26 Eylül 2014 Budapeşte - Viyana Turu Gezi Notları / Ayberk Yurtsever 1
Budapeşte İstanbul dan 1.5 saatlik uçuşun ardından Budapeşte Havaalanı nda indikten sonra turist bilgi merkezine gidip kalacağımız otelin yerini öğrenerek üç gün boyunca kullanacağımız ulaşım biletini aldık. Macaristan, Avrupa Birliği nde olmasına rağmen hala Euro yerine Macar Forinti kullanıyordu ( 100 Macar Forinti = 1 Lira). Havaalanından bindiğimiz otobüs bizi metronun başladığı durakta indirdi. Metroyu gördüğümde şehrin hala Komünizm zamanlarındaki izleri taşıdığını fark ettim. Metro oldukça eski ve Rus yapımıydı. Ancak toplu taşıma oldukça gelişmişti ve metro seferleri çok sıktı. Nygutai Ter durağında indikten sonra otelimizin de üstünde olduğu Szen Istvân Körüt caddesine doğru yürüdük. Bu caddesi oldukça merkeziydi ve şehrin Peşte kısmında konumlanmıştı. Şehrin Buda ve Peşte kısımlarını bağlayan köprülerden birine yürüme mesafesinde kalıyorduk. Pazar günü olduğu için birkaç bakanlık gezdik ve şehrin Peşte tarafını dolaştık. Küçük bir şehir olduğu için çoğu yer yürüme mesafesindeydi ancak yürümeyi sevmeyenler için tramvay ve metro sistemi çok aktifti. Şehrin Peşte kısmı daha moderndi. İşyerleri, alışveriş merkezleri ve hastaneler Peşte de konumlanmıştı. Şehirde fiyatlar Türkiye ile aynı düzeydeydi. Gece şehir merkezine gittiğimizde çok şaşırdım. Saat 12 de şehir merkezi tıklım tıklım doluydu ve resmen kaldırımlarda bile oturacak yer yoktu. Şehrin bu derece canlı olması hoşuma gitmişti. Vaci Utca(Budapeşte nin İstiklal Caddesi) şehrin lüks mağazalarının ve restoranlarının üzerinde bulunduğu caddenin bittiği yerde geleneksel Macar yemekleri yapan stantlar vardı. Yemek almak için uzun bir sıra bekledikten sonra yemeğimizi aldık. Macar mutfağının Osmanlı mutfağından etkilendiği belliydi.doğrusu yemekleri de çok lezzetliydi. Asıl gezimiz yeni başlıyordu. Eski adı Budin olan şehrin Buda kısmı tarih kokan bir yerdi.adeta Orta Çağ dondurulmuş bir biçimde karşımızda duruyordu. İlk önce Gül Baba Türbesi ne uğradık. Şehrin bence en güzel yerlerinden birine konumlanmıştı. Ünlü bir Osmanlı dervişi olan Gül Baba, Budin Osmanlı tarafından fethedilirken buraya yerleşmiş ve Macar halkının sevgisini kazanmış. Cenazesine Kanuni Sultan Süleyman başta olmak üzere 200 bin kişinin katıldığı söyleniyor. Buradan Balıkçılar Tabyasına doğru giderken Tuna Nehri kıyısından yürüyorduk ve şehrin bu kadar hasar ve yıkımdan sonra bu derece toparlanmasını şaşırmış bir biçimde izliyordum. Yürümeye devam ederken Budapeşte Parlamento binasını gördük. Neogotik yapısı ile tüm ihtişamıyla karşımızda duruyordu. 2
( Parlamento Binası) 3
Balıkçılar Tabyasına ulaştığımızda karşılaştığımız manzara muhteşemdi. Margaret Adası, Tuna Nehri, Zincirli Köprü, Peşte kısmı ve Gellert Tepesini panoramik şekilde görmek mümkündü. Oradan Budin Kalesi ne geçtik yol tam olarak bir Orta Çağ Avrupası ndan kopmuş gibiydi. Büyük kargalar ve tarihi yapılar tarihi bir atmosfer oluşturuyordu. Kaleden çıktıktan sonra Alman istilasından sağlam kalan tek yapı olan Zincirli Köprü nün üzerinden karşıya yürürken köprünün tam ortasından Tuna Nehri ni izlemenin verdiği keyif kelimelerle anlatılmayacak cinstendi. Şehrin denize kıyısı yok ancak Tuna nehri bu açığı tek başına kapatıyordu. Gece aynı yolu yürümeye karar verdiğimizde bizi başka bir Budapeşte bekliyordu. Avrupa nın en iyi ışıklandırılan kentinde Tuna Nehri kıyısında yürümek tam anlamıyla inanılmazdı. Nehir kenarında şarabını içen çiftler ve yürüyüşe çıkan insanların sayısı hayli fazlaydı. Yürürken, caz müzik yapan bir sokak grubuna denk geldik. Gece hayatı hareketli olan Budapeşte de son gecemiz olduğundan o gece sabahın ilk ışıklarına kadar şehri adım adım dolaştık. Otelden çıktıktan sonra buraya Viyana ya gitmek üzere veda ettik. 4
(Balıkçılar Tabyası) 5
(Zincirli Köprü) 6
(Gece, Parlamento Binası) 7
Viyana Viyana nın bir kültür şehri olduğunu daha önce de duymuştum ancak şehirde neredeyse her şey konser ve opera. Alman kültüründen etkilendiği gözlemlenebiliyor ve dünyanın en pahalı şehirlerinden sayılıyor. Şehir Budapeşte gibi 2.Dünya Savaşı nın en çok zarar görmüş şehirlerinden. Buna rağmen şehir hızlı toparlanmış ayrıca metro sistemi inanılmaz gelişmiş ve şehirde insanlara olan güven duygusu yüksek. Bu yüzden metrolarda bilet kontrolü olmuyor. Merkez istasyonda inince şehrin simgesi St. Stephan Katedrali karşınıza dikiliyor. Gotik yapıda olan bu katedral size şehri panoramik izleme imkânı veriyor. Tepesinde ise büyük bir çan var(türk Çanı olarak da anılır) ve bu çan sadece beş kere çalınmış. Bunlardan birisi de Türk işgalinden kurtuldukları zaman. 8
( Büyük Çan) 9
( Panoramik görüşten bir kare) 10
Oradan Hofbrug İmparatorluk Sarayı na ve Belvedere Sarayı na yol alırken yolda adım başı klasik müzik çalan grupların olması Viyana da olduğunuzu hatırlatıyordu. Şehir adeta klasik müzikle bütünleşmişti. Günümüzde en büyük müzik dehalarından biri kabul edilen Mozart ın yaşadığı bir şehrin daha farklı olması zaten beklenemezdi. Viyana da şnitzel yemeden dönülmez diye bir sürü tavsiye aldıktan sonra burada şnitzel yedikten sonra Mozart anıtının olduğu ünlü parka oturup şehri seyrettim ve bir kere daha şehrin ne kadar gelişmiş olduğunu ulaşıma ve insanlara bakarak fark ettim. Sonrasında Tropikal bir sera olan Kelebek Evi ne doğru yola çıktık. Kelebek Evi nin içerisi kelebeklerin yaşayabileceği en uygun sıcaklığa ayarlanmıştı. Fotoğraf çekmeyi sevenler için mükemmel bir ortamdı. Rengârenk kelebekler etrafta uçuyordu. Burada çok sayıda fotoğraf çektikten sonra buradan ayrıldık. 11
( Hofbrug İmparatorluk Sarayı) 12
( Klasik müzik çalan sokak grupları) 13
( Başka bir sokak grubu) 14
( Kelebek Evi) 15
( Kelebek Evi) 16
Sırada Opera Binası vardı. Viyana Opera Binası çoğu insana göre dünya operasının merkezi olarak kabul ediliyor. Bu yüzden, Opera Binası ndan beklentim çok yüksekti açıkçası. Gördüğümüz bina beklentilerimizi fazlasıyla karşıladı. Viyana gibi bir şehre de böylesi yakışırdı. Opera Binası gezmemiz tam 2,5 saat sürdü. İnanılmaz büyüklükte bir yapıydı. Ardından metro ile belediye binasını görmeye gittiğimizde şans eseri o akşam belediye binasının önünde film festivali düzenleniyormuş. Her sene düzenlenen bu festivalde uluslararası birçok film gösteriliyor. Yüzlerce sandalye getiriliyor ve akşama hazırlanılıyordu. Onlarca insan hazırlıklar sürerken zumba fitness yapması, 7 den 70 e herkesin sokakta dans etmesi de ilginç bir andı. Özetlemek gerekirse toplum olarak da mimari olarak da apayrı bir kültürle tanıştık. 17
( Opera Binası) 18
( Belediye Binası) Not: Yazımda kullandığım tüm fotoğraflar tarafımdan çekilmiştir. 19