Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 21, Aralık 2015, s. 7-30

Benzer belgeler
BELÂGAT KİTAPLARINDA İSTİTBÂ / İDMÂC SANATININ TARİF VE TASNİFİ

Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s

Yıl: 2, Sayı: 5, Aralık 2015, s

BELÂGAT KİTAPLARINDA HÜSN-İ TA LÎL İN TARİF VE TASNİFİ THE DESCRIPTION AND CLASSIFICATION OF THE HUSN-I TALIL IN RHETORIC BOOKS

BELÂGAT KİTAPLARINDA RÜCÛ SANATININ TARİF VE TASNİFİ. Muhittin ELİAÇIK

BELÂGAT KİTAPLARINDA AKİS SANATININ TARİF VE TASNİFİ. Muhittin ELİAÇIK

Researcher: Social Science Studies (2018) Cilt 6 / Sayı 3, s

International Journal of Languages Education and Teaching

International Journal of Language Academy THE ART OF CONTRAST IN RHETORIC BOOKS

BATI METAFOR U VE DOĞU İSTİARE SİNİN MUKAYESELİ OLARAK İNCELENMESİ Musa DEMİR *

Researcher: Social Science Studies

DOI: /fsmia

TEŞBÎH VE İSTİÂRE NİN BELÂGAT KİTAPLARINDAKİ GÖRÜNÜMÜ ÜZERİNE

Muhittin ELİAÇIK 1 BELAGAT KİTAPLARINDA TEKRÎR SANATININ TARİF VE TASNİFİ

Doktora Öğrencisi, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. 1

Eyup AKŞİT. arapcadersi.com

BELÂGAT KİTAPLARINDA MÜRÂ ÂT-I NAZÎR İN (TENÂSÜB) TARİF VE TASNİFİ

BAZI BELAGAT KİTAPLARINDA MECÂZ-I MÜRSELİN TANIM VE TASNİFİ ÜZERİNE BİR MUKAYESE * ÖZET

İsmi Tafdil. Alimde olan hilimden (yumuşaklıktan) daha güzel bir hilm hiçbir kimsede olmamıştır. Bu misalde ل الك ح lafzı, ismi tafdil olan

MERYEM SURESİNDEKİ MUKATTAA HARFLERİ كهيعص

BAZI BELAGAT KİTAPLARINDA TEŞBÎH SANATI HAKKINDA TANIM VE TASNİFLER * ÖZET

*Edebi Sanatlar ve Örnekleri Mecaz. Teşbih

Makbul Re y Tefsirinin Yöneldiği Farklı Alanlar. The Different Fields Twords That The Commentary By Judgement Has Gone

MANASTIRLI MEHMET RIFAT IN MECÂMİÜ L-EDEB ADLI ESERİNİN FESAHAT KISMI

Hüseyin Odabaş. (2007). "İstanbul Kütüphanelerindeki Kitapların Sayımı ve Toplu Kataloğunun Hazırlanmasına Dair". Osmanlıca Metinler: Matbaacılık,

ALAK NOTLARI. Manası:Hakiki manayı murad etmeye mani bir karine olmaksızın konuldugu mananın lazımında kullanılan lafızdır.

Üstadımızın mezkûr beyanında, Kur'an ın her ayetinin üç hükmü içine aldığı belirtilmiştir. Bu hükümler şunlardır:

"İstiare", "mecaz", "mesel", "temsil" ve "teşbih" kavramları hakkında bilgi verir misiniz?

I. BÖLÜM BİÇİMSEL TÜRETİM YOLLARI (LAFZÎ İŞTİKÂK)

Kinayenin Belâgat Kitaplarındaki Seyri ve Onu Yeniden Anlama ve Sunma Denemesi

Edebiyatımızda Nazariyat Tartışmaları ve Mizanü l Edeb Adlı Eserin Bu Tartışmadaki Yeri ve Önemi

Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi İÇİNDEKİLER. Özkan CİĞA DİYÂRBEKİRLİ MEHMED SAÎD PAŞA NIN BİBLİYOGRAFYASI, ss.

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

T.C. EGE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalı

TANZİMAT DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ METİNLER. Ufuk KÜSDÜL Arhavi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Mahmûd Paşa Kütüphanesinin Yeniden Açılışı *

İçindekiler TAKDİM 5

BAZI BELAGAT KİTAPLARINDA TECNÎS HAKKINDA BİR ARAŞTIRMA A RESEARCH ABOUT TECNÎS ON MAIN RHETORIC BOOKS

Metin Edebi Metin nedir?

TANZİMAT DÖNEMİNDE KULLANILAN GRAMER TERİMLERİ

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

VAK ANÜVÎS HALÎL NÛRÎ NİN MATLA U N-NÛR ADLI TELHÎS TERCÜMESİ

Kur an'daki selaset, selamet, tesanüd, tenasüb, teavün ve tecavüb mucizevî boyutlarındandır; bunları izah edebilir misiniz?

el-belâga inde s-sekkâkî Ahmed Matlûb Bağdat: Mektebetü n-nehda, 1964, 406 sayfa.


İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1 BÖLÜM 2

TEFSİR TARİHİ VE USULÜ

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

O zaman gördü ki, küçük çocuk, memleketlisi, minimini yavru ağlıyor. Sessizce, titreye titreye ağlıyor.

ALÎ NAZÎF İN ZÎNETÜ L-KELÂM I VE TÜRK BELÂGATİNDEKİ YERİ

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuk Usulü II

208 İbrahim KUNT - Bahar KUNUL SÜLEYMAN FİKRİ ERTEN S BOOK NAMED İLM-İ BELÂGATDAN BEYÂN VE BEDÎ HÜLÂSASI Abstract Süleyman Fikri Erten was born in Bos

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

OSMANLI MEDRESELERİNDE ÖĞRETİLEN BELÂGAT KİTAPLARI*

Ulusal Kredi Osmanlı Türkçesi Grameri Ön Koşullar : Bu dersin ön koşulu ya da yan koşulu bulunmamaktadır.

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır.

gösteren gösterilen biçim anlam

İsmi Muzâf. 2.Muzaf, Muzafun ileyh kelimeleri umumilik ve hususilik konusunda eşit olmamalıdır.

Kadı Beydâvî Tefsirinde Mecâz *

KİŞİSEL GELİŞİM VE EĞİTİM ALANI

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

İSLÂMİYET ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI İSLÂMİ İLK ESERLER SORU PROĞRAMI AHMET ARSLAN

Metin 5. Ahmed-i Yesevî nin Menkabevî Hayatı

Get to know Hodja Dehhânî Through Other Poet s Poems:

ZAMİRLER(ADILLAR) Zamir sözcük türlerinden biridir. Zamiri yapmak için cümleyi çok çok iyi anlamak gerekir

Bağdat Cad. No:108/B D:26 Fenerbahçe Kadıköy İSTANBUL. : Bilirkişi 2. Ek Rapor ve Ayrık 2. Ek Rapora Karşı Beyanlarımızdan İbarettir.

MANASTIRLI MEHMET RIFAT IN MECÂMİÜ L-EDEB ADLI ESERİNİN FESAHAT KISMI Esra ONUR

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS MESLEKİ Y.DİL DKB

KAMU PERSONEL HUKUKU KISA ÖZET HUK303U

Abdullah Yıldırım * * Arş. Gör., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü.

PENTRU DISCIPLINA LIMBA ŞI LITERATURA TURCĂ MATERNĂ

6. SINIF TÜRKÇE DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Lazım Fiil gitmek , zehebe zehebe Ben gittim Lazım fiili müteaddi yapmak mefulu bih harfı cer zehebe zeydi müteaddi geçişli

12. Hukuk Dairesi 2015/8686 E., 2015/10934 K. "İçtihat Metni"

DİVAN EDEBİYATINDA SANATLAR. Teşbih

NAHİV VE FIKIH USULÜ İLİŞKİSİ

Mantıkî ve Bir Hezliyyesi. Tâhirü l-mevlevî (Olgun) [Metin-Şerh] Hazırlayan Abdulmuttalip İpek

CJ MTP11 AYRINTILAR. 5. Sınıf Türkçe. Konu Tarama Adı. 01 Sözcük ve Söz Gruplarında Anlam - I. 02 Sözcük ve Söz Gruplarında Anlam - II

Avrupa İslam Üniversitesi İSLAM ARAŞTIRMALARI. Journal of Islamic Research البحوث االسالمية

Durûs Kitabı 1. Cilt Gramer Kuralları. Üç Hareke

ŞATRANC-I UREFA (Arifler Satrancı) Satranç Hindistan da yaklaşık 1500 yıl önce bulunmuş klasik bir strateji oyunudur. Satranç Sanskritçe de

SIFATLAR. ÖN ADLAR (Sıfatlar)

DAVACI : Nesrin Orhan Şahin vekilleri Av.Serap Yerlikaya ve Av.İlter Yılmaz

İstiâre Penceresinden Nedim in Gazelleri a

Baleybelen Müfredatı

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19

SȖDȂN SEYAHȂTNȂMESİ: METİN VE İNCELEME

6, 7 VE 8. SINIF TÜRKÇE DERS KİTAPLARINDA MECAZLI SÖYLEYİŞLER

BELAGA TİN FELSEFI TEMELi: MANTlK

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Tefsir, Te vil, Terceme ve Meal Kelimelerinin Anlamı:

Med Yapmanın Hükümleri

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Burada mecazın, alimlerin elinden cahillerin eline geçmesi durumunda nasıl hakikate dönüştüğüne ve hurafelere kapı açtığına işaret olunuyor.

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15

Transkript:

Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 21, Aralık 2015, s. 7-30 Muhittin ELİAÇIK 1 BELÂGAT KİTAPLARINDA İSTİ ÂRENİN TARİF ve TASNİFİ Özet Belâgat kitapları, edebî sanatların ayrıntılı olarak açıklandığı kitaplardır. Me ânî, beyân, bedî olarak üç bölümden oluşan ve edebî sanatların bedî bölümünde açıklandığı bu kitaplarda bedî den önceki beyân bölümünde bir anlatım yolu olarak sunulan mecâz-ı mürsel, isti âre, teşbîh ve kinâye açıklanmıştır. Belâgat kitaplarında bu bölümde en uzun tarif ve tasnif edilen konu ise isti âredir. İslâm âlimlerinin müstakil risaleler yazarak anlattığı isti âre, en basit tanımıyla alâkası benzerlik olan mecâzdır. Yani, emâneten bir şey istemek ve benzerlik ilgisinden dolayı bir sözü gerçek manasının dışında kullanmaktır. İsti âre eden müste îr, müşebbehünbihin lafzı müste âr, manası müste ârunminh, müşebbehin manası ise müste ârunleh olarak adlandırılmıştır. Belâgat kitaplarında isti ârenin tarifinde birlik olmakla birlikte tasnifinde mühim farklar vardır ve tasnifinde geçen terim ve başlıklar da birbirinden farklıdır. En eski belâgat kitaplarından alıntılanan tarif ve tasnifler de farklı olup, bazı kitaplarda kaynak kitaplara eleştiri bile getirilmiştir. İsti ârenin açık ve kapalı şekilleri de kendi içlerinde farklı ve şahsi bir anlatımla verilmiştir. Genellikle ders kitabı olan Tanzimat sonrası kitaplarda ise isti ârenin tasnifi iyice daraltılmıştır. Bu tip kitapların önemli bir kısmı farklı kesimlerden öğrencilerin yer aldığı Batılı tarz öğretim yapılan mekteplerde okutulduğundan geleneğe uymayan bir anlatım sergilenip tarif ve tasnifler de farklı olmuştur. Kitaplarda isti âre ve türlerine verilen örnekler ise genellikle birbirinden alıntılanmıştır. Bu makalede isti âre konusu belâgat kitaplarından mukayeseli biçimde araştırılarak tarif ve tasnifler karşılaştırmalı biçimde ortaya konulmaktadır. Anahtar Kelimeler: İsti âre, beyân, belâgat kitapları, tarif, tasnif. THE DEFINITION and CLASSIFICATION of the METAPHOR IN RHETORİC BOOKS Abstract Rhetoric books are described in detail in the literary arts. These books consists of three part as Me ani, Beyan, Bedi ve literary arts described in Bedi part in these books presented as a narrative way in the Beyan part is the part before Bedi 1 Prof. Dr., Kırıkkale Üniversitesi, Eski Türk Edebiyatı ABD., meliacik63@yahoo.com

Muhittin Eliaçık 8 metonymy, istiare are described in allegory and allusion. İstiare, which discussed the longest and reserved most reciped pages subject, avaliable in Rhetoric books. Muslim scholars wrote treatises about İstiare and it is most important for them. İstiare the simplest definition resemble with metaphorical. It want something in trust and resembling words used don't use outside the real sense. Musteir name by doing istiare, word of musebbehunbih mustear, it means mustearunminh, means of musebbeh is name as mustearunleh. In rhetoric books, İstiare s classification have unity and it s kinds seen big differents. İstiare described different types in rhetoric books. Open and closed metaphors in rhetoric books also described themselves in different ways and made a subjective expression. İstiare was collapsed by some books after Tanzimat. Because study books published this period. This situation affect it and some books studied in westerrn style schools. These books classifies different means. In the rhetoric books examples of the types of metaphor often is cited from each. This article investigated in the manner described istiare the subject of comparative rhetoric books and sorting are trying to put forward a comparative basis. Key Words: Metaphor, beyan, rhetoric books, definition, classification. GIRIŞ Belâgat: muktezâ-yı hâle mutâbık söz söylemek demek olup sözü en uygun biçimde muhataba anlatmayı ifade etmektedir. Bülûğ masdarından gelen belâgat; yerinde, düzgün ve güzel söz söyleme sanatıdır. Belâgat: Lisanın fesahatine uymak şartıyla bir manayı -sözlerini hâlin gereğine uygun kılarak- çeşitli yollarla söylemek ve kelimelerin ve parçaların uyumunu gözetip kulak ve kalbe hoş gelecek şekille ifadeyi birleştirme kaideleridir. (M.Rıfat, 1308:11). Belâgat, konuşmanın açıklıkla birlikte tekellüf, tasannu, muğlaklık ve tevilden uzak olarak hâlin gereğine uygun olmasıdır. (A.Süreyya, 1303:69). Belâgat ilminde bir konuşmanın zaman, zemin ve duruma uygun biçimde yapılmasıyla ilgili konular incelenmekte ve me ânî, beyân, bedî olarak üç bölüm üzere açıklanan edebî sanatlar çoğunlukla bedî bölümünde ele alınmaktadır. İslâm dünyasında M. 9-12. yüzyıllarda en parlak dönemini yaşayan ve daha sonraları bir duraklama dönemine giren belâgat ilmine ait eserler, önemli ölçüde Siracüddin Sekkâkî nin (ö.1228) Miftahu l-ulûm adlı eserinin üçüncü bölümüne yazılan telhis, şerh ve haşiyelerden oluşmuştur. Belâgat kitaplarının en önemli kaynağı olan Sekkâkî nin Arapça Miftahu l-ulûm unda edebî sanatlar bedî bölümünde açıklanmıştır. Bu kitaba daha sonra Hatib el-kazvînî (ö.1339) tarafından asıl kitabı da gölgede bırakan Telhîsü l-miftâh adlı bir özet yazılmıştır. Telhîsü l-miftâh da daha sonraları birçok şerh ve haşiye ile açıklanmış ve bunların da en önemlisi Sadeddin Teftazânî (ö.1390) nin el-mutavvel i olmuştur. Osmanlı da ise belâgat kitapları medrese çizgisi ve medrese dışı çizgi olarak iki kolda yazılmış, medrese çizgisindeki eserlerde Miftâhu l-ulûm ve şerhleri belirleyici olurken, daha çok Farsça ve Türkçe örneklerin yer aldığı medrese dışı eserlerde ise Reşidüddîn Vatvat'ın (ö.1177) Hadâiku s-sihr fî-dekaiki şşi r i etkili olmuştur. Batı edebiyatına yönelişlerin arttığı Tanzimat döneminde ise Süleyman Paşa nın Mebâni'l-inşâ'sı ile birlikte Batılı retorik konuları Türk edebiyatına girmiş ve ya eski belâgat anlayışı izlenmiş veya onunla birlikte Batılı retorik kitaplarından da faydalanılmıştır. Bu iki uca Ahmed Cevdet Paşa nın Belâgat-i Osmaniyye si ile Recaizâde nin Ta lîm-i Edebiyat'ı örnek olarak gösterilebilir (Saraç 2004:131-136). Konuşmayı söz ve manaca güzelleştiren unsurlar olan muhassinât-ı lafziyye ve ma neviyye belâgat kitaplarında genellikle şahsi bir tasnifle verilmiş; mecâzât, isti âre, teşbih gibi beyan konuları hemen her kitapta yer almakla

9 Belâgat Kitaplarında İsti ârenin Tarif ve Tasnifi birlikte mecâz-ı mürsel gibi temel bir konu Sürûrî nin Bahru'l-Maârif i, Müstakimzâde Sadeddin in Istılâhât-ı Şi riyye si ve Muallim Naci nin Istılâhât-ı Edebiyye sinde yer almamıştır (Saraç, 2004: 136). Mürâ ât-ı nazîr, tevcîh, tezâd gibi sanatların ise başka isimler verilerek açıklandıkları görülmektedir. Belâgat kitaplarında en geniş ele alınıp açıklanan beyan konusu ise isti âre olmuştur. İsti âre Arapça uryân, âriyet kökünden gelen bir kelime olup 2 bir belâgat terimi olarak, gerçek mana ile mecazî mana arasında benzerliğe dayalı ilgi bulunmasıdır. İsti âre: Teşbîhin iki tarafından birini söylemek ve müşebbehin, müşebbehün-bihin cinsine dâhil olduğunu iddiâ ederek onunla diğer tarafı kastetmektir. Ya da müşebbehin, müşebbehün-bihin cinsine dahil olması ve müşebbehün-bihin bir özelliğini müşebbehe vermektir (Sekkâkî, 1987:369). İsti âre, alâkası müşâbehet olan mecâzdır (Said Paşa, 1305:321). Lügatte ödünç bir şey istemek olan isti âre, terim olarak benzerlik ilgisinden dolayı bir sözü gerçek mananın dışında kullanmaktır (M.Hayri, 1308:66). İsti âre, benzerlik ilgisiyle ve karîne-i mânia ile gerçek mananın dışında kullanılan lafızdır (Ahmed Cevdet, 1307:145). İsti âre, lügatte bir şeyi ödünç istemek veya ödünç alınan şeyin iadesini istemek demek olup, terim olarak iki tarafından biri tamamen giderilmiş teşbîh-i müekked olarak da tarif edilmiştir (A.Süreyya, 1303:332). Ya da isti âre, müşebbehünbihi müşebbehte kullanmaktır (Ankaravi, 1284:87). Belâgat âlimleri isti ârenin sınır ve tarifinde uzun uzadıya açıklamalar yapmış, tasnif ve taksiminde de birçok yol seçmişlerdir. Bu konuda: Süleyman Paşa: İsti âreyi sanat alimleri birçok kısma ayırmışlarsa da biz burada uzatmadan dört kısma ayırırız., Mehmed Rif at: İsti âre, müste âr ile tarafeyn ve câmiin özel hâllerine göre birçok türlere ayrılır., Ahmed Reşid: İlm-i beyâna ait kitaplarda isti âre birçok türe ayrılmışsa da bu taksimat hem temelsiz hem de faydasızdır., Tahirü l-mevlevi de: İstiârenin nev i pek çoktur. Bizim için şunları öğrenmek yetişir. diyerek isti ârenin tasrif ve tasnifindeki çokluk ve kabarıklığa işaret etmişlerdir. Bir isti ârede müşebbehün-bihin lafzına müste âr, müşebbehün-bihin manasına müste ârun-minh, müşebbehin manasına müste ârun-leh, isti âre yapana da müste îr denilmiştir. Belâgat kitaplarında isti âre Osmanlı belâgat kitapları büyük ölçüde Sekkâkî nin Miftâhu l-ulûm una dayanmakta olup bu eserden sonra bir silsile hâlinde birer şerh ve haşiye olmak üzere Kazvinî Telhîsü l- Miftâh ı, Teftazânî el-mutavvel i, Cürcânî de Hâşiye ale l-mutavvel i yazmıştır. Diğer yandan bu sahada Reşidüddin-i Vatvat ın Hadâiku s-sihr fî-dekâiki ş-şi r adlı eseri de önemli bir kitap olmuştur. Bu kitaplarda isti âre hakkında birbirini açıklar tarzda tarif ve tasnifler yapılmıştır. Özellikle Sekkâkî nin yaptığı iki ayrı tarif daha sonra tenkit de edilmiştir. İsti âre ile ilgili birçok müstakil çalışma yapılmış olup, bu durum isti ârenin ne denli geniş ve mühim bir konu olduğunu göstermektedir. İncelediğimiz belâgat kitaplarında isti âre en geniş ve uzun anlatılan konu olarak geçmektedir. İncelediğimiz on altı kitap Sekkâkî nin Arapça Miftâhu l-ulûm u, Mustafa Sürûrî nin Bahru l-ma ârif i, İsmail Ankaravî nin Miftâhu l-belâga ve Misbâhu l- Fesâha sı, Ahmed Hamdî nin Belâgat-ı Lisân-ı Osmânî si, Süleyman Paşa nın Mebâni l- İnşâ sı, Saîd Paşa nın Mîzânü l-edeb i, Ahmed Cevdet Paşa nın Belâgat-i Osmâniyye si, İbnülkâmil Mehmed Abdurrahman ın Belâgat-i Osmâniyye si, Abdurrahman Süreyya nın Mîzânu l-belâga sı, Mehmed Rif at ın Mecâmiü l-edeb i, Mehmed Nüzhet in Mugni l- 2 İsti âre, aslında ayr kökünden gelmekte olup, aynı kökten maklûbiyet yoluyla â ire de âriyyet olarak kullanılmıştır (Mütercim Âsım, Kamus Tercemesi, C.2, İstanbul 1305, s.46).

Muhittin Eliaçık 10 Küttâb ı, Recâizâde Mahmud Ekrem in Ta lîm-i Edebiyyât ı, Ruscuklu M.Hayri nin Belâgat i, Ahmed Reşîd in Nazariyyât-ı Edebiyye si, Tahirü'l-Mevlevî nin Edebiyat Lügati, M.Kaya Bilgegil in Edebiyat Bilgi ve Teorileri dir. Bu eserlerde isti ârenin tarif ve tasnifini aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür: 1. Siracüddin Sekkâkî (ö.1228), Miftâhu l-ulûm da: İsti âre: Teşbîhin iki tarafından birini söylemek ve müşebbehin, müşebbehün-bihin cinsine dâhil olduğunu iddiâ ederek onunla diğer tarafı kastetmektir. Ya da: müşebbehin, müşebbehün-bihin cinsine dahil olması ve müşebbehünbihin bir özelliğini müşebbehe vermektir. İsti âre musarrah ve meknî diye ikiye ayrılır ve ilkinde teşbîhin iki tarafından müşebbehün-bih söylenir, ikincisinde söylenen taraf müşebbehtir. Musarrah da tahkîkî ve tahyîlî diye ikiye ayrılıp, tahkîkî: müşebbehin hissî veya aklî olarak; tahyîlî de, müşebbehin sadece vehmî olarak terk edilmesidir. İsti âre, asliyye ve tebeiyye olarak da ikiye ayrılıp, asliyyede müste âr, cins isimle oluşur, tebeiyyede cins isimlerin dışında fiil, müştak sıfatlar ve harflerle oluşur. Bazen isti âre tecrîd (mücerrede) veya terşîh (müreşşaha) iledir. Tehekkümî ve temlîhî, diğerine aykırı ve zıt iki ismin isti âresi olup, tezâdd benzeri bir çekişme ile oluşur. İsti âre bazılarına göre, bir ibareyi naklen lügat manasının dışında kullanmak; çoğuna göre de teşbîhte mübalağa için bir şeyi bir şey için kullanmaktır. İsti ârede, müste ârun-lehin mülâyimlerinden bir şey söylenirse mücerrede; müste ârun-minhin mülâyimlerinden bir şey söylenirse müreşşaha oluşur. demiştir. Sekkâkî nin ikinci tarifine bazı belâgat âlimlerince eleştiri getirilmiştir. 2. Mustafa Sürûrî (ö.1562), Bahru l-ma ârif te: İsti âre, lafzında hakikî mana kastedilmeyip mecâzî mananın kastedilmesidir. şeklinde çok kısa bir tarif yapmıştır. 3. İsmail-i Ankaravî (ö.1630), Miftâhu l-belâga da: İsti âre, benzediği mananın aslî manada kullanıldığı lafızdır. Bazıları da isti âreyi, müşebbehünbihi müşebbehte kullanmaktır diye tarif etmişlerdir. Bu iki tariften isti âre-i tahyîliyye ve isti âre-i bi l-kinâye hariç olur. Bunun için Sekkâkî bu ikisini bir arada şöyle tarif etmiştir: İsti âre, teşbîhin iki tarafından birini söyleyip, onunla müşebbehin, müşebbehün-bihin cinsinde dahil olmasını iddia ederek diğer tarafı kastetmektir. Aynı şekilde müşebbehi zikredip ondan müşebbehün-bihi kastetmektir. Ancak, Sekkâkî nin bu tarifine itiraz edilmiştir. Ama iki tarif, müşebbehün-bihi zikredip sadece müşebbehi kastetmekle sınırlıdır. İsti âre-i tahkîkiyye, manası mütehakkık olduğundan dolayı tahkîkiyye adını aldı, gerek o mana hissî, gerekse aklî olmak yönünden gerçekleşmiş olsun. İsti âre-i bi l-kinâye, söyleyende gizli olup, müşebbehten başka erkânından asla bir şey açıklanmayan, sadece müşebbeh söylenip müşebbehün-bihe has bir şeyi müşebbeh için ispat etmeye delil olan teşbihtir ve bu sebeple söyleyende gizli olan bu teşbihe isti âre-i bi l-kinâye veya isti âre-i mekniyye denilmiştir. Teşbîh-i muzmere kinâyet denilmesi teşbihin musarrah olmadığındandır ve o müşebbehün-bihe has olan şeyi müşebbeh için ispat etmeye müşebbehin, müşebbehün-bihin cinsinden olması tahyîl olunduğundan ötürü isti âre-i tahyîliyye denir. Bir başka yönden isti âre üç kısma ayrılıp, eger müste ârun-leh ve müste ârun-minhe yakın bir şey söylenmezse isti âre-i mutlaka; müste ârun-lehe yakın bir şey söylenirse isti âre-i mücerrede; müste ârun-minhe yakın bir şey söylenirse isti âre-i müreşşaha oluşur. Bazen olur ki tecrîdle terşîh ikisi bir arada olur. Terşîh, ıtlâk ve tecrîdden daha belîğdir. İsti âre, teşbîhten mubâlaga üzere daha şümullü olmasından dolayı beyân ilminde dört kısma daha ayrılmıştır. Eger burada bu kısımlara da girilirse söz uzar. demiş ve belâgat kitaplarının çoğunda rastlanan tasnif biçimlerine hiç girmemiştir.

11 Belâgat Kitaplarında İsti ârenin Tarif ve Tasnifi 4. Mehmed Nüzhet, Mugni l-küttâb (bs.1869) da: Gerçek mana ile mecâzî mana arasındaki alâka, benzerlik olursa ona isti âre denilir. Beyan âlimleri isti ârenin sınır ve tarifinde birçok söz söylemiş, taksiminde de çeşitli yollar seçerek bunları birbirinden ayırmada bahisleri uzatmışlardır. İsti âre, benzeme alâkasıyla aslî manasının dışında kullanılan veya aslî manaya benzeyen şeylerde kullanılan sözdür; ya da, teşbîhin iki tarafından birini yani müşebbehi veya müşebbehün-bihi söyleyip onunla, söylenmeyen tarafı kastetmek ve müşebbehin, müşebbehünbihin cinsine dâhil olduğunu iddia etmektir. Mecâz ile teşbîh evlenmiş ve aralarında isti âre doğmuş tarifi de pek güzeldir. Bazıları da: isti ârenin hakîkati, bir kelimeyi onunla tanınmayan bir şeye isti âre etmek; bunun da hikmeti gizli bir şeyi göstermek, açık gibi görünüp de gereği gibi açık olmayan bir şeyi lâyıkıyla açıklamak, konuşmada mübâlaga etmektir demişler. Bazıları ise, bu sayılanların hepsini isti ârenin kendi içine dahil etmişlerdir. İsti ârenin rükünleri müste ârun-minh, müste ârun-leh, müste âr olarak üç olup, söyleyenine de müste îr denilmiştir. Buna göre, müşebbehte kullanılan müşebbehün-bihin manasına müste ârun-minh, müşebbehin manasına müste ârun-leh, müşebbehün-bihin lafzına müste âr, bunu söyleyen kişiye de müste îr denir. İsti ârenin lugavî manası bir şeyi iğreti almak demek olduğu ve bir kişi bilmediği bir kişiden asla bir şey isti âre edemeyip isti âre edeceği şeyi elbette tanıyıp münâsebeti olan bir kişiden isteyeceği için müste ârun-minh ile müste ârun-leh arasında münâsebetin güzel olması gerekir. İsti ârenin taksîmi: Evvelâ isti âre-i musarraha ile bunun mutlaka, müreşşaha ve mücerrede şeklinde üç kısmı ele alınmalı, daha sonra da isti âre-i musarrahanın karşıtı olan isti âre-i mekniyye, tahyîliyye ve temsîliyye gibi mühim bazı aksâmı açıklanmalıdır. İsti âre-i musarrahada müste ârun-minh söylenip karîne-i mânia yoluyla, söylenmeyen müste ârun-leh kastedilir ve bunun üç kısmından isti âre-i mutlakada müste ârunlehin ve müste ârun-minhin mülâyimlerinden bir sıfat veya söze yakınlık olmamalı; isti âre-i müreşşahada müste ârun-minhe, isti âre-i mücerredede ise müste ârun-lehe yakın bir şey bulunmalıdır. Müreşşaha, mutlaka ve mücerrededen makbul sayılır. İsti âre-i mekniyye (isti âre-i bi l-kinâye), söylenmeyen müste ârun-minhi müste ârun-lehde kullanmaktan; bunun karînesi olan isti âre-i tahyîliyye ise müste ârun-minhin mülâyimini müste ârun-lehe ispat etmekten ibarettir. İsti âre-i temsîliyye de, çeşitli maddelerden alınan bir sureti diğer bir surete teşbih ve temsil yoluyla isti âre etmekten ibârettir. Durûb-ı emsâl de isti âre-i temsîliyyeye dahil olup, bazıları durûb-ı emsâli mecâz-ı mürekkeb sayarlarsa da ihtilaflıdır. demiştir. 5. Ahmed Hamdî (ö.1890), Belâgat-ı Lisân-ı Osmânî de: İsti âre lügatde âriyet yani eğreti bir şey almaya denir ve ödünç alınan şeyde alanla veren arasında mutlaka bir ilişki olacağından isti ârede de müste ârun-minh ile müste ârun-leh arasında bir ilişki şarttır. İsti âre, söyleyenin fiili olan müşebbehün-bihin ismini müşebbehte teşbih edâtı gizlenerek kullanmaktır. İsti âre yapana müste îr, müşebbehün-bihin manasına müste ârun-minh, müşebbehin ma nâsına müste ârun-leh, müşebbehün-bihin lafzına da müste âr denilir. Türkçede kullanılan isti âre dört kısım olup, biri isti âre-i musarrahadır ki müşebbehün-bihten ibâret olan müste ârun-minh söylenip karîne-i mâni a delâletiyle müşebbehten ibâret olan müste ârun-leh kastedilir. İsti ârei musarraha da mutlaka, müreşşaha, mücerrede olarak üç türlü olup, isti âre-i musarrahada hem müste ârun-minh hem de müste ârun-lehe yakın bir şey bulunmazsa isti âre-i musarraha-i mutlaka olur. Meselâ hamamda bir arslan gördüm denirse mutlaka; müsellah bir arslan gördüm denirse mücerrede; keskin tırnaklı bir arslan gördüm denirse müreşşaha olur; çünkü ikincide müste ârun-lehe, üçüncüde müste ârun-minhe yakın bir şey vardır. İkincisi isti âre-i mekniyyedir ki bazıları musarrahanın aksine müşebbehi söyleyip müşebbehün-bihi kastetmektir dediler. Bazıları da isti âre-i mekniyye söyleyende gizli olan teşbihe delâlet etmek üzere

Muhittin Eliaçık 12 müşebbehün-bihin özelliklerinden birinin müşebbehe yakınlığı şartıyla bir şeyin başka bir şeye teşbihinden sonra yalnız müşebbehin zikrine derler ki bunda da isti âre-i tahyîliyye bulunup dâimâ mekniyye ile beraber olur. Dördüncüsü isti âre-i temsîliyyedir ki birtakım maddelerden oluşmuş bir heyeti başka bir heyete teşbih yoluyla isti âre yapılır ve buna mecâz-ı mürekkebe de denilir ki böyle bir mecâz-ı mürekkebin kullanımı yaygınlaşırsa durûb-ı emsâl olur. demiştir. 6. Süleyman Paşa (ö.1892), Mebâni l-inşâ da: Gerçek mana ile mecâzî mana arasında bulunması gereken alâka, benzerlik olursa buna isti âre denilir. Yani isti âre, edatı gizlenmiş teşbihtir. İsti ârenin rükünleri üç olup, müşebbehün-bihin lafzına müste âr, müşebbehün-bihin manasına müste ârun-minh, müşebbehin manasına da müste ârun-leh denir; lafzın fâili de müste îr olur. İsti âre, lügatte egreti bir şey almak demek olup, âriyet bir şey de mutlaka tanınan kimseden alınabileceğinden bunun için müste ârun-minh ile müste ârun-leh arasında alâka ve mana ilgisinin bulunması şarttır. İsti âreyi sanat alimleri birçok kısma ayırmışlarsa da biz uzatmadan dört kısma ayırırız: İsti âre-i musarraha, müste ârun-minh söylenip karîne-i mânia yoluyla müste ârun-leh kastedilir. Bu isti âre de mutlaka, mücerrede, müreşşaha olarak üçe ayrılıp; isti ârede müste ârun-leh ve müste ârun-minhe yakın bir şey bulunmazsa mutlaka; müste ârun-lehe yakın bir şey bulunursa mücerrede; müste ârun-minhe yakın bir şey bulunursa müreşşaha olur. İsti âre-i mekniyye, müşebbehten başka isti âre rükünlerinden hiçbir şey açıklanmaksızın, söyleyende gizli olan teşbîhe delâlet etmek üzere müşebbehün-bihin özelliklerinden birinin müşebbehe izâfeti şartıyla bir şeyin başka bir şeye teşbîhidir. İsti âre-i tahyîliyye, müşebbehün-bihe has olan bir şeyi müşebbehe ispat etmeye denir. İsti âre-i temsîliyye, birçok maddenin suretlerini alıp teşbîh yoluyla başka surete isti âre etmeye denir. diyerek Ahmed Hamdî ile paralel bir tarif ve tasnif yapmıştır. 7. Said Paşa (ö.1890), Mîzânü l-edeb de: İsti âre, alâkası benzerlik olan mecâz olup, manası hissen veya aklen gerçekleştiği için bazen isti âre-i tahkîkiyye denir. İsti âre yalnız müşebbeh için geçerli olduğundan çoğunluk, mecâz-ı lugavî olduğuna hükmetmiş; bazıları da isti ârede tasarrufun aklî olduğunu düşünerek isti âreye mecâz-ı aklî demişlerdir. Zira, müşebbehe isti âre denilmesi, müşebbehin müşebbehün-bih cinsinde olmasını iddiadan sonra olduğundan, isti ârenin müşebbehte kullanılması asli manasında kullanılması demektir. Belirliliği gerekli kıldığından özel isimlerde isti âre olmaz. Ancak, bir vasıfla tanınmış bir mesel diğer hükmünde olursa kullanımca vasfiyet ismiyete baskın geleceğinden isti âre oluşabilir. Cins ismi özel isim gibi olmayıp, cinste bir sıfatın varlığı tabiî olduğundan aralarında bir vech-i şebeh (câmi )in varlığıyla her birisi bir şeye müste ârun-minh olabilir. İsti âre tarafeyn itibarıyla iki kısım olup tarafeynin bir şeyde toplanması mümkün olana isti âre-i vifâkiyye, mümkün olmayana isti âre-i inâdiyye denir. İsti âre-i tehekkümiyye ve isti âre-i temlîhiyye ki ilki istihzâen bir şeyin zıddını ona müste ârun-minh edinmek, digeri de latife yoluyla o sureti gerekli bulmaktır. İsti âre câmi (vech-i şebeh) itibârıyla, câmiin tarafeynin anlamında bulunması ve mübtezele-i garîbe veya garîbe-i hâssiyye olması şeklinde iki kısımdır. Mübtezel herkesin hemen anlayacağı, garîb ise havâssın idrak edeceği şeydir. İsti âre müste ârın lafzı itibarıyla ya asliyye yahut tebeiyye olur. İsti âre-i asliyyede müste ârın lafzı cins ismi olup, masdarlar da buna dahildir. İsti âre-i tebeiyyede müste ârın lafzı; fiil, fiilden türemiş isimler, harfler gibi cins isimden başkası olur. İsti âreyi içeren konuşmada müşebbehün-bih söylenirse isti âre-i musarraha olup bu isti âre de: Müste ârun-minh ve müste ârun-lehe yakın hiçbir şey olmazsa isti âre-i musarraha-i mutlaka; yalnız müste ârun-lehe yakın bir şey bulunursa isti âre-i musarraha-i mücerrede; yalnız müste ârun-minhe yakın bir şey bulunursa isti âre-i musarraha-i müreşşaha şeklinde üç türlüdür. Bir şey zihindeki bir şeye benzetilip müşebbehün-bihin levazımından bir şey

13 Belâgat Kitaplarında İsti ârenin Tarif ve Tasnifi müşebbehle berâber bulunursa isti âre-i mekniyye olur ve isti âre-i mekniyyeye karîne olan lafız da isti âre-i tahyîliyye olur. Bir aklî heyeti diğer bir aklî heyet için isti âre yoluyla kullanmaya isti âre-i temsîliyye denir ve kullanımca isti âre şeklinde yaygınlaştıktan sonra mesel adını alır. demiş ve diğer kitapların çoğunda bulunmayan tasniflere de yer vermiştir. 8. Ruscuklu Mehmed Hayri, Belâgat (bs.1890) ta: İsti âre, lügatte eğreti olarak bir şey istemek, ıstılahça ise benzerlik alâkasından dolayı bir lafzı gerçek manasının dışında kullanmaktır. İsti âre edene müste îr, müşebbehün-bihin lafzına müste âr, manasına müste ârun-minh, müşebbehin manasına da müste ârun-leh denir. İsti âre, müfrede ve mürekkebe diye iki kısım olup isti âre-i müfrede, tarafeyni birleşik olmayan teşbîhteki isti âre olup bu da: isti âre-i musarraha ve isti âre-i mekniyye olarak iki kısımdır. İsti âre-i musarraha, müste ârun-minhin lafzı söylenerek karîne yoluyla müste ârun-lehi kastetmektir ve bu da asliye ve tebeiyye diye iki kısımdır. İsti âre-i asliye, müste ârun-minhin söylenen lafzının âmm isim veya masdar olmasıyladır. İsti âre-i tebeiye, müste ârun-minhin lafzı fiil, fiil türevi veya harf olmasıyladır. Özel isimlerde isti âre oluşmaz; ama bir vasıfla ism-i âmm hükmüne geçmişse olur. İsti âre-i musarraha başka bir taksimle mutlaka, mücerrede, müreşşaha diye üç kısım olup, isti âre-i mutlaka müste ârun-leh ve müste ârun-minhe yakın bir şey söylememek; mücerrede, yalnız müste ârun-lehe yakın bir şey, müreşşaha ise yalnız müste ârun-minhe yakın bir şey söylemektir. İsti âre-i mekniyye, müste ârun-minhin lafzı gizlenip müste ârun-lehin lafzı ile müste ârun minhin levâzımından bir şeyi söylemektir ve isti âre-i tahyîliyye ile iç içedir. İsti âre-i mürekkebe, bir heyeti başka bir heyete benzetmekte temsil yoluyla yapılan isti âredir; buna isti âre-i temsîliyye denilir ve yaygınlaşırsa darb-ı mesel olur. demiştir. 9. Ahmed Cevdet Paşa (ö.1895), Belâgat-i Osmâniyye de: İsti âre, benzerlik alâkasıyla ve karîne-i mânia ile aslî mananın dışında kullanılan lafızdır; bazen de masdar olarak benzerlik alâkasıyla bir lafzı aslî mananın dışında kullanmak manasına gelir. Bu şekilde kullanan kimseye müste îr, müşebbehün-bihin lafzına müste âr, manasına müste ârun-minh, müşebbehin manasına da müste ârun-leh denir. Eger isti âre lafzı müfred ise isti âre-i müfrede ve mürekkeb ise isti âre-i mürekkebe denir. İsti âre-i müfrede ya isti âre-i musarraha veya isti âre-i mekniyyedir. İsti âre-i musarraha, müşebbehün-bihe delâlet eden, söylenen ve müşebbehin manasında kullanılan kelimedir ki asliyye ve tebeiyye diye iki kısma ayrılır. Şöyle ki, eger ism-i âmm ve masdarsa asliyye olur; fiil, fiil türevi ve harf ise tebeiyye olur, yani asıl fiil isti âre-i asliyye olup ona tâbi olarak fiilin kendisi ile türevi de isti âre-i tebeiyye olur. Özel isimlerde isti âre oluşmaz, ama bir vasıfla tanınıp ism-i âmm hükmüne geçerse oluşur. İsti âre eğer teşbîh-i temlîhî veya tehekkümîye mebnî olursa isti âre-i temlîhiyye veya tehekkümiyye denir. İsti âre-i mekniyye, bir şey zihinde diğer bir şeye benzetilip teşbîh rükünlerinden yalnız müşebbeh söylenip fakat müşebbehün-bihin levâzımından bir şeyin zikriyle o gizli teşbîhe işaret edilirse oluşur. İsti âre-i tahyîliyye dâ imâ isti âre-i mekniyyenin karînesi olup, ondan ayrılmaz ve bir mecâz-ı aklî olduğundan mecâz-ı lugavînin aksâmından sayılamaz. İsti ârenin karînesinden başka müste ârun-leh ve müste âra yakın bir şey söylenmezse isti âre-i mutlaka; müste ârun-lehe yakın bir şey söylenirse isti âre-i mücerrede; müste ârun-minhe yakın bir şey söylenirse isti âre-i müreşşaha olur. Terşîh mutlakadan, mutlaka da mücerrededen daha beliğdir. İsti âre-i mürekkebe, bir heyete delâlet eden ibaredir ki teşbîh-i temsîlîye mebnî müşebbeh olan heyette kullanılıp, bunun vech-i şebehi de mürekkeb olduğundan isti âre-i temsîliyye denilir. İsti âre-i temsîliyyenin kullanımı yaygınlaşırsa mesel olup darb-ı mesel denir. Vech-i şebeh itibarıyla isti âre iki kısma ayrılıp, eğer vech-i şebehi açık olursa isti âre-i

Muhittin Eliaçık 14 âmiyye ve isti âre-i mübtezele; eğer gizli olursa isti âre-i hâssiyye ve isti âre-i garîbe denilir. diyerek yorum ağırlıklı bir tarif ve tasnif yapmıştır. 10. İbnü l-kâmil Mehmed Abdurrahman, Belâgat-i Osmâniyye (bs.1891) de: İsti âre, müşebbehle müşebbehün-bihden birinin kat iyyen gizli bulunmasıdır. İsti âre edene müste îr, müşebbehün-bihin lafzına müste âr, manasına müste ârun-minh, müşebbehin manâsına da müste ârun-leh denir. Eger tarafeynden müşebbeh kesin olarak atılırsa buna isti âre-i musarraha denilir. Eğer tarafeynden müşebbehün-bih atılıp müşebbeh söylenirse isti âre-i mekniyye olur. İsti âre-i mekniyyeyi gösteren lafza isti âre-i tahyîliyye denilip, isti âre-i mekniyye bulunan yerde mutlaka isti âre-i tahyîliyye de bulunur. Teşbîh-i temsîlî, isti âre yoluyla kullanıldığında isti âre-i temsîliyye adını alır ve yaygınlaşırsa darb-ı mesel olur. diyerek diğer kitaplara göre çok kısa bir tarif ve tasnif yapmıştır. 11. Abdurrahman Süreyya, Mirdûhîzâde (ö.1904), Mîzânu l-belâga da: İsti âre, lügatte bir şeyi eğreti istemek veya eğreti yolla alınan şeyi geri istemektir. Istılâhça, iki tarafın biri tamamen atılmış teşbîh-i müekkeddir ki buna göre tarafın biri, atılan taraf yerine eğreti yolla kullanılıyor ki isti âre ile teşbîh-i müekked arasında lafzen farklılık da ancak iki taraftan birinin tamamen atılmasından ibâret kalıyor. Bu tariften anlaşılacağı üzere teşbîh-i müekkedin isti âreye dönüşmesi için yalnız tarafeynden birinin atılması yetmeyip tam tersi, teşbîh tamamen unutulmalı ve adeta müşebbeh ile müşebbehün-bih arasında ayniyyet iddiası bulunmalıdır. Dolayısıyla tarafeynden birisi bir karîneye binaen lafzen kalksa da yine teşbîh sayılır. İsti âre-i musarraha, teşbîhte tarafeynden müşebbeh tamamen kalkarsa oluşur. İsti âre-i mekniyye, müşebbeh söylenip müşebbehün-bih gizlenen teşbîhlere denilir. İsti âre-i tahyîliyye, isti âre-i mekniyyeye karîne olan lafızlardır. İsti âre-i mekniyyeye ait olan şey müşebbehün-bihin levâzımından ise ona isti âre-i mekniyye-i telvîhiyye; eğer o ait olan, müşebbehün-bihin levâzımından değil de onun adı olursa ona isti âre-i mekniyye-i telmîhiyye denilir; bu yönden isti âre-i telmîhiyye isti âre-i telvîhiyyeden daha beliğ olur. İsti âre-i mekniyye ile isti âre-i tahyîliyye lâzım ve melzûm durumunda olup isti âre-i mekniyye olan yerde isti âre-i tahyîliyye de bulunur. İsti âre-i temsîliyye, bir mecâz-ı mürekkeb de sayılıp, birkaç şeyden oluşan bir sureti ona benzer diğer bir surete benzetip daha sonra müşebbehi müşebbehün-bihin cinsine dâhil etme ve onun lafzını müşebbehte kullanmadan ibarettir. Mecâz-ı mürekkebin kullanımı yaygınlaşırsa darb-ı mesel olur. İsti âre-i mutlaka, gerek isti âre-i musarraha gerek isti âre-i muhayyelede karîneden fazla müste âr ve müste ârun minhin mülâyiminden hiçbir şey söylememektir. İsti âre-i müreşşaha, müste ârun-minhe yakın bir şey; isti âre-i mücerrede ise müste ârun-lehe yakın bir şey söylenirse oluşur. Terşîh, tecrîd ve ıtlâkdan daha beliğdir; ancak, tarafeyne yakın vasıfların getirilmesi isti âreyi ıtlâkdan çıkaramaz. Tarafeyni itibarıyla isti âre iki kısma ayrılıp, tarafeynin bir maddede toplanması mümkünse ona isti âre-i vifâkiyye, degilse isti âre-i inâdiyye denilir. Temlîh veya tehekküm nüktelerine mebnî tezâd, tebâyün, temâsül ve tenâsüb menzilesine indirilerek zıt anlamında kullanılan isti âreler isti âre-i inâdiyyeden sayılır. Teşbîhte vech, isti ârede câmi denilen mana itibarıyla isti âre iki kısım olup câmii tarafeynin anlamında dâhil olan isti ârelere isti âre-i sâzece, dâhil olmayanlara da isti âre-i muvaşşaha denir. diyerek diğer kitaplara göre daha farklı bir tarif ve tasnif yapmıştır. 12. Mehmed Rif at (ö.1907), Mecâmiü l-edeb de Gerçek mana ile mecâzî mana arasında bulunması şart olan alâka benzerlik olursa buna isti âre denir. İsti âre, benzerlik alâkasıyla ve karîne-i mâniadan dolayı asıl manasının dışında kullanılan şeydir. İsti âre, müşebbehün-bihle ilgili olduğundan beyân ilminde müşebbehün-bihin lafzına müste âr, manasına müste ârunminh, müşebbehin manasına müste ârun-leh, vech-i şebehe câmi, hepsine birden erkân-ı

15 Belâgat Kitaplarında İsti ârenin Tarif ve Tasnifi isti âre denir. İsti âre, müste âr ile tarafeyn ve câmiin özel hâllerine göre birçok türe ayrılır: İsti âre, müfred veya mürekkeb olur ki, isti âre-i müfrede de iki türdür ve birine isti âre-i asliyye digerine isti âre-i tebeiyye denir. İsti âre-i asliyede müste ârın lafzı cins isim, ism-i âmm hükmüne girmiş özel isim veya masdar olur. İsti âre-i tebeiyyede ise, müste ârın lafzı fiil, fiil türevi veya edat olur. Şöhreti yönünden ism-i âmm hükmüne girmiş özel isimler dışında özel isimlerde isti âre aslâ câiz olmaz. İsti âre-i mürekkebe, sayılı maddelerin suretlerini alıp teşbîh yoluyla diğer surete isti âre etmektir ki buna isti âre-i temsîliyye de denir. Tarafeynin veya mülâyimlerinin terk veya zikrinden dolayı isti ârede iki yön oluşur ki birinci yön, isti âreyi içeren konuşmada müşebbehün-bihin zikridir; buna isti âre-i musarraha denilip bu da üç dürlüdür: Birincisi isti ârenin karînesinden başka, müste ârun-minh ve müste ârun-lehe yakın hiçbir şey söylememek ki bu isti âre-i musarraha-i mutlakadır. İkincisi, müste ârun-lehe yakın bir şeyi söylemektir ki bu isti âre-i musarraha-i mücerrededir. Üçüncüsü de müste ârun-minhe yakın bir şeyi söylemek ki bu da isti âre-i musarraha-i müreşşahadır. İkinci yön, müşebbehünbihin kendisini degil özelliklerinden bir şeyi söyleyip müşebbehe yakın kılarak bir şeyin başka bir şeye özde teşbîhinden sonra yalnız müşebbehin söylendiği isti âredir ki buna isti âre-i mekniyye denir ve bu isti ârelerde müşebbehün-bihin söylenen lâzımının müşebbehe isnâdından diğer bir tür isti âre ortaya çıkar ki ona da isti âre-i tahyîliyye denir ve dâimâ isti âre-i mekniyyenin karînesi olarak ondan ayrılmaz ve bir mecâz-ı aklî olduğundan mecâz-ı lugavîden sayılamaz. Câmi itibârıyla, yani vech-i şebehin âdî ve âlî şeylerden olmasına göre isti âre iki kısım olup, birincisi, câmiin âdî ve herkesçe bilinen olmasıdır ki bunlara isti âre-i âmiyye veya isti âre-i mübtezele denir ki mübtezel teşbîhlerle yapılan isti âreler gibidir. İkincisi, câmiin gizli ve düşünülerek bulunan şeylerden olmasıdır ki buna da isti âre-i hâssiyye veya isti âre-i garîbe denir. İsti âre temlîhî veya tekekkümîye mebnî olup, istihzâen bir şeyin zıddı ona müste ârunminh edinilir veya latîfe yoluyla bu suret edinilirse o isti âre de temlîhiyye veya tekekkümiyye türünden olur. diyerek kırk sayfalık çok uzun bir tarif ve tasnif yapmıştır. 13. Recâizâde Mahmud Ekrem (ö.1914) Ta lîm-i Edebiyat ta: İsti âre, bir lafzın gerçek manasını atıp benzeri diğer bir manayı almak ve diğer bir tarifle bir şeye bir yönden ilgi ve benzerliği olan diğer şeyin adını ödünç olarak vermektir. Her bir isti âre teşbîh edâtı olmayan kısaltılmış bir teşbîhtir. Bundan dolayı isti âre teşbîh-i muzmerü l-edât (edatı gizli teşbîh) diye de tarif edilir. Asıl manası dışında kullanılan bir lafız mutlaka isti âre olmaz; mecâz-ı mürsel de olabilir. Bunları ayırmak için o lafzın başka manada kullanımının hangi alâka ile olduğuna bakılmalı; eğer bu alâka benzerlik ise isti âre, diger alâkalardan ise mecâz-ı mürseldir. Her bir isti âre bir teşbîhi içerdiği için teşbîhin erkânı olduğu gibi isti ârenin de erkânı vardır ki müste ârun-minh, müste ârun-leh, müste ârdan ibarettir. Müste ârun-minh, müşebbehün-bih; müste ârun-leh, müşebbeh demektir; müste âr ise ya müşebbehün-bihin lafzıdır veya mülâyimini anlatan kelimedir. Müşebbehün-bih lafzı olan müste âr ya cins ismi veya özel isim olur. İsti ârede müşebbehün-bih olan müste ârun-minh ile müşebbeh olan müste ârun-lehten yalnız birisi söylenerek bunda teşbîh itibarıyla aramak isteyebileceğimiz teşbîhin diğer tarafı ile teşbîh edâtı ve vech-i şebehi atmak gerekir. Her kaidenin bir istisnası olduğu gibi isti âre hakkındaki genel kaidenin de bir istisnası olup o da, yalnız müste ârun-lehin söylenmesi gerektiği yerlerde müste ârun-minhin de müste ârun-lehe izâfeti suretiyle söylenebileceğidir. İsti âre-i temsîliyye (mecâz-ı mürekkeb), birtakım isti ârelerin zircirleme gelmesiyle oluşan bir suret olup, müste ârun-minhin levâzımı ile müste ârun-lehin ahvâli açıklanır. Dolayısıyla isti âre-i temsîliyyede ilk önce aranılacak şey, sunduğu hayalle ondan kastedilen fikir arasındaki münâsebetlerin bütünlüğüdür ve genel kaide müste ârun-lehe ait ahvâli

Muhittin Eliaçık 16 söylememektir. İsti âre-i âdiyye ile isti âre-i temsîliyye arasında fark, ilkinde teşbîh, müfred bir lafızken, isti âre-i temsîliyye, müste ârun- minhe ait hayalleri toplayarak bir mükemmel suret oluşturmaktır. diyerek farklı ve yorum ağırlıklı bir tarif ve tasnif yapmıştır. 14. Ahmed Reşîd (ö.1956) Nazariyyât-ı Edebiyye de: İsti âre, bir lafzın gerçek manasını bırakıp ona benzerliği olan başka bir manayı kullanmaktır. İsti âre tek lafızla sınırlı bir edebî sanat değil, sanatın hayâti hareketlerine dahil bir şiir mühimmesidir. İsti âre, delâletin vuzûhunu artırmak için zihinde benzeme ilgisiyle birleşebilen iki hayalden birini diğeriyle değiştirmek veya bir hayale kendinde olmayan bir yakın vasıf katmaktır. İlk tarife göre her isti âre aralarında benzerlik bulunan iki hayâli içermelidir. İsti ârenin üç rüknü olup, manası isti âre edilen lafza müste ârun-minh, manası terkolunan lafza müste ârun-leh, müste ârunminhin manasını veya mülâyimini anlatan manaya da müste âr denilir. İlm-i beyâna ait kitaplarda isti âre birçok türe ayrılmışsa da bu taksimat hem temelsiz hem de faydasızdır. Biz isti âre-i musarraha ve isti âre-i mekniyye olarak yalnız iki türe taksîmini kabul ediyoruz. İsti âre-i musarrahada müste âr bir tam hayâl, isti âre-i mekniyyede yalnız benzerlik alâkasına ait bir hayâl parçasıdır. İsti âre-i musarrahada müste ârun-leh atılmışken isti âre-i mekniyyede benzerlik alâkasına ait hayâl parçasını anlatan kelimeyle beraber müste ârun-leh de ekseriya tamlayan suretinde söylenir. Bu durumda isti âre-i musarraha, bir hayali diğer bir benzer hayâlle tasvir; isti âre-i mekniyye ise bir hayale aslında kendine ait olmayan bir hayâl parçasını benzerlik alâkasına dayanarak eklemektir. İsti âre-i musarrahanın birinci şartı fikir ve hayâlin açıklığıdır. Müste ârun-lehle müste âr her ikisi de mezkûr olunca isti âre belirsizlikten kurtulur; fakat artık buna isti âre degil bir teşbîh-i mûciz demek gerekir. İsti âre-i mekniyye müstakil ve canlı bir bedia, mâhiyyetçe de nâ-tamâm bir teşhistir. İsti âre-i mekniyye mecâzi tavırların en etkilisi ve özellikle şiirlerin rûhudur. İsti âre-i mürekkebe, bir mecâzi ifâdenin hayâlen ikmali için bir isti âreyi veya diğer bir benzeyiş mecâzını ikinci üçüncü bir isti âre veya bir teşbîh takip ederse o mecâzi ifâdenin bütününe mecâz-ı mürekkeb denir. Eğer zircirleme isti âreler bir şiirin tamamını anlatırsa mecâz-ı mürekkeb, isti âre-i temsîliyye adını alır. diyerek ayrıntıları reddedici bir tarif ve tasnif yapmıştır. 15. Tahirü'l-Mevlevî (ö.1951), Edebiyat Lügati nde: İstiâre, lügat manası birinden iğreti bir şey almak olup, edebiyatta bir kelimenin manasını muvakkaten diğer bir kelime hakkında kullanmaktır. Beyancılar bunu, benzerlik alâkası ile ve karîne-i mânia dolayısıyla asıl manası dışında kullanılan lafızdır diye tarif ederler. Buna göre istiâre, kendi manasında kullanılmayan bir lafız olup, asıl manasında kullanılmasına mâni olacak karîne vardır ve bu hâlde mecâzdır ve alâkası da teşbîhtir. Bir kelimenin başka bir manada kullanılması için bir alâka gerekir ve o alâka ya teşbih yahut teşbihten başka bir şey olur. Alâkası teşbih olan mecâzlar istiâre, başka alâkası bulunanlar mecâz-ı mürseldir. İstiâre, teşbihte tarafeyn denilen müşebbeh ve müşebbehünbihten birinin atılması ile yapılır. İstiâre rükünleri, müsteâr, müsteârunminh, müsteârunleh ve câmidir. İstiârenin türü çok olup bizim için şunları öğrenmek yeter: İsti âre-i musarraha, bir teşbihten müşebbeh atılıp da yalnız müşebbehün-bih söylenirse buna sarâhatli bulunması dolayısıyla isti âre-i musarraha denir. İsti âre-i mekniyye, bir teşbihten müşebbehünbih atılıp yalnız müşebbeh söylenirse o istiâreye kapalıca bulunduğu için isti âre-i mekniyye denilir; lâkin bunda müşebbehünbihin levazımından birinin söylenmesi şarttır. Bir de isti âre-i temlîhiye veya tehekkümiye vardır ki latife ve istihzâyı hâvidir. diyerek özlü bir tarif ve tasnif yapmıştır. 16. M.Kaya Bilgegil (ö.1987), Edebiyat Bilgi ve Teorileri nde: Türk edebiyatında istiare çeşitleri: 1. Lafzın tek veya birden çok oluşuna göre: a) Müfred istiare (Yalın istiare veya

17 Belâgat Kitaplarında İsti ârenin Tarif ve Tasnifi istiâre-i sâzice.) b) Mürekkep istiare (Temsilî istiare veya temsil) 2. Tarafların bir şeyde birleşip birleşmemesine göre: a-vifâkî istiare b-inadî istiare 3. Taraflara ait özelliklerin söylenip söylenmemesine göre: a-mutlak, b-muraşşah, c-mücerred 4. İstiare öğesinin yaygın veya nâdir kullanılmına göre: a-alışılmış istiare (istiâre-i mübtezele, istiâre-i âmiye) b-alışılmamış istiare (istiâre-i hâssiyye veya garîbe). şeklinde özlü bir tarif ve tasnif yapmıştır. Belli başlı 16 belâgat kitabında isti ârenin tarif ve tasnifi: İsti âre: Teşbîhin iki tarafından birini söylemen ve müşebbehin, müşebbehünbihin cinsine dâhil olduğunu iddiâ ederek onunla diğer tarafı kastetmendir. Ya Sekkâkî: da: müşebbehin, müşebbehün-bihin cinsine dahil olması ve müşebbehün-bihin Miftâhu l- Ulûm bir özelliğini müşebbehe vermektir. Müşebbehün-bihe müste ârun-minh, lafzına müste âr denilir. İsti âre: musarrahun bihâ ve meknî anhâ diye ikiye ayrılır ve ilkinde teşbîhin iki tarafından müşebbehün-bih söylenir, ikincisinde söylenen taraf müşebbehtir. Musarrah da tahkîkî ve tahyîlî diye ikiye ayrılıp, tahkîkî: müşebbehin mütehakkık şey olarak hissî veya aklî olarak terk edilmesidir; tahyîlî: müşebbehin sadece vehmî şey olarak terk edilmesidir. Sonra ikisinden her biri şöylece dört kısma ayrılır: el-isti âretü l-musarrah bihe t-tahkîkîyyeti maa l-kat, el-isti âretü l-musarrah bihe t-tahyîliyyeti maa l-kat, elisti âretü l-musarrah bihâ maa l-ihtimâl li t-tahkîki ve t-tahyîl, el-isti âretü bi l-kinâyeti İsti âre bazen asliyye ve tebaiyye diye ikiye ayrılır. Asliyyede müste âr, cins isimle oluşur, tebaiyyede cins isimlerin dışında fiil, müştak sıfatlar ve harflerle oluşur. Bazen isti âre tecrîd (mücerrede) veya terşîh (müreşşaha) iledir. Tehekkümî ve temlîhî, diğerine aykırı ve zıt iki ismin isti aresi olup, tezâdd benzeri bir çekişme ile oluşur. Ta rîfü l-isti âre: Bazılarına göre, bir ibareyi naklen lügat manasının dışında kullanmak; çoğuna göre de teşbîhte mübalağa için bir şeyi bir şey için kullanmaktır. İsti ârede, müste ârun-lehin mülâyimlerinden bir şey söylenirse mücerrede; müste ârunminhin mülâyimlerinden bir şey söylenirse müreşşaha oluşur. (s. 369-391) Mustafa Sürûrî: Bahru l-ma ârif İsmail-i Ankaravî Miftâhu l-belâga ve Misbâhu l- Fesâha İsti âre oldur ki lafzında ma nâ-yı hakikî murâd olmayup ma nâ-yı mecâzî murâd ola. El-fitnetü nâ imetün leana llahu men eykazahâ (vrk.28a) İsti âre. Ashâb-ı belâgat isti ârenin ta rîfin böyle eylemişlerdür: İsti âre şol lafzdur ki isti mâl olunmuş ola aslî olan ma nâsına müşâbih olan ma nîde. Ba zıları dahi İsti âre müşebbehün-bihi müşebbehde isti mâl eylemekdür dimekle ta rîf eylemişlerdür. Meselâ lafz-ı esedi recül-i şücâ ma nâsında isti mâl eylemek gibi; bu ta rîf üzere mütekellime müste îr dirler ve müşebbehün-bih olan şey e müste ârun-minh dirler ve müşebbeh olan şey e müste ârun-leh ve lafz-ı müşebbehe müste âr ta bîr iderler. Bu iki ta rîfden isti âre-i tahyîliyye ve isti âre-i bi l-kinâye hâric olur. Ve li-hâzâ sâhib-i Miftâh bu ikisini câmi şöyle ta rîf eylemişdür: İsti âre oldur ki sen teşbîhin iki tarafından birini zikr eyleyesin ve anınla taraf-ı âharı murâd eyleyesin müdde î olduğun hâlde müşebbehin duhûlini müşebbehün-bihin cinsinden. Meselâ recüli şücâ ki müşebbehdür esed cinsinde dâhil olmasını iddi â eyleyüp raeytü eseden fi l-hammâm diyesin pes bu ta rîfde isti âre-i tahyîliyye ve isti âre-i bi l-kinâye dâhil olurlar zîrâ bu ta rîfde müşebbehün-bihi zikr eyleyeler ve andan müşebbeh murâd kılalar isti âre olup dâhil olur ve kezâlik müşebbehi zikr ideler ve andan müşebbehün-bihi murâd eyleyeler hem isti âre olup bu ta rîfde dâhil olur. Lâkin sâhib-i Miftâhun bu ta rîfine i tirâz eylemişlerdür ve ana niçe vücûh ile cevâb virüp anı red kılmışlardur ki bu muhtasarda îrâdı münâsib görülmedi. Ammâ ta rîfeyn-i mezkûreyn müşebbehün-bihi zikr idüp hemân müşebbeh murâd eylemekle mukayyedlerdür ve isti âre-i tahkîkiyye ma nâsı mütehakkık olduğından ötüri isti âre-i tahkîkiyye didiler gerekse ol ma nâ hissî olmak cihetinden muhakkak olsun ve gerekse aklî olmak cihetinden muhakkak olsun. İsti âre-i bi l-kinâye şol teşbîhdür ki nefs-i mütekellimde muzmer ola ve müşebbehden gayri anun erkânından aslâ bir şey tasrîh eylemeye belki hemân müşebbehi zikr eyleye fakat ve ol nefsde muzmer olan teşbîh üzere müşebbehün-bihe muhtass olan bir emri müşebbeh içün isbât eylemeklik delâlet kıla, pes nefsde muzmer olan teşbîhe isti âre-i bi l-kinâye

Muhittin Eliaçık 18 Mehmed Nüzhet: Mugni l-küttâb dirler veya isti âre-i mekniyye tesmiye iderler ve ol teşbîh-i muzmere kinâyet tesmiye olunması teşbîhin musarrah olmadığı sebebledür ve ol müşebbehünbihe muhtass olan emri müşebbeh içün isbât eylemege isti âre-i tahyîliyye dirler müşebbeh müşebbehün-bihin cinsinden olması tahyîl olundığından ötüri. Bir âhar i tibârla isti âreyi üç kısma taksîm eylediler meselâ eger isti âre müste ârun-leh ve müste ârun-minhe mülâyim bir şey e mukârin olmazsa ana isti âre-i mutlaka dirler ve eger müste ârun-lehe mülâyim bir şey e mukârin olursa ana isti âre-i mücerrede ta bîr iderler ve üçüncüsü isti âre-i müreşşahadur ki müste ârun-minhe mülâyim olan bir şey mezkûr ola. Gâh olur ki tecrîdle terşîh ikisi bir mahalde cem olurlar. Ve ıtlâk ve tecrîdden terşîh eblagdur. Teşbîhden mubâlaga üzere müştemil olduğından ötüri ilm-i beyânda isti âreyi dört kısm-ı âhara dahi taksîm eylemişlerdür. Eger aksâm-ı mezkûreye müte allik olan mebâhise bunda şurû olunursa ıtnâb u ishâba mü eddî olur. (s. 87-95). Ma nâ-yı hakîkî ile ma nâ-yı mecâzî arasında vücûdına ihtiyâc olan alâka müşâbehet olur ise ana isti âre ıtlâk olunup ulemâ-yı beyân işbu isti ârenin hadd u ta rîfinde akvâl-i kesîre îrâd eylemiş ve taksîminde dahi turuk-ı adîde ihtiyârıyla bunda ve yekdigerinden fark u temyîz etmek husûsunda olan mebâhisi ıtnâb etmişlerdir. Bunun tafsîlâtına işbu risâle-i muhtasaramızın tahammülü olmadığından daha ziyâde îzâhât ve tafsîlât isteyenlerin istîfâ-yı tekâzâ-yı hâtır-hâhlarını mahal ve merciine havâle ile isti ârenin ta rîf ve taksîmine şu vechle şurû olunur ki isti âre bu bahsin ibtidâsında dahi zikr olunduğu vechle müşâbehet alâkasıyla ma nâ-yı mâ-vudi a lehinin gayride isti mâl olunan veya ma nâ-yı aslîye müşâbih olan şeylerde müsta mel olan lafzdır veyahud teşbîhin iki tarafından birini ya nî ya müşebbehi veyahud müşebbehün-bihi zikr edip anınla zikr olunmayan tarafı irâde etmek ve müşebbehi müşebbehün-bihin cinsine dâhil olduğunu iddi â eylemekdir diye ta rîf olunur. Mecâz ile teşbîh tezevvüc etmiş ve aralarında isti âre tevellüd eylemişdir yolunda görülen ta rîf de pek güzeldir. Ba zıları dahi isti ârenin hakîkati bir kelimeyi anınla ma rûf olmayan bir şey e isti âre eylemek ve bunun hikmeti dahi gizli olan bir şey i izhâr ve zâhir gibi görünüp de geregi gibi âşikâr olmayan bir şey i lâyıkıyla îzâh veyahud kelâmda mübâlaga etmekdir demişler. Ve ba zıları dahi bu ta dâd olunan şeylerin cümlesini emr-i vâhid addederek isti ârenin hadd-i zâtîsine idhâl eylemişlerdir. Ve erkân-ı isti âre üç şeyden ibâret olup birisi müste ârun-minh ve biri müste ârun-leh ve digeri müste âr olarak bunun mütekellimine dahi müste îr ıtlâk etmişlerdir. Bu takdîrce müşebbehde isti mâl olunan ma nâ-yı müşebbehün-bihe müste ârunminh ve ma nâ-yı müşebbehe müste ârun-leh ve müşebbehün-bihin lafzına müste âr ve bunu tekelüm eden âdeme müste îr denir. Ve ma lûm olduğu üzere isti ârenin ma nâ-yı lugavîsi bir şey i iğreti almak demek olduğu ve bir âdem aslâ bilmedigi bir âdemden bir şey isti âre eylemek kâbil olamayup isti âre eyleyeceği şey i elbette mu ârefe ve münâsebeti olan bir zâtdan taleb ve isti âre edeceği hasebiyle işte bunun içün müste ârun-minh ile müste ârun-leh arasında alâka ve münâsebetin hüsn-i husûlüne dikkat olunması lâzım gelir. Şimdi gelelim isti ârenin taksîmine bunda i tibârât-ı kesîre olarak fakat zihn dağılmayıp zabt u hıfzı âsân olmak tarîkni iltizâm etdiğimiz hâlde zîrde ta rîf ü beyân ve her birerleri içün başka başka misâller zikr ü ityân ile tavzîh olunduğu üzere evvelâ isti âre-i musarraha ile bunun mutlaka ve müreşşaha ve mücerrede i tibârıyla aksâm-ı selâsesi ele alınmalı ve bunlar anlaşıldıkdan sonra isti âre-i musarrahanın mukâbili olan isti âre-i mekniyye ve tahyîliyye ile temsîliyye gibi mühim olan ba zı aksâmı dahi teşrîh olunmalıdır. İsti âre-i musarraha şol isti âredir ki anda erkân-ı isti âreden müste ârun-minh zikr olunup karîne-i mâni a delâletiyle zikr olunmayan müste ârun-leh murâd olunur. Ve bunun aksâm-ı selâsesinden isti âre-i mutlaka şol isti âreye ıtlâk olunur ki anda müste ârun-lehin ve müste ârun-minhin mülâyimlerinden bir sıfata veyahud anlara teferru edecek bir kelâma mukârenet bulunmamalı. Ve isti âre-i müreşşahada müste ârun-minhin ve isti âre-i mücerredede müste ârun-lehin mülâyimlerinden mukârenet olmalıdır. İşbu müreşşaha

19 Belâgat Kitaplarında İsti ârenin Tarif ve Tasnifi inde l-bülegâ isti âre-i mutlaka ve mücerrededen makbûl add olunur. İsti ârei mekniyye ki ana isti âre-i bi l-kinâye dahi denilir anın ta rîfine gelince ercah-ı akvâl üzere metrûk olan müste ârun-minhi müste ârun-lehde isti mâl eylemekden ve bunun karînesi olan isti âre-i tahyîliyye dahi müste ârun-minhin mülâyimini müste ârun-lehe isbât etmekden ibâretdir. İsti âre-i temsîliyye dahi mevâdd-ı müteaddideden intizâ olunan sûreti diger bir sûrete teşbîh ve temsîl tarîkiyle isti âre etmekden ibâretdir. Durûb-ı emsâl dahi işbu isti âre-i temsîliyyeye dâhil olup ba zıları durûb-ı emsâli mecâz-ı mürekkeb i tibâr ederler ise de bu kavl muhtelifun-fîhdir. (s.114-119) İsti âre lügatde âriyyet ya nî egreti bir şey almağa derler. Âriyyet alınan şeyde alan ile verenin arasında behemehâl alâka ve münâsebet olacağından isti ârede Ahmed Hamdî: dahi müste ârun-minh ile müste ârun-leh beyninde alâka ve münâsebet şartdır. Belâgat-ı Lisân-ıİsti âre ekseriyyâ mütekellimin fi li olan müşebbehün-bihin ismini müşebbehde Osmânî edât-ı teşbîh muzmer olunarak isti mâl etmege derler. İsti âre yapan kimseye müste îr ve ma nâ-yı müşebbehün-bihe müste ârun-minh ve ma nâ-yı müşebbehe müste ârun-leh ve lafz-ı müşebbehün-bihe müste âr derler ki bu cihetle erkân-ı isti âre üçdür: müste ârun-minh ve müste ârun-leh ve müste ârdır. Kesret üzere Türkçede isti mâli cereyân eden isti âre dört kısmdır. Biri isti âre-i musarrahadır ki müşebbehün-bihden ibâret olan müste ârun-minh zikr olunup karîne-i mâni a delâletiyle müşebbehden ibâret olan müste ârun-leh murâd oluna. İsti âre-i musarraha da üç dürlü isti mâl olunup, biri mutlaka digeri müreşşaha üçüncüsü mücerrede tarîkiyle isti mâl olunur. İsti âre-i musarrahada gerek müste ârun-minh ve gerek müste ârun-lehe mülâyim bir şey bulunmaz ise isti âre-i musarraha-i mutlaka derler. Meselâ hamâmda bir arslan gördüm denirse mutlaka; bugün müsellah bir arslan gördüm denilirse mücerrede; bugün keskin tırnaklı bir arslan gördüm denilirse müreşşaha olur, çünki ikincide müste ârun-lehin mülâyimine, üçüncüde müste ârun-minhin mülâyimine mukârindir. İkincisi isti âre-i mekniyyedir ki ba zılar musarrahanın aksi olarak müşebbehi zikr ve müşebbehün-bihi murâd etmekdir dediler ve ba zılar isti âre-i mekniyye nefs-i mütekellimde muzmer olan teşbîhe delâlet etmek üzere müşebbehün-bihin havâssından birinin müşebbehe mukâreneti şartıyla bir şey in şey -i âhara nefsde teşbîhden sonra yalnız müşebbehin zikrine derler. Meselâ filân adam dil-sîr-i ikbâl olmuş denildikde nefs-i mütekellimde ikbâl, nevâl ve nasîbe teşbîh olunarak nevâlin mülâyimi olan dil-sîr bu teşbîhe delâlet içün ikbâle mukârin kılınmışdır ki buna isti âre-i tahyîliyye derler ki dâimâ mekniyye ile berâber olur. Dördüncüsü isti âre-i temsîliyyedir ki birtakım mevâddan terekküb etmiş bir hey eti âhar bir hey ete teşbîh tarîkiyle isti âre yapılır, buna mecâz-ı mürekkebe de derler ki bu misillü bir mecâz-ı mürekkebin isti mâli şâyi olur ise durûb-ı emsâl olur. (s.90-92) Süleyman Paşa, Mebâni l-inşâ Ma nâ-yı hakîkî ile ma nâ-yı mecâzî arasında vücûdına ihtiyâc görünen alâka, müşâbehet kabîlinden olursa ana isti âre derler. Ya nî isti âre demek teşbîh-i muzmerü l-edât demekdir. Erkân-ı isti âre: müste âr, müste ârun minh, müste ârun-leh olarak üçdür, ya nî müşebbehün-bihin lafzına müste âr, ma nâyı müşebbehün-bihe müste ârun-minh, ma nâ-yı müşebbehe müste ârun-leh denir, lafzın fâili de müste îr olur. İsti âre lügatde egreti bir şey almak demek olup âriyet bir şey de mutlakâ mu ârefe ve münâsebeti olan kimesneden alınabileceğinden bunun içün müste ârun-minh ile müste ârun-leh beyninde alâka ve râbıta-i ma neviyyenin vücûdı şartdır. İsti âreyi ulemâ-yı fenn birçok aksâma taksîm eylemişler ise de biz burada tatvîlden mücânebet ederek dört kısm üzere taksîm ederiz. 1.İsti âre-i musarraha. Müste ârun-minh zikr olunup karîne-i mâni a delâletiyle müste ârun-leh murâd oluna. Bu isti âre de mutlaka, mücerrede ve müreşşaha i tibârıyla üç nev e münkasımdır. İsti âre-i mutlaka: Eger isti âre müste ârun-leh ve müste ârun-minhe mülâyim bir şey e mukârin olmaz ise ana mutlaka derler. İsti âre-i mücerrede: Eger isti âre müste ârunlehe mülâyim bir şey e mukârin olur ise ana mücerrede derler. İsti âre-i müreşşaha: Eger isti âre müste ârun-minhe mülâyim bir şey e mukârin olursa ana müreşşaha derler. 2.İsti âre-i mekniyye: Müşebbehden gayrı erkân-ı isti âreden hiçbir şey tasrîh olunmaksızın nefsde muzmer olan teşbîhe delâlet