeye çalıģalım. Din savaģlarına en önemli örneklerden biri Antakya ve Kudüs ün iģgalidir. 1098 yılında Antakya yı ele geçiren haçlılar Ģehirdeki bütün Müslümanları katlederek, Kudüs yoluna koyulmuģlardır. 1099 yılında Kudüs iģgal edildiğinde ise, yaģlı, kadın, erkek, çocuk savunmasız 40.000 insan kılıçtan geçirilmiģ. Kutsal mekanlar 15

yağmalanmıģ. Bütün Museviler de, Müslümanlara yardım ettikleri gerekçesiyle sığındıkları sinagoglarda yakılmıģtır ki, bu olay insanlık tarihinin en acı katliamı olarak geçmiģtir. 1204 yılında ise, Küdüs e yönelen IV.Haçlı orduları, Ġstanbul a uğrayarak, zulüm ve nefretlerini ortaya dökmüģlerdir. Oradaki halka, inanç farklılığından dolayı zulmedilmiģ. Din adamları asılmıģ, savunmasız kadınlara ve rahibelere tecavüz edilmiģ. Aziz olarak bilinen kiģilerin mezarları dahi yağmalanmıģtır. Ayasofya cami dahi bu yağmadan nasibini almıģtır. Öylesine bir yağmadır ki bu, Ġstanbul harabe Ģehir haline gelmiģtir. Bununla da yetinmeyip, Ġstanbul da bir Latin patrikliği kurmuģlar ve Ortodoks halkı zorla KatolikleĢtirmeye çalıģmıģlardır. (ġahsi kanaatim Ģayet Bizans, Bizans olarak kalsaydı, sanırım sorun yoktu ve Fatih Sultan Mehmet, Ġstanbul a en azından belki de kılıçla girmeyecekti. Zira Bizans artık koca bir zülüm meydanı ve haçlı seferlerinin üssü pozisyonundaydı diye düģünüyorum) Buradan Haçlı seferlerinin amaçlarından birisi de, heretik ilan edilen Bizans ın tekrar Katolikliğe dönüģünü sağlayarak yeniden Papa nın egemenliği altına girmeyi sağlamak olarak yorumlanabilir. Hatta biraz daha ileri giderek, geçtikleri her yolda bir enkaz bırakmaları sebebiyle bu hareketin sömürü ve emperyalist amaçlar taģıdığını da söyleyebilirim. 1313 yılında Tapınak ġovalyeleri Papa ve Kral iģbirliği ile, heretik ilan edilmiģ ve Ģovalyeler diri diri yakılarak idam edilmiģlerdir. Ve Tapınak Ģovalyeleri, papaya ve krala Karuni bir servet bırakarak tarih sahnesinden silinmiģlerdir. 1572 de Fransa da Katolikler, IX. Charles ın emriyle bir gecede 20 ila 70 bin arasında Protestan ı katletmiģlerdir. Enteresandır, Papa, bu katliamı kutlamak için özel bir madalya bastırmıģtır. (Saint-Barthelemy Katliamı) Yine din özgürlüğü problemlerinin sebep olduğu otuz yıl savaģlarını da hatırlatmak gerekiyor. Protestan ve Katolik birlikler arasında çıkan savaģta Almanya koca bir harabe ülke halini almıģ, 300 ayrı eyalete bölünmüģ ve bunun yanı sıra nüfusu da 16 milyondan 6 milyona düģmüģtü. Bu savaģ sonunda yorgunluk ya da bıkkınlık hali olsa gerek, kısmi bir din ve vicdan özgürlüğü getirildiğini de belirtmem gerek. Ve Engizisyon Mahkemeleri Bu mahkemeler, XIII. Yüzyılda ortaya çıkmıģ, hıristiyanlıktan dönen, heretik akımlara karıģan, dini esaslara baģkaldırmıģ, kısmen de Yahudileri ortadan kaldırmak ve yok etmek maksatlı kurulmuģ ve XIX. Yüzyıla kadar etkisini sürdürmüģ Katolik kilise mahkemelerdir. Bu mahkemelerin, heretik akımlara karģı baģarısız olmuģ hükümdarların tahttan indirileceği kararını alması, vahģeti boyutunu daha da derinleģtirmiģtir. Öyle ki bu vahģet; yüzyıllar boyunca, yüz binlerce kiģiyi yakma, kazığa oturtma, mezardan çıkarıp kemikleri yakma, dilini kesme, evlerini yıkma, mala gasp, hapis, sürgün, kürek çekme gibi cezalar olarak tezahür etmiģtir. 16

Endülüs ün yıkılıģıyla, Ġspanyol Engizisyon Mahkemeleri bu sefer Müslümanlar ve Yahudiler üzerinde akıl almaz iģkence ve zulümlere baģlamıģlar. Sonuçta ya Amerika yerli halkının kaderini paylaģtılar ya da göçe zorlandılar. Osmanlının yardımlarıyla bir kısmı Kuzey Afrika ya bir kısmı da Ġstanbul a yerleģmiģlerdir. (Ġstanbul da yaģayan bir Yahudi Cemaatine mensup bir arkadaģım bana bu olayı anlatmıģ, Osmanlı ya Ģükranlarını iletmiģti.) Ve Batı dünyası 1500 yılı aģkın süren din savaģları sonucunda savaģmaktan yorulması sebebiyle olsa gerek, içlerindeki farklı mezhep ve görüģleri kabul etmek zorunda kalmıģtır. Ancak bu kabulleniģ yani din ve vicdan özgürlüğünün kabulu, dinden kurtulmak Ģeklinde ortaya çıkmıģtır. Batı dinden ve kilise baskısından kaçarken pozitivizme ve hümanizme tutunacak. Özgürlüğe yelken açacak. Ancak bu da dini aģırılık sonrası, özgürleģme aģırılığını doğuracaktır. (Bu tespitler de, ayrı bir yazı konusu olabilir.) Yukarda anlatılan olaylar baz alındığında aforoz, engizisyon ve endüljans (günahları affetme yetkisi) gibi tanrısal gücün temsil edilmesi ve bunun doğurduğu problemler de ayrıca göze çarpmaktadır. Aslında yazı boyunca anlattığım Ģey, daha doğrusu tarih boyu yaģanan Ģey, dogmatik tekelcilik sebebiyle, kilisenin elinde tuttuğu gücü (din, yönetim, ekonomik güç) kötüye kullanması ve din istismarına gitmesidir Ģeklinde özetlenebilir. Dolayısıyla suçlanacak Ģey din midir, yoksa güç ve iktidar düģkünü insanoğlunun ihtirasları mıdır? Sorusunun cevabı hayati önem kazanmaktadır. Tabii burada dinin kontrol altına alınması gereken tehlikeli bir dogma olduğu sonucu ortaya çıkmaz. Ya da kimilerimiz, Türkiye de çok yaygın bir kliģe olan; Evet, evet, din zaten siyasete hiç karışmamalı, vicdanlarda yaşamalı diyebilirler Oysa bu peģin hükümlü bir genellemedir. Çünkü dinin siyasete karıģarak insanlık adına, özgürlük, adalet ve barıģ getirdiği bir düzine, tarihsel olay da sayabilirim. Kaldı ki, bir dinin hayatın hangi yönlerini düzenleyeceği konusunda o dinin kendi kaynakları ve inananları dıģında kimsenin karar verme yetkisi de yok. Meselenin bir diğer boyutu ise, yukarda anlatılan despotik ve zulüm olayları din boyutlu gibi görünse de, bu çoklu durum sadece din değil, din-dıģı felsefeler ya da ideolojiler ve her türlü -izm ler için de geçerli. Örneğin diyalektik materyalizmin siyasete karıģması, silahlı propaganda ya koyulmuģ Leninist bir komünizm Ģeklinde de olabilir. Bu durumda Dinin siyasete karıģması noktasında bıçak sırtı denen hassas denge nasıl olmalıdır? Sorusu akıllara gelebilir. ġahsi kanaatim; tarihsel süreçler ve yaģanan tecrübeler iki duruģu karģımıza çıkarmaktadır. Birincisi; ferdi esas alarak, sadece insan odaklı, din adına iktidar talebinde bulunmayan anlayıģ, ikincisi ise; iktidarı ve gücü ele geçirmeye dönük, din adına siyaseti önceleyen algılama biçimidir ki; bu duruģ (iyi niyetli dahi olsa) insanoğluna çok cefalar çektirmiģtir. 17

Birinci duruģu Ġslam dinini baz alarak, meseleyi biraz daha açarsak; Ġslam, Ģuur sahibi insanları tek tek muhatap almıģtır ve insanlar dünyadaki eylemlerinden, yaptıklarından ve yapmadıklarından sorumlu olacaklardır. Din mesajını fertlere iletir. Fertlerin görevi vazifelerini yerine getirmektir. Fakat fertler vazifelerinin ötesinde somut sonuçların peģine düģmesi gerekmez. Yani insan vazifesini yapar, sonucu verecek olan Yaratıcının iģine karıģmaz. Bu özelliği ile ilahi mesaj daha çok ALT YAPI ile ilgilidir. Fertler için en önemli vazife iman ibadet, ahlak, vicdan gibi konulardır. ÜST YAPI tali bir konudur. ġerif Mardin in dediği gibi; İslam gibi toplum ilişkilerini İlahî bir mesajın ışığında değerlendiren ve toplumu gereken İslami ideale yaklaştırmaya çalışan bir dinde, dinin kendisini bir üstyapı kurumu olarak değil, bir temel şekillendirici olarak ele almak gerekir. Belki de burada önemli olan siyasetin dine dolayısıyla insana hizmet eder Ģekilde tutulmasıdır. Bu ilkelerden, esas alınan unsurun taban olduğu (insan, ahlak, vicdan olduğu), devlet, güç ya da iktidar sahibi elitist zümre gibi tavan için yani üst yapı için, fertlerin zarar görmesinin istenemeyeceği sonucu ortaya çıkar. Bu nokta çok önemlidir. Daha kestirmeden açık olarak ifade edeyim; Eğer birinci duruģa sahipseniz mesela, devletin ali cenap menfaatleri için, Dersim Katliamını hoģ göremezsiniz. Ermeni tehcirini hoģ göremezsiniz. Vicdanları kanatıp, Gazi, Sivas Madımak, MaraĢ olaylarını hoģ göremezsiniz. Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır da diyemezsiniz. Devleti putlaģtıramazsınız. Kendinden olmayana düģman gözüyle bakamazsınız. Milleti ve insanlığı kendine hedef seçip eylem planları, lahikalar, kafes operasyonları hazırlayıp uygulayamazsınız. AyıĢığı, Yakamoz, Sarıkız, Eldiven gibi darbe planları da hazırlayamazsınız. Dahası, camilerdeki mahyalara Önce Vatan, Ne mutlu Türküm diyene Ģeklinde ucuz hamasi yazılar da yazamazsınız. Kısacası hukuku, adaleti ve vicdanları ayaklar altına alamazsınız. Milli menfaatler mi, ahlak mı önemli? sorularını soran ahmak kafalara, Ahlak diye haykırarak duruģunuzu belirlersiniz. Tarih boyunca tecrübelerce sabit olan ve sıkıntılı bir duruģu temsil eden ikinci duruģta ise, en önemli vurgu iktidar vurgusudur. Ġktidara ve güce endeksli bir duruģ tarzıdır. Yazıda konusu geçen hristiyanlığın devletleģmesi suretiyle kurumsallaģması ya da Siyasal Ġslam dedikleri Ġslamcılık bu duruģu temsil eder. Bu duruģun, aktörlerinin ortak özelliği iktidar talebidir denilebilir. Bu duruģu temsil edenler oldukça dindar olabilirler ancak en önemli fark önceliklerinin değiģmiģ olmasıdır. Evet bunlar, toplumsal düzeni sağlamak için, problemlerin çözümü için iktidarı ele geçirmek gerektiğini inanmıģlardır. AlıĢtıra alıģtıra mı söylemem gerek bilmiyorum ancak, Humeyni Devrim hareketini ve hatta, MSP, RP, FP gibi siyasi partileri de bu çizginin devamı olarak görmekte bir beis görmüyorum. Hatta, bu ikinci duruģun temsilcileri içerisinde, Hizb-ut Tahrir, Usame Bin Ladin ve El Kaide gibi Kur anı literal yorumlayıp, 18

hatasız masum dindar yönetici arayanlar dahi vardır. Yeryüzünde böyle bir insan olmadığı için, bu taleplerini gerçekleģtirebilmek adına tabii olarak, iktidar amaçlı çalıģmak zorunda olduklarını da belirtmem gerekir. Sonrası malum; dini despotizme kadar varılabilecek keyfi uygulamalar ve baskılar kendini gösterebilir. Özetle ikinci duruģ; devleti önceleyen, üst yapıya önem veren görüģlerdir. Bu görüģ esasen ehl-i Sünnet itikadına da uygun değildir. Fakat, Sünni Müslümanların yaģadığı yerlerde de yaygınlaģmıģtır. Sünni Müslümanlar arasında iktidar talebini önceleyen bu görüģlerin yaygınlaģmasında modernite etkisi ve ġiilik yadsınamaz ölçüde etkili olmuģtur. Bu arada, bir diğer önemli hususa da parantez açmam gerekiyor; Yazının amacı, hristiyanlık tarihindeki kötü örnekleri sıralayarak onlar kötü, biz iyiyiz iddiasında bulunmak değil elbette. Yazını amacı, din ve vicdan özgürlüğünün esaslarını belirleyerek dünya barıģına katkılarını anlatabilmek. Dahası dinin siyasete karıģması noktasında iki farklı duruģu gözler önüne serip, sorunun temellerine inebilmek ve geçmiģten ders almak olarak özetlenebilir. Bunun yanı sıra dini kontrol altına alma çabalarının, altında yatan gerçekliği gözler önüne serebilmekti. Ġslam tarihine baktığımızda, insani hataların, hırsların ve bağnazlıkların da mevcut olduğunu görebilirsiniz. Hz. Peygamber in vefatından çok geçmeden Müslümanlar arasında fazlasıyla siyasi karmaģalar, ihtilaf ve çatıģmalar baģlar. Hz. Osman ve Hz. Ali yi Ģehit edenler Müslümandır. Sıffin savaģıyla, Hariciler olarak bilinen ve hem Sünnilere hem de ġiilere karģı bugünün deyimiyle terör uygulayan, Günümüz Taliban ya da El Kaide sine benzer fanatik mezhep de çıkar. Maalesef ikinci duruģ dediğimiz bu anlayıģ, Hz. Muaviye den sonra çeģitli saltanatlar Ģeklinde devam etmiģ; bu saltanatlarda Emeviler de olduğu gibi, devletin/toplumun huzuru için fertler feda edilmekten çekinilmemiģtir. MitleĢen devletin korunması bir ibadet gibi ele alınmıģ; bu uğurda her Ģey feda edilmiģtir. Hakeza Ġttihat ve Terakki marifetleri ile, Osmanlı nın son dönemleri ve hatta Osmanlının manen çöküģ dönemleri de bu anlayıģı temsil edebilir. Bugün bu anlayıģı, Siyasal Ġslam ya da Ġslamcılık diye tanımladığımız, ideolojik yaklaģımların yürüttüğünü söyleyebiliriz. Daha sonraki yüzyıllar boyunca da Müslüman mezhepler, devletler, emirlikler, hanedanlar arasında sayısız savaģ yaģanır. Evet, mezhep çatıģması Ġslam da Hıristiyanlığa göre daha azdır, ama yine de vardır. Bu elbette Ġslam a aykırıdır ama her dinde olduğu gibi Ġslam tarihinde de yine din adına pek çok dünyevi çatıģma, kaos, ve kör fanatizm üretenler olmuģtur ve halen de olmaktadır. 19

Ve sonuçta, dönüp dolaģıp Ģu soruyu tekrarlamak ihtiyacı hissediyorum. YaĢanan acı gerçekler karģısında suçlanacak Ģey din midir, yoksa güç ve iktidar düģkünü insanoğlunun ihtirasları mıdır? Gelecek Yazı Din ve Vicdan Özgürlüğü Sürecinde Ġslam Tecrübesi ve Sonuç TeĢekkür : Sayın Prof.Dr.Saffet Köse nin Din Özgürlüğü ve BarıĢ Yolunda Ġki Farklı Tecrübe adlı eseri, Köprü Dergisi yazarlarından Sayın Selim Sönmez ve Dinler Tarihi Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Ġsmail TaĢpınar ve Sayın Mustafa Akyol un makaleleri, Sayın Mehmet Yılmaz Bey in teģvik ve destekleri, Derin DüĢünce Grubu üyeleri ve yorumcuları ile yaptığımız tartıģmalar bu yazı için bilgi ve ilham kaynağı olmuģtur. 20